Re: –son Zaman Öğretsi–

#28261
Anonim
Pasif

[Mesih’in Doğuşu] Logos dediğimiz Sonsuz Söz’ün beden alarak dünyaya gelmesidir. Mesih’in beden alma işinde aslında cennet ve yeryüzü İsa Mesih Kişi’sinde birleştirilmiştir. Bu Beden alma olayı da bizlere şunu kanıtlar: Madde inanıldığı gibi kötü değil, hatta Tanrı’nın gözünde iyi bir yere sahiptir. Bu da bizi şaşırtmasın zira maddeyi yaratan Tanrı’dır.

[Mesih’in Dirilişi] İsa’nın mezardan sadece ruhsal bir varlık olarak çıkmadığını gösteriyor. Çünkü bu diriliş aslında maddenin ya da fiziksel doğanın (gerçeğin) gücünden kurtuluş anlamında ruhsal bir diriliş değil; bedensel bir dirilişti Yani fizikselliğin kısıtlamalarından bir kurtulma değil, kendi sahip olduğu bedenle dirilmekti. Daha önce de değindiğimiz gibi İsa aslında, değiştirilmiş ya da yüceltilmiş olarak, yine kendi bedeniyle dirildi.

[Mesih’in Göğe Yükselişi] Mesih açık ve görünür kanıtlarla göğe yükselerek Baba’nın yanına çıktı. Mesih göğe çıktığında bizlerin fiziksel doğası dahil olmak üzere –çünkü onu üzerine almıştı- bu yüceltilmiş insan doğasıyla Baba’ya çıktı. Şu anda bizlerin insanlığı, İsa Mesih içerisinde Baba’nın sağ tarafında yüceltilmiş olarak bulunmaktadır.

Aslında Kristoloji öğretisinin içinde eskatolojinin anlamına ilişkin birçok ipucu elde etmekteyiz. İşte bu gerçekle, kilisenin sahip olduğu bu görkemli ümide ilişkin yeni ve derin bir bakış açısı edinmekteyiz. Çünkü kurtuluş bizlerin bir gün melekler gibi ruhça pak ya da ruhsal varlıklar olacağımız anlamına gelmez. İsa geri döndüğünde, o gün O’nu göreceğiz ve O’na benzer kılınacağız! İsa, insanlıkta yüceltilmiş olarak, o gün geldiğinde bizleri de kendi insanlığımızda yüceltecektir. Kendisi mezardan ölümsüz olarak çıkmış olan İsa, bizleri de mezardan aynı şekilde çağıracaktır. Bizler de hem beden, hem can olarak; O’nun ölümsüzlüğüne paydaş olacağız.

Fakat şu noktada fiziksel doğamızın kökünü unutmamalıyız. Bunun için de Kutsal Kitab’ın en başına dönmemiz gerekir. Şu çarpıcı olayı hatırlayın: Tanrı, dünyanın toprağına elini uzatarak ondan alıyor ve Adem’i yaratmak üzere şekillendiriyordu. Ve şekillendirdiği biçime hayat nefesini üflüyordu. Bunun sonucunda da Adem yaşayan bir varlık olmuştu. Burada dikkat edilmesi gereken şey; bizlerin yaratılışla çok yakın bir bağımız olduğudur. Fiziksel doğamızda bizler aslında tüm “kosmos’un” (evrenin) yapı taşı olan maddelerden yaratıldık. Bizler bu fiziksel doğadan geldiğimize göre değiştirilmemiz, bir anlamda içinden geldiğimiz bu yaratılışın da değiştirileceğinin teminatıdır.

İşte bu nedenle Müjde, kişinin kendi kalbinde deneyimleyebileceği kişisel bir çağrı, saf ruhsal bir gerçeklik ya da saf bir ruhsal çağrı değildir. Fakat Müjde, yaratılışın kaderi hakkında tüm insanlığa yapılan bir çağrıdır. İsa Mesih’in tüm yaratılış üzerinde Rab olduğunu söyleyen bildiren bir duyurudur bu… Mesih’in Rabliği ruhsallığı kapsadığı kadar fizikselliği de kapsamaktadır.

Her ne kadar dünya şu anda, gelecekte olacağı halde değilse de Tanrı, gelecekte olan planlarının yüce açıklanışı için, dünyayı hazırlamak üzere çalışmaktadır. Peki bu gelecek için sahip olduğumuz umudu şimdiki zamana nasıl uyarlayabiliriz? Tabi ki, bunu doğruluk sözleri içerisinde yapmalıyız. Müjde her zaman ve tüm zamanlar için bir duyurudur. Fakat aynı zamanda da bu ümidi, şimdiki zamana eylemlerimizle (iyileştirme, özgür kılma, merhamet ve adalet) uygularız. Müjde’nin bir bildiri olduğunu ve bunu bildirilmesi gerektiğini biliyoruz. Ama Müjde aynı zamanda bir gösterimdir de.

Luka 4:16-17 İsa, büyümüş olduğu yer olan Nasıra'ya geldiğinde her zaman yaptığı gibi Sept günü havraya gitti. Kutsal Yazılardan okumak üzere ayağa kalkınca O'na Yeşaya peygamberin kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu:
18-19 «Rab'bin Ruhu benim üzerimdedir. Çünkü O beni, müjdeyi yoksullara iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak ve Rab'bin lütuf yılını ilan etmek için beni gönderdi.»
Dikkat ederseniz İsa Mesih, Nasıradaki bir sinagogda iken İşaya peygamberden bir alıntı yaptı. Tabi ki bu yüzden de birçok insanı kızdırdı. Çünkü şunu söyledi: “Dinlediğiniz bu yazı, bugün yerine gelmiştir”.

İnsanları kızdıran bu sözün anlamı, İsa’nın, Ruh’un üzerine indiği kişinin Kendisinin olduğunu söylemesiydi. Sinagogtaki kişiler bunun, Tanrı’ya bir küfür olduğunu düşündüler. Aslında O’na o kadar kızmışlardı ki, uçurumdan aşağıya atıp öldürmek istemişlerdi.

Ama İsa bu sözleri söylediğinde yalnızca kendisinin kim olduğunu değil; ne tür bir Müjde’yi vaaz etmeye geldiğini de açıkladı. 18. ayette “Müjde’yi iletmek için Ruh tarafından meshedildiğini” söyledi. Yani buradaki özne aslında Müjde’dir. Bu, “Göklerin Egemenliği” Müjde’sidir. 19. ayette dediği gibi: “Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için” İsa geldi. “Göklerin Egemenliği” artık insanlar için ufuktan doğmuştur.
Fakat bunun ne tür Müjde olduğuna dikkat edin!

Bu Müjde bildirilmesinin yanında,başka bir şeyin de olması gereken bir Müjde’dir. Zira bu Müjde aynı zamanda da gösterilmesi, uygulanması gereken bir Müjde’dir. Şunu diyor: “yoksullara bu Müjde’yi iletmek geldim”.

Yani bir fakire gidip: “sen İsa Mesih’te sevin! bu acıların bitip, öldüğünde İsa Mesih’le birlikte olacaksın!” demek, o fakire Müjde’yi vermek demek midir? Bu Müjde, kölelerin serbest bırakılacaklarını açıklamak, körlere gözlerinin açılacağını bildirmek ve ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak veya adaletsizliğe uğramış kişilere adalet getirmek üzere gelen bir Müjde’dir.

Fakat dünya merkezli olan kimseler bu ayeti alıyor ve ters çeviriyor. Böylece Müjde, sadece bir “Bildiri” Müjde’sine dönüşüyor. Ve bu Müjde birden “ruhça fakir olanlara” günah tarafından “tutsak edilmişlere” özgürlüğü vaat eden bir Müjde oluyor. Bu Müjde aniden “ruhsal bakımdan kör olanlara” göreceklerini gösteren bir Müjde oluyor. Bu Müjde birden suçlu bir vicdanın baskısı altında “ezilenleri” özgürlüğe kavuşturma Müjdesi oluyor.

Ama bu ayetleri yukarda belirtildiği gibi yorumlamak; Müjde’yi küçültmek ve bu Müjde’yi yaratılıştan soyutlamaktır. Çünkü İsa da diyor ki: “Müjde yalnızca canların kurtulmasıyla ilgili değildir”. Bu Müjde, tüm yaratılış çerçevesinde tüm doğanın ve doğamızın değiştirileceği Müjde’sidir. Bu yüzden de kilise Müjde’yi sadece ilan etmez, insanlara Mesih’in merhametini ve sevgisini götürwererk Müjde’yi gösterir.

Eski Ahit’te peygamberlerin yazdığı sözlerle, İsa Mesih’in vaaz ettiği “Göklerin Egemenliği” Müjde’sinin, İşaya’nın İsrail’e bildirdiği Müjde ile kadar uyumlu olduğuna bakalım:
İşaya 1: 10 Ey Sodom yöneticileri,
RAB'bin söylediklerini dinleyin;
Ey Gomora halkı,
Tanrımız'ın yasasına kulak verin.
11 “Kurbanlarınızın sayısı çokmuş,
Bana ne?” diyor RAB,
“Yakmalık koç sunularına,
Besili hayvanların yağına doydum.
Boğa, kuzu, teke kanı değil istediğim.
12 Huzuruma geldiğinizde
Avlularımı çiğnemenizi mi istedim sizden?
13 Anlamsız sunular getirmeyin artık.
Buhurdan iğreniyorum.
Kötülük dolu törenlere,
Yeni Ay, Şabat Günü kutlamalarına
Ve düzenlediğiniz toplantılara dayanamıyorum.
14 Yeni Ay törenlerinizden, bayramlarınızdan nefret ediyorum.
Bunlar bana yük oldu,
Onları taşımaktan yoruldum.
15 “Ellerinizi açıp bana yakardığınızda
Gözlerimi sizden kaçıracağım.
Ne kadar çok dua ederseniz edin dinlemeyeceğim.
Elleriniz kan dolu.
16 Yıkanıp temizlenin,
Kötülük yaptığınızı gözüm görmesin,
Kötülük etmekten vazgeçin.
17 İyilik etmeyi öğrenin,
Adaleti gözetin, zorbayı yola getirin,
Öksüzün hakkını verin,
Dul kadını savunun.”
18 RAB diyor ki:
“Gelin, şimdi davamızı görelim.
Günahlarınız sizi kana boyamış bile olsa
Kar gibi akpak olacaksınız.
Elleriniz kırmız böceği gibi kızıl olsa da
Yapağı gibi bembeyaz olacak.
19 İstekli olur, söz dinlerseniz,
Ülkenin en iyi ürünlerini yiyeceksiniz.
20 Ama direnip başkaldırırsanız,
Kılıç sizi yiyip bitirecek.”
Çünkü bu sözler RAB'bin ağzından çıktı.
21 RAB'be sadık olan kent nasıl da fahişe oldu!
Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
Şimdiyse katillerle doldu.
22 Gümüşü cüruf oldu,
Şarabına su katıldı.
23 Yöneticileri asilerle hırsızların işbirlikçisi;
Hepsi rüşveti seviyor, armağan peşine düşmüş.
Öksüzün hakkını vermiyor,
Dul kadının davasını görmüyorlar.

Burada İsrail’in karakterinde sırf ruhsal olan bir Müjde’ye sahip oluşuna dikkat edelim. Şöyle diyor: “İşte ben, Yehova’yı kalbime çağırdım, aldım. O’na kurbanlar sunuyorum. 13. ayette “O’na takdimeler getiriyorum” 14. ayette: “Bütün bayramlarda, ziyafetlerde, O’na her şeyi sunuyorum” 15. ayette: “Ellerimi açıp, her zaman O’na dua ediyorum”

Yani şöyle demek istiyor: “Bakın, benim kilise hayatım ne güzel! Benim ruhsal hayatıma bakın!” Fakat Tanrı 15. ayette diyor ki: “Elleriniz kanla dolu, Gözümün önünden işlerinizin kötülüğünü atın! Kötülük ve yanlış yapmaktan vazgeçin!” 17. ayette Tanrı’nın onları ne yapmaya çağırdığına bakın: “Adalet arayın Ezilmiş olana doğruluk edin. Öksüzün hakkını koruyun ve dul kadının davasına bakın!”

Burada dikkatlice bakıp anlarsak; Tanrı bütün İsrail’i gösterilmesi gereken bir Egemenlik Müjde’sine çağırıyor. Aynı problemin varlığına 23. ayette de rastlıyoruz: “Öksüzün hakkını vermiyorlar ve dul kadının davası onların önüne gelmiyor” diyor.

İşaya 3: 13 RAB davasını görmek için yerini aldı,
Halkları yargılamak için ayağa kalkıyor.
14-15 RAB halkının ileri gelenleri ve önderleriyle davasını görecek.
Rab, Her Şeye Egemen Yahve onlara diyor ki:
“Bağları yiyip bitiren sizsiniz,
Evleriniz yoksullardan zorla aldığınız malla dolu.
Ne hakla halkımı eziyor,
Yoksulu sömürüyorsunuz?
Dikkat ettinizse İsrail burada çok zor koşullar altındadır. Çünkü davayı yürüten savcı burada Tanrı’nın kendisidir; aynı zamanda da hakim de kendisidir. 14. ayette görüldüğü gibi Tanrı, Kendi halkına karşı bir yargıya giriyor. Peki bunu neden yapıyor? Bunu yapmasının sebebi, fakirleri kendi evlerinde soyuyorlar, kavmı eziyorlar ve yoksulları soyuyorlardı.

İşaya 5:5 Şimdi bağıma ne yapacağımı size söyleyeyim: Çitini söküp atacağım, varsın yiyip bitirsinler; duvarını yıkacağım, varsın çiğnesinler.
6 Viraneye çevireceğim onu; budanmayacak, çapalanmayacak; dikenli çalılar bitecek her yanında. Üzerine yağmur yağdırmasınlar diye bulutlara buyruk vereceğim.”
7 Her Şeye Egemen RAB'bin bağı İsrail halkı,
Hoşlandığı fidan da Yahuda halkıdır.
RAB adalet bekledi,
Zorbalık gördü;
Doğruluk bekledi,
Feryatlar duydu.
8 Evlerine ev, tarlalarına tarla katanların vay haline!
Oturacak yer kalmadı,
Ülkede bir tek siz oturuyorsunuz.
9 Her Şeye Egemen RAB'bin şöyle ant içtiğini duydum:
“Büyük ve gösterişli çok sayıda ev ıssız kalacak,
İçinde oturan olmayacak.
7. ayete dikkat ederseniz Müjde adalet demektir. Fakat Tanrı diyor ki: “Tek gördüğüm şey kan dökmektir”. Müjde doğruluk gerektirmektedir. Fakat Tanrı acı çektirenleri görüyor ve mazlumların iniltilerini duymaktadır. Anlamamız gerekiyor ki; adalet yalnızca vaaz edilemez. Aynı zamanda uygulanmalıdır da…

Amos 8:1 Rab Yahve bana şunu gösterdi: Baktım bir sepet olgun meyve.
2 Bana, “Ne görüyorsun, Amos?” diye sordu. “Bir sepet olgun meyve” diye yanıtladım. Bunun üzerine RAB, “Halkım İsrail'in sonu geldi” dedi, “Bir daha onları esirgemeyeceğim.
3 O gün saraydaki türküler yas çığlıklarına dönecek.” Rab Yahve, “Her yer atılmış cesetlerle dolacak, sessizlik hüküm sürecek” diyor.
4 Dinleyin bunu, ey yoksulu çiğneyenler,
Ülkedeki mazlumları yok edenler!
5 Diyorsunuz ki,
“Yeni Ay Töreni geçse de tahılımızı satsak,
Şabat Günü geçse de buğdayımızı satışa çıkarsak.
Ölçeği küçültüp fiyatı yükseltsek,
Hileli tartı kullanıp
6 Yoksulları gümüş,
Mazlumları bir çift çarık karşılığında satın alsak.
Buğday yerine süprüntüsünü satsak.”
7 Yakup soyunun gurur duyduğu RAB kendi başı üstüne ant içti:
“Onların yaptıklarının hiçbirini asla unutmayacağım.
3. ayete dikkat edin: yalnızca bir “bildir” niteliği taşıyan Müjde’ye karşı Tanrı’nın ne kadar öfkeli olduğunu görebiliyor musunuz? Gerçekten de Tanrı’nın öfkesi çok büyüktür. Dikkat edin İsrail tapınağa girerek şöyle diyor: “Rab Yehova! biz seni çok seviyoruz, seni yüreğimize çağırdık” Herkes ilahi söylemekle meşgul fakat Tanrı diyor ki: “Sarayın türküleri ulumalara dönecek! Leşler çok olacak ve her yerde onları sessizce dışarı atacaklar.”

Peki neden? Çünkü yoksulu ayaklar altına alıp fakirleri yok ediyorlar. Tanrı 7. ayette diyor ki: “Sizlerin bu yaptıklarınızı sonsuza dek unutmayacağım!”. Yani bir arka plan olarak bunca ayeti okuduktan sonra, İsa’nın: “Ben fakirlere İyi Haber getirmeye geldim!” sözünün gerçek anlamda fakirlere İyi Haber getirdiğini söylemek istediğini anlıyorsunuz.

Luka 6:20 İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi: «Ey yoksul olanlar, ne mutlu size, Tanrı'nın Egemenliği sizindir!
21 Şimdi açlık çekenler, ne mutlu size, siz doyurulacaksınız! Şimdi ağlayanlar, ne mutlu size, siz güleceksiniz!
22 İnsanoğlu'na olan bağlılığınızdan ötürü insanlar sizden nefret ettikleri, sizi toplum dışı edip aşağıladıkları ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman size ne mutlu!
23 O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür. Nitekim onların ataları da peygamberlere böyle davrandılar.
24 Ama vay halinize, ey zenginler, tesellinizi almış bulunuyorsunuz!
25 Şimdi karnı tok olan sizler, vay halinize, açlık çekeceksiniz! Ey şimdi gülenler, vay halinize, yas tutup ağlayacaksınız!
26 Tüm insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman, vay halinize! Çünkü onların ataları da sahte peygamberlere böyle davrandılar.»
Okuduğumuz dağdaki vaazın, İşaya ve Amos’taki ayetlere ne kadar benzediğine dikkat edin. Burada İsa, Egemenlik Müjde’sini duyururken; Eski Ahit’ten nasıl temalar aldığına dikkat edelim. Bu temalar aslında elçisel öğretiye de uygundur.
Yakup Mektubu (1:27) bu yüzden şöyle diyor: “Gerçek din yoksullara ve öksüzlere bakmaktır”.

Bu ayetlerde tekrar ve tekrar karşımıza çıkan şey şudur: Tanrı’nın bildiri Müjdesi olduğu kadar aynı zamanda da beraberinde bir uygulama Müjdesinin var olması gerektiğidir. Bununla ilgili olarak konuşulması gereken bir diğer şey de İsa’nın yaptığı mucizelerdir. Zira diğer dünya merkezli bir Müjde içerisinde İsa’nın bu körleri, sakatları, hastaları ve cinli insanları neden iyileştirdiğinin mantıklı bir açıklaması bulunamaz. Birisi çıkıp “Tabi ki gösterebilir. Çünkü yaptığı bu mucizeler, O’nun Tanrı olduğunu kanıtlar” diyebilir. Bu mucizeler tabi ki İsa’nın Tanrı olduğunu kanıtlar ama O, kendisinin Tanrı olduğunu kanıtlamak için başka şeyler de yapabilirdi.

Ruhsal olarak kör olan kişilerin bu mucizeleri anlama yetenekleri yoktur. İsa cinli adamdan cinleri çıkardığında Ferisilerin İsa’ya Tanrı diye tapındığını görebildik mi? Hayır!… Ferisiler İsa için: “Bu, şeytanın kendisidir” dediler. Ya da Pentekost mucizesini gördüklerinde etrafta olanlar Müjde’ye inandılar mı? Hayır!… “Bunların hepsi sarhoş olmuşlar” dediler. Bunlardan anladığımız şey şudur, eğer mucizeler İsa Mesih’in Tanrısallığını kanıtlaması açısından önemli ise yeniden doğmadıkça bunlar pek işe yaramazlar.

Çünkü Göklerin Egemenliğinin İyi Haberi; hem Müjde’nin, hem de değişimin bildirisidir. Müjde, kişinin tamamını kucaklar. Müjde, hem fiziksel, hem de ruhsal doğamızı kapsar. Yani Müjde hem yersel hem göksel anlamdadır.

Sizler Müjde’yi bu şekilde sözde ve eylemde topluma götürdüğünüzde Mesih’in zamanında olanlar ile son zamanda olacak olan şeyler arasında köprü kurmuş olursunuz. Şimdiki zamanda ortaya konan adalet, merhamet ve umut işleri hem geçmişe hem de geleceğe yönelik işaretlerdir. Yani geçmişe işaret etmeleri açısından bu ümidin temeline işaret ederler ki, bu da Mesih’in çarmıhı ve dirilişidir. Aynı zamanda da Tanrı’nın belirlemiş olduğu geleceğe İsa Mesih’in nihai gelişine ve Mesih’in her şeyi yenileyeceğine dair verdiği vaade işaret ederler.

Sizler bu Müjde’yi dünyanın dört bucağında uluslara taşıdığınızda dünyasal gibi görünen bir olayı alıp, eskatolojik bir manada ümit olarak insanlara sunmuş oluyorsunuz.

İsa Tanrı’nın Egemenliğini bir düğün şölenine benzetiyor. Ortadoğu’da bir düğün şöleninin ne kadar büyük olduğunu bilirsiniz. İsa’nın döneminde bir düğün kutlaması 4-5 gün, hatta bir hafta bile sürdüğü olurdu. İsa bizlerin tüm beklentilerini kırarak bu düğün şölenlerinden bir tanesine gidiyor. Bu şölen o kadar uzun zamandır devam ediyordu ki, şarapları bitmişti. İsa şöyle diyor: “Tanrı’nın Egemenliği bir Düğün Şöleni gibidir” ve o zamana kadar yapılmış bütün şaraplardan daha iyi bir şarap yapıyor.

İşte bunlar Müjde’nin, fiziksel doğayla ilişkili olduğunu anlatan İsa’nın yaptıkları, mucizeleriydi. Bizler Göklerin Egemenliğinin işareti olarak, suyu şaraba çeviren bir Mesih İsa’ya sahibiz. İsa bu şölene katılmaları için herkesi davet ediyor. Peki bizler Göklerin Egemenliği Müjdesi ile neler yapıyoruz?

Çarmıhtan sonra gelen tüm zamanlar, son günlerin kapsamı içerisindedir. Göklerin Egemenliğinin Müjdesi, sonsuzluğun zaman içersine girdiğini anlatıyor. Tanrı’nın Egemenliği insanların üzerine doğuyor. Peki bu sonsuz Krallığı karakterize eden şey nedir? Kutsal Kitap’taki “Şalom” kavramı “bütün olma” kavramını içerir. Bu da bizleri Tekvin 3. bölüme geri götürür. Günah, yaratılışa giriyor. Böylelikle yalnız insan yüreği değil, yaratılışın tümü bozuluyor. Yaratılışın tümü artık yozlaşmaya, yabancılaşmaya başlıyor. Artık bu bütünlük yok oluyor. Ve böylece Sonsuz Egemenlik tüm yaratılış için bir yenilenme ve bütünleşme anlamını taşıyor.

Eğer Krallık zaman içersine giriyorsa, bu Krallığın ‘Şalom’u da Krallığın içerisinde olmalıdır. Ve bizler de Tanrı’nın eskatolojik halkı olarak Krallığın bütünlüğünün (Şalomunun) tüm dünyaya sunulmasındaki aracılar oluyoruz. İşte İsa’nın mucizeleri de bunu yapıyordu. Bunlar yalnızca O’nun Tanrısallığının kanıtları, Krallığın gösterimlerinin merhameti değildi. Ama bunlar yeni bir eskatolojik gerçeğin doğuşunun işaretiydi. Mucizeler, Krallığın bir ön tadını (turfandasını) taşıyorlardı. Yani İsa bu mucizelerle bizlere Krallığı önceden tattırıyordu. Bu Krallık “Şalom’unun” küçük tatlarını İsa mucizelerle önce fakirlere, körlere, hastalara, açlara, kimsesizlere özetle muhtaç kimselere sunuyordu.

Kilise merhamet hizmeti yaptığında Krallığın Şalomunu zaman içersine koyuyor ve Tanrı, Ruh’u aracılığıyla sizlerle çalışarak bunu gerçekleştirmenize yardım ediyor. Böyle uluslara hizmet götürmekle yalnız Müjde’yi bildirmiş değil, aynı zamanda da Müjde’yi uygulamış oluyoruz. Böylece Kutsal Kitap’ta kullanılan eskatolojik dille bizlere açıklanmakta olan umudu insanlara bu eylemlerle göstermiş oluyoruz.

Eskatoloji’yi Yeni Ahit bağlamında anlarsak; o zaman her şey gerçekten de eskatolojik olmaya başlıyor. Bu durumda eskatoloji, ‘gelecekte olacak bir şeyden bahsediyor’ diye düşünmek yanlış olacaktır. Fakat Göklerin Egemenliği, insan ırkına çarmıh noktasında gelmiştir. Çarmıhtan sonraki tüm tarih eskatolojidir.