Re: Azizlere Dua’ya.. TANRI ne diyor..
Metin Kemal kardeşim, yazdıklarımla ilgili oturup bunca uzun bir yazı yazdığından dolayı teşekkürler. Bu yazmış olduklarının herbiri yüzyıllar boyu tartışılmış bilinen şeyler hep. Ama buna rağmen tüm kadim gelenekli cemaatler (sadece Ortodoks Kilise’ninki değil elbet) dünya görüşlerine oldukları gibi devam etmişler. Bunun sebepleri yok sayılabilecek sebepler değil elbet.
Bin yılın üzerinde bir hayat sürmüş olan Bizans imparatorluğunda en ufak bir İllahiyat görüşü ayrılığından nice ihtilaflar yaşanmıştır. İllahiyat sapkınlıklarını hiç kolay kabul etmeyen toplumlardı bu toplumlar… zira kutsallık öğesine günlük hayatlarında bugünkü modern toplumlarınkinden kıyaslanamayacak kadar çok aşinalıkları vardı bu toplumların fertlerinin. Üstelik özellikle Roma ve Yunan dilli Bizans toplumu geçmişi koca kılı kırk yarmış bir antik Yunan felsefesi ve Roma hukuğunun doğrudan mirasçısı bir toplum. Öyle safdilliklere taviz verecek türden bir zihinsel yapısı hiç olmayan bir toplum yani. İnsan hukukçu aziz Dionisius’un, İllahiyatçı Gregoryus’un, aziz Basilyus’un, ufak kardeşi Nissa’lı Gregoryus’un, aziz Maksimus’un, aziz Simeon’un, zahit aziz Markus’un ve bir çok başkasının metinlerine bir göz atsa düşünce derinliklerinden ağzı açık şaşakalır. Bu gibi kişilikler safdilliklere, basite indirgeyişlere göz yumacak türden kişilikler değildi kesinlikle. Ama hiç biri vefat etmiş azizlere hitab etme konusunda en ufak bir itiraz getirmemişlerdir. Bu hiç hafife alınacak bir veri değildir, malum.
Mesihiliğin ilk yayılış yıllarında eski pagan dininin silinmesiyle halkın hayat gereksinimlerinde boş kalan bölgelerin başka, yeni bir uygulamayla doldurulması tabi ki düşünülmüş bir şeydir. Eski tapınakların bulunduğu yerlere kiliseler inşa edilmiştir… eski çok tanrılı sistemin tanrılarının yerine halkın bilincinde zamanla başka kişilikler yerleşmiştir. Ama bunun öyle olmuş olması o eski tanrıların yerine konmuş yeni kişiliklerin hayali olduğu anlamına gelmez ille de. Üstelik öyle ‘toplum mühendisliği’ karar mevkilerinde planlanmış şeyler de değildir bunlar. Kendiliklerinden gelişmiş kökleşmiş durumlardır. Sosyal bir evrimin neticeleridir. Kaldı ki eski pagan bayramlarının yerine yeni inancın anı günü ve bayramlarının yerleştirilmesi ahlaki açıdan da görülse gayetle anlaşılır, kınanacak bir yanı olmayan bir uygulamadır.
Zaten Mesihliğin belirmesi eski dünyanın günlük verilerinin tümünün değişmesi anlamına gelen bir şey değildi tabi ki. Zamanın tıp, felsefe, matematik ilimleri, mimarisi falan hep devam etti. İnsanlar evlenmeye, çocuk yapmaya, yemeye, uyumaya, çalışmaya, konuşmaya, şarkı söylemeye eskiden olduğu gibi devam ettiler. Yeni adetlerin eski adetlerin bıraktığı boşluklara yerleştirilmesi gayetle doğal bir şeydi yani.
Ama bu gibi toplumsal-sosyal düzenlemelerin ötesinde vefat etmiş azizlerle irtibatta bulunma mevzu bir kozmolojik algılayış mevzu. Yani kainatın varoluş tarzı ile ilgili manevi, doğrudan vahye dayanan bir bilginin sonucu oluşmuş bir hayat görüşü.
Bir çok kez altını çizmiş olduğum gibi Mesihi görüşünde ‘ölmüşler’ diye bir şey yoktur. Başka bir varlıksal koşula geçmişler vardır sadece. Bu iki bin yıllık bir süredir var olan bir inanç, yeni bir şey değil. Ve tabi ki bu inancın bu başka varlıksal koşula geçmiş olanlara tapmayla hiç bir alakası yoktur. Sadece kendileriyle hayattaki cemaat mensupları ile olduğu gibi irtibatta bulunmayla alakası vardır.
Ama bu basit inanlı ile aziz arasındaki ayırımın bir sebebi daha vardır. Çok pratik bir sebep: ‘Mesihiyim’ diyen her birinin özde ille de Mesihi olamayacağı tespiti. Herhangi biri Mesihi olduğunu ilan edebilir ama sözlerdeki bir ilan o kişinin ille de gerçek bir Mesihi olduğu anlamına gelmez. İşte ‘aziz’ ayırımı Mesihiliği özde yaşamış olanlara işareten var olan bir ayırım.
Tarih Mesihi olduklarını ilan edip de bir Mesih müridine hiç yakışmayan nice gaddarlıklarda bulunmuş olanlarla dolu. Birinin ‘Mesihiyim’ demesi hiç bir şey ifade etmez… kiliseye sık gitmesi, ayinlere günü gününe katılması, hatta ahlaki yasaları titizce uygulaması bile hiç bir şey ifade etmez kendiliğinden. Yeni Ahit anlatılarındaki Ferisiler de yasayı harfi harfine uygulamakta titiz kişilerdi hep ama insan vücuduna bürünmüş Tanrı Kelamı’nı tanıyamayıp çarmıha yollamış olanlar da onlardı aynı zamanda.
Kadim gelenekli cemaatlerin inançları öyle yüzeysel nedenlerden yerleşmiş, yaşamış değildir. Kendilerine çok büyük bir anlama arzusu, dikkat ve zihin açıklığı ile yaklaşılmalı ki anlaşılabilsinler.
Tabi bu gibi şeylerde ısrar etmeye de gerek yoktur. Herkes kendi vicdanınca yol alır hayatta. ‘Bir iki nasihatten sonra terket’ der Paulus. Sözlerle bir yerden sonra ilerlenebileceği yoktur. İsteyen ruhlar dünyasının varlığını yok saysın, tüm varoluşu bu şurdaki maddi hayatımızdan ibaret saysın. Meleküt alemini de yok saysın isterse. Vicdani tercihlere gem vurulamaz. Mesihilik tarihi bu gibi muhtelif inanç bölünmeleriyle dolu nasıl olsa. Şaşırtıcı bir şeyin olmuş olacağı yok. İyi niyetliye düşen bir iki söz etmesi, ondan sonrası Tanrı’nın takdirinde nasıl olsa.
Benim burdaki konu ile ilgili yazılarım da zaten kadim gelenekli Mesihi cemaatlerinin hayat algılayışını anlaşılır kılma, kendileriyle ilgili yanlış anlaşılmaların önlenmesi amaçlı, şahsi imkanlarım el verdiğince. Kimseyi ikna etme niyeti ile yazılmış şeyler değil. Öyle ‘ağıl’ nüfusu arttırma gibi uğraşları gayetle sorunlu bulurum zaten. Söylenenlerin hepsi kardeşçe bir sunu ve paylaşım mahiyetinde sadece. : – )
Esenlikler…