Tanrı’ya İnanmak İçin nedenler!

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27679
    Anonim
    Pasif

    İnanmak için nedenler var mı? Ben olduğunu düşünüyorum. Evrenin özellikleri üzerinde düşündüğünüzde belki siz de bu sonuca varabilirsiniz. Evrenimiz nasıl oluştu? Uzay teleskopları ve uzay araştırmaları hakkındaki haberlerden, bilim adamlarının çoğunun evrenimizin hep var olmadığını kabul ettiğini belki biliyorsunuz. Evrenin bir başlangıcı vardı ve genişlemeye devam ediyor. Bu neyi gösterir? Astronom Sir Bernard Lovell’ın bu konularda yaptığı bazı çalışmalar vardır. Kendisi şöyle der “Geçmişte bir noktada, Evren sonsuz küçüklükte ve sonsuz yoğunlukta bir tekilliğe yaklaşmışsa, ondan önce orada neyin bulunduğunu sormamız gerekir. . . . . Bir Başlangıç sorunuyla yüz yüze gelmek zorunda kalıyoruz.”

    Dünyamız da içinde olmak üzere tüm evrenin yapısında, şaşırtıcı bir ince ayarın var olduğu görülür. Örneğin, Güneşimizin ve diğer yıldızların iki olağanüstü niteliği, uzun süreli verimlilikleri ve kararlılıklarıdır. Görünür evrendeki gökadaların şimdiki tahmini sayısı 50 milyar ila 125 milyardır. Samanyolu Gökadamız milyarlarca yıldızı içeriyor. Şimdi şunu düşünün: Otomobil motorunda yakıt-hava karışımının çok kesin bir oranda tutturulması gerektiğini biliriz. Bir otomobiliniz varsa, motorunu daha iyi gidebilmesi ve daha verimli çalışabilmesi için bilgili bir teknisyene ayarlatabilirsiniz. Böyle bir kesinlik motor için bile gerekliyse, örneğin verimli tarzda ‘yanan’ Güneşimiz için ne diyelim? Söz konusu temel kuvvetler yeryüzünde yaşamın var olabilmesi için çok kesin biçimde ayarlanmıştır. Bu kesinlik kendiliğinden mi meydana geldi? Çok eskiden yaşamış bir adam olan Eyub’a, “Gökleri yöneten kuralları sen mi bildirdin ya da yerdeki doğa yasalarını sen mi belirledin?” diye soruldu. (Eyub 38:33, The New English Bible) Bunları insanlar yapmadı. Öyleyse bu kesinlik nereden kaynaklandı?—Mezmur 19:1.

    Gözle görülemeyen bir şeyden veya Birinden kaynaklanmış olabilir mi? Bu soruyu çağdaş bilimin ışığında ele alalım. Kara delikler diye adlandırılan çok güçlü gökcisimlerinin varlığını astronomların çoğu artık kabul ediyor. Kara delikler gözle görülemiyorlarsa da, uzmanlar bunların varlığına ikna olmuşlardır. Benzer biçimde, Kutsal Kitap başka bir diyarda, gözle görülemeyen güçlü ruhi yaratıkların bulunduğunu bildiriyor. Eğer böyle güçlü görünmez varlıklar varsa, evrenin her yerinde görülen kesinliğin çok güçlü bir Zekâ’dan kaynaklanmış olması mantıksal değil midir?—Nehemya 9:6.

    İnsanların Yaratıcı’nın varlığını kabul etmesine yardımcı olabilecek kanıtların ikincisi yaşamın kökeniyle ilgilidir. Louis Pasteur’ün yaptığı deneylerden beri yaşamın hiç yoktan, kendiliğinden türemediği kabul edilmektedir. Öyleyse yeryüzünde yaşam nasıl oluştu? Bilim adamları 1950’lerde, şimşeklerin çaktığı ilkel bir atmosfer altındaki yeryüzünde, eski bir okyanusta yaşamın yavaş yavaş gelişmiş olabileceğini kanıtlamaya çalıştılar. Daha yakın tarihlerde bulunan kanıtlarsa, bu tür bir atmosferin hiçbir zaman var olmaması nedeniyle, yerdeki yaşamın böyle başlamış olamayacağını gösteriyor. Sonuç olarak bazı bilim adamları daha az hatalı açıklamalar arıyorlar. Fakat acaba onlar da ana noktayı gözden kaçırıyorlar mı?

    Evreni ve içindeki yaşamı incelemeye yıllarını vermiş İngiliz astronom Sir Fred Hoyle şu açıklamada bulundu: “Mantığın alamayacağı kadar küçük bir olasılık olan yaşamın doğanın kör kuvvetleri sayesinde türediğini kabul etmektense, yaşamın planlı bir zekâ işi olduğunu varsaymak çok daha uygun göründü.” Evet, yaşamın harikaları hakkında ne kadar fazla bilgi alınırsa, onun zekâ sahibi tek bir Kaynak’tan geldiğine inanmak o kadar daha mantıksal olur.—Eyub 33:4; Mezmur 8:3, 4; 36:9; Resullerin İşleri 17:28. Öyleyse mantık yürütmekte kullanılabilecek birinci kanıt dizisi evrenle, ikincisi de yeryüzünde yaşamın kökeniyle ilgilidir. Şimdi de üçüncüsüne, yani kendi eşsiz yapımıza bakalım.

    Her insan birçok bakımdan eşsizdir; demek ki siz de eşsizsiniz. Nasıl mı? İnsan beyninin güçlü bir bilgisayara benzetildiğini herhalde duymuşsunuzdur. Oysa son bulgular aslında bu benzetmenin gerçeklerden çok uzak olduğunu gösteriyor. bir bilim adamı ( Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde derin çalışmaları felan var) şunları şöylemiştir: “Günümüzün bilgisayarları görme, konuşma, hareket etme ya da sağduyu kullanma yetileri bakımından 4 yaşındaki bir çocukla bile boy ölçüşemez. . . . . En güçlü süperbilgisayarın bile bilgi işlem kapasitesinin, bir salyangozun sinir sistemininkine eşit olduğu tahmin ediliyor; bu ise, kafatası[mızın] içindeki süperbilgisayarın gücünün çok çok küçük bir kesridir.”

    Beyniniz sayesinde sahip olduğunuz bir yetenek dildir. Gerçi bazı insanlar iki, üç ya da daha fazla dil konuşuyorsa da, sadece bir tek dil konuşabilmemiz bile bizi eşsiz kılan özelliklerden biridir. (İşaya 36:11; Resullerin İşleri 21:37-40) R. S. ve D. H. Fouts adlı profesörler şunu sordular: “Sadece insan [mı] . . . . dille iletişim kurma yetisine sahiptir? . . . . Daha gelişmiş hayvanların hepsi, hiç kuşkusuz jestler, kokular, çığlıklar, bağırışlar, ötüşler[le] . . . . hatta arılar dansla iletişim kurabilir. Fakat göründüğü kadarıyla insan dışında hiçbir hayvan gramatik bir dil yapısına sahip değildir. Ayrıca, belki çok önemli bir nokta da, hayvanların betimsel resimler çizmemeleridir. Olsa olsa gelişigüzel çiziktirirler.” Gerçekten de sadece insanlar, beyinlerini kullanarak bir dil konuşabilir ve anlamlı resimler çizebilirler.—İşaya 8:1; 30:8; Luka 1:3 ile karşılaştırın.

    Üstelik, siz öz varlığınızın farkındasınız; kendinizin bilincindesiniz. (Süleymanın Meselleri 14:10) Aynaya bakıp sonra onu gagalayan, kendi görüntüsüne hırlayan veya saldıran bir kediyi, köpeği, kuşu ya da başka bir hayvanı hiç seyrettiniz mi? Kendisini tanıyamadığından başka bir hayvan gördüğünü sanır. Bunun tersine, siz aynaya baktığınızda görüntünün kendinize ait olduğunu bilirsiniz. (Yakub 1:23, 24) Nasıl göründüğünüzü gözden geçirebilir veya birkaç yıl sonra nasıl bir görünüm alacağınızı merak edebilirsiniz. Hayvanlar bunu yapmaz. Evet, beyniniz sizi eşsiz kılıyor. Bunun onuru kime ait? Eğer bir Yaratıcı tarafından oluşturulmadıysa, beyniniz nasıl oluştu?

    Sanata ve müziğe de beyniniz sayesinde değer verebiliyorsunuz ve yine beyniniz sayesinde ahlak duygusuna sahipsiniz. (Çıkış 15:20; Hâkimler 11:34; I. Kırallar 6:1, 29-35; Matta 11:16, 17) Bunlar sizde var da neden hayvanlarda yok? Onlar beyinlerini en çok yiyeceklerini elde etmek, eş bulmak ya da yuva yapmak gibi anlık ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanırlar. Sadece insanlar uzun vadeli düşünebilir. Öyle ki bazı insanlar davranışlarının çok ileride çevreyi ya da soylarını nasıl etkileyeceğini bile düşünür. Neden? Vaiz 3:11’de insanlar hakkında, “[Yaratıcı] onların yüreğine de ebediyeti koydu” der. Evet, ebediyetin anlamını düşünmek, hatta sonsuz yaşamı hayal etmek size özgü bir yetenektir.

    esenlikle

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.