Tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26500
    Anonim
    Pasif

    Erdemin uygulaması kendi yararına değil de başkalarının yararına yöneliktir.

    “Yeryüzünün tuzu sizsiniz” (Mt. 5, 13). Soylu görev, der Mesih, salt kendiniz için değil, tüm dünya için size teslim edilmiştir. Peygam*berler döneminde olduğu gibi sizi iki, on ya da yirmi kente veya özel bir millete gönderiyorum. Sizi topraklara, denizlere bu denli bozulmuş olan tüm bu dünyaya gönderiyorum. “Yeryüzünün tuzu sizsiniz” demekle insanın günahla bozulduğunu ve doğasını yitirdiğini belirtiyor. Bu yüzden onunla birlikte onlardan başkalarını kurtarmak için en çok gerekli ve yararlı olan erdemleri ısrarla istiyor. Uysal, alçakgönüllü, merhametli ve dürüst bir insan bu tür erdemleri kendine saklamaz; fakat bu en iyi kaynakları başkalarının yararına kullanır. Temiz bir yüreği olan, barışı seven ve gerçek uğruna acı çeken kişi yaşamını başkalarının iyiliğine ayırır.

    Sanki şöyle diyor: küçük mücadeleler ve önemsiz işlerde uğraşmak için çağrıldığınızı sanmayın. Hayır! Siz “Yeryüzünün tuzusunuz.” Onlara neden bu ayrıcalığı tanıdı? Çürümüş olanı yeniden canlandırmak için mi? Kesinlikle hayır. Tuz, çürümüş olanı kurtaramaz. Havariler bunu yapmadılar. Allah ilkin yürekleri yeniliyordu; günahlardan arıtıyordu. Sonra da Havarilere teslim ediyordu. O zaman da onlar insanları, Rabden aldıkları yeni yaşamın içinde tutarak ve koruyarak gerçekten “Yeryüzünün tuzu” oluyorlardı. İnsanları günahın ahlaksızlığından kurtarmak Mesih’in uğraşıdır, oysa önceki sefil durumlarına yeniden düşmelerini engellemek Havarilerin dikkat ve gayretlerine aittir.

    Onların (Havarilerin) Peygamberlerden daha üstün olduklarını nasıl belirttiğine bakın. Salt Filistin’in değil, tüm dünyanın öğreticileri olduklarını söylüyor. İsa devam ederken, dikkatim tercihen size yöneliyorsa ve sizi bu denli ciddi zorluklarla karşılaşmaya çağırıyorsam şaşmayın der gibidir. Sizi göndermek üzere olduğum kentlerin, halk ve milletlerin sayı ve çeşitlerini düşünün. Bu yüzden azizliği kendinize saklamanızı değil, başkalarını da size benzer yapmanızı istiyorum. Aksi takdirde kendinize bile yeterli olmayacaksınız.

    Yanılgıda olan başkaları sizin aracılığınızla, doğru yola döneceklerdir. Oysa siz düşerseniz başkalarını da felakete sürüklersiniz. Size teslim edilen görevler ne denli önemli ise, size gerekecek olan katkı o denli büyük olacaktır. Bu yüzden İsa: “Ama tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp, insanların ayakları altında çiğnenmekten başka bir şeye yaramaz” (Mt. 5, 13) diye doğruluyor. Neden sonra: “Size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman” (Mt. 5, 11) tümcesini duyduklarında katılmaktan korkmamaları için sanki şöyle diyor: Sınavlara hazır değilseniz, sizi boşuna seçmişim. Güçsüzlüğünüzün tanıklığı olarak lanetler gelecek. Çünkü hırpalanmaktan korktuğunuzda, size uygun olan cesareti göstermezseniz, daha kötü acılardan geçecek, adınız lekelenecek ve tümünüz alay konusu olacaksınız. Çiğnenmenin anlamı budur.

    Hemen sonra daha üstün bir benzeyişe geçiyor: “Dünyanın ışığı sizsiniz” (Mt. 5, 14). Yeniden dünyanın diyor, tek bir halkın veya yirmi kentin değil, fakat tüm evrenin idrak edilebilen, güneş ışınlarından daha göz kamaştırıcı ışık. Tırmalayıcı gücü olan bir sözcüğün ve üstün, ışıklı bir öğretinin yararını göstermek için ilkin tuzdan, sonra da ışıktan söz ediliyor. “Tepenin üzerine kurulan kent gizlenemez. İnsanlar da kandil yakıp, tahıl ölçeğinin altına koymazlar” (Mt. 5, 14-15). Bu sözlerle bir kez daha davranışlarına dikkat etmeleri için onları dürtüyor. Tüm insanların gözleri önünde olduklarını ve tüm dünyanın bakışları karşısında hareket ettiklerini onlara anımsatıyor.

    (Alintidir)

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.