–son Zaman Öğretsi–

  • Bu konu 1 izleyen ve 21 yanıt içeriyor.
7 yazı görüntüleniyor - 16 ile 22 arası (toplam 22)
  • Yazar
    Yazılar
  • #28258
    Anonim
    Pasif

    Yaratılış, İsa’nın ikinci kez gelişini bekliyor…
    Fakat burada Pavlus özlem kelimesini, Tanrı’nın çocuklarının ortaya çıkmasını beklemek anlamında kullanıyorsa da bu, İsa Mesih’in ikinci gelişinde gerçekleşecek olan şeydir. İsa Mesih dünyaya geri geldiğinde bizler, herkesin gözü önünde Tanrı’nın çocukları olarak yüceltileceğiz. Peki neden tüm yaratılış bizlerin Tanrı’nın çocuğu olarak açıkça gösterilmemizi bekliyor?

    İlk sebep 20. ayette karşımıza çıkıyor. Çünkü yaratılış bizlerin günahının etkisi altında acı çekmekteydi. Tekvin 3. bölümde günahın ne kadar büyük boyutlarda olduğunu daha önce görmüştük. Fakat dikkat etmemiz gereken şey; günahın etkisi altında bekleyen yaratılışın ümitle beklemekte olduğudur. Ama bu, yok edilmek ya da mahvolunmak için olan bir ümitle bekleyiş değildir. Yaratılış iki şeyi beklemektedir: Her ikisi de 21. ayettedir. Yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılmayı; aynı zamanda Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulmasını beklemektedir. Gördüğünüz gibi tüm evren İsa’nın bizler için yaptıklarına ortak olacak.

    Bu ayetler “Yaratılış, mahvoluşunu ümitle bekliyor!” demiyor. Aksine yaratılış bizlerin Mesih’te sahip olduğu görkemli özgürlüğünü bekliyor. Kendimizin yeniden doğması, evrenin yeniden doğmasında bütünleniyor.

    Koloseliler 1:19 Çünkü Tanrı, tüm doluluğunun O'nda bulunmasını uygun gördü.
    20 O'nun çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerde ve gökte olan her şeyi O'nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.
    21 Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı'ya yabancı ve düşmandınız.
    22 Şimdiyse Mesih, sizi Tanrı'nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrı'yla barıştırdı.
    23 Yeter ki, duyduğunuz müjdenin verdiği ümitten kımıldamadan, imanda temellenmiş ve yerleşmiş olarak kalın. Ben Pavlus, gök altındaki bütün yaratılışa duyurulan bu müjdenin hizmetkârı oldum.
    19. ayette Pavlus’un ne dediğine bakın! Tanrı’nın tüm doluluğu Mesih’te bulunuyordu. 20. ayeti, Tekvin 3. bölümün ışığı altında anlamalıyız. Hatırlarsanız, birçok yabancılaşma ile ayrılma noktalarını görmüştük. Beden ile can arasındaki, Tanrı ile insan arasındaki, kadınla erkek arasındaki ve insanla yaratılış arasındaki yabancılaşmayı görmüştük. Bu yabancılaşmaya çözüm nedir?

    Yabancılaşmaya çözüm barışmadır, yaratılışın barıştırılması… Yine göreceğiniz gibi Tanrı’nın, Mesih’teki amacı Tekvin 3. bölümde gördüğümüz her türlü yabancılaşmayı ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle 20. ayette “Her şeyi O’nun aracılığıyla Kendisi ile barıştırdı” diyor ki, bu her şeye dahil olanlar insanlık ile tüm yaratılıştır. Eğer bunlar farklı ise; her şey ne anlama gelebilir ki?

    Eğer Tanrı, sadece canları kurtarıp evreni bırakırsa; o zaman İsa nasıl her şeyi barıştıran aracı olabilir? Ve İsa bunların hepsini çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerine getirdiğini söylüyor. Şimdi bir an için dirilişi düşünelim!

    Romalılar 8:11 Mesih İsa'yı ölümden dirilten Tanrı'nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, Mesih'i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhuyla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir.
    İşte burada Tanrı’nın verdiği vaat aracılığıyla bizlere, diriliş ümidi veriliyor. Ama sormamız gereken soru şudur: Neden diriliş? Ölümün bu tarafında düşüncelerimiz her zaman için cennete yönelik oluyor. Bizler öldüğümüzde Mesih’in huzuruna gidiyoruz. Fakat İsa Mesih’in gelişinin öncesindeki ölümden sonraki yaşam bile, hala mükemmel değil. Çünkü İsa’nın ikinci gelişine dek, ölümün etkilerinin tümü tamamıyla ortadan kaldırılmayacak. Bizler nasıl yaratılmıştık?

    Bizler hem fiziksel hem de ruhsal varlıklar olarak yaratılmıştık. Gerçek yaşam ise; bu iki şeyi tekrar birleştirdiği zamanda ortaya çıkacaktır. Bu iki ortamın geçiş yeri olan cennete gittiğimizde, bedenlerimiz hala ölü biçimdedir. Bizler ruh olarak cennetteyiz. Bizlerin ruhu, Mesih’in karşısında iken, bedenlerimiz hala ölümün ve çürümenin gücü altındadır. İkinci gelişin öncesinde, ölüm içerisinde, beden ve ruh hala ayrılar. Aslında ikinci geliş ile ölüm arasındaki zamanda bizler halâ düşüşün getirdiği yabancılaşmayı yaşıyoruz.

    İşte bu nedenle inanlının cennetteki bu geçiş konumu, en son konumu olamaz. Eğer insanın son konumu cennetse demek ki, İsa ölümü tam olarak yenmedi. Bundan ötürü bizlere diriliş vaadi veriliyor. Diriliş zamanında mirasımızın hepsi açığa çıkarılacaktır. Mesih geri döndüğünde tüm yaratılışla beraber bizler de O’nun görkemine ortak olacağız.

    İsa bizlerin canlarını, bedenlerini ve bununla birlikte tüm ‘kosmos’u (evreni ve yaratılışı) da kurtarıyor. Diriliş, bu yenilenmenin ne kadar bütün olduğunu (her şeyi kapsadığını) ifade ediyor. Bizler nasıl bir bütün varlık olarak ölürsek, aynı şekilde de bir bütün olarak dirileceğiz. Ve diriliş zamanında tekrar hayata dönecek olan başka bir kişi değil, bizlerin aynısıdır.

    Vahiy 21:1 Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm. Çünkü önceki gök ve önceki yeryüzü ortadan kalkmıştı. Deniz de yoktu artık.
    Burada gördüğümüz şey yaratılışın kurtuluşunun ve yenilenmesinin mutlaka gerçekleşeceğidir. Tanrı’nın bu yaratılış ve bizim için edindiği amaç ortaya çıkacaktır, gerçekleşecektir. Bu dünyadan yeni bir dünya doğacaktır. Adaletin yerine gelmesi için yer ve gök yenilenecektir. Yani Tekvin 1. bölümün amacı bu bölümde yerine gelmiş olacaktır. Tanrı’nın bu iyi yaratılışı için planladığı kudretli amacı yerine gelecektir. İşte bu da eskatolojinin hikayesidir.

    #28259
    Anonim
    Pasif

    Eskatoloji ve Mesih Bilim:
    İsa Mesih bize nasıl dua etmemiz gerektiğini şöyle öğretmişti. Bu da eskatoloji ve Mesih Bilim (kristoloji) arasındaki ilişkiyi anlayabilmemiz için ayrı bir yoldur:
    Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın [yani “adını yücelt”]
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi,
    yeryüzünde de senin istediğin olsun.

    Bundan ötürü Kutsal Kitap’ta karşımıza çıkan dünya, yani yer ve gökyüzü arasındaki uygun öğreti dengesini de; öğretilerimizde korumamız ve uygulamamız gerekir.

    Eskatoloji ile Mesih Bilimi (Kristoloji) arasında bir ilişki vardır. İsa Mesih, Yeni Ahit’te çok açık bir şekilde İkinci Adem olarak tanımlanıyor.

    Romalılar 5:12 Günah bir insan yoluyla, ölüm de günah yoluyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.
    13 Kutsal Yasa'dan önce de dünyada günah vardı; ama yasa olmayınca günahın hesabı tutulmaz.
    14 Oysa Âdem'den Musa'ya kadar ölüm, gelecek Kişi'nin örneği olan Âdem'in suçuna benzer bir günah işlememiş olanlara da egemendi.
    15 Ama Tanrı'nın armağanı Âdem'in suçu gibi değildir. Çünkü birinin suçuyla birçokları öldüyse, Tanrı'nın lütfu ve bir tek adamın, yani İsa Mesih'in lütfuyla verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı.
    16 Tanrı'nın bağışı, o tek adamın günahının sonucu gibi değildir. Tek bir suçtan sonra verilen yargı mahkûmiyet getirdi; ama birçok suçlardan sonra verilen armağan aklanmayı sağladı.
    17 Çünkü eğer ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.
    18 İşte, tek bir suç bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı.
    19 Bir adamın sözdinlemezliği yüzünden birçoğu günahkâr kılındığı gibi, yine bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu doğru kılınacaktır.
    Ayetler burada Adem ile İkinci Adem olan İsa arasındaki benzeyişi ilişkilendiriyor. 14. ayette “Oysa Adem’den Musa’yı kadar ölüm, gelecek Kişi’nin örneği olan…” derken asıl ifade edilen şey, Adem ve Musa, gelecek bir Kişi’nin yani İsa Mesih’in örneğiydi. Yani onlar İsa’yı örnekliyorlardı (tipliyorlardı). Birinci ve İkinci Adem arasındaki karşılaştırmaya dikkat etmemiz gerekiyor. 12. ayette birinci Adem günah ve ölüm getiriyor. 15. ayette İkinci Adem ise, Lütuf ve Yaşam getiriyor. 16. ayette birinci Adem itaatsizliği sonucunda yargı ve mahkumiyet; İkinci Adem yani İsa Aklanma sağlıyor. 18. ayette birinci Adem ölüme yol açan mahkumiyeti, İkinci Adem ise Yaşam getiren Aklanma sağlıyor. 19. ayette başka bir karşılaştırma mevcut: Birinci Adem’in aracılığıyla birçoğu günahkar, İkinci Adem’in Söz dinlemesiyle birçoğu da Doğru kılınıyor.

    Peki bizler karşımıza çıkan bu karşılaştırmadan ne anlam çıkarmalıyız? İsa’ya neden İkinci Adem deniyor? Bunu açıklayabilmemiz için yine en başa dönmemiz gerekiyor. Tekvin 1. ve 3. bölüm tüm bunları anlamamızda yardımcı olacaktır. Adem, Tanrı’ya, sonunda bir kahinler krallığı olacak soyun başı olarak çağırılmıştı. Ve bu kahinler krallığı tüm yaratılışa bakacaktı. Verdikleri bu sevgi dolu hizmet ile tüm evrenin içerisinde olan potansiyeli açığa çıkarıp Tanrı’ya yücelik verilmesini sağlayacaklardı.

    Fakat Adem başarısız oldu ve Tanrı’ya karşı itaatsizlik etti. Tüm insan ırkını kendisi ile beraber bir başkaldırıya sürükledi. Bu nedenle Adem kendi soyunu yaşama yönlendirmek yerine günaha, yargıya, mahkumiyete ve ölüme götürdü. Ama Tanrı’nın amaçları hiçbir şekilde değişmezdi. Yaratılıştaki insanlık ve yaratılış için sahip olduğu amaçlar hiçbir şekilde bozulmayacak ve açığa çıkacaktı. Tanrı bu nedenle İkinci bir Adem ortaya çıkarıyor. Öyle ki, bu İkinci Adem de yeni bir insan ırkının başı olacaktı. Ölümü ve dirilişi ile İsa Mesih, bu yeni halkın sonsuza kadar krallar ve kahinler olmalarını garantiye alacaktı.

    Bu kadarla da kalmadı. Bu yeni insan ırkı, yenilenmiş bir yaratılış içerisinde sonsuza dek kahinlik ve krallık içerisinde olacaklardı. Adem’in yapmakta başarısız olduğu şeyleri Tanrı, İkinci Adem olan Oğlu aracılığıyla başardı.

    Filipililer 2:5-11 ayetler arasını okurken Tekvin 1. ve 3. bölümün metnini de bu bölümün arka planı olarak aklınızda tutun:
    Filipililer 2:5 Mesih İsa'da olan düşünce sizde de olsun.
    6 Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı'ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı.
    7-8 Ama yüceliğinden soyunarak kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.
    9 Bunun için de Tanrı O'nu pek çok yükseltti ve O'na her adın üstünde olan adı bağışladı.
    10-11 Öyle ki, İsa'nın adı anıldığında göktekiler, yerdekiler ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı'nın yüceltilmesi için İsa Mesih'in Rab olduğunu açıkça söylesin.

    Bahçedeki Adem’i düşünün. 8. Mezmurun bizlere söylediği gibi, Adem meleklerden biraz aşağı kılınmıştı. Yücelik ve görkemle taçlandırılmıştı. Tanrı’nın yaratılışı üzerinde egemenlik sürmeye çağırılmıştı. Fakat Adem yalnızca Tanrı’nın bir yaratığı olmakla tatmin olmamış; şeytanın yalanına inanarak, Tanrı gibi olmaya başlamıştı. Artık yaratık konumundan vazgeçerek yaratan konumunda yaşamak istemişti. Buradan çıkardığımız anlam, Tekvin 1. ve 3. bölümler birinci Adem’in itaatsizliğini ortaya koyarken bu bölümde de İkinci Adem’in itaatkarlığını okuyoruz. Birinci Adem tanrısallığı, kendi yararına kullanmak üzere sahip olmak istemişti. Fakat burada gözümüze çarpan şey şudur: İkinci Adem zaten Tanrı ile eşitti. Ama bizim yararımız için kendi sahip olduğu bu Tanrı’lığı kendi yararı için kullanmayarak birinci Adem’in tersine Tanrı’nın hizmetkarı olmaya istekli olmuştu. Bu ayrıcalığını bir kenara koyarak çarmıh üzerinde ölüm derecesine kadar kendisini alçaltmıştır. Ve bu itaatkarlığı içerisinde Tanrı, O’nu en yücelerdeki konuma çıkararak O’na en büyük övgüyü ve yüceliği vermiştir (Filipililer 2:6-11). Birinci Adem’in başarısızlıkla sonlandırdığı şeyi, İkinci Adem’in başarıyla sonlandırmıştır.

    İşte bu nedenle dirilişi, eskatolojik bir olay olarak görmeliyiz. Çünkü İsa Mesih’in dirilişi; Tanrı’nın zamanın en sonunda gerçekleştireceklerinin bir prototipidir. Tanrı dirilişte İsa Mesih için yaptıklarını, en sonunda tüm ‘kosmos’ (evren) için yapacaktır.

    I.Korintliler 15:42 Ölülerin dirilişi de böyledir. Beden çürümeye mahkûm olarak gömülür, çürümez olarak diriltilir.
    43 Düşkün olarak gömülür, görkemli olarak diriltilir. Zayıf olarak gömülür, güçlü olarak diriltilir.
    44 Doğal bir beden olarak gömülür, ruhsal bir beden olarak diriltilir. Doğal beden olduğu gibi, ruhsal beden de vardır.
    45 Nitekim şöyle yazılmıştır: «İlk insan Âdem, yaşayan bir can oldu.» Son Âdem ise yaşam veren bir ruh oldu.
    46 Önce ruhsal olan değil, doğal olan geldi. Ruhsal olan sonra geldi.
    47 İlk adam yerden, yani topraktandır. İkinci adam[] göktendir.
    48 Topraktan olan adam nasılsa, topraktan olanlar da öyledir. Göksel adam[] nasılsa, göksel olanlar da öyledir.
    49 Bizler topraktan olana nasıl benzer idiysek, göksel olana da benzeyeceğiz.
    50 Kardeşler, şunu demek istiyorum, et ve kan Tanrı'nın Egemenliğini miras alamaz. Çürüyen de çürümezliği miras alamaz.
    51-52 İşte size bir sır açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz.
    53 Çünkü bu çürüyen varlığımız çürümezliği, bu ölümlü varlığımız ölümsüzlüğü giyinmelidir.
    54 Çürüyen ve ölümlü olan varlığımız çürümezliği ve ölümsüzlüğü giyinince, «Ölüm yok edildi, zafer kazanıldı!» diye yazılmış olan söz yerine gelecektir.
    55 «Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?»
    56 Ölümün dikeni günahtır. Günah ise gücünü Kutsal Yasa'dan alır.
    Burada bizlerin dirilişinin İkinci Adem’in [İsa Mesih’in] dirilişinde temel bulduğuna dikkat edelim! Ayetler çok belirgin bir karşılaştırma ortaya koyuyor. Birinci Adem’de olduğumuz şeyler ile İkinci Adem’de olduklarımızı karşılaştırıyor. Bu karşılaştırma özellikle de dirilişle ilgili yapılıyor. 42. ayette Bizler birinci Adem’de olarak çürümeye mahkumuz. Fakat dirilişte, bir daha çürümemek üzere diriltileceğiz. 43. ayette başka bir karşılaştırma mevcut: bedende zayıf olarak gömülür; ama güçlü olarak diriltiliriz. Zayıf olarak öldüğümüzde toprak altına gireriz; fakat güçle diriliriz. 44. ayette Doğal bir beden olarak gömülür; ruhsal bir beden olarak diriltiliriz.

    53. ayetin sonunda nasıl bir sonuç çıktığına dikkat ediniz: Çürüyen varlığımız, çürümezliği; ölümlü olan da ölümsüzlüğü giyinecektir. 50. ayette “et ve kan Tanrı’nın egemenliğini miras alamaz. Çürüyen de çürümezliği miras alamaz” diyor.

    Zamanın sonunda Göklerin Egemenliği tam olarak geldiğinde (bu Egemenliğe şu anda olduğumuz gibi girmeye hazır değiliz) 51. ayette her birimizin değiştirileceği söyleniyor. Peki bu nasıl olacak? Cevabı 53. ve 54. ayetlerde karşımıza çıkıyor: “Çünkü bu çürüyen varlığımız çürümezliği, bu ölümlü varlığımız ölümsüzlüğü giyinmelidir. Çürüyen ve ölümlü olan varlığımız çürümezliği ve ölümsüzlüğü giyinince, ‘Ölüm yok edildi, zafer kazanıldı !’ diye yazılmış olan söz yerine gelecektir”

    Bu ayetlerde altı çizilen şeylere dikkat edelim: Çürüyen, çürümezliği; ölümlü olan ölümsüzlüğü giyiniyor.

    Şimdi Filipililer 3. bölümde yapılan başka bir karşılaştırmaya bakalım:
    Bu değişim ne zaman meydana gelecek? Bu olay, İsa Mesih geri geldiğinde; bu çağın sonunda olacak:
    Filipililer 3: 20 Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Ve oradan, Kurtarıcı olan Rab İsa Mesih'i bekliyoruz.
    21 O, her şeyi kendine bağlı kılmaya yeterli olan gücünün etkinliğiyle bizim zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.

    20. ayet esas vatanımızın gökler olduğunu söylüyor. I.Korintliler 15. bölümde yazılan ayetleri hatırlayın: “et ve kan Göklerin Egemenliğini miras alamaz”. Peki bizlere verilen bu vatana sahip olabilmemiz için ne yapmamız gerekiyor? Olması gereken şey şudur: Başını İkinci Adem’in çektiği yeni bir ırk, O’nun gelişinde değiştirildiğinden bu şekilde göksel vatana girebiliyoruz. Şu andaki halimizle bizler çürüyen bedenlere sahibiz ve ölümlüyüz. Fakat artık bizler İsa Mesih’le birleştiğimizden dirilişimizde ölümsüzlüğü giyineceğiz. Bu nasıl mümkün olabilir? Çünkü kilise topluluğu olarak bizler İkinci Adem’e Kutsal Ruh aracılığıyla birleşmiş kişileriz. İsa’nın kendisi diriltilmiş olduğundan, bizlerin de dirilişinin garantisi O’dur. İsa Mesih de kendi insanlığı içerisinde ölümsüz ve çürümez olarak diriltildiyse; bizler de kendi insanlığımız içerisinde çürümez ve ölümsüz olarak diriltileceğiz. Kutsal Kitap’ın bizlere söylediği gibi, İsa Mesih’in dirilişi aslında bu çağın sonunda meydana gelecek olan bu hasat zamanındaki ürünlerin ilk meyvesidir. Fakat burada İkinci Adem’in yapmış olduğu iş yalnızca kilise topluluğunun üyelerini diriltmek değildir.

    Romalılar 8:18 Yargım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek olan yücelikle karşılaştırılmaya değmez.
    19 Yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor.
    20-21 Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edilmiştir. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı'nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması ümidi vardı.
    Burada dikkat ederseniz tüm yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük bir özlemle bekliyor. Fakat Tanrı çocukları olarak bizlerin yüceltilmesi ya da ortaya çıkarılması olayı ne zaman meydana gelecek? Bu da (diriliş: yüceliğimiz) İsa Mesih’in gelişinde ortaya çıkacaktır.

    21. ayette olan şeye dikkat edin: bizlerin yüceltilmesiyle beraber, yaratılışın kendisi de Tanrı çocuklarının sahip olduğu özgürlüğe ulaştırılacak. Yaratılış da özgürlüğe kavuştuğunda İsa Mesih’in yani İkinci Adem’in hizmeti tamamlanmış olacak. İsa Mesih, yenilenmiş yeni bir yer ve göğün içinde, yenilenmiş ve yüceltilmiş bir ırkın önünde, yine yüceltilmiş bir şekilde duracaktır.

    İsrail ile İsa Mesih
    Tanrı’nın İsrail’i seçip; ortaya çıkarmasındaki amaç neydi? İsrail’deki bu amacı anlayabilmemiz için, Tekvin Kitabına tekrar geri dönmemiz gerekiyor. Tekvin Kitabında karşımıza ne çıkıyor? Yaratılış hikayesi… Düşüş ile birlikte kötülük dünyaya giriyor. Aslında Tekvin 1. bölümden 11. bölüme kadar bir bütün olarak ele almalıyız. Çünkü bu ilk 11 bölümde sadece günaha düşen bir kadın ve bir erkeğin hikayesi değil, tüm insan ırkının günaha düşüşü ve evrenin tamamının düşüş hikayesi karşımıza çıkıyor. Düşüşten hemen sonra Kain’in Habil’i öldürdüğünü görüyoruz.

    Tekvin 6. bölümde tufan hikayesi ile karşılaşıyoruz. Bu bölümde Tanrı, dünyaya bakıyor ve tüm insan ırkının kötülüğünün ne kadar derin ve tamamlanmış olduğunu görüyor. Ve onlara bakıp şöyle diyor: “insanların bütün düşünceleri her zaman, sürekli kötüdür”

    Tekvin 10. bölüme baktığımızda; Babil kulesi ile karşılaşıyoruz. Tüm insan ırkının bütün gururunu birleştirerek Tanrı’ya bir başkaldırı olayı gözümüze çarpıyor. 11. bölümde tüm ulusların bir listesini görüyoruz. Tekvin 11 bölüm evrensel bir hikayedir. Tekvin 12. bölümün ışığı altında bunu anlamak çok önemlidir. Çünkü 12. bölümde çok ani bir değişme söz konusudur. 11. bölümde tüm insan ırkına bakarken; aniden 12. bölümde tek bir ırka odaklanıyoruz. 11. bölümde tüm ulusların varlığından söz ederken 12. bölümde tek bir ulusun oluşturulması kavramı karşımıza çıkıyor. Neden böylesine ani bir değişim oluyor?

    Tekvin 12: RAB Avram'a, “Ülkeni, halkını, babanın evini bırak, sana göstereceğim topraklara git” dedi, 2 “Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım. Bereket kaynağı olacaksın. 3 Seni kutsayanları kutsayacağım. Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki halkların hepsi Senin aracılığınla kutsanacak.”
    Burada dikkat etmemiz gereken nokta, özellikle 3. ayette karşımıza çıkıyor. Tanrı diyor ki: “Yeryüzünün bütün kabileleri, bütün halkları senin aracılığınla, sende mübarek olacaktır” Aslında bu inanılmaz bir şey… Tanrı, bir putperesti çağırıyor ve bu adamı tek bir ulusun babası olmak üzere belirliyor. Ve daha sonra da diyor ki, “Bu tek bir adam aracılığıyla bütün uluslar bereketlenecektir”

    Tekvin kitabının ilk 11 bölümün ışığı altında, 12. bölümde karşılaştığımız şey şudur: Tanrı’dan dünyada bulunan kötülüğe çare, İsrail aracılığıyla geliyor. Burada İsrail tüm uluslara ışık olamaya çağırılıyor. İsrail yine Tanrı’nın kozmik kurtuluş planının gerçekleştirilmesindeki araç olarak belirleniyor. İSRAİL’E MESİHSEL BİR MİSYON VERİLİYOR. Yeni Ahit’e geldiğimizde görüyoruz ki, Tanrı Oğlu’nu gönderiyor. Peki bu ne tür bir Oğul?
    Galatyalılar 4:4 Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlunu gönderdi.

    Bu Oğul, Yahudi bir kadından Yasa altında doğuyor. Ve Yeni Ahit’i okurken fark ediyoruz ki, Mesih İsa gerçek bir İsrail’in beden almış halidir. İsa Mesih burada İsrail’in kişiliğini üstleniyor. Ve bu üstleniş sonucunda da İsrail’in içinde bulunduğu çağrıyı ve konumu da üzerine alıyor. Eski Ahit’te İsrail “Dünyanın ışığı” tanımını alıyordu. Fakat İsa Mesih, Yuhanna 8. bölümde “Dünyanın ışığı Ben’im” diyor.

    Davut nasıl Tanrı halkını temsilen Golyat’la savaşmaya gittiyse, aynı şekilde İsa da günah ve ölümle savaşmak için dünyaya geliyor. İsrail’in nasıl bir kralı nasıl var idiyse, İsa da Davut’tan daha üstün olan Kraldır [Davut Oğlu’dur]. İsrail’in nasıl bir başkahini var idiyse, İsa da, daha iyi bir Başkahin olarak karşımıza çıkıyor. İsrail’de nasıl bir tapınak var idiyse, İsa Mesih de esas tapınak “Ben’im!” diyor. İsrail’de peygamberler vardı. Fakat İsa’nın kendisi En Yüce ve En Son Peygamberdir. İsa, İsrail’in kimliğini (yani İsrail’i tanımlayan kavramları) ve çağrısını üzerine aldığında iki şey yapıyor:
    1- İkinci Adem olan İsa, Yahudi ve Grekler’den oluşan yeni bir halk yaratarak insanlığı yeniliyor.
    2- İsa gerçek bir İsrail’li olarak tüm yaradılışı yeniliyor.

    1- İsa Mesih kendi bedeninde yeni bir halk yaratıyor:
    Efesliler 2:16 “Kutsal Yasa’yı, buyrukları ve kurallarıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, kendi bedeninde aradaki engel duvarını, yani düşmanlığı yıktı…”

    Buradaki “iki topluluk” Yahudi ve Greklerdir. Bu da İsa Mesih’te tek bir beden olarak karşımıza çıkıyor. İkinci Adem olarak İsa Mesih’in [gerçek bir İsrail’li olarak] bu iki ulusu nasıl birleştirebildiğini anlayabilirsek Eski Ahit’teki İsrail ulusunun isminin Yeni Ahit’teki kiliseye neden verildiğini de anlayabiliriz. Yeni Ahit şimdiki kilise için “Tanrı’nın İsrail’iyiz, gerçek sünnetlileriz, on iki oymağız” diyor. Bu noktada fark etmemiz gereken şey şudur: Tanrı’nın kötülüğü yenip evreni yenilemesi hiçbir zaman herhangi bir etnik ya da kültürel bir olay değildir. Tamamıyla bir lütuf olayıdır.

    Romalılar 9:6 Tanrı'nın sözü boşa çıktı demek istemiyorum. Çünkü İsrail'den olanların hepsi İsrail değildir.
    7 İbrahim'in soyundan olsalar bile, hepsi onun çocukları değildir. Ama, «Senin soyun İshak'la sürecek» diye yazılmıştır.
    8 Demek ki Tanrı'nın çocukları, olağan yoldan doğan çocuklar değildir. İbrahim'in soyu sayılacak olanlar, Tanrı'nın vaadine göre doğan çocuklardır.
    9 Çünkü vaat şöyleydi: «Gelecek yıl bu mevsimde geleceğim ve Sarâ'nın bir oğlu olacak.»
    10 Bundan başka, Rebeka da bir erkekten, atamız İshak'tan ikizlere gebe kalmıştı.
    11-12 Çocuklar henüz doğmamış, iyi ya da kötü bir şey yapmamışken, Tanrı Rebeka'ya, «Büyüğü, küçüğüne kulluk edecek» dedi. Öyle ki, Tanrı'nın bir seçim yapmaktaki amacı, yapılan işlere değil, kendi çağrısına dayanarak sürsün.
    13 Yazılmış olduğu gibi, «Yakup'u sevdim, Esav'dan ise nefret ettim.»
    6. ayetin ne kadar açık bir dil kullandığına dikkat ediniz! Şöyle diyor: “Fiziksel olarak İsrail’den olanların hepsi, İsrail değildir” çünkü gerçek İsrail’in bir parçası olunması bir ırk, bir insan seçimi olayı değil ama bir lütuf olayıdır. Zira Lütfun gelmesi bir ırka bağlı olursa Romalılar 9. bölümü anlamak imkansızlaşır.

    Çünkü 7. ayette gördüğümüz kadarıyla İbrahim çağırılıyor. İbrahim’in iki oğlu var: İshak ve İsmail.. Dikkat ederseniz burada diyor ki, “Senin soyun İshak’la sürecek!” Eğer olay bir ırk olayı olsaydı, buna İsmail’in de dahil olması gerekirdi. Ama görüyoruz ki, burada sadece İshak var.

    10 ve 11. ayetler İshak’ın da iki oğlu olduğunu hatırlatıyor: Yakup ve Esav. 13. ayet diyor ki. “Yakub’u sevdim; Esav’dan ise nefret ettim” Bir ırk olayı yine yok. Lütuf bir fark, arada bir ayrılık yapıyor. Bu aradaki farklılığın yine de ırktan kaynaklanmadığını görebiliyoruz.

    Burada fark ettiğimiz şey, İbrahim aracılığıyla Tanrı, Mesih’te yeni bir ırk yaratmaktadır. Birinci insan ırkı, meleklerden biraz aşağı kılınmıştı. Daha sonra bu ırk, yücelik ve görkemle taçlandırıldı. Yine aynı ırk, Tanrı’nın yaratılışı üzerinde hüküm sürmek üzere çağırılıp konumlandırılmıştı. İşte bu da aynı insan ırkıdır ki, günah içinde kaybolmuştur. Yine aynı ırk dünyanın Işığı olan Mesih aracılığıyla yenilenmiştir.

    Eğer bir eskatoloji öğretisi, yalnızca en son zamanda İsrail’e bir ırk olarak özel bir yer ve konum veriyorsa, bu, Kutsal Kitap’ın sunmuş olduğu eskatoloji öğretisinden farklıdır, yanlış bir öğretidir.

    Vahiy 7:9 Bundan sonra gördüm ki, her ulustan, her oymaktan, her halktan ve her dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık tahtın ve Kuzu'nun önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan giyinmişti ve ellerinde hurma dalları vardı.
    10 Yüksek sesle, «Kurtarış, taht üzerinde oturan Tanrımıza ve Kuzu'ya özgüdür» diye bağırıyorlardı.
    Ayetler burada sonsuzluğun başlangıcında, yeni bir ırkın yaratılışından bahsetmektedir. Burada Tanrı’ya ait olan iki tane eskatolojik halk olduğunu görmüyoruz. Yahudiler ve Grekler Yok. Fakat, “Her ulustan, her oymaktan, her halktan ve her dilden oluşan; tek bir halk var”

    Tek bir halk olarak bizler, Tanrı’nın tahtının önünde durup; sonsuzlara dek ‘Kuzu’ya tapınacağız (Elçilerin İşleri 8:32-33). İşte bu yüzden Yeni Ahit diyor ki, “Bizler Tanrı’nın bu son zamanlarda yaratacağı yüce halkız”

    2- İsa Mesih yaratılışı yeniliyor:
    İsa’nın yaptığı ikinci şey; gerçek bir İsrailli olarak tüm yaratılışın yenilenmesidir. Bu aslında özellikle Galatyalılar Mektubunda çok çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Buradaki öğreti büyük ölçüde kilisedeki Yahudi ve Grek sorunuyla ilgilidir. Bu kilisede bazı insanlar Tanrı lütfunun ırk aracılığıyla ulaştığını iddia ediyorlardı. Diğer uluslardan olan bir kişilerin Hristiyan olabilmeleri için öncelikle Yahudi olmaları gerektiği öne sürülüyordu. Galatyalılar ayetleri bu türlü düşünüşü yerle bir ediyor. Tüm mektup boyunca ayetler Tanrı’nın Lütufkar amacının Mesih’te tek bir halk yaratmak olduğunu vurguluyor. Bu tartışmanın en merkezi noktasında ise sünnet olayı yatıyordu. “Diğer uluslardan olan bir kişi sünnet olmalı mıdır?” sorusu merkezde idi. Diğer uluslardan olan bir kişi Hristiyan olabilmek için bir Yahudi’nin taşıdığı işareti üzerine almalı mıdır?
    Galatyalılar 3:28 Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz Mesih İsa'da birsiniz.
    29 Ve eğer Mesih'e aitseniz, o zaman İbrahim'in soyundansınız, vaade göre de mirasçılarsınız.

    Tek bir ulus hakkındaki bu sözleri söyledikten sonra, 6:15 ayeti Mesih’in yaptığı işi işaret ederek mesajı en doruk noktaya taşıyor:
    Galatyalılar 6:15 Sünnetli olup olmamanın önemi yoktur, önemli olan yeni yaratılıştır.

    İşte bu da gerçek İsrail’li olan İsa Mesih’in; gerçek hizmetinin gerçek meyvesidir:
    Efesliler 1:9 Tanrı, Mesih'te edindiği iyi amaç uyarınca bize kendi isteğinin sırrını açıkladı.
    10 Zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarıya göre, yerdeki ve gökteki tüm varlıkları Mesih'te birleştirecek.

    10. ayet zaman dolunca gerçekleşecek olan bir tasarıya göre; yani gerçek bir İsrailli olan Mesih’teki tasarıya göre yerdeki ve gökteki tüm varlıkların tek ‘Baş’ta (Mesih’te) birleşeceğini söylüyor. Burada tek önemli olan şey Yaratılıştır, Yeni Yaratılış.

    Özetlemek gerekirse; eğer eskatoloji öğretimiz bir denge içerisindeyse, Kristoloji (Mesih Bilimi) öğretişimizle uyum içinde olacaktır. Eğer tüm yaratılışı kapsayan bir eskatoloji anlayışımız, öğretişimiz yoksa hem İsa Mesih’in kimliğini hem de yaptığı hizmetin içeriğini ve kapsamını büyük ölçüde kısıtlamış olacağız.

    Eskatoloji ve Kristoloji öğretisi hem yeri hem de göğü bir denge içerisinde tutmalı; şimdiki zaman ve gelecek zaman arasındaki dengeyi iyi sağlamalıdır. Bunun da Müjde’nin uygun bir tanımını içermesi gerekir.

    Eskatoloji ve Kristoloji (Mesih Bilim) öğretisi Müjde’yi çok dikkatli bir şekilde tanımlamamızı gerektirmektedir. Protestanlar olarak Müjde’nin bir kısmını tümü için feda etme eğilimimiz vardır. Fakat Müjde’nin tüm içeriği yerine yalnızca bir kısmını vaaz edersek Müjde’yi çarpıtmış oluruz. Görüp, anlamamız gereken şey; Müjde’nin özünde eskatolojik bir olay olduğudur.

    #28260
    Anonim
    Pasif

    Müjde Nedir?
    Protestanlar olarak şunu deriz: “Müjde, imanla aklanmadır, Müjde’yi vaaz etmek, imanla aklanmayı vaaz etmektir”

    Aklanma öğretisi doğrudur. Kutsal Kitap’a da uygundur. Yani imanla aklanma yoluyla, Tanrı’nın önünde yeni bir konuma ulaştığımız bilgisi, aslında çok yüce bir lütuftan kaynaklanmaktadır. Fakat Müjde’nin imanla aklanma olduğunu söylemek, biraz sorunlu bir ifade biçimi olacaktır. Çünkü:
    1- Tüm Müjde’nin mahiyeti yerine; bir kısmının ortaya konulması gibi anlaşılabilir. Çünkü biz Müjde’nin sadece bir kısmını vaaz edersek; böyle yapmakla aslında kurtuluşumuzu küçültmüş oluruz. Kurtuluşumuzu sadece kişisel, dini bir deneyime kadar küçülterek adeta şunu söylemiş oluyoruz: “Müjde, ben öldükten sonra, cennette yaşamamla ilgili bir şey”

    Daha önce İsa Mesih’in İkinci Adem olarak yaptıklarından bahsetmiştik. Ve gördüğümüz şey; İkinci Adem’in kurtarış işinin kapsamı yalnızca Müjde’nin kalplerimizde yarattığı ama görünmeyen bir değişimden fazla bir şey olduğuydu.

    2- Kutsal Kitab’ın hiçbir yerinde “aklanma, imanla olur’ ifadesi Müjde’dir” demiyor. Bu noktayı açıklığa kavuşturacak birkaç bölüme bakalım:
    İşaya 52: 7 Dağları aşıp gelen müjdecinin ayakları ne güzeldir!
    O müjdeci ki, esenlik duyuruyor.
    İyilik müjdesi getiriyor, kurtuluş haberi veriyor.
    Siyon halkına, “Tanrınız egemenlik sürüyor!” diye ilan ediyor.

    Bu ayette “İyi Haber” müjdecilerinden, yani Müjde’nin habercilerinden bahsediyor. Burada, bu kişilerin getirdiği mesajın ne olduğu bizlere açıkça belirtiliyor. Bu sadık müjdeciler Sion’a diyorlar ki: “Tanrınız Siona Krallık ediyor!”

    Şimdi de Yeni Ahit ile arasındaki bağı görmek için dikkatli olmamız gereken bir noktaya geliyoruz. Çünkü Müjde’nin merkezinde, İsa Mesih’in Göklerin Egemenliğinin gelişini açıklayışı vardır. İsa Mesih’in Sion’a gidip: “Tanrı Hükümdarlık ediyor!” demesi var…

    Fark ettiğimiz şey, bu mesajın eskatolojik bir mesaj olduğudur. Bu bildiri, eskatolojiktir [tarihe girmiş Tanrı Egemenliğidir]… Tanrı’nın bir Kral Olarak Tarihe Müdale Etmesidir.

    Mezmur 96:3 Görkemini uluslara,
    Harikalarını bütün halklara anlatın!
    Bu ayetlerde İsrail’in, Tanrı’nın bütün şaşılacak işlerini bütün kavmlar arasında ilan etmeye çağırılmasıyla karılaşıyoruz. Peki İsrail bu yüceliği, diğer uluslar arasında nasıl bildirecek? Bunun cevabı çok açık bir şekilde verilmiş.

    Mezmur 96:10 Uluslara, “RAB egemenlik sürüyor” deyin.
    Dünya sağlam kurulmuş, sarsılmaz.
    O halkları adaletle yargılar.
    Milletler arasında “RAB saltanat sürüyor!” demeye çağırıldılar. Mezmurcunun, İsrail’e yapmış olduğu bu eskatolojik çağrının İşaya’nın Kitabında yapmış olduğu çağrı ile aynı olduğuna dikkat edin!

    Markos 1:14 Yahya'nın tutuklanmasından sonra İsa, Tanrı'nın müjdesini duyura duyura Celile'ye gitti.
    15 «Zaman doldu» diyordu, «Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde'ye inanın!»
    Bu ayetlerde İsa Mesih’in, Müjde’nin ne olduğu konusunda yaptığı çok açık bir ifadesi mevcut. İsa Celile’ye gidip Tanrı’nın Müjdesini duyuruyor bildirinin içeriğine dikkat edin! Bu yine eskatolojik bir mesajdır: “Zaman doldu, zaman geldi! Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin ve Müjde’ye inanın!”

    İsa Mesih’in burada yaptığı şey Tanrı’nın en son zamandaki hükümdarlığının, şimdi insanlık üzerine doğmaya başladığını bildiriyor olmasıdır. Bu durumda mümkün olan tek cevap vardır: bu da tövbe etmek ve Müjde’ye inanmaktır…

    Matta 10:7 Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliğinin yaklaştığını duyurun.
    İsa Mesih havarileri göreve yollarken onlara Kendi vaaz ettiği bildirinin aynısını vaaz etmelerini söylüyor. Onlara da Göklerin Egemenliğini duyurmalarını buyuruyor. Onları Krallık Müjdesini duyurmaları için görevlendiriyor.

    Belki şunu düşünebiliriz: “Ama İsa bu öğrencileri, kayıp olan İsrail’i bulmaya gönderiyor. Diğer uluslara gönderdiğinde, belki farklı mesajlar verecek !” İsa’nın dirilişten sonra, Baba’nın yanına çıkmak üzereyken verdiği mesaja bakın:
    Elçilerin İşleri 1:3 İsa, ölüm acısını çektikten sonra birçok inandırıcı kanıtlarla elçilere dirilmiş olduğunu gösterdi. Kırk gün süreyle onlara görünerek Tanrı'nın Egemenliğine dair konuştu.

    Kırk gün süreyle Havarilere görünen İsa, onlara eskatolojik [Tanrı’nın Egemenliğine dair] bilgiler veriyor. Böylece Pentekost gününden sonra Kutsal Ruh’la güçlendirilmiş olan havarilerin vaaz etmeye başladığını görüyoruz.

    Elçilerin İşleri 2:16-21 ayetler arasında Petrus, Yoel peygamberden alıntı yapıyor. Bunu yapmakla aslında vereceği bildirinin doğasını ve tabanını oluşturuyor. Yoel 2. bölümden yaptığı bu alıntıyı gördüğümüzde bizler hemen bu bildirinin eskatolojik bir bildiri olduğunu anlıyoruz. Yoel peygamberin sözlerinden olan alıntısına “Son günlerde” ifadesi ile başlıyor. Peki son günlerde ne olacak? Tanrı, Ruhunu tüm yaratılış üzerine dökecek.

    Elçilerin İşleri 2:16-17 Bu gördüğünüz, Yoel peygamber aracılığıyla önceden bildirilen olaydır: `Son günlerde, diyor Tanrı, tüm insanların üzerine Ruhumdan dökeceğim. Oğullarınız ve kızlarınız peygamberlik edecekler. Gençleriniz görümler, yaşlılarınız da düşler görecek.
    Gerçekten de anlaşılması güç olan bu olayı, Pentekost’u anlatabilmek için Petrus, Yoel peygamberden alıntı yapıyor. Yani “Son Günlerin” yaklaşmasıyla Kutsal Ruh Çağının, Mesihsel Çağın başlangıcını gösteriyor. Petrus, Kutsal Ruh’un insanlara verilmesine işaret ederek diyor ki, “Eski Ahit’te peygamberlerin beklediği ve hakkında peygamberlik ettikleri bu ‘Son Günler’ artık başlamıştır”.

    Bu büyük eskatolojik çağın başladığını belirterek vaaz İsa Mesih’in Müjde’sini bildirmeye geçmektedir:
    Elçilerin İşleri 2:22 «Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı'nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir.
    23 Tanrı'nın önceden belirlenmiş amacı ve önbilgisi uyarınca elinize teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz.
    24 Tanrı ise, ölüm acılarına son vererek O'nu diriltti. Çünkü O'nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı.

    24. ayette “İsa ölümden dirildi” diyor. Yani İsa’nın dirilişi, O’nun meshedilmesi, yüceltilmesiydi. Çünkü o çarmıhta ölen, bir suçlu değildi. İsa’nın dirilişi O’nun, İsrail’in Mesih’i ve dirilişin RAB’Bİ olduğu gerçeğini kanıtlıyordu. Ve aynı İsa, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş olandır. İsa göğe çıkmış ve artık tahtına oturmuştur.

    Elçilerin İşleri 2:36 «Böylelikle tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa'yı hem Rab hem Mesih yapmıştır.»
    Petrus’un bizlere vermiş olduğu bildiri, Göklerin Egemenliğinin duyurusudur: İSA MESİH RAB’DİR –diri[ilmiş] Rab’dir.

    37. ayette bütün kalabalık diyor ki: “Kardeşler ne yapmalıyız?” 38. ayette Petrus ‘Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız” diyor ve yine “İSA RABDİR” diye ekliyor. Dikkat ederseniz Petrus burada Tanrı’nın Krallığını bildiriyor. Bu vaaz Müjde’ci bir vaaz olmaktan öte, tam bir Krallık vaazıdır. Bu vaaz eskatolojik bir vaazdır. Çünkü bu vaazın özü Tanrı’nın Egemenliği hakkındadır.

    Elçilerin İşleri 28:31 Hiçbir engelle karşılaşmadan Tanrı’nın Egemenliğini tam bir cesaretle duyuruyor, Rab İsa Mesih’le ilgili gerçekleri öğretiyordu.
    Pavlus cesaretle Tanrı’nın Egemenliğini duyuruyor. Dikkat ederseniz bu cümlenin son kısmı ilk kısmını güçlendiriyor: Tanrı’nın Egemenliğini duyuruyor ve Rab İsa Mesih ile ilgili gerçekleri öğretiyor… Kral’dan, O’nun Krallığı hakkında bahsederek öğretiyor. Yani krallığı hakkında hiçbir şey bahsetmeden bir kral hakkında konuşamazsınız. Aynı şekilde, kraldan bahsetmeden de krallığı da ortaya koyamazsınız.

    Aslında bu ayette karşımıza çıkan şey, gerçek bir yetkili ağızdan elçisel bir Müjde özetidir. Pavlus’un Müjdesi’nin özetidir. Şimdi Romalılar bölümünde Pavlus’un, bu Müjde’yi nasıl özetlediğine bakalım: Burada aklımızda tutmamız gereken şey, Pavlus’un düşüncelerinin İşaya 52. bölüm üzerine odaklandığıdır. Ayet “güzel ayakları olan kişiler” dediğinde bu, Sion’a “Tanrı Egemenlik sürüyor” diyen kişilerin ayaklarıdır. Bu nedenle Pavlus’un Müjde konusundaki özetinin ne olduğuna bakalım:
    Romalılar 10:9 İsa'nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı'nın O'nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın.

    Burada sadece “İsa Mesih’in Rab” olduğu öğretmiyor. Çünkü gerçek İsrail’li ve İkinci Adem olarak, İsa Mesih’in yapmış olduğu tüm hizmetler bizleri kurtarmaktan çok daha geniş kapsamlı bir iştir. Krallığın Müjdesine ilişkin bir mesaj ile bütünlük içinde olarak “İsa ölümden dirilmiştir” diyor. Peki neden Tanrı’nın O’nu dirilttiğine inanmamız gerekiyor? Çünkü İsa Mesih’in dirilişi, yalnızca ve yalnızca O’nun Kral olduğu konusundaki bir yüceltmedir.

    Galatyalılar 3:8 Kutsal Yazı, Tanrı'nın diğer ulusları imanlarına göre aklayacağını önceden görerek İbrahim'e, «Bütün uluslar senin aracılığınla kutsanacaktır» müjdesini önceden verdi.
    9 Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim'le birlikte kutsanırlar.
    Pavlus burada Müjde’yi tanımlıyor. Bu Müjde daha önceden İbrahim’e bildiriliyor. Peki bu Müjde nedir? Tekvin 12:3 ayetinden alıntı yaparak “Bütün uluslar İbrahim aracılığınla kutsanacaktır” diyor. İlk bakışta bu Krallık Müjde’si gibi gözükmeyebilir. Fakat Tekvin 12. bölümün kökünde yatan şey 2. Mezmurdur. Çünkü Tanrı Kralını, Sion Dağın’da oturtmuştur. Sion Dağındaki Kral, Tanrı’nın Tek ve Biricik Oğlu İsa’dır… Ve Tanrı yemin etmiştir ki, Oğlu olan Kral’a sahip olduğu mirası verecektir. Bu miras da dünyanın tüm uluslarıdır.

    Bu yüzden Mezmur (2:12) “Oğul’u öpün. Öyle ki, kızmasın!” diyor. Çünkü bu Oğul olan Kral, demir bir çomakla hükmetmektedir. Yani tüm uluslar İbrahim aracılığıyla meshedilecek, bereketlenecek, öyle ki, bu Kral kendisinin olan mirası alabilsin. Bu nedenle, Galatyalılar bölümündeki Müjde de bir Krallık Müjde’sidir. Bundan ötürü de Müjde, eskatolojik bir mesajdır.

    Zaman çizgisi, yaratılıştan sonsuzluğa doğru uzanıyor. Tarihin ortasında ise Mesih’in çarmıhı vardır. Zaman dolduğunda Tanrı Oğlu’nu göndermiştir. Mesih’in Kişi’si ve hizmeti, Kendisinden sonraki tüm zamanları tamamlıyor. Bu yüzden Petrus’un söylediği “İsa Mesih’ten sonra gelen tüm vakitler” son günler olarak adlandırılır. Fakat Müjde’nin “İyi Haberi” şudur: SONSUZLUK… Müjde’nin getirdiği İyi Haber, eskatolojik bir mesajdır; yani SONSUZLUĞUN tarihe giriş mesajıdır. İyi Haber yalnızca yeniden doğmuş kişiler hakkında değil; ama yenilenmiş bir yaratılış hakındadır.

    Bu durumda anlaşılacağı gibi aslında bizler gelmekte olan çağa şu anda girdik bile… Bizler şu anda Kutsal Ruh’un yüce eskatolojik çağında yaşamaktayız. İşte bizler şu anda Tanrı’nın büyük eskatolojik halkıyız. İyi Haber; Müjde, Tanrı Egemenliğinin insanlara gelmiş ve yaklaşmış olduğudur: “İsa Mesih Rab’dir, tövbe edin ve Müjde’ye inanın”.

    Yani sonsuzluk, İsa Mesih’in Kişi’sinde tarihe ve zamana girmiştir. Ve bundan sonra gelecek olan yenilenme öylesine güçlüdür ki, artık yok olmakta olan her şey, yenilenmektedir. İnsanlık için artık yeni bir çağ başlamıştır. Yeni bir düzen gelmiştir. Yani var oluşumuzun tüm kapsamı, eskatolojik olarak yeniden tanımlanmıştır. Bu çağ, peygamberler tarafından öngörülen Kutsal Ruh’un çağıdır.

    İşte bu nedenle Müjde, hiçbir zaman birisine giderek: “İsa Mesih’i kalbine çağırmak ister misin?” şeklinde kişisel bir dinsel bir deneyim vaat etmek değildir. Müjde, Tanrı hakkında bir bildiridir, Müjde, Tanrı’nın İsa Mesih aracılığı ile tarihe müdahale etmesinin bir bildirisidir; bu yüzde de Müjde, Mesih merkezlidir ve bu yüzden de Tanrısal Krallıkla ilgilidir. Bu yüzden de kilise, İsa Mesih’in Rab olduğuna iman ile bunu ilan ediyor ve insanları tövbe edip vaftiz olmaya çağırıyor. Belki Calvin’den sonra en büyük Reform teoloğu olan Apraham Kayper şöyle diyor: “Calvinizmin başı çeken başlıca prensibi imanla aklanmadır. Calvinizm’in en bariz vurgusu, Üç Kişi’de Bir olan Tanrı’nın (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta), tüm evren üzerindeki kudretli Egemenliğidir. Bu Egemenlik, görünen ve görünmeyen tüm dünya ve krallıklar içindir”.

    İnanışımızın Kutsal Kitap’a uygun olabilmesi için, eskatolojimizin hem yeri; hem de göğü kapsaması gerekir. Bu denge Kristoloji ve eskatoloji arasındaki dengeyi sağlar. Bu ikisi arasındaki denge, Müjde ile ilgili anlayışımızı da etkiler. Müjde’miz, “Göklerin Egemenliğine” dair bir Müjde olmalıdır.

    Kutsal Kitap bizlere, Tanrı benzeyişinde yaratılmış yaratıklar olarak hem ruhsal hem de fiziksel bir doğamız olduğunu öğretir. Hem bedenden, hem de candan oluşmaktayız. Normal gerçeklere baktığımızda bu gerçeklerin hem fiziksel, hem de ruhsal tarafları olduğunu görüyoruz. Atom bir gerçektir. Ama bunun yanında melekler de gerçektir. Fiziksel bir dünya mevcut ama aynı zamanda Tanrı da vardır. Hristiyanlar olarak bizlere, inanmayan bir kişi gelip: “madde her şeydir sadece görünen şeyler vardır” dediğinde az önce verdiğim bu “ikiliği” fiziksel ve ruhsal doğayı söyleyebiliriz.

    Kilisede tarihi boyunca her zaman “ruhsal olan şeylerin iyi, fakat maddenin bir anlamda kötü ya da şüpheli olduğunu” öne sürenler olmuştur. İşte bu nedenle kilisenin ilk çağlarında İsa Mesih’in gerçek bir insan ya da maddi [fiziksel] bir bedene sahip olmadığını öne süren öğretiler ortaya çıkmıştır. Onlara göre Tanrı’nın maddeyle bir teması olamazdı.

    Augustin ilk kilise çağlarında en ünlü teologlardan bir tanesiydi. Fakat Augustin’in cinsellik konusunda çok olumsuz görüşleri vardı. Bu görüşlere sahip olmasının nedeni ise SADECE ruhsal olan şeylerin iyi olduğu görüşten etkilenmiş olmasındandı.

    Günümüz modern Müjdeciliğinin sahip olduğu eskatolojik görüşü de aslında bu yanlış “ikiliği” bir anlamda kendisinde bulundurmaktadır. Çünkü çoğunlukla günümüz Müjdeci eskatolojide dünyanın sonunda Tanrı’nın yedi yıl boyunca tüm öfkesini dökeceği ve daha sonra da dünyayı yok edeceği inanışı mevcuttur. Bu nedenle insanlar yalnızca “gökyüzü ya da cennet önemlidir” diyen bir anlayışı temel alarak vaaz edemeyiz. Çünkü Tanrı ile günahkar insan arasında yapılmış bir antlaşma vardır. Sadece böyle bir antlaşmanın olması bile Tanrı’nın maddi bir varlığa müdahalesini ve ilgisini öğretmeye yeterlidir. Eğer “Tanrı’nın maddi dünya ile bir temasının olmayacağı” yönündeki bir görüş eskatolojimizin temelini oluşturursa, böyle günahkar kişilerin kalbinde yapılmış bir işlem olarak Müjde’yi vaaz edemeyiz. Veya Müjde’yi sadece “Ölümden sonra bir canın cennetteki yaşantısı” olarak da duyurabiliriz?. Çünkü Müjde beden ve canın kurtuluşu üzerinedir; bu da bütün yaratılışı kapsar.

    Daha önce de söylediğimiz gibi uygun bir Müjde; Tanrı’nın tüm evren üzerindeki Egemenliğini bildiren bir öğretiyi kapsamalıdır. Yeryüzü ve cennet birbirlerinden, adeta uzunluk birimi cinsinden ölçülebilecek bir uzaklıkla ayrılmış kavramlar değildir. Yer ve cennet tek bir gerçekliğin iki farklı boyutudur.

    Yine Kristoloji ve eskatoloji arasındaki ilişki bunun üzerine ışık tutmaya yardımcı olacaktır. Zira Kristoloji, bu yanlış ikiliğe karşı savaşmamızda bizlere yardımcı olur. Beden alma olayında gerçekleşen şey neydi? Ebedi ya da Logos dediğimiz Sonsuz Söz, beden alarak yalnızca bizlerin doğasını değil; fizikselliğini de üzerine giyindi. Yuhanna Müjdesinde yazıldığı gibi “Söz, Beden aldı”.

    #28261
    Anonim
    Pasif

    [Mesih’in Doğuşu] Logos dediğimiz Sonsuz Söz’ün beden alarak dünyaya gelmesidir. Mesih’in beden alma işinde aslında cennet ve yeryüzü İsa Mesih Kişi’sinde birleştirilmiştir. Bu Beden alma olayı da bizlere şunu kanıtlar: Madde inanıldığı gibi kötü değil, hatta Tanrı’nın gözünde iyi bir yere sahiptir. Bu da bizi şaşırtmasın zira maddeyi yaratan Tanrı’dır.

    [Mesih’in Dirilişi] İsa’nın mezardan sadece ruhsal bir varlık olarak çıkmadığını gösteriyor. Çünkü bu diriliş aslında maddenin ya da fiziksel doğanın (gerçeğin) gücünden kurtuluş anlamında ruhsal bir diriliş değil; bedensel bir dirilişti Yani fizikselliğin kısıtlamalarından bir kurtulma değil, kendi sahip olduğu bedenle dirilmekti. Daha önce de değindiğimiz gibi İsa aslında, değiştirilmiş ya da yüceltilmiş olarak, yine kendi bedeniyle dirildi.

    [Mesih’in Göğe Yükselişi] Mesih açık ve görünür kanıtlarla göğe yükselerek Baba’nın yanına çıktı. Mesih göğe çıktığında bizlerin fiziksel doğası dahil olmak üzere –çünkü onu üzerine almıştı- bu yüceltilmiş insan doğasıyla Baba’ya çıktı. Şu anda bizlerin insanlığı, İsa Mesih içerisinde Baba’nın sağ tarafında yüceltilmiş olarak bulunmaktadır.

    Aslında Kristoloji öğretisinin içinde eskatolojinin anlamına ilişkin birçok ipucu elde etmekteyiz. İşte bu gerçekle, kilisenin sahip olduğu bu görkemli ümide ilişkin yeni ve derin bir bakış açısı edinmekteyiz. Çünkü kurtuluş bizlerin bir gün melekler gibi ruhça pak ya da ruhsal varlıklar olacağımız anlamına gelmez. İsa geri döndüğünde, o gün O’nu göreceğiz ve O’na benzer kılınacağız! İsa, insanlıkta yüceltilmiş olarak, o gün geldiğinde bizleri de kendi insanlığımızda yüceltecektir. Kendisi mezardan ölümsüz olarak çıkmış olan İsa, bizleri de mezardan aynı şekilde çağıracaktır. Bizler de hem beden, hem can olarak; O’nun ölümsüzlüğüne paydaş olacağız.

    Fakat şu noktada fiziksel doğamızın kökünü unutmamalıyız. Bunun için de Kutsal Kitab’ın en başına dönmemiz gerekir. Şu çarpıcı olayı hatırlayın: Tanrı, dünyanın toprağına elini uzatarak ondan alıyor ve Adem’i yaratmak üzere şekillendiriyordu. Ve şekillendirdiği biçime hayat nefesini üflüyordu. Bunun sonucunda da Adem yaşayan bir varlık olmuştu. Burada dikkat edilmesi gereken şey; bizlerin yaratılışla çok yakın bir bağımız olduğudur. Fiziksel doğamızda bizler aslında tüm “kosmos’un” (evrenin) yapı taşı olan maddelerden yaratıldık. Bizler bu fiziksel doğadan geldiğimize göre değiştirilmemiz, bir anlamda içinden geldiğimiz bu yaratılışın da değiştirileceğinin teminatıdır.

    İşte bu nedenle Müjde, kişinin kendi kalbinde deneyimleyebileceği kişisel bir çağrı, saf ruhsal bir gerçeklik ya da saf bir ruhsal çağrı değildir. Fakat Müjde, yaratılışın kaderi hakkında tüm insanlığa yapılan bir çağrıdır. İsa Mesih’in tüm yaratılış üzerinde Rab olduğunu söyleyen bildiren bir duyurudur bu… Mesih’in Rabliği ruhsallığı kapsadığı kadar fizikselliği de kapsamaktadır.

    Her ne kadar dünya şu anda, gelecekte olacağı halde değilse de Tanrı, gelecekte olan planlarının yüce açıklanışı için, dünyayı hazırlamak üzere çalışmaktadır. Peki bu gelecek için sahip olduğumuz umudu şimdiki zamana nasıl uyarlayabiliriz? Tabi ki, bunu doğruluk sözleri içerisinde yapmalıyız. Müjde her zaman ve tüm zamanlar için bir duyurudur. Fakat aynı zamanda da bu ümidi, şimdiki zamana eylemlerimizle (iyileştirme, özgür kılma, merhamet ve adalet) uygularız. Müjde’nin bir bildiri olduğunu ve bunu bildirilmesi gerektiğini biliyoruz. Ama Müjde aynı zamanda bir gösterimdir de.

    Luka 4:16-17 İsa, büyümüş olduğu yer olan Nasıra'ya geldiğinde her zaman yaptığı gibi Sept günü havraya gitti. Kutsal Yazılardan okumak üzere ayağa kalkınca O'na Yeşaya peygamberin kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu:
    18-19 «Rab'bin Ruhu benim üzerimdedir. Çünkü O beni, müjdeyi yoksullara iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak ve Rab'bin lütuf yılını ilan etmek için beni gönderdi.»
    Dikkat ederseniz İsa Mesih, Nasıradaki bir sinagogda iken İşaya peygamberden bir alıntı yaptı. Tabi ki bu yüzden de birçok insanı kızdırdı. Çünkü şunu söyledi: “Dinlediğiniz bu yazı, bugün yerine gelmiştir”.

    İnsanları kızdıran bu sözün anlamı, İsa’nın, Ruh’un üzerine indiği kişinin Kendisinin olduğunu söylemesiydi. Sinagogtaki kişiler bunun, Tanrı’ya bir küfür olduğunu düşündüler. Aslında O’na o kadar kızmışlardı ki, uçurumdan aşağıya atıp öldürmek istemişlerdi.

    Ama İsa bu sözleri söylediğinde yalnızca kendisinin kim olduğunu değil; ne tür bir Müjde’yi vaaz etmeye geldiğini de açıkladı. 18. ayette “Müjde’yi iletmek için Ruh tarafından meshedildiğini” söyledi. Yani buradaki özne aslında Müjde’dir. Bu, “Göklerin Egemenliği” Müjde’sidir. 19. ayette dediği gibi: “Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için” İsa geldi. “Göklerin Egemenliği” artık insanlar için ufuktan doğmuştur.
    Fakat bunun ne tür Müjde olduğuna dikkat edin!

    Bu Müjde bildirilmesinin yanında,başka bir şeyin de olması gereken bir Müjde’dir. Zira bu Müjde aynı zamanda da gösterilmesi, uygulanması gereken bir Müjde’dir. Şunu diyor: “yoksullara bu Müjde’yi iletmek geldim”.

    Yani bir fakire gidip: “sen İsa Mesih’te sevin! bu acıların bitip, öldüğünde İsa Mesih’le birlikte olacaksın!” demek, o fakire Müjde’yi vermek demek midir? Bu Müjde, kölelerin serbest bırakılacaklarını açıklamak, körlere gözlerinin açılacağını bildirmek ve ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak veya adaletsizliğe uğramış kişilere adalet getirmek üzere gelen bir Müjde’dir.

    Fakat dünya merkezli olan kimseler bu ayeti alıyor ve ters çeviriyor. Böylece Müjde, sadece bir “Bildiri” Müjde’sine dönüşüyor. Ve bu Müjde birden “ruhça fakir olanlara” günah tarafından “tutsak edilmişlere” özgürlüğü vaat eden bir Müjde oluyor. Bu Müjde aniden “ruhsal bakımdan kör olanlara” göreceklerini gösteren bir Müjde oluyor. Bu Müjde birden suçlu bir vicdanın baskısı altında “ezilenleri” özgürlüğe kavuşturma Müjdesi oluyor.

    Ama bu ayetleri yukarda belirtildiği gibi yorumlamak; Müjde’yi küçültmek ve bu Müjde’yi yaratılıştan soyutlamaktır. Çünkü İsa da diyor ki: “Müjde yalnızca canların kurtulmasıyla ilgili değildir”. Bu Müjde, tüm yaratılış çerçevesinde tüm doğanın ve doğamızın değiştirileceği Müjde’sidir. Bu yüzden de kilise Müjde’yi sadece ilan etmez, insanlara Mesih’in merhametini ve sevgisini götürwererk Müjde’yi gösterir.

    Eski Ahit’te peygamberlerin yazdığı sözlerle, İsa Mesih’in vaaz ettiği “Göklerin Egemenliği” Müjde’sinin, İşaya’nın İsrail’e bildirdiği Müjde ile kadar uyumlu olduğuna bakalım:
    İşaya 1: 10 Ey Sodom yöneticileri,
    RAB'bin söylediklerini dinleyin;
    Ey Gomora halkı,
    Tanrımız'ın yasasına kulak verin.
    11 “Kurbanlarınızın sayısı çokmuş,
    Bana ne?” diyor RAB,
    “Yakmalık koç sunularına,
    Besili hayvanların yağına doydum.
    Boğa, kuzu, teke kanı değil istediğim.
    12 Huzuruma geldiğinizde
    Avlularımı çiğnemenizi mi istedim sizden?
    13 Anlamsız sunular getirmeyin artık.
    Buhurdan iğreniyorum.
    Kötülük dolu törenlere,
    Yeni Ay, Şabat Günü kutlamalarına
    Ve düzenlediğiniz toplantılara dayanamıyorum.
    14 Yeni Ay törenlerinizden, bayramlarınızdan nefret ediyorum.
    Bunlar bana yük oldu,
    Onları taşımaktan yoruldum.
    15 “Ellerinizi açıp bana yakardığınızda
    Gözlerimi sizden kaçıracağım.
    Ne kadar çok dua ederseniz edin dinlemeyeceğim.
    Elleriniz kan dolu.
    16 Yıkanıp temizlenin,
    Kötülük yaptığınızı gözüm görmesin,
    Kötülük etmekten vazgeçin.
    17 İyilik etmeyi öğrenin,
    Adaleti gözetin, zorbayı yola getirin,
    Öksüzün hakkını verin,
    Dul kadını savunun.”
    18 RAB diyor ki:
    “Gelin, şimdi davamızı görelim.
    Günahlarınız sizi kana boyamış bile olsa
    Kar gibi akpak olacaksınız.
    Elleriniz kırmız böceği gibi kızıl olsa da
    Yapağı gibi bembeyaz olacak.
    19 İstekli olur, söz dinlerseniz,
    Ülkenin en iyi ürünlerini yiyeceksiniz.
    20 Ama direnip başkaldırırsanız,
    Kılıç sizi yiyip bitirecek.”
    Çünkü bu sözler RAB'bin ağzından çıktı.
    21 RAB'be sadık olan kent nasıl da fahişe oldu!
    Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
    Şimdiyse katillerle doldu.
    22 Gümüşü cüruf oldu,
    Şarabına su katıldı.
    23 Yöneticileri asilerle hırsızların işbirlikçisi;
    Hepsi rüşveti seviyor, armağan peşine düşmüş.
    Öksüzün hakkını vermiyor,
    Dul kadının davasını görmüyorlar.

    Burada İsrail’in karakterinde sırf ruhsal olan bir Müjde’ye sahip oluşuna dikkat edelim. Şöyle diyor: “İşte ben, Yehova’yı kalbime çağırdım, aldım. O’na kurbanlar sunuyorum. 13. ayette “O’na takdimeler getiriyorum” 14. ayette: “Bütün bayramlarda, ziyafetlerde, O’na her şeyi sunuyorum” 15. ayette: “Ellerimi açıp, her zaman O’na dua ediyorum”

    Yani şöyle demek istiyor: “Bakın, benim kilise hayatım ne güzel! Benim ruhsal hayatıma bakın!” Fakat Tanrı 15. ayette diyor ki: “Elleriniz kanla dolu, Gözümün önünden işlerinizin kötülüğünü atın! Kötülük ve yanlış yapmaktan vazgeçin!” 17. ayette Tanrı’nın onları ne yapmaya çağırdığına bakın: “Adalet arayın Ezilmiş olana doğruluk edin. Öksüzün hakkını koruyun ve dul kadının davasına bakın!”

    Burada dikkatlice bakıp anlarsak; Tanrı bütün İsrail’i gösterilmesi gereken bir Egemenlik Müjde’sine çağırıyor. Aynı problemin varlığına 23. ayette de rastlıyoruz: “Öksüzün hakkını vermiyorlar ve dul kadının davası onların önüne gelmiyor” diyor.

    İşaya 3: 13 RAB davasını görmek için yerini aldı,
    Halkları yargılamak için ayağa kalkıyor.
    14-15 RAB halkının ileri gelenleri ve önderleriyle davasını görecek.
    Rab, Her Şeye Egemen Yahve onlara diyor ki:
    “Bağları yiyip bitiren sizsiniz,
    Evleriniz yoksullardan zorla aldığınız malla dolu.
    Ne hakla halkımı eziyor,
    Yoksulu sömürüyorsunuz?
    Dikkat ettinizse İsrail burada çok zor koşullar altındadır. Çünkü davayı yürüten savcı burada Tanrı’nın kendisidir; aynı zamanda da hakim de kendisidir. 14. ayette görüldüğü gibi Tanrı, Kendi halkına karşı bir yargıya giriyor. Peki bunu neden yapıyor? Bunu yapmasının sebebi, fakirleri kendi evlerinde soyuyorlar, kavmı eziyorlar ve yoksulları soyuyorlardı.

    İşaya 5:5 Şimdi bağıma ne yapacağımı size söyleyeyim: Çitini söküp atacağım, varsın yiyip bitirsinler; duvarını yıkacağım, varsın çiğnesinler.
    6 Viraneye çevireceğim onu; budanmayacak, çapalanmayacak; dikenli çalılar bitecek her yanında. Üzerine yağmur yağdırmasınlar diye bulutlara buyruk vereceğim.”
    7 Her Şeye Egemen RAB'bin bağı İsrail halkı,
    Hoşlandığı fidan da Yahuda halkıdır.
    RAB adalet bekledi,
    Zorbalık gördü;
    Doğruluk bekledi,
    Feryatlar duydu.
    8 Evlerine ev, tarlalarına tarla katanların vay haline!
    Oturacak yer kalmadı,
    Ülkede bir tek siz oturuyorsunuz.
    9 Her Şeye Egemen RAB'bin şöyle ant içtiğini duydum:
    “Büyük ve gösterişli çok sayıda ev ıssız kalacak,
    İçinde oturan olmayacak.
    7. ayete dikkat ederseniz Müjde adalet demektir. Fakat Tanrı diyor ki: “Tek gördüğüm şey kan dökmektir”. Müjde doğruluk gerektirmektedir. Fakat Tanrı acı çektirenleri görüyor ve mazlumların iniltilerini duymaktadır. Anlamamız gerekiyor ki; adalet yalnızca vaaz edilemez. Aynı zamanda uygulanmalıdır da…

    Amos 8:1 Rab Yahve bana şunu gösterdi: Baktım bir sepet olgun meyve.
    2 Bana, “Ne görüyorsun, Amos?” diye sordu. “Bir sepet olgun meyve” diye yanıtladım. Bunun üzerine RAB, “Halkım İsrail'in sonu geldi” dedi, “Bir daha onları esirgemeyeceğim.
    3 O gün saraydaki türküler yas çığlıklarına dönecek.” Rab Yahve, “Her yer atılmış cesetlerle dolacak, sessizlik hüküm sürecek” diyor.
    4 Dinleyin bunu, ey yoksulu çiğneyenler,
    Ülkedeki mazlumları yok edenler!
    5 Diyorsunuz ki,
    “Yeni Ay Töreni geçse de tahılımızı satsak,
    Şabat Günü geçse de buğdayımızı satışa çıkarsak.
    Ölçeği küçültüp fiyatı yükseltsek,
    Hileli tartı kullanıp
    6 Yoksulları gümüş,
    Mazlumları bir çift çarık karşılığında satın alsak.
    Buğday yerine süprüntüsünü satsak.”
    7 Yakup soyunun gurur duyduğu RAB kendi başı üstüne ant içti:
    “Onların yaptıklarının hiçbirini asla unutmayacağım.
    3. ayete dikkat edin: yalnızca bir “bildir” niteliği taşıyan Müjde’ye karşı Tanrı’nın ne kadar öfkeli olduğunu görebiliyor musunuz? Gerçekten de Tanrı’nın öfkesi çok büyüktür. Dikkat edin İsrail tapınağa girerek şöyle diyor: “Rab Yehova! biz seni çok seviyoruz, seni yüreğimize çağırdık” Herkes ilahi söylemekle meşgul fakat Tanrı diyor ki: “Sarayın türküleri ulumalara dönecek! Leşler çok olacak ve her yerde onları sessizce dışarı atacaklar.”

    Peki neden? Çünkü yoksulu ayaklar altına alıp fakirleri yok ediyorlar. Tanrı 7. ayette diyor ki: “Sizlerin bu yaptıklarınızı sonsuza dek unutmayacağım!”. Yani bir arka plan olarak bunca ayeti okuduktan sonra, İsa’nın: “Ben fakirlere İyi Haber getirmeye geldim!” sözünün gerçek anlamda fakirlere İyi Haber getirdiğini söylemek istediğini anlıyorsunuz.

    Luka 6:20 İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi: «Ey yoksul olanlar, ne mutlu size, Tanrı'nın Egemenliği sizindir!
    21 Şimdi açlık çekenler, ne mutlu size, siz doyurulacaksınız! Şimdi ağlayanlar, ne mutlu size, siz güleceksiniz!
    22 İnsanoğlu'na olan bağlılığınızdan ötürü insanlar sizden nefret ettikleri, sizi toplum dışı edip aşağıladıkları ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman size ne mutlu!
    23 O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür. Nitekim onların ataları da peygamberlere böyle davrandılar.
    24 Ama vay halinize, ey zenginler, tesellinizi almış bulunuyorsunuz!
    25 Şimdi karnı tok olan sizler, vay halinize, açlık çekeceksiniz! Ey şimdi gülenler, vay halinize, yas tutup ağlayacaksınız!
    26 Tüm insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman, vay halinize! Çünkü onların ataları da sahte peygamberlere böyle davrandılar.»
    Okuduğumuz dağdaki vaazın, İşaya ve Amos’taki ayetlere ne kadar benzediğine dikkat edin. Burada İsa, Egemenlik Müjde’sini duyururken; Eski Ahit’ten nasıl temalar aldığına dikkat edelim. Bu temalar aslında elçisel öğretiye de uygundur.
    Yakup Mektubu (1:27) bu yüzden şöyle diyor: “Gerçek din yoksullara ve öksüzlere bakmaktır”.

    Bu ayetlerde tekrar ve tekrar karşımıza çıkan şey şudur: Tanrı’nın bildiri Müjdesi olduğu kadar aynı zamanda da beraberinde bir uygulama Müjdesinin var olması gerektiğidir. Bununla ilgili olarak konuşulması gereken bir diğer şey de İsa’nın yaptığı mucizelerdir. Zira diğer dünya merkezli bir Müjde içerisinde İsa’nın bu körleri, sakatları, hastaları ve cinli insanları neden iyileştirdiğinin mantıklı bir açıklaması bulunamaz. Birisi çıkıp “Tabi ki gösterebilir. Çünkü yaptığı bu mucizeler, O’nun Tanrı olduğunu kanıtlar” diyebilir. Bu mucizeler tabi ki İsa’nın Tanrı olduğunu kanıtlar ama O, kendisinin Tanrı olduğunu kanıtlamak için başka şeyler de yapabilirdi.

    Ruhsal olarak kör olan kişilerin bu mucizeleri anlama yetenekleri yoktur. İsa cinli adamdan cinleri çıkardığında Ferisilerin İsa’ya Tanrı diye tapındığını görebildik mi? Hayır!… Ferisiler İsa için: “Bu, şeytanın kendisidir” dediler. Ya da Pentekost mucizesini gördüklerinde etrafta olanlar Müjde’ye inandılar mı? Hayır!… “Bunların hepsi sarhoş olmuşlar” dediler. Bunlardan anladığımız şey şudur, eğer mucizeler İsa Mesih’in Tanrısallığını kanıtlaması açısından önemli ise yeniden doğmadıkça bunlar pek işe yaramazlar.

    Çünkü Göklerin Egemenliğinin İyi Haberi; hem Müjde’nin, hem de değişimin bildirisidir. Müjde, kişinin tamamını kucaklar. Müjde, hem fiziksel, hem de ruhsal doğamızı kapsar. Yani Müjde hem yersel hem göksel anlamdadır.

    Sizler Müjde’yi bu şekilde sözde ve eylemde topluma götürdüğünüzde Mesih’in zamanında olanlar ile son zamanda olacak olan şeyler arasında köprü kurmuş olursunuz. Şimdiki zamanda ortaya konan adalet, merhamet ve umut işleri hem geçmişe hem de geleceğe yönelik işaretlerdir. Yani geçmişe işaret etmeleri açısından bu ümidin temeline işaret ederler ki, bu da Mesih’in çarmıhı ve dirilişidir. Aynı zamanda da Tanrı’nın belirlemiş olduğu geleceğe İsa Mesih’in nihai gelişine ve Mesih’in her şeyi yenileyeceğine dair verdiği vaade işaret ederler.

    Sizler bu Müjde’yi dünyanın dört bucağında uluslara taşıdığınızda dünyasal gibi görünen bir olayı alıp, eskatolojik bir manada ümit olarak insanlara sunmuş oluyorsunuz.

    İsa Tanrı’nın Egemenliğini bir düğün şölenine benzetiyor. Ortadoğu’da bir düğün şöleninin ne kadar büyük olduğunu bilirsiniz. İsa’nın döneminde bir düğün kutlaması 4-5 gün, hatta bir hafta bile sürdüğü olurdu. İsa bizlerin tüm beklentilerini kırarak bu düğün şölenlerinden bir tanesine gidiyor. Bu şölen o kadar uzun zamandır devam ediyordu ki, şarapları bitmişti. İsa şöyle diyor: “Tanrı’nın Egemenliği bir Düğün Şöleni gibidir” ve o zamana kadar yapılmış bütün şaraplardan daha iyi bir şarap yapıyor.

    İşte bunlar Müjde’nin, fiziksel doğayla ilişkili olduğunu anlatan İsa’nın yaptıkları, mucizeleriydi. Bizler Göklerin Egemenliğinin işareti olarak, suyu şaraba çeviren bir Mesih İsa’ya sahibiz. İsa bu şölene katılmaları için herkesi davet ediyor. Peki bizler Göklerin Egemenliği Müjdesi ile neler yapıyoruz?

    Çarmıhtan sonra gelen tüm zamanlar, son günlerin kapsamı içerisindedir. Göklerin Egemenliğinin Müjdesi, sonsuzluğun zaman içersine girdiğini anlatıyor. Tanrı’nın Egemenliği insanların üzerine doğuyor. Peki bu sonsuz Krallığı karakterize eden şey nedir? Kutsal Kitap’taki “Şalom” kavramı “bütün olma” kavramını içerir. Bu da bizleri Tekvin 3. bölüme geri götürür. Günah, yaratılışa giriyor. Böylelikle yalnız insan yüreği değil, yaratılışın tümü bozuluyor. Yaratılışın tümü artık yozlaşmaya, yabancılaşmaya başlıyor. Artık bu bütünlük yok oluyor. Ve böylece Sonsuz Egemenlik tüm yaratılış için bir yenilenme ve bütünleşme anlamını taşıyor.

    Eğer Krallık zaman içersine giriyorsa, bu Krallığın ‘Şalom’u da Krallığın içerisinde olmalıdır. Ve bizler de Tanrı’nın eskatolojik halkı olarak Krallığın bütünlüğünün (Şalomunun) tüm dünyaya sunulmasındaki aracılar oluyoruz. İşte İsa’nın mucizeleri de bunu yapıyordu. Bunlar yalnızca O’nun Tanrısallığının kanıtları, Krallığın gösterimlerinin merhameti değildi. Ama bunlar yeni bir eskatolojik gerçeğin doğuşunun işaretiydi. Mucizeler, Krallığın bir ön tadını (turfandasını) taşıyorlardı. Yani İsa bu mucizelerle bizlere Krallığı önceden tattırıyordu. Bu Krallık “Şalom’unun” küçük tatlarını İsa mucizelerle önce fakirlere, körlere, hastalara, açlara, kimsesizlere özetle muhtaç kimselere sunuyordu.

    Kilise merhamet hizmeti yaptığında Krallığın Şalomunu zaman içersine koyuyor ve Tanrı, Ruh’u aracılığıyla sizlerle çalışarak bunu gerçekleştirmenize yardım ediyor. Böyle uluslara hizmet götürmekle yalnız Müjde’yi bildirmiş değil, aynı zamanda da Müjde’yi uygulamış oluyoruz. Böylece Kutsal Kitap’ta kullanılan eskatolojik dille bizlere açıklanmakta olan umudu insanlara bu eylemlerle göstermiş oluyoruz.

    Eskatoloji’yi Yeni Ahit bağlamında anlarsak; o zaman her şey gerçekten de eskatolojik olmaya başlıyor. Bu durumda eskatoloji, ‘gelecekte olacak bir şeyden bahsediyor’ diye düşünmek yanlış olacaktır. Fakat Göklerin Egemenliği, insan ırkına çarmıh noktasında gelmiştir. Çarmıhtan sonraki tüm tarih eskatolojidir.

    #28262
    Anonim
    Pasif

    Farklı Eskatolojik Görüşlere Bakış
    Farklı birçok görüş olmakla birlikte bütün görüşlerin ortak noktaları da vardır:
    1-) İsa’nın görülebilir ve beden almış hali ile dönecek olması
    2-) Her yaştaki insanların dirilişi
    3-) Herkesin yargıdan geçmesi

    Rapture
    “Rapture” kelime anlamı olarak “Göğe alınma” demektir. Mesih’in ikinci gelişinde ölülerin dirilişinde yaşayan imanlıların göğe yükseltilmesi anlamına gelmektedir.

    I.Selanikliler 4:17 Ondan sonra biz yaşamakta olanlar, diri kalmış olanlar, onlarla birlikte Rab'bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab'le birlikte olacağız.
    Bu ayet “göğe alınma görüşünün” çıkış ayetidir. Burada geçen “götürülmek” kelimesi Grekçe “rapture” kelimesidir. Bu görüşten Preterizm, Futurizm gibi birçok farklı görüşler çıkmıştır.

    Preterizm:
    Bu görüşe göre 60 yılında başlayan zulümler, tapınağın yıkılışı gibi olaylar Vahiy bölümünde bahsedilen olaylardır. Buna dayanarak da bütün eskatolojik olayların ilk yüzyıllarda yaşanıp bittiğine inanmaktadırlar. Bu görüşe inanların İsa’nın ikinci gelişi dışında başka bir eskatolojik beklentileri yoktur. Bu görüşte İsa’nın ikinci gelişinde bütün insanlar aynı zamanda diriltiliyor ve genel yargı hemen oluyor.

    Futurizm:
    Bu görüş bütün teolojiyi İsrail üzerine kurmaktadır. İsa gelmeden önce fiziksel olarak tapınağın yeniden kurulacağına ve İsrail’in fiziksel bir krallık olarak egemenlik süreceğine inanmaktadırlar. Bu görüş aslında politik açıdan tehlikelidir. Çünkü bu görüşe inanan bazı kişiler İsa’nın gelişini hızlandırmak için bugünkü İsrail devletini ve tapınağın yeniden inşasını desteklemektedirler.

    Milenyum: Bin Yıl
    I.Yuhanna 2:18 Çocuklar, bu son saattir. Mesih-karşıtının geleceğini duydunuz. Nitekim daha şimdiden çok sayıda Mesih-karşıtı türemiş bulunuyor. Son saat olduğunu bundan biliyoruz.
    Ayet 2000 yıl önce dünyanın eskatolojik çağ içinde olduğunu söylüyor.

    Matta 24: 1 İsa tapınaktan çıkıp giderken, öğrencileri, tapınağın binalarını O'na göstermek için yanına geldiler.
    2 İsa onlara, «Bütün bunları görüyor musunuz?» dedi. «Size doğrusunu söyleyeyim, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!»
    3 İsa, Zeytin dağında otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. «Söyle bize» dediler, «bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?»
    4 İsa onlara şu karşılığı verdi: «Sakın kimse sizi saptırmasın!
    5 Birçokları, `Mesih benim' diyerek benim adımla gelecek, birçok kişiyi saptıracaklar.
    6 Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Korkmayın sakın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir.
    7 Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak.
    8 Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.
    9 «O zaman sizi sıkıntıya sokacaklar ve öldürecekler. Benim adımdan ötürü tüm uluslar sizden nefret edecek.
    10 O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler.
    11 Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak.
    12 Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak.
    Matta 24: 29 «O günlerin sıkıntısından hemen sonra, `Güneş kararacak, ay ışığını vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek ve göksel güçler sarsılacak.'
    30 «O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.
    3. ayette İsa’nın havarileri kendisine çok önemli, eskatolojik bir soru yöneltiyorlar: “Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?” 6. ayette ilk belirti “Savaş gürültüleri ve savaş haberleri…” olarak karşımıza çıkıyor. 7-8. ayetler bu çağı ulus ulusa, devlet devlete kan dökümüyle vurguluyor ve “Kıtlıklar, depremler olacak” diyor. Bu ekonomik kıtlıklar aynı zamanda ölüm işaretidir. 9-12 ayetleri acı çeken kiliseyi tarif ediyor. Yani çağın sonunun ve İsa’nın gelişinin belirtisi kilisenin sıkıntı dönemi olacak.

    İsa Mesih, 28-29 ayetlerde bütün bu olayları doruk noktasına çekerek, olayı Kendi gelişine dair olan belirtilerin işaretlerinden bahsederek gelişinin ne kadar kesin olduğuna dair onlara teminat vermektedir.

    Bizler de çağın sonunun belirtilerinin ne olduğunu sorduğumuzda ya da düşündüğümüzde İsa’nın vermiş olduğu bu işaretlere bakmalıyız.

    Vahiy 6:1 Sonra Kuzu'nun yedi mühürden birini açtığını gördüm. O anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, «Gel!» dediğini işittim.
    2 Bakınca beyaz bir at gördüm. Bu ata binmiş olanın bir yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı.
    3 Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın «Gel!» dediğini işittim.
    4 O zaman başka bir at, kızıl bir at çıktı ortaya. Ata binmiş olana, dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklar. Atlıya ayrıca büyük bir kılıç verilmişti.
    5 Kuzu üçüncü mührü açınca, üçüncü yaratığın «Gel!» dediğini işittim. Bakınca siyah bir at gördüm. Ata binmiş olanın elinde bir terazi vardı.
    6 Dört yaratığın ortasında sanki bir sesin şöyle dediğini işittim: «Bir ölçek buğday bir dinara ve üç ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağı ve şaraba zarar verme!»
    7 Kuzu dördüncü mührü açınca, «Gel!» diyen dördüncü yaratığın sesini işittim.
    8 Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Ata binmiş olanın adı Ölüm'dü. Ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, vebayla ve yeryüzünün vahşi hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.
    9 Kuzu beşinci mührü açınca, sunağın altında, Tanrı sözü ve sürdürdükleri tanıklık nedeniyle öldürülmüş olanların canlarını gördüm.
    10 Yüksek sesle feryat ederek şöyle diyorlardı: «Kutsal ve gerçek olan Efendimiz! Yeryüzünde yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?»
    11 Onların her birine beyaz birer kaftan verildi. Kendileri gibi öldürülecek olan diğer Tanrı kullarının ve kardeşlerinin sayısı tamamlanıncaya dek, kısa bir süre daha beklemeleri istendi.
    12 Kuzu altıncı mührü açınca, büyük bir deprem olduğunu gördüm. Güneş, keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay, baştan aşağı kan rengine döndü.
    13 İncir ağacı, güçlü bir yel tarafından sarsıldığında nasıl ham incirlerini yere dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düştü.
    14 Gökyüzü, dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her dağ ve her ada, yerinden sökülüp alındı.
    15 Dünyanın kralları, büyükleri, komutanları, zenginleri, güçlüleri, bütün köleleri ve özgür kişileri, mağaralarda ve dağların kayaları arasında gizlendiler.
    16 Dağlara ve kayalara seslenip dediler ki, «Üzerimize düşün! Taht üzerinde oturanın yüzünden ve Kuzu'nun gazabından saklayın bizi!
    17 Çünkü Onların gazabının büyük günü geldi, buna kim dayanabilir?»
    Aslında bütün hareketlilik 5. bölümde başlıyor. Bu bölümde Taht üzerinde oturan bir Kişi’yi görmekteyiz. Tüm görkemiyle taht üzerinde oturan Kişi, Tanrı’dır. Dikkat ederseniz; Tanrı’nın elinde “yedi mühürle mühürlenmiş bir tomar” vardır. Yani burada Tanrı, tarihin anlamını elinde tutmaktadır.

    Vahiy 5:2 Yüksek sesle, «Tomarı açmaya, mühürlerini çözmeye kim layıktır?» diye seslenen güçlü bir melek de gördüm.
    Ama ne gökte, ne yeryüzünde, ne de yer altında tomarı açıp içine bakabilecek kimse yoktu.
    4 O zaman acı acı ağlamaya başladım. Çünkü tomarı açmaya ve içine bakmaya layık kimse bulunamadı.
    5 Bunun üzerine ihtiyarlardan biri bana, «Ağlama!» dedi. «İşte, Yahuda oymağından gelen Aslan, Davut'un kökünden Olan galip geldi. Tomarı ve tomarın yedi mührünü O açacak.»
    6 Dört yaratığın ve ihtiyarların çevrelediği tahtın ortasında boğazlanmış gibi duran bir Kuzu gördüm. Kuzu'nun yedi boynuzu ve yedi gözü vardı. Bunlar, Tanrı'nın bütün dünyaya gönderilmiş yedi ruhudur.
    7 Kuzu gidip tahtın üzerinde oturanın sağ elinden tomarı aldı.
    8 Tomarı alınca, dört yaratık ve yirmi dört ihtiyar O'nun önünde yere kapandılar. Her birinin elinde bir çenk ve kutsalların duaları olan buhurla dolu altın taslar vardı.
    9-10 Yeni bir ezgi söylüyorlardı: «Tomarı almaya ve mühürlerini açmaya layıksın! Çünkü boğazlandın, ve her oymaktan, her dilden, her halktan, her ulustan insanları kendi kanınla Tanrı'ya satın aldın. Onları Tanrımızın hizmetinde bir krallık haline getirdin, kâhinler yaptın. Dünya üzerinde egemenlik sürecekler.»

    Vahiy 5:2 ayetinde “Tomarı açmaya, mühürleri çözmeye kim layıktır?” diye sorulmaktadır. Cevap 6. ayette geliyor: “Bir Kuzu gördüm” Bu Kuzu, kurban edilmiş olan İsa’dır. O da, orada; göksel bir görkemle durmaktadır.

    Vahiy 5:9-10 ayetlerine baktığınızda Tahtın etrafında toplananlar; yeni bir ezgi söylüyorlar. Bu ilahide söylenen söz; ‘Kuzu’nun bu tomarı almaya ve mühürleri açmaya layık olduğu’dur. Peki neden? Bu ilahi bir şeyi kesin olarak ifade etmektedir: “Çünkü sen boğazlandın, Kendi kanınla Tanrı’ya her oymaktan, her ulustan, her dilden insanları satın aldın”

    Ölümü sayesinde İsa, bu insanları bir Krallık haline getirdi ve bu dünyada kahinler yaptı. İşte bu şekilde, bu ayetlerde Kuzu’ya tapınış devam etmektedir. Şimdi 6. bölüme bakabiliriz: Yuhanna bu bölümde Kuzu’nun bu tomarları teker teker açışını izlemektedir. Yeni Ahit teolojisi açısından hatırlamamız gereken bir şey de; İsa’nın tarihin Rab’bi olduğudur. Çünkü O’nun ölümü ve dirilişinde; tarihin anlamı ortaya çıkar. Bu yüzden de sadece O, bu tomarları alıp; mühürleri açmaya layıktır.

    İlk bakışta açılan bu mühürleri aklınızı karıştırıcı olarak algılayabilirsiniz. Fakat bunları Matta 24. bölümle karşılaştırarak okuyacak olursak; göreceğimiz şey şu olur: İsa, bizlere her iki kitapta da aynı işaretleri vermektedir.

    Matta 24. bölümdeki “İsa’nın gelişinin ve bu çağın sonunun belirtileri nelerdir?” şeklindeydi. Bu yüzden de İsa, ilk işaret olarak: “Savaş gürültüleri ve haberleridir” diyor.

    Vahiy 6:1 ayetinde Kuzu, ilk mührü açıyor. Ne görüyoruz? 2. ayette “Beyaz bir at üzerinde bir Kişi” görüyoruz. Elinde bir yay var ve galip gelen biri olarak bu Kişi, zafer kazanmaya çıkıyor. Yani bu Kişi, elindeki silahla gidip savaşmaya hazırdır. Bu yüzden de 1.ve 2. ayetlerde Matta 24. bölümdeki işaretleri görüyoruz.

    Kuzu ikinci mührü açıyor. Ne görüyoruz? “kızıl bir at ve üzerinde yine bir kişi” Dikkat ederseniz, bu atın binicisine dünyadan huzuru ve esenliği almak; insanları birbirine düşürme yetkisi verilmiştir. Bu işaret de yine Matta 24. bölümdeki işaretle aynı. Yani kan dökülmesi…

    Üçüncü mühür ya da işaret bakalım: “siyah bir at ve bir terazi” görünüyor. “Bir ölçek buğday bir dinara ve üç ölçek arpa bir dinara…” Bu kıstaslar, tamamıyla bir kıtlığı çağrıştırıyor. Yani bir avuç buğday almak için bütün günün kazancını vermek gerekiyor. Aynı şey, arpa için de geçerliydi. İşte karşımıza çıkan durum: Kıtlık ve bundan ötürü de ekonomik zorlukları görüyoruz. Dikkat ederseniz yine Matta 24. bölümdeki ifadeler ile aynı. Böylece İsa Mesih diyor ki: “Benim gelişimin zamanı, ekonomik güçlükler ve kıtlıklarla belirlenecek”

    Dördüncü mühür açılıyor: “Soluk renkli bir at” üzerindeki biniciyi görüyoruz. Bunun adı da “Ölüm” Bu biniciye de, dünyanın dörtte birini kılıçla, kıtlıkla ve çeşitli belalarla öldürme yetkisi veriliyor. Dikkat edin! Daha fazla kıtlık, daha fazla ölüm ve daha fazla güçlük ortaya çıkıyor.

    Burada 3. ve 8. ayetler arasında, İsa’nın Matta 24:7-8. ayetlerde gösterdiği şeylerin aynısı karşımıza çıkıyor. Şimdi beşinci mühre bakalım: İsa’nın Matta 24. bölümdeki söylediği şeyin aynısı görünüyor: Bu da zulüm altındaki kilisedir… İnançları uğruna öldürülmüş olanların feryatlarını görüyoruz. Yani bu kişiler, kendi tanıklıkları uğruna ölüyorlar. Diyorlar ki: “Kutsal ve gerçek olan Efendimiz! kanımızın öcünü ne zaman alacaksın?”

    İsa, gelişinin zamanında kilisenin büyük acı çekeceğini Matta 24. bölümde söylemişti. Dikkat edersek bu bölüm de; İsa Mesih’in ikinci gelişi ile tarih doruk noktasına ulaşıyor, kilise beklentilerinin en üst noktasına çıkıyor. Hatırlarsanız İsa, ikinci gelişinin tanımlamasını; kozmik bir değişim-olay olarak tanımlamış ve “Güneş kararacak, yıldızlar gökten düşecek, göksel güçler sarsılacak. İşte o zaman İnsanoğlu’nun belirtisi, gökyüzünde görünecektir” demişti. İşte Vahiy 6. bölümde aynı şey karşımıza çıkmaktadır.

    Vahiy 6:12-15 ayetlerindeki altıncı mühre bakalım: Kuzu, altıncı mührü açıyor ve “…deprem oluyor… Güneş, siyaha dönüyor… Gökteki yıldızlar düşüyor… Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan kalkıyor… Dünyanın kralları korkuyla kaçışıyorlar” Peki neden? Rab’bin öfkesinin açığa çıkarıldığı, Rab’bin gazabının döküldüğü o yüce gündür. Yani Yuhanna şöyle söylüyor: “Bu, Taht üzerinde oturan Kuzu’nun gazabının günüdür”

    Böylece Vahiy 6:12-17 ayetler arasında verilen işaretlerle, Matta 24:29-30 ayetler arasında verilen işaretler aynıdır. Peki tüm bunlardan nasıl bir anlam çıkarmalıyız? Bunu konuşmadan evvel, Vahiy bölümünün yorumu ile ilgili birkaç şeyi aklınızda tutmalısınız. Şüphesiz ki, bu bölümleri okurken bir çok sembol ve işaretleri aklınızda tutmak, bunların açık anlamlarını bir araya getirmek istediğinizde ilk seferde kafanız karışabilir. Eğer Vahiy kitabını okurken; uzak bir geleceğe bakmak ve yazanların aynısının olmasını beklemek gibi bir düşüncede iseniz elbette ki, kafanızın karışması normaldir. Vahiy 6. bölümde bütün bu mühürlerin açıklanması mevcuttur.

    Bizler şu tipte düşünmek için ayartılabiliriz: “Bu mühürlerin hepsi ne demek? Bunları nasıl anlamaya başlayabilirim ki? Ben bir peygamber gibi geleceği göremem. Bu yüzden de bu mühürlerin ne demek olduğunu bilemem”.

    Fakat dikkat ederseniz; bu mühürlerin anlamlarını, yine başka bir ayet kullanarak açıklayabildik. Kısacası Vahiy bölümünü anlayabilmek için geleceği görmeye gerek yoktur. Sadece İncil’i doğru biçimde okumaya ihtiyaç vardır.

    Şimdi işaretlerin kendileri hakkında düşünelim. Bu işaretlerden ne anlam çıkaracağız? Fakat unutmamalıyız ki, bunlar, İsa Mesih’in ikinci gelişinin ve bu çağın sonunun belirtileridir. Her şey bize kalsaydı Tanrı’dan, İsa’nın ikinci gelişine dair olan belirtileri öylesine eşsiz, dramatik, anlaşılabilir yapmasını isterdik ki; tüm bunlar olduğunda kimse anlamamazlık gibi bir durumla karşılaşmasın, herkes ne olduğunu bilebilsin. Ama bize nasıl işaretler veriliyor? Bunları tekrarlayalım:
    -Savaşlar
    -Savaş haberleri
    -Kan dökülmesi
    -Kıtlık
    -Depremler
    -Ekonomik güçlükler
    -Ölüm…

    Bizler bu işaretleri gördüğümüzde bunlar “Bunlar ne biçim işaretler?” diye düşünüyoruz. Savaş, her zaman vardı. Her zaman insanlar kıtlık çekiyordu. Depremler hep oldu. İnsanlar da her vakitte öldüler. İsa’ya “Bunlar hiç de iyi işaretler değil!” diyebiliriz. Fakat İsa’nın burada yapmaya çalıştığı şey nedir? İsa’nın yaptığı şey; dünyasal olanı (dünyada), alışılmış olanı alıp bunlara eskatolojik önem yüklemektir. Ve İsa aslında şunu diyor: “Tabi ki bunlar dünyada hep vardı. Zaten bu da Benim anlatmak istediğim şeyin ta kendisidir”

    Tüm bunları bütün nesiller görmüştür. Aslında bu da demektir ki; her nesil Mesih’in Kendi gelişinin işaretleri içerisinde yaşamıştır. Bu nedenle her nesilde yaşamış olan inanlılar Mesih İsa’nın tekrar geleceği konusunda kesinlikle emin olabilirler. 1.yy’da ya da 10.yy’da yaşamış olmanız bir şey değiştirmez. Bakıp, bütün işaretleri görebilirsiniz. İşte bu işaretler arasında yaşadığımızdan dolayı İsa’nın geldiğini biliriz.

    Fakat bu işaretlerin veriliş amacını çoğu zaman yanlış kavrarız. Bu işaretler bizlere İsa’nın ne zaman geleceğini tahmin etmemiz için değil; İsa’nın gerçekten de gelmekte olduğundan emin olmamız için verilmiştir. Bu işaretler İsa’nın geliş zamanı ile ilgili değildir. Bu işaretler, bu gelişin gerçekliliği ve kesinliği hakkındadır. Bu konuda tek bir örnek verelim: Deprem yaşadığınız bir zamana geri dönelim. O zamanda aslında her biriniz, İsa Mesih’in üzerine eskatolojik bir önem koyduğu bir olay yaşadınız. Matta 24. bölümdeki ayetleri biraz küçültelim. Öğrenciler diyor ki: “İsa bize söyle, çağın bitimini gösteren işaret ne olacak?” İsa cevap veriyor: “Çeşitli yerlerde depremler olacak!” Depremden sonra her biriniz olaya bakarak; neler olup-bittiğini anlamaya çalıştığınızda, Matta 24 ve Vahiy 6. bölüm sizlere şöyle diyordu: “İsa Mesih geliyor! Bu, O’nun gelişinin bir belirtisidir”.

    Bu deprem, dünyanın kontrolden çıktığına dair bir işaret değil; tam tersine Tanrı’nın, kontrolü elinde bulundurduğunun bir işaretidir. Bu Kuzu’nun tomarları ve mühürleri açtığının işaretleridir. Yani tarihin, Tanrı tarafından belirlenmiş amacına doğru ilerlemekte olduğunu gösteren bir işarettir. Bu nedenle bir deprem olduğunda; bu eskatolojik işaretler ışığı altında korkup imanınızdan caymıyorsunuz. Ama tersine eskatolojik anlamda bu depremi yorumlarsak; çıkarılacak anlam şu olmalıdır: Rab’de verdiğimiz hizmet boşa gitmemektedir. Bu anlayıştan kaynaklanan bir sükunet ve cesaretle hizmetinizi yapmaya devam edersiniz. Yani hizmetinizi esenlik, sevinç, ümit ve güçle yaparsınız. Çünkü tek bir şeyden eminsinizdir: İsa Mesih gerçekten de ikinci kez gelmektedir. Hangi gün olduğunu bilmemiz önemli değildir. [İsa zaten “O günü kimsenin bilemez” demişti].

    Bu da demektir ki, hangi eskatoloji anlayışında olursa olsun, o eskatolojik anlayış belirli olayların oluşuna bakarak İsa’nın gelişine dair tarih koyuyorsa; o eskatoloji yanlıştır.

    #28263
    Anonim
    Pasif

    ÇAĞIN SONU’nun işaretlerinden bir olan Kilisenin sıkıntı dönemine bir göz atalım: Dünyadaki pek çok kilise için uygun bir işarettir bu… Kilisenin bu zulüm altına alınması, tarihin kontrolden çıktığı anlamına mı gelir? Tanrı kilisesini unuttu mu? Hayır! İsa diyor ki: “Bu Benim gelişimin ve bu çağın sonunun bir işaretidir”.

    Aslında Vahiy Kitabı ne söylemek ya da ne göstermek istiyor? Vahiy kitabının ilk üç bölümünde kiliselere yazılan mektupları okuduktan sonra 4. ve 22. bölüm arasındaki yerleri okuduğunuzda belki bir anlam veremediniz ya da bir anlam vermekte zorlandığınız oldu. İlk üç bölümden sonraki her şey birden karmaşıkmış gibi gelmiş olabilir. Vahiy kitabının bu iki bölümü arasındaki ilişki, aslında bir pastörün yüreğinde yatmaktadır. Havari Yuhanna’nın yüreğinde, yedi kilise için olan pastörel sevgi açıktır. O dönemde belirtilen bu kiliseler, verilen bu işaretlerin tam ortasında yaşamaktaydılar, açıkça sıkıntı dönemindeydiler. Havari Yuhanna bu kiliselerin içinde bulundukları işaretlerin anlamlarını kavramalarını istiyordu. Bundan ötürü de tüm işaretlere, özellikle de kiliselerin sıkıntı dönemine yönelik belirtilere eskatolojik bir önem yüklemektedir.

    Aslında Yuhanna burada çeşitli “at” benzetmeleri kullanırken; bütün bu kiliselerdeki inanlıların kulaklarını iyi açmalarına, sesleri iyi dinlemelerine ve İsa’nın gelişinden emin olmaya çağırmaktadır.

    İşte bu nedenle Vahiy kitabı hepimiz için çok pastörel bir kitap olabilir. Bizler de şu anda tüm bu işaretlerin ortasında yaşamıyor muyuz? Bu yüzden Yuhanna bizlere “atların nal seslerini dinleyip, İsa Mesih’in gelmekte olduğunu” anlamaya ve inanmaya çağırıyor.

    Bakılması gereken son bir şey var: Matta 24. bölüme geri dönelim.
    Matta 24: 8 Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.

    İsa Mesih, Matta 24. bölümde birçok işaretleri veriyor. Fakat 8. ayette, bu işaretleri nasıl tanımladığına dikkat edin! Ayet burada Yuhanna’nın benzetmelerinden çıkıp; doğum yapmak üzere olan bir kadının benzetmesine girmektedir. Bir kadının doğum sancısı çekmesi, ne anlama gelir? Bu, yeni bir canı ve hayatı ortaya getirmekte olduğu anlamını taşır. Peki yaratılışın doğum ağrıları ne demektir? Tüm yaratılışın kendisi aslında yeni bir olaya hayat vermek üzeredir. İşte, İsa bu yaratılış ve doğum sancısı örneğini ortaya koyduğunda aklımıza ilk gelmesi gereken yer, Romalılar 8. bölüm olmalıdır:
    Romalılar 8: 23 Yalnız yaratılış değil, biz de, evet Ruh'un turfandasına sahip olan bizler de evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inleriz.

    Ayetin söylediklerine dikkat edelim! “Yalnız yaratılış değil, yaratılışla birlikte hepimiz de doğum sancısı çeker gibi inliyoruz” diyor. Buradaki doğum sancılarının meyvelerine bakalım:
    Romalılar 8:20-21 Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edilmiştir. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı'nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması ümidi vardı.

    Gerçek şudur ki, yalnızca bedenlerimizin kurtuluşu, dirilişi değil; ayette gördüğümüz gibi, çağın sonu –Mesih’in ikinci gelişi- bu yaratılışın da özgürlüğüne kavuşturulup yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılacağıdır.

    Yaratılış ve Mesih’in ikinci gelişi arasında olan süre tüm tarih sayılıyor. Tarih’in ortasında ise çarmıh vardır. Bu durumda Vahiy kitabının konusu nedir? Vahiy kitabının konusu; son günler, son zamanlar hakkındadır. Eğer Vahiy kitabı sadece tarihin en sonundaki küçücük bir zaman dilimi ile ilgili olmuş olsaydı, çarmıhtan önceki ve sonraki günlerde yaşayan Tanrı halkının hepsi bu pastörel kitaptan teselli bulmak açısından nerede kalıyorlar? Bu durumda açıkta kalmış görünüyorlar. Dolayısıyla da bu kitaptan bir teselli bulamazlardı.

    Eğer Vahiy kitabı son günler hakkında ise ve son günler tüm tarih içinde küçücük bir yer ise; Vahiy kitabının bütün bu kiliseler için şu anda söyleyeceği hiçbir şeyi olmaması gerekir.

    Vahiy 1:3 Bu peygamberliğin sözlerini okuyana, burada yazılanları dinleyip yerine getirene ne mutlu! Çünkü beklenen zaman yakındır.
    Ancak Vahiy Kitabı bizlere daha en başında, tarihin her anındaki imanlılara yazıldığını söylemektedir. Öyle ki, kiliseler bu peygamberlik sözlerinin okusunlar, dinlesinler ve yerine getirsinler… Bu durumda Vahiy kitabı son günler hakkında konuştuğunda çarmıhtan sonraki zamanların hepsini kapsıyor; demek ki, bu kitap her çağ ve her çağdaki bütün imanlılar için geçerli demektir.

    Bu nedenle Vahiy kitabının her okunuşu, kilisenin içinde bulunduğu çağdaki önemine işaret etmelidir. İşte bu nedenle Vahiy kitabını her zaman için pastörel göz ve yürekle okuruz. Öyle ki, kilisenin şimdiki zamandaki varlığını eskatolojik bir açıdan yorumlayalım.

    Bin Yıllık Egemenlik
    Aslında bu “bin yıl” sorusu, çok önemlidir. Çünkü herhangi bir milenyum olup olmayacağı eskatolojimizin geri kalanını şekillendirecektir.

    Vahiy 20:1 Elinde dipsiz derinliklerin anahtarı ve büyük bir zincir olan bir meleğin gökten indiğini gördüm.
    2 Melek ejderhayı, yani İblis ya da Şeytan denen o eski yılanı tutup bin yıl için bağladı.
    3 Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları bir daha saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir süre için serbest bırakılması gerekir.
    4 Bazı tahtlar ve bunların üzerinde oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa'ya tanıklık ve Tanrı sözü uğruna başı kesilmiş olanların canlarını da gördüm. Bunlar, canavara ve onun putuna tapmamış, alınları ve elleri üzerine onun işaretini almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesih'le birlikte bin yıl egemenlik sürdüler.
    5 İlk diriliş budur. Ölülerin geri kalanı, bin yıl tamamlanmadan dirilmedi.
    6 İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde hiçbir yetkisi yoktur. Tanrı'nın ve Mesih'in kâhinleri olacaklar ve O'nunla birlikte bin yıl egemenlik süreceklerdir.
    7 Bin yıl tamamlanınca Şeytan, atıldığı zindandan serbest bırakılacak.
    8 Yeryüzünün dört bir bucağındaki ulusları Gog ve Magok'u saptırmak ve onları savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı denizin kum taneleri kadar çoktur.
    9 Yeryüzünün enginliklerinden geçerek kutsalların ordugâhını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten ateş yağdı ve onları yakıp kül etti.
    10 Onları saptıran İblis ise, canavarla sahte peygamberin de içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldı. Gece gündüz, sonsuzlara dek işkence göreceklerdir.
    11 Büyük, beyaz bir taht ve tahtın üzerinde oturanı gördüm. Yer ve gök O'nun önünden kaçtılar ve yok olup gittiler.
    12 Tahtın önünde duran büyük küçük, bütün ölüleri gördüm. Sonra bazı kitaplar açıldı. Yaşam kitabı denen başka bir kitap daha açıldı. Ölüler, kitaplarda yazılanlara bakılarak yaptıklarına göre yargılandı.
    13 Deniz, kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri, yaptıklarına göre yargılandı.
    14 Ölüm ve ölüler diyarı, ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü, ikinci ölümdür.
    15 Adları yaşam kitabında yazılmamış olanların hepsi, ateş gölüne atıldı.
    Bazı Hristiyanlar bu bölümün anlamının şöyle olduğunu düşünüyorlar: Gelecekte bir tarihte İsa, dünyaya gelerek Kudüs’te dünyasal bir Krallık kuracak, bin yıl boyunca egemenlik sürecek. Bu bin yıllık egemenlikten sonra sonsuzluk başlayacak. Böylece bu Hristiyanlar buradaki “bin yıl” rakamını gerçek anlamıyla düşünmektedirler. Bu durumda bu egemenliğin bin takvim yılı olacağı beklentisi içindedirler. Yani onlara göre tarihin sonunda ve gerçek bir bin yıl süresince bir egemenlik olacaktır (Pre-Milenyum).

    – Fakat “bin yıl” sembolik bir sayıdır. Bu “bin yıl” şeklinde sembolik bir rakamla tarif edilen süreç Mesih’in birinci gelişi ile ikinci gelişi arasındaki süreyi tanımlamak için kullanılan sembolik bir ifadedir.
    – Bu “bin yıl” Mesih’in gelmesi ile başlayıp; dirilişle sona erecektir. Bunun anlamı da, şimdi içinde yaşadığımız zamanın bu belirtilen bin yıl olduğudur (A-Milenyum). Bu ikinci görüş, kilise tarihi boyunca büyük bir çoğunlukla kabul edilmiş olan bir görüştür. Bu düşünce çoğu kilise babalarının [Augustin gibi] görüşleriydi. Çoğu Reformistlerin Calvin ve Luther gibi kişilerin görüşleri bu yöndeydi. Bu görüşün geleneksel ismi Amilenium Görüşüdür. Bu da, takvim anlamında gerçek bir bin yıllık egemenlik sürecinin olmadığı görüşünü kasteder.

    Pre-Milenyum görüş ile ilgili bazı sorunlar
    Milenyum Öncesi (Pre-Milenyum) görüşü İsa Mesih’in bin yıllık süreden önce geleceğini söyleyen görüştür. Bin Yıl Öncesi Görüşünde (Pre-Milenyum) bazı sorunlar vardır:

    a-) Bu görüş Vahiy kitabının ortaya koyduğu düzeni ve sırayı pek yakından takip etmemektedir. Bu görüşte 2. ve 3. bölümler şu andaki tarihi kapsıyor. 4:1 ayetinde gökyüzünden “buraya çık” diyen bir ses duyuluyor. Bunun da kilisenin dünyadan alınarak göğe çıkarılması olduğu görüşünü ileri sürülüyor.

    5. ve 19. bölümün ise; büyük bir acı dönemini simgelediğini söylüyorlar. Bu dönemin 7 yıl boyunca süreceğini varsayıyorlar. Daha sonra 20. bölüm geliyor ve buna bin yıl daha ekleniyor. 21. ve 22. bölüm ise, bizim sonsuzluğa götürülüşümüzü simgeliyor. Dikkat edin! Burada geçen olaylar sırasıyla Tarih, kilisenin alınışı, sıkıntı zamanları, bin yıllık zaman ve sonsuzluk…

    2. ve 3. bölümler ile, 6-22. bölümler arasındaki bir ilişkiyi görmeliyiz. Bu yüzden 4. bölümle başlayalım:
    Vahiy 4: 1 Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle konuştuğunu işittiğim, borazan sesine benzeyen ilk ses şöyle dedi: «Buraya çık! Bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim.»
    2 O anda Ruh'un beni yönetimine almasıyla gökte bir taht ve tahtın üzerinde oturan birini gördüm.

    Ayet “Buraya çık! sonra sana olması gereken olayları göstereyim” sözüyle ne demek istiyor? Daha önce söylediğimiz bir şeyi aklımızda tutmamız gerekmektedir. Aslında bu mektuplar ile bu mektuplardan sonra gelen eskatolojik olaylar arasında, pastörel bir ilişki olması düşünülmelidir. Yuhanna’nın burada hiçbir yere çıktığı yok aslında. Yuhanna burada “yukarıya çıkmanın” ne olduğunu tanımlıyor ve “O anda aniden, Ruh’un yönetimine girdim” diyor. Yani bir başka anlamda Ruh’un aracılığıyla Tanrı’nın huzuruna çıkmış olarak artık tarihe pastörel açıdan bakıp konuşabilmek için öyle bir görüş açısı kazanıyor ki, o arada bir taht ve tahtın üzerinde oturan birini gördüğünü söylüyor.

    6. Bölümde tüm hareketlilik başlamadan önce; 4. ve 5. bölümlerde sanki Yuhanna’yı gerçekten de tahtın önündeymiş gibi görüyoruz. Yani Yuhanna, tarihi Tanrı’nın bakış açısıyla görmeye başlamaktadır. Tarihin eskatolojik anlamını anlamak için, Yuhanna artık göksel bir bakış konumuna yükseliyor. Ama bu çok uzak bir gelecek değildir. Bu gelecek, Yedi Kilisenin içinde yaşadığı zamandır. Yani bizlerin içinde yaşadığı bir gelecektir.

    Vahiy Kitabı yapısal olarak kronolojik biçimde düzenlenmemiştir. Bu kitap, kendisini tekrar eden döngüler şeklindedir. Burada gerçekleşen şey, çarmıhtan tarih çizgisinin sonuna kadar olan bölüme tekrar ve tekrar farklı bakış açılarıyla bakmaktır. Bu yüzden Vahiy 20. bölüm yeni bir döngüye başlar, kronolojideki bir sonraki ya da yeni bir adım değildir.

    b-) İkinci bir problem, bin yıl öncesi görüşü Vahiy Kitabındaki sayıları ve sembolleri göz ardı etmektedir. Tabi ki, burada özel ilgi odağımız sayılar olacaktır. Bu metnin ortasındaki tartışma yaratan nokta “bin sayısı”dır. Bu, gerçek bir “bin” mi; yoksa sembolik bir “bin” mi? Zaten kitabın geri kalan kısmı bu soruya cevap veriyor. Çünkü Vahiy Kitabında şunu görüyoruz: tekrar ve tekrar kullanılan bu sayılar, semboliktir. Fakat aniden deniliyor ki, “Bu ana kadar sembolikti. Fakat şimdi, bir tek bu sayı gerçek anlamıyla algılanmalıdır” Bunu görebilmek için birkaç yere bakalım:

    Vahiy 1: 4-6 … Var olan, var olmuş ve var olacak olandan, O'nun tahtının önünde bulunan yedi ruhtan ve ölüler arasından ilk doğan, dünya krallarına egemen olan güvenilir tanık İsa Mesih'ten sizlere lütuf ve esenlik olsun….
    Burada dikkat ederseniz ayet “Tanrı’nın tahtının önündeki yedi ruhtan gelen lütuf ve esenlikten” bahsetmektedir. Bu “yedi” sayısı üzerinde ısrar etmek yanlış bir öğreti olurdu. Çünkü bir tane Kutsal Ruh vardır, yedi tane Kutsal Ruh yoktur. Fakat, tekrar ve tekrar karşımıza çıkan şey şu ki, Vahiy Kitabındaki “yedi” sayısı, ‘bütünlüğü, tamamlanmışlığı’ gösteren sembolik bir sayıdır. Burada lütuf ve esenlik, Kutsal Ruh’un doluluğundan (tamlığından, bütünlüğünden) gelmektedir.

    Vahiy 4:9-11 … yirmi dört ihtiyar, sonsuzluklar boyunca yaşayıp taht üzerinde oturanın önünde yere kapanarak O'na tapınıyorlar…
    Tahtın önünde “yirmi dört” ihtiyarın oluşuna dikkat edin! İhtiyar nedir? İhtiyar, Mesih’in kilisesini temsil eden kişidir. Yani bu ihtiyarlar, Tanrı’nın tahtı önünde tapınan Tanrı halkını temsil etmektedir. Peki neden yirmi dört ihtiyar? Çünkü İsrail’in on iki atası vardı ve Yeni Ahit’te de on iki elçi vardır. Yani bu yirmi dört rakamı Mesih’te birleştirilmiş, yenilenmiş olan Eski Ahit ve Yeni Ahit halkının, Tanrı halkının bütününü ifade etmektedir. Bir başka deyişle, başlangıçtaki Eski Ahitteki Tanrı halkı ile Yeni Ahitteki Tanrı halkını kapsayacak şekilde bu sayı ortaya konmuştur. Bu metini alıp da sadece yirmi dört ihtiyar var olduğunu söylemek biraz mantıksızlık olur. Vahiy Kitabı burada Tanrı halkından biraz tasvir, benzetme kullanarak bahsediyor. Burada şu soru mutlaka yöneltilmelidir: Eğer 1. bölümdeki “yedi” sayısı gerçek anlamını ifade etmiyorsa, 20. bölümdeki “bin” sayısının gerçek anlamı ifade ettiğini kim söyleyebilir? Ve bunu neye dayanarak söylemekteler?

    c-) Üçüncü problem de şudur: “bin yıl öncesi görüşü” Kutsal Kitap yorumundaki temel bir ilkeyi ihlal etmektedir. Bu temel ilke de; açık olmayan kavramları, açık olan kavramlarla yorumlamaktır. Öyleyse Vahiy 20. bölümde karşımıza çıkan şey nedir? Büyük bir çoğunlukla anlaşılması zor olan sembolik bir metinle karşılaşıyoruz. Bu durumda yapmamız gereken şey, Kutsal Kitap’ın Vahiy bölümü dışında kalan kısmını mutlaka Vahiy kısmındaki “bin yıl” sembolünü gerçekten bin yılmış gibi öğrettirecek şekilde yorumlamak yerine, Vahiy bölümünü Kutsal Kitabın geri kalan kısmına göre yorumlayarak, Kutsal Kitap’ın tamamının ne anlama geldiğini kavramak için kullanmak gerekir.

    d-) Dördüncü problem ise; Vahiy 20. bölümü tek tek kelimelerin anlamlarına göre yorumlamaya çalışırsak, o zaman mantıken bizlerin iki dirilişi olduğuna inanmamız gerekir. Ancak gerçekte bir diriliş vardır. Bin yıl var ve bin yıldan sonra bir diriliş daha var. Bu da İsa’nın Müjdesine çok açıkça ters düşüyor. Zira İsa, tek bir diriliş olacağını söylüyor:
    Yuhanna 5: 24 «Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.
    25 Size doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlunun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile.
    26 Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul'a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi.
    27 O'na yargılama yetkisini de verdi. Çünkü O İnsanoğlu'dur.

    İsa’nın 25. ayette ne dediğine dikkat edin: “Dirilmek için iki ayrı zaman var” demiyor. Ama şunu diyor: “Öyle bir zaman geliyor ki;”

    Yuhanna 5: 28 Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O'nun sesini işitecekleri saat geliyor.
    29 Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler.
    30 «Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi istediğimi değil, beni gönderenin istediğini yapmaktır.
    28. ayette de, aynı şey söz konusudur: “İşitecekleri bir saat” gelmektedir. Dikkat ederseniz, iyilik ve kötülük yapanlar, aynı vakitte dirilecekler. Yani Vahiy kitabındaki ayetleri Yuhanna Müjdesindeki ayetlere bakarak yorumlamalıyız.

    e-) Beşinci problem, eğer Vahiy 20. bölümü gerçek anlamıyla ele alacak olursak; yani “bin yıl” gerçekse ve Vahiy kitabındaki olayları da gerçek olarak alırsak, İsa Mesih’in o gerçek “bin yıllık egemenliği” tam bir felaket olacaktır: İsa, bin yıl boyunca egemenlik sürüyor, ama ulusları bir türlü kontrolü altına alamıyor. O’nun egemenliği altındaki bin yıl boyunca, uluslar O’na düşman olmaya devam ediyorlar. Bu bin yıllık dönem bittiği andan itibaren, şeytana uymaya hazırlar. Bu durumda şeytanın kısacık bir zaman içindeki aldatma gücü, İsa Mesih’in bin yıl boyunca onlar üzerinde sürdüğü güçten daha güçlü gibi görünüyor.

    f-) Altıncı problem, bin yıl öncesi görüşü Vahiy 20. bölümde hiç bulunmayan bazı varsayımlar yapmaktadır.

    İşaya 11: 6 O'nun döneminde kurtla kuzu bir arada yaşayacak,
    Parsla oğlak birlikte yatacak,
    Buzağı, genç aslan ve besili sığır yanyana duracak,
    Onları küçük bir çocuk güdecek.
    7 İnekle ayı birlikte otlayacak,
    Yavruları bir arada yatacak.
    Aslan sığır gibi saman yiyecek.
    8 Emzikteki bebek kobra deliği üzerinde oynayacak,
    Sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğuna sokacak.
    9 Kutsal dağımın hiçbir yerinde
    Kimse zarar vermeyecek, yok etmeyecek.
    Çünkü sular denizi nasıl dolduruyorsa,
    Dünya da RAB'bin bilgisiyle öyle dolacak.
    Birçok kişiler bu bölümü okuyup “Bak, işte bu esenlik Prensi’nin bin yıllık hükümdarlığı ne kadar güzel olacak” diyorlar.

    Aslında burada çok büyük iki sorun yatmaktadır. İşaya ayetlerinde hiçbir şekilde bin yıldan bahseden bir şey yoktur. Diğer yandan da Vahiy kitabında kuzuların kurtlarla otlayacağını, aslanların keçilerle yatacağını, sığırların genç aslanla ve buzağı ile birlikte olacağına dair bir şey de bulunmuyor.

    Bu yüzden de İşaya ayetlerini Vahiy ayetlerin bağlamak başıboş bir bağlayış olup hiçbir temele dayanmayan bir eşleştirmedir.

    İşaya 65: 25 Kurtla kuzu birlikte otlayacak,
    Aslan sığır gibi saman yiyecek.
    Yılanın yiyeceğiyse toprak olacak.
    Kutsal dağımın hiçbir yerinde
    Kimse zarar vermeyecek, yok etmeyecek.”
    Böyle diyor RAB.
    Bu metin de yine, benzer bir içerik ortaya çıkıyor. Ne burada, ne de diğer okuduğumuz yerde Vahiy Kitabındaki “bin yıl” karşımıza çıkmıyor.

    Bu nedenle de bazı insanlar hükümdarlığın, Kudüs’te olacağı, İsa’nın Sion Dağından egemenlik süreceği ve fiziksel bir tahta oturacağı, İsrail’in de bu topraklara geri döneceği görüşü öne sürmektedir. Bazı kişiler ise, bu Eski Ahit tapınağının tekrar inşa edileceğini söyleyebilecek kadar ileri gitmektedirler. Ama bizim yine aynı soruyu yöneltmemiz gerekmektedir: Vahiy 20. bölümde nerede İsrail var? Hiçbir yerde… Sion ve Yeruşalem’den nerede bahsediliyor? Hiçbir yerde… Tapınak nerede? O da hiçbir yerde… Öyleyse burada kayıp olan bir şey[ler mi] var [?]. Bunların hiçbirisi Vahiy 20. bölümde karşımıza çıkmıyor.

    Ama bu görüşü savunanlar, Vahiy 20. bölümün çok önemli bir yeri olduğunu söylüyorlar. İncil’i gerçek anlamıyla okuduğunu iddia eden insanlar her nasılsa böyle yerleri okuduklarında hiç yazılı olmayan şeyleri bulup çıkarıyorlar.

    g-) Yedinci probleme göre; Yeni Ahit eskatolojisi, Yeni Ahit’nın sadece şimdiki ve gelecek çağı bilmekten başka hiçbir şeyi bilmediğini gösteriyor. Yeni Ahit hiçbir zaman, bu ikisi arasındaki üçüncü bir çağı bizlere göstermez. Toparlamak gerekirse; Vahiy kitabından bağımsız olarak konuşursak; Yeni Ahit eskatolojik olarak bir tek içinde yaşadığımız bu çağdan ve gelecek çağdan bahseder. Çarmıhtan, İsa’nın gelişine kadar olan bölüm ile ikinci bir çağın (bin yılın) olacağını söylemez. Bir örnek verelim:

    Markos 10: 29-30 «Size doğrusunu söyleyeyim» dedi İsa, «benim ve Müjde'nin uğruna evini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakıp da şimdi, bu çağda çekeceği zulümlerle birlikte yüz kat daha fazla eve, kardeşe, anneye, çocuğa, toprağa ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur.
    31 Ne var ki, birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak.»
    Dikkat ederseniz İsa “bu çağda acı çekenlerin ödülü, bu çağda ya da bin yıldan sonraki çağda gelecek” demiyor. Sadece çekeceği bu zulümlerin mükafatı olarak hem bu, hem de gelecek çağda mükafatlandırılacaklarını belirtiyor. Bu araya üçüncü bir çağ eklemiyor.

    İşte bu da Yeni Ahit eskatolojisinin istikrarlı yapısıdır. Sadece iki çağlı bir yapı bulunur. Üç çağlı bir yapı yoktur.

    h-) Sekizinci problem, bin yıl öncesi görüşünün bazı tarafları Tanrı’nın, İsrail için başka planı, kilise için ise başka bir planı olduğunu öne sürmektedirler. Yani bu görüşü savunanlara göre bin yıl süresi Tanrı’nın İsrail için yaptığı planın gerçekleşmesidir. Ki, bu plan Davud’un soyundan gelen bir kişinin bin yıl boyunca Sion Dağında hükümdarlık süreceğine dairdir. Bunun da İsrail’e vaat edilmiş bir şey olduğu düşünülmektedir.

    Ama Yeni Ahitteki Tanrı görüşünde herhangi iki halk için, iki farklı plan kesinlikle yoktur. Tek bir halk ve tek bir plan mevcuttur. Efesliler 2. bölüm diyor ki “Tanrı artık Yahudi ve Grekleri tek bir Beden’de birleştirdi”

    Şimdi Vahiy 20. bölümün detaylarını inceleyelim:
    Şayet bu detaylara dikkatlice bakarsak; göreceğimiz şey şudur: Vahiy 20. bölüm, Müjde’nin ilerleme ya da genişleme çağının bir tarifidir. Bu bölümü okuyanların en
    çok zorlandığı yer, Şeytan’ın bağlanmış olduğu ile ilgili olan ayetlerdir:
    Vahiy 20: 1 Elinde dipsiz derinliklerin anahtarı ve büyük bir zincir olan bir meleğin gökten indiğini gördüm.
    2 Melek ejderhayı, yani İblis ya da Şeytan denen o eski yılanı tutup bin yıl için bağladı.
    3 Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları bir daha saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir süre için serbest bırakılması gerekir.

    Bizler bu ayetlere baktığımızda; Tanrı’nın meleğinin, Şeytan’ı bağlamasının sonuçlarının ne olduğunu görebiliyor muyuz? Bunun sonucu ulusları saptırmasın diyedir. şeytan tarih içerisinde saptırmak için serbesttir. Fakat tarihin öyle bir noktası gelir ki, şeytan ulusları saptırmasın diye kararlaştırılmış olarak bağlanır. Ortada olan soru şudur; bu bağlanmanın geçmişte mi, yoksa gelecekte olacağı mıdır? Müjde’ye bakarak şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, bu bağlanma işi iki bin yıl önce gerçekleşmiş olan bir iştir:

    Matta 12:22 Daha sonra İsa'ya, cine tutsak, kör ve dilsiz biri getirildi. İsa adamı iyileştirdi. Öyle ki, adamın dili çözüldü, gözleri görmeye başladı.
    23 Bütün kalabalık şaşırıp kaldı. «Bu, Davut'un Oğlu olabilir mi?» diye soruyorlardı.
    24 Ferisiler bunu duyunca, «Bu adam cinleri, ancak cinlerin reisi Beelzebub'un gücüyle kovuyor» dediler.
    25 Onların ne düşündüğünü bilen İsa şöyle dedi: «Kendi içinde bölünmüş olan her ülke yıkıma uğrar. Kendi içinde bölünmüş hiçbir kent ya da ev ayakta kalamaz.
    26 Eğer Şeytan Şeytan'ı kovarsa, kendi içinde bölünmüş demektir. Bu durumda onun egemenliği nasıl ayakta kalabilir?
    27 Eğer ben cinleri Beelzebub'un gücüyle kovuyorsam, sizin adamlarınız cinleri kimin gücüyle kovuyorlar? Sizi bu durumda kendi adamlarınız yargılayacak.
    28 Ama ben cinleri Tanrı'nın Ruhuyla kovuyorsam, Tanrı'nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir.
    29 «Bir kimse güçlü adamın evine girip onun malını nasıl çalabilir? Ancak önceden o güçlü adamı bağlarsa, onun evini soyabilir.
    Bu bölümdeki birkaç şeye dikkatle bakalım: Bu tartışmayı başlatan olay nedir? İsa’nın cinleri kovmasıdır. Fark etmemiz gereken cin kovma olayının nasıl bir işaret olduğudur. İsa bunu 28. ayette söylüyor: “ben cinleri Tanrı’nın Ruh’uyla kovuyorsam, Tanrı’nın Egemenliği gelmiş demektir” diyor. Yani cinlerin çıkarılması göklerin Egemenliğinin geliş işaretidir. Cinlerin çıkarılması, Tanrı Egemenliğinin ve gücünün İsa Mesih Kişi’sinde tarih içersine girdiğinin kanıtıdır.

    Şunu unutmamak gerekir: Çünkü Vahiy Kitabında şeytanın bağlanışını takip eden olay İsa Mesih’in Egemenliğidir. Aslında cinlerin kovulması İsa Mesih’in Egemenliğinin başladığının bir işareti, bir kanıtıdır. Tabi ki, Ferisiler de İsa’nın, şeytan’dan aldığı güçle cinleri çıkardığını söylüyorlar. İsa da şöyle cevap veriyor: “şeytan, şeytanı kovarsa; onun krallığı nasıl ayakta durabilir? Fakat Ben, Tanrı’nın Ruh’unun Gücüyle cinleri çıkarıyorum”

    En ilginç olan yer Matta 12:29 ayetidir. İsa biraz önce gerçekleşen olayın çok küçük bir benzetmesini yapmaktadır.
    Matta 12:29 «Bir kimse güçlü adamın evine girip onun malını nasıl çalabilir? Ancak önceden o güçlü adamı bağlarsa, onun evini soyabilir.

    Bu güçlü adam kimdir? Bu güçlü adam, şeytandır. Birisi, bu güçlü adamın evine girmiştir. Bu güçlü adamın mallarını taşıyıp götürmektedir. Peki bu nasıl oluyor? Bu güçlü kişinin evine girip bir insan nasıl mal çalabiliyor? İlk önce o güçlü adamı bağlıyor. İsa Mesih tarih içersine girerken ilk önce şeytanın egemenliğini Göklerin Egemenliğinin gücüyle, yetkisiyle bağlıyor.

    Bu benzetmeden önce şunu görüyoruz: Cinli adam, güçlü olan adamın mallarından bir tanesiydi. Fakat İsa o kötü olanı bağlıyor ve Ruh’un gücüyle o kişiyi kendisine alıyor. Göklerin Egemenliği güçle gelirken, güçlü olan adam yani şeytan da bağlanıyor. Yani burada yine sembolik olan tarafı açıklamış oluyor.

    Peki Vahiy Kitabı, güçlü olan adamın bağlandığını söylüyorsa o zaman bizler neden bunun bu anlamı taşıyamayacağını söylüyoruz? Peki bu ne zaman oldu? Bu, iki bin yıl önce olmuştur. Başka bir örneğe bakalım:
    Luka 10:18 İsa onlara şöyle dedi: ‘Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm.

    Buradaki olay nedir? İsa Mesih burada yetmiş iki öğrencisini ikişer ikişer, Müjde’yi duyurmaları için göndermektedir. Evvelki bölümlerde Müjde’yi nasıl tanımlamıştık? Müjde, Tanrı’nın Egemenliğinin bildirisidir demiştik:
    Luka 10:1 Bu olaylardan sonra Rab yetmiş kişi daha görevlendirdi. Bunları ikişer ikişer, kendisinin gideceği her kente, her yere kendi önünden gönderdi.
    2 Onlara şöyle dedi: «Ürün bol, ama işçi az. Bu nedenle, ürünün sahibi olan Rab'be yalvarın da, ürününü kaldıracak işçiler göndersin.

    Bu nedenle de bu kişileri Müjde’yi duyurmaları için görevlendiriyor. Bu kişiler de Müjde’yi duyurma işine başlamak üzere gidiyorlar. Bundan sonra olan şeyleri yetmişler şöyle açıklıyor:
    Luka 10: 17 Yetmişler sevinç içinde döndüler. «Rab» dediler, «senin adını andığımızda cinler bile bize boyun eğiyor.»

    Burada,öğrencilerin şaşkın ve büyülenmiş olduklarını görüyoruz. Zira Müjde’nin vaaz edildiği her yerde güçlü olan adamın evi gerçekten yağmalanıyordu. Yani Göklerin Krallığı’nın Müjde’si o kadar güçlü ki, şeytansal güçler bile, İsa’nın ismine boyun eğiyorlardı. İsa’nın bunu 18. ayette nasıl yorumladığına dikkat edelim:
    Luka 10:18 İsa onlara şöyle dedi: Şeytan'ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm.

    İsa Mesih tüm bu olanları kötü olanın gökten düşüşü olarak yorumlamaktadır. Şeytanı gökten yıldırım gibi düşerken gördüğünü söylüyor.

    Bu olaylar Fısıh Bayramı zamanında geçmektedir. İsa Yahudi bayramlarından en kutsal olan Fısıh için Kudüs’te bulunmaktadır. İlginç bir şey olur:
    Yuhanna 12: 21 Bunlar, Celile'nin Beytsayda kentinden olan Filipus'a gelerek, «Efendimiz, İsa'yı görmek istiyoruz» diye rica ettiler.
    22 Filipus gitti, bunu Andreya'ya bildirdi. Andreya ve Filipus da gidip İsa'ya haber verdiler.
    23 İsa, «İnsanoğlu'nun yüceltileceği saat geldi» diye karşılık verdi.

    Burada Yahudilerin kurtarıcısını arayan Grek insanlar var. 23. ayette İsa bu habere nasıl cevap veriyor? Andrea ve Filipus bunu İsa’ya söyledikleri zaman; İsa, övgü ve tapınışla bağırmaya başlıyor: “İnsanoğlu’nun yüceltileceği saat geldi”

    Yuhanna 12:31 ayetinde bu görkemin boyutlarının nasıl yorumladığına dikkat edin “Bu dünya şimdi yargılanıyor. Bu dünyanın egemeni şimdi dışarı atılacak” 2000 yıl önce İsa dedi ki: “bu dünyanın egemeninin dışarı atılacağı zaman şimdidir”.

    Yuhanna 12:32 Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman bütün insanları kendime çekeceğim.
    31. ve 32. ayetler arasındaki çok önemli bir ilişkiyi fark etmemiz gerekiyor. Güçlü olan adamın bağlandığını, gökten düştüğünü ve şimdi de dışarı atıldığını gördük. 32. ayete bakmazdan önce Vahiy 20. bölümü düşünün.

    Vahiy 20. bölümde şeytanın bağlanmasının sonucu nedir? Ulusları bir daha saptıramayacağıdır. İsa, bu dünyanın egemeninin dışarı atılmasını söyledikten sonra; diyor ki: “Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman, bütün insanları Kendime çekeceğim”.

    Ya da bunu, şu şekilde düşünebilirsiniz: Tarihin ortasında Mesih’in çarmıhı vardır. Mesih’in çarmıhından önce, gerçek Tanrı bilgisi sadece dünya üzerindeki tek bir ulusta vardı. Fakat çarmıhtan sonra İsa: “Ben bütün insanları Kendime çekeceğim” diyor.

    Mesih ile birlikte artık Müjde şöyle söylüyor: “Artık, Müjde dünyadaki tüm uluslara bildirilmiştir”.

    Elçilerin İşleri kitabı (17:30) “Artık cehalet bitmiştir, geçmiş çağda Tanrı, böylesine bir bilgisizliği görmezden geldi. Fakat şimdi yeni bir dönem başlamıştır” diyor. Peki çarmıhtan önceki dünyadaki tüm ulusların cehaletini ve aniden çarmıhtan sonra tüm ulusların Tanrı bilgisine erişmesini ne açıklayabilir? Bunun tek bir açıklaması vardır: İsa Mesih’in çarmıhı ve dirilişinde, bu dünyanın egemeni olan Şeytan’ın kararlı bir şekilde bağlanmış ve yenilmiştir.

    İşte bu yüzden İsa, bu yüce görevi bize veriyor. Bütün ulusları öğrencileri olarak yetiştirmemizi söylüyor. Çünkü artık saptırılma ve cehalet zamanı bitmiştir. Ve artık, Göklerin Krallığı gelmiştir.

    Bu Müjde’nin tüm uluslara duyurulmakta olduğu gerçeği; Tanrı’nın Krallığı’nın aramızda olduğunun bir kanıtı, bir işaretidir. Çoğu zaman insanlar bu gerçeği unutarak, mucizelere ya da cinlerin kovulması olayına bakıp “Bunlar Krallığın işaretleridir” diyorlar. Fakat tüm bunların yanında, Müjde’nin bildirisi de Krallığın gelişinin bir işaretidir. Müjde gerçekten kurtulmakta olanlar için Tanrı’nın gücüdür (I.Korintliler 1:18). Bu gücün bir diğer boyutu da kötü olanın (şeytanın) krallığının yok edilmesidir.

    Bizler tüm Müjde’nin ve Tanrı Krallığı’nın uluslara yayıldığını gördüğümüzde gerçekten de şeytanın gücünün kırıldığını fark edebiliyoruz. Bilmemiz ve görmemiz gereken şey şudur: Tanrı bu çok kötü yaratığı tasmayla bir kütüğe bağlamıştır. Onun yanına yaklaşırsak şeytan tehlikelidir. Fakat bizler onun yenilmiş olduğunu bilerek güçle, güven ve cesaretle dünyaya çıkabiliriz. Bu nedenle de Krallığı vaaz ederek, Tanrı’nın Egemenliğini bildirerek ve tüm dünyaya ışık olarak dışarı çıkabiliriz. Bu ilişkiyi Luka 10. bölümde gördüğümüz şeyle bağlamak gerekir . Çünkü İsa’nın “Şeytan’ın yıldırım gibi gökyüzünden yere düştüğünü gördüm” demesinin sebebi Luka 10. bölüm ile ilişkilidir. Böylece yetmişler geri döndüklerinde Müjde’yi paylaşmaları sonucunda ortaya çıkan haberler, Krallığın meyveleriydi (Luka 10:1-11, 17, [18-20]).

    Vahiy 20: 4 Bazı tahtlar ve bunların üzerinde oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa'ya tanıklık ve Tanrı sözü uğruna başı kesilmiş olanların canlarını da gördüm. Bunlar, canavara ve onun putuna tapmamış, alınları ve elleri üzerine onun işaretini almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesih'le birlikte bin yıl egemenlik sürdüler.
    5 İlk diriliş budur. Ölülerin geri kalanı, bin yıl tamamlanmadan dirilmedi.
    6 İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde hiçbir yetkisi yoktur. Tanrı'nın ve Mesih'in kâhinleri olacaklar ve O'nunla birlikte bin yıl egemenlik süreceklerdir.
    Burada gördüğümüz en temel olay nedir? İsa’nın kutsallarıyla birlikte egemenlik sürmesidir. İsa ne zaman egemenlik sürecek?

    Elçilerin İşleri 2:32 Tanrı, bu İsa'yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız.
    33 O, Tanrı'nın sağına yüceltilmiş, vaat edilen Kutsal Ruh'u Baba'dan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh'u üzerimize dökmüştür.
    34-35 Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der: `Rab Rabbime dedi ki, Ben düşmanlarını senin ayaklarının altına serinceye dek, sağımda otur.'
    36 «Böylelikle tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa'yı hem Rab hem Mesih yapmıştır.»
    Yani bu ayetlerin bizlere hatırlattığı şey şudur: Her şeyi ayaklarının altına alacağı güne kadar İsa, şu andan itibaren egemenlik sürmektedir. Mesih İsa 2000 yıl önce çarmıhta ölmüş, dirilmiştir, göğe yükselip Baba Tanrı’nın sağında oturmuştur ve o zamandan bu yana her şeyi ayaklarının altında toplayıncaya kadar Egemenlik sürmeye başlamıştır. Bizler İsa’nın gelip egemenlik sürmesini beklemiyoruz. Aslında bizler İsa Egemenlik sürerken yaşıyoruz. Peki bu bizler için ne anlama gelmektedir? Bizler O’nunla birlikte hüküm sürmek üzere yeni bir yaşama diriltildik.

    Romalılar 6:3 Mesih İsa'ya vaftiz edilenlerimizin hepsinin O'nun ölümüne vaftiz edildiğini bilmez misiniz?
    4 Baba'nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O'nunla birlikte ölüme gömüldük.
    5 Eğer O'nunkine benzer bir ölümde O'nunla birleşmişsek, O'nunkine benzer bir dirilişte de O'nunla birleşeceğiz.
    6 Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih'le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.
    7 Çünkü ölmüş olan, günahtan özgür kılınmıştır.
    8 Mesih'le birlikte ölmüşsek, O'nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz.
    9 Çünkü Mesih'in ölümden dirilmiş olup artık ölmeyeceğini, ölümün artık O'nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliriz.
    10 O'nun ölümü, günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Oysa sürdüğü yaşamı Tanrı için sürmektedir.
    Ayetlerin “Mesih’in ölümü ve dirilişinde bizler O’nunla birleştirildik” şeklindeki ifadesine dikkat edin. Yani bizler O’nun ölümü ve dirilişinde birleştirilmeyi beklemiyoruz. Ama bizler şu andan itibaren O’nunla birleştirilmiş durumdayız.

    Koloseliler 3:1 Mesih'le birlikte dirildiğinize göre, gökteki değerlerin ardından gidin. Mesih orada, Tanrı'nın sağında oturuyor.
    Bu ayet de aynı şekilde Mesih ile birlikte dirildiğimizi söylüyor.

    Koloseliler 2:12 Vaftizde O'nunla birlikte gömüldünüz ve O'nu ölümden dirilten Tanrı'nın gücüne iman ederek O'nunla birlikte dirildiniz.
    13 Siz suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.
    Bu ayetlerde de vurgulanan şey şudur: “Tanrı, sizleri Mesih’le birlikte diriltti”

    Bu dirilişin sonucuna bakın:
    Koloseliler 1: 12 Bizi kutsalların ışıktaki mirasına ortak olmaya yeterli kılan Baba'ya şükretmeniz için dua ediyoruz.
    13 O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili Oğlunun egemenliğine aktardı.

    Mesih’le birlikte diriltilmenin bir sonucu olarak; Tanrı Oğlu’nun ışıktaki egemenliğine paydaş olmaya layık görüldük. Bizler O’nunla birlikte, ölümünde ve dirilişinde birleştirildiğimiz için; Oğul’un egemenliğine girmişiz ve paydaşız. Bunun ne kadar harika bir şey olduğunu gösteren bir bölüme bakalım:

    Efesliler 2:4-5 Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz.
    6 Tanrı bizi Mesih İsa'da, Mesih'le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu.
    7 Bunu, Mesih İsa'da bize gösterdiği iyilikle, lütfunun sonsuz zenginliğini gelecek çağlarda sergilemek için yaptı.
    Şu andaki amacımız için 6. ayete özellikle dikkat edin: “Tanrı bizi Mesih İsa'da, Mesih'le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu” diyor. Peki İsa şu anda nerede? Tahtında oturmakta… Yani kendi Egemenliğinin başında bulunmaktadır. Ve bizler de bu yerlere O’nunla birlikte oturtulduk.

    İşte bu yüzden de İsa, tüm bu İncil’lerin içerisinde tekrar ve tekrar “kilisesinin yetki ile donatıldığını” söylemektedir. İsa’nın, bizlerin sahip olduğu Krallık yetkisi için ne kadar güçlü bir tarif verdiğine bakın: “Yerde bağladığınız her şey, gökte de bağlanacak. Yerde çözeceğiniz her şey, gökte de çözülecek”

    Yani bu yetki ve otorite öylesine güçlü ki, öğrencileri Rab’bin isminin gücüyle cinlerin bile kendilerine boyun eğdiğini söylüyorlar. Eğer bizler O’nun dirilişi ve Ruh aracılığıyla O’nunla birleşmemişsek; O’nunla birlikte tahtlarda oturup egemenlik sürmüyorsak, bu yetki nereden gelmektedir? Bu nasıl olabilir? Şimdi de İsa Mesih’le sürdüğümüz egemenliğin süresine bakın: Bu bin yıllık süre boyunca egemenlik sürüyoruz. Peki bu bin yıl ne zaman başladı? Bu bin yıl, İsa Mesih’in hizmetinde Şeytan’ın bağlanması ile başladı.

    Vahiy 20:6 ayetinin vurguladığı şeye dikkat edin: “İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır” diyor. İlk diriliş nedir? Yani İsa’nın dirilişidir. Ve Ruh aracılığıyla bizler de, O’nun ölümden dirilişine ortak olmaktayız.

    Vahiy 20:11-15 ayetlerine dikkatlice bakarsak, Vahiy 20:5 ayetinin İsa’nın dirilişi ile ilgili olduğunu görebiliriz. Bizler iman aracılığıyla Mesih’le birleşmiş olarak diriliyoruz. Fakat değişimimizin tamamlanmadığını da biliyoruz. Çünkü bir gün öleceğiz. Ama bu sahne, İsa Mesih’in Yuhanna 5. bölümde bizlere söylediği diriliş olayı hakkındadır.

    Vahiy 20:12 ayetinde bahsedilen ölüler yargı gününe işaret etmektedir. Ki o günde bizlerin, Mesih’te sahip olduğumuz diriliş tamamlanacaktır.

    Toparlamak gerekirse Vahiy 20. bölüm; İsa Mesih’in gelişi, şeytanın bağlanması ve ölülerin dirilişi ile çerçevelenmektedir. Ve bu bölümde Müjde çağının (yani çarmıhtan sonraki çağın) kısa bir özetlenişi mevcuttur.

    Vahiy 20:7 Bin yıl tamamlanınca Şeytan, atıldığı zindandan serbest bırakılacak.
    8 Yeryüzünün dört bir bucağındaki ulusları Gog'u ve Maogo'u saptırmak ve onları savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı denizin kum taneleri kadar çoktur.
    9 Yeryüzünün enginliklerinden geçerek kutsalların ordugâhını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten ateş yağdı ve onları yakıp kül etti.
    10 Onları saptıran İblis ise, canavarla sahte peygamberin de içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldı. Gece gündüz, sonsuzlara dek işkence göreceklerdir.
    Burada da Mesih karşıtından ve Mesih’in gelişinden önceki bu büyük Hristiyanlık karşıtı hareketlerden bahsetmektedir. Eğer Tanrı’nın, İsa Mesih aracılığıyla elinden gelen her şeyi yaptığı bunca şeyden sonra bile şeytanın iyi durumda olduğunu duysaydım, bir Hristiyan olarak yenilmişlikten başka hiçbir şey hissetmezdim.

    Zira Müjde şu anda şeytanın hiç de iyi bir konumda olmadığını söylüyor. Şeytan bağlanmıştır. Şeytan düşmüştür. Şeytan artık dışarı çıkarılmıştır. Ve İsa Egemenlik sürmektedir. Biz de O’nunla birlikte Egemenlik sürmekteyiz.

    İşte bu da bizlere bu yaşamda güven veren bir Müjde’dir. Bu da bizlere, dünyaya giderken güç veren bir Müjde’dir. “İsa Mesih Rab’dir ve kötü olanı yenmiştir” demek İyi Haberdir. Bu da Vahiy 20. bölümün değerini oluşturmaktadır. Bu bölüm bizlere ilerideki bir gün değil, ama şimdi İsa Mesih ile Egemenlik sürdüğümüzü hatırlatır; Müjde’yi vaaz etmek için Göklerin egemenliğinin yetkisine sahip olduğumuzu bildirir.

    #28264
    Anonim
    Pasif

    Tarihsel Pre-Milenyum:
    Bu Görüş Özetle Şöyledir:
    Tarihi Pre-Milenyum görüşünün ilk savunucularından biri kilise babalarından İreneus (M.S. 115-200) dünyanın 6000 yıl kalacağını düşündü –çünkü Tanrı dünyayı 6 günde yaratmıştı [ancak günümüzde 6000 sene hakkındaki görüş kabul görmemektedir –günümüzde çok kimse “son yakın” görüşündedir].

    Bu 6000 yılın sonuna doğru yaklaşırken kötülük çoğalacak ve Mesih karşıtının gelmesiyle kötülük en doruk noktasına çıkacak. Böylece tarihin en son büyük sıkıntısı 7 yıl sürecek. Bu sürenin sonunda görkemli ve fiziksel olarak İsa Mesih gelecek.

    Ancak Mesih gelmeden önce bütün uluslara Müjde duyurulmuş olacak ve çok sayıda iman eden kimse olacak. Mesih gelince İsrail halkından büyük bir oranda Mesih’e dönüş olacak. Böylece iman eden Yahudiler İsrail’de toplanacak.

    Mesih gelince ölmüş olan azizler dirilecek –halen yaşamakta olan azizler ise mükemmel bir şekilde yenilenecek. Böylece 1000 yıl boyunca Mesih dünyada mükemmel bir krallık sürecek. bu 1000 yılın sonunda kötüler dirilecek ve son yargı olacak. Yeni gök ve yeni yeryüzü o zaman başlayacak.

    Ancak Tarihsel Pre-Milenyum ile günümüzün İki Antlaşmacı Pre-Milenyum görüşü arasında fark vardır:

    İki Antlaşmacı Pre-Milenyum görüş Eski Ahit’e baktığında günümüzün uluslardan meydana gelen kilisesini görmemektedir.
    –Tarihsel Pre-Milenyum bu fikirde değildir.

    İki Antlaşmacı Pre-Milenyum görüş Mesih’in gelmesinden önce İsrail’in yersel bir krallık kuracağını ve tapınağın tekrar bina edilerek kurbanlar sunulmaya başlanacağını savunmaktadırlar.
    –Tarihsel Pre-Milenyum böyle bir konu savunmamıştır; aksine Mesih gelince İsrail’in iman edeceğini, Mesih’in kendisinin esas tapınak olmasından dolayı kurban ve tapınak sisteminin artık hiç olmayacağını savunur.

    İki Antlaşmacı Pre-Milenyum görüş genellikle Mesih İsa’nın dünyadaki herkesin günahları için öldüğüne inanır.
    –Tarihsel Pre-Milenyum bu konuda çok açık değildir. Savunucularından bazıları bunu kabul eder, bazılar da etmez.

    İki Antlaşmacı Pre- Milenyum görüş Mesih İsa’nın gelişinin iki aşamalı olacağına inanır. Mesih İsa bir gün gizlice gelecek ve sadece bütün uluslardan imanlıları göğe alacak; ancak kendisi dünyaya inmeyecek. Bundan sonra Büyük Sıkıntı Dönemi (7 yıllık dönem) başlayacak. Bu dönemde Yahudilerin çoğu iman edecek. Büyük Sıkıntı Dönemi sonunda Mesih göklerden bütün galip kilise ile birlikte yeryüzüne gelecek. Tüm kötülere karşı savaşıp onları yargılayacak. Böylece başkenti Yeruşalim olan 1000 yıllık bir krallık tahtında oturan Mesih dünyayı yöneterek Yahudilere krallık edecek. Sina dağında yeni bir tapınak olacak ve Eski Ahit’in kahinlik ve kurban sistemi devam edecek. Yani Mesih’in krallığı Davut’un Krallığının günlerinin daha parlak bir dönemi gibi olacak. Bu dönem boyunca şeytan bağlı olacak. Dünyada günah olsa bile insan hayatı çok uzun bir şekilde devam ederek ölecek. Bu dönem boyunca dünyada çok büyük bir refah dönemi olacak. Bu dönem boyunca bazı iman etmeyen kimseler olsa bile çoğunluk Mesih’e iman edecek. 1000 senenin sonuna doğru şeytan kısa bir zaman için serbest kalacak. O kısa dönem içinde Gog ve Magog ortaya çıkıp bütün ulusları toplayıp Yeruşalim’e karşı savaş edecek. Fakat gökten gelen ateş ile Mesih’in tüm düşmanları yok olacak. Böylece şeytan sonsuza dek dipsiz derinliklere atılacak. Tüm kötü ölüler dirilecek ve yargılanacak. Bundan sonra da yeni gök ve yeni yeryüzü başlayacak.
    –Tarihsel Pre-Milenyum bu görüşte değildir; Mesih tek bir seferde fiziksel ve görkemli bir şekilde gelecek –gizli bir şekilde gelmesi gerekmiyor. Mesih’in gelişini her göz görecek. Büyük Sıkıntı Dönemini Yahudi ve Yahudi olmayan bütün imanlılar geçirecek. Yeruşalimde Mesih 1000 senelik bir krallık sürecek ancak bir fiziksel tapınak, kahinlik ve kurban sistemi olmayacak. Mesih’in krallığı Eski Ahit krallıkları gibi olmayacak. Bu dönem boyunca günah ve ölüm olmayacak.

    A-Milenyum:
    A-Milenyum görüşü gerçekten takvimsel bir 1000 senelik dönemin olmayacağını savunur –çünkü bu semboliktir. Vahiy 20. bölüm bu çağ hakkında sembolik olarak ifade kullanır. İsa Mesih’in çarmıhtaki işi aracılığıyla Şeytan bağlanmıştır. Şimdiki çağda Kutsal Ruh aracılığıyla Müjde daha serbest ve şeytan, Tanrı’nın halkına karşı daha az engel yapabilir. İsa Mesih Matta 12:29 ayetinde şöyle diyor: “Bir kimse güçlü adamın evine girip malını nasıl çalabilir? Ancak onu bağladıktan sonra evini soyabilir”.

    Mesih İsa bu sözlerinde şeytanı güçlü bir adama benzetiyor. İsa Mesih bu güçlü adamı (şeytan) çarmıhtaki işi aracılığı ile bağlamıştır. Aynı zamanda Kutsal Kitap başka bir yerde bu 1000 senelik dönem hakkında konuşmuyor.

    Luka 10:18 İsa onlara şöyle dedi: «Şeytan'ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm. 19 Ben size, yılanları ve akrepleri ayak altında ezmek ve düşmanın bütün gücünü alt etmek için yetki verdim. Hiçbir şey size zarar vermeyecektir.
    Böylece Mesih geldiği zaman şeytan (güçlü adam) bağlanmış oldu. Böylece Vahiy 20. bölümde gördüğümüz şeytanın bağlanması daha Mesih yeryüzündeyken gerçekleşmiş oldu. Böylece şeytan şu anda bağlı olduğu için Müjde bütün dünyada ilan edilmektedir –Mesih’in zamanında Müjde sadece İsrail ile sınırlı idi; ancak Pentekosttan itibaren bütün uluslara yayılmaya başlamıştır.

    Kutsal Kitap’a göre şimdiki çağdan sonra hemen sonsuz çağ başlıyor (İşaya 9:7; Daniel 7:14; Luka 1:33; İbraniler 1:8; 12:28; II.Petrus 1:11; Vahiy 11:15). Diğer bakış açılarına göre bu çağ ve sonsuz çağ arasında 1000 senelik zaman vardır.

    İki Antlaşmacı görüşün aksine A-Milenyum görüşü Yeni Antlaşma kilisesini Tanrı’nın İsrail’i olarak kabul eder –Tanrı’nın Yahudiler için ayrı, uluslar için ayrı bir kurtuluş planı yoktur:
    Galatyalılar 6:16 Bu kurala uyanların hepsine ve Tanrı'nın İsrailine esenlik ve merhamet olsun.

    Mesih’in Sözü ve Ruh’u aracılığı ile Tanrı’nın Krallığı görkemli bir şekilde gelmiş oldu:
    Luka 17:20 Ferisiler İsa'ya, «Tanrı'nın Egemenliği ne zaman gelecek?» diye sordular. İsa onlara şöyle cevap verdi: «Tanrı'nın Egemenliği göze görünür bir şekilde gelmez. 21 İnsanlar da, `İşte burada' ya da, `İşte şurada' demeyecekler. Çünkü Tanrı'nın Egemenliği içinizdedir.»

    Tanrısal krallık politik ve fiziksel değil, kurtaran ve ruhsal bir krallıktır. Yani Davut’un krallığına artık dünyanın ihtiyacı yoktur:
    Yuhanna 18:36 İsa, «Benim krallığım bu dünyadan değildir» diye karşılık verdi. «Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudilere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir.»

    Tek bir diriliş var:
    Vahiy 20:4 Bazı tahtlar ve bunların üzerinde oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa'ya tanıklık ve Tanrı sözü uğruna başı kesilmiş olanların canlarını da gördüm. Bunlar, canavara ve onun putuna tapmamış, alınları ve elleri üzerine onun işaretini almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesih'le birlikte bin yıl egemenlik sürdüler.
    5 İlk diriliş budur. Ölülerin geri kalanı, bin yıl tamamlanmadan dirilmedi.
    6 İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde hiçbir yetkisi yoktur. Tanrı'nın ve Mesih'in kâhinleri olacaklar ve O'nunla birlikte bin yıl egemenlik süreceklerdir.

    Kutsal Kitap birinci ölümü bedenin ölmesi -fiziksel ölüm- olarak anlatıyor. İkinci ölüm ise Kutsal Kitapta Mesih’in Gününde sonsuz yargı yerine gitmek olarak anlatılmaktadır:
    20:14 Ölüm ve ölüler diyarı, ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü, ikinci ölümdür. 15 Adları yaşam kitabında yazılmamış olanların hepsi, ateş gölüne atıldı.
    Matta 10:28 Bedeni öldüren, ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden korkmayın. Hem canı hem de bedeni cehennemde mahvedecek güçte olan Tanrı'dan korkun.

    Birinci ölüm bir başlangıç niteliğindedir -tam olarak tamamlanmış değildir. Ancak ikinci ölüm geri dönülmez bir mutlak tamamlanma anlamına gelir. Birinci ölüm bütün insanlar içindir (Tekvin 3:19). İkinci ölüm ise sadece Kuzu’ya ait olmayanlar içindir.

    Bu durumda birinci ve ikinci ölüm ile birinci ve ikinci diriliş arasında bir paralellik görmekteyiz. Birinci dirilişin doğası ruhsaldır.

    Yuhanna 5:24 «Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir. 25 Size doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlunun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile.
    Böylece Birinci Ölüm bir başlangıç niteliğinde olduğu gibi, Birinci Diriliş de bir başlangıç niteliğindedir.

    I.Korintliler 15:42 Ölülerin dirilişi de böyledir. Beden çürümeye mahkûm olarak gömülür, çürümez olarak diriltilir. 43 Düşkün olarak gömülür, görkemli olarak diriltilir. Zayıf olarak gömülür, güçlü olarak diriltilir.
    15:45 Nitekim şöyle yazılmıştır: «İlk insan Âdem, yaşayan bir can oldu.» Son Âdem ise yaşam veren bir ruh oldu.
    15:47 İlk adam yerden, yani topraktandır. İkinci adam göktendir.
    15:48 Topraktan olan adam nasılsa, topraktan olanlar da öyledir. Göksel adam nasılsa, göksel olanlar da öyledir. 49 Bizler topraktan olana nasıl benzer idiysek, göksel olana da benzeyeceğiz.
    15:51-52 İşte size bir sır açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz. 53 Çünkü bu çürüyen varlığımız çürümezliği, bu ölümlü varlığımız ölümsüzlüğü giyinmelidir. 54 Çürüyen ve ölümlü olan varlığımız çürümezliği ve ölümsüzlüğü giyinince, «Ölüm yok edildi, zafer kazanıldı!» diye yazılmış olan söz yerine gelecektir.
    15:57 Tanrı'ya şükürler olsun! Rabbimiz İsa Mesih'in aracılığıyla bizi zafere ulaştıran O'dur.
    Birinci Diriliş de bir başlangıç niteliğinde olduğu gibi İkinci Diriliş de ilk dirilişin tamamlanmasıdır. Birinci diriliş sadece ruhsal iken ikinci diriliş ruhsal ve bedensel olarak tamdır -bu yüzden de SON DİRLİŞTİR.

    Kilise şu anda milenyum içindedir. Milenyum, Mesih İsa’nın birinci gelişi ile ikinci gelişi arasındaki zamandır. Milenyumun takvimsel olarak ne kadar bir süreyi kapsayacağını kimse bilmez.

    Mesih’in gelişinden hemen önce altın bir çağ düşünülmez. Çünkü “türbilasyon” yani Büyük Sıkıntı Dönemi, Mesih’in ikinci gelişinden önceki zamana aittir. Bu sıkıntı zamanı Mesih karşıtı yani şeytan tarafından tarih boyunca kilisenin engellenmesi ve yok edilmesi için yaptığı savaşın kendisidir. Bu yüzden de havari Yuhanna kendi günlerinde bile pek çok Mesih karşıtının var olduğunu söylemektedir (I.Yuhanna 2:18).

    Bütün insanlar Mesih geldiği anda fiziksel bir şekilde dirilecek. Mesih geldiği zaman iyiler ve kötüler aynı anda dirilecek ve Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkacak –ancak Mesih geldiğinde yaşıyor olan imanlılar değiştirilecektir.

    Post-Milenyum
    İçinde bulunduğumuz çağda Müjde uluslara duyuruluyor. Müjde tam anlamıyla bütün uluslara ulaştığında bütün dünyada Hristiyanlık kabul görecek ve böylece 1000 yıllık dönem başlayacaktır. Bu 1000 yıllık dönem Hristiyanlığın yükseliş dönemi olacaktır. 1000 yıllık zamanın sonunda İsa Mesih sonra gelecektir. Ancak bu 1000 yıllık süre tavkimsel değil sembolik olabilir.

    Müjde dünyada ilerledikçe dünyada yavaş yavaş daha iyi bir durum var olacaktır, tüm dünya daha iyi bir refah durumuna gidecektir. 1000 yılın başında Hristiyanlar her yerde çoğalacak ve dünya barış dolu bir yer olacak. Böylece 1000 yıl başlayacak. 1000 yıl sonunda Mesih dönecek ve sonsuz çağı başlatacaktır.

    [A-Milenyum görüşüne göre] Post-Milenyum görüşte şu problemler vardır:
    – Kutsal Kitaba göre dünya yavaş yavaş daha iyi olmayacaktır. Aksine son zamanlarda kötülük daha da artacaktır (Matta 24:6-14, 21, 22; Luka 18:8; 21:25-28; II.Selanikliler 2:3-12; II.Timoteus 3:1-6; Vahiy 13:1-18).
    – Yinede bu çağ ve gelecek çağ arasında çok büyük değişiklik vardır. Çünkü Mesih’in gelişi her şeyi çok farklı bir biçimde değiştirecektir (Matta 24:29-31, 35-44; İbraniler 12:26-27; I.Petrus 3:10-13).

    Post-Milenyum görüşünde Eski Ahit’teki İsrail ile Yeni Ahit’teki Kilise aynı çizgidedir. Tanrı’nın Krallığı politik ve fiziksel olarak değil, görkemli ve ruhsal bir krallık olarak kabul edilir.

7 yazı görüntüleniyor - 16 ile 22 arası (toplam 22)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.