özgürlük yolu :

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27878
    Anonim
    Pasif

    HAKİKÎ ÖZGÜRLÜK YOLU:

    “Bunun için, Oğul sizi özgür kılarsa, GERÇEKTEN ÖZGÜR olursunuz” (Yuh.8:36)

    Çok az kişi bu özgürlüğü tatmıştır. Çünkü Gerçek Özgürlüğe giden yol, çok dar ve zordur. Bu yol, ölüm yoludur. Bu YOL, Mesih’in Yolu’dur. Kutsaldır. Çarmıhını yüklenmeden kimse giremez.

    Bu Yol, Baba’nın her isteğine boyun eğmek, her buyruğuna ‘evet’ demekle gerçekleşebilir ancak. Başka bir yöntem, başka bir yol yoktur. Okumakla, üfürmekle olmuyor. Şeytan kovmakla, hatta damla damla kan terleseniz bile olmuyor. “Ne kadar dehşet verici olsada, benliğim ne kadar istemese de, ‘benim’ değil, ‘Senin’ dediğin olsun Ya Rab” demekle oluyor. Ama Rab’bin bu isteği, asla bitmiyor, azalmıyor. Seni hep çarmıhta görmek istiyor. Her gün, her saat, kendinizin ölümüne razı olmanızı istiyor.

    Ve Rab, bu muhteşem sırrı, Özgürlük Yolu’nun sırrını, bizlere açıklıyor. İşte o sır: “Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana, öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene, abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla, iki bin adım yürüyün” (Matta 5:39-41).

    Peki ama, bu günlük hayatımızda nasıl gerçekleşir? Kim bizi yürümeye zorlar veya bizlerden birşeyler ister ki? Birkaç misal verelim. Devlet daireleri bunları yapmıyor mu? ‘Et da elinde, bıçak da elinde’ dediğimiz neredeyse tüm devlet kuruluşları bunu yapmıyor mu? Rüşvet vermiyorsan, torpiling yoksa, elektrik, su, telefon veya gaz, bağlatabiliyor musun? Evin bitmiş, ama bu servisler yok diye, içinde oturamıyorsun. Hele ordaki sıra atlatan, seni hep erteleyen memura öfkelendiğini bile ima edersen, ‘sen bittin, işin asla olmaz’. Bugün git, yarın gel. Böylece evi ne kullanabilirsin, ne kiralayabilirsin, ne de satabilirsin. Sırf bir memur senden hoşlanmadı diye veya sırf ona rüşvet vermedin diye acı çekermiydiniz? Bu çarmıha razı olurmuydunuz? Çünkü tutup bu adamı dövmek veya silah çekip burnuna dayamak, Rab’bin burnuna silah dayamağa eşdeğerdir. “Al bu kâseyi benden, içmeyeceğim. Çek bu çarmıhı önümden, taşımayacağım” demektir. O evden vaz geçemezsen, o zaman çok zengin olan o genç Yahudi adamı, hani ‘her şeyini sat, fakire ver ve beni takip et’ denilen kişiyi suçlayamazsınız.

    Devletin vergi memurları da öyle değil mi? İşyeriniz varsa, gırtlağınız onların elinde. Memura verirsen, devlete vermeye mecbur kalmazsın. Belediyeler, sıhhı işler raportörleri, gümrükçüler, bazı hakimler, yargıçlar, polisler; hemen hemen hergün bir yanağımıza vuruyorlar ve Rab, öbür yanacağımızı verecekmiyiz diye bakıyor. Bizleri ezmek için hergün yürütüyorlar (bugün git, yarın gel). Memur seni sevmediyse veya mekanizmayı yağlamadıysanız, arabanızın muayeneyi geçmesi neredeyse imkansız. Bir anda öyle ince işler çıkarıyorlar ki, başka kimsede olmayan şeyler isteniyor sizden bir bir. Seni aç bırakan vergi memurunu sever misin? Seni günlerce koşturtan araba muayenecisi için dua edermisin? Sana ve ailene, her türlü küfreden, aşağılayan, ağıza alınmaz lafları bağıra bağıra söyleyen birileri için, iyilik diler misin?

    Bunlara, Rab’bimiz İsa Mesih’in yaptığı gibi, ‘Evet Baba’ diyebiliyorsanız ve diyebildiğiniz seviyede özgürsünüz. Özgürlük yolu budur. Rab’be ne kadar boyun eğebiliyorsan, o kadar özgürsün. Bunu bir nebze olsun tadan, tadıp da gören, bal yalamış gibi olur. Bu yoldan asla vaz geçemez. Yaşam, ölümden doğar. Ölmeliyiz. Benliği gömmeliyiz. Kendimiz için hiçbirşey istememeliyiz. Ne hak, ne adalet, ne hukuk, ne huzur, ne de zevk. Daha doğrusu, Baba verse de, vermese de; hergün bizleri yerden yere vursa da, O’nu çok ama çok sevmeliyiz. O’na karşı olan sevgimizin büyüklüğü, çarmıhımızın ağırlığıyla ölçülür.

    Fiziksel ölüme “Evet” demek, benliğe ölümden çok daha kolaydır. İsa’nın Çarmıh’ı, KURTULUŞ YOLUMUZDUR. Özgür kılınmak, herşeye ölmek demektir. Hiçbir zaman, hiçbir şeyin üzerimizde hiçbir gücü olmaması demektir. Ne açlık, ne susuzluk, ne sevgisizlik, ne saygısızlık, ne adaletsizlik, ne yoksulluk, ne cinsellik, ne öfke, ne gurur, ne kıskançlık, ne nefret, ne de hakaretin bizler üzerinde, hiç ama hiçbir gücünün olmamasını gerektirir. Rab’bimizde de gördüğümüz gibi, bu çok zordur. İnsana kan terlettirir ama sonuçta “Evet Rab” diyen, diyebilen kişiler, bu ÖZGÜRLÜK YOLUNU keşfedecekler ve tattıktan sonra, büyük bir arzu ile isteyeceklerdir. Yavaş başlayan bu YOL, tadına varıldıktan sonra, büyük bir hız kazanacaktır. Kimseden hiçbirşey istemiyen, beklemiyen bir kişi, işte ‘Sevebilen’ odur.

    Bütün bu söylediklerim, benliğe çok ters gelir. “Olamaz! Bu doğru olamaz!” gibi düşünceler oluşur içerimizde bunları okurken. Ama 20 yıl sonra bile olsa, dönüp dolaşıp, geleceğimiz yer, yine burası olacaktır. Rab okuyanları bereketlesin.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.