Tapınma – Her Şeyin Başlangıcı

  • Bu konu 1 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26434
    Anonim
    Pasif

    Tapınma – Her Şeyin Başlangıcı
    (David Pytches)


    Tapınmanın Önemi


    Tapınma (bireyel ya da topluluk olarak) tüm Tanrı halkının en önde gelen yükümlülüğüdür. Tanrı şöyle dedi:


    Seni Mısır’da köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın Yahve Ben’im. Benden başka Tanrın olmayacak!’ (Mısır’dan çıkış 20:3).

    İnsan tapınmak amacıyla yaratıldı. Tanrı, insanın yalnızca kendisine tapınmasını istemektedir. Bu konuda kıskançtır.

    ‘Ben Tanrın Rab, kıskanç bir Tanrı’yım! Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın!’ (Mısır’dan çıkış 20:5).

    Bizleri yaratan Tanrı, kendisinden başka ilahlara tapınmamızı kesinlikle yasaklamıştır. Puta taparlık ruhsal bir zina – sadakatsizlik olarak görülmektedir. İnsanın en büyük amacı sonsuza dek Tanrı’yı yüceltmek, O’ndan zevk almaktır.

    Tapınmanın Tanımı


    ‘Tapınma, Tanrı’nın en üstün değerine yaraşan bir yaklaşımla, çarpıcı bir şekilde kutlanmasıdır. Böylece Tanrı’nın tüm varlığı insan yaşamının merkezi ve esini halini alır.’

    Tapınma, doğamızın tümüyle Tanrı’ya boyun eğmesi, vicdanımızın O’nun kutsallığıyla alevlenmesi, düşüncemizin O’nun gerçeğiyle beslenmesi, hayal gücümüzün O’nun güzelliğiyle arınması, yüreğimizin O’nun sevgisine açılması ve istemimizin O’nun amacına bağımlı olmasıdır – bütün bunların hepsi, doğamızın hissedebildiği bencillikten yoksun tek duygu olan hayranlıkla birleşerek, ilk günah ve diğer tüm günahların kaynağı olan benmerkezciliğin başlıca ilacı haline gelir.

    Sözcüklerin Anlamı


    Tapınma için Eski Antlaşma’da kullanılan başlıca iki İbranice sözcük vardır. Bunlardan biri, histaçava’dır ve ‘eğilme’anlamına gelir – Tanrı’nın önünde secde etmek demektir. Bu sözcük Grekçe’de, öpmek amacıyla yaklaşma anlamına gelen proskunein (Yuhanna 4:24) sözcüğüne çok yakındır. Tapınmada hayranlık ve sevecenlik hüküm sürmelidir.


    Diğer İbranice sözcük aboda’dır ve hizmet anlamına gelir. Bu sözcüğün Grekçe Yeni Antlaşma’daki karşılığı latreia’dır; kendimizi Tanrı’nın değerine ve onuruna yakışan bir şekilde O’na sunmak demektir.

    Eski Antlaşma’da Tapınma


    Eski Antlaşma’da tapınmanın en temel sorunu Tanrı’nın kutsallığı ve saygınlığıydı. Gerek kurban sunuları için öngörülen ayrıntılar, gerekse mezmurların düzeni, tapınan kişiye tövbenin, şükran sunmanın, övgünün ve duanın önceliğini öğretiyordu. Bunun dışında ayrıca şölenler, kutlamalar ve kuralsız tapınmalar için de ayrılan zamanlar vardı.

    Yeni Antlaşma’da Tapınma


    Yeni Antlaşma’daki tapınma, Yahudiler’in geleneksel tapınmasından alıntılar taşır. Fısıh kutlamaları bağlamında Rab’bin sofrası yerleşmiştir. Hem İsa hem de öğrenciler Tapınaktaki tapınmalara katılmaya devam etmişlerdir. Bundan sonra gelen inanlılar, Süleyman’în Eyvanında toplanmışlardır.

    Elçilerin aracılığıyla halk arasında birçok belirtiler ve harikalar yapılıyordu. İmanlıların hepsi Süleyman`ın Eyvanı`nda toplanıyordu’ (Elçilerin İşleri 5:12).

    Kendilerine yerel Yahudi önderler tarafından izin verilen imanlılar ise haftalık olarak havrada toplanmayı sürdürmüşlerdir. Bu tapınma toplantılarının ana unsurları övgü, dua ve öğretiş olmuştur.

    İmanlı tapınmalarında varolan düzenler, Pentikost sonrası kiliede devam etmiştir.

    ‘Öyleyse ne diyelim, kardeşler? Toplandığınızda her birinizin bir ilahisi, öğretecek bir konusu, bir vahyi, bilmediği dilde söyleyecek bir sözü ya da bir çevirisi vardır. Her şey topluluğun gelişmesi için olsun.

    Eğer bilinmeyen dillerle konuşulacaksa, iki ya da en çok üç kişi sırayla konuşsun, biri de söylenenleri çevirsin’ (1.Korintliler 14:26-27).

    Birbirinize mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyin; yürekten Rab`be ezgiler, mezmurlar okuyun;durmadan, her şey için Rabbimiz İsa Mesih`in adıyla Baba Tanrı`ya şükredin’ (Efesliler 19:20).

    Ruh’un armağanlarının söndürülmemesi için bunun böyle olması gerekiyordu. Tapınmalarındaki birçok ayrıntıya rağmen, ilk imanlı tapınmasının tam ve kesin çizgileri belirlenmemiştir. Belki de bunun en belirgin örneği Pavlus’un Truva’yı ziyaretidir.

    Haftanın ilk günü* ekmek bölmek için bir araya toplandığımızda Pavlus imanlılara bir konuşma yaptı. Ertesi gün oradan ayrılacağı için konuşmasını gece yarısına dek sürdürdü.

    Toplanmış olduğumuz üst kattaki odada birçok kandil yanıyordu.

    Eftihos adlı bir delikanlı pencerede oturuyordu. Pavlus konuşmasını uzattıkça Eftihos`u uyku bastı. Uykuya dalınca da ikinci kattan aşağı düştü ve yerden ölüsü kaldırıldı.

    Aşağı inen Pavlus delikanlının üzerine kapanıp onu kucakladı. “Telaşlanmayın, yaşıyor!” dedi.

    Sonra yukarı çıkıp ekmek böldü ve yemek yedi. Gün doğuncaya dek onlarla uzun uzun konuştu, sonra oradan ayrıldı.

    Çocuğu diri olarak evine götüren imanlılar bu olaydan büyük cesaret aldılar’ (Elçilerin İşleri 20:7-12).

    İmanlı Tapınmasını dile getiren anahtar sözcükler

    İsa özellikle iki sözcüğü dile getirmiştir; ‘Ruh ve gerçek’.


    ‘Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar’ (Yuhanna 4:24).


    Pavlus bunlara iki sözcük daha eklemiştir:

    ‘Özet olarak kardeşlerim, peygamberlikte bulunmayı gayretle isteyin, bilinmeyen dillerle konuşulmasına engel olmayın. Ancak her şey uygun ve düzenli olsun’ (1.Korintliler 14:39-40).

    #33537
    Anonim
    Pasif

    Ruh ve Gerçek

    Dengesiz olup Ruh’a çok ağırlık vermek ve gerçeği gözardı etmek mümkündür. Güney Amerika’da birçok Pentikost kilisesinin Ruh’u harika bir şekilde vurguladığını, ama gerçeğe (Tanrı’nın Sözü) ilişkin yetersiz bilgileri nedeniyle, (sık sık) öğreti açısından zayıf kaldıklarını gördük.

    Aynı şekilde gerçeğe ağırlık vererek Ruh’u zayıf bir şekilde deneyimlemek de mümkündür. Birçok kilisede imanlıların gerçekle dolu olduklarını, Tanrı’nın Sözü’nü vurguladıklarını, ama Ruh’taki özgürlükten yoksun olduklarını gördük. Genellikle bu kiliselerde gerçek, ayinler ve törenler içinde kaybolmaya yüz tutmuş, Tanrı’nın Ruhu’nun bu kısıtlamalar içerisinde işlev görmesi neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Pavlus’un dediği gibi; ‘Yazılı yasa öldürür, Ruh ise yaşatır’ (2.Korintliler 3:6).

    Rabbimiz İsa Mesih, kendisini ve sevgisini anlayabilecek güce sahip olmamız için Kutsal Ruhu’nu üzerimize dökmüştür (Efesliler 3:18). Kutsal Ruh, yaşam suları gibi üzerimize dökülerek bizimle buluşmaktadır. Ne var ki Ruh’un bizdeki işleyişi etkin ve doyurucu olsa bile, gerçek olmaksızın bu deneyimler kolaylıkla bozularak kaybolacaktır. Tanrı’nın bizleri sıkıntılarımız içerisinde sevgi ve merhametle kucaklamasını yanlış algılayabiliriz. Bunun bizim içimizdeki yanlışları doğruladığını, hatta bunların Tanrı’nın isteği olduğunu bile düşünebiliriz. Ruhlarımız, Tanrı’nın Ruhu’yla buluştuğunda, anlayışımız da Tanrı’nın düşüncesiyle uyuşmalıdır. Yoksa, desteksiz bir ilişkiye sahip oluruz.

    Bu yüzden İsa, ‘Ruh’ta ve gerçekte’ dedi (Yuhanna 4:24). Ruh’la Ruh’un ilişkisi, gerçek olmaksızın çölde akan kenarsız ırmaklar gibidir – kısırdır! Biri olmadan, diğeri olmaz ve ortaya gerçek bir beraberlik çıkmaz. Hem Ruh hem de gerçek birlikte olduğunda ortalık alevlenir ve bereketlenir.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.