Sorularım ve Rab’den gelen cevaplar

  • Bu konu 2 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26523
    Anonim
    Pasif

    Merhaba sevgili abilerim,ablalarım kardeşlerim…

    Şu bir kaç gündür beynim yine fazla çalışmakta. Soru üstüne soru doğurmakta. Fakat bundan çok memnunum. Çünkü eski inancımdan çıktığımdan beri, artık üstümdeki tüm yükün kalktığını derin bir şekilde hissediyorum.

    Kendime sordum bir gece;”Kuran’da mirasa dair, iktisada dair bile kaideler yer alıyor acaba neden kitabımızda bunlar yok yoksa bu bir zayıflık mı?” Rab gecikmedi: “Bu dünyanin kralı Şeytan, ve bu düyada ne kadar temiz iş yapılmaya çalışılırsa çalışırsın, kirli kalacaktır. Mesih tertemizdir, sözleri de öyle. O yüzden onun ruhsallığı bize hakikat yolunun esas gereksinimlerini sunar. O bize güveniyor. Fakat bu dünyadan cennet olmayacağını da planı yardımıyla gösteriyor. Dolayısıyla iktisad,miras,ceza hukuku gibi konular fani oluşlarıyla kirlidir ve kirli şeylerin mesihte yeri yoktur”…

    İnanır mısınız kendi kendime konuştum tüm gece böyle “bıdır bıdır”. Ve şunu da ekledim kendi mizahi üslubumla (ya da Tanrı’nın bana gösterdiği güzel yüzüyle) : Tanrı “kasıntı” değildir. Tüm hüküm elinde olan bir varlık niçin kullarını demir pençeyle yönetsin ? Onun planı gayet zariftir…

    Diğer bir konu bilim ve istismarcılarıydı. Ey Doğuhan, bilim değişkendir, dün Newton’un tüm yasaları materyalislerce mukaddes tutulurken bugün Einstein bir kaçını çürütmüştür. Hangi kutsallığı arıyorsun? Sana sonsuz ve değişmeyen yaşamı sunacak olanı mı? Yoksa kısıtlı insan aklıyla her rüzgarde değişebilecek olanı mı? Öyle ki bilim benim için çok önemlidir. Üniversiteyi bitirememiş olsam da düzenli olarak değişik bilimsel yayınları takip ederim. Fakat “damar” şudur: “Bilim değişkendir ama gereklidir”

    Esenlikler dilerim…
    Rab hepimizi bereketlesin.

    #33669
    Anonim
    Pasif

    Din, sosyal ve ekonomik hayata ilişkin kurallar vâzedip, bu kurallar gelişen süreç içerisinde ‘Devlet anayasası’ hâline dönüşünce, ortaya insan hayatı ve toplumsal yapıyla ilgili bir sistematiğin çıktığı düşünülebilir.

    Fakat bu yanıltıcıdır. Seküler devlet anlayışında hukuk sistemi insanlık tarihinden süzülüp gelen engin tecrübeler ve zamanın icapları doğrultusunda oluşmuştur. Yâni her bir kuralın gerekçesini ve mantığını Tarihi/ahlâki açıdan, zamanın icaplarına göre sosyal/siyasi ve ekonomik gerekçelerle objektif olarak açıklamak mümkün olabilmektedir.

    Ancak, yasa koyucu ‘İlâhi bir kaynak’ olduğunda, mevzû hemen subjektif ve tartışılmaz bir hâl almaktadır. Üstelik dinsel kuralların sosyal/ekonomik ve siyasi hayata uygulanması sürecinde, elimizde somut ölçekler olmayınca, iman unsuru insan hayatının her kademesinde ‘Belirleyici’ duruma gelmekte; insanların içindeki imanı doğru tespit edecek bir ‘İmanometre’ ye sahip olmadığımız için de, din kurallarının sosyo ekonomik hayata hangi ölçüye göre ve ne kadar doğru bir şekil de uygulandığı sorusuna cevap bulmak, bir hayli zorlaşmaktadır.

    İnsanlar dini kurallara uyma noktasındaki hassasiyetlerini, para kazanma veya içinde bulunduğu memuriyette daha yukarılara yükselme için ‘Referenas’ olarak kullanmakta; böyle olunca da, din kuralları ile maskelenmiş kişisel hırs ve ihitrasların cirit attığı toplumlar da hayat; saf, temiz ve iyi niyetli insanlar için çekilmez bir hâl almaktadır.

    Din kurallarının sosyal ve ekonomik hayatı etkilediği, hattâ devletin yapsını belrlediği ortamlarda baskı, önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İman herkeste eşit derece de değiildir. Fakat din kuralı herkesten aynı derece de hassasiyet bekler. Böyle olunca da riyakârlık (İslâmi literatür de Münâfıklık) önü alınamaz biçim de çoğalmaktadır.

    “Öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” Luka 20/25

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.