Yusuf Mısır’da Yetkilendiriliyor

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26024
    Anonim
    Pasif

    Yusuf Mısır’da Yetkilendiriliyor

    Size esenlik olsun.

    Yakup’un on iki oğlundan on birincisi olan Yusuf’u tanımaya başladık.
    Yusuf’un, bir gün, kardeşlerinin onun önünde nasıl eğileceklerini bildiren düşünü duydular. Yusuf’un kardeşleri onun düşüne inanmadılar.
    Ama yine de biz bugün erkek kardeşlerinin gelip Yusuf’un önünde eğilmelerini sağlayarak, Tanrı’nın Yusuf’un düşünü nasıl yerine getirdiğini göreceğiz.

    Daha önce öğrenmiş olduğumuz gibi, Yusuf’un ağabeyleri gördüğü düşlerden ötürü ondan nefret ettiler ve ona zulmettiler.
    Ona öylesine büyük öfke ve kıskançlık duyuyorlardı ki, İsmail’in soyundan olan bazı tüccarlara onu bir köle olarak satacak kadar ileri gittiler.
    İsmaililer Yusuf’u alarak Mısır’a götürdüler ve onu Mısır kralı Firavun’un görevlilerinden birine sattılar.
    Yusuf’a gelince, o yaptığı işte sadık ve dürüst bir hizmetkar oldu, çünkü Tanrı ile yürüdü.
    Yusuf aynı zamanda çok da yakışıklıydı, ve bu yüzden efendisinin karısı ona şehvet duydu ve onun ile yatmak istedi.
    Ama Yusuf reddetti, ve kadına şöyle karşılık verdi: “Nasıl böyle bir kötülük yapar ve Tanrı’ya karşı günah işlerim?”
    Yusuf, onun ile zina etmeyi reddettiği zaman kadın Yusuf’un aleyhinde konuştu ve onu zindana attırdı.
    Ama Yusuf yine de, kısa bir süre için günahın verdiği zevkleri tatmaktansa zindana gitmeyi tercih etti.
    Yusuf, Tanrı’ya yaşamındaki ilk yeri verdi. Yusuf iki yıl boyunca zindanda kaldı, ama Tanrı onu orada unutmamıştı.

    O zaman şimdi Tevrat’ta devam edelim ve Tanrı’nın, Yusuf’un koşullarını nasıl değiştirdiğini görelim.

    Kutsal Yazılar şöyle der:
    Tam iki yıl sonra firavun bir düş gördü: Nil Irmağı’nın kıyısında duruyordu.
    Irmaktan güzel ve semiz yedi inek çıktı. Sazlar arasında otlamaya başladılar.
    Sonra yedi çirkin ve cılız inek çıktı. Irmağın kıyısında öbür ineklerin yanında durdular.
    Çirkin ve cılız inekler güzel ve semiz yedi ineği yiyince, firavun uyandı.
    Yine uykuya daldı, bu kez başka bir düş gördü: Bir sapta yedi güzel ve dolgun başak bitti.
    Sonra, cılız ve doğu rüzgarıyla kavrulmuş yedi başak daha bitti.
    Cılız başaklar, yedi güzel ve dolgun başağı yuttular. Firavun uyandı, düş gördüğünü anladı.
    Sabah uyandığında kaygılıydı. Bütün Mısırlı büyücüleri, bilgeleri çağırttı. Onlara gördüğü düşleri anlattı. Ama hiçbiri firavunun düşlerini yorumlayamadı.
    (Yaratılış 41:1-8)

    Yusuf iki yıldır hapisteydi. Tanrı ile olan doğru birlikteliği buradada devam etmekteydi.
    Tanrı’nın Ruh’u, Yusufun üzerindeydi ve onu yönlendiriyordu.
    Hapiste tutsakların düşlerini yorumlar olmuştu.
    Tüm yorumları bir bir çıkıyordu, gerçekleşiyordu.

    Bu arada baş saki firavuna, «Bugün suçumu itiraf etmeliyim» dedi,
    «Kullarına -bana ve fırıncıbaşına- öfkelenince bizi zindana, muhafız birliği komutanının evine kapattın.
    Bir gece ikimiz de düş gördük. Düşlerimiz farklı anlamlar taşıyordu.
    Orada bizimle birlikte muhafız birliği komutanının kölesi İbrani bir genç vardı. Gördüğümüz düşleri ona anlattık. Bize bir bir yorumladı.
    Her şey onun yorumladığı gibi çıktı: Ben görevime döndüm, fırıncıbaşıysa asıldı.»
    (Yaratılış 41:9-13)

    Yusuf baş sakinin ve fırıncıbaşının rüyalarınıda yorumlamış, yorum gerçekleşmişti.
    Baş saki Yusuf’un bu meziyetini hatırladı ve firavuna bildirdi.

    Firavun Yusuf’u çağırttı. Hemen onu zindandan çıkardılar. Yusuf tıraş olup giysilerini değiştirdikten sonra firavunun huzuruna çıktı.
    Firavun Yusuf’a, «Bir düş gördüm» dedi, «Ama kimse yorumlayamadı. Duyduğun her düşü yorumlayabildiğini işittim.»
    Yusuf, «Ben yorumlayamam» dedi, «Firavuna en uygun yorumu
    Tanrı yapacaktır.»
    (Yaratılış 41:14-16)

    Yusuf kendisine değil, Tanrı’ya güveniyor ve O’nun ruhu aracılığıyla yorumlar yapıyordu.
    Sonra Firavun düşünü Yusuf’a tekrar anlattı. Anlattıktan sonra Yusuf’a şöyle dedi:

    «Büyücülere bunu anlattım. Ama hiçbiri yorumlayamadı.»
    Yusuf, «Efendim, iki düş de aynı anlamı taşıyor» dedi, «Tanrı ne yapacağını sana bildirmiş.
    Yedi güzel inek yedi yıl demektir. Yedi güzel başak da yedi yıldır. Aynı anlama geliyor.
    Daha sonra çıkan yedi cılız, çirkin inek ve doğu rüzgarının kavurduğu yedi solgun başaksa yedi yıl kıtlık olacağı anlamına gelir.
    «Söylediğim gibi, Tanrı ne yapacağını sana göstermiş.
    Mısır’da yedi yıl bolluk olacak.
    Sonra yedi yıl öyle bir kıtlık olacak ki, bolluk yılları hiç anımsanmayacak. Çünkü kıtlık ülkeyi kasıp kavuracak.
    Ardından gelen kıtlık bolluğu unutturacak, çünkü çok şiddetli olacak.
    Bu konuda iki kez düş görmenin anlamı, Tanrı’nın kesin kararını verdiğini ve en kısa zamanda uygulayacağını gösteriyor.
    «Şimdi firavunun akıllı, bilgili bir adam bulup onu Mısır’ın başına getirmesi gerekir.
    Ülke çapında adamlar görevlendirmeli, bunlar yedi bolluk yılı boyunca ürünlerin beşte birini toplamalı.
    Gelecek verimli yılların bütün yiyeceğini toplasınlar, firavunun yönetimi altında kentlerde depolayıp korusunlar.
    Bu yiyecek, gelecek yedi kıtlık yılı boyunca Mısır’da ihtiyat olarak kullanılacak, ülke kıtlıktan kırılmayacak.»
    (Yaratılış 41:24-36)

    Ama Tanrı Yusuf’u tüm sıkıntılarından kurtardı ve ona Mısır kralı olan firavunun düşünü yorumlaması için bilgelik verdi.
    Yusuf Tanrı’nın yardımı ile firavunun düşünü yorumladı.
    Yusuf tüm ülkeye gelecek olan yedi yıllık büyük bir kıtlığı önceden haber verdi.
    Yedi yıl bolluk ve ardından yedi yıl kıtlık demişti Yusuf.

    Bu öneri firavunla görevlilerine iyi göründü.
    Firavun görevlilerine, «Bu adam gibi Tanrı Ruhu’na sahip birini bulabilir miyiz?» diye sordu.
    Sonra Yusuf’a, «Madem Tanrı bütün bunları sana açıkladı, senden daha akıllısı, bilgilisi yoktur» dedi,
    «Sarayımın yönetimini sana vereceğim. Bütün halkım buyruklarına uyacak. Tahttan başka senden üstünlüğüm olmayacak.
    (Yaratılış 41:37-40)

    Tanrı, firavunun yüreğinin gözlerini açmış ve onun gözünde Yusuf’u bilgeleştirmişti.
    Yusuf’un güvenilirliliğini, bilgeliğini ve aklını benimser olmuştu.
    Böylece firavun Yusuf’u tüm Mısır ülkesi üzerine en üst yönetici olarak atadı.

    Seni bütün Mısır’a yönetici atıyorum.»
    Sonra mührünü parmağından çıkarıp Yusuf’un parmağına taktı. Ona ince ketenden giysi giydirdi. Boynuna altın zincir taktı.
    Onu kendi yardımcısının arabasına bindirdi. Yusuf’un önünde, «Yol açın!» diye bağırdılar. Böylece firavun ona bütün Mısır’ın yönetimini verdi.
    Firavun Yusuf’a, «Firavun benim» dedi, «Ama Mısır’da senden izinsiz kimse elini ayağını oynatmayacak.»
    Yusuf’un adını Safenat-Paneah koydu. On Kenti’nin kâhini Potifera’nın kızı Asenat’ı da ona karı olarak verdi. Yusuf ülkeyi boydan boya dolaştı.
    Yusuf firavunun hizmetine girdiğinde otuz yaşındaydı. Firavunun huzurundan ayrıldıktan sonra bütün Mısır’ı dolaştı.
    Yedi bolluk yılı boyunca toprak çok ürün verdi.
    Yusuf Mısır’da yedi yıl içinde yetişen bütün ürünleri toplayıp kentlerde depoladı. Her kente o kentin çevresindeki tarlalarda yetişen ürünleri koydu.
    Denizin kumu kadar çok buğday depoladı; öyle ki, ölçmekten vazgeçti. Çünkü buğday ölçülemeyecek kadar çoktu.
    Kıtlık yılları başlamadan, On Kenti’nin kâhini Potifera’nın kızı Asenat Yusuf’a iki erkek çocuk doğurdu.
    Yusuf ilk oğlunun adını Manaşşe koydu. «Tanrı bana bütün acılarımı ve babamın ailesini unutturdu» dedi.
    «Tanrı sıkıntı çektiğim ülkede beni verimli kıldı» diyerek ikinci oğlunun adını Efrayim koydu.
    (Yaratılış 41:41-52)

    «On Kenti»: Heliopolis diye de bilinir.
    «Manaşşe»: «Unutturan» anlamına gelir.
    «Efrayim»: «İki kat verimli» anlamına gelir.

    Tanrı Yusuf’laydı. Yusuf’u bilgeleştiriyor, kutsuyor ve bereketliyordu.

    Mısır’da yedi bolluk yılı sona erdi.
    Yusuf’un söylemiş olduğu gibi yedi kıtlık yılı başgösterdi. Bütün ülkelerde kıtlık vardı, ama Mısır’ın her yanında yiyecek bulunuyordu.
    Mısırlılar aç kalınca, yiyecek için firavuna yakardılar. Firavun, «Yusuf’a gidin» dedi, «O size ne derse öyle yapın.»
    Kıtlık bütün ülkeyi sarınca, Yusuf depoları açıp Mısırlılar’a buğday satmaya başladı. Çünkü kıtlık Mısır’ı boydan boya kavuruyordu.
    Bütün ülkelerden insanlar da buğday satın almak için Mısır’a, Yusuf’a geliyordu. Çünkü kıtlık bütün dünyayı sarmıştı ve şiddetliydi.
    (Yaratılış 41:53-57)

    Yedi bolluk yılı sona erdikten sonra, Yusuf’un önceden bildirmiş olduğu kıtlık Mısır’ın ve Kenan ülkesinin üzerine geldi.
    Ama yine de Mısır ülkesinde Tanrı’nın Yusuf’a verdiği lütuf ve bilgelik sayesinde ölçülemeyecek kadar bol miktarda buğday depolandı.

    Yakup Mısır’da buğday olduğunu öğrenince, oğullarına, «Neden birbirinize bakıp duruyorsunuz?» dedi,
    «Mısır’da buğday olduğunu duydum. Gidin, satın alın ki, yaşayalım, yoksa öleceğiz.»
    Böylece Yusuf’un on kardeşi buğday almak için Mısır’a gittiler.
    Ancak Yakup Yusuf’un kardeşi Benyamin’i onlarla birlikte göndermedi, çünkü oğlunun başına bir şey gelmesinden korkuyordu.
    Buğday satın almaya gelenler arasında İsrail’in oğulları da vardı. Çünkü Kenan ülkesinde de kıtlık hüküm sürüyordu.
    (Yaratılış 42:1-5)

    Yakup Mısır’da buğday olduğunu duyduğu zaman, Yusuf’un on ağabeyini buğday satın almaları için Mısır’a gönderdi. Ama birinin ona zarar vermesinden korktuğu için Yusuf’un küçük kardeşi Benyamin’i onlarla birlikte göndermedi.

    Yusuf ülkenin yöneticisiydi, herkese o buğday satıyordu. Kardeşleri gelip onun önünde yere kapandılar.
    Yusuf kardeşlerini görünce tanıdı. Ama onlara yabancı gibi davranarak sert konuştu: «Nereden geliyorsunuz?» «Kenan ülkesinden» diye yanıtladılar, «Yiyecek satın almaya geldik.»
    Yusuf kardeşlerini tanıdıysa da kardeşleri onu tanımadılar.
    Yusuf onlarla ilgili düşlerini anımsadı,
    (Yaratılış 42:6-9)

    Daha sonra on kardeşin Mısır’a vardıklarını ve kardeşleri Yusuf’un ayaklarına kapandıklarını ve böylelikle Yusuf’un çok uzun zaman önce görmüş oldukları düşü yerine getirdiklerini görüyoruz.
    Nefret duydukları, inkar ettikleri ve sonunda öldürmek istedikleri bu Yusuf’un önünde şimdi yere kapanıyorlardı.
    Yusuf ağabeylerini tanıdı, ama onlar Yusuf’u tanımadılar, çünkü onu yirmi yıldır görmemişlerdi ve Yusuf’un ölmüş olduğunu düşünüyorlardı.

    Ne olduğunu anlıyor musunuz?
    Tanrı Yusuf ve onun ağabeylerinin öyküsü aracılığı ile bize ne öğretmek istiyor?
    Tanrı, bizlerin, Yusuf ve ağabeyleri arasında geçen olayların dünyanın Kurtarıcısı ve Adem’in soyu arasında olacakların bir örneği olduğunu bilmemizi istiyor.

    Yusuf, Tanrı’nın dünyaya göndermeyi vaat etmiş olduğu Kurtarıcı’nın bir gölgesiydi.
    Yusuf’un öyküsünde, bu olaydan yaklaşık bin sekiz yüz yıl sonra dünyaya gelen Kurtarıcı’nın öyküsünde önceden ima eden (simge ile gösteren, resmeden) birçok unsur (olay, kıyaslama) mevcuttur.
    Hak vereceğiniz gibi, bu kıyaslamanın hepsinden söz etmek mümkün değil.

    Ama üç tanesine değineceğiz.
    Önce Yusuf’un ağabeylerinin nasıl hem Yusuf’u hem de onun gördüğü düşleri reddettiklerini gördük.
    Ağabeyleri Yusuf’tan nefret ettiler, ona hakaret ettiler ve hatta onu sattılar.
    Tanrı’nın dünyaya gönderdiği Kurtarıcı da aynı durumlar ile karşı karşıya kaldı.
    Dünya insanları hem Kurtarıcı’yı hem de çağrısını reddettiler – O’na hakaret ettiler, zulmettiler, O’nu sattılar ve hatta O’nu bir çarmıha çivilediler.

    Konu ile ilgili ikinci benzerlik şudur:
    İnsanlar önce, Yusuf’u küçümsediler, önemsemediler, haksızlık ettiler ve zindana attılar.
    Ama yine de Tanrı’nın belirlediği zaman geldiğinde, Mısır kralı Yusuf’u, tüm ülkeye en üstün yönetici olarak atadı ve açlık ve ölümden kurtarılmak isteyen herkese şöyle dedi: “ Yaşam Koruyucusu Yusuf’a gidin!”
    Aynı şekilde, Tanrı’nın dünyaya göndermiş olduğu Kurtarıcı ile ilgili olarak RAB Tanrı şöyle der: Atamış olduğum Kurtarıcı’ya gidin! Yaşam Koruyucusu O’dur! Yaşam Kaynağı O’dur! Eğer O’na boyun eğerseniz, yüreğinizde ve canınızda bir daha asla açlık duymayacak ve sonsuza kadar yaşayacaksınız.

    Yusuf ve Kurtarıcı arasındaki üçüncü benzerlik, ciddi bir benzerliktir.
    Yusuf’un ağabeyleri sonunda Yusuf’un yetkisine boyun eğdiler.
    İnkar ettikleri ve hor gördükleri kişinin önünde onun ayaklarına kapanmaktan başka bir çareleri kalmamıştı.
    Aynı şekilde Tanrı Sözü de, bu güne kadar pek çok kişinin reddettiği ve hor gördüğü Kurtarıcı’nın bir gün dünyayı adalet ile yargılamak için geri döneceğini bildirir.
    O gün dünyadaki tüm insanlar, O’nun önünde yere eğilecekler; herkes O’nun Tanrı tarafından atanan Kurtarıcı ve dünyanın Yargıcı olduğunu bilecek!

    Kardeşlerim, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
    Tanrı’nın sizi sonsuz yargıdan kurtarmak için atamış olduğu Kurtarıcı’ya boyun eğdiniz mi?
    Yoksa, iş işten geçene kadar, yani O’nun önünde yere eğilmek için zorlanacağınız Yargı Günü’ne kadar bekleyecek misiniz?

    Tanrı bu gün işittiğiniz her konuda sizi bereketlesin ve anlayış versin. Tanrı Sözü şöyle der:
    “Peygamberlerin sözleri bizim için daha büyük kesinlik kazandı. Gün ağarıp sabah yıldızı yüreklerinizde doğuncaya dek, karanlık yerde ışık saçan çıraya benzeyen bu sözlere kulak verirseniz, iyi edersiniz.” (2.Petrus 1:19)

    Sevgiyleeeeee

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.