Tanrıdan zevk alın/Hayattan keyif alın

  • Bu konu 2 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27780
    Anonim
    Pasif

    Tanrıdan zevk alın/Hayattan keyif alın

    Sn. Joyce Meyer vaazlerinde bu temayı çok kullanıyor. Tanrı’dan ‘zevk’, hayattan ‘keyif’ almak gerektiğini ileri sürüyor. Fakat; duyulduğunda veya okunduğunda “zevk/keyif” kelimeleri her insanda mutluluk çağrışımı yapmakla birlikte, herkesin bu kavramlara yüklediği anlam aynı olmuyor.. Bu itibarla sn. Meyer, Tanrı ile ilişkilendirip sık tekrarladığı ‘zevk’ ve ‘keyif’ kelimelerinin, Tanrı-İnsan ilişkileri bağlamında ne mânâ ifâde ettiği husûsuna da açıklık getirmelidir.

    Kendi söylediklerini desteklemesi bakımından Yuhanna: 10/10 da yer alan, “…. Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim. ” âyetini mesned yapıyor. Bunu gerekçe olarak ileri sürerken Yuhanna 15. bölümdeki “Bağcı/Asma/çubuk” benzetmesini de kullanıyor. Lâkin; tıpkı “zevk/keyif” kelimelerinin içini net biçimde doldurmayıp izleyicinin algısına bıraktığı gibi, “Bol yaşam” nitelemesinin içini de doldurmuyor. Diyor ki; “İsa’nın çarmıhta sizin için öldüğüne inanırsanız mutlu olursunuz.”

    Bu yaklaşımı pek doğru bulmuyorum.

    Misâl; benim sâdece kendimi ilgilendiren/bağlayan bir hayat algım ve beklentilerim vardır. Bu beklentilerimin gerçekleşmesi nisbetinde ‘mutlu’ olurum; gerçekleşmediğinde üzülürüm. Halbuki benim hayat algım tümüyle doğru ve beklentilerim de Tanrı’nın benden istediklerine uygun olmayabilir. Tanrı’nın doğru olanı öğrenmem/yapmam için karşıma çıkardığı bir engel, – kıt imanım ve algsal eksiğim nedeniyle – beni mutsuz edip ümitsizliğe düşürürken; hoşuma gidecek, Tanrısal prensiplerle ilgisi olmayan başka bir şeye de, aşırı sevinç gösterebilirim.

    Şimdi bunun adı iman mı olacak ?

    Asma-çubuk örneği verilirken de – MESİH’in kefareti ödemesi nedeniyle – dünyadaki hayatımızın hep sevinçli/mutlu geçeceği imâ edilmeye çalışılıyor gibi. Eğer ben dünyada yaşadığım hayattaki beklentilerimin gerçekleşemesi adına MESİH’e iman etmişsem, böyle iman yerin dibine batsın.

    “Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? ” Matta: 5/46

    Bir vaiz İncildeki her âyeti sadece o gün işlediği konuyla ilişkilendirip ele alıyorsa, ya henüz kendisi imanın ne olduğundan bihaberdir ve sâdece hitâbet kuvveti, izleyci kitlesinin zaafları üzerinden işini yapıyor demektir; ya da maksatlıdır.

    MESİH’e iman husûsunda nasiplenmek istiyorsak, evvelâ şu âyetin anlamını idrak etmek için çabalamalı, Rab Tanrı’ya doğru olanı kavrayabilmemiz için bıkmadan/usanmadan dua etmeliyiz.

    “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak.” Yuhanna: 8/31

    Mesih burada zevk/keyif veya mutluluktan söz etmiyor; “Gerçeği bileceksiniz” diyor. Gerçeği bilen ve Tanrı’ya olan imanını bu gerçekler üzerine oluşturan insan kolay kolay sarsılmaz. Hiç bir şeyden de korkmaz. İman, “İsa benim için öldü” geyiği ile oluşmuyor. İncilde vazedilen Tanrısal prensipleri algılamak/içseleştirmek ve hayatımızı bu yönde tanzim etmek için çaba sarfetmek gerekiyor.

    Misâl; bir otomobilin sağlamlığını test etmek için, onu en zor/çetin şartlara sürerler. Otomobil test yolundan arızasız çıkarsa sağlamlığı tescil edilmiş olur. İnsanın imanı da karşılaştığı zorluklarla test edilir. Matematik dersinde çözdüğü her problem neticesinde kendisine güveni artan öğrenci gibi, bizler de aslında pek de beklentilerimize uyuşmayan ve hatta canımızı sıkan bizi mutsuz eden bazı olaylarla karşılaştığımızda, mücadelemizi MESİH’in yolunda verebiliyorsak elde edeceğimi her başarı bizi imanda daha da kuvvetlendiriken, efendiler efendisinin yolunda yürümekten seviç duymayı/mutlu olmayı da öğrenmiş olacağız.

    İncil ile Kur’an arasındaki en belirgin fark da imana davet noktasında bulunuyor. Kur’an, Mekke’nin Rab’bine iman edenlere sonunda Cennet/köşk/Hûri vaad ediyor; yâni bir çeşit “iman rüşveti” sunuyor. İman etmeyenleri de Cehennem ile tehdit ediyor. Tüm mükevvenâtın sahibi gerçek kâdir-i mutlak, “Ben benim” buyuran; kendisine “iman” devşirmek için yarattığı insanın korku ve zaaflarını kullanmaz. Bunlara aslâ tevessül etmez.

    “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” der.

    Gerçeği bilmek, pergel’in sâbit ayağıdır. Gerçeği idrâk etmek sûretiyle ancak, İblis’in boynumuza vurduğu ‘pranga’yı kırabilir, onunla daha eşit şartlarda mücâdele edebiliriz.

    Bir vâiz ya da pastör’ün; içinde yaşadığı toplumun kültürel dokusunu ve hattâ mümkünse başka MESİH imanlılarının yaşadığı coğrafyalardaki kültürel yapıları da iyi bilmesi, MESİH’in “Gidin bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin” emrini hayata geçirmekte çok büyük bir avantaj sağlar. Ama; bu vâiz ya da pastörler sâhip oldukları imanı sâdece içine doğduğu kültürün perspektifinden edinmiş ve insanlara da “MESİH’e hizmet” adı altında bu “iman”(!)ı aktarıyorlarsa burada MESİH’e hizmet yokur.

    Bambaşka işler vardır.

    #37105
    Anonim
    Pasif

    Herkes günah işledi,günah işlemedik dersek içimizde gerçek olmaz.
    öyle bir ortam tasvir ediyorumki, şöyle,
    Güçlüler,zayıfları kontrolü altında tutuyor,hatta ezebiliyor.Bunun içinde zayıfın günahları koz kullanılıyor.Sanki güçlü günahsızmış gibi.Güçlülüğün,günahları örten bir durumda idi.İsa,güçlülerinde günahkar olduğunu kanıtladı,”günahsız olan ilk taşı atsın” girişimi ile.Sonra güçlülüğün değil sevginin günahları örttüğünü kanıtladı.Tabi öyle bir ortamda sevgiyi hatırlatmak,dillendirebilmek büyük bir cesaret ister.
    Günahları olan ve kimseye zarar vermemeye özen gösteren kişileri temsil edenler için,İsa,ezilmelerine dur.Ama kendini doğru ve sağlam gören güçlüler tarafından,çarmıha gerildi.
    Fakat bu zararsızlara,kutsal ruhu bıraktı,sevgiyi bıraktı.
    İşte bu ve daha neler neler için “İsa,benim için öldü”
    Tabiki bunlar benim bakış açım,ama kendi düşüncemde olsa “elde var bir” demektir bu.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.