Sadece Hristiyan bir ailede doğmak yetmiyormuş.. Hakan Konur

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26271
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Hakan Konur’un İsa Mesih’e olan Ruhsal Yolculuğu

    Sevgili kardeşlerim hepinize Rab İsa Mesih’ten inayet ve selamet olsun. Sizlerle kısa, öz bir şekilde Rab İsa’nın beni nasıl kurtardığını paylaşıp Rab İsa adına tanıklık etmek istiyorum.

    Ismim Hakan.. Beş kişilik bir ailenin ortanca çocuğuyum, hıristiyan kökenliyim. Ama ne ben, ne ailem, ne de çevremdeki akrabalarım hiçbiri Rab İsa’yı tanımıyor ve imanlı bir hayatları yok. Büyüklerden İsa’yı nasıl tanımışlarsa sonrakilere de öğle öğretiyorlar. Tabi buna ben de dahilim, ama ben bir çoğuna göre küçükken beri hep içimde Tanrı’yı tanıma öğrenme gibi merakım oldu, yani bir nevi dindar bir hayat yaşamak istedim. Kiliseye bir kaç defa gittim ama anlamadığım dilden olduğu için hiçbir şey anlamıyordum ve doğal olarak Kiliseden soğuyordum. Bunu aileme söylediğimde “önemli değil, sen her hafta Kiliseye git, üzerine düşeni yap, gerisine karışma.” Ama düşümdüm, bunun bana ne yararı olur ki? Ben Tanrı’yı tanımadığım sürece bana ne yararı olur?

    2000 yılında İncil Kilisesi diye bir yer varmış, Yusuf amcanın yeri diye hep söylerlerdi. Hem de Türkçe’ymiş. Ben bununa erken bir şekilde gitmediğim için birçok bereketi kaçırdığımı Rab bana zamanla gösterdi. Neyse ben tabi ondan sonra İncil okumak istedim evimizde bir İncilimiz yoktu, ama babaannemin evinde elbise dolabının üstünde tozlar içinde duran bir İncil ve ayrıca bir de İncil’in Luka bölümü vardı. Ben tabi küçük olanı daha çabuk okuyup bitiririm diye onu aldım ve her gün sürekli okurdum. Defalarca bitirdim, ama hiçbir şey anlamıyordum.

    13 yaşlarındaydım.. Kiliseye de arada bir gidiyordum ve 7. sınıfta okuyordum. Hiç ders çalışmayan bir öğrenciydim. Ama hiç sınıfta kalmamıştım. 7. sınıfın ikinci dönemindeydik ve tam 5 zayıfım vardı. Annem Kiliseye gel dua et, Allah sana yardım eder, diyordu. Bir ara Kiliseye Yusuf amcanın oğlu Bünyamin ve arkadaşları gelmişti İsviçre’den. Kilisede ruhsal hizmet verip cemaatin sorunlarına dua etmek için. Annem bunu söyleyince ben o gün Kiliseye gittim ve o yabancı imanlılardan biri benim için de dua etti. İngilizce olarak konuşuyorduk ve bize Kilisemizin ilk azalarından olan Hannut teyze tercümanlık yapıyordu. Ben aileme şöyle bir söz vermiştim: Eğer ben sınıfı geçersem sürekli olarak Kiliseye gidicektim. Okul sonu geldiği zaman iyi bir şekilde olmasa da sınıfı geçtim ve annem bana hemen verdiğim sözü hatırlattı. Ben, tamam, her hafta kiliseye gideceğim dedim. 2002’nin haziran ayıydı ve o ayda Kilisemiz hiç ummadık beklemedik bir şekilde kapatıldı. Buna üzüldüm, çünkü zar zor sözlerle kendimi Kiliseye alıştırmıştım ve bir anda o alıştığım Kilise kapatılmıştı. Birkaç hafta açılacak diye bekleyip umut ediyorduk, ama aradan tam 2 yıl geçti ve İncil Kilisesi 2004’te tekrar açıldı. Ama ben eskisi gibi kiliseye gitmek istemiyordum, ailemin ve en başta annemin tüm ısrarlarına rağmen Kiliseye gitmedim. Hem de verdiğim söze rağmen, ta ki 2006 yılına kadar. tabi arada kalan 2 yıl içinde ben kendi başıma bir şeyler yapma,öğrenmeye çalıştım, kendimce dindar bir hayat yaşıyordum ve kendimce Hıristiyanlığın din kurallarını yerine getiriyordum.

    Yusuf amcadan bir Kutsal Kitap almıştım annem aracılığıyla ve eski antlaşmadan da baya bir şey öğrenmiştim, ama tabi anlamadığım birçok ayet oluyordu. Ve bunları bana açıklayıp öğretecek hiç kimse yoktu. Sürekli olarak dilencilere para verirdim, arada bir Kiliseye para gönderirdim, hatta kilise kapalı olduğu zaman bir ara kapının altından atmıştım 10 milyonu zarfın içinde çünkü o bir adaktı. Kendi kendime birçok adak adayıp bunları gerçekleştirirdim, Tanrı’nın gözüne girmek için tabi.. Ben bunların eski bir adet olduğunu ve yapılmaması gerektiğini bilmiyordum. Çevrem de beni uyarmıyordu, hatta onlar da bunu onaylıyorlardı. Çünkü hiçbirinin İsa Mesih’ten, İncil den haberleri yoktu.

    Kilise 2002’de açılmıştı ve annem sürekli olarak, gideceğim güne kadar her hafta bir gün önceden benim Kiliseye gidip gitmeyeceğimi soruyor ve gitmem için ısrar ediyordu. Benim her zamanki cevabım, “Hayır, ben gitmeyeceğim.. Ne işim var? Siz gidin” idi. Benim de anneme karşı her haftaki cevabım buydu. Hatta ara da bir Yusuf amca bile beni çağırıyordu. Çünkü beni çok merak ediyordu. Sürekli olarak Kiliseye bağış olarak annemle para yolluyordum ve Kutsal Kitap almıştım, okuyordum, tüm bunları yapıp Kiliseye gitmediğim için Yusuf amca beni çok merak ediyordu. En sonunda o da dayanamayıp benim Kiliseye gelmem için telefon açtı. Annem cevap verdi, ben evde olduğum halde “yokum” diye anneme söylettim. Annem bunu söylemek istemedi ama benden yarın için Kiliseye gitmem için sözü alınca kabul etti.

    2006’nın şubat ayıydı ve 4 yıl aradan sonra Kiliseye gitmek için çok heyecanlıydım, hazırlık yapıyordum. Şeytanın bacağını kırmama çok az bir zaman kalmıştı. Pazar günü annemle birlikte Kiliseye gitmek için yola çıktık. O gün hem Tanrı’nın Kutsal Ruh’u hem de şeytan yüreğimdeydi, bunu iyi bir şekilde hissedebiliyordum, ve biliyordum ki artık kararımı verme zamanı gelmişti. Ya Tanrı’yla birlikte kutsal bir hayat,ya da şeytanla birlikte günahlı bir hayat… Seçim benimdi. Tanrı beni özgür bırakmıştı. Yolda Kiliseye giderken dizime çok kötü bir ağrı girdi, şeytan beni o yoldan döndürmeye çalışıyordu, fazla uzakta değildik, evden yeni çıkmıştık. Ama her ne olursa olsun ben kararımı vermiştim Tanrı’yla birlikte kutsal bir hayat yaşamak istiyordum. Ve bu kararımla şeytanı Tanrı’yla birlikte yenip Kiliseye gittim. Kiliseye gittiğimde Yusuf amca beni öptü. Ama şunu iyi biliyorum, beni öpen Yusuf amca değil, Rab İsa Mesih’ti. çünkü daha önceden başkasından duymuştum, Yusuf amca kolay kolay kimseyi öpmezdi.

    O gün Kilisedeki tapınma çok güzel olmuştu. Kiliseden çıktığımda dizimde hiçbir ağrı kalmamıştı. Sürekli olarak Kiliseye gitmeye karar vermiştim. Rab bunu yüreğime iyi bir şekilde işlemişti. Kilisede benim az bildiğim konuları daha iyi bir şekilde öğrenmiştim, hiç anlamadığım konuları da Yusuf amcaya sorup öğreniyordum. Ve ben biliyorum ki Rab bana daha birçok şey öğretip gösterecekti.

    2006’nın eylül ayında Babaannemin evinde eski tahtadan bir odam vardı. Ve yüreğimde günahlarımdan ötürü büyük bir pişmanlık duyarak Rabbin önünde diz çöküp kendimi alçaltabildiğim kadar alçalttım, suçlu olduğum kadar suçladım ve yaptığım, işlediğim tüm günahlarımı gözyaşlarıyla yüreğimi Rab İsa’ya açtım ve sevinçli bir kararla tövbe ettim. Ve Rab yüreğimde bana öyle bir huzur,sevinç verdi ki yerimde duramıyordum, ne yapacağımı bilemedim. Ama bildiğim tek bir şey vardı – o da Rabbin günahlarımı bağışlayıp, beni Kendi Kutsal Ruh’uyla doldurup, bana sonsuz bir yaşam verdiğiydi. Ve anladım ki yüreğimdeki o sevinç, huzur, esenlik Rabbin benim için yaptığı mucizeden kaynaklanıyordu. HALELUYA.

    Hakan Konur

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.