Re: Selamlar
Kutay kardeşimiz sorunlanışınız tam da pek de malümatlı olmayıp her dini aynı sayan kişilerin sorunlanışı :-) İyi niyetli ama besbelli.
İslamiyet’in dini (vahiyle bağlantılı gördüğü hüviyetiyle yani) organik, ‘olmazsa olmaz’ bir şekilde varolan siyasi yönü vardır. Şeriat bu siyasi yönünün fiilde uygulanışının kurallar bütününü teşkil eder. Ve bu siyasi öğretisinde apaçık bir şekilde ifade edilen bir hakimiyetçiliği vardır. İşte bu sebepten dolayı İslamiyet’in başka dinlerden olanları kendi mensuplarıyla eşit haklara sahip olduklarını kabul etmesi imkansızdır. İslamiyet’in en temel kaynaklarında ‘zımmillik’, ‘cizye’ gibi kavramlar vardır. İslamiyet’in dünya algılayışını bilmek için bu gibi kavramların ne anlama geldiklerini çok derinden anlamış olmak gerekir. Ama ne yazık ki, özellikle bugünün Kemalist Türkiye’sinde halkın çok büyük bir kısmı İslamiyet’in ne olduğunu bilmez bile. İslamiyet’in mahalledeki Nuriye teyzenin saf doğal dindarlığı sanar. Ve İslamiyet eleştirildiğinde o kendi halindeki, iyi kalpli teyzenin dindarlığına saldırıldığına inanır, haklı olarak tepki gösterir. Ama aslında bütün malumatlanışı hatalı temellere dayalı olduğundan bu tepkiyi gösterir.
Kardeşimiz, bugün terörist olarak nitelendirilen Taliban gibileri İslamiyet’in en has mensuplarıdır. Samimidirler dinlerinin öğretileriyle. Bunun kendilerine tanınması gerekir. Biz terörist değiliz, mücahidiz diyorlar ve dinlerinin en kaynak öğretileriyle uyum içinde olduklarından haklılar da. Asıl kendilerini eleştiren Müslüman’lar İslamiyet’in öğretisini ne olduğunu bilmeyenlerdir (yahut da ‘takkiye’ uygulayanlardır). Kuran, hadis ve İslam Peygamber’inin en orijinal biyografileri incelendiğinde terörist olarak adlandırdıklarımızın iddia ettiklerinde haklı oldukları çıkar.
Düşünün bir kere: siz hiç ‘ılımlı’ veya ‘barışçıl Hristiyanlık’, ‘ılımlı’ veya ‘barışçıl Budizm’, ‘ılımlı’ veya ‘barışçıl Hinduizm’den bahsedildiğini duydunuz mu? Duyulduğunda komik de gelebilir hatta kulağa. Halbuki ‘ılımlı’ veya ‘barışçıl İslam’dan bahsedilmesi en doğal şey olmuş dünya çapında. Bunun nedeni nedir diye bir sorsanız kendinize.
”Kafir” Batı’da Müslüman olmak veya başka bir dine mensup olmak bir hiçken… Hatta Hz. İsa ile dalga geçen çizgi romanlar, karikatürler, kendisini psikolojik olarak dengesiz sayan, homoseksüel sayan sürüyle neşriyat varken İslam ülkesi denen bir çok ülkede değil resmen Hristiyan olmak, evinizde İncil’e rastlanması bile hapse atılmanıza hatta linç edilmenize yeter. Bu gibi ortamlarda hangi vicdan serbestisinden bahsedilebilir ki? İslamiyet’in yayıldığı söyleniyorsa bu gibi nedenlerdendir zaten. Bu gibi koşullar altında sayıca artmak bir zulum mecburiyeti zaten. Bugün Batı ülkelerinde bile İslamiyet’ten çıkanların çoğu saklanmak zorunda kalıyor. Vicdan hürriyeti denilen şey bu mu?
Dinler arasındaki farkların aşılması demişsiniz… Hristiyanlık budur zaten, dinlerden falan sıyrılıp Tanrı ile doğrudan, aracısız ilişkiye girmek. Birey olarak, şahsiyet olarak, biriciklik olarak. Topyekün vicdan serbestisi atmosferinde, hiç bir tahakküme maruz kalmadan. Kilise cemaatinin gerçek anlamı da budur. Kilise Tanrı’yı kimsenin tekelinde bulundurulamayacağına ve kendisiyle sadece aracısız irtibata geçilebileceğine inananların cemaatidir. Ondandır ki zaten ‘kilise dışında kurtuluş yoktur’ denmiştir, ta eskilerden beri. Öyle bir öğretinin gerçeğini reddedenlerde nasıl kurtuluş olsun ki… :-) İnciller’de Hz. İsa’nın tüm öğretisi bu yöndedir ve çarmıha yollanmasının başlıca nedenlerinden biri de öğretisinin ‘aracılar’da doğurduğu nefrettir.
Yeni Ahit’te ‘Havariler’in eylemleri’ kısmında aziz Çelenk’in (Stefanos) savunusunu okuyun. Tam bir ‘aracısızlık’ hutbesi. Hristiyanlığın ne anlama geldiğinin en esaslısından bir özeti. Aziz recmedilerek katledildi tabi. Düşkün menfaat dünyasında ‘aracılık’ ticaretinin elden gitmesine kim razı olur ki… Ama işte… ‘aracılık’ ortadan kalkmadan… İnsan yaşayan Tanrı ile doğrudan muhabbete giremden olmayacak. Daima herşey yarım kalacak. Hristiyanlığın en derin sırlarındandır bu…
Sevgiler, dilekler…