Re: Antlaşma Simgesi

#30094
Anonim
Pasif

Ancak çalışmayan, ama tanrısızı aklayana iman eden kişi imanı sayesinde aklanmış sayılır. ( Rom. 4:5 )

Aklanan insan, her şeyden önce çalışmayandır. Kurtuluşunu kazanmayla ilgili herehangi bir olasılığı reddeter. En iyi işlerin bile Tanrı’nın doğruluk talebini asla yerine getiremiyeceğini kabul eder. Bunun yerine tanrısızı aklayana iman eder. Rab’be iman eder ve güvenir. Tanrı’nın söylediklerine inanır. Gördüğümüz gibi bu, hak edilen bir eylem değildir. Ödül, kişinin imanında değil; imanının objesindedir.

Tanrısızı aklayana iman eden kişiye dikkat edin. Elinden geleni yaptığı, altın kurala göre yaşadığı ve diğerleri kadar kötü olmadığı mazeretiyle gelmiyor. Hayır, tanrısız ve suçlu bir günahkar olarak gelir ve kendisini Tanrı’nın merhametine bırakır.

Peki sonuç nedir ? İmanı, ona doğruluk sayılır. Çünkü çalışmak yerine iman ettiğinden, Tanrı doğruluğu onun hesabına sayar. Diri Kurtarıcı’nıniyi işlerinden dolayı Tanrı, iman edeni doğrulukla giydirir ve böylece onu cennete kabul eder.

Aklanma, iyi kişiler için değil; tanrısızlar içindir.Konu , borç değil; lütuf konusudur. Lütuf, iyi işlerle değil; imanla kazanılır.

Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde bedenin benliğinden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O’nda sünnet edildiniz. ( Kol. 2:11 )

Aşağıdaki bu ayetle ilgili yorum, W. MacDonald’a aittir:

Sünnet, Yahudiliğin tipik bir dinsel töreniydi. Bu, erekek çocuğun bedenine uygulanan küçük bir cerrahi girişimdir.Ruhsal anlamı ise, bedence ölmek ve insanın bozulmuş kötü, yenilenmeyen doğasını bir kenara koymaktır. Ancak maalesef Yahudiler bunun ruhsal anlamını unuttular ve törenin kendisine takılıp kaldılar.Adetler ve iyi işlerle Tanrı’nın lütfunu kazanmaya çalışırlarken aslında insan bedeninde Tanrı’yı hoşnut eden bir şeyin olduğunu söylemek istiyorlardı.Ancak hiçbir şey gerçeğin ötesine geçemez.
Bu ayette sözü edilen fiziksel sünnet değil, rab İsa ‘ya inanıp O’na teslim olmuş ve herkes için geçerli olan ruhsal sünnettir.Bu, şu ifadeden de açıkca anlaşılır; elle yapılmayan sünnetle ayeti şunu öğretiyor:Her imalı Mesih’in sünnetiyle sünnet edilir. Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet, O’nun Golgota tepesinde çarmıh üzerinde ölmesine işaret eder.Rab İsa ile birlikte imanlı da ölmüştür. Yani O, günaha ( Rom. 6:11 ), yasaya ve benliğe ( Gal. 2:20 ) ve dünyaya ölmüştür ( Gal. 6:14 ). ( Sünnetin elle yapılmamış olması, insanın elleriyle bir şeyler yapıp buna katkıda bulunamayacağı anlamına gelir. İnsan bunu ne hak edebilir ne de kazanabilir. Bu Tanrı’nın işdir.) Böylece o,günahlı benliğinden soyunmuş olur. Başka bir deyişle , birisi kurtulduğu zaman, ölümünde Mesih’le birleşmiş olur ve bedenssel çabalarla kurtuluşu hak etme ya da kazanma umudundan uzaklaşır.Samuel Ridout şöyle yazar:” Rabbimiz’in ölümü sadece meyveyi değil, onu taşıyan kökü de mahkum edip kopardı. “

Sünnet, her imanlı için konum olarak gerçektir.Ancak, bedenin dünyasal eğilimlerini öldürerek; bu konum izlenmelidir.

Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini – fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü – öldürün. ( Kol. 3:5 )

Yukarıdaki ayet, bir inanlının konumu ile durumu arasındaki farkı açıkca belirtmektedir. Konumu, ölmüş olmasıdır. Durumu ise, iç varlığının dünyasal eğilimlerini öldürerek kendisini günaha ölmüş sayması olmalıdır.Konumumuz, Mesih’teki konumumuzdur. Durumumuz, kendimizin ne olduğudur. Konumumuz, Rab İsa Mesih’e iman yoluyla Tanrı’nın bize karşılıksız verdiği armağandır. Durumumuz ise, Tanrı’nınlütfuna verdiğimiz karşılıktır.

Burada, yasa ile lütuf arasındaki farka da dikkat etmeliyiz. Tanrı, şöyle demiyor: ” Eğer günahtan uzak bir yaşam sürerseniz, sizi Mesih’le ölmüş olma konumuna getiririm.” Bu, yasa olurdu. Konumumuz, kendi çabalarımıza dayanırdı ve söylemeye bile gerek yok, kimse bu konuma ulaşamazdı. Bunun yerine Tanrı, şöyle diyor: ” Karşılıksız olarak Rab İsa’ya inanan herkese gözümde iyi olan bir konum veririm. Şimdi gidin ve böylesine yüksek bir çağrıya uygun bir şekilde yaşayın. ” Bu, lütuftur.

Elçi bedenin dünyasal eğilimlerini öldürmemizi söylerken, fiziksel bedenimizin üyelerini harap etmemiz kastedilmiyor. Bu, bir benzetmedir ve izleyen cümlelerde açıklanmaktadır. Eğilimler sözcüğü, arzu ve nefretin kitapta sıralanan değişik biçimlerini belirtmek için kullanılmıştır.

Fuhuş ( Cinsel ahlaksızlık ) genellikle, yasa dışı cinsel ilişkiyi ( özellikle bekar iki kişi arasında ) ya da ahlaksızlığı tanımlamada kullanılır ( Mat. 15:19 ; Mar. 7:21 ). Bazen daha geniş bir anlamı da olabilir. Pislik, eylem, düşünce ya da konuşmadaki kirliliğe göndermede bulunuyor, diyebiliriz. Burada fiziksel olandan çok ahlaki pislik kastedilmektedir. Şehvet, güçlü ve kontrol altında tutulamayan istekleri belirtiyor.
Kötü arzu, güçlü ve sıkça da şiddete yönelik istekleri kastediyor. Açgözlülük, genelde hırsla daha çok şeye sahip olma isteği anlamını veriyor; ancak burada, özellikle putperestliğe eş değer olan cinsel isteği, kutsal olmayan bir şekilde doyurma isteğidir.

Cinsel günahlarda, insanın açgözlü yüreği vardır. Tanrı sözü, cinselliğin özünde kötülüğün bulunmadığını açıkca öğretiyor. Tanrı, insanı yaratırken üreme gücüyle donattı. Tanrı’nın yarattıklarına lütufkar bir şekilde bağışladığı bu şeyler, iğrenç ve kurallarına aykırı olarak kullanıldığında günah ortaya çıkar.Cinsel günahlar, Pavlus’un zamanında putperest dünyanın önde gelen günahıydı ve kuşkusuz bugün de ilk sırada gelmektedir. İnanlılar, kendilerini Kutsal Ruh’a adamadıkları zaman, cinsel günahlar sıklıkla yaşamlarına girip düşmalarine neden olur.