Armagan

Oluşturulan forum yanıtları

15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 346)
  • Yazar
    Yazılar
  • yanıtla: Kalvinist müjdesi : #37325
    Armagan
    Anahtar yönetici
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Değerli admin kardeşlerim, 500 yılı aşkın bir zamandır tartışılan Kalvinizm gibi soyut kavramlar konusunda çok şeyler söylendi, yazıldı ve çizildi. Şimdi kişisel yorum ve anlayışlarınız ugruna birbirinizi ağır sözlerle suçlamanızı doğru bulmuyorum. Tugrul kardeşim yaşça ve tecrübece senin büyüğün olan Kutsal Yol kardeşimize yanıt verirken daha yumuşak ve saygılı ifadeler kullanmanı bekliyorum. Rabbin çocuğuna yakışan budur.

    yanıtla: Rahibeler neden örtünür #34056
    Armagan
    Anahtar yönetici
    Kayıtsız Üye;15846 wrote:
    Arkadaşlar hristiyanlıkta örtünmenin olmadığını biliyorum. Öyleyse rahibeler neden müslüman hanımlar gibi örtülü başlarını neden kapatıyorlar yurtdışında hristiyan bir bayan aslında kendi inançlarında da örtünün olduğunu bu yüzden kendisininde örtüsüyle çalışmak istediğini söylemiş kendisi otobüs şöförlüğü yapıyormuş ve mahkemede hak kazanmış hristiyanlıkta örtünün eskiden uygulandığını fakat zamanla bu adetin bırakıldığını söylemiş.
    Kısa bir süreliğine üye olmuştum. Şimdilik misafir üye olarak formunuzu takip ediyorum.Konuyla ilgili yardımcı olursanız teşekkür ederim. Ayrıca sorduğum soruları yanıtsız bırakmadığınız içinde ayrıca teşekkür ederim.

    Sevgili üyemiz,
    Hristiyanlıkta, yani Kutsal İncil Kitabı’nda ‘başını örteceksin’ diye bir emir yoktur. Ama katoliklik ve ortodokslukta rahibeler saçları görülmeyecek bir şekilde başlarını örterler. Mezheplerin hangi kuralları uyguladığı önemli değildir; önemli olan Tanrı’nın yaşayan Sözü olan Kutsal İncil’ın ne dediğidir. Bir Mesih inanlısı bayan eğer isterse başını örtebilir. Kadınların sadece kilisede dua ederlerken başlarını örttükleri bazı kiliseler vardır, ama onlar rahibelerin yaptıkları gibi her zaman her yerde başlarını kapamak zorunda değillerdir.

    yanıtla: Foruma giriş sorunu. #37161
    Armagan
    Anahtar yönetici

    sorun serverden kaynaklaniyor. yakinda baska bir hosting firmasina gececegiz ve forumu yeni ozellikleriyle guncelleyecegiz. butun bu sikayetlerin sona erecegini umuyorum. biraz daha sabir

    yanıtla: Mesih’in Yargı Tahtı (Leonard Ravenhill) #37132
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Efesliler 4:2 Her bakımdan alçakgönüllü, yumuşak huylu, sabırlı olun. Birbirinize sevgiyle, hoşgörüyle davranın.
    Efe 4:3 Ruh’un birliğini esenlik bağıyla korumaya gayret edin.
    Efe 4:4 Çağrınızdan doğan tek bir umuda çağrıldığınız gibi, beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, vaftiz* bir, her şeyden üstün, her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası birdir.

    Koloseliler 3:1 Mesih’le birlikte dirildiğinize göre, gökteki değerlerin ardından gidin. Mesih orada, Tanrı’nın sağında oturuyor.
    Kol 3:2 Yeryüzündeki değil, gökteki değerleri düşünün.
    Kol 3:3 Çünkü siz öldünüz, yaşamınız Mesih’le birlikte Tanrı’da saklıdır.
    Kol 3:4 Yaşamınız olan Mesih göründüğü zaman, siz de O’nunla birlikte yücelmiş olarak görüneceksiniz.
    Kol 3:5 Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü öldürün.
    Kol 3:6 Bunlar yüzünden Tanrı’nın gazabı söz dinlemeyenlerin üzerine geliyor.
    Kol 3:7 Geçmişte bunlarla iç içe yaşadığınız zaman siz de bu yollarda yürüdünüz.
    Kol 3:8 Ama şimdi öfke, kızgınlık, kötü niyet dahil, hepsini üzerinizden sıyırıp atın. Ağzınızdan hiçbir iftira ya da edepsiz söz çıkmasın.
    Kol 3:9 Birbirinize yalan söylemeyin. Çünkü eski yaradılışı kötü alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden çıkarıp attınız;
    Kol 3:10 eksiksiz bilgiye erişmek için Yaratıcısı’na benzer olmak üzere yenilenen yeni yaradılışı giyindiniz.
    Kol 3:11 Bu yenilikte Grek* ve Yahudi, sünnetli ve sünnetsiz, barbar, İskit, köle ve özgür ayrımı yoktur. Mesih her şeydir ve her şeydedir.
    Kol 3:12 Öyleyse, Tanrı’nın kutsal ve sevgili seçilmişleri olarak yürekten sevecenliği, iyiliği, alçakgönüllülüğü, sabrı, yumuşaklığı giyinin.
    Kol 3:13 Birbirinize hoşgörülü davranın. Birinizin ötekinden bir şikâyeti varsa, Rab’bin sizi bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın.
    Kol 3:14 Bunların hepsinin üzerine yetkin birliğin bağı olan sevgiyi giyinin.
    Kol 3:15 Mesih’in esenliği yüreklerinizde hakem olsun. Tek bir bedenin üyeleri olarak bu esenliğe çağrıldınız. Şükredici olun!
    Kol 3:16 Mesih’in sözü bütün zenginliğiyle içinizde yaşasın. Tam bir bilgelikle birbirinize öğretin, öğüt verin, mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyerek yüreklerinizde şükranla Tanrı’ya nağmeler yükseltin.
    Kol 3:17 Söylediğiniz, yaptığınız her şeyi Rab İsa’nın adıyla, O’nun aracılığıyla Baba Tanrı’ya şükrederek yapın.

    Armagan
    Anahtar yönetici

    Cansucuum, bu güzel paylaşımın için çok teşekkür ediyoruz. Yaşamının İsa Mesih’e iman ettikten sonraki kesitinde yaşadıklarını dürüst ve samimi bir şekilde bizlerle paylaştın. İman edişinden sonra gidip katılabileceğin, ait olabileceğin bir inanlı topluluğunun olması da Rabbin büyük bir bereketi ve sağlayışıdır senin için. Kilisede güvenebileceğin arkadaşlarının olması da çok güzel. Senin için çok seviniyoruz. İman hayatında Rabbe sadık kaldıkça O’nun senin için olan planlarının da birer birer gerçekleştiğini göreceksin. Evet, vaftiz olacağın zaman da gelecek eminim. Rab dilerse o önemli vaftiz gününde seninle birlikte olabilmeyi bizler de çok istiyoruz. Dualarımızdasın. Foruma gelip bu güzel tanıklığı bizlerle paylaştığın için Rab seni bol bol bereketlesin. Mesih’in sevgisiyle…

    yanıtla: Kapıyı nasıl açtım? #33383
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Sevgili Poseidon kardesim, bu habere bizler de cok cok sevindik. Rabbimiz seni mucadele ettigin diger alanlarda da zaferli kilsin, Amin!

    yanıtla: Kurban Kesmek Nedir? #36662
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Yahya peygamber İsa’yı görünce şöyle dedi: ‘İşte dünyanın günahını kaldıran Tanrı Kuzusu (budur).’ (Yuhanna 1:29).

    Zavallı hayvanların din adına katledilerek öldürülmelerine artık hiç gerek kalmadı. Mükemmel Kurbanı Tanrı’nın Kendisi sagladı. Bir kez ve tüm çağlar kapsamında İsa Mesih, kusursuz ve lekesiz hayatını günahlılar uğrunda ölüme teslim etti. Öldü, üçüncü gün ölümden dirilerek ölümün ve günahın üzerinde kesin zafer sağladı.

    Örneğin 700 liralık bir koyun sana kefaret edemez. Senin yerine kefaret edecek kurban en az senin değerinde veya senden cok daha değerli olmalı ki senin günahların bağışlanabilsin. İşte İsa Mesih’in paha biçilemez değeri, kusursuzluğu ve kutsallığı nedeniyle bütün insanlığın kurtuluşunun yolu açıldı.

    SONSUZA DEK GEÇERLİ TEK BİR KURBAN: Her kâhin her gün ayakta durup görevini yapar ve günahları asla ortadan kaldıramayan aynı kurbanları tekrar tekrar sunar. Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı’nın sağında oturdu (İbraniler 10:11-12).
    Bir kez ölmek, sonra da yargılanmak nasıl insanların kaderiyse, Mesih de birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edildi. İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir (İbraniler 9:27).

    ‘İman ve lütuf yoluyla kurtuldunuz. Bu sizin bir başarınız değil ama Tanrı’nın armağanıdır. Hiçkimse övünmesin diye iyi işlerin (sevapların, dinsel işlerin) sonucu değildir.’ (Efesliler 2:8-9).

    yanıtla: din dersinde #36631
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Sevgili Nina, din dersi öğretmeninin söylediklerine ve tutumuna bakılırsa, ona ne söylersen söyle işe yaramayacak, o bildiğini okumaya devam edecek. Sağlıklı bir beyine sahip değil. Her konuyu cehennemle tehdit ederek insanlara zorla dayatması da onun gibilerin her zaman başvurduğu yöntem. Dua et, onu sadece ve sadece İsanın kendisi ikna edebilir. Yani İsayı rüyasında falan görmesi ve çok çarpıcı bir mucize yaşaması gerek. Mantıkla hiçkimseyi ikna edemeyeceğimizi de unutma. Mesihe olan iman akılda değil, yürekte olmalı.

    Armagan
    Anahtar yönetici

    MÜBADELE
    Bu nasıl oldu? Bu insanlar nasıl Helenleşti? Cevabı bulmak için 1924 nüfus mübadelesine gitmek gerekiyor. Anzerlioğlu’nun kitabının 285.sayfasına dönmek gerekiyor.
    “…Anadolu’nun orta bölgesinde yüzyıllardır Müslüman Türklerden sadece dini açıdan farklılık sergileyen ve aslen kendilerinin Türk olduklarını beyan ile bunu gerek adet, gelenek ve görenekleri ve gerekse tarihi veriler ışığında ortaya koyarak Anadolu’da yaşamakta olan Rum Ortodoks nüfustan farklı olduklarını ve onlarla bir tutulamayacaklarını vurgulamaya çalışsalar da, sonuçta Ortodoks Türkler de bu zorunlu nüfus mübadelesine tabi tutulmaktan kurtulamamışlardır…”
    Ruhani liderleri Papa Eftim önderliğinde Anadolu’nun işgali sırasında Yunan kuvvetleriyle işbirliği yapan Fener Rum Patrikanesi’ne karşı çıkıp Mustafa Kemal’in yanında yer alan, bunun neticesinde Fener’den kopup kendi patrikliğini kuran Ortodoks Türkler, Lord Curzon’un 12 Aralık 1922’de, Türk Ortodoksları kast ederek sayıları 50.000’i bulan Osmanlı Rumlarının Anadolu’da kalacağını belirtmesine ve buna cevaben İnönü’nün 31 Aralık 1922 tarihli açıklamasında “Türk Ortodokslarına gelince, bunlar her hangi bir konuda Müslüman yurtdaşlarının yararlandığı işlemden başka türlü bir işlem görmeyi hiç bir vakit istememişlerdir; böyle bir istek ileri sürmeleri de asla beklenmeyecek bir şeydir ” demesine rağmen mübadeleden, Yunanistan’a gönderilmekten kurtulamazlar.
    Neden?
    Anzerlioğlu, Papa Eftim ve yakın ailesinin onlara mahsus bir düzenlemeyle Yunanistan’a gönderilmekten kurtulduğunu belirtir.
    Ya gönderilseydi?
    Gönderilip de orada Mustafa Kemal’ın yanında yer aldığı için yargılasaydı, idama mahkum edilip cezası infaz edilseydi?…
    Anzerlioğlu, Başbakanlık Osmanlı Arşivini, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivini, Amerikan Milli Arşivini ve yayınlanmış belgeleri inceler, ancak “NEDEN GÖNDERİLDİLER” in cevabını bulamaz.
    Bulamaz mı, yoksa bulup da yazamaz mı?…
    Papa Eftim ile akrabalığı bulunan, Selanik’te yaşayan Anastasia Hacıtedoridou Yunanistan’a geldiklerinde kendilerine hor bakıldığını söyler ve ekler…
    “ Yunanistan’ı biz yükselttik. Ustalık mı dersin…zanaatçılar…Bir yandan kıskanırlardı. Korktular. Aman bunlar ekmeğimizi elimizden alacaklar. Zenginlik getirmedik ama zanaat zenginliği getirdik Benim babam mülklerinizi satın çocuklarınızı okutun, derdi. Ne yapacaksanız yapın çocuklarınızı okutun. Yalnız okumaylan Yunannistan’I elimize alacağız “
    Rumca bilmeyen Ortodoks Türklere hor bakılır, aşağılanır, Türk tohumu anlamında Türkosporoi diye adlandırılır, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı 25 Mart’ta düzenlenen kutlamalarda dedelerinin eski elbiseleri alınıp Türkü simgeleyenlere giydirilir.
    1923’de Türkiye’nin nüfusu 13 milyondur. Ortodoks Türkler ise yaklaşık 50 bin. Nüfusun binde 38’i kadarlar. 2007 itibariyle nüfusumuz 70 milyon, kalsalardı Ortodoks Türkler 270 bin kişilik bir nüfusa sahip olacaklardı. Yani, Türk Ortodoks Patriği’nin 270 bin ikişilik bir cemaati olacaktı.

    MÜBADELEDE BİZ NELERDE ISRAR ETMİŞTİK?
    1. Türk uyruğu Rumların İstanbul’dan çıkarılması,
    2. Son üç yıl içinde Türkiye’ye karşı düşmanca davranışlar içinde bulunan Rum derneklerinin ve birliklerinin İstanbul’dan çıkarılması,
    3. İstanbul Rumlarına tanınan ayrıcalıktan yalnızca Beyoğlu, İstanbul ve Üsküdar Rumlarının yararlanması,
    4. Evrensel Patrikliğin bütün kurulları ve organlarıyla İstanbul’dan uzaklaştırılması.
    Yalnızca dini konularda faaliyet bulunması kabul edilen evrensel patriklik yerinde kalır. İkinci maddenin yerine getirilmesini Yunanistan kabul eder. Diğerleri ise zamana bırakılır.
    Karamanlı Ortodoks Türkler’in en çok söylediği ve hemen hemen herkesin bildiği türküler Konyalı ile Çanakkale İçinde Vurdular Beni’dir. Anonim bir kahramanlık türküsüdür Çanakkale İçinde Vurdular Beni.

    Çanakkale içinde aynalı çarşı
    Ana ben gidiyom düşmana karşı
    Of gençliğim eyvah!
    Çanakkale içinde bir uzun selvi
    Kimimiz nişanlı kimimiz evli
    Of gençliğim eyvah!
    Çanakkale içinde bir dolu testi
    Analar babalar umudu kesti
    Of gençliğim eyvah!
    Çanakkale içinde vurdular beni
    Ölmeden mezara gömdüler beni
    Of gençliğim eyvah!
    Yakın bir zamanda Moskova’da düzenlenen fuardaki Türkiye standını ziyaret eden ve hristiyan olduğundan çekinerek yaklaşan Gagavuz Türkü muhabbet uzayınca ‘Size bir Türkü okuyayım mı?’ deyip ayağa kalkar ve …
    Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
    Askerin milletin bayrağınla çok yaşa
    Arş arş arş ileri ileri
    Arş ileri marş ileri
    Dönmez geri Türk’ün askeri
    Sağdan sola soldan sağa
    Al da bayrağın düşman üstüne
    Cephede süngüler ayna gibi parlıyor
    Azeri Türkleri bayrak açmış bekliyor
    Arş arş arş ileri ileri
    Arş ileri marş ileri
    Dönmez geri Türk’ün askeri
    Sağdan sola soldan sağa
    Al da bayrağın düşman üstüne
    Parlayan yıldızın alemi tenvir eder
    Cumhuriyet bayrağı semalar içre süzer
    Arş arş arş ileri ileri
    Arş ileri marş ileri
    Dönmez geri Türk’ün askeri
    Sağdan sola soldan sağa
    Al da bayrağın düşman üstüne
    Gagavuz Türkü’nün düzenlemesi Muzaffer Sarısözen’e ait Azeri türküsünü okuyup dinleyenleri göz yaşına boğması, aradan neredeyse bir asır geçmesine rağmen Yunanistan’a zorla yolladığımız Ortodoks Türklerin Çanakkale türküsünü söylemesi nasıl yorumlanmalı?
    Oğlan oğlan kalk gidelim
    Oğlan da oğlan kalk gidelim
    Cıgarayı feneri yak gidelim
    Cıgarayı feneri yak gidelim
    Ne güzel oğlan, boynuma dolan
    Ne güzel oğlan, boynuma dolan
    Sezen Aksu, Hadise’nin 2008’de Türkiye’yi kasıp kavuran DELİ OĞLAN şarkısındaki ‘ hadi deli oğlan, hadi belime dolan’ nakaratını yazarken yukarıda bir bölümü verilen, Karamanlı, Gagavuz ve Anadolu Türkleri’nde ortak olan Yalabık Çoban türküsünden mi esinlendi?
    Kayseri Çukur köylü Sultan Arslanoğlu, 2.10.2000 tarihinde Karditsa-Kapadokiko’da yapılan söyleşide; “ gelirlerdi bizim oraya. Unaşı yirlerdi, çaman yirlerdi, hoşaf yirlerdi. Orda ayrı yoğudu. Bu kapı Müslümandı…şo kapı benimdi. Çocuğu mocuğu ağladı mıydı birbirlerine gidip emziriyorlardı. Orda olsam ben de yapardım belki…” diye anlatır Yonca Anzerlioğlu’na.
    Atina’daki büyükelçiliğimizde çalışan bütün diplomatlar, gitmeden önce Yunanlılara karşı dostça bir tavır içindedirler. Ancak, dört yıl kalınca tavır ve bakışları değişir, hepsine nefret hakim olur.
    “ Bu kapı Müslümandı…şo kapı benimdi. Çocuğu mocuğu ağladı mıydı birbirlerine gidip emziriyorlardı. Orda olsam ben de yapardım belki…”
    deki ‘Müslüman’ kelimesinin yerine ‘Hıristiyan’ yazalım.
    “Bu kapı Hiristiyandı…şo kapı benimdi. Çocuğu mocuğu ağladı mıydı birbirlerine gidip emziriyorlardı. Orda olsam ben de yapardım belki… “
    Türkçe konuşan Ortodoks Türkler çoklukla Müslümanlar ile birlikte yaşıyorlardı; Kayseri Çukurköy, Sivas-Kayseri yolu üzerindeki Karacaören, Nevşehir Başköy…
    NEJAT BİRDOĞAN’dan(6)…
    2001’de aramızdan ayrılan Nejat Birdoğan’ın ‘Anadolunun Gizli Kültürü: Alevilik’ adlı kitabının Oğuzlar Anadolu’da başlıklı bölümünde, Hacı Bektaş’ın Vilayetnamesi’ndeki ‘Rum fethi üç kez oldu ey aziz’ satırından yola çıkarak Anadolu (Rum)’ya Oğuz akınlarının 963-965 yılları arasında başladığını belirtir.
    “İki yüz yıla varan göçler Anadolu’da sağlam, erimeyen ve çözülmeyen bir Oğuz kütlesi bıraktı. Bu nedenle Melikşah’ın ölümünden sonra Selçuklu İmparatorluğu parçalanırken kurulan Anadolu Selçuklu devleti, oldukça sağlam temellere dayanıyordu…(s.42)
    …Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulan Türkmen beylikleri şunlardı: Artuklular (Mardin, Hısn-Keyfa, Harput ve sonra Amid), İnallılar (Amid), Toğan-Araslanoğullları (Bitlis-Erzen), Saltuklular (Erzurum), Mengücüklüler (Erzincan)…(s.42)
    …Ön Asya’ya gelen bu Oğuzlar, kültürlerini bu nedenle yarı Müslüman inançlarından, yarı da Türk geleneklerinden seçmişlerdi. Ancak, göçebeler, bu İslam kurallarının kendilerine uygun olanını alıyor, işlerine gelmeyenleri önemsemiyorlardı. Örneğin, namaz kılmıyorlardı. Buna karşılık Şaman geleneklerinden olan içki olayı yaşıyordu. Türkiye’nin güney bölgesinde 11. ve 13.yüzyıllarda Arap unsurları güçlü idi. Bu nedenle, buralardaki Türklerin dili Araplaşıyordu…(s.45)
    …Anadolu’ya gelen Oğuzların ve (yerleşik) Selçukluların yanı sıra, yeni topraklara İranlı Tacikler de geldi. Bunlar kısa sürede sayıca Arapları geçtiler. Bu Tacikler, ırk olarak İranlı(Fars) idiler. Öyle ki, bu durum Mevlana’da bile “Tat, Rum ve Türk” diye geçiyordu. Giderek iç karışıklıklarda ve uçlardaki Türklerin üzerine gönderilen Selçuklu askerinin içindeTacikler çoğunluğu alıyordu…(s.46)
    …O dönemin tarihçisi Aksaraylı Kemaleddin Mahmut, Türkler için “Hunhar köpek ve kurt gibidirler. Fırsat bulurlarsa yağma ederler. Düşman güçlü ise kaçarlar” dmektedir. Gerek bu etmenlerin, gerekse sahipsiz kalan Türkmenlerin bir kesimi Moğollar geldiğinde Farslaşmış bulunuyordu. Senceri, Tülek, Salgur, bir kesim Ağaçeriler hep böyle idiler. Mezopotamya’daki Bayatlar Araplaşıyor; Şul, Kücat, Halaç, Ilaç, Avşar, Beğdeli uyrukları ise Kürtleşiyordu. Bu iki-üç kuşak boyunca tamamlanıyor ve güzelim Türkçeden iz kalmıyordu. Bu durum, Hıristiyanlığa karşı böyle olmuyordu. Bu da Hıristiyanlığa tepeden bakmanın, onu beğenmemenin sürekliği ile açıklanabilir….(s.46)
    …Sünni olmayan tarikatların şeyhleri, dervişleri tekkelerini Anadolu’da terk edilmiş ya da güçsüzleşmiş manastır ve kiliselerin yerine veya yakınlarına kuruyorlardı. Bundan amaç, eski dinin yöreyi etkilemek için kullandığı yöntemleri olduğunca kullanıp o din veya tarikatların yerine geçmekti. Bu oldukça doğru sonuçlar Verdi. Bu yol gösterici dervişler, yeni yerlerinde buldukları Hıristiyan söylencelerini, kendi yorum ve eklerini katarak İslam kılığına sokuyor ve yore Hıristiyan halkına etki edip onların gönüllerini kazanıyorlardı..”

    Cemal Kafadar ne demişti?
    Şöyle bir sahneyi anlıyor muyuz gerçekten: “Kafir iman getirdi Müslüman oldu. Balı çörekle yediler. Ayağa kalktılar, üç kez semah tuttular”
    Sanırım anlıyoruz.
    İman getiren o kafir, Türkçe konuşan Ortodokslar idi.
    Kafir müslüman ile aynı dili konuşuyordu. Çünkü onlar ayin-i cem’ e katılmış, kafirin kullandığı deyimle cem olmuşlardı. Balı çörekle, yani ekmekle yediler ve kalkıp semah döndüler.
    Semah ayin-i cem’in bir parçasıdır. Dertler anlatılır, sorunlar çözülür. Cem, Türklerin islam öncesi inançlarındandır ve bugün Alevilerin ibadetidir. Cem’in dili Türkçedir. Şah Hatai’yi, Aşık Garip’i Yunan harfleriyle basıp okuyan, Ç, Ş, Ü, Ö, İ gibi türkçe karakterleri alfabeye dahil eden Ortodoks Türkler’in Müslüman komşuları günümüzün Alevileri, geçmişin Babaileri, Kızılbaşları idi.
    Ancak, onlar birbirlerinin çocuklarını emzirirlerdi. Çünkü onlar, yetmiş iki milleti bir biliyorlardı.
    Bu nedenle mi, istemedikleri halde zorunlu göçe tabi tutuldular?
    Bıktık artık sizden (Yunanlılar için söylüyor) 75 senedir bıktık artık sizden, yeter artık, biz orada doğduk, orada büyüdük, bir kardeş gibi büyüdük” Anastasia Hacıteodoriou, Selanik, 27.10.2000
    Yukarıdaki açıklama, İlber Ortaylı’nın iddiasının aksine Ortodoks Türklerin Helenleşmediğini gösteriyor.
    Hasan Ali Eldem
    Odatv.com

    Dipnotlar
    1. İlber Ortaylı, COGİTO Osmanlı Özel Sayısı
    2. Ayfer Karakaya Stump, Alevilik Hakkındaki 19. Yüzyıl Misyoner Kayıtlarına Eleştirel Bir Bakış ve Ali Gako’nun Öyküsü
    3-4-5. Yonca Anzerloğlu, Karamanlı Ortodoks Türkler
    6. Nejat Birdoğan, Anadolunun Gizli Kültürü: Alevilik

    Armagan
    Anahtar yönetici

    Sevgili Nina, sen Isa Mesih’e iman ediyorsun diye seytan cok rahatsiz oldu. Seni tekrar kendi safhina cekebilmek icin cinlerini ve karanlik gucleri devreye sokmus, ama hic etkisi olamaz. Sen iman ettigin Isa’nin hac uzerinde akittigi kan vasitasiyla aklandin ve seytanin hukmunden ozgur edildin. iblisin cinci hocalariyla kesinlikle isin olmasin. Annene imanini aciklayamazsan bile, senin onlar gibi dusunmedigini, bu durusuna saygi gosterilmesi gerektigini soylemelisin. zorla gitmek zorunda kalsan bile, icinden surekli isa Mesihle konus, O sana zarar verilmesine kesinlikle engel olacaktir. Senin icin dua ediyoruz.

    Esenlikle…

    yanıtla: evangelizm ne demektir? #36551
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Sevgili Nina, ‘evangelistler’ diye bir kavram dünya kiliselerinde ve literatüründe yok. İngizce arama motorlarına yaz, evangelist, evangelists, diye.. hiçbir tanımında Türkiyede anlaşılan kavramları bulamazsın. Birileri ‘evangelistler’ diye içi boş sanal bir düşman yaratmış ve maalesef bizim insanlarımız da bunu sorgusuz sualsiz gerçek diye kabul etmişlerdir.. birçok şeyde olduğu gibi. Ama gerçekleri öğrenmek onları hayalkırıklığına ugratacaktır, kesin.

    Sevgiyle

    yanıtla: evangelizm ne demektir? #36552
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Sevgili Nina, samimi soruların için çok teşekkür ederim. Yazını elbette yayınlayacagım. Çünkü getirdiğin bu yazının hiçbir cümlesinin gerçekle bir ilgisi yok. Bu konuyu forum içerisinde çesitli başlıklarda biçok defalar ele aldık ve soyleyeceğimizi söyledik.

    Zaten konunun başlığı bile kendi başına bir çarpıtma. Türkiyede ve diğer İslam ülkelerinde özellikle 11 Eylül olaylarından sonra dünyada yasanan kültürler ve inançlar arasındaki gerilim nedeniyle birtakım yeni iddialar ve doktrinler ilere sürüldü. ‘Evangelism’ teorisi bunlardan bi tanesidir ve insanlarımız burada söylenenleri sorgusuz sualsiz kabul ettiler ve karşılarına böyle sanal bir düşman koydular.

    İlkin EVANGEL kelimesiyle başlayayım. Bu, grekçede ‘İncil, Müjde, Sevinç veren iyi haber’ anlamına gelir. Evangelist kelimesi de buradan türetilmiştir ve ‘müjdeci, incili müjdeleyen kişi’ demektir. Yani Evangelist, İncili müjdeleyen bir kişidir, bir meshep veya gruba evangelistler denmez. Burada zaten terslik var. Bu doktrini ortaya atan ve Türkiyede islami çevrelere dikte eden taraflar kendilerini buna o kadar inandırmışlar ki, karşılarında real olmayan bir düşmana karşı savaş açmışlardır. Amerikadaki protestan kiliseleri Incili duyuran, müjdeci (evangelical) kiliselerdir ve tanımlamada geçen ‘şiddet kullanmayı bile mubah görürler’ sözü kesinlikle bir yalandır, iftiradır, çamur at izi kalsın’dır. Ben Amerikadaki protestan kiliselerini çok defalar ziyaret etmiş ve aralarında bulunmuş biri olarak söylemeliyim ki, tanımda geçen iddialardan hiçbirine tanık olmadım. ‘İsrail ile işbirliği içindedirler’ sözü de hiç inandırıcı değildir, çünkü yahudilerin hristiyanlar içinde en sevmedikleri grup müjdeci protestan kiliseleridir. Alıntısını yaptıgın yazıyı kim yazdıysa o kişinin anlayışına göre hristiyanların İncili müjdeleyenleri tehlikelidir; saldırgandır, korkunç ve kanlıdırlar; müjdelemeyenleri, uyuyan, pasif ismen hristiyanları ise zararsızdırlar, iyidirler. Buradaki maksat bellidir. Müslümanlar müjdecilik yapan gercek hristiyanları hedef göstererek insanları İncilin müjdesinden uzak tutmayı amaçlamışlardır. Kurtlar Vadisi dizisinde bile bu doktrini oynamışlar ve insanlara protestan kiliselerinin tehlikeli, karanlık işlere bulaştıgını lanse etmek istemişlerdir. Yeter ki insanlar İncili duymasınlar, kiliselere gitmesinler diye.

    Burada söylediğin bütün sözlere ben de katılıyorum. Rabbimiz seni korusun ve bereketlesin.

    Quote:
    Bu yazılanların İsa Mesih’in bahsettiği sevgiyle alakası ne ‘düşmanını sev’ ayetine ne oldu bunun için hristiyanları suclamıyorum ben de incile inanıyorum ama su tanımlamalardan sonra evangeistlerın gercek bi inanlı olmadıkları cok acık. insan öldüren bir kişi cennete nasıl girer? insanlara zulm edip misyonerlik yapan yalan söyleyen sahtekarlık yapan biri nasıl cennete girer? Tanrı’nın işine karışmak kaderi hızlandırmak kimin haddine? bu Tanrıya şirk koşmak değilmidir?
    yazım lütfen yayınlansın. ki yayınlanmaması mantıksız olur. yanıldıgımı gösteren cevaplar bekliyorum yazı yayınlanmassa bu sitenin objektif bir yer olduguna inanmam.

    Forumumuzun Evangelical Turkish Christian Forum adıyla anılmasının gerekçesi, Müjdeci protestan görüşte olmamızdır. Ortodoks veya Katolik olmadığımızı ve sadece Kutsal Kitabı yetkili olarak kabul ettiğimizi belirtmek için bu terimi kullanıyoruz.

    yanıtla: Mecliste Kilise Krizi #36519
    Armagan
    Anahtar yönetici

    CHP’li bu milletvekilinin soyledikleri karsisinda CHPliligimden utaniyorum. Bu nasil demokrat olmaktir, nasil golabal dusunmektir, nasil caga ayak uydurmaktir, anlamis degilim.Grup baskan vekili sayin Ismet Sahin’in sozlerinde dunyadan ne kadar habersiz ve bilgisiz oldugu anlasiliyor. Diyor ki,

    Quote:
    Soruyorum Avrupa’da belediyeler veya hükümet tarafından yapılan bir cami var mı? Çivi bile çaktırmıyorlar.

    Almanyada Duisburg Marxloch semtinde yapimi tamamlanan ve gectigimiz yil ibadete acilan camii’nin yapimina Kuzey Ren Westfalya Eyalet Meclisi 5 Milyon Euro hibede bulundu. Yine Koln’de yapimi suren DITIB Islam Merkez Camii ve komplekslerine sadece belediye maddi desteklerde bulunmakla kalmadi, Koln Katolik Kiliseler birligi adina 250.000 Euro bagista bulunuldu. Cami yapim dernegi bu amacla sadece muslumanlardan degil, ama acikca “kafir” dedikleri almanlardan bile bagista bulunmalarini istemekte, verilen bagislari kabul etmekteler. Bunlari avrupali yapiyor, insanlik adina yapiyor, karsi inanctakiler inanclarini yerine getirebilsinler diye, bir alkis beklemeden, severek ve isteyerek yapabiliyor. Bizim sozde aydin ve ilerici dedigimiz CHP’lilerin dediklerine bakilirsa, biz henuz Cumhuriyet devrine bile girememisiz, begenmedigimiz AKP bile bu konuda cok daha sagduyulu, demokrat ve humanist gorusler uretebilmektedir. AKPnin bu girisimini Turk Hristiyanlar olarak destekliyoruz.

    Duisburg DITIB Merkez Camii

    moschee_400q.jpg

    1200140076731l.jpg

    Almanya’nin Koln sehrinde yapimi devam eden Merkez Camii Avrupanin en buyuk Camisi olacak.

    Armagan
    Anahtar yönetici
    BARNABA İNCİLİ NEDİR?

    inciltürk

    Son yıllarda birçok Müslüman’ın iddia ettiği şey şudur: “Kuran’da bugünkü Hıristiyanlarca kullanılan İncil’den değil, Barnaba İncili’nden söz ediliyor.” Bu ortaya atılan Barnaba İncili olayı tamamen bir sahtekârlık ürünüdür. Barnaba İncili adı ile basılmış olan kitap incelenirse, yazarının İsa Mesih’in havarisi değil, İsrail’i hiç görmemiş birisi olduğu ortaya çıkar. Bu kitap aslında 16. yüzyılda İtalya’da yazılmıştır ve yazarının Hıristiyanlık’tan İslamiyet’e geçmiş birisi olduğu bilinmektedir. Barnaba İncili, Hıristiyanlığı kötülemek ve Müslümanlığı yüceltmek için İ.S. 16. yüzyılda yazılan sahte bir eserdir. 17. yüzyıla kadar, Hıristiyan olsun Müslüman olsun, hiçbir yazar bu eserden aktarma yapmamış, hatta adından bile söz etmemiştir! Bu eserin sahteliği inkâr edilmeyecek somutlukta ispatlanmıştır

    Barnaba İncili’nin Tarih ve Coğrafya ile İlgili Çelişkileri

    İncil’deki gerçek Barnaba aslen Kıbrıslı olup asıl adı Yusuf’tu ve Yahudiler’in en eğitimli kavmi olan Levililer’dendi. İsa’nın havarileri onu Barnaba “Cesaret Verici” diye adlandırmışlardı (İncil: Elçilerin İşleri 4:36-37). Barnaba, ait olduğu milletin yurdunu ve yaşadığı yüzyıl olan 1. yüzyıldaki durumu çok iyi biliyordu. Barnaba İncili’nin yazarı da bunları bildiği iddiasındadır. Ama, buna karşın eser, 1. yüzyıl Filistin’inde yaşayan Barnaba gibi tahsilli bir Yahudi’nin yapmayacağı tarihi ve coğrafi hatalarla doludur. Bu eserin 1. yüzyıl Filistin’inin değil, ortaçağ Avrupası’nın toplumunu anlattığını hemen anlamak çok kolaydır. Birkaç örnek vermek gerekirse:

    1. Barnaba’nın bizi hayrette düşüren ilk hatası, Nasıra ve Kudüs şehirlerinin bir göl ya da deniz kıyısında bulunduğunu sanmasıdır. Bilindiği gibi Hz. İsa’nın büyüdüğü Nasıra kenti, en yakın göl olan Celile gölünden 600 metre kadar yükseklikte ve 25 kilometre kadar uzaklıkta bulunmaktadır—ve antik çağda bunun gibi bir mesafe uzak sayılırdı. Kudüs ise 811 metre yükseklikte ve en yakın göl olan Lut Gölü’nden 23 kilometre kadar uzaklıkta bulunmaktadır. Ama Barnaba’nın 20. bölümüne göre, “İsa Galile denizine gitti ve bir gemiye binerek Nasıra’ya doğru yola çıktı… Nasıra kentine gelince denizciler, İsa ne yaptıysa hepsini yaydılar.” Dahası var. 151. bölüme göre Hz. İsa’nın bindiği gemi Nasıra “limanından” (!) çıkıp uzaklaşıyormuş. Bu gemi yolculuğu nerede son buluyormuş biliyor musunuz? Kudüs’te!! Bölüm 152’de şunları okuyoruz, “İsa Kudüs’e gelip de…” Anlaşılan, Barnaba’ ya göre Nasıra’dan Kudüs’e gemiyle gidilebilir! Tıpkı günümüzde, “Ankara’dan bir gemiye binip Adana’ya gittim” demek gibi!

    2. Barnaba’nın 119. bölümünde İsa’nın şekerden söz ettiği yazılıdır. Ama şeker Akdeniz yöresine ancak İ.S. 7. yüzyılda, Müslüman Araplar sayesinde girmeye başladı. Şeker sanayiini Araplar İranlılar’dan, İranlılar ise İ.S. 6. yüzyılda Hintliler’den öğrenmişlerdi. Avrupalılar şeker sanayiini Müslüman Araplar’dan öğrendiler. Şeker 1. yüzyıl Filistini’nde bilinmeyen bir maddeydi. Okuyucu şunu anlamalıdır ki, Hz. İsa’nın şekerden söz etmesi, otomobilden söz etmesi kadar gülünç olurdu. Barnaba İncili’nde şekerden söz edilmesi yazarın sahtekârlığını açığa vurmaktadır. incil-i

    3. Barnaba’nın 54. bölümünde 60 “minuti”ye bölünen bir altın dinardan söz ediliyor. Hz. İsa’nın zamanında ise, Roma İmparatorluğu’nda dinar, altından değil gümüşten yapılırdı. Her Roma dinarı 16 “as”a, her “as” da 4 “kuadrans”a eşitti. “Minuti” diye bir para birimi yoktu. “Minuti” denilen para birimi yüzlerce yıl sonra ortaya çıkmış ve Roma İmparatorluğu’nda değil, İspanya’da kullanılmıştır. Barnaba İncili’nin yazarı 1. yüzyılda Filistin’de var olmayan bir paradan söz etmekte ve uydurma kitabında para birimi olarak bunu göstermektedir. Alınan tüm tedbirlere rağmen, herhangi bir sahte eser kendini ele verir. Barnaba İncili de bu konuda bir istisna değildir.

    4. Barnaba İncili’nin 121. bölümünde anlatılan mahkeme işlemi ancak yüzyıllar sonra ortaçağda kullanılan usuldedir. Sanık, yargıç tarafından sorguya çekilirken noter onun tanıklığını özetleyip kaydeder. Hz. İsa’nın yaşadığı 1. yüzyılda böyle bir usul yoktu.
    rilmişmidir?
    5. Barnaba İncili’nin 152. bölümünde “tahta fıçılar”dan bahsediliyor, ancak 1. yüzyılda şarabı korumak için tahta fıçılar kullanmak hiç bilinmeyen bir şeydi. O dönemde yaşayan insanlar deriden tulumlar kullanırlardı. (Bkz. İncil: Matta 9:17),

    6. Barnaba İncili’nin anlatım tarzı bile dikkat çeker. 222 bölümden oluşan bu eserin İtalyanca metni, Toskanalı ve Venedikli diatessaronları örnek almıştır. İ.S. 13. ve 14. yüzyıllarda hazırlanan bu diatessaronlar (yani, gerçek İncil’in dört “müjde kısmı” özetleyip tek cilt haline getiren eserler) İtalya’da çok rağbet gördü. Bu ebatta diatessaronlar ilk defa olarak 13. yüzyılda yazıldığına göre Barnaba İncili de ortaçağda yazılmış olsa gerek, ne diyorsunuz?

    Sahte Barnaba sık sık büyük Hıristiyan bilgini Jerom’un İ.S. 4 yüzyılda yaptığı Tevrat, Zebur ve İncil’in Latince Vulgat çevirisinden aktarmalar yapıyor. (Bkz. bölüm 74 ve Zebur: Mezmur 84:6; bölüm 12 ve Zebur: Mezmur 110:3; bölüm 118 ve Tevrat: Yeremya’nın Mersiyeleri 3:51, bölüm 4 ve İncil: Luka 2:15). Ayrıca, Barnaba İncili’nde Dante’nin şiirlerinden (İ.S. 1265-1321) bir sürü aktarmanın bulunması, bu eserin ortaçağda yazıldığına dair başka bir kanıt oluşturur (Bkz. bölüm 60, 78, 106, 135, 217).

    Barnaba İncili’nin Kutsal Kitap ile Çelişkileriin

    7. Sahte Barnaba’ya göre (bölüm 3 ve 217) Pontiyus Pilatus, Hz. İsa’nın hem doğumunda hem de ölümünde Yahudiye (Filistin) ilinin Romalı valisiydi. Oysa İncil’e (İncil: Luka 3:1), İ.S. 1 yüzyılda yaşayan Yahudi tarihçisi Yosefus’a ve diğer 1. yüzyıl Roma tarih kayıtlarına göre Pilatus, İ.S. 26 yılında, Roma İmparatoru Tiberyus’un döneminde vali atandı. incil-i

    8. Sahte Barnaba, 93. bölümde diyor ki, Yahudi başkâhini (en yüksek din görevlisi), kral Hirodes ve vali Pilatus’la birlikte “İsa’nın önünde rükuya varıp tapınmak istiyordu!” Ama başkâhin ile diğer Yahudi din adamları Hz. İsa’nın can düşmanlarıydı. İkiyüzlülüklerini açığa vurduğu için O’nu yakalayıp ölüme mahkûm etmek istiyorlardı. Doğal olarak, kesinlikle O’na tapınmak istemezlerdi! (İncil: Luka 22:47-54, 66-71; 23:1-23)

    9. İncil’de Hz. İsa’nın, “Mesih” (Tanrı’nın seçtiği Kurtarıcı) olduğu defalarca belirtiliyor (Tevrat: Danyel 9:24-26; Zebur: Mezmur 22:7-12; İncil: Matta 16:13-17; İncil: Yuhanna 1:41; 4:25-26), ama sahte Barnaba (bölüm 96) bunu inkâr ediyor. Kur’an dahi en azından 7 kere Hz. İsa’nın “Mesih” olduğunu açıkça belirtiyor (3:45; 4:157, 172; 5:17, 72; 9:30- 31).

    10. İncil’e göre Pavlus, İncil’de büyük yer tutan mektupların yazarıdır. Oysa sahte Barnaba, Pavlus’un aldatılmış biri olduğunu söylemektedir (bölüm 222). Bunun gibi sözler, sahte Barnaba’nın bu kitabı tamamen Hıristiyanlık karşıtı propaganda maksatlı olarak yazdığını gösterir.

    Barnaba İncili’nin Kur’an ile Çelişkileri

    11. Kur’an’a göre (Kur’an: Bakara 2:29) yedi gök vardır. Oysa sahte Barnaba’ya göre göklerin sayısı dokuzdur. (bölüm 178)

    12. Kur’an’a göre (Kur’an: Meryem 19:23) doğum sancısı Meryem’i, bir hurma dalı(nın altı)na getirdi: “Keşke dedi, bundan önce ölseydim, unutulup gitseydim!” Ama sahte Barnaba’ya göre “Bakire (Hz. Meryem) çocuğunu sancısız doğurdu.” (bölüm 3)

    13. Sahte Barnaba, kitabının 44. bölümünde Yahudi din bilginlerini Tevrat metnini tahrif etmekle suçluyor. Bu suçlama herhalde Hz. İsa’nın zamanında veya daha önce yaşayan din bilginlerine yöneltilmiştir. Ama o zamanki din bilginlerinin Tevrat metnini değiştirdiklerini iddia eden hiçbir tarihsel kayıt bulunmamaktadır. Kur’an da böyle bir iddiada bulunmuyor. Gerçi Yahudiler’i Tevrat’ı kasıtlı olarak yanlış yorumlamak ve yanlış aktarmakla suçluyor. Ama daha önce de gördüğümüz gibi, İslam peygamberi kendi zamanında okunan Tevrat’la İncil’in hakiki olduğunu biliyordu. (2:113; 2:136; 3:3-4,;3:23; 3:84; 5:44)

    Bu tür hatalar o kadar çoktur ki, tarafsız Müslümanlar Barnaba İncili’nin 16. yüzyıla ait sahte bir eser olduğunu açıkça itiraf etmişlerdir. Örneğin, Pakistanlı Dr. Gulam Cilani Bark, Ağustos 1975’te Lucknow şehrinde basılan “Al-Furkan” dergisinin 48. sayfasında şunları yazmıştır: “Hıristiyanlar eldeki İncil-i Barnaba’nın hakiki olma iddiasını çürütmüşlerdir. Buna göre eserin hakiki olma iddiası ancak Hz. Muhammed’in zamanından önce yazılmış bir kopyası ortaya çıkınca doğrulanabilir. Bu ise şimdiye kadar mümkün olmamıştır.” Barnaba İncili’nin sahte olduğunu kabul eden başka Müslüman bilginler vardır. (Abbas Mahmud el-Akkad, “News Bulletin of the Near Christian Council” Paskalya 1961, sayfa 9-11; Süleyman Şahid, İslam dergisi “İmpact”, Londra, 1 Ocak 1974; Prof. E.R. Hambye “İslam and the Modern Age,” New Delhi, Hindistan, Mayıs 1975; Prof. Muhammed Yahya el-Haşimi “Etudes Arabes” no. 48; vs.)
    Kitabımızın bu bölümündeki bilgiler İncil-i Barnaba, Bilimsel Bir Araştırma adlı kitaptan (R. Benson, İstanbul (P.K. 107 Kızıltoprak-Kadıköy): Zafer Matbaası, 1985) özetlenmiştir. Eğer Barnaba İncili hakkında daha geniş bir araştırma yapmayı arzu ederseniz bu kitabı okumanızı tavsiye ederiz
    Sonuç

    İ.S. 325 yılında Yeni Ahit (İncil) veya başka bir tarihte Kitab-ı Mukaddes, esas düsturları içinden çıkarılarak ciddi bir şekilde değiştirilmiş olsaydı, bu uyuşmazlık en eski tanıklıklar vasıtası ile belli olurdu. Çünkü İ.S. 325’ten çok öncelere ait birçok eski metin halen bulunmaktadır. Ama bunlarda da düsturları değiştiren hiçbir uyuşmazlık söz konusu değildir. İ.S. yedinci yüzyılda meydana gelen Kur’an’da Kitab-ı Mukaddes’in (Tevrat, Zebur, İncil) değiştirildiği gibi bir iddia bulunmamaktadır. Tam tersine, Kitab-ı Mukaddes’in okunması tavsiye edilmektedir. Kur’an’a göre tüm gerçek inanlıların Tanrı’nın Sözü’nü (Kitab-ı Mukaddes) benimsemesi gerekir.

    “Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” (Kur’an: Bakara 2:85)

    “Kitab’ın hepsine inanırsınız.” (Kur’an: Al-i İmran 3:119)

    “Deyin ki: ‘bize indirilene de size indirilene de inandık. Tanrımız ve tanrınız birdir ve biz O’na teslim olanlarız.’” (Kur’an: Ankebut 29:46)

    “De ki: ‘Ben Allah’ın indirdiği her Kitab’a inandım ve aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabb’imiz, sizin de Rabb’inizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışma (sebebi) yoktur.’” (Kur’an: Şura 42:15)

    Bu kısa kitapta Kutsal Kitap’ın değişmezliği hakkında birçok delil verilmiştir.

    Bunlar:

    1. Tevrat’a göre Tanrı’nın Sözü değişmez.

    2. İncil’e göre Tanrı’nın Sözü değişmez.

    3. Kur’an’a göre Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur.

    4. Kur’an’a göre Kutsal Kitap Hz. Muhammed’in zamanında da sapasağlam mevcuttur.

    5. Hz. Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen yüzlerce Eski Ahit el yazmaları hâlâ mevcuttur.

    6. Hz. Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen binlerce İncil el yazması hâlâ mevcuttur.

    7. Bu nüshaların hepsi de aynı şeyi söylüyorlar. Nüshaların arasındaki ufak tefek imla ve kopya hataları, Kutsal Kitap’ın mana veya gerçeğini değiştirebilecek bir şey değildir.
    8. İlk Hıristiyan ataların yazıları ve eserleri de Kutsal Kitap’ın değişmezliğini açıkça gösteriyor.

    9. Tanrı, insanları uzun bir süre Kendi gerçek mesajı ya da vahyinden mahrum bırakacak, ve onlara sadece büyük ölçüde çarpıtılmış, yoz ve doğru olmayan kitaplar bırakacak kadar zayıf ve güçsüz değildir. Tanrı insanlığa verdiği yazılı vahyini özel olarak Kutsal Kitap’ta saklayıp korumuştur.

    Bunlar karşı konulamaz ve reddedilemez delillerdir. Tanrı’nın Sözü’nün güvenilir olduğunu defalarca gördük. Kitab-ı Mukaddes (Kutsal Kitap) Allah’ın Sözü’dür ve onun değiştirildiği iddiası uydurmadır. İslam dünyasında çok yaygın olduğu halde sadece bir yalan ve iftiradır. Kutsal Kitap’ın değiştirildiğine dair hiçbir tarihsel kanıt yoktur. Üstelik Kuran’da bile Tevrat veya İncil’in değiştirilmiş olduğunu ileri süren hiçbir ayet yoktur! Eğer Kitab-ı Mukaddes yüzyıllar önce değiştirilmiş olsaydı, Kur’an bu önemli noktaya değinmez miydi? Tersine, “Rabb’inin sözü, hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.” (Kur’an: En’am 6:34) “Allah’ın kelimeleri değişmez,” (Kur’ an: Yunus 10:64) diyen ayetler vardır.

    Gücü her şey yeten ulu Tanrı, kendi Kutsal Sözü’nün değiştirilmesine izin vermez. Tersine, onu korur ve yerine getirir. “Allah sözünden caymaz” (Kur’an: Hac 22:47). Elimizdeki Tevrat’la İncil sağlam ve güvenilirdir. Kaldı ki, eğer insan Kitab-ı Mukaddes’te öğretilenleri kabul etmek istemezse, Kutsal Kitap’ın değiştirildiği iddiasından başka bir gerekçeye başvurmak zorundadır.

    Aklımıza gelen şeylerden biri de şu olabilir:

    İslamiyet’in ilk çağlarında Kutsal Kitap’ın (Tevrat, Zebur ve İncil) değiştirilmesiyle ilgili bu tür boş iftiralar hiç yokken asırlar sonra ortaya çıkmalarının ve günümüzde de bazı Müslümanlar tarafından yayılmalarının sebebi nedir?
    İnsanların amaçlarını yüce Allahımız’dan başka hiç kimse kesin olarak bilemez ancak tarihi incelediğimizde bazı bilimsel tahminler yürütebiliriz. İslamiyet’in ilk çağlarında okuma yazma bilme oranı çok düşük olduğundan ve ne yazık ki o çağda Kutsal Kitap’ın Arapça çevirisi mevcut olmadığı için ilk Müslümanlar Kur’an ile Kutsal Kitap’ın çelişmediğini düşünüyorlardı. Zaman geçtikçe Müslüman bilginler Kutsal Kitap’ı incelemeye başladıklarında hayal kırıklığına uğramışlardır. Kutsal Kitap’ın İslam peygamberi ve İslam inançlarına destek vereceğine onun ana öğretileriyle çeliştiğini görmüşlerdir. Tevrat, Zebur ve İncil birbirleriyle uyum içinde oldukları halde Kuran’dan çok farklıdırlar. Ama sanki iş işten geçmişti, çünkü Kur’an’a göre Kutsal Kitap doğru ve güvenilirdi. Belli ki İslam öncülerinin Kutsal Kitap hakkında fazla bir bilgileri yoktu, yoksa hem onun sağlam olduğunu söyleyip hem de birçok konuda onunla açıkça çelişecek öğretiler sunmazlardı. Hem Kur’an hem de Kutsal Kitap doğru olamazdı. Birinden biri yanlış olmalıydı. Bu yüzden İslamiyet’i korumak amacıyla Kutsal Kitap’ın değiştirildiği konusunda bilime ve tarihe dayanmayan söylentiler yaymaya başlamışlardır. Bu konuda hiçbir kanıtları yokken, İznik Konseyi’nde toplanan Hıristiyan din adamlarının yüzlerce İncil içinden dört tanesini seçtiği gibi saçma sapan hikâyeler uydurmuşlardır. Yüzyıllar sonra da “Denize düşen yılana sarılır,” misali sahte Barnaba İncili çıktığında ona sarılmışlardır. İslam ülkelerinde hâlâ Kutsal Kitap’ın dağıtılıp okunması engelleniyor. İncil’in sonradan değiştiği ve asıl İncil’in kaybolduğu gibi hakaretleri birçok vasıtayla yaymaya çalışıyorlar. İyi niyetli ve gerçeğe yönelik insanlar kendi önyargılarına destek arayışında olmak yerine, tarihi ve kanıtları inceleyerek gerçeği bulmaya çalışırlar.

    __________________

15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 346)