Kalvinizmin birinci doktrini: (özgür irade yoktur).

  • Bu konu 5 izleyen ve 13 yanıt içeriyor.
14 yazı görüntüleniyor - 1 ile 14 arası (toplam 14)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27890
    Anonim
    Pasif

    KALVİNİZMİN 1. DOKTRİNİ: ( ÖZGÜR İRADE YOKTUR).

    Kalvinizmin 5 doktrininin (İnanç maddesinin) ilki, insanların ‘Özgür İrade’ diye bir şeye sahip olmadıklarını öğretir. Kalvinizme göre insanlar sadece Özgür İradeden yoksun değil, ama ayni zamanda da, içlerinde ‘İyiyi veya Kötü’yü ayırt edebilecek hiçbir bilgi, anlayış, takdir kabiliyeti; yani kısacası, Kurtuluşa katkı sağlayabilecek herhangi bir şeyin olmadığını öğretir. İnsanlar, Tanrı’dan merhamet dileme kapasitesinden bile yoksundurlar. Onları tövbeye veya imana davet etmenin hiçbir yararı yoktur. Çünkü onlar tövbe edemezler, af dileyemezler, iyi ve kötüyü ayırt edemezler. Onların içinde ‘Hiçbir iyi şey yoktur’ diyerek Pavlus’un bir ayetini şahit gösterirler.

    Kutsal Kitab’ın tüm öğretilerine bu kadar ters düşen bir doktrini, sırf ‘Barış, Sevgi ve Birlik Adına’ bile kabul etsek, için için bir ‘Mantık Savaşı’ vermiyecek miyiz? Madem ki insanlar ‘İyi ve Kötü’yü bilmiyorlar; madem ki insanlar iyi ve kötüyü bilseler bile, seçme özgürlük ve iradesine sahip değillerdirler, o zaman niye ‘günahkar’ oluyorlar? Niye Tanrı’nın gazabı? Niye hem dünyada ve hem de ahirette cezalandırma? Niye Kutsal Kelam baştan sona uyarılar ve teşviklerle doludur? Niye Nuh Tufanı vs. Çıplak gezen bir köpeği ölesiye dövelim mi şimdi, kendisini teşhir ettiği için? İnsanlar doğruyu- yanlışı bilmiyorlarsa, seçemiyorlarsa; kim niçin günahkardır, kim niçin kutsaldır veya doğru kişidir. İnsanlar, doğruyu-yanlışı bilemiyorsa ve bunu seçecek özgür iradeye sahip değilse, o zaman onlar artık ‘Manevî Varlıklar’ olamazlar. Halbuki Adem ve Havva’nın yediği meyve, ‘İyilik ve Kötülüğü Bilme Ağacı’nın meyvesi idi.

    Hasta olduklarında veya yaralandıklarında, fiziksel şifa bulmak için hastanenin yolunu tutmasını bilen insanlar, ruhsal şifa bulmak için niye Rab’bib yolunu tutamıyorlar? Niye, “Bana merhamet eyle, Ey Davud Oğlu!” diyemiyorlar Kalvinist öğretisine göre? Genç zengin Yahudi adam niye ilgi duydu kurtuluşu için? Niye kurtuluş yolunu sordu? Hani bu soruları ‘Seçilmişler’in dışında, hatta ‘Yeniden Doğmuşlar’ın dışında kimse soramazdı? Sırtını dönüp Rab’den uzaklaşan bu adam, o an Yeniden Doğmuş’muydu. Rab yerine parayı tercih eden adam, Kurtulmuş muydu? O zaman İbrahim niye övülüyor ÇOK SEVDİĞİ İshak’ı kurban etti diye? Bu adam ise ÇOK SEVDİĞİ ishak’ını (parasını) kurban edemedi. Martin Luther’in de çok büyük bir yanlışlık içerisinde olduğu bir konu olan bu özgür irade, daha doğrusu Luther’e göre ‘iradenin köleliği’, onun bu başlıkla yazmış olduğu kitabından, asırlardır yanlış doktrinlerin öğretilmesine ve yayılmasına sebep olmuştur. Sonunda bunu söyleyen veya yazan, koskoca Protestan İnancını Öncüsü Martin Luther’di ve bu yüzden de ciddiye alınmalıydı. Martin Luther bu kitabında, ‘Yasanın var oluşu Özgür İradeyi ispatlamaz. Çünkü Yasayla sadece günahın bilincine varılır’ diyor. Ama bu, bir ‘Yarı-Doğru’dur. Yasa sadece günah bilinci olsun diye verilmemiştir. “Aferin oğluma! Şimdi günahkar olduğunu anladın mı? Bravo! Hadi şimdi uslu uslu eve” demiyor. En ağır bir şekilde, hatta ölümle cezalandırıyor. Tanrı cezalandırıyorsa eğer, mutlaka bir suç vardır demektir. Yani Yasa, Martin Luther’in koskoca bir kitap yazıp savunmaya çalıştığı gibi, insanları gıdıklamaya gelmedi. Yasa: “İyiyi ve kötüyü bildiğin halde, özgür iradenle Tanrı’ya karşı koymayı ve kötü olanı yapmayı seçtin. Bu yüzden ölümle cezalandırılacaksın” deyip, tüm yukarıda söylediklerimizi onayladı.

    ‘Özgür İrade’nin en ufak bir şekilde kabulu, yine Kalvinizmin oyun kartlarından yapılmış evinin, takır takır çökmesini, bütün diğer doktrinlerinin de ‘yok ve geçersiz’ olduğunu ortaya koyar. Özgür iradem var ise benim, Tanrı’yı reddedebilir miyim mesela? Reddedebilirsem, cehenneme gitmenin suçlusu ben olmaz mıyım? Reddetmez de kabul edersem, o zaman cennete gitmemde irademin bir katkısı olduğunu göstermiş olmaz mıyım? Ama Kalvinistler bunu ölümüne reddediyorlar. “Hiçbir katkın olamaz” diyorlar. Hatta Kurtuluş Yolu’ndaki iraden bile. Rab neredeyse saçlarını yoluyor “Tövbe edin, dönün ve yaşayın” diye, Kalvinistler ise, “Hiç kendinizi yormayın. Yalandır. Birkaç seçilmiş dışında kimse kurtulamayacaktır” diyorlar. Kurtuluş, özgür irade ile Rab’be dönmekle değil de, sadece ve sadece seçilmişlik ile ilgili ise, niye ‘Hristiyan Ülke’ diye Müslümanların tanımladığı birçok ülkede Kurtulanlar %1 civarında iken, Türkiye, Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerde onbinde, hatta yüz binde birdir? Tanrı Türkleri niye seçmiyor? Bu kurtarış, uluslar arasında niye eşit değil? Yarın çıkıp kim, hangi dürüst Kalvinist bunu Türk’lere haykıracak: “Tanrı neredeyse tüm Türkleri cehennemde odun olmak için yarattı. Kurtuluş şansınız hiç yok. Ama sebebini Tanrı da dahil hiç kimse bilmiyor.” Madem ki yürekten inanıyorsunuz, çıkın ve söyleyin. İngilizlerin %1’ini ama sizden, hiçbir farkınız olmadığı halde, yalnızca yüzbinde birini kurtaracağım diyor Türk’lere, Pakistanlı ve Bangladeşli’lere ‘Kalvinist Tanrısı’

    #37293
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kutsal Yol abi.

    Kalvinizm’i eleştirmek düzeyine gelene kadar, Kalvinizm hakkında kaç tane kitap okudunuz? Yazınızdan görüyorum ki, okuduğunuz kitap sayısı 0. Belli ki, taraflı olan basit internet sitelerinden araştırma yapmışsınız. Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak tehlikelidir.

    Demişsiniz ki; “Kalvinizme göre insanlar sadece Özgür İradeden yoksun değil, ama ayni zamanda da, içlerinde ‘İyiyi veya Kötü’yü ayırt edebilecek hiçbir bilgi, anlayış, takdir kabiliyeti; yani kısacası, Kurtuluşa katkı sağlayabilecek herhangi bir şeyin olmadığını öğretir. İnsanlar, Tanrı’dan merhamet dileme kapasitesinden bile yoksundurlar.”
    Bu nerede yazılı acaba? Kim uydurdu bunu? Eğer samimi isek, insanlara yalan bilgi vermemeniz gerekir. Yalan günahtır. Kutsal Kitap bize, insanların yüreklerinde Tanrı’yı sevmediklerini bildirir. Yani insanların “özgür iradeleri” yoktur anlamında değil, “özgür iradeleri” o denli bozulmuştur ki, Tanrı’ya yaklaşmak İSTEMEZLER!

    “Özgür irade” kelimesini tırnak içinde yazmamın sebebi, Kutsal Kitap’ta öyle bir kelimenin geçmemesidir. İnsanlar iyiyi ve kötüyü çok iyi biliyorlar, ancak yürekleri kötüdür. Ayrıca dikkat ettim de, yazınızda en ufak ayet bile kullanmamışsınız. Bu yazı sizin insani mantığınızın ürünü müdür? Kutsal Ruh’un ürünü olsa ayet kullanmaz mısınız? Kutsal Kitap insanların yüreklerinin aldatıcı olduğunu gösterir: “Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez, Onu kim anlayabilir?” (Yeremya 17:9). Sizce bu ayet yalan mı yani? İnsanlar Tanrı’yı seçmek istemedikleri için, Tanrı, dünya yaratılmadan önce Kendi ÖZGÜR İRADESİYLE insanları seçti. İnsan “özgür iradesini” savunmak yerine, Tanrı’nın özgür iradesinin olduğunun farkına varmak önemli.

    Siz kurtuluşun akılda olduğuna mı inanıyorsunuz? Yani “İngiltere’de insanlar daha zeki, o yüzden kurtuldular” mı diyorsunuz? Bu Gnostism düşüncesine benziyor ve yanlıştır.
    Kalvinizm’i yanlış şekilde eleştirmek yerine, insanların Tanrı’yı “seçmesine” yardımcı olalım. Güç Müjde’dedir, insan zekasında değil. Çünkü, “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.” (1.Kor. 2:14). Pavlus Korintlilere giderken büyük zeka ile, yürüyen kütüphane olan gitmemişti, ancak; “Sözüm ve bildirim, insan bilgeliğinin ikna edici sözlerine değil, Ruh’un kanıtlayıcı gücüne dayanıyordu.” (1.Kor. 2:4). Güç Müjde’dedir!

    Esenlikle!

    #37295
    Anonim
    Pasif

    Toğrul,
    Kutsal Yol’un kalvinistlerin öğretişi olarak yazdığı herşey bizzat kalvinistler tarafından söylenenlerdir. Ben de kalvinist görüşlü sizden ve başka karşılaştığım kişilerden aynı ifadeleri duydum. Sırf bu HAKSIZ seçilmişlik ile bebekler cehenneme gidecek. Tanrı’nın özgür iradesini kabul ediyorsunuz da, Tanrı gibi ruhsal varlıklar olan insanların özgür iradesini nasıl kabul edemiyorsunuz. Ayrıca bundan çok daha önemlisi Tanrı sizin savunduğunuz türden bir seçme işi yapamaz, Tanrı olmasına rağmen adaletsiz yargıda bulunamaz, çünkü o zaman O Tanrı olmazdı. Ama Adil Olan ve Kutsal Olan bir Tanrı’dır. Sizin bahsettiğiniz Tanrı Kuran’ın Allahı. Ama Kutsal Kitapta sizi destekleyen hiç bir ayet bulamazsınız. YOKTUR. Tanrı istediğini daha özel bir iş için kullandı, bellirli işleri yapması için kullandı ama bu seçimler, bahsettiğiniz seçimler gibi kurtuluş konusunda olmadı. Bunlar çok ama çok farklı iki husustur.

    Diğer yandan yine yazdığınız ayet sizi desteklemiyor. Doğruya yaklaşmayı istemez, aldatıcı bir yürek var bu nedenle günahsız insan yok, sonuç bu. Yine doğruyu ve yanlışı ayırt eden yüreklere sahip olduğumuz için günahın farkındayız. Günahın günah olduğunu biliriz. İncil’i okuyunuz, kalvinist kitapları değil. İsa Mesih tüm insanlara seslenmiş, çağırmıştır. Herkim iman ederse kurtulacaktır, İsa Mesih’in sözü budur, her kim iman eder ve vaftiz olursa kurtulacaktır. “İman eder ise” sözü, sadece bu söz bile kalvinist öğretinin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor.

    Kuran’ın tanıttığı Allah’ı bilen ve dopru olmadığını düşünen biri, yine karşısına Allah’a benzer olan sizin tanıttığınız Tanrı’yla karşılaştığında ne incili ne de tevratı bir daha okumak isteyecektir. Kimse Ruh’un gücünü reddedemez. O anlamayanlar da aslında görüyor, farkediyor ama kulak tıkamayı seçiyorlar.

    Matta 13. Bölüm
    BÖLÜM 13

    Tohum Benzetmesi

    (Mar.4:1-20; Luk.8:4-15)

    1 Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu.

    2 Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu.

    3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı.

    4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi.

    5 Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi.

    6 Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler.

    7 Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu.

    8 Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi.9 Kulağı olan işitsin!”

    10 Öğrencileri gelip İsa`ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular.

    11 İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği`nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi.

    12 Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak.

    13 Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, `Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.`

    14 Böylece Yeşaya`nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: `Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz!

    15 Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.`

    16 Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor!

    17 Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler.

    18 Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin.

    19 Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan* gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur.

    20-21 Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer.

    22 Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller.

    23 İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.”

    Tanrı müjdeyi ayrım yapmaksızın herkesin duymasını istiyor, çünkü diğer türlü kurtulma imkanları olmazdı ve duydukları ve gördükleri halde kabul etmeyenler de yargılanma ile karşılaşacaklar. Kalvinist görüşe göre yargılama da olmamalı, ama kutsal kitap olacaktır diyor.

    Yuhanna 3. Bölüm

    16 Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu`nu verdi. Öyle ki, O`na “iman edenlerin” hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.

    17 Tanrı, Oğlu`nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O`nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.

    18 O`na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı`nın biricik Oğlu`nun adına iman etmemiştir.

    19 Yargı da şudur: Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü.

    20 Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz.

    21 Ama gerçeği uygulayan kişi yaptıklarını, Tanrı`ya dayanarak yaptığını göstermek için ışığa gelir

    Kalvinist görüşe göre Tanrı deliceleri ekmeliydi, çünkü onların dediğine göre Tanrı mahvolacakları zaten önceden belirlemiştir. Ama Rab deliceleri ekmiyor, Rab yaşam sözünü tüm tarlasına serpiyor, ekiyor. Tüm insanlara sunuyor. Ama şeytan da geliyor kendi tohumlarını ekiyor. Topraktan ürün olarak buğday, Rab’bin tohumunu tutmuş olanlar, ya da deliceler, Kötüyü tutmuş olanlar yetişiyor. Son gün onlar ayırılacak. Yargı da insanların kötüyü seçmesi olacak. Işık yerine karanlığı seçtikleri için yargılanacaklar. Bu nedenle Tanrı Yargısında da Adil olacak. Çünkü seçimi yapan insandır.

    Deliceler Benzetmesi

    24 İsa onlara başka bir benzetme anlattı: “Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken adama benzer” dedi.

    25 Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice ekip gitti.

    26 Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü.

    27 Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: `Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı?`

    28 Mal sahibi, `Bunu bir düşman yapmıştır` dedi. `Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?` diye sordu köleler.

    29 `Hayır` dedi adam. `Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz.

    30 Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, önce deliceleri toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.`”

    #37297
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Tuba.
    Demişsin ki: “Tanrı’nın özgür iradesini kabul ediyorsunuz da, Tanrı gibi ruhsal varlıklar olan insanların özgür iradesini nasıl kabul edemiyorsunuz.” Ben “özgür iradeyi” kabul ediyorum, ancak o iradenin yozlaşmış, bozulmuş olduğuna inanıyorum. İnsanın yüreği kötüdür. Kötü ağaç iyi meyve verebilir mi? HAYIR.

    Adaletten bahsetmişsin, nedir adalet? Tanrı insanları kurtarmak zorunda mıydı? Hayır. Tanrı insanları sevdiği için onları kurtarmayı seçti. Asıl adalet ise, herkesin cehenneme gitmesiydi. Mesih olmasaydı, adalet tam bir şekilde yerine gelirdi. Ancak o zaman da merhametten söz edemezdik. Tanrı seçmekle hem adaleti hem de merhameti sergiliyor.
    Siz ya Kuran’ı bilmiyorsunuz ya da Kutsal Kitap’ı. Kuran’a göre, insanlar günahlardan dolayı sorun yaşamazlar, aynı şeye siz de inanıyorsunuz. Kuran özgür iradenin bozulmuş olduğuna inanmıyor, siz de inanmıyorsunuz: “De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Sure 18:29).
    Kutsal Kitap’ta benim inandığımı destekleyen ayetlerin olmadığını iddia ettin sevgili kız kardeşim. Ancak sana bir kaç ayet vermek istiyor ve bunların üzerinde düşünmeni rica ediyorum. Anti-Kalvinist fikirlerle değil, objektif ve Kutsal Kitap ışığında olan fikirlerle. Daha önce insanoğullarının anlattıklarına değil, Kutsal Kitap’a kulak vermeye davet ediyorum seni.

    Birkaç örnek ayet:

    Efesliler 1:4-5 – “O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.”
    Yuhanna 13:18 – “Hepiniz için söylemiyorum, ben seçtiklerimi bilirim. Ama, ‘Ekmeğimi yiyen bana ihanet etti’ diyen Kutsal Yazı’nın yerine gelmesi için böyle olacak.”
    Yuhanna 15:16 – “Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Gidip meyve veresiniz, meyveniz de kalıcı olsun diye sizi ben atadım. Öyle ki, benim adımla Baba’dan ne dilerseniz size versin.” (Tanrı hepimizin meyve vermesini bekliyor, yani söz konusu meyve görev almak değildir.)

    İyi ve kötü tohum benzetmesini kontekst içinde okumanızı ve orada asıl anlatılan şeyin kurtuluş konusu ve Rabbin seçtiği kişilerin (iyi toprak) nasıl olduklarını anlatan bir benzetmedir.

    Deliceler benzetmesi konusunda ise, lütfen benzetmenin açıklamasını okuyun ve orada şöyle denmektedir: “Tarla ise dünyadır. İyi tohum, göksel egemenliğin oğulları, deliceler de kötü olanın* oğullarıdır. Deliceleri eken düşman, İblis’tir. Biçim vakti, çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir.” (Matta 13:38-39). Yani kısacası, iyi tohum Tanrı’nın çocukları, diğerleri ise şeytanın çocuklarıdır.

    Benim bu konuya cevap yazmamın sebebi, Kutsal Yol abinin “özgür irade yoktur” fikrindeki yanlış anlamayı düzeltmekti. Benim için hem Arminian hem de Kalvinistler (her ikisi de aşırıya gitmedikleri sürece) imanlıdırlar. Unutmayın, Mısır firavunu kalbini kendisinin sertleştirdiğini düşünüyordu, ancak aslında bunu yapan Tanrıydı (Romalılar 9:17-18).

    Rab sizi bereketlesin.

    #37298
    Anonim
    Pasif

    Özgür İradenin yozlaşması mı? Ben insanların günahlardan dolayı sorunları olmadığını söylemedim, siz nasıl okuyorsunuz benim yazdıklarımı öyle? Kalvinist görüş konusunda yanlış anlama yok. Bizim bir etkimiz olmadan bir seçilmişlikten kutsal kitap bahsetmiyor. Rab de benzetmiyor. Benzetmeleri de gayet açık. Evet hala iddia ediyorumi o tür bir seçilmişli yoktur. Çünkü bizim irademizle gerçekleştirdiğimiz iman, kurtuluş konusunda etkili ve belirleyicidir. Rab İsa Mesih’in bu sözleri daha kesindir. Bu temeldir, yorumlar buna göre yapılmalıdır. Yargının ne olduğunu açıklamıştır. Szi benim verdiğim ayetleri okudunuz mu? Dünyaya ışık geldi ama karanlığı seçtiler yargısı. Size ne ifade ediyor? Bu seçimlerinden dolayı yargılanacaklardır, ışığı seçenler kurtulacaklardır. Adalet Merhamette bile işlemelidir. Merhameti istediğine mi gösterdi Rab? O zaman merhametli Tanrı nasıl olurdu? Onu gerçekleştirseydi Adil de zaten olmayacaktı. Merhameti de, Lütfu da tüm insanlara sundu. Yine verdiğim ayetlerde bu çok açıkça belirtilmiştir. Tüm canlar onundur, kimsenin yok olmasını istemez bizim inandığımız Tanrı.
    Firavunun yüreğinin sertleştirilmesinden bahsetmişsiniz. Firavun doğruyu kabul etmiş miydi? Hayır, imansızlığı imansızlığı yüzünden arttırıldı. Ruhsal bilgi ve kabul ediş, Kimde varsa daha çok verilir, kimde yoksa elinde ki de alınıyor. Firavunun sert bir yüreği vardı ve Musa’yı dinlememeyi seçti. Bunu hep yaptı. Bu nedenle yüreği daha da sertleşti. Rab bunun çabuklaşmasını sağladı.

    Bana hiçbir şekilde bazı insanlarındiğerlerinden üstün olarak (cennete gitmek üzere baştan seçilmiş) doğduğunu, kalanların da cehenneme gitmelerinin değiştirilmez bir şekilde mühürlendiğini kabul ettiremezsiniz, kelama göre de bunu iddia edemezsiniz.

    Verdiğim benzetmeler konusunda ben zaten farklı bir şey söylemedim ki. Ama sizin inandığınız öğretiye göre deliceleri eken şeytan olmamalıydı, Rab olmalıydı dedim. Burada tohum sözdür. Yanlış bir saptamada bulunmuşsunuz. Tarla dünya derken neyi kastediyorsunuz? Tarla insanlardır. Tanrı o tarlaya, dünyada ki tüm insanlara iyi tohum olan kendi sözünü eker. Lütfunun ve merhametinin açıklandığı Müjdenin duyurulmasıdır. Şeytannın tohumu da kendi yalanlarıdır. İnsanlar bu yalanları SEÇER, ya da iyi tohumu SEÇER. Bu nedenle tarlada iyi tohumla yeşerir,büyür, diğer yandan insanların bir kısmı da kötü tohumu tutar ve deliceler olur. Toprak, tarla insanlardır. Toprak hangi tohumu besler, asıl mesele bu.
    Bu benzetmenin üzerinde durmamın nedeni Tanrı’nın sizin iddia ettiğiniz baştan seçim ile ilgili davranışının burada olmadığı ama tam tersi, herkese kurtuluşu sunduğu ve seçme işini Baştan, mühürlü olacak şekilde yapmıyor oluşudur. İnsanlar , benzetmede tohumlar değildir. Tohum “sözdür”. Tarla insanlardır. Şimdi sizin görüşünüzün aksine Tanrı tüm tarlaya, köşeyi beriyi ayırmaksızın ekim yapıyor. Şeytan da kendi tohumlarını ekiyor. O tohumlardan hangisinin tutup tutmayacağını belirleyen tohumun düştüğü topraktır, insandır yani. Eğer tohumlar seçilmiş insanlar olsaydı, şeytanın seçtiği insanlar mı var yani? Yaratıcı Tanrı değil mi? Nasıl oluyor da ruhların yaratıcısı Tanrı’nın kendi yaratıklarından nefret ettiğine ve cehenneme gitmelerine razı geldiğini düşünüyorsunuz? Nasıl oluyor, gerçekten aklım almıyor. Verdiğim ayetleri iyice okumalısınız. Benim verdiğim ayetlere hiç yanıt vermediniz.

    #37299
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Tuba.

    Ya siz anlamak istemiyorsunuz ya da ben anlatamıyorum. Özgür irade vardır, ancak yozlaşmıştır. İnsanlar kendi özgür iradeleriyle hep kötüyü seçerler. Çünkü köledirler (Yuhanna 8:32). İsa köle derken ne demek istedi sizce? İsa, günahın KÖLESİ demekle onların tutsak olduğun belirtmek istedi. Eski Roma’yı araştırın, bir köle kendi isteğiyle çıkabilir miydi efendisinin hizmetinden? Hayır. Birinin onu satın alması gerekmekteydi. İnsanlar günahın kölesidirler ve günahı ölesiye seviyorlar. Bu nedenle Rab’be iman etmek istemiyorlar, ta ki Rab onlara dokununcaya dek. Size soruyorum, çok akıllı olduğunuz için mi iman etmeye karar verdiniz, yoksa Rab size lütf ettiği için mi?

    İnsan günahı seviyor, bunun için Tanrı’yı reddediyor. Ancak Tanrı durumun bu olduğunu gördü ve başka çare olmadığını anladı. Böylece, Kendi Yüce Amacı uyarınca bizleri seçti. Biz mahvolmayalım diye bunu yaptı. Yoksa şu an siz de, ben de, kiliselere katılan herkes de dünyanın ve günahın içinde olurduk. Ama Rab’bin lütfu ve merhameti bizi kurtardı, bizim günahkar zekamız değil. Efesliler’de ayet şöyle der: “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9). Kurtuluş Tanrı’nın armağanıdır. O bizi kurtardı!

    Verdiğim ayetleri red mi ediyorsunuz? Çünkü şöyle dediniz: “Bana hiçbir şekilde bazı insanlarındiğerlerinden üstün olarak (cennete gitmek üzere baştan seçilmiş) doğduğunu, kalanların da cehenneme gitmelerinin değiştirilmez bir şekilde mühürlendiğini kabul ettiremezsiniz, kelama göre de bunu iddia edemezsiniz.” Nasıl ki siz “özgür iradeye” inanıyorsanız, Tanrı’nın özgür iradesine neden inanmıyorsunuz? O istediği herşeyi yapamaz mı? Ayet şöyle der: “Bizim Tanrımız göklerdedir, Ne isterse yapar.” (Mezmur 115:3).
    İnsanların düşmüş, Tanrı’ya gelmeyi istemeyen, iradelerin yozlaşmışlığını gösteren ayetlerden birkaçını size hatırlatmak isterim:

    İnsanlar düşmüştür:
    Mezmur 143:2 – “Kulunla yargıya girme, Çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz.

    Yürek kötüdür ve içinde hiçbir iyilik yoktur:
    Markos 7:21-23 – “Çünkü kötü düşünceler, fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir.”
    Vaiz 9:3 – “Üstelik insanların içi kötülük doludur, yaşadıkları sürece içlerinde delilik vardır. Ardından ölüp gidiyorlar.”
    Özdeyişler 28:26 – “Kendine güvenen akılsızdır, Bilgece davranan güvenlikte olur.” (Bu ayette ‘kendine’ diye çevrilen kelime İbranice leb’dir. İrade, duygular, akıl anlamına gelir.).

    Kötü yürek iyi bir karar verir mi? Hayır.
    Matta 7:18 – “İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez.”
    Romalılar 8:7 – “Çünkü benliğe dayanan düşünce Tanrı’ya düşmandır; Tanrı’nın Yasası’na boyun eğmez, eğemez de…”

    Konu özgür irade olduğundan dolayı bu ayetleri okumanızı tavsiye ederim. “Kabul etmem” demeyin, Rab’be dua edin ve O’ndan yardım dileyin.
    Ayetlerin üzerinde düşünmeniz dileğiyle. Eğer ayetlere karşı bir itirazını varsa lütfen onları nasıl anladığınızı KONTEKST içinde açıklayın.

    Esenlikler.

    #37302
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Toğrul,
    Tanrı’nın armağını bize Mesih ile sağladığı Lütfudur, Ödediği fidyedir. Özgür iradenin yozlaşması söz konusu değildir. Yozlaşma varsa, özgür iradeden dolayı yargılanma da olamazdı. İnsanlar daha doğmadan , cennet ya da cehenneme gidecek olarak belirlenemez, öyle olsaydı YARGILANMA DA OLMAZDI. Tanrı her istediğini, kendi sıfatı olan “Adil” olşunu bir kenara bırakacak şekilde asla yapmaz, O Tanrıdır. Merhameti de gösterirken, herkese eşit olan “adaleti ve sevgisi” ile uyumlu olarak gösterir. Nedensiz, başkasına haksızlık olacak şekilde merhamet de göstermez. Herkes günahlı zaten, birinin diğerinde üstünlüğü nedir ki o kurtulacaklara seçiliyor da bir diğeri , aynı derece de günhalı olan seçilmiyor, aynı bağışlanmadan yararlanamıyor. Çünkü bu adil değildir. Ama ” Armağan, Lütuf” herkese sunulmuştur. Kurtuluş yolu herkese sunulmuştur. Kör olduğunu, günahlı olduğunu ve bu durumunun kötü olduğunu ve değişmek istediğini kabul eden herkes,” Rab’bin fidyesini” kabul eden herkes “kurtulacaktır” ve adlarının üstüne artık birer seçkin olan/seçilmiş anlamına gelen “Tanrı çocuğu” yazılacaktır. İrademizi dünya işlerine hizmet için kullanırsak, evet kötü işler yapabiliriz. Diğer yandan Rab’bin yolunu kabul etmeyi seçerek de kullanabiliriz. Bu da iman olur. İman, kişinin kabul edişiyle olur. İmanın tanımı İbraniler 11. bölümde yapılmıştır.

    BÖLÜM 11

    İman

    1 İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır.

    2 Atalarımız bununla Tanrı`nın beğenisini kazandılar.

    3 Evrenin Tanrı`nın buyruğuyla yaratıldığını, böylece görülenlerin görünmeyenlerden oluştuğunu iman sayesinde anlıyoruz.

    4 Habil`in Tanrı`ya Kayin`den daha iyi bir kurban sunması iman sayesinde oldu.İmanı sayesinde doğru biri olarak Tanrı`nın beğenisini kazandı. Çünkü Tanrı onun sunduğu adakları kabul etti. Nitekim Habil ölmüş olduğu halde, iman sayesinde hâlâ konuşmaktadır.

    5 İman sayesinde Hanok ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı, çünkü Tanrı onu yukarı almıştı. Yukarı alınmadan önce Tanrı`yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.

    6 İman olmadan Tanrı`yı hoşnut etmek olanaksızdır. Tanrı`ya yaklaşan, O`nun var olduğuna ve kendisini arayanları ödüllendireceğine iman etmelidir.

    7 İman sayesinde Nuh, henüz olmamış olaylarla ilgili olarak Tanrı tarafından uyarılınca, Tanrı korkusuyla ev halkının kurtuluşu için bir gemi yaptı. Bununla dünyayı yargıladı ve imana dayanan doğruluğun mirasçısı oldu.

    8 İman sayesinde İbrahim miras alacağı yere gitmesi için çağrılınca, Tanrı`nın sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden yola çıktı.

    9 İman sayesinde bir yabancı olarak vaat edilen ülkeye yerleşti. Aynı vaadin ortak mirasçıları olan İshak ve Yakup`la birlikte çadırlarda yaşadı.

    10 Çünkü mimarı ve kurucusu Tanrı olan temelli kenti bekliyordu.

    Bu kişilerin Tanrı’yı hoşnut etmelerinin sebebi İmanlarıydı ve imanları da kendilerine aitti. Tanrı onları çağırdı, uyardı, çeşitli şekillerde kendisini gösterdi. Bunu Tanrı herkese yaptı. Onların verdikleri iman yanıtı olmasaydı, seçilmiş ulus da ortaya çıkmayacaktı. Ama İbrahim çağırıldığında, çağrıya yanıt verdi. İman etti ve gitmeyi seçti. Tanrı’nın zorlama bir müdahelesi olmadı. Bu nedenle, onlar kendi imanlarıyla gösterdikleri bu kabul ediş, itaat etme ve iman etme ve bunu eylemlerde de kanıtlamalarından dolayı Rab’bi “HOŞNUT” ettiler.

    İman eylemini gerçekleştiren “İnsandır”. İbrahim imanı sayesinde Rab’bin beğenisini kazandı. Tanrı eğer istediği kişiyi döndürüyorsa, döndürme işi onun elinde ise neden bu insanların yaptığı “iman gösterisinden” Rab Tanrı “hoşnut” olsun ya da bu kişiler O’nun “beğenisini” kazansın. Beğeni ya da takdir alan bu kişiler, öyle yapmalarını Rab’bin kendisi sağlamışsa (çünkü sahip oldukları ve Tanrı tarafından tek övünüldükleri şey olan imanları Rab tarafından verilmişse onlara) neden örnek olarak bize gösterilsin, övülsünler, takdir edilsinler. Takdir edilecek ne olmuş size göre? Sizin öğretinize uygun şekilde Rab onları iman örneği olarak kendisi yapmış olsaydı, yaptığı “bu işten” hoşnut olmalıydı. Ama hayır, Rab bu insanlardan hoşnut olmuştur. Bu kişiler de yozlaşmış yüreğe sahip değiller miydi (Yozlaşmış iradeye değil, dikkat ediniz). Ama bu kötü yürekleri, onların doğruyu görmelerine engel değildi (içimizde bizi hiç yalnız bırakmayan, her insana verilen, Tanrı bilgisi nedeniyle, her insan bu bilgiyle doğar) ve bu nedenle iman edebildiler. Doğruyu seçtiler, ve Seçtikleri için “Seçildiler“. Bazen de yanlışı da seçtiler tabi ama doğruyu yaptılar. İMAN da kaldıkları sürece, iman ettikleri sürece Rab’bin BEĞENİSİNİ kazandılar.

    Rab kendisini insanlara açıklar, bunu çeşitli yollarla yapar , ama bunu herkes için yapar. Sadece Önceden belirlenmiş o seçilmişler için yapmaz. Rab Yahuda’yı seçmedi mi yani? Evet, bir seçme işi yapmıştır ama görülüyor ki bu seçme işi sizin bahsettiğiniz gibi değildir. Seçmesine rağmen Yahuda inkar ve ihanet yolunu SEÇMİŞTİR. Ne yani Rab diğer elçileri korumayı seçti ama onu korumamayı mı seçti? Hayır, hepsi Kutsal Ruh ile desteklendi , hepsi de Rab’bin adıyla mucizeler yaptılar. Ama hepsi, tüm bunlardan önce Rab’bin çağrısı doğrultusunda peşinden gittiler. İman gösterip gittiler. Ama Yahuda ihanet etti. Yahuda ismi ta baştan, dünya kurulmadan önce belli miydi, ben kesin olarak bilmiyorum ama Rab’bin geleceği bilmesinden dolayı bir kişinin O’na ihanet edeceğini kutsal yazılardan biliyoruz. Bunula birlikte Rab’bin o kişiyi bu iş için dünyaya gönderdiğini söylemek doğru değildir. Çünkü Rab o insan için “Keşke o insan hiç doğmamış olsaydı” diye üzüntüsünü dile getiriyor. Neden diyor bunu, çünkü o Yahuda’nın bile kurtulamasını görmek isteyen bir Tanrıdır. O, Yahuda gibilerin bile yok olmasını görmek istemeyen, bundan üzüntü duyan bir Tanrı’dır. Tanrı o kişiyi , Tanrı’ya ihanet etmesi için yönlendirmedi. Kutsal Ruh bunu yapmaz çünkü. O kimseyi kötüye yönlendirmez, O ayartmaz. Yahuda yüreğini, İyi olanı kendi gözleriyle görmesine karşın, iman etmeyişi nedeniyle, başka sevdalar nedeniyle, yüreğini kötü olana açtı.

    Tanrı’nın insanlara olan yargısı çok açıktır. Bir yargı vardır sadece. İyi olanı reddetmek. Lütufla gelen Kurtuluş Yolunu reddetmek.

    Yuhanna 9.Bölüm
    Ruhsal Körlük

    35 İsa adamı kovduklarını duydu. Onu bularak, “Sen İnsanoğlu`na* iman ediyor musun?” diye sordu.

    36 Adam şu yanıtı verdi: “Efendim, O kimdir? Söyle de kendisine iman edeyim.”

    37 İsa, “O`nu gördün. Şimdi seninle konuşan O`dur” dedi.

    38 Adam, “Rab, iman ediyorum!” diyerek İsa`ya tapındı.

    39 İsa, “Görmeyenler görsün, görenler kör olsun diye yargıçlık etmek üzere bu dünyaya geldim” dedi.

    40 O`nun yanında bulunan bazı Ferisiler bu sözleri işitince, “Yoksa biz de mi körüz?” diye sordular.

    41 İsa, “Kör olsaydınız günahınız olmazdı” dedi, “Ama şimdi, `Görüyoruz` dediğiniz için günahınız duruyor.”

    Ferisiler kendilerinin durumunu kabul etmedikleri ve Rab’bin yaptıkarını reddettikleri ve kendilerini mükemmel gördükleri için körlerdi. Rab’bin 41. ayette ki sözleri çok anlamlıdır. Görüyoruz dedikleri için günahları duruyor. Rab, “seçilmiş olmadığınız için günahınız duruyor” demedi. Onlar kör olmayı seçtikleri için, buna karşın gördüklerini iddia etmekte ısrarcı oldukları için günahlarının durduğunu söyledi. Halbu ki Matta gibi, Zakay gibi, kör olduklarını, yetersiz olduklarını, günahlı olduklarını kabul etmiş olsalardı, iyiyi gördüklerinde, Aralarına Gelen Işığı gördüklerinde O’nu kabul edip arından gitmeyi seçmiş olsalardı günahları bağışlanacaktı. Körlükleri de iyileştirilecek ve daha derin Ruhsal Gerçekleri görür hale geleceklerdi. Ama onlar evet kendilerine güvendiler. Kendilerini seçtiler. Kendi bildiklerini seçtiler, kendilerini hoşnut eden yolu seçtiler. Dönmeyi reddettiler.

    Luka 7.Bölüm
    22 Sonra Yahya`nın öğrencilerine şöyle karşılık verdi: “Gidin, görüp işittiklerinizi Yahya`ya bildirin. Körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzamlılar temiz kılınıyor, sağırlar işitiyor, ölüler diriliyor ve Müjde yoksullara duyuruluyor.

    Matta 5. Bölüm

    Gerçek Mutluluk

    (Luk.6:20-23)

    1 İsa kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturunca öğrencileri yanına geldi.

    2 İsa konuşmaya başlayıp onlara şunları öğretti:

    3 Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.

    4 Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler.

    5 Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.

    6 Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar.

    7 Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar.

    8 Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı`yı görecekler.

    9 Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.

    10 Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.

    Tanrı “Ne mutlu kendi seçtiklerime” demiyor. Tanrı “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara” diyor. Onlar ki ruhta yoksul ve yetersiz, fakir olduklarını bilen ve KABUL eden kişilerdir, işte onlar doyuralacaklardır diyor Rab. Rab böyle kişilerden hoşnut oluyor, Mutlu oluyor. O yüzden onlar, doğruyu arayanlar , Rab tarafından “Kutlu” ilan ediliyor.

    Kontekst içinde birçok ayet verdim. Ayetlerin hepsini başından sonundan birkaç ayetle beraber verdim tüm cevaplarımda. Sizin yaptığınız gibi cımbazlama ayetler çekip, tek onları göstermedim. Verdiğim ayetlerde Rab’bin benzetmelerini , verdiği diğer benzetmelerle uyumlu olarak verdim.Sizi desteklemeyen “Rab’bin Benzetmeleri” sadece bir değildir ki, çokça vardır. Sadece Matta İncil’i bu ayetlerle oldukça doludur. Ben sizin “kendi düşünceniz doğrultusunda oluşturulmuş saptırılmış yorumunuzu” kabul etmem, Kutsal Kitap ayetlerini kabul ederim. Ve verdiğim ve düşüncemi desteklediğim sözlerin hepsi ayetlerdir. Kendi düşüncelerim değil. Ben size 20 den fazla ayet ve bölüm verdim, siz bana sadece bir ayet verdiniz ki onu bile kendi yorumunuzla verdiniz. Rab’bin sözlerine cımbızlama yapamazsınız. Rab’bin tüm söylediklerini, verdiği tüm benzer ya da ilişkili konularda ki yanıtlarını, bildirilerini bir bütün ele almalısınız. Yoksa burda olduğu gibi habire bana sadece tek ayeti gösterip durursunuz. Tevratı da bu arada iyice öğrenmelisiniz. Ciddi bilgi eksikliğiniz mevcut. Bu şekilde yanlış öğretilerinizi burda bildirmeyiniz. Kutsal Kitap sizin için tek kitap olmalı. Kalvinist kitaplar değil ne de önderler. Tek gerçek sözler onun içinde çünkü. Bana vereceğiniz bir sonra ki yanıtta lütfen , bu konuda şimdiye kadar size vermiş olduğum , örnek olarak gösterdiğim tüm ayetlere cevap vererek yanıt veriniz. Çünkü siz henüz onların birine bile yanıt vermiş değilsiniz. Eğer yanıt vermeden hala daha kalvinist düşüceyi savunmak için yanıt verecekseniz, hiç vermeyin daha iyi. Çünkü ben sürekli size yanıt vermiş oluyorum, ama siz bana hiç bir şekilde yanıt vermiyor oluyorsunuz. Kendinizi mükemmel görmeyiniz. Rab’bin kelamını mükemmel kabul ediniz. Bu verdiğim ayetleri ve bölümlerin üzerinde, vermiş olduğunuz o tek ayeti dahil ederk düşününüz. O zaman sımsıkı bağlandığınız o tek ayetin aslında ne anlama geldiğini, ancak o zaman anlayabileceksiniz.

    #37304
    Anonim
    Pasif

    Ayrıca şu ayeti de vermek isterim.

    Filipililer 3. Bölüm 13
    Bunlara şimdiden kavuştuğumu ya da yetkinliğe eriştiğimi söylemiyorum. Ama Mesih İsa`nın beni kazanmakla benim için öngördüğü ödülü kazanmak için koşuyorum.

    Mesih bizi kazanıyormuş! :) Yani ortada bir emek var, ve önceden belirlenmiş bir kesinlik yok toğrul kardeş. Bu nedenle gökte sevinç duyuluyor bir kimse o dar yolu bulduğunda ve seçtiğinde, Mesih’i kabul ettiğinde. Kazanmanın ne demek olduğunu biraz düşünün derim.

    Esenlikler.

    #37305
    Anonim
    Pasif

    Değerli Tuba.

    Sondaki söz dikkatimi çekti, “cımbızlama” ayetlerden bahsettiniz. Ama o ayetleri açıklamadınız, neden?

    Neyse, konumuza dönelim. İradenin yozlaşmışlığını kabul etmemeniz beni gerçekten şaşırttı. Peki günahın bedeli nedir? Ölüm değil miydi? Ölümlülük değil sadece, ÖLÜM. Ruhsal ölüm. Özgür iradenin yozlaşmışlığını kabul etmeyenler arasında Pelagianist’ler var, onlar 418 yılında sapkın ilan edilmişlerdi. Bunu ben değil, kilise tarihi söylüyor.
    İbraniler 11.bölümdeki ayetlere açıklık getirmeden önce, size insanların bozulduğunu kanıtlayan ayetleri hatırlatayım tekrar. Çünkü, “onlar Tanrı’yı seçtiler” diyebilirsiniz. Ancak daha önce verdiğim (ve sizin açıklık getirmediğiniz) ayetlere göre de insanlar bozuktur, eğer Tanrı’nın lütfu olmasa hiçbiri Rab’bi istemez. Zaten Tanrı bu nedenle insanları önceden belirledi (Efesliler 1:4).

    İnsanlar doğru yaratıldı.
    Vaiz 7:29 – “Bulduğum tek şey: Tanrı insanları doğru yarattı, Oysa onlar hâlâ karmaşık çözümler arıyorlar.”
    Eyüp 15:14-16 – “İnsan gerçekten temiz olabilir mi? Kadından doğan biri doğru olabilir mi? Tanrı meleklerine güvenmiyorsa, Gökler bile O’nun gözünde temiz değilse, Haksızlığı su gibi içen İğrenç, bozuk insana mı güvenecek?”
    Bütün herkes yozlaştı.
    Romalılar 3:23 – “Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı.”
    Mezmur 116:11 – “Şaşkınlık içinde, “Bütün insanlar yalancı” dedim.”
    Özdeyişler 28:26 – “Kendine güvenen akılsızdır, Bilgece davranan güvenlikte olur.” (Bu ayette ‘kendine’ diye çevrilen kelime İbranice leb’dir. İrade, duygular, akıl anlamına gelir.).
    Markos 7:21-23 – “Çünkü kötü düşünceler, fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten,insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir.”
    Vaiz 9:3 – “Üstelik insanların içi kötülük doludur, yaşadıkları sürece içlerinde delilik vardır. Ardından ölüp gidiyorlar.”
    Şimdi mantık olarak düşünürsek (kendi günahkar mantığımızı değil, Kutsal Kitap mantığını), insanın yüreğinden kötülük varsa, nasıl iyi meyve verebilir? Özdeyişlerin dediği gibi, İradeye, duygulara, akla güvenen akılsızsa, siz nasıl güvenebileceğimizi savunursunuz? Bunlara cevap verebilir misiniz?

    Şimdi bunlara cevap verdikten sonra, İbraniler 11.bölümdeki kişilerin nasıl Rab’bi takip ettiğini açıkça görebilirsiniz. Rab’bin lütfu sayesinde O’nu takip ettiler.
    Demişsiniz ki: “Yozlaşma varsa, özgür iradeden dolayı yargılanma da olamazdı.” Özgür iradeye göre olacak olan yargılama Kutsal Kitap’ın neresinde geçiyor? Ayet verirseniz sevinirim. İnsanlar iradelerine göre değil, günahlarından dolayı yargılanacak. Tanrı’nın zamansız olduğunu, zaman diliminin dışında olduğunu anladığınız zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. O herşeyi zaten gördü, kimin cehenneme ya da cennete gideceğini gördü ve biliyor. Birinin iman etmesi sürpriz değildir O’nun için. İnsansal bakış açısıyla değil, Tanrısal bakış açısıyla bakmaya davet ediyorum sizi.

    Herkes yozlaştığı için, içleri kötülük dolu olduğu için, düşüncelerinden dolayı Tanrı’ya düşman oldukları için Tanrı seçim yapmıştır. Herkes kendi ÖZGÜR İRADELERİYLE Tanrı’yı reddetti. Tanrı “saygı duyarım, hadi cehenneme” mi deseydi? Hayır. Aslında diyebilirdi, ancak öyle yapmadı.

    Yuhanna 9.bölümün açıklaması.
    Gördüğünü söyleyen Ferisiler’di. “Biliyoruz, irademiz var, aklımız var” diyorlardı. Zaten bu nedenle İsa görenlere yargıçlık etmeye geldi. Onlar kör değildiler, bile bile, inatla iman etmiyorlardı. Çünkü bozulmuşturlar. Neden iman etmediklerini İsa şöyle anlatıyor: “Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim sözümü dinlemeye dayanamıyorsunuz da ondan. Siz babanız İblis’tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi. Gerçeğe bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır.” (Yuhanna 8:43-44). Babaları olan İblis’in isteklerini yerine getiriyorlardı. Bunu istiyorlardı. Çünkü yozlaşmıştılar ve köle idiler. Köleliklerini seviyorlardı, çünkü babaları Şeytan’dı. Ancak sadece onların değil, bütün insanlığın hali öyleydi. Ancak Rab bizi kurtardı. Bunu neden yaptığını Rab’be sorarsınız gökyüzünde olduğunuzda.

    Luka 7.bölüm açıklaması.
    Zenginler iman edemiyorlar mı? Yoksulların altını çizerek söylediniz, o yüzden merak ettim. Mesih herkes için, hem yoksullar hem de zenginler için geldi. Onu demekle Rab kendisi hakkında olan peygamberliğin altını çiziyordu: “O zaman körlerin gözleri, Sağırların kulakları açılacak; Topallar geyik gibi sıçrayacak, Sevinçle haykıracak dilsizlerin dili. Çünkü çölde sular fışkıracak, Irmaklar akacak bozkırda.” (Yeşaya 35:5-6). Başka bir yerde ise Mesih hakkında bahsedilirken şöyle deniyor: “Egemen RAB’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara müjde iletmek için meshetti*. Yüreği ezik olanların yaralarını sarmak için, Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Zindanlarda bulunanlara kurtulacaklarını, RAB’bin lütuf yılını, Tanrımız’ın öç alacağı günü ilan etmek, Yas tutanların hepsini avutmak, Siyon’da yas tutanlara yardım sağlamak -Kül yerine çelenk, Yas yerine sevinç yağı, Çaresizlik ruhu yerine Onlara övgü giysisini vermek- için RAB beni gönderdi. Öyle ki, RAB’bin görkemini yansıtmak için, Onlara “RAB’bin diktiği doğruluk ağaçları” densin.” (Yeşaya 61:1-3). Anlaşıldığı gibi, İsa’nın bahsettiği şey O’nun hakkında olan bir peygamberliğin altını çizerek, kendisinin Mesih olduğunu anlatmasıydı.

    Matta 5.bölümün açıklaması.
    Ne mutlu o kişilere! Evet. Rab’bin kuzuları O’nu bekliyor. Rab, onlar hakkında konuşmuştur. Fakat Yahudiler anlamadılar. Rab’bin egemen lütfu kime dokunursa, o kişi kendi durumunu anlayacaktır. Buna ben de inanıyorum. Yukarıda ve daha önceki yazımda birkaç tane örnek ayet verdim, ancak o ayetleri verdiğim için sizin tarafınızdan suçlandım bir bakıma.

    Siz benim yorumumun saptırılmış olduğunu iddia ettiniz. Lütfen “gerçek” yorumunu yapar mısınız? Tevrat hakkında eksik bilgimin olduğunu söylediniz, ancak verdiğim ayetler Tevrat’tan da verilmiştir. Hem Tevrat ve İncil arasında zıtlık olduğuna da inanmıyorum. Ben kendimi mükemmel görmüyorum, mükemmellik öğretisine siz inanıyorsunuz sanırım. Reformcu değilsiniz, ben Reformcuyum. Reform’un ilk 5 maddesinden biri Sola Scriptura’dır. Yani, Sadece Kutsal Yazılar. Benim için başka hiçkimse önemli değildir.
    Ben sizin ortaya koyduğunuz ayetleri yorumladım. Yorumlarıma referans da verdim. Ancak siz yapmadınız, neden? Bir de beni suçluyorsunuz  Lütfen ayet vermekten vazgeçip,verdiğim ayetleri referans vererek yorumlayınız.

    Esenlikle!

    #37306
    Anonim
    Pasif

    Verdiğiniz ayet 12.ayet olmalıydı, ama sorun değil. Evet, Mesih emek verdi. Emek O’nun ölümüydü. O bizim için öldü. Konumuz “özgür iradedir” bu konuyu halletmeden başka konulara değinmeyelim.

    #37307
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Değerli admin kardeşlerim, 500 yılı aşkın bir zamandır tartışılan Kalvinizm gibi soyut kavramlar konusunda çok şeyler söylendi, yazıldı ve çizildi. Şimdi kişisel yorum ve anlayışlarınız ugruna birbirinizi ağır sözlerle suçlamanızı doğru bulmuyorum. Tugrul kardeşim yaşça ve tecrübece senin büyüğün olan Kutsal Yol kardeşimize yanıt verirken daha yumuşak ve saygılı ifadeler kullanmanı bekliyorum. Rabbin çocuğuna yakışan budur.

    #37308
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Admin.

    Kutsal Yol abi benim yürekten sevdiğim bir büyüğümdüm. Ona her zaman saygılıyım. Ancak bir konunun (sadece Kalvinizm değil, başka bir konu da olabilirdi) yanlış tanıtılması doğru birşey değildir. Bu nedenle yazdığım cevapları, konudaki yanlış anlaşılmaları düzeltmek amacıyla yazdım. Daha önce de belirtmiştim ki, ben forumda Arminianism ve Kalvinizm tartışacak değilim. Bunu bilmek isteyen için açarım, ancak tartışacak bir konu haline getirmemeye çalışırım. Fakat sizin de gördüğünüz gibi, gelen yanlış cevaplar, foruma gelenler için tehlikelidir. Onlar konuyu (Kalvinizm veya başka bir konu, farketmez) yanlış anlayabilirler. Kişileri kötü bir şekilde bilgilendirmemek adına cevap yazmaya gerek duydum.
    Kutsal Yol abi veya başka birine de saygısızlık etmişsem, yürekten özür diliyorum. Benim amacım saygısızlık etmek değildi. İncil ayeti şöyle diyor: “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Çünkü Kutsal Yasa’nın ve peygamberlerin söylediği budur.” (Matta 7:12)

    Rab bereketlesin.
    Esenlikler!

    #37309
    Anonim
    Pasif

    Henüz bir mezhep seçme noktasına gelebilmiş değilim. Ancak; şu an sâhip olduğum bilgiler ve iman algım ile, protestanlığa daha yakın olduğumu söyleyebilirim. Calven’in “Seçilmişlik” doktrini bana da pek kabul edilebilir gelmiyor. İblis’in lâneti tüm insanları etkilerken; Tanrı’nın merhametinin – adâleti sağlama adına – sınırlı kalması ne akılla, ne mantıkla ve ne de ruhsalıkla anlaşılabilecek bir önkabul değildir. Hrsitiyanlıkta bâzı dogmaların olduğunu biliyorum. Fakat benim “dogma” dan anladığım, aklın algı sınırları dışında kalan, bir örneği yada benzeri olmadığı için idrâk kapasitemizi aşan hususlardır.

    Misâl; bu dünyâda canlı-cansız algılayabildiğimiz her nesenenin bir ömrü var. İnsanlar ölüyor, bitkiler kuruyor, kayalar çatlıyor ve ufalanıyor. Hiç ölmeyecek bir bedene sahip olmamızı, bu ortam/algı içinde ıspat edebilmek mümkün görünmüyor. Bunu ancak sürekli yenilenme ile anlayabiliriz ki; bu algı içinde dahi ölüm var. Ama Tanrıya olan inancımız, bizler için imkânsız olanın Tanrı için mümkün olması gibi sebeplerle, bu “ölümsüz beden” fikrini imanımızla kabul edebiliyoruz. Lâkin; hem mantıksal hem de iman algısı anlamında ‘tutarsız’ görünen husuları da “Bizim için imkânsız olan Tanrı için mümkündür” ilkesiyle kabul edecek olursak; Tanrı’yı mantıksızlığa mahkûm etmiş oluruz. Benim, Pavlus’un bazı mektuplarındaki hususlara itirazım da aynı gerekçeyledir.

    Gerçi henüz resmi olarak – vaftiz olmayışım nedeniyle – Hristiyan olmadığım, bir mezhep seçmediğim için, benim gibi “çömez”lerin fikrine pek itibar olunmasa da, düşündüklerimi yazmamda bir sakınca olmaz umarım. SAT7 Türk tv de izleme fırsatı bulduğum Pastör Carlos Madrigal şöyle diyordu.

    “İncilde, hem arminianist hem de Calvenist anlayışları destekleyen âyetler vardır.Bu itibarla, bunlardan herhangi bir doktrinin tümüyle inkâr edilmesi mümkün değildir.”

    Gerçekten durum bu ise, tartışmanın anlamı yoktur. İnsanlar Calvenist anlayışı neden kabul etmediklerini söyleme yazma; Calvenist iman algısını benimseyenler de, bunu doktirinsel olarak savunma hakkına sahiptir. Ama; karşılıklı münâzara/münâkaşa sıkıntı oluşturabilir. Müdâhil olduğum bâzı münâkaşalarda gördüğüm şudur. Eğer mevzû bir takım önkabullerle oluşmuş imana dair bir mes’ele ise, kimi imanlılar bu münâkaşayı akıl/mantık çerçevesinde sürdürmekten ziyâde, bir kültür kimliği ve aidiyet psikolojisi içerisinde götürmeye çalışıyor; bu nedenle de, tartışmalar uzuyor ve uzadıkça da, mecrâ’ından çıkıp kişiselleşiyor.

    Tadında bırakmakta fayda var.
    Saygıyla.

    #37310
    Anonim
    Pasif

    Bence bu konunun iyice tartışılmasında yarar vardır. Kırıcı olmadan tabi. Toğrul “Doğruları göstermek amacı ile yapıyorum” diyor. Yani, yanlış bilgilendirildiğimi, ya da konuyu bilmediğimi söylüyor. Ne gariptir ki, ben de onun için tamamen ayni şeyleri düşünüyorum. Çok sevdiğim kardeşimi, ‘Artık gözleri ve kulakları hakikatlere kapanmış, yozlaşmış bir tarikat üyesi’ gibi görüyorum. Ama daha da önemlisi, Toğrul’un, ‘Türk Hristiyan Dünyasında’ İngilizce videoları alıp da,Türkçe’ye çevirip Hristiyan kardeşlerimize sunabilen ‘çok az sayıdaki’ birkaç kişiden, bir tanesi oluşudur. Benim İngilizcemin gayet iyi olmasına rağmen, teknik bilgim neredeyse sıfırdır.

    Peki, bu niye önemli? Çünkü Türklerin çok azı başka bir lisan bilir. Birşeyler tercüme edilip önlerine konulduğunda, kendileri karşı görüşleri okuyup tartamadıkları için, sunulanı doğru zannedebilirler. Kalvinizmi, reformist kiliseleri, kaç kişi duydu, kaç kişi okudu. “Sen reformist misin, non-reformist mi?” dediğinde, sana kaç kişi cevap verebilir. Bu konuda Türkçe yazılmış kaç kitap veya kaç video var Toğrul’un yaptıkları ve yazdıkları dışında. Tercüme ettiği videolar hep Kalvinist, astığı yazılar, övdüğü yazarlar hep hep Kalvinist, hem Hristiyantürk’de, hem Facebook’ta ve hem de Hristiyan Bilgi Kaynağı adlı sitede, yeni iman etmiş veya bilgisi az olan kardeşlerimiz, ‘en saptırıcı tarikat olan’ bu inancı, yani Kalvinizmi okuyor. Bu da sırf Toğrul sayesinde oluyor ve tüm Türk Hristiyanların, Kalvinizme kayması tehlikesi doğuyor. Bunun karşıt görüşünü de bilmeleri lazım ki, doğru karar verebilsinler. Aslında, burada, bu konunun ele alınmasının en büyük faydası da bu olacaktır. Google’da veya Yahoo’da Kalvinizim konusunda Türkçe arama yapan birileri, çok az birşey bulacaktır. Hristiyantürk Forum’u, bu konuda öncülük etmiş olacaktır.

    Peki, niye şimdi? Niye daha önce böyle bir tartışmaya girilmedi? Her konuda yazıldı, çizildi ama bu konu pek irdelenmedi. Sebep şu: Şimdiye kadar o tehlike kapıya dayanmamıştı. Veya yaklaşımı çok sinsiydi. Kuzulara, Kalvinizim’den korunma aşısı yapılmamıştı. Şimdi ise Toğrul sayesinde, bu tehlike kapısı, sonuna kadar açıldı. Bu yüzden diyorum ki, bırakın konuşalım. Eteğimizdeki tüm taşlar dökülsün. Konu tamamen tüketilsin. John Calvin’i ve Martin Luther’i ilahlaştırmak yerine, yaptıkları ‘iyi şeyler’ yanında, ne denli ‘kötü ve yanlış’ şeyler yaptıklarını ve son 5 asırda, en meşhur ve saygın müjdecilerin ve öğretmenlerin bile onların (Kalvin ve Luther’in) öğreti hatalarına düştüklerini görelim.

    Ben sevgili kardeşler, bunu yapmaktan yanayım. Sadece Toğrul için değil, şimdi veya ileride araştırmak isteyen kardeşlere, Kalvinizim dışında başka bir görüş sunabilmek içindir. Toğrul’un Kalvinizm’inin, John Kalvin’in Kalvizmi olmadığını ve Kalvin’in Kalvizminin (sulandırılmamış, yumuşatılmamış Kalvinizmin)çok dah kötü olduğunu, Kalvin’in kendi ağzından
    yazacağım. Unutmayın, ne derse densin, hangi ayetlerle oynanırsa oynansın, Kalvinizmin netice olarak sizden inanmanızı istediği İncil Öğretisi şudur:

    1) İsa Mesih HERKES için ölmedi.
    2) 3-5 aylık da olsa, binlerce bebekten sadece seçilmiş birkaçı hariç, hepsi cayır cayır ve ebediyen cehennemde yanacaklar ve günahkar oldukları için bunu hak ediyorlar. O birkaç kişinin kurtuluşu bile Rab’bin iyiliğini gösterir.
    3) Tanrı HERKESİN kurtulmasını istemiyor.
    4) HERKİM iman ederse, ‘herkim değil aslında ama sadece seçilmişler’ kurtulacaktır demek istiyor.
    5) İman edip, tövbe etme çağrısının hiçbir yararı yoktur. Çünkü seçilmiş olmayanlar bunu yapamaz, seçilmişlerde ise bu otomatikman gerçekleşecektir zaten.
    6) Seçilmiş isen, istesen de, istemesen de, Rab seni zorunan kurtaracaktır. Öyle okuyacak, böyle üfürecek, yüreğini öyle değiştirecek ve seni, bu nefret ettiğin kişiye, yani kendisine aşık edecektir. Dirensen bile kurtulamayacaksın. (Tecavüz gibi birşey yani.)
    7) Rable ilişkilerinde, kurtuluşunda hiçbir özgür iraden yoktur. Rab, ‘Tövbe edin, dönün ki yaşayasınız’ derken, sana bana değil, sadece birkaç seçilmişe hitap ediyordu. Sen sadece bir at (beygir) gibisin. Sürücün Şeytan veya Tanrı olabilir. Sürücün ne isterse, aynen onu yapmak zorundasın. Senin hiçbir hükmün yoktur. (Bunu kim söyledi biliyor musunuz: Martin Luther)

    Evet, daha devam edebilirim ama bu yeterli değil mi? Söyleyin ey kardeşlerim: Okuduğunuz İncilin Öğretisi bu mu? Okuduğunuzda anladığınız bu mu? Sizin tanıdığınız o Ruh, içinizdeki o Kutsal Ruh’un karakteri, yapısı, kutsallığı ve sevgisi, bu öğretiye uygun mu? Ama size diyecekler ki, “Siz ‘Seçilmiş’ olmadığınız için anlayamazsınız. Sadece biz seçilmişler bize verileni bilebiliriz. Ruhsal şeyleri sizin gibi ‘Benlikteki kişiler’ anlayamaz; sadece Kutsal Ruhu almış biz seçilmişler anlarız. Sizinki ancak ‘kafa bilgisi’ olabilir”. Aynen Toğrul’un bana söylediği gibi. Bir kez daha soruyorum: SİZ İSA’YI BÖYLE Mİ TANIDINIZ ?

    Yönetmen kardeşlerime sevgi ve saygım sonsuzdur. Burda onları üzecek, onların onaylamadığı birşey yapmak veya yazmak istemiyorum. Dilerlerse bu konuyu kapatırım. Sadece yaptığımı, ‘niçin ve neden yaptığımı’ açıklıyorum. Herkese sevgi ve saygılar.

14 yazı görüntüleniyor - 1 ile 14 arası (toplam 14)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.