Suçlayan Şeytan

  • Bu konu 1 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26470
    Anonim
    Pasif

    Suçlayan Şeytan
    (Dr. Rc Sproul)


    Ayartmada olduğu kadar Şeytan, suçlamada da çok güçlü bir düşmandır.
    Zaman zaman günah işlediğimizde suçlayıcı Şeytan’ın aşağılamalarına kulak asmak yerine kendimizi Tanrı’nın merhametine bıraktığımızda Tanrı’yı nasıl hoşnut ettiğimize bir bakalım.


    Sapkın Suçlayıcı
    Tanrı halkının suçlayıcısı olarak Şeytan, Kutsal Ruh kılığına bürünüp bizleri ahlaki bir karmaşa içine boğabilir. Kendimizi suçlu hissetmemiz gerektiği zamanlarda iyi, huzurlu hissetmemiz gereken zamanlarda ise kendimizi suçlu hissetmemizi sağlayabilir.


    Zekerya da, Şeytan’ın suçlamasına ilişkin bir olay anlatılmaktadır:



    ‘RAB, meleğinin önünde duran Başkâhin Yeşu`yu ve onu suçlamak için sağında duran Şeytan`ı bana gösterdi.


    RAB`bin meleği Şeytan`a, “RAB seni azarlasın, ey Şeytan!” dedi, “Yeruşalim`i seçen RAB seni azarlasın! Bu adam ateşten çıkarılan yarı yanmış odun parçası değil mi?” Yeşu meleğin önünde çok kirli giysiler içinde duruyordu.


    Melek önündeki meleklere, “Üzerinden kirli giysileri çıkarın” dedi. Sonra Yeşu`ya, “Bak, suçunu kaldırdım. Sana bayramlık giysiler giydireceğim” dedi.

    Ben de Yeşu`nun başına temiz bir sarık sarmalarını söyledim. Başına temiz bir sarık sarıp onu giydirdiler. RAB`bin meleği de onun yanında duruyordu. Sonra RAB`bin meleği Yeşu`yu uyardı:


    Her Şeye Egemen RAB diyor ki, `Eğer yollarımda yürür, verdiğim görevleri yerine getirirsen, tapınağımı sen yönetecek, avlularımı sen koruyacaksın. Sana burada duranların arasına katılıp huzuruma çıkma ayrıcalığını vereceğim.’ (Zekerya 3:1-7).

    Yeşu, kirli giysiler giymekteydi. Tanrı’nın önünde durmaktayken Şeytan, onun giysilerinin kirliliğine dikkat çekti. Düşman, Yeşu’yu Rab’bin önünde suçlamıştı. Yeşu’nun giysileri gerçekten de kirliydi. Şeytan’ın eline ona suçlamak için iyi bir fırsat geçmişti ve bununla Yeşu’ya saldırmıştı. Fakat Rab Yeşu’yu savundu: ‘Bu adam ateşten çekilen yarı yanmış odun parçası değil midir?

    Her Mesih inanlısı ateşten çekilen yarı yanmış bir odun parçasıdır. Zarar görmüş odun parçası, ateşten kurtarılmıştır. Ateşin ortasından alındıktan sonra artık ateş o odun parçasına daha fazla zarar veremez. Bir süre için tütmeye devam edebilir, ancak kurtulacaktır. Tütmekte olan bir odun parçası pistir. Eğer onu elinize alırsanız, eliniz isten kapkara olur, kirlenir. Yanmış yüzeyi kömür isi ve külle kaplıdır. Rab’bin, eliyle ateşten çıkardığı Tanrı’nın kurtardıkları olan bizler de halen küllerle kaplıyız. Üzerimizde külün lekeleri bulunmaktadır. Kurtarıldık, ama tamamen günahsız değiliz. Şeytan, üzerimizdeki lekelere, kirlere dikkat çekmekte ve bizi suçlamaktadır. Tanrı’nın lütfundan çok kendi günahımızı görmemizi ister.

    Şeytan’ın imanlıyı suçlamalarına, Tanrı onu azarlayarak yanıt verir: ‘Yeruşalim’i seçmiş olan Rab seni azarlasın!’ Bu sözlerle Tanrı, Şeytan’ı susturur. Şeytan bizleri suçladığında, bizleri savunmak için Mesih ayağa kalkar ve bizleri savunurak şöyle der: ‘İtiraz ediyorum sayın hakim! Şeytan’ın suçladığı bu kişi, ateşten çıkarılmış odunlardan biridir’ der. Yargı kürsüsünde oturmakta olan Tanrı da şöyle yanıt verir: ‘İtiraz kabul edildi!’ Yüce Allah’ın mahkemesinde, suçlayıcının ağzı kapatılmıştır.

    Rab’bin meleği Yeşu’nun üzerindeki kirli giysileri çıkartıp, yerine tertemiz ve parlak giyecekler verdi, başına temiz bir sarık sarıldı. Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih de kendi kurtardıklarına pırıl pırıl, tertemiz giysiler giydirmektedir. O’nun doğruluğunu giyindiğimiz için, artık Tanrı’nın önünde utanmamıza gerek kalmamıştır. Doğruluk giysilerini giymek çok önemlidir. Tanrı’nın huzurunda kirli giysilerle duramayız. Tanrı’nın bizlere giydirdiği doğruluk elbiesesi kalıcıdır. Bu giysilerimizi giyindiğimiz zaman utanç duymayacağız.

    İlk Atamız olan Adem ve Havva’nın ilk giysilerini yapan Tanrı’ydı. Tanrısal merhametin ilk kayda geçirilmiş gösterimi, Tanrı’nın Adem ile Havva’nın çıplaklıklarını örtmek için onlara giysiler vermesidir. Utanç duyduklarında onlara merhamet etti ve bunu gidermek için harekete geçti: ‘Rab Tanrı, Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi’ (Tekvin 3:21).

    Rabbimiz, kendisine iman eden seçilmişlerinin günahla lekelediği giysileri çıkarıp, onlara tertemiz giysiler sağlamaya devam etmektedir.

    Zekerya’nın anlatmına göre Rab, Yeşu’nun günahını kaldırıp, ona temiz giysiler verdikten sonra sevgi ve şefkat dolu uyarılarda bulunmaktadır. Bu kısa bölümde Yeşu, hem Şeytan’ın suçlamalarını, hem de Tanrı’nın uyarılarını duymuştu. Bizlere de öyle olmuyor mu? Günah işlediğimiz zaman hem Şeytan’ın suçlamalarını hem de Kutsal Ruh’un yüreklerimizde bizleri uyarışını hissederiz. Peki aradaki fark nedir? Şeytan’ın amacı, bizleri suçlayarak zarar vermek, Tanrı’dan uzaklaştırmak ister. Kutsal Ruh’un, günahlarımızı bizlere göstermesinin amacı, günahlarımızdan dönmemiz ve Tanrı’ya yaklaşmamız içindir.


    Şeytan elinden gelse, suçluluk duygularıyla bizleri öldürmek ister. Tanrı da, Şeytan da, günaha dikkat çekebilirler, fakat amaçları birbirinden tamamen farklıdır.

    #33584
    Anonim
    Pasif

    Tatlı Bilinç
    Şeytan’ın suçlamaları bizi üzüntüye iter, fakat Kutsal Ruh’un bu günahları bilincimize göstermesinde bir tatlılık vardır. Suçlarımızı bize gösterdiğinde, bununla birlikte bize bağışlama ve yenilenme de sunar. Kaybolan oğul benzetmesini hatırlayın. Tüm mirasını yiyip, bitirdikten sonra domuz bakıcılığına kadar düşüp, domuzların yediği keçiboynuzları için can atar olmuştu. Bundan sonra Kutsal Yazılar şöyle der: ‘Aklı başına geldi’(Luka 15:17).


    Kişinin kendisine gelmesi demek içinde bulunduğu ümitsiz durumun farkına varmasıdır. Vicdanın uyanmasıdır. Vicdanın geçici bir süre için uyumakta olan kısmının aniden kaldırılmasıdır. Bir nevi ahlaki uyanıştır. Bunları takip eden sözler, gerçek bir pişmanlığı ve kötülükten vazgeçme kararını gözler önüne sermektedir. Benzetme olayı şu şekilde anlatılır:



    ‘Aklı başına gelince şöyle demiş: ‘Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum. Kalkıp babamın yanına döneceğim ve ona, ‘Baba, diyeceğim, Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.’



    Böylece kalkıp babasının yanına dönmüş. Kendisi daha uzaktayken babası onu görmüş, ona acımış, koşup boynuna sarılmış ve onu öpmüş’ (Luka 15:17-20).



    İşte burada, Kutsal Ruh’un verdiği günah bilincinin yarattığı sonucu görmekteyiz. Ruh bize bir günahımızı gösterdiğinde, bizleri tövbeye ve yenilenmeye yönlendirir. Günah gerçeğini farketmek ilk anda acı verebilir fakat bizleri üzüntüye sürüklemez. Tersine, bizleri kucaklamaya can atan Baba’ya yönlendirir. Baba, besili danayı öldürür, bizleri en iyi giysiyle giydirir, su toplamış ayaklarımıza çarık verir ve parmağımızı aile yüzüğüyle süsler. Tabii ki bu benzetme bizlerin günahlarımız için duyduğumuz yürekten üzüntü ve bundan dönmemizden çok, Baba’yı hoşnut eden başka bir şey olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

    Ruh’un verdiği bilinç, kişiyi özgür kılar. Şefkatli ve yumuşak huyludur. Yargı, merhametle beraber gelir. Tövbekar yüreklerle gelenler için ‘hoşgeldin’ yazısı çok parlak olarak gösterilir. Acılıkla dolu intikam alma zamanı değil, tanrısal sevinç zamanıdır. Melekler arasında büyük coşku ve Tanrı’nın yüreğinde büyük sevinç vardır. Benzetmedeki babanın sevincine bakın:



    ‘Besili danayı getirip kesin, yiyelim ve eğleneli. Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu. Böylece eğlenmeye başlamışlar’ (Luka 15:23-24).



    Şeytan’ın suçlamalarının amacı yenileme değil, yok etmek içindir. Şeytan tövbe etmemizi istemez. Bir günahkar tövbe edip İsa’ya iman ettiğinde, Şeytan ve cinleri arasında sevinç yoktur. Tam tersine Şeytan, bizlerin günah içerisinde yaşamamızı, domuz ağılında yaşamamızı ister. Çektirdiği işkenceler, günahlı insanı Tanrı’ya karşı acılıkla doldurarak ve düşman etmeyi amaçlar. Günahkarın kendisine acımasını, ve bu durumdan Tanrı’yı sorumlu tutmasını arzular. Oğulun domuzları lanetlerken, Tanrı’yı da lanetlemesini isterdi. Kaybolan o oğulun şöyle demesini duymayı istedi:

    ‘Babam bana yeteri kadar miras bırakmadı. Burada domuzların arasında açlık çekmeme izin vererek Tanrı hiç adil davranmıyor.’



    Şeytan’ın tavrı, ağabeyin tavrında da kendisini göstermektedir:



    ‘Baba’nın büyük oğlu ise tarladaymış. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duymuş. Uşaklarından birini yanına çağırıp, ‘Ne oluyor?’ demiş. O da ona, ‘Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti’ demiş. Büyük oğul öfkelenmiş, içeri girmek istememiş’ (Luka 15:25-28).

    Burada büyük oğulun, babasının merhametine karşı duyduğu öfke ve kıskançlığı görmekteyiz. Şeytan’ın Eyub’a karşı tavrı da bunun aynısıydı. Bağışlamak yerine suçlamak isteyen İblis’in kafa yapısıdır. İşte bu yüzden eleştirici, yargılayıcı bir ruh, bir Hristiyan için uygun değildir. Pavlus’un, Mesih’teki güvencemiz hakkında bu denli hararetle konuşmasının nedeni de budur:

    ‘Tanrı’nın seçtiklerini kim suçlayacak? Onları aklayan Tanrı’dır. Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı’nın sağındadır ve bizim için aracılık etmektedir’(Romalılar 8:33-34).


    Pavlus’un bu soruları, cevap beklemeyen sorulardır.

    ‘Tanrı’nın seçtiklerini kim suçlayacak?’ dediğinde, ‘Kimse buna cüret etmesin!’ demektedir. Tanrı’nın akladığını suçlamak, müjdeyi aşağılamaktır. Mesih’in kendisi için öldüğü ve aracılık ettiği birini suçlamak tamamen kötü bir davranış olduğu kadar aptalcadır da. Şeytan’ın suçlamalarına karşı savunmamız müjdedir. O, müjdeden cevap verir. Müjde’yi reddeder. Aklanmayı, bizleri yetkin doğrulukla giydiren Mesihimiz’den başka yerlerde aramamızı ister. Bizi suçlayacaktır. Kulağımızın dibinde bağıra bağıra giysilerimizin pis olduğunu ve doğru bir Tanrı’yı asla hoşnut edemeyecek kadar günahkar olduğumuzu söyleyecektir. Fakat bizler Mesih İsa’da şu cevabı veririz:

    ‘Çekil git Şeytan! Tanrı’nın seçtiklerini kim suçlayacak? Kurtarıcım beni bağışladı, günahımı kaldırdı. Şu anda bile benim için dua etmektedir. Mesih’in benim için ettiği duaları duymak istemiyorsan, ellerinle kulaklarını kapat İblis! Mesih benim doğruluğumdur. O’nun kazandıkları benimdir. O’nun sevgisinden beni hiçbir şey ayıramaz!’

    Ayartılma karşısında direnip, günah işlemediğimizde Tanrı’yı hoşnut ederiz. Rab’deki olgunlaşmamızın bir bölümü de tabii ki bunu daha da fazla yapmakla gerçekleşecektir. Ancak günah işleriz, tekrar ve tekrar günah işleriz ve Rab’de olgunlaştıkça O’na ve başkalarına karşı günah işlemek için ne kadar değişik yollar bulabildiğimizin bilincine ulaşırız. Olgunlaşmamızın bir bölümü, Tanrı’nın bizleri kabul ettiğinden gün geçtikçe daha da emin olmakla gerçekleşir. Bizleri, lekesiz yaşamlar sürdüğümüz için değil, Mesih’in doğruluk giysilerini giymiş olduğumuz için kurtarır. Günahlılığımızın bilincinde olmak gerçekten de acı verir, fakat bizleri aynı zamanda da seven Baba’nın kollarına yönlendirir. Şeytan’ın isteğinin tersine, O’nun yanından ayrıldığımızda O’nu hoşnut ederiz. O’na geri döndüğümüzde de O’nu hoşnut ederiz ki, suçlayan Şeytan’ın en büyük çabayla engellemeye çalıştığı şeydir bu. Şeytan, imanlının kulağına, ‘Sen tüm bu günahlarınla Tanrı’yı hoşnut ediyor olamazsın’ diye fısıldadığında, inanlı şöyle yanıt verir: ‘Evet ama memnun ediyorum, Tanrı’ya yücelik olsun!’.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.