Kilise Hayatı

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25560
    Anonim
    Pasif

    ALLAH’A AİT OLANI ALLAH’A VERİN

    1.Tanrı görünen ve görünmeyen bütün varlıkların ve uzay sistemlerinin yaradanıdır. Aynı zamanda hem bedeni yaradılışın hemde bundan önce olan ruhi yaratılışın da yaradanıdır.

    2. Tanrı yalnız yaratıcı değil bütün hayatın düzenleyicisi ve bunun dekorasyoncusudur. Çünkü O hayata şekil verir, milyarlarca yıl boyunca her şey kusursuz olarak O’nun iradesi ile ilerlemekte ve bu güne dek gelmekdedir. Bütün yaradılış ve yaşam sistemlerinin bu mükemmelliği O’nun sayesindedir.

    3. Yaşamakta olan milyarlarca insana bakarken onların kalplerinin içini bilen Tanrı’yı görmemezlikten gelemeyiz. O, bizi kendi suretinde yaratmıştı. Kendi suretinde yaratılan insan O’nun özelliklerinden bazılarını da hediye olarak almıştır. Bunlar mantık, vicdan, ruh ve düşünebilme yeteneğidir.

    4. Rab bizleri gezegen denen bu dünya üzerinde hayata koydu. Bu dünyanın sonsuz uçlarında bolluk ve bereket kaynamaktadır. İnsan zamanla bu kayanakları zedeleyerek tabiatın paklığını ve görkemini tahrip etmiştir. Bununla yetinmeyerek hastalıklar ve cezalar yaratıldı diyerek Tanrı’ya hakaret ediyor. Halbuki hayvanlar bile efendilerine nankörlük etmezler.

    5. Ama bunu gören Rab, insanın daha da uzağa gitmesini ve kopmasına izin vermedi, bizleri günahtan kurtardı. Bu kurtuluşu Rab Mesih bizler için çarmıha gerilerek kanını fidye olarak bizler için akıtmıştır. Daha sonra bu kurtuluşu devam ettirmek için kilisesini kurmuş ve ona bütün sevgisini uzatmıştır. Kilise Mesih’in kurtuluş hazinesidir. Bunun aracılığıyla Mesih’e ve kurtuluşa ancak kavuşuruz. Bizler O’na inanmaya ve O’na tapınmaya çağrıldık. Kolayca sürüklenen ve ilmi ile kendisinin gücüne dayanan insan kendisi için putlar yapmış ve bunlara tapınmaya başlamıştır. Bunun için Tanrı on emrinde “Kendine put yapıp buna tapınmayacaksın”der.
    Put insanın ruhunu işgal eden yoldan sapmış kişilerin tpınmak için yaptıkları heykelleridir. Eski ve ölmüş ideolojikleri ve Asya ülkeleri tanrılarına başvurmak ta putperestliktir. Bununla birlikte medyumcular, falcılar, el ve kahve falcıları ve buna benzer her türlü faliyet ve davranış hrıstiyanlıkta yer almayıp günah ve yasak sayılmaktadır. Bunlara iman olmaz. İman yalnız
    Tanrı’ya dır.
    Bu saydıklarımıza inanmayan ve onları tanımayan, yani gerçek Allah’ı kabul etmeyen biri, yanında temiz ve duru akarsu varken susuzluğunu pis binkilerden gidermeye çalışan atal adama benzer. İmanımızın sarsılmaz, ve eylemimizin de kuvvetli olamasına bakalım. Bunu yapan bizler her zaman Tanrı’nın himayesi altında olacağız.

    TANRI’YA SAYGI VE İBADET

    Musa aracılığıyla Sina Dağında İsrail halkına verilen on emirin üçüncü emri “Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın” demektedir. Bunun için İsrailoğulları korkmaya başladılar. O günlerden sonra bu korku nedeniyle Tanrı kelimesini artık çok az kullanmaya başladılar, bunun yerine Rab yani efendi anlamına gelen kelimeyi kullanır oldular. Bu durum daha sonraki dönemlerde de aynı şekli korudu. Dönemin en ünlü bilim adamlarından Newton Tanrı kelimesine çok saygı duyardı. Bu kelime konuşulduğunda ve dile getirildiğinde ayağa kalkar ve şapkası varsa bunu çıkarırdı. Bu durum günümüzün insan topluluklarında bazı insanların ağızlarında normal bir kelime, bazen saygısızlık hatta bazen buna küfür ederek hakarette edilir. Bu durum çok acı veren bir durumdur. Bu tip insanlar bu davranışlarıyla toplumun gözünden düşerler, buna paralel olarak Tanrı kelimesi bazı kişilerin ağızlarında alay ya da fıkralarda gülünç kaynağı olmuş ve artık bu çok genelleşmiştir.Bazı insanlar Tanrı’nın adına yemin eder bu durumda bu insanlar hem Tanrı’ya karşı günah işlemiş hemde adaleti aldatarak yanlış kararlar alınmasına neden olmuş olurlar. Fakat buna katlanan ve bu sözlerde bulunan ve hatta bunu duyduğunda sert bir cevap vermeyen yani sesini çıkarmayan kişi bile yargılanacaktır. Bu insanlar ebedi hüküm giymeye ve cezalandırılmaya adaydırlar.

    İlk insan topluluklarında Tanrı ile ibadet değişik yollarda da olsa yapılıyordu. Bu insanlar isteklerini ve düşüncelerini kurbanlar sunarak Rab’e bildiriyorlardı. Tanrı’ya ibadet edilecektir, diye buyuran bu emir insanların Tanrı karşısında ki görevlerini bildiriyordu. Bu durum zamanla günümüze de taşınmış, hala dünyanın her yerinde insanlar Tanrı’ya kurbanlar ve adaklar sunarak bunun da bir ibadet şekli olduğuna inanırlar. İsrail halkı o dönemde Tanrı’dan başka bir emir aldı. Emir: “Haftanın bir gününü Tanrı’ya ayıracaksın o gün hiç çalışmayacak ve yalnızca O’na tapınacaksın, O kutsal gün de cumartesi günü olacaktır” demekteydi. Bununla birlikte tapınacak yerleri olmayan İsrail oğulları için, Tanrı Musa’ya geçici bir tapınak yapmasını söyledi. Tanrı bunu Musa’ya detylı bir şekilde açıkladı. Bu durum İbranililer’in çölden çıkıp Filistin topraklarına gelmesiyle sonra erdi. Orada sinagoklarda ve daha sonra da Süleyman’nın muhteşem tapınağında Tanrı’ya tapınmaya başladılar. Bu Mesih’in sinagoklara gidip öğretiler ve konuşmalar yapmasıyla sona erdi.

    Atık kilise kurulmuş ve bütün hrıstiyanlar kiliselerde Tanrı’ya tapınmaktaydı. Biz hristiyanlar bu kutsal günü ibadet ve istirhat olarak sayar ve bunu pazar günü olarak kabul etmişizdir. O gün kutsaldır, çünkü Rab’in diriliş günüdür. Bizler de o günden itibaren bu günü Rab’in günü olarak adlandırdık. Öyleki her pazar günü Tanrı’ya ibadet eder o gün istrahat ederek kendimizi Tanrı’ya veririz. O gün bizim Tanrı ile buluşma günümüz, O’na ilahiler ve ezgilerle şükranlar sunma günümüzdür. Aziz Pavlos’un dediği gibi: “Tanrı’nın iradesi bizim kutsallaşmamızdır. ” Bunun için her pazar günü Tanrı’yı hatırlayarak o güne kendisine bağışlamalı ve Rab’imizin dirilişini hatırlamayız. Öyleki Yeni Ahidte biz hristiyanlar her pazar dünü Mesih’in aracılığıyla O’nunla birlikte günahlarımızdan ve kusurlarımızdan dirilmekteyiz.

    NOT: Terki Dünya Manastırı’nın web sayfasından alınmıştır.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.