Teslis geniş Evanjelik araştırma.

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27454
    Anonim
    Pasif

    Üçlü Birlik anlayışımız için çok önemli olan, öz ile kişilik arasındaki farkı incelemeden önce, gizemin doğasına bakmamız gerekir. Tanrı’nın mantıksız olmadığı üzerinde çok durdum. Tanrı, tutarlı ve uyumludur. Sözü anlaşılabilir. Fakat bu, Hristiyanlık’ta gizem olmadığı anlamına gelmez. Diğer bir deyişle, sıklıkla birbirine karıştırılan ve sorun çıkaran şu üç kavramı birbirinden ayırt etmiştim, çelişki, paradoks ve gizem. Çelişkinin tanımını zaten verdiğimiz için şimdi diğer ikisiyle devam edeceğiz.

    PARADOKS
    Paradoks sözcüğü bazen çelişki sözcüğünün eş anlamlısı olarak kullanılır. Bu iki sözcük arasında, sözcüklerin köklerine kadar uzanan belirgin bir farklılık olduğu için, bu iki sözcüğün eş anlamlı olarak kullanılması üzücüdür. Paradoks sözcüğü, bir ön ek ile kökten oluşmaktadır. Para- ön eki, “yanında” anlamına gelir. İngilizce’deki paramedics (acil sağlık görevlileri) ve paralegals (hukuk asistanları) sözcüklerinde bulunan para- ön eki, sözcüğün kökündeki anlam ile birlikte çalışan kişileri tanımlar. Ancak, paradoks sözcüğünün en önemli kısmı köküdür. doks kökü, “düşünmek”, “görünmek” ya da “belirmek” anlamına gelen Grekçe dokein sözcüğünden gelmektedir. Bir paradoks, bir şeyin yanında durduğunda, yanında durduğu şey gibi görünen şeydir. Bir paradoksa paradoks denmesinin nedeni bir çelişkiye benzemesidir. Bir çelişki gibi görünür. Fakat bir çelişki değildir.

    Bir paradoks, kolaylıkla bir çelişki zannedilebilecek kadar çelişkiye yakın olabilir. Üçlü Birlik formülü gerçek bir paradokstur. Formül ilk bakışta bir çelişkiye benzeyebilir fakat yakından bir incelemeyle çelişki olmadığı görülür.
    Charles Dickens’in A Tale of Two Cities (İki Şehrin Hikayesi) adlı kitabının giriş cümlelerini hatırlıyor musunuz? Güçlü edebiyat becerisiyle Dickens, paradoksu sanatsal bir şekilde kullanıyordu: “Zamanların en iyisi, zamanların en kötüsüydü.”

    Zaman, aynı anda hem iyi hem de kötü nasıl olabilir? Ancak ve ancak, farklı iki ilişkide düşünülürse. Dickens’in tarif ettiği şey, bir anlamda en iyi zamanın yaşandığı, bir başka anlamda ise en kötü zamanın yaşandığı, tarihin gerçek bir mücadele dönemiydi. Sanayi alanında büyük bir gelişme yaşanıyordu. Bazıları için bu, büyük bir servet elde etme fırsatıydı. Bu kişiler için o dönem, zamanların en iyisi idi. Diğer kişiler içinse, yoksulluğun artması ve acının çoğalması idi. Bu kişiler için o dönem, zamanların en kötüsüydü.

    Paradoks ile çelişki arasındaki farklılık, sahneye üçüncü bir terimin de girmesiyle, daha da karmaşık bir hal alır. Bu üçüncü sözcük, antinomi (yasa karşıtı) sözcüğüdür. Antinomi sözcüğü kısaca, “kanuna karşı” olan (anti-nomos) demektir. Aslında antinomi sözcüğü, Çelişki Kuralına karşı olan bir önerme ya da önermeler kümesi olduğu için, “çelişki”nin eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır.

    Dil, geliştikçe ve kurnaz değişikliklere maruz kaldıkça, antinomi sözcüğü paradoks sözcüğünün eş anlamlısı olarak kullanılmaya başlandı. Bu durum, özellikle İngilizler bu sözcüğü kullanırken görülmektedir. Artık, birisinin antinomi sözcüğünü kullandığını gördüğümde, acaba bir çelişkiden mi yoksa bir paradokstan mı bahsettiğine tam emin olamıyorum.

    Hristiyan felsefesinde de paradoks olan çok düşünce vardır. İsa hem insan hem de Tanrı’ydı. Kutsal Kitap, bizlerin ancak köle olmakla özgür olabileceğimizi söylemektedir. Bu düşünceler, kavraması zor fakat katiyen çelişki olmayan paradokslardır.

    GİZEM
    En basit haliyle gizem sözcüğü, bizim anlamadığımız bir şeyi belirtir. Bir şeyin gizemli olması, onun gerçek olmadığı anlamına gelmez. Daha fazla bilgiyle onu anlayabilmemiz mümkündür fakat şu anda bizden saklıdır. Kutsal Kitap bize şunu hatırlatmaktadır: “Şimdi her şeyi aynadaki silik görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman yüz yüze görüşeceğiz. Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman bilindiğim gibi tam bileceğim.” (1.Korintliler 13:12)

    Kutsal Kitap, bize birçok gizemi açıklamaktadır. Örneğin, Pavlus şöyle yazıyor: “İşte size bir sır açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz.” (1.Korintliler 15:51-52)

    Yine Pavlus şöyle yazıyor: “Görevim, Tanrı’nın sözünü, yani geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmiş, ama şimdi O’nun kutsallarına açıklanmış olan sırrı eksiksiz duyurmaktır. Tanrı, kendi kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor. ” (Koloseliler 1:26-27)

    Tanrı’nın açıkladığı gizemler vardır. Bizim anlayışımıza karşı örtülü olan başka gizemler de vardır. Pavlus, evlilikte bir erkek ve bayanın bir olduklarından bahsederken sözlerine şunu da ekliyor: “Bu sır büyüktür; ben bunu Mesih ve kilisyle ilgili olarak söylüyorum.” (Efesliler 5:32)

    Geçenlerde biri bana şunu sordu: “R.C., ışığın saniyede 300.000 km hızla ilerlemesini sağlayan şey nedir?” Afallamıştım. Bu soruya belki fizikçiler veya gökbilimciler yanıt verebilir. Ben veremem. Işığın bu hızla ilerlediğini biliyorum fakat neden bu hızla ilerlediğini bilmiyorum. Bu hareketin özünün, binlerce yıldır filozofları ve bilim adamlarını hayrete düşürdüğünü de biliyorum. Gerçeğin bizi şaşırtan birçok yönü vardır ancak, bizim onları anlayamamamız onları gerçeklikten aşağı kılmaz.

    Belirgin bir nedenden ötürü gizem, çoğu zaman çelişki ile karıştırılır. Her ikisi de hemen anlaşılamamaktadır. Aradaki fark ise, gizemin daha fazla bilgiyle anlaşılabilir olması fakat gerçek bir çelişkinin asla anlaşılamaz olmasıdır. Çelişkileri anlayamayız çünkü çelişkiler aslen anlaşılamazlardır. Ne kadar zeki olursa olsun hiç kimse bir çelişkiyi asla anlayamaz.

    Artık, Üçlü Birliğin zihin karıştıran bir gizem olduğunu hiç kuşkusuz kabul ediyorum. Bir varlığın üç kişiliği nasıl içerebileceğini anlamadığımız için, Üçlü Birlik bizim için gizemlidir. Bizler, bir varlığın bir kişiliğe eşit olduğunu düşünmeye alışkınız. Benim bu dünyada tanıdığım her birey, farklı bir varlıktır. Bununla birlikte, varlık kavramında, bizim böyle bir varlığı tek bir kişilikle sınırlamamızı gerektiren bir şey yoktur. Böyle düşünmemizin nedeni, bir kişinin bir varlık içermekte olduğunu düşünmeye alışmış olmamızdır.

    Mesih’in kişiliği üzerinde düşündüğümüz zamanda da aynı türden bir gizemle karşılaşmış oluyoruz. Mesih konusunda kilise, iki doğayı bir kişiye yüklemektedir. Mesih’te, bir insan doğasına bir de tanrısal doğaya sahip bir kişiyle karşılaşırız. Tekrar söylüyorum, bu durum bizim anlayış yapımıza ters düşer. İki farklı doğaya veya öze sahip bir kişi düşüncesi, tecrübemize yabancıdır. Fakat, tek bir kişinin iki doğaya sahip olmasını gerektiren bir mantık kuralı yoktur.

    Tekrar ediyorum, kilisenin Üçlü Birlik formülünün zorunlu nedenlerinden birisinin, öncelikle, Hristiyanlığa karşı olanlarla kilise arasındaki sınırı belirlemek olduğunu unutmayalım. Kilisenin, bir taraftan triteizime (çok tanrıcılığın bir biçimi olan, üç tanrıya inanan görüş), diğer taraftan da Mesih’in ve Kutsal Ruh’un tanrılığını reddeden üniteryanizme karşı kendisini koruması gerekiyordu.

    Kilise, 451 yılında yapılan Kadıköy Konseyi’nde bu sınırları koydu. İsa’nın vere homo (tamamen insan) ve vere deus (tamamen Tanrı) olduğunu beyan eden kilise, Mesih’in tam tanrılığını reddeden görüşler ile Mesih’in tamamen insan olduğunu reddeden görüşler arasında bir yön çiziyordu.

    ÖZ VE KİŞİLİK
    Üçlü Birlik formülümüzde, öz (ya da varlık) ile kişilik arasındaki ayırımdan defalarca bahsettik. Bu terimler nereden geldi? Bu terimleri Tanrı’ya uyarladığımızda onları nasıl anlamamız gerekir?

    Tanrı’nın özünden bahsederken, Yunan düşüncelerinden bir kavramı ödünç almış oluruz. Bu kavram, varlık kavramıdır. Bazı teologlar bu noktada itiraz ederler. Daha önce de gördüğümüz gibi, İbrani düşüncesinin saflığına putperest felsefesi karıştırdığı için bu kavrama saldırıda bulunulmuştur.

    Galiba bazı teologlar Grek diliyle, Kutsal Ruh’un bu dil ile yaşadığından daha fazla sorun yaşıyor. Kutsal Ruh, Tanrı esinini olan Yeni Antlaşma’yı aktarırken, aracı olarak Grekçe’yi kullanmaktan memnundu. Yeni Antlaşma’nın Grekçe’sinde, “varlık” anlamına gelen ousia sözcüğünün birçok biçimiyle çok sık karşılaşırız. Bu sözcük, “olmak” yükleminin etken geniş zaman ortacıdır.

    Var olmak kavramı İngilizce için çok önemlidir. İngilizce’de “var olmak” yardımcı fiilini kullanmadan ne kadar şey yazabileceğimizi ve ne kadar konuşabileceğimizi merak ediyorum. İngilizce’deki am, is, are, were, was ve shall gibi sözcüklerin hepsi var olmak kavramından gelmektedir. Var olmak, bir şeyin var olduğunu anlatır. Eski Grek filozofu olan Parmenides, derin anlam taşıyan şu sözlerini kaleme alırken, “Bir şey ne ise odur”, var olmak hakkında bir ifadede bulunuyordu.

    Tanrı’nın varlığından veya özünden bahsettiğimizde, Tanrı’nın olduğu şey hakkında konuşmuş oluruz. Tanrı’nın olduğu şeyin, kendi nitelikleri olduğuna inanıyoruz. Tanrı, bir araya getirildiğinde Tanrı’nın varlığını oluşturacak hiçbir bileşene sahip olmayan, tek ve bütün bir varlıktır. Tanrı, iki veya daha fazla parçadan oluşmaz. Öz olarak birdir. İşte bu yüzden kilise, Tanrı’nın Üçlü-Birliği üzerinde durmaktadır. Tanrı’nın üçlü kişiliğindeki çoğulluk, Tanrı’nın özündeki tekliği reddetmez. Üçlü Birliği, Tanrı’nın üç parçası olduğu anlamında düşünmek, Tanrı’nın birliğinin ve tekliğinin ortadan kaldırıldığı triteizmin hatasına düşmektir. Her ne pahasına olursa olsun, kilise, Kutsal Kitap’ın tek tanrıcılığının bütünlüğünün sağlam kalmasını korumaya çalışmıştır.

    Kilise, Tanrı’nın üçlü birliğindeki üç kişiden bahsederken, destek olarak Kutsal Kitap’a başvurur. Kutsal Kitap’ta bu konu için çok önemli olan bazı bölümler vardır.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.