Ölümden Sonra Bir Yaşam ve Bir Cehennem Yargısı Var Mıdır?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25677
    Anonim
    Pasif
    Görmüş olduğumuz gibi Y.Şahitleri’ne göre, insanlar şimdiki yaşamda işlemiş oldukları günah ve suçlar için hiçbir şekilde ölümden sonra herhangi bir ceza veya yargılanmaya çarptırılmayacaklardır. Onlara göre insan bu cezayı fiziksel ölümüyle zaten tamamen ödemiş olur! Aynı zamanda yine buna bağımlı olarak Y. Şahitleri, ‘Yeryüzündeki Cennette Ebediyen Yaşayabilirsiniz’ kitabının 76-89’uncu sayfalarında insanın ölümüyle, varlıktan tamamen silinip yokluğa karıştığını ve ölümden sonra da cehennem cezası diye bir şeyin var olmadığını ileri sürerler! Onlara göre ölüler diyarı ancak bir mezar olup, cehennem ise kesin yok oluşun bir sembolüdür!
    Ölüler Diyarı Bir Mezar Mıdır?
    Bu konuda ilk olarak bildirmeliyiz ki, Kutsal Kitap’a göre bir insan, ölümüyle asla bir hayvan benzerliğinde yokluğa karışmaz. Fakat iyiler de, kötüler de ‘görünmez yer’ anlamına gelen Hades, yani ‘ölüler diyarı’ında kendileri için öngörülen yerde, asıl yargı gününü bekleme amacıyla, bilinçli bir şekilde varlıklarını sürdürürler. Her ne kadar bazı ayetlerde söz konusu ‘ölüler diyarı’ (Yunanca Hades,İbranice Şeol) mezar düşüncesini hatırlatsa da, aslında bu bir mezar değil; iyi olsun kötü olsun bütün ölülerin geçici olarak asıl yargı gününe dek muhafaza edildikleri yerdir (İş. 14:9-10; Hez. 32:21-23; 1. Sam. 28:19). Tanrı’nın Sözü’nde mezar için kullanılan özel kelimeler bulunmaktadır. Bunlar ‘Şeol’veya ‘Hades’ değil; fakat İbranice ‘kever’,Yunanca ise ‘mneymeyoys’ veya ‘tafos’ kelimeleridir. Bunlar herkesce bilinen mezar veya kabir anlamında olup, Şeol veya Hades’le karıştırılmaz (Tek. 23:9; 50:5; Yeş. 22:16; Mat. 27:60; Yu. 11:31,19:41; 5:28). Bundan başka Eski Antlaşma’da da Şeytan’ın ‘ölüler diyarına, (şeole) çukurun en derinine indirilmesi’ nden ve ölmüş bulunan ‘zorlu yiğitlerin’ ölüler diyarında konuştuğundan söz edilir (Yeş.14:15; Hez. 32:21). Şüphesiz bu ölü vücutların konulduğu alışılmış bir mezar olsaydı, ruh olan bir varlığın oraya indirilmesi veya orada bulunanların konuşması söz konusu olamazdı. Zaten İsa Mesih de verdiği zengin adam ve Lazar örneğinde ‘zengin adamın ölüp(mezara) gömüldü ‘ğünü ve ölüler diyarında (Hades’te) azap içinde olarak gözlerini kaldırdığını ” bildirerek, mezar ile ölüler diyarının, yani Şeol’ün aynı şey olmadığını açıkça gösterdi (Lu. 16:22-23). Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde mezara gömülündüğü gibi ‘ölüler diyarına gömülmekten’ söz edilmez, ama ölüler diyarına inmekten veya gitmekten söz edilir.
    Bilinmelidir ki, ‘Hades’veya ‘ölüler diyarı’ bizler için hiç de günahlıların gittiği son ceza veya cehennem durumu değildir. Burası geçici bir bekleme yeridir. Bir yerde bizler bu ‘Hades’i’ asıl mahkemeden önce suçluların göz altında tutulduğu bir nezarethaneye de benzetebiliriz (Esin. 20:13-15). Asıl cehennem cezası ise ölülerin Hades’ten çıkışından, dirilişinden sonra, son yargılamada (Esin. 20:11-15) günahlıların uğrayacağı ateş gölü cezası olacaktır. Bu zamana kadar, ölen kişiler iyi veya kötü olsun hepsi de ölüler diyarına giderler. (Bazı Mesih İnanlıları Efesliler 4:7-10‘a dayanarak Mesih‘in ölümünden sonra ölüler diyarına gidip imanlı ölüleri ardına çekerek göğe götürdüğüne ve şimdi ölen bütün imanlıların direkt olarak Mesih‘in huzuruna gittiğine inanırlar Filp.1:23; İbr.12:23).

    Fakat yine bilmeliyiz ki ölüler diyarı iki kesimden oluşmaktadır. İyiler ‘İbrahim’in kucağı’ve aynı zamanda ‘cennet’olarak bilinen kesime, diğer günahlılar da kendileri için ayrılmış ve bazen cehennem adlandırılan kesime gitmektedirler. (Bundan dolayı ki, Kutsal Kitap’ta bazı kutsal adamların Yakup, Yusuf, Eyup vs… hatta İsa Mesih’in bile ölüler diyarına, Şeol’e gittiğini okuruz. Bkz. Tek. 37:35; Eyb.14:13; Elçi. 2:31-32). Bizzat İsa Mesih o zamanlarda Yahudiler arasında da yaygın olan bu görüşü ‘zengin adam ve Lazar’ olayını anlatmak suretiyle tam olarak onaylamıştır (Lu. 16:19-31).
    Ölümden Sonra Yok Mu Oluyoruz?

    Aynı zamanada Rabbimiz İsa Mesih bu zengin adam ve Lazar örneğiyle açık bir şekilde göstermiştir ki;

    • İnsanın ölümüyle yok olmaz ama varlığını devam ettirir (22-23),
    • Ölüler diyarı bir mezar değil ama iyiler ve kötüler için olmak üzere iki kesimden oluşan bir yerdir (23),
    • Yaşarken işlenen günahlar için bir yargı olacaktır (24),
    • Ölümden sonra da kesinlikle ikinci bir kurtulma şansı yoktur (26).
    Her ne kadar YŞT bu bir meseldir, bir semboldür, diyerek bu sözlerin önem ve gerçekliğini yumuşatarak geçiştirmeye çalışsa da açık olan bir gerçek var ki, İsa Mesih, mesel ile veya sembol ile olsun bu görüşe karşı çıkmamış, bunu tam tersine onaylamış ve doğrulamıştır. Y. Şahitleri’ nin beş kez değiştirdiği bu zengin adam ve Lazar olayını yorumlama tarzları bile bizlere bu görüşlerinin tutarsızlığını kanıtlıyor. Onlar için zengin adam; İsa’yı öldüren gururlu dinsel sınıfı, Lazar da; İsa’yı kabul eden inananlar sınıfını simgeliyormuş. Fakat bu yoruma göre Luka 16:26‘daki sizinle bizim aramıza öyle büyük bir uçurum yerleştirilmiştir ki, ne buradan size geçmek isteyenler geçebilir, ne de oradan kimse bize geçebilir’sözleri mantıksal olarak bir sınıftan diğer bir sınıfa geçişin tamamen olanaksızlığını gösterir. Fakat İncil’de açık bir şekilde görüyoruz ki, bu dinsel sınıfa ait olan birçok önder İsa Mesih’i kabul ederek Lazar sınıfına geçmiştir! (Elçi. 6:7; 23:6; 15:5). Bu, şüpheye yer vermeyecek bir şekilde, bu yorumun çürüklüğünü belgeler. Şüphesiz, Kutsal Kitap zenginin sırf zengin olduğu için cezayı hak ettiğini, fakirin de fakir olduğu için teselliyi hak ettiğini bildirmez. Zengin, 20‘inci ayette vurgulandığı gibi sırf dünyasal açıdan zengin olup, tövbe etmediğinden cezayı hak etmiş (Bkz. Luk. 12:20-21; Mat.24:38-39), fakir de özellikle ruhsal açıdan fakir olup tövbe ettiğinden teselliyi hak etmiştir (Mat. 5:3).

    Eğer canın ölümden sonra yaşadığı inancı, YŞT’nın ileri sürdüğü gibi Şeytan veya putperest icadı olsaydı, asla İsa Mesih böyle bir örnek veya konuşma tarzı kullanmayacak ve bu şekilde Şeytan’ın davasını güçlendirmeyecekti! İsa Mesih yine başka bir olayda ‘bedeni öldürüp de canı öldürmeye kudreti olmayanlardan korkmayın’ demiş ve bununla yine fiziksel ölümle canın yani asıl benliğin yok olmadığını belirtmiştir (Mat. 10:28).

    Luka 23:43’te İsa Mesih kendisiyle birlikte çarmıha asılmış, daha sonra da kendisine iman etmiş olan mücrime şu vaatte bulunmuştur: ‘Doğrusu sana derim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın’. Aynı günde İsa ve mücrim öldürüleceklerdi; ama o günde Mesih’in vaat ettiği gibi Hades’te iyiler için ayrılmış olan cennet kesiminde birlikte olacaklardı. Başka bir olayda da İsa Mesih üç öğrencisi ile dağda bulunurken kendilerine asırlar önce ölmüş, fakat ölümlerinde yok olmayıp gerçekte hâlâ mevcut olan ‘Musa ve İlya göründüler ve Mesih’in ölümü hakkında konuşmaktaydılar’ (Lu. 9:29-31).

    Esinleme kitabının yazarı elçi Yuhanna da ‘ölen sadık kişilerin canlarını görmüş’ ve onların yüksek sesle’Tanrı’yla konuştuklarına tanık olmuştu (Esin. 6:9-20). Elçi Pavlus da kendi ölümünden söz ederek ‘ayrılmayı ve Mesih’le birlikte olmayı arzuluyorum’ demişti (Fil. 1:23 ve bkz. 2. Kor. 5:1-8; 1. Pet. 1:13-15; İb. 12:22-24).

    Eğer insanın ölümüyle yokluğa karıştığı görüşü bir gerçek olsaydı, bu sözler tamamen yersiz ve saçmalık olacaktı. Doğrudur ki, ‘can’kelimesi Kutsal Kitap’ta bazen insanın sürdürdüğü fiziksel yaşama işaret eder. Fakat görüldüğü gibi can sırf bununla sınırlı olmayıp, ölümden sonra bilinçli olarak varlığını sürdüren, insanın öz benliğidir de.

    Kutsal Kitap YŞT’nın öğretilerinin tersine yine bizlere açık bir şekilde öğretmektedir ki, her bir insan, yaşamaktayken işlemiş olduğu her suç ve günah için bir gün Tanrı’nın önünde durdurulacak ve hak ettiği tam ceza neyse ona mah-kûm olacaktır. İsa Mesih şöyle diyor:

    • ‘İnsanlar, söyleyecekleri her boş söz için yargı gününde hesap verecekler’ (Mat. 12:36).
    Petrus da şöyle der:
    • ‘Onlar, yaşayanları ve ölmüş olanları yargılamaya hazır olan Tanrı’ya hesap vereceklerdir’ (1.Pet. 4:5).
    Pavlus da şöyle bildirir:
    ‘Bedende yaşarken gerek iyi, gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için her birimizin Mesih’in yargı kürsüsü önünde durması gerekir’(2. Kor. 5:10).

    Vaiz kitabıysa şunları bildirir:

    • ‘Ey genç adam, tazeliğinde sevinçli ol ve gençliğinin günlerinde yüreğin seni sevindirsin, gönlünün yollarında ve gözlerinin gördüklerinde yürü: ancak bil ki, bunların hepsi için Allah seni hükme götürecektir’ (Va. 11:9 ve 12:14; bkz. Rom. 4:10-12; 2:3-9; 2. Sel. 1:6-10; Mat. 21:34; 25:19; 11:24; Lu. 12:47-48; Esin. 22:11-12 vs.).
    Cehennem Cezası Yok Olmak Mı Yoksa Bilinçli Olarak Çekilen Ceza Mı?

    Cehennem cezası bin yıllık Mesih’in egemenliğinin sonunda, büyük beyaz taht önündeki yargılamanın sonucunda kişinin alacağı veya gireceği ceza durumudur. Aslında cehennem fikrinin kökeni, Yeruşalim surlarının dışında bulunup, çöp ve ölü cesetlerin içine atıldığı sürekli yanar olup, lanetlenmiş bir yer olan Hinnom Vadisi’ nden gelmektedir. Zamanla Yahudiler ve İsa Mesih, bu ateşli ve iğrenç yeri kesin yok oluşun değil, günahlıların ilerde karşılaşacağı son korkunç cezayı betimlemek için bir model olarak gözler önüne sermeye başlamışlardır. Kutsal Kitap bu korkunç cezayı veya yeri aynı zamanda başka örneklerle de dile getirmiştir. Örneğin bunu ‘fırın ateşine’, ‘ağlayış ve diş gıcırtısı olan yere’ benzetmiştir:

    ‘Ekin biçme zamanı gelince orakçılara diyeceğim ki, önce deliceleri toplayın yakılmak üzere demet yapın… Deliceler nasıl toplanıp ateşte yakılıyorsa, çağın sonunda da böyle olacak. İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük yapan herkesi O’nun egemenliğinde toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır..’ (Mat. 13:41-42; 47-49).

    Dış karanlığa’benzetmiştir:
    ‘O’nun ayaklarını ve ellerini bağlayın ve kendisini dış karanlığa atın; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır’(Mat. 22:13).

    ‘Sonsuz ateş ve cezaya’, ‘Tanrı’nın huzurundan kovuluşa ve bir ceza evine’benzetmiştir:
    ‘Çekilin yanımdan! İblis ile onun melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin… Bunlar sonsuz cezaya uğrayacak, doğrular ise sonsuz yaşama kavuşacaklardır’ (Mat. 25:41-46).

    ‘Bu öfkeyle efendisi, tüm borcunu ödeyinceye kadar onu işkencecilere teslim eder. Eğer her biriniz kardeşini yürekten bağışlamazsa, göksel Babam da size öyle davranacaktır’ (Mat.18:35; Lu.12:58).

    ‘Eğer elin seni günaha sokarsa, onu kes. Çolak olarak yaşama kavuşman, iki el sahibi olarak sönmez ateşe, cehenneme gitmenden iyidir…Oradakileri kemiren kurt ölmez, yakan ateş de sönmez.‘ (Mar.9:43-48).

    Bu ceza aynı zamanda ‘azap yerine’, ‘ikinci ölüme’ ve ‘ateş ve kükürt gölüne’ atılmakla tasvir edilmektedir:
    ‘Böylelerine, kutsal meleklerin ve Kuzu’nun önünde ateş ve kükürtle işkence edilecek. Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara dek tütecek. Canavara ve onun putuna tapıp, onun adının işaretini kabul edenler gece gündüz rahat yüzü görmeyecekler. Bu durum Tanrı’nın buyruklarını yerine getiren ve İsa’ya olan imanlarını sürdüren kutsalların sabrını gerektirir’ (Esin. 14:10-12).

    ‘Onları saptıran İblis ise, canavarla sahte peygamberin içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldı. Gece gündüz, sonsuzlara dek işkence göreceklerdir.’, ‘Adları yaşam kitabında yazılmamış olanların hepsi, ateş gölüne atıldı’ (Esin. 19:20; 20:10-15 Lu. 16:19-31).

    Bu sembolik tanımlamalar, bizlere günahlı kişinin ileride karşılaşacağı asıl ciddi cehennem cezasının ne derece korkunç ve ürpertici olduğunu sanırız açıkça göstermektedir.
    Kutsal Kitap’a göre Şeytan, cinleri ve onları izleyen günahlı insanların sonuçta gideceği yerin bir simgesi olan cehennem (Gehenna) veya ateş gölü hiç de Y. Şahitleri’nin ileri sürdüğü gibi ebedi yok oluşun bir simgesi değildir. Çünkü Esinleme kitabında İsa Mesih’in ikinci gelişinde, Mesih karşıtı olan canavar ve sahte peygamberin yakalanıp ‘kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldığını’ okumaktayız (19:20). Bu ateş gölüne atılmadan tam bin yıl sonra Şeytan’ın da tutulup ‘canavarla sahte peygamberin de içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldığını’ ve ‘gece gündüz, kendilerine işkence edilecektir’. denildiğini okuyoruz. Şimdi duralım ve kendi kendimize soralım: Eğer ateş gölü Y. Şahitleri’nin söylediği gibi ebedi yok oluş idiyse, nasıl oluyor da oraya atılmalarından bin sene sonra canavarla sahte peygamber yok olmamıştır, ve hâlâ orada bulunmaktadırlar? Ve nasıl oluyor da Şeytan da aynı yere atılıp, kendilerine gece gündüz ve sonsuzlarca işkence çektiriliyor? Yok olan herhangi bir şey işkence çeker mi veya yok olan bir şeye işkence çektirilebilir mi? Hayır! Ateş gölü veya cehennem ebedi yok oluşun bir simgesi değildir. Zaten İsa Mesih de bu yeri ‘dış karanlık’olarak nitelemiş ve orada ‘ağlayış ve diş gıcırtısı’ nın olacağını vurgulamıştır.
    Bundan başka sözkonusu bu cezaya ‘yalnızca düzeltilemez, ağır günah işleyenler çarptırılacaktır’ iddiası da yanlıştır. Çünkü İsa Mesih açık bir şekilde yalnızca düzeltilemez, ağır günahlıların değil, kardeşine ‘ahmak’diyenlerin bile sözkonusu ‘cehennem ateşini hak edeceğini’ vurgulamıştır (Mat.5:22).
    Y. Şahitleri’nin, insan ölümüyle varlıktan silinir görüşlerini desteklemek için sık sık ileri sürdükleri Vaiz 9:10 ayetlerini dikkatli bir şekilde, aynı bölüm ve kitabın işlediği genel konunun ışığı altında incelersek göreceğiz ki, bu ayetlere dayanarak kendimiz için bir inanç sistemi yaratmamız oldukça çürük ve tehlikelidir. Örneğin aynı bölümde Kutsal Kitap’ın diğer yerlerinde tamamen reddedilen Vaiz’in şu şaşırtıcı sözlerini okuyoruz:

    İyiyle kötü arasında hiç fark yoktur’. “Ölüler için iyi olsun kötü olsun ebediyen hiçbir pay ve ücret yoktur.”. “İnsan bir hayvandır ve hayvandan üstünlüğü yoktur.’. ‘Pek çok salih olma, çok hikmetli olma, çok kötü olma.‘. ‘Tanrı’nın verdiği bu boş ömrü arzumuza göre yemek ve içmekle kullanmalıyız’ vs… (9:5-10; 1:16,24; 2:18-22; 6:12; 8:15).

    Acaba bir kimse bu sözler doğrultusunda kendine bir inanç sistemi oluşturup, yaşamını buna göre yönlendirirse ne derece doğru hareket etmiş sayılır? Kutsal Kitap’a göre böyle bir kimse ciddi bir hataya düşmüş olur. Nedenine gelince Kutsal Kitap’a göre asla iyiyle kötü aynı değildir (Mal. 3:18). Y. Şahitleri’nin de kabul ettiği gibi Tanrı bizi bir maksat doğrultusunda yaratmış olup, ömrümüz hiç de boş değildir ve iyilere de kötülere de diriliş yoluyla bir ücret vardır.

    O halde Vaiz burada neden söz ediyor ve kimin sözcülüğünü yapıyor? Vaiz kitabı yaşamı felsefî, moralsal, materyalist gibi farklı açılardan inceleyerek aşama aşama okuyucularını Tanrı’ ya yöneltmek amacındadır (Bap 12). Söz konusu ayetlerde ise Vaiz materyalist, yani nakâmil bir kişinin, yeryüzü yaşamına materyalist açıdan bakışını sergilemektedir. Bu Tanrı’nın değil, materyalist birinin yalnızca yeryüzü açısından hayata ve ölüme bakış açısıdır!(Vaiz 1:13-14). Zaten Pavlus da insanların bu ‘Yiyelim ve içelim çünkü yarın öleceğiz’görüşünü tamamen reddetmektedir! (1. Kor. 15:32).

    Sırf materyalist insan düşüncesinin dile getirildiği bu ayetlere dayanarak ölüm ötesini tespit etmeye çalışmak hiç de hikmetlilik değildir. Bundan başka Vaiz ‘gitmekte olduğun ölüler diyarında iş ve düşünce, bilgi ve hikmet yoktur’ derken ölüler diyarında bulunanların dünyadan tamamem kopuk, dünyayla ilgili bilinç veya faaliyetlerin bulunmadığını da dile getirmiş olabilir, yok olduğunu değil!

    Y. Şahitleri’nin, anlamından çıkararak sunmuş olduğu diğer bir ayet de Yeremya 7:31 ayetidir. Oysa Tanrı burada herhangi bir günahlının cezalandırılmasını değil, İsraillilerin putperestler gibi sahte ilahları yatıştırmak için suçsuz çocuklarını ateşten geçirme uygulamasını mahkûm etmektedir. Tanrı’ya karşı ayaklanan kişinin cezalandırılması, tamamen ayrı bir durumdur! İsa Mesih günahlıların cezalandırılmasından söz ederken, açıkça onları ebedi bir ateşin beklediğini bildirdi:

    ‘Çekilin yanımdan! İblis ile onun melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin’ (Mat. 25:41,46).

    ‘İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük yapan herkesi O’nun egemenliğinde toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.” (Mat. 13:30; 40-43, 49; Esin. 14:9-12; 20:10; Rom. 2:6-9; 2. Sel. 1:6-10).

    Gördüğümüz gibi Mesih’in sözleri açıktır. Cehennem öncelikle İblis ve cinleri için hazırlanmıştır, fakat sonuçta onları izleyenler de aynı akıbete uğrayacaklardır. Her ne kadar sözü edilen ateş kelimesi harfi olmayıp, bir sembol olsa da bununla dile getirilen şey pişmanlık, sıkıntı, huzursuzluk vs. dir. Unutmayalım ki bu sözleri söyleyen sevginin ve merhametin özü ve örneği olan İsa Mesih’in kendisidir. Bu nedenle Tanrı sevgidir, günahlıları asla cezalandırmaz veya cehenneme göndermez düşüncesi de tamamen yanlıştır. Mutlaka Tanrı sevgidir. Ama bunun yanında adaletli olup ‘suçluyu asla suçsuz çıkarmayan’ dır (Nah. 1:3).

    Yeriyken yine belirtmeliyiz ki, her ne kadar cehennemin süresi konusunda bazı tartışmalar bulunsa da ilk yüzyıllardaki Hıristiyanlar arasında kesin bir şekilde insanın ölümle yok olmayıp, canının yaşamaya devam ettiği, bir yargı olup, bu yargının sonunda günahlıların korkunç bir ceza veya azaba uğrayacağı görüşü tamamen kabul edilmekteydi. Bununla ilgili olarak Polycarp’ın, İgnatyus’un, Diognet’in, Clement’in, Orijen’in, Tertulyen’in, Justin’in vs. yazılarından bir sürü örnekler gösterebiliriz. Sonuç olarak liberal ve akılcı akımların etkisinde kalarak bu yargı ve cehennem gerçeğini Y. Şahitleri’nin yapmış olduğu gibi şahsî keyif ve mantığa göre yorumlayıp, yadsımak ve insanlara bunun tam tersini öğretmek ciddi bir sapıklık ve aynı zamanda çok ağır bir sorumluluktur. Evet, Kutsal Kitap’ın bildirdiği gibi:

    ‘Diri Tanrı’nın eline düşmek korkunç bir şeydir’ (İb.10:31).
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.