Azizlere dua etmek

  • Bu konu 4 izleyen ve 6 yanıt içeriyor.
7 yazı görüntüleniyor - 1 ile 7 arası (toplam 7)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26874
    Anonim
    Pasif

    AZİZLERE DUA ETMEK

    Tarihsel bir Hristiyan uygulaması olan, Mesih’te kız kardeşlerimiz veya kardeşlerimiz olan azizlere dua edilmesi ve azizlerin gözümüzdeki yeri son birkaç yüzyıldır Protestanlar tarafından saldırı konusu olarak kullanılmaktadır. Bu uygulamayı Hristiyanlığın ilk dönemlerinden bugüne kadar devam ettirmekte olan Katolikler, Ortodokslar, Doğu Hristiyanları ve hatta bazı Anglikanlar – bunun anlamı; dünyadaki hristiyanların dörtte üçü tarafından uygulanmaktadır.

    BİZİ DUYABİLİRLER Mİ?

    Karşı çıkılan konularından bir tanesi cennetteki azizlerin dualarımızı duyamayacağı, dolayısıyla yardımlarına ve dualarına başvurmanın boşa olacağıdır. Ama aslında bu doğru değildir. Kutsal Kitap’ın da belirttiği gibi cennete bulunanlar biz yeryüzündekilerin dualarından haberdardır. Örneğin Esinleme 5:8 deki ayette Aziz Yuhanna’nın, “kutsalların duaları olan buhur dolu altın taslar” formundaki dualarımızın, cennette azizler tarafından Tanrı’ya sunuluşunu betimlediğini görmekteyiz. Eğer cennetteki azizler, dualarımızı Tanrı’ya sunuyor ise bizim dualarımızdan da haberdardırlar demektir.

    Taleplerimizi bilirler ve bize olan sevgilerinden Tanrı’ya sunarlar.

    Bu ayetler üzerinde yapılan tartışmalarda kimileri, sunulan duaların azizlere değil, doğrudan doğuya Tanrı’ya sunulduğunu söylemektedirler. Ancak bu görüş, belki azizlerin dualarımızı yönlendirmeleri noktasına karşı çıksa da, cennette olanların dualarımızı duyduklarını ve dualarımızdan haberdar olduklarını farkına varıyor olmalarını daha da destekleyen bir görüştür.

    Her ne şekilde olursa olsun, Esinleme 5:8 deki ayette, azizlerin bizler için aktif olarak bir şeyler yaptıkları açıktır. Aziz Yuhanna bize, azizlerinin dualarını aynı ayette tütsüyle sunduklarını aktarır. Çünkü sizin de bildiğiniz gibi dua denen şey, maddi veya fiziksel bir şey değildir ve bu yüzden fiziksel veya maddi bir yolla Tanrı’ya sunulamaz. Azizler dualarımızı kendi ifadeleriyle zihinsel bir yolla Tanrı’ya sunarlar.

    TEK BİR ARACI

    Karşı çıkılan bir başka nokta da, Aziz Pavlus’un Timoteus’a yazdığı 1. Mektup’taki 2:5 deki ayette “Tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan Mesih İsa’dır” şeklinde ifade ettiği Mesih’e ait aracılık görevinin azizlere de yüklenmesinin, bu ayeti çiğnemek anlamına geldiğidir.

    Ama birisinden sizin için dua etmesini istemeniz, Kilise’nin daima vurguladığı Mesih’in aracılığını hiçbir şekilde etkileyemez ve çiğneyemez. Unutulmaması ve bilinmesi gereken ilk şey ; Tanrı ile insan arasındaki tek aracının Mesih İsa olduğudur çünkü yalnızca bir tek kişi aynı zamanda Tanrı ve insandır. Bu yapısından dolayıdır ki Tanrı-insan arasındaki tek köprüdür. Başkalarının bizim için her ne şekilde olursa olsun bir şeyler yapması Mesih’in aracılığı şerefine en ufak bir gölge dahi düşürmez ve düşüremez. Musa Eski Ahit’te bir aracıyken (Grekçe: mesites) (Gal.3:19-20), Mesih İsa Yeni Ahit’in Aracısı (İbr.9:15) ve Tanrı ile insan arasındaki tek aracıdır.

    – Cennetti yaşayan aziz – dostlarımıza ait dualarının, Mesih’in tek aracı olduğu gerçeğini en ufak bir şekilde zedelemeyeceğini, yukarıda alıntı yaptığımız 1. Timoteus 2:5 teki ayetin hemen öncesindeki dört ayet bize bunu açık bir şekilde göstermektedir.

    “Her şeyden önce şunu öğütlerim : Tanrı yoluna tam bir bağılık ve ağırbaşlılık içinde sakin ve huzurlu bir yaşam sürelim diye, krallarla bütün üst yöneticiler dahil, bütün insanlar için dilekler, dualar, yakarışlar ve şükürler sunun. Böyle yapmak iyidir ve Kurtarıcımız Tanrı’yı hoşnut eder. O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister.” Açıkça görülmektedir ki, bırakın Mesih’in aracılık görevine gölge düşürmeyi Hristiyanların kendinden başka kişiler için dualar veya başka şeyler sunması “iyidir ve Kurtarıcımız Tanrı’yı hoşnut eder”.

    “ÖLÜ BİRİ İLE İLİŞKİ KURULMAZ”

    Kimi koyu Protestanlar, cennetteki Hristiyan dostlarımızdan bizler için dua etmelerini istememizin Yasanın Tekrarı 18:10-11 deki ayette ölülerle ilişki kurmaya yönelik Tanrı tarafından konmuş olan yasağı çiğnemek olduğunu iddia ederler. Aslında Tanrı ölülerle ilişki kurmayı yasaklıyor değildir! Örnek verecek olursak Musa ve İlyas peygamberler, Mesih İsa’nın Matta 17:3 de aktarılan görüntüsünün ve elbiselerinin değiştiği betimlemede Mesih İsa ile görüşmüşler, O’nu ruhsal olarak güçlendirmişler ve hatta Havariler tarafından bile görülmüşlerdir. Aslında ayet o kadar açıktır ki; bu insanların bu yorumlara nasıl ulaştıkları şaşılacak şeydir çünkü Tanrı’nın yasakladığı şey günümüzde kimi zaman haberlerini okuduğumuz “cinlerle irtibat kurmak, ruh çağırmak vb.” türünden “ruhlarla irtibat kurmaktır”. Ayeti 7 yaşındaki çocuğunuza bile okuttuğunuzda dahi sizin anlayacağınız şekilde anlayacağından şüpheniz olmasın!

    “Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı, büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın…Ülkelerini alacağınız uluslar büyücülerin, falcıların öğüdüne kulak verirler. Ama Tanrınız RAB buna izin vermiyor.

    Tanrınız RAB size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir peygamber çıkaracak. Onu dinleyin!” (Yasanın Tekrarı 18:10-15).

    Açıkça görüldüğü gibi Tanrı, bilgi veya yardım sağlamak amacıyla “ruhlarla irtibat kurduğunu söyleyen” medyum, falcı türünden şarlatanların değil, peygamberlerinin sözlerinin dinlenmesini istemektedir. Ruhlarla irtibat için yapılan bir ruh çağırma seansında bir ölüyle konuşmanın, annesinin mezarı başında alçakgönüllülükle “Anne, şu sıralar gerçekten önemli problemlerim var. Lütfen benim için İsa’ya dua et” diyerek oradan ayrılan bir insanın konuşması arasındaki farkı görmemek için zerre kadar akıla sahip olmamak gerekir. İkisi arasındaki fark gece ve gündüz kadar açık ve nettir.

    Biri bir şarlatanın yardımıyla gaipten bilgilere ulaştığını sanmak diğeri sevdiği bir insandan kendisi için Tanrı’ya dua etmesini sade bir şekilde istemektir.

    GÖZDEN KAÇANLAR

    Karşı çıkılan noktaların biri, yalnızca azizlere dua etme olgusuna karşı çıkmak için söylense de aslında Protestanların da inandığı cennet fikrini baltalamaktadır. Bu düşünceye sahip Anti-Katolik birisi olan Loraine Boettner şöyle der :

    “Meryem gibi insan doğasına sahip birisi nasıl olurda milyonlarca Katoliğin, aynı anda, bir çok ülkeden, bir çok dilde söylenen dualarını duyabilir?”

    “Bir rahipten aynı anda üç kişiyle sohbet etmesini isteyin ki görsün insan olarak bunun nasıl imkansız bir şey olduğunu…Meryem’e dua için başvurmak azizlerin dualarını istemek kadar karşı çıkılması gereken bir şeydir. Yaratılmış olan onlar, sonsuz olan Tanrı değiller ki, tek bir yerde aynı anda tek bir şeyi yapabilme imkanına sahip olsunlar.

    “Bir çok yerden, bir çok dilde kendilerine yapılan binlerce isteği aynı anda nasıl duyup da, binlerce cevabı da aynı anda nasıl verebilirler ki? Kimi istekler de sözle değil zihinsel olarak, sessizce yapılırken Tanrı gibi olmayan azizler veya Meryem, hem her yerde bulunup hem tüm kalplerdeki gizli şeyleri nasıl bilebilir ki?” (Roma Katolisizmi 142-143)

    Eğer cennette olmak, yan odada olmak gibi olsaydı bu ifadelerin hepsi doğru olurdu, bu doğru! Yücelik taşımayan bir ölümlü elbette ki evrenimizdeki, zamanın işleyişi, uzayla veya yeryüzüyle sınırlanmak gibi belli doğa kanunlarının dışına çıkamayacaktır. Ama azizler yandaki odada değillerdir yani şu anki göksel yaşamlarında zaman/uzay gibi sınırlamalar ve doğa kanunları yoktur.

    Dahası Kutsal Kitap bizlere, azizler gibi yüceliğe erişmiş bir insanın (ruhunun) bu yaşantısında asla sahip olamayacağı, olağanüstü şeylere ulaşma imkanına sahip olduğuna dair ipuçları vermektedir.

    Yargı Günü’nde, tüm yaşantımız ve yaptıklarımız tekrar gözümüzün önünden geçecektir. Ama Yargı Günü, seksen yıl yaşamış bir kişinin hayatını tekrar görmesi elbette ki seksen yıl sürmeyecektir çünkü ruhumuz dünyasal yaşamın sınırlamalarından özgür kalacağından çok farklı yetilere ve tecrübelere sahip olacaktır. Dahası Yargı Günü’nde herkes kendi yaşamını ve yaptıklarını görmekle kalmayacak, o gün orada bulunan herkesin hayatında işlemiş olduklarının gözler önüne serileceğini Luka 12:2-3 deki ayette söyleyen bizzat Mesih İsa’nın kendisidir.

    Ancak bu cennetteki azizlerin, aynı Tanrı gibi, her güce sahip olacak demek değildir. Zaten azizler de bizler de Tanrı’nın rızası ve lütfu sayesinde karşılıklı iletişim kurabilmekteyiz. Dillerin anlaşılmaması Boettner dediği gibi olacak olsaydı eğer Sir James King’in ingilizcesini de anlamayacaklardır. Burada bu konularda problemler yaşanmasının nedeni; Protestanların yaptığı gibi, cennetin ilkel hatta çocukça bir bakış açısıyla değerlendirilmesinden dolayıdır. Teolojik yeterliliğe sahip olmayan kişilerin yorum yaptığı veya yapmaya çalıştığı ortadadır.

    “DOĞRUDAN DOĞRUYA İSA’YA”

    Yukarıdaki suçlamalara göre, görünürde daha kabul edilebilir bir hava veren, azizlerin varlığını kabul etmek zorunda kalanların sorduğu sorulardan birisi ; azizler olsa bile!, onlara bizim için dua etmelerini istemek yerine yine de bir insan “Niye doğrudan doğruya İsa’ya dua etmiyor?” şeklindedir.

    Cevap vermek gerekirse : “Elbette ki insan doğrudan doğruya Mesih İsa’ya dua etmelidir!”. Ama bu başkalarının bizim için dua etmelerini de istemek iyi bir şey değildir demek değildir.

    Kaldı ki “direkt olarak ve yalnızca Mesih İsa’ya” dua edilmesini söyleyen Protestanlar, Katoliklere karşı attıkları bumerangın dönüp kendi yüzlerine çarptığını görememektedirler.

    Toplantılarında birbirleri için dua etme yolunu en çok kullanan onlardır!

    Onlar da pek ala bilirler ki insanların birbirleri için dua etmesi Hristiyan yaşantısının ayrılmaz bir parçasıdır. 1. Timoteus 2:1-4 deki ayette gördüğümüz gibi, Pavlus Hristiyanları bu yolda cesaretlendirmektedir. Ve yazılarının bir çok yerinde (Bkz. Rom.15:30-32, Efs.6:18-20, Kol.4:3, 1 Sel.5:25, 2 Sel.3:1) kendisi için dua edilmesini ister ve kendisinin de aynı şekilde onlar için dua ettiğini 2. Sel.1:11 de belirtmektedir. En önemlisi dualarımızı istesin istemesin, İsa’nın bizzat kendisinin başkaları için dua etmemizi istemiş olduğudur (Mt.5:44).

    Madem ki Kutsal Yazılarda başkaları için dua etmek ve başkalarının dua etmesini istemek bu derece salık verilmiştir, o halde Mesih İsa’ya doğrudan doğruya dua etmeye gölge düşürecek bir durum değildir. Azizlerin bizlere örnek teşkil eden dindar yaşamlarının ve imanlarının, imanımızdaki ve yaşamımızdaki eksiklikleri kapatmamızda bizlere yardımcı olup ve zayıf anlarımızda bizlere güç vermesi büyük bir yarardır. Böyle bir yarar sağlamasa Yeni Ahit bu durumu büyük ihtimal bizlere tavsiye etmeyecekti. Mesih İsa bir çok yerde “büyük imanları” başkalarına örnek olarak göstermiştir (bkz. Mt.8:13, 15:28, 17:15-18, Mrk.9:17-29, Lk.8:49-55) Ve bu dualar hiçbir şey söylemeden de, vücutları ve dikkat dağıtacak dünyasal zevkleri bulunmayan, Tanrı’ya karşı yeryüzündeki birçoklarına göre dindarlık ve daha fazla bağlılık göstermiş olan cennettekilere ulaşır.

    Bununla beraber Tanrı’nın gözünde, erdemli insanların dualarının ayrı bir yeri vardır. Yakup buna dair mektubundaki 5:16-18 deki sözlerinde bunu şöyle vurgular : “Doğru kişinin yalvarışı çok güçlü ve etkilidir. İlyas da tıpkı bizim gibi insandı. Yağmur yağması için gayrete dua etti; üç yıl altı ay ülkeye yağmur yağmadı. Yeniden dua etti; gök yağmurunu, toprak da ürününü verdi”. Cennet bulunan Hristiyanlar da yeryüzündekilere göre daha erdemlidir çünkü Tanrı’nın huzurunda (İbr.12:22-23) bulunmaktadırlar ve buna ulaşmak için mükemmel olanı yapmışlar ve cenneti hak etmişlerdir; doğal olarak onların duaları yeryüzündekilere nazaran daha etkilidir.

    Başkalarının dualarını istemek bunlardan dolayı iyi bir şeydir. Ama elbette sıkıştığımız her anda (Yhn.14:13-14) Katolik Kilisesi’nin de devamlı surette yapmamız için bizleri yüreklendirdiği şekilde direk olarak Mesih’e dua etmemiz gerekir. Kutsal Ayin’deki, azizlere değil, direk olarak Tanrı’ya ve Mesih’e yükseltilen dualar, Katolik tapınışının merkezini ve özünü oluşturur. Ancak bu, cennette bulunanlar da dahil olmak üzere tüm Hristiyanlardan bizler için dua etmelerini istememizin gerekli olmadığı veya kötü olduğu anlamına gelmemektedir.

    (Hristiyan yaşamının özünü oluşturan) Tanrı’ya ve Mesih’e yükselttiğimiz dualara, cennetteki dostlarımızın da duaları ile bize katılmalarını istemek, dualarımızı daha da bereketlendirecektir.

    Kutsal Kitap’ta belirttiği gibi onlar dualarımızdan haberdarlardır ve bizlere, daha etkili olan (aksi takdirde Tanrı’ya sunulamayacak) göksel duaları ile destek olmak istemektedirler. Bize yardımları ile yeryüzündeki sürgün yaşamımıza destek olmak istediklerini bildiğimiz, cennetteki Hristiyanların bu dualarından uzak kalıp, bundan kendimizi mahrum etmek, bu konuda dar kafalı bir yaklaşım göstermek olur.

    CENNETTE VE YERYÜZÜNDE

    Toparlayacak ve özetleyecek olursak ; Protestanların her şeyin üstünde tuttukları Kutsal Kitap bizleri göklerde bulunanlardan bizler için dua etmelerini istememiz yolunda bizleri yönlendirmektedir. Bu yüzdendir ki dualarımız sırasında kullandığımız 103. ve 148.

    Mezmur’da; “Rab’be övgüler sunun , ey sizler, O’nun melekleri, O’nun sözünü dinleyen, söylediklerini yerine getiren güç sahipleri! Rab’be övgüler sunun, ey sizler, O’nun bütün göksel orduları, isteğini yerine getiren kulları!” (Mez.103:20-21) ve 148:1-2 de “Rab’be övgüler sunun! Göklerden Rab’be övgüler sunun, yücelerde O’na övgüler sunun! Ey bütün melekleri, O’na övgüler sunun. Övgüler sunun O’na, ey bütün göksel orduları!” şeklinde dua ederek, dualarımıza göksel varlıkların da bize katılmalarını isteriz.

    Cennettekiler yalnızca bizimle dua etmez aynı zamanda bizler için de dua ederler. Esinleme bölümünde “Altın bir buhurdan taşıyan başka bir melek gelip sunağın önünde durdu. Altın tahtın önündeki altın sunakta bütün kutsalların dualarıyla birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda buhur verildi. Kutsalların dualarıyla buhurun dumanı, Tanrı’nın önünde meleğin elinden yükseldi” (Esn.8:2-3) betimlemesinde, Aziz Yuhanna’nın göklerde neler gördüğünü açıkça görmekte ve okumaktayız.

    Cennette, dualarımızı Tanrı’ya sunanlar; yalnızca melekler değil aynı zamanda o huzura kavuşmuş olan insanlardır. Yine Aziz Yuhanna “yirmi dört ihtiyarın O’nun önünde yere kapandıklarını, her birinin elinde birer lir ve kutsalların duaları olan buhur dolu atın taslar var olduğunu” görür (Esn.5:8). En basit haliyle bile bu bölüm bize göstermektedir ki ; Protestanlar ne derse desin, ne kadar aksini söylemek için kendilerini yırtarlarsa yırtsınlar, cennette azizler vardır ve bu azizler biz yeryüzünde yaşayan gerçek Hristiyanların yükselttikleri duaları Tanrı’ya sunmaktadırlar.

    #34977
    Anonim
    Pasif

    “Meryem gibi insan doğasına sahip birisi nasıl olurda milyonlarca Katoliğin, aynı anda, bir çok ülkeden, bir çok dilde söylenen dualarını duyabilir?”

    “Bir rahipten aynı anda üç kişiyle sohbet etmesini isteyin ki görsün insan olarak bunun nasıl imkansız bir şey olduğunu…Meryem’e dua için başvurmak azizlerin dualarını istemek kadar karşı çıkılması gereken bir şeydir. Yaratılmış olan onlar, sonsuz olan Tanrı değiller ki, tek bir yerde aynı anda tek bir şeyi yapabilme imkanına sahip olsunlar.

    “Bir çok yerden, bir çok dilde kendilerine yapılan binlerce isteği aynı anda nasıl duyup da, binlerce cevabı da aynı anda nasıl verebilirler ki? Kimi istekler de sözle değil zihinsel olarak, sessizce yapılırken Tanrı gibi olmayan azizler veya Meryem, hem her yerde bulunup hem tüm kalplerdeki gizli şeyleri nasıl bilebilir ki?” (Roma Katolisizmi 142-143)‘

    Tam bir Protestant mantığı… Zihniyetçiliğin zaman ve mekana kısılmışlığı. Sayısallığa hapsolunuş. Aşkınlığın ve varlığın ezeli-ebedi vahdetinin mistik tecrübesinden yoksunca Tanrı’ya yaklaşma çabası. Semalar Saltanatı’nın dünyevi koşulların hüküm sürdüğü bir mekana indirgenmesi. Orda düşkünlük koşulundaki zaman mekan bölünmüşlüğünün var olmadığı hakkında tam bir gaflet. Bu tür bir dar düşüncelilik değil bir Hristiyan’da, inançla alakasız bir günümüz fizikçesinde bile olması sorun sayılabilecek bir illet :-)

    Ortodoks dünyasının en büyük mistik ve düşünürlerinden Selanik baş gözetmeni aziz Gregoryus Palamas (14. asır) bu her tür zaman mekan ve sayısallığına hapsolunmuşluktan (ki bu varlıksal düşkünlük, köksel günah ile özdeştir) kurtulmuşluk tecrübesi hakkında, insan Tanrı ile vuslat ve birlik durumuna geldiğinde sadece bir istikamete yönelik değil ama tüm istikametleri gören tek bir göz gibi olur der. Şimdi bu gibi bir tecrübe ‘bir rahipten aynı anda üç kişiyle sohbet etmesini isteyin ki görsün insan olarak bunun nasıl imkansız bir şey olduğunu’ şeklinde bir söz söyleyecek kadar akılcılığa saplanmış kalmış birine ne desin ki… Öyle biri tamamen habersizdir varlığın, kendi aklının dar tahayyül gücünü çok aşan enginliğinden :-)))

    Azizlerden yardım almaya gelince… çok basit aslında… Evlerimizde sürüyle elektrik prizi vardır, hepsinden de eşit ölçüde elektrik akımı sağlanır ama… elektriğin kaynağı tabi ki birdir. Bu örnek aslında Efendimiz’in İnciller’deki kendisini çardak bağına benzetmesinin bugünün verilerine çok kolayca anlaşılır bir adaptasyonu… Bağ’dan hayat almak için ille de bağın köküne ilintili olmak gerekmez, kökünden en uzak olan uzantılarından biriyle ilintili olmak aynı hayata katılmışlığa yeter de artar bile. İşte akılcı, varlığı bölen bir yaklaşımın bir türlü idrak edemediği vahdet gerçeğinin doğal bir ifadesidir inanlının azizlerle olan muhabbeti. Kilise ölüler değil, diriler diyarıdır ve koca bir ailedir. Aile içinde herkesle konuşulur, herkesin yardımı istenir, kendilerine sevgi ifade edilir (ikonları öpmek).

    Ama Protestant’lara sorulacak bir soru da şudur: madem Tanrı her yerde ve her zaman mevcut, eh o halde bu şurdaki (kısıtlı biyolojik süreç anlamındaki hayattaki) cemaat kardeşlerinden zor durumlarda hep birlikte dua etmelerini dilemek niye? Tanrı’ya doğrudan dua etmek varken bu gibi bir harekette bulunmanın sebebi ne? Bu ne çelişki?

    Bu kainat öyle kuru, soğuk, yaradılanlar arasında yabancılaşmışlığın hüküm sürdüğü, ‘sadece Tanrı’ya hitap ederim’ türünden boş kibirlice tavırların haklı kılınmasına yatkın bir yer değil. Cıvıl cıvıl hayat dolu bir yer. Yüce Yaradan yaşanılması hoş, sıcak, derinden teselli verici bir yer yaratmış. Maksat orijinal, düşkünlüksüz durumunda öylesine yaradılmış bir kainatı, insanın Tanrı ile ilişkisinin onarılması sayesinde yine satha çıkmasına fırsat verilmesi. İşte, Ortodoks kiliselerdeki görsellik, maddesellik ve vücutsallık hep bu yönde bir şifa verilmesi üzere oluşmuş bir ortamdır. Ne puta tapmakla alakası vardır ne de bu tür bir sapkınlıkla alakası olan herhangi bir şeyle.

    Tüm kardeşlere sevgiler, hangi mezhepten olurlarsa olsunlar… Neticede herşey vicdani özgürlüğe bağlı. Kimsenin kimseye hiç bir şey dayatması söz konusu değil (öyle bir şey Hristiyanlığın hayat yaklaşımına tamamen ters bir şey zaten). Burda bazı şeylerin söyleniyor olması da yanlış anlaşılmaların giderilmesi yönünde dostça bir sohbet mahiyetinde hep.

    #34980
    Anonim
    Pasif

    RAB’İSA MESİH’in lütuf ve bereketin seninle olsun.
    Kardeş Prosefi..
    Paylaşımınızda diyor’sunuzki:

    “Cennette azizlerin dua’larımızı duyamıyacağı.. dolayısıyla yardımlarına ve dualarına başvurmamızın.. boşa olacağıdir.Bu doğru değildir.”

    Buna’da Kutsal kıtabımızdan Vahiy 5:8 deki Ayeti gösteriyorsunuz..!

    Nedense.. bu konudaki.. tek ayet olan bu ayeti.. Katolikler örnek gösterirler.Çok Katolik arkadaşım var ..ondan biliyorum.

    1..)Bu ayette, yer alan.. yirmi dört ihtiyar ın kim olduğuna dair bir açıklama yoktur..!

    .. Diyeceksinizki başlarında Taç olması onların yargılanmış ve ödüllendirilmiş kutsallar olacagını betimler ..ki bu açıklama da yeterli değildir..Kimlikleri hakkında..
    ..Ödülerini almış kutsalların sayısının 24’ten daha fazla olduğunu düşünüyorum.
    ..Eski antlaşmada kurtulan Kutsallar var..Yeni Antlaşmada da bir çok isim geçer.bu konu hakkında.
    ..Peyganber’ler..mi..?
    ..Azizler’mi..?
    ..Melekler’mi..?
    ..Şehitler’mi..?

    2..)paylaşımınızı okurken..şunu düşündüm..!

    Bizler.. bi çoğumuz, İslam’dan gelen, kişileriz.Bilirsiniz..Evde dolmalar pişer..helvalar yapılır..kutu kutu şekerler alınır..Pirinç paketleri çantalara yerleştirilir..(bakın ben çocukken çok gittim Annemin kafa dengi arkadaşları ve onların çocukları ile) Mumlar hazırlanır çantalar doldurulur..ve Yatırlara gidilirdi..Biz çocuklar.. orda.. tepinip,yaramazlık yaparken..Annelerimiz Mevlütler.. okutup Yatır yada Dede’lere istek ve dileklerini sunarlardı..
    .Hatta hatırlıyorum..Abim Eğe Üniv Astronomi ve Matematik kısmı’nı bitirmişti.. Annem.. Allahim..sen çocuğuma iyi bir iş nasip et.. diye çok dua ettiğini de bilirim..

    ..Bu İslamdaki.. Yatır ve Dede’lerde demekki Dua’ları duyuyor..Allah ve Kul arasında aracılık yapıyor..
    Çünkü sizin deyiminizle dua’ların gidiş şekli çok güçlü ve kuvvetli.. birde Allah’a yada TANRI’ya giderken.. hızlandıran, takviye güç..(aracılar) işin içinde. var.

    Kardeş Prosefhi..
    ..Ya şimdi benim Dua’larım geçmi gidiyor..ben sadece.. İSA MESİH’e dua ederim..!

    ..Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz..?
    Gerçekten.. merak ettim..Yatırlar ve Dede’ler de Sistem..benziyor..

    Esenlikle.

    #34966
    Anonim
    Pasif

    @Saba 18149 wrote:

    RAB’İSA MESİH’in lütuf ve bereketin seninle olsun.
    Kardeş Prosefi..
    Paylaşımınızda diyor’sunuzki:

    “Cennette azizlerin dua’larımızı duyamıyacağı.. dolayısıyla yardımlarına ve dualarına başvurmamızın.. boşa olacağıdir.Bu doğru değildir.”

    Buna’da Kutsal kıtabımızdan Vahiy 5:8 deki Ayeti gösteriyorsunuz..!

    Nedense.. bu konudaki.. tek ayet olan bu ayeti.. Katolikler örnek gösterirler.Çok Katolik arkadaşım var ..ondan biliyorum.

    1..)Bu ayette, yer alan.. yirmi dört ihtiyar ın kim olduğuna dair bir açıklama yoktur..!

    .. Diyeceksinizki başlarında Taç olması onların yargılanmış ve ödüllendirilmiş kutsallar olacagını betimler ..ki bu açıklama da yeterli değildir..Kimlikleri hakkında..
    ..Ödülerini almış kutsalların sayısının 24’ten daha fazla olduğunu düşünüyorum.
    ..Eski antlaşmada kurtulan Kutsallar var..Yeni Antlaşmada da bir çok isim geçer.bu konu hakkında.
    ..Peyganber’ler..mi..?
    ..Azizler’mi..?
    ..Melekler’mi..?
    ..Şehitler’mi..?

    2..)paylaşımınızı okurken..şunu düşündüm..!

    Bizler.. bi çoğumuz, İslam’dan gelen, kişileriz.Bilirsiniz..Evde dolmalar pişer..helvalar yapılır..kutu kutu şekerler alınır..Pirinç paketleri çantalara yerleştirilir..(bakın ben çocukken çok gittim Annemin kafa dengi arkadaşları ve onların çocukları ile) Mumlar hazırlanır çantalar doldurulur..ve Yatırlara gidilirdi..Biz çocuklar.. orda.. tepinip,yaramazlık yaparken..Annelerimiz Mevlütler.. okutup Yatır yada Dede’lere istek ve dileklerini sunarlardı..
    .Hatta hatırlıyorum..Abim Eğe Üniv Astronomi ve Matematik kısmı’nı bitirmişti.. Annem.. Allahim..sen çocuğuma iyi bir iş nasip et.. diye çok dua ettiğini de bilirim..

    ..Bu İslamdaki.. Yatır ve Dede’lerde demekki Dua’ları duyuyor..Allah ve Kul arasında aracılık yapıyor..
    Çünkü sizin deyiminizle dua’ların gidiş şekli çok güçlü ve kuvvetli.. birde Allah’a yada TANRI’ya giderken.. hızlandıran, takviye güç..(aracılar) işin içinde. var.

    Kardeş Prosefhi..
    ..Ya şimdi benim Dua’larım geçmi gidiyor..ben sadece.. İSA MESİH’e dua ederim..!

    ..Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz..?
    Gerçekten.. merak ettim..Yatırlar ve Dede’ler de Sistem..benziyor..

    Esenlikle.

    Sizin dualarınızın geç gidip gitmediğini, ya da dualarınızın ulaşıp ulaşmadığını benim bir insan olarak bilmeme imkan yoktur. Ancak tüm kalbinizle ve imanınızla duanızı ederseniz, ulaşmaması için bir sebep yoktur.
    RAB kötülerden uzak durur, Oysa doğruların duasını duyar.
    (Süleyman’ın Özdeyişleri 15: 29)

    Yani siz de bu doğrulardan iseniz, Rab’bimiz elbet dualarınızı duyuyordur.

    Şu bölümü tekrar okuyunuz rica ederim: Timoteus 2:5 diyor ki “Her şeyden önce şunu öğütlerim : Tanrı yoluna tam bir bağılık ve ağırbaşlılık içinde sakin ve huzurlu bir yaşam sürelim diye, krallarla bütün üst yöneticiler dahil, bütün insanlar için dilekler, dualar, yakarışlar ve şükürler sunun. Böyle yapmak iyidir ve Kurtarıcımız Tanrı’yı hoşnut eder. O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister.” Açıkça görülmektedir ki, bırakın Mesih’in aracılık görevine gölge düşürmeyi Hristiyanların kendinden başka kişiler için dualar veya başka şeyler sunması “iyidir ve Kurtarıcımız Tanrı’yı hoşnut eder”.

    Madem ki Kutsal Yazılarda başkaları için dua etmek ve başkalarının dua etmesini istemek bu derece salık verilmiştir, o halde Mesih İsa’ya doğrudan doğruya dua etmeye gölge düşürecek bir durum değildir. Azizlerin bizlere örnek teşkil eden dindar yaşamlarının ve imanlarının, imanımızdaki ve yaşamımızdaki eksiklikleri kapatmamızda bizlere yardımcı olup ve zayıf anlarımızda bizlere güç vermesi büyük bir yarardır. Böyle bir yarar sağlamasa Yeni Ahit bu durumu büyük ihtimal bizlere tavsiye etmeyecekti. Mesih İsa bir çok yerde “büyük imanları” başkalarına örnek olarak göstermiştir (bkz. Mt.8:13, 15:28, 17:15-18, Mrk.9:17-29, Lk.8:49-55) Ve bu dualar hiçbir şey söylemeden de, vücutları ve dikkat dağıtacak dünyasal zevkleri bulunmayan, Tanrı’ya karşı yeryüzündeki birçoklarına göre dindarlık ve daha fazla bağlılık göstermiş olan cennettekilere ulaşır.(Hristiyan yaşamının özünü oluşturan) Tanrı’ya ve Mesih’e yükselttiğimiz dualara, cennetteki dostlarımızın da duaları ile bize katılmalarını istemek, dualarımızı daha da bereketlendirecektir.

    #34982
    Anonim
    Pasif

    ‘Bizler.. bi çoğumuz, İslam’dan gelen, kişileriz.Bilirsiniz..Evde dolmalar pişer..helvalar yapılır..kutu kutu şekerler alınır..Pirinç paketleri çantalara yerleştirilir..(bakın ben çocukken çok gittim Annemin kafa dengi arkadaşları ve onların çocukları ile) Mumlar hazırlanır çantalar doldurulur..ve Yatırlara gidilirdi..Biz çocuklar.. orda.. tepinip,yaramazlık yaparken..Annelerimiz Mevlütler.. okutup Yatır yada Dede’lere istek ve dileklerini sunarlardı… Hatta hatırlıyorum..Abim Eğe Üniv Astronomi ve Matematik kısmı’nı bitirmişti.. Annem.. Allahim..sen çocuğuma iyi bir iş nasip et.. diye çok dua ettiğini de bilirim..’

    Canım, Saba kardeşim, o senin yukarıda tarif ettiğin tüm bu çok hoş ve insanca hayat yaklaşımı İslamiyet’in bugünkü Türkiye’nin topraklarına yayılmasından evvel hüküm süren hayat yaklaşımının İslami inanca bir uyarlaması. Katı Arap Sunni İslamiyet’te ne yatır vardır, ne tekke, ne ney, ne sema ne de müzik. Bölgenin şiddet ve yıldırma yoluyla Müslüman olmuş halkları nefes alabilmek için eski inançlarına bir İslamiyet kılıfı giydirmişler, zamanla da, nesiller geçtikçe unutmuşlardır bu tür pratiklerin menşeini. Bu sadece Hristiyanlar için değil, Zerdüştiler ve… Şamanistler için de geçerli elbet. Bektaşilik İslam kıyafeti giymiş bir Şamanizm değil midir…

    Bak sen tüm bu geleneklere o kadar büyük bir sevecenlikle değiniyorsun. Anıların sıcaklık dolu. Hoşuna gidiyor aslında tüm bunlar. Normaldir de hoşuna gitmesi, çok insanca şeyler hep. Dolmalar, helvalar, şekerler… hep maddi şeyler ve bunların aklında bir inanç ziyaretiyle, bir nev’i hac olayıyla bağlantılı kalmış olması.

    İşte Ortodoksluk bu gibi bir hayat anlayışının Hz. İsa Mesih’te süregeleni… o senin anlattığın, hafızanda hoş bir anı olarak kalmış olan yaşam tarzının orjinali :-)

    Şunu bilmemiz gerekir ki Hristiyanlık’ta maddeye, maddi hayata nüfuz etmemiş bir maneviyat kof bir maneviyattır. Akılcılıktır. Kansızdır. Maneviyat dediğin hayatın tüm boyutlarını kapsar, hiç bir şeyi dışarıda bırakmaz. Hz. İsa, ete, kemiğe, maddeye bürünmüş Tanrı’dır. Öyle olmasaydı Hristiyanlık diye bir şey de var olamazdı elbet. Ondan dolayıdır ki Hristiyanlar daha cemaat olarak tarih sahnesinde ilk belirişlerinden Tanrı ile irtibatı maddi şeyler ortamında yaşamaya başlamıştır. Tanrı’nın hayatından besleniş ekmek ve şarabın kutsanmasıyla madden de tecrübe edilen bir şey olmuştur (zaten bu Efendimiz’in Yeni Ahit’te belirtilmiş kendi isteğidir).

    Bugünkü Türkiye’deki Ortodoksluğun Osmanlı İslamiyet’inin kültürel ortamına biraz uzak gibi görünüyor olması Ortodokslar’ın zımmilik statüsündeyken insani çaresizlik ortamında kendilerine dünyevi bir güven dayanağı olarak gördükleri Rus Ortodoksluğunu çar Büyük Petro’nun Rusya’daki Ortodoks estetiğini sözde çağdaşlaştırma çabasıyla Batı’nın Roma Katolikliğinin estetiğine benzetmeye çalışmasındandır. Bu estetik zamanla Osmanlı hakimiyetinde yaşayan Slav olmayan Ortodokslar’a da yansımıştır. Böylece Osmanlı İslam estetiğine daha yabancı görülür olmaya başlamıştır bir tarihten sonra inşa edilen kiliseler. Halbuki bugünün Türk Müslüman’ı orijinal Bizans estetiğinin muhafaza edilmiş olduğu bir kiliseye girse kendisini o kadar aşina bir ortamda hisseder ki… Zaten Türkiye’deki yaklaşık tüm Bizans kiliseleri camiye çevrilmiş olup bugün de cami halinde işlemekteler :-)

    Türkler’in tarih boyunca Müslüman olmalarına rağmen kendilerini Arap’lara karşı bunca yabancı hissetmiş olmaları tesadüfi değildir elbet. Türkiye’deki İslamiyet kültürü ve estetiği kendinden evvel var olan ve şiddet yoluyla capcanlıyken ‘gömülmesine’ çalışılmış Bizans Hristiyanlığı kültürü ve estetiğinin bir adaptasyonudur da ondan.

    Her ne kadar inanılmaz gibi duyulsa da Bizans estetiği ve hayat yaklaşımı bugünlere Türkiye’deki Rumlar’dan ziyade Müslüman Türkler’de muhafaza edilmiştir. Rumlar sadece Hristiyanlar olarak esas inanç ikrarını muhafaza etmiş ama, dediğimiz gibi, Rus Ortodoksluğu aracılığıyla Roma Katolikliği estetiğine kaymışlardır. Tabi bu gerçek günümüzde artık tarihçilerce farkına varılmış bir olaydır epey, her ne kadar tarihle pek de ilgilenmemiş halkın kesimine şaşırtıcı gelecekse de.

    Bu gerçeği bugün herhangi bir önyargısız, ciddi Türk tarihçisine sorsa insan tüm bunların çok kolay izah edilir şeyler olduğu cevabını alacaktır.

    Sevgiler…

    #34981
    Anonim
    Pasif

    Prosefhi Kardeş..Elbetteki..Hristiyanların.kendilerinden başka kişiler için dua etmesini kabul ediyorum..bu tabiki iyi bir şeydir ve TANRI’yı hoşnut eder..
    Yanlız..!
    Bakın biz CANLI yız..
    DUA Ettiklerimiz,,kardeşimiz,arkadaşımız,Canımız,Sevdiklerimiz,Onlarda.. CANLI Sevgili kardeşim..

    Ben.. ÖLÜLER’den bahsettiğimi sanmıyorum..!
    Bana Onlar.. artık RAB’bın yanında diriler..demeyin
    Çünkü..
    Aynı şey değil..dua ettiklerimiz…yada bize Dua edenler Hayatta..nefes alıyor..Yaşamdalar..RAB’bimizin çağırdıklarıyız..Henüz seçilip seçilmediğimizi bile bilmiyoruz..

    Bildiğimiz tek şey..DİRİ olan TANRI’mız İSA MESİH ve yüreklerimizdeki Kutsal Ruh’u ve diriliği,gerçekliğidir..

    TANRI’ya giden tek aracı.. ise. bizi onla barıştırmış olan..
    İSA MESİHtir.

    Benim dua’larıma gelince ..RAB’bim’e Şükrediyorumki.. Canlı birebir bağlantim var..O’nla konuştuğumda ..yüreğime..yada bir olay..yada bir kişi ile bana hiç.. geçiktirmeden, cevabını veriyor.
    HALLELULA Adına yücelikler olsun.

    Vahiy’de geçen”her birinin elinde birer lir ve kutsalların dua’ları olan buhur dolu altın taslar vardı”ayetindeki..
    Kutsalların.. kim oldukları sorusuna.. cevap vermediniz..

    Dede’ler ve Yatır’lara edilen dualar..buna da cevap vermediniz..
    Genede..
    Teşekürler.. Prosefhi..Kardeş..
    Her Dua’nızı.. RAB İSA MESİH duysun..diye dua edeceğim.

    #34984
    Anonim
    Pasif
    natan;18158 wrote:
    Onların bizi duyup duyamayacağına KİM karar veriyor ?

    Bunu kim söyleyebiliyor ?

    Olay duyup duyamamayacaklari konusuna karar vermek degildir.

    Bu konuda kimsenin birsey söyledigi yoktur.

    Asil konu dünyadaki yasamlarinda Rab’lerine bagli olarak yasamis olup,Inanlilara yasamlariyla izleyecekleri bir yol birakan bu kutsallarin simdi Rab’leriyle beraber olmalari ve ödüllerini almak üzere tesellide olduklari…

    Bu kutsallari neden rahat birakmiyoruz?? Neden israrla kendimize yeni aracilar ariyoruz.Rab Isa Mesih demedi mi “Benim Ismimle dileyin”alirsiniz diye..Yetmiyor mu??

    Kral Saul da böyle bir yol tutup Samuel’le irtibat kurmak istediginde Samuel’in ne dedigini OKUMADIK MI? acaba?? Neden Elcisel kilise oldugunu iddia eden kiliseler, elcilerden bir tanesinin bile bir azizden veya Rab’bin disindan bir kisiden dua isteginde bulunmadigini görmüyorlar mi??

    Kutsal Kitab’in neresinde böyle bir uygulama var? GÖSTERIR MISINIZ??

7 yazı görüntüleniyor - 1 ile 7 arası (toplam 7)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.