Kutsal Kitap’ta geçen Tanrı’nın İsimleri

  • Bu konu 3 izleyen ve 4 yanıt içeriyor.
5 yazı görüntüleniyor - 1 ile 5 arası (toplam 5)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26288
    Anonim
    Pasif

    Kutsal Kitap’ta geçen Tanrı’nın İsimleri

    Kutsal Kitap zamanında, ismi genellikle o kişinin karakterini ya da çağrısını ifade etmekteydi. Bu, günümüzde de geçerli olabilir. İsimlerimiz kim olduğumuzu ve karakter özelliklerimizi yansıtabilir.
    Tanrı’ya tapınırken O’nun emirlerini ve bu isimlerin sizin yaşamınızda ne anlama geldiğini düşünmek için zaman ayırın. Tanrı’nın isimlerinin ne anlama geldiğini bilmenin tapınmanız ve Rab’be olan kişisel adanmışlığınız üzerinde büyük bir etkisi olacaktır. Tanrı’nın Eski Antlaşma’daki isimlerinden bazıları:

    EloahimGörkemli Rab, Rab Tanrı
    El-Şaday Kadir olan, her şeye gücü yeten, aşkın, egemen Tanrı,
    YahveTanrı’nın tam ismi, ‘kendi kendine var olan’ anlamına gelir, BEN’im.
    Yahve nissisancağımız
    Yahve rafa şifa veren
    Yahve rojbeni gören
    Yahve yire sağlayanımız
    Yahve şalom esenliğimiz
    Adonay efendi, yönetici, egemen Rab,
    Abba bizimle yakından ilgilenen Babamız

    Rab’be tapınırken, Tanrı’nın isimlerini ve bu isimlerin yansıttığı karakter özelliklerini ve Tanrı’nın doğasını düşünün. O sizin esenliğiniz, sağlayanınız, iyileştireniniz, çobanınız, Rabbiniz, sonsuz Kurtarıcınız’dır.

    #30351
    Anonim
    Pasif

    @Rüzgar 14339 wrote:

    YahveTanrı’nın tam ismi, ‘kendi kendine var olan’ anlamına gelir, BEN’im.

    Tanrı’nın Adları
    Giriş: Bu hafta yeni bir vaaz dizisine başlayacağız Tanrı’nın adları hakkında ülkemizde Tanrı adı insanların ağzından hiç düşmemektedir. Yerli yersiz birçok kişi inansa da inanmasa da bu adı ağzına almaktadır. Hatta bununla ilgili bir yazı okumuştum,

    İşe başlamadan önce: İnşallah,
    İşe başlarken: Bismillah,
    Şaşırırsak: Allahallah,
    Kendimize güvenirsek: Evelallah,
    Azmedersek: Alimallah,
    İşten vazgeçersek: Eyvallah,
    Sonuna kadar gitmek istersek: Ya Allah,
    Canımızı sıkarlarsa: Fesuphanallah,
    İki arada bir derede kalınca: Maazallah,
    İşe coşku ve heyecanla sarılınca: Allah, Allah
    İşi başarıyla bitirince: Maaşallah,
    Bir terslik olursa: Hay Allah,
    İnandırmak istersek: Vallah billah,
    Gitmesini istersek: Yallah,
    Her işin başı: Allah hayırlı etsin,
    Her şeyin sonu: Allah mağfiret eylesin!

    Tanrı, Kutsal Kitap’a baktığımızda kendisini açıklayan bir Tanrı olarak karşımıza çıkar. Tanrı kendisini varlığı aracılığıyla açıklar, Tanrı kendisini doğa aracılığıyla açıklar, Tanrı kendisini Peygamberler aracılığıyla açıklar, Tanrı kendisini İsa Mesih aracılığıyla açıklar, Tanrı kendisini Kutsal Ruh aracılığıyla açıklar, Tanrı kendisini Sözü aracılığıyla açıklar ve Sözüne baktığımız zaman Tanrı kendisini ve karakterini adlarıyla açıklayan bir Tanrı’dır. Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta bize kendisini tanıtırken kullandığı isimler aracılığıyla O’nun özünü, karakterini ve yaptıklarını daha iyi tanıyabiliriz. Hoşeya 6:3 ayetine baktığımızda “RAB’bi tanıyalım, RAB’bi tanımaya gayret edelim…” diye bizi Tanrı’yı tanımaya teşvik eden bir ayetle karşılaşıyoruz. Kutsal Kitap Tanrı’nın ismine çok önem vermektedir. Bu yüzden Tanrı’nın isimlerini bilmekte bizim için önemlidir.

    Tanrı’nın isimlerini bilmek neden önemlidir?
    1-) Tanrı’nın adları aracılığıyla O’nun özünü ve varlığını daha iyi anlayabiliriz.
    2-) Tanrı’nın adları aracılığıyla O’nun karakterini ve yaptıklarını daha iyi anlayabiliriz.
    3-) O’nunla olan ilişkimizin farklı yönlerini daha iyi anlayabilir ve var olan ilişkimizi daha da derinleştirebiliriz. Tıpkı İbrahim gibi, İbrahim Kutsal Kitap’ta aslında bizim gibi Tanrı’yı yeni tanımaya başlayan imanlıları temsil ediyor. Daha önce Putperest olan İbrahim Tanrı’ya iman ettikten sonra yeni bir hayata başladı. Bu yeni başladığı iman hayatında her geçen gün Tanrı’yla yaşadığı tecrübelerin ardından Tanrı’yı daha çok tanımaya ve Tanrı O’na kendisini yeni adlarıyla daha çok tanıtmaya başladı. İbrahim yeryüzünde Tanrı’nın kendisini birden fazla adlarıyla tanıttığı tek kişidir. İbrahim iman hayatı boyunca Tanrı’nın Yahve (Yaratılış 13:4) olan adını duydu. Melkisedek’e verdiği ondalık sonrasında Tanrı kendisini O’na El Elyon (14:18-19) olarak tanıttı. Çocuğu olmadığı için Tanrı’ya şikayet etmeye başladığında Tanrı O’na Adonay (15:2) olan ismini açıkladı. Çocuğunu kurban etmek üzereyken Yahve Yire (22:14) olarak kendisini açıkladı. İlerleyen yıllarda İbrahim Tanrı’nın El Şhaddai (17:1) ve El Olam (21:33) olan isimlerini öğrendi. Bu adlarla Tanrı İbrahim’e kendisini her tanıttığında İbrahim Tanrı hakkında çok şeyler öğrenerek O’nunla olan ilişkisi derinleşti. Ve Kutsal Kitap’a baktığımızda Tanrı İbrahim’i dostu olarak tanıtıyor. Tanrı İbrahim’e açıkladığı her adı aracılığıyla İbrahim Tanrı’nın farklı yönlerini keşfetti ve iman hayatında daha da büyüdü. Tanrı’nın adı Tanrı’yı gösteriyor, Tanrı’nın her adı, O’nun insan ile olan ilişkisini anlamamıza yardım ediyor. Bu yüzden Tanrı’nın çok olan özelliklerinden dolayı, O’nun pek çok adı olduğunu görmekteyiz.

    Tanrı’nın adları Tanrı’dan geliyor, insandan değil. Bizler Tanrı’yı daha iyi anlayalım diye Tanrı insan dilini kullanarak bize kendi adını açıklıyor. Tanrı lütuf gösterip bize yaklaşıyor, bu da değişik adları kullanmasını gerekli kılmaktadır. Öyle ki, bizler Tanrı’yı, O’nun anlamamızı istediği şekilde anlayabilelim. Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın adları için çok güzel ayetler bulunmaktadır. S. Özdeyişleri 18:10 “RAB’bin adı güçlü kuledir, Ona sığınan doğru kişi için korunaktır.” Mezmur 79: 9 “Yardım et bize yüce adın uğruna, ey bizi kurtaran Tanrı, Kurtar bizi adın uğruna, bağışla günahlarımızı!” Mezmur 9: 10 “Seni tanıyanlar sana güvenir, Çünkü sana yönelenleri hiç terk etmedin, ya RAB.”Eski çeviride “Senin ismini bilenler sana güveneceklerdir. Çünkü Seni arayanları bırakmazsın” diyor. Eşimin ismi biz evlenmeden önce Karen Cameron’du. Evlendikten sonra ise Karen Arkan olarak değişti. Eşimin almış olduğu yeni soyadı O’nun benimle bir ilişkisi olduğunu yani yeni bir ilişkiye başladığını göstermektedir. İlerde çocuklarımız olduğu zaman çocuklar O’na Anne diye hitap edecekler. Çağırılacağı bu isimde O’nun çocuklarıyla olan ilişkisini gösterecektir. Tıpkı bunun gibi Tanrı’nın bize açıkladığı her isimle biz O’nu çağırdığımız zamanda bu bizim O’nunla olan ilişkimizi göstereceği gibi O’nun farklı özelliklerini de tanıyacağız. Bu yüzden İlk olarak Kutsal Kitap’ta bizzat Tanrı’nın kendisini tanıttığı ilk isimle başlamak istiyorum.

    YAHVE (YHVH M. ÇIKIŞ 3:14-15)

    Giriş: Tanrı’nın adları Tanrı’nın kimliğini daha iyi açıklamak için çok etkili yollardan birisidir. Adlar önemlidir ve genelde bazen insanlara sorariz, ‘Senin Adının Alamı ne?” diye Örneğin Orhan isminin anlamı, Şehrin Yöneticisi veya hakim anlamına gelirmiş, ancak ben herhangi bir şehir yönetmiyorum ve o yçnetecek kadarda başarılı olmadığımdan eminim, Biz insanlar bazen sahip olduğumuz isimlerin anlamlarını hayatımızda yansıtmayabiliriz çünkü bizler değişen insanlarız. Ama Tanrı öyle değildir O değişmediği gibi bize kendisini tanıttığı her bir adı ile hayatımızda varlığını gösterir ve hiçbir zaman yaptıkları ve karakteri ile adına ters düşmez. Bu yüzden Tanrı’nın adı önemlidir. Çünkü bu adı hiç kimse Tanrı’ya vermedi. Tanrı kendi kendisine bu adı verdi ve kendisini bu ve bunun gibi daha birçok adla açıkladı. Bu ad Yahve diye telaffuz ediliyor. Aslında hiç kimse tam olarak bu adın nasıl telaffuz edildiğini bilmiyor. Ama birçok teolog bu şekilde telaffuz edildiğini düşünüyor. Yahudiler sürgünden sonraki dönem içerisinde bu adı çok telaffuz etmek istemediler. Çünkü on emirde Çıkış 20:7 “Tanrın Yahve’nin adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü Yahve, adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır.”diyor. Ama bu ayet boş yere anmayacaksın diyor fakat genelde Yahudiler bu adı anmak istemedikleri için bunun yerine Elohim yada Adonay gibi adlarını kullanmayı tercih ettiler. Bu şekilde Tanrı’nın ismine daha çok yücelik ve saygı gösterdiklerini düşünüyorlardı.

    Bu ad kutsal Kitap’ta birçok yerde geçmekte ama ilk kez Tanrı’nın kendisini bu adla açıkladığı yer Çıkış 3:14-15 ayetlerdir. Kutsal Kitap’ımızda Yahve adını ayetleri okurken göremezsiniz. Dip not olarak Yahve açıklanıyor ama genelde Kutsal Kitap’ta nerede büyük harflerle R.A.B. harfleri görürseniz bunun anlamı Yahve demektir. Aslında Tanrı’nın kendisi bu adı çok sık kullanmaktadır. Kutsal Kitap’ta en çok kullanılan ad Yahve’dir ve tam 6628 kez bu ad geçmektedir. İsterseniz şimdi bu ayetlere bir göz atalım 1. ayetten itibaren başlarsak daha iyi olur. M. Çıkış 3: 1-15 “Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro’nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı’na, Horev’e vardı. RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. “Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!” RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı. Tanrı, “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır. Ben babanın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı’yım.” Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu. RAB, “Halkımın Mısır’da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm” dedi, “Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden onları Mısırlılar’ın elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye, Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevus topraklarına götüreceğim. İsrailliler’in feryadı bana erişti. Mısırlılar’ın onlara yapmakta olduğu baskıyı görüyorum. Şimdi gel, halkım İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim.” Musa, “Ben kimim ki firavuna gidip İsrailliler’i Mısır’dan çıkarayım?” diye karşılık verdi. Tanrı, “Kuşkun olmasın, ben seninle olacağım” dedi, “Seni benim gönderdiğimin kanıtı şu olacak: Halkı Mısır’dan çıkardığın zaman bu dağda bana tapınacaksınız.” Musa şöyle karşılık verdi: “İsrailliler’e gidip, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi’ dersem, ‘Adı nedir?’ diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?” Tanrı, “Ben Ben’im” dedi, “İsrailliler’e de ki, ‘Beni size Ben Ben’im diyen gönderdi.’ “İsrailliler’e de ki, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı RAB gönderdi.’ Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım.”
    Tanrı Musa’yı İsrail halkını Mısır’dan çıkarmak için görevlendiriyor ve Musa’ya halkına gitmesini söylüyor. Musa ise Tanrı’ya soruyor “bana seni kim gönderdi derlerse ben ne diyeceğim?” Tanrı O’na “onlara beni Ben olanım, Ben Ben’im diyen gönderdi diyeceksin.” Aslında o dönemde gerek Musa, gerekse İsrail halkı için “Tanrı var mı yok mu?” diye bir problem yoktu. Çünkü Tanrı vardı ve herkes bunu bilirdi. Bu yüzden tartışılacak bir konu değildi. Ama bu Tanrı kimdir? Önemli olan buydu, halk için Tanrı’nın kimliği önemliydi. Bu günde dünyada Tanrı’ya inandığını söyleyen birçok insan var. Etrafımızda farklı farklı dinler var bazıları “hepimiz aynı Tanrı’ya inanıyoruz, sen o yoldan ben bu yoldan hepimiz aynı yere gidiyoruz” diyorlar. Ama biz diyoruz ki “biz kendisini Kutsal Kitap’ta açıklayan Ben, Ben olanım diyen Tanrı’ya yani Yahve’ye inanıyoruz.” O halde Tanrı,

    Yahve adı bize ne anlatmak istiyor?
    1-) Halkının arasında var olan Tanrı: “Ben Ben olanım” diyor. Olmak, var olmak, kendi başına var olmak, halkının arasında olmak ve onlarla ilişki kurmak bunu ifade ediyor. Tanrı’nın kendi kendine koyduğu bir ad bu. Başka hiçbir şeye bağımlı değil, başkalarıyla ilişki içerisinde olmak zorunda değil. Tanrı kendi başına yeterli, kendi kendine var olan, tek olan, başkası olmayan Tanrı’dan bahsediyoruz. Yeşaya 43:10-12 “Tanıklarım sizlersiniz” diyor RAB, “Seçtiğim kullar sizsiniz. Öyle ki beni tanıyıp bana güvenesiniz, Benim O olduğumu anlayasınız. Benden önce bir tanrı olmadı, Benden sonra da olmayacak. “Ben, yalnız ben RAB’bim, Benden başka kurtarıcı yoktur. Ben bildirdim, ben kurtardım, ben duyurdum, Aranızdaki yabancı ilahlar değil. Tanıklarım sizsiniz” diyor RAB, “Tanrı benim,” Herkesin tanrıları var, ilişki kurmak için kendilerinin yarattığı sahte ilahlar var. Dinler, putlar, paralar, eğlenceler, materyaller, kendi var oluşlarını ifade etmek için oluşturdukları ilahlar var. Ama Tanrı diyor ki “hayır hayır, tek bir Tanrı var, başka Tanrı yok O’da Benim. Zamana bağlı olmayan, mekâna bağlı olmayan, gücü her şeye yeten, her şeyi bilen Benim Yahve olan Benim” diyor. Aynı şekilde Elçi Pavlus’ta 1.Korintliler 8:4-6 şunları söylüyor. “Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, “Dünyada put bir hiçtir” ve “Birden fazla Tanrı yoktur”. Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pek çok “ilah”, pek çok “rab” vardır- bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz.”

    Tanrı tektir ama Kutsal Üçlük’te bize kendisini açıklamıştır. O yakınımızdadır, içimizdedir ve zamandan, mekândan bağımsız bize kendisini sunan bir Tanrı’dır. O’nun adı harikadır. Yahve eşsizdir, biriciktir, bizim yanımızda olan, bizimle ilişki kurandır. Yahve adı Mezmurlar’da tam 700 kez geçmektedir. Bütün bu Mezmurlar’da ki ayetler Yahve’nin bizi ne kadar sevdiğini, koruduğunu, kurtardığını, bağışladığını, sadık olduğunu ve anlaşmasına ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Yahve halkının arasında ve onlara yakın olan Tanrı’dır.

    Bizler Yahve’yi izliyoruz ve O’na iman ediyoruz. Çünkü Yahve her şeyi biliyor. Nerede olduğumuzu, nereye gideceğimizi biliyor. Ancak her şeyi bilen bir varlık bize doğru bir yönlendiriş verebilir, ancak her şeyi bilen bir varlığa tam olarak güvenebilir ve O’nun önderliğine kendimizi emanet edebiliriz. Bizler Yahve’yi izliyoruz çünkü O her yerdedir ve her yerde bizimle birlikte olabilir. Bizi koruyabilir, bizi teselli edebilir, bize yardımcı olabilir. Yahve’ye inanıyoruz çünkü sadece O’nun gücü her şeye yeterlidir. O’nun gücünün üstünde olan başka hiçbir güç yoktur. Mezmur 20: 7-8 “Bazıları savaş arabalarına, Bazıları atlarına güvenir, Bizse Tanrımız RAB’be güveniriz. Onlar çöküyor, düşüyorlar; Bizse kalkıyor, dimdik duruyoruz.” Çünkü bizim Tanrımız Yahve’dir.

    2-) Kurtaran Tanrı: Bu ad aynı zamanda Kurtuluşla alakalı olan bir addır. M. Çıkış 15: 1-3 “Musa’yla İsrailliler RAB’be şu ezgiyi söylediler: “Ezgiler sunacağım RAB’be, Çünkü yüceldikçe yüceldi; Atları da, atlıları da denize döktü. Rab gücüm ve ezgimdir, O kurtardı beni. O’dur Tanrım, Övgüler sunacağım O’na. O’dur babamın Tanrısı, Yücelteceğim O’nu. Savaş eridir RAB, Adı RAB’dir.” Mısır’dan çıkarken İsrailliler kızıl denizin kıyısına geldiler. Önlerinde koskoca bir deniz, arkalarında koskoca bir Mısır ordusu onları yok etmek için geliyor. Kaçacak, sığınacak yerleri yok, çaresiz bir durumdalar kapana kısılmışlar ve ne yapacaklarını bilmiyorlar, içinde bulundukları durumdan hiçbir kurtuluş yolu yok. Halk panik içerisinde ve Tanrı Musa’ya konuşuyor ve asayı uzatınca Kızıldeniz ikiye ayrılıyor ve İsrail arasından geçiyor. Daha sonra onları takip eden askerlerin üzerine deniz suları kapanıyor ve hepsi yok oluyor. İşte ondan sonra Meryem bu ezgiyi söylüyorlar. Yahve kurtaran bir Rab’dir. Yeşeya 12:2 “Tanrı Kurtuluşumuzdur. O’na güvenecek, yılmayacağız. Çünkü Rab (Yahve) gücümüz ve ezgimizdir. O kurtardı bizi.”Grekçe yani ilk Septuagint çevirisinde bu ad Krios olarak geçiyor. Filipililer 2:10-11 ayetinde İsa için bu ad geçmektedir. “Öyle ki, İsa’nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yeraltındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin.”Yani İsa’nın önünde yere çökünülen, tapınılan kişi olduğunu açıkça söylesin diyor. İsa Mesih kendisiyle ilgili birçok şey ifade etti ve

    Yuhanna’da İsa kendisi için Benim diye birçok kez söz kullanıyor. Yol, gerçek ve yaşam Benim, kapı Benim, yaşam ekmeği Benim, diriliş ve yaşam Benim, yaşam suyu Benim, iyi çoban Benim diyor. İsa bu ayetlerde Grekçe olarak Ego Eymi yani Ben Benim dediği zaman, tıpkı M. Çıkış bölümündeki gibi kendisini Krios yani Yahve olarak ilan etti. Aynı şekilde İsa’nın Yahve olduğunu ilan eden sadece kendisi değildi. Yeşeya’da İsa’yı Yahve olarak tanıttı Yeşaya 40:3-5“Şöyle haykırıyor bir ses: “Çölde RAB’bin yolunu hazırlayın, Bozkırda Tanrımız için düz bir yol açın. Her vadi yükseltilecek, Her dağ, her tepe alçaltılacak. Böylelikle engebeler düzleştirilecek, Sarp yerler ovaya dönüştürülecek. O zaman RAB’bin yüceliği görünecek, Bütün insanlar hep birlikte onu görecek. Bunu söyleyen RAB’dir.” Vaftizci Yahya İsa için bu şekilde vaaz ediyordu. İsa bizim kurtuluşumuzdur. Ve Yahve adının da kurtuluşu ifade ettiğini söyledik

    3-) Atlaşma Tanrı’sıdır: Tanrı’nın bu adı antlaşma adıdır. Yahve ismi, Tanrı ile bir antlaşma ilişkisi söz konusu olduğunda kullanılan isimdir. Tanrı’nın Mısır’a gönderdiği felaketlerdeki amacı, Mısırlılar’ın ve İsrail halkının Tanrı’nın antlaşmasına sadık bir Tanrı olduğuna dair tanıklık vermelerini sağlamaktı, onlara tecrübe yolu ile Anlaşma Tanrı’sı Yahve’yi tanıtmaktı. Mısır’dan Çıkış 6:7: “Sizi kendi halkım yapacak ve Tanrınız olacağım. O zaman sizi Mısırlılar’ın boyunduruğundan çıkaran Tanrınız YHWH’nin Ben olduğumu bileceksiniz.” Tanrı, eski nesillere Kendisini, kudretli işleri ve merhameti ile El Shaddai (her şeye gücü yeten Tanrı) olarak tanıtmıştır. Ancak, sıra Musa’nın nesline geldiğinde, Kendisini antlaşmasına sadık Yehova olarak tanıtmıştır. Antlaşmasını, İsrail halkını Mısır’dan muhteşem bir şekilde kurtararak tutmuştur.”

    M. Çıkış 6:2-8 “Tanrı ayrıca Musa’ya, “Ben RAB’bim” dedi, “İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a Her Şeye Gücü Yeten Tanrı olarak göründüm, ama onlara kendimi RAB adıyla tanıtmadım. Yabancı olarak yaşadıkları Kenan ülkesini kendilerine vermek üzere onlarla antlaşma yaptım. Mısırlılar’ın köleleştirdiği İsrailliler’in iniltilerini duydum ve antlaşmamı hep andım. “Onun için İsrailliler’e de ki, ‘Ben RAB’bim. Sizi Mısırlılar’ın boyunduruğundan çıkaracak, onların kölesi olmaktan kurtaracağım. Onları ağır biçimde yargılayacak ve kudretli elimle sizi özgür kılacağım. Sizi kendi halkım yapacak ve Tanrınız olacağım. O zaman sizi Mısırlılar’ın boyunduruğundan çıkaran Tanrınız RAB’bin ben olduğumu bileceksiniz. Sizi İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a vereceğime ant içtiğim topraklara götüreceğim. Orayı size mülk olarak vereceğim. Ben RAB’bim.” Burada Tanrı Benim kim olduğumu bileceksiniz, Mısır’dan sizi nasıl çıkardığımı, sizin için yaptıklarımı, sizi nasıl kurtardığımı, sizinle birlikte olduğumu bileceksiniz diyor. Tanrı burada halkıyla bir antlaşma yapıyor. Peki, antlaşma adı neyi ifade ediyor? Tanrı’nın adaletini gösterir bize, Yahve verdiği sözleri tutar çünkü O sadıktır. O antlaşmasına sadıktır eğer sizinle bir anlaşma yaptıysa bunu bozmaz ve Antlaşması kalıcıdır. Yahve sözünün eridir, dürüsttür, asla yalan söylemez, sizi kandırmaz, çarpıtmaz, yanıltmaz çünkü O doğrudur.

    Yahve adına nasıl karşılık vermeliyiz, ne yapmamız gerekiyor?

    1-) Övgü ve tapınmayla: Sefanya 3:14-17 “Ey Siyon kızı, ezgiler söyle! Ey İsrail, haykır! Yürekten sevin, sevinçle coş, Ey Yeruşalim kızı! RAB senin cezanı kaldırdı, Kovdu düşmanlarını. İsrail’in Kralı RAB seninle. Korkma artık kötülükten. O gün Yeruşalim’e denecek ki, “Korkma, ey Siyon, gevşemesin ellerin. Tanrın RAB, o güçlü Kurtarıcı seninle. Alabildiğine sevinecek senin için, Sevgisiyle seni yenileyecek, ezgilerle coşacak.” Tanrı’nın adının Yahve olması bizim hayatımızda ilk olarak tapınma, sevinç ve övgü getirmelidir. Çünkü O iyidir, sadıktır, dürüsttür, antlaşmasına bağlı kalandır, kurtaran ve seninle olan, seni hiç terk etmeyen Tanrı’dır. Bu yüzden biz O’na sevinçle ezgi sunabiliriz, övebilir ve O’na içtenlikle tapınabiliriz. Çünkü O bizim hayatımızın içinde olan, öcü veya korkulacak bir Tanrı olmayan Yahve’dir. Bizler O’nun Yahve olan adını sık sık dile getirebilir ve yüceltebiliriz. O’nun adını ağzımıza almaktan Yahudiler gibi çekinmemeliyiz. Çünkü O’nun adı güzeldir ve övgüler sunularak dile getirilmeye layıktır. Mezmur 8:1 “Ya Rab Yahve, Ne yüce adın var yeryüzünün tümünde!” Mezmur 48:10 “Adın gibi, ey Tanrı, övgün de Dünyanın dört bucağına varıyor.” Bizler O’na Haleluya diyebiliriz. Haleluya ne demektir? Bu bir buyruktur. İbranicede Tanrı’yı övün anlamına gelmektedir. Mezmurlara baktığımız zaman hemen hemen hepsi bizi, Yahve’nin adına övgüler sunmaya teşvik etmektedir. Mezmur 113:1-9 eğer Tanrı’yı övmek için fırsat arıyorsanız önümüzdeki hafta burada kilisede 54 saat kesintisiz tapınma ve övgü zamanları olacaktır. Bu tarihler içerisinde hangi zamanda gelirseniz gelin burada bir tapınma gurubu olacak ve gerek Türkçe, gerekse İngilizce olarak tapınma zamanları düzenlenecektir.

    2-) O’na hayatında ilk yeri vererek: Yeşaya 42:8 “Ben RAB’bim, adım budur. Onurumu bir başkasına, Övgülerimi putlara bırakmam.” Ne demek bu? Bu hayatında başka ilahların olmayacak, kutsal olacaksın ve böyle yaşayacaksın demektir. Tanrı’nın önünde kutsal olmaya gayret edeceksin O’nu her şeyden ayrı tutacaksın, O’na her şeyden çok değer vereceksin, O’nu her şeyden daha çok öveceksin ve O’ndan her şeyden daha çok zevk alacaksın demektir. Bana kurtuluşu sağlayan hayatımda benim için bu kadar çok şey yapan Tanrı’ya bir karşılık vermem lazım O’na layık olmak için kutsal olmam lazım. Kardeşler Hıristiyan olarak bir şeyi kaçırıyoruz. Sıradanlaşıyoruz bu dünyayla uzlaşmaya başlıyoruz. Tanrı bizim radikal olmamızı istiyor, bizim kendisini ifade etmemizi istiyor. Kutsallıkta, doğrulukta ve her durumda Kendisini ilan etmemizi istiyor. Tanrı bizim hayatımızda layık olduğu yeri almalı. İsa Mesih’e iman ettikten sonra yeni antlaşmaya bağlı yaşamalıyız. Tanrı antlaşmasını tuttuğu gibi bizde antlaşmayı hayatımızda uygulamalı ve tamamen yerine getirmeye gayret etmeliyiz. Hayatımızı bu antlaşmanın otoritesi altında yaşamalıyız. Hayatınız İsa’ya, Yahve’ye tanıklıkla geçmelidir.

    3-) O’na cesaretle yaklaşmalıyız: Mezmur 79: 9 “Yardım et bize yüce adın uğruna, ey bizi kurtaran Tanrı, kurtar bizi adın uğruna, bağışla günahlarımızı.”O’nun Yahve olan adı nedeniyle ona cesaretle yaklaşabiliriz. Ondan isteyin O kendi adı uğruna bize vaat ettiği şeyleri verecektir. Yahve’den başka Tanrı yoktur. Bir tek Tanrı vardır, O’da Yahve’dir. O’nun ismi bütün isimlerden üstündür.

    #33159
    Anonim
    Pasif
    Rüzgar;14339 wrote:
    Adonay – efendi, yönetici, egemen Rab,

    ADONAY

    Giriş: Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta geçen diğer bir adına bakacağız. Bu haftaki bakacağımız ad Adonay’dır. Adonay ne anlama gelmektedir? Adonay’ın karşılığı Rab’dir. Peki o zaman Rab ne anlama gelmektedir? Sık sık Rab, Rab diye söylüyoruz, aynı şekilde İsa Mesih’in bizim Rabbimiz olduğunu ilan ediyoruz. Ama her Rab, Rab diyen Tanrı’nın egemenliğine giremeyecek. Tanrı’nın egemenliğine Rab dediği zaman onun anlamını bilenler ve bu anlama göre hayatını sürdürenler girecektir.

    1- Efendi: Belki kelime olarak ne anlama geldiğini bilemeyebilirsiniz ama eğer İsa Mesih sizin hayatınızın Efendisi ve Egemeni ise o zaman siz Tanrı’nın egemenliğindesiniz ve şeytanın sizin üzerinizde hiçbir yetkisi yoktur demektir. Çünkü Romalılarda böyle söylüyor “İsa Mesih’e ait olanlara karşı artık hiçbir mahkûmiyet yoktur.” Çünkü onlar İsa Mesih’e aittir. O halde Adonay demek Rab anlamına geliyorsa, Rab’de Efendi, Egemen ve Sahip gelmektir. Bütün bunlar Rab sözcüğünün karşılığıdır. Adonay sözcüğü Eski Antlaşma’da Tanrı için tam 350 kez geçmektedir. Yaklaşık olarak 200 kez de insanlar için geçmektedir. İnsanlarda adonay olabiliyor yani bir şeylerin yada birilerinin sahibi efendisi olabiliyor.

    Sözlük anlamı olarak Efendi buyruğu etkili olan, sözü geçen kimse anlamına geliyor. Yani birine efendi diyorsanız, onun buyruğunun sizin hayatınızda etkili olduğunu ve sözünün geçtiğini ifade ediyorsunuz demektir. Bazen toplumumuzda efendi farklı anlamlara da gelmektedir. Bu kelime aynı zamanda sıradan insanlar içinde kullanılan bir kelimedir. Ahmet Efendi, Mehmet Efendi gibi ama asıl anlamı buyruğu geçen, sözü etkili olan demektedir.

    Kutsal Kitap’ta Yaratılış 24. bölüme baktığımızda İbrahim’in uşağı İshak için bir gelin bulmaya gittiği zamanda, İbrahim’den söz ederken efendim diye yani adonai diye söz ediyor. Yaratılış 18:3 ayetine baktığımızda İbrahim Rab’bin meleğini ilk gördüğü zaman O’na efendim yani Adonay diye hitap etti. Aynı şekilde Sodom ve Gomora için Rab ile konuştuğu zaman yine O’na Adonay olarak hitap etti. Çünkü İbrahim O’nun sözünün geçtiğini ve etkili olduğunu biliyordu. Ve bu yüzden O’na Rab yani Adonay diye sesleniyor. 1.Petrus 3:6 da İbrahim’in karısı Sara’nın İbrahim için efendi diye hitap ettiğini söylerken yine burada Adonai kastediyor. Sara’nın İbrahim’e olan itaatini ve bağlılığını göstermek istiyor. Yani Adonay Rab bizim efendimizdir. Onun bizim hayatımızda buyruğu sözü geçerlidir. Biz O’nun buyruğunu yerine getirmeliyiz. Ve O’na itaat etmeliyiz. Birinci anlamı budur efendi.

    2- Sahip: Aslında efendimiz olan Rab aynı zamanda bizim hayatımızın da sahibidir. Kutsal Kitap’ın döneminde köleler vardı ve o kölelerin sahipleri kölelerinin efendileriydi yani onların adonisiydi. İncil’de hayatınızı kime teslim ediyorsanız, kimin sözünü dinliyorsanız onun kölesisiniz diyor. Eğer doğal benliğin isteklerini yerine getiriyorsanız, onun sözünü dinliyorsanız benliğinizin kölesisiniz demektir. Ama biz İsa Mesih’e ait olanlar farklıyız. Romalılar 6:16-19 “Söz dinleyen köleler gibi kendinizi kime teslim ederseniz, sözünü dinlediğiniz kişinin köleleri olduğunuzu bilmez misiniz? Ya ölüme götüren günahın ya da doğruluğa götüren söz dinlerliğin kölelerisiniz. Ama şükürler olsun Tanrı’ya! Eskiden günahın köleleri olan sizler, adandığınız öğretinin özüne yürekten bağlandınız. Günahtan özgür kılınarak doğruluğun köleleri oldunuz. Doğanızın güçsüzlüğü yüzünden insan ölçülerine göre konuşuyorum. Bedeninizin üyelerini ahlaksızlığa ve kötülük yapmak üzere kötülüğe nasıl köle olarak sundunuzsa, şimdi de bu üyelerinizi kutsal olmak üzere doğruluğa köle olarak sunun.”

    Ben İsa Mesih’in kölesiyim, ben Tanrı’nın kölesiyim, benim hayatımın her noktasında O’nun sözü geçmektedir. O’nun buyrukları benim hayatım için etkilidir, çünkü benim sahibim O’dur. O’nun istekleri ve buyrukları benim için iyidir ve doğrudur. Tanrı insanlar gibi değildir. İnsanların kölesi olmak zordur, yaralayıcıdır ve onur kırıcıdır. Ama Tanrı’nın kölesi olmak farklıdır. Sizi seven, sizin sınırlarınızı genişletmek isteyen, sizi hiçlikten yaratmış olan Tanrı’nın kölesi olmak insana esenlik verir. Çünkü O iyidir, güzeldir, haksız davranmaz, onurunu kırmaz, sahipliğini suiistimal etmez, çünkü Onda kötülük ve günah yoktur. Bizler genelde efendi yada sahip dediğimiz zaman kafamızda hemen insanların yaptığı gibi bir sahiplik ve efendi kavramı oluşmaktadır. Despot, her dediğini yaptıran, her zaman sağa sola emirler veren ve herkesin önünde eğilerek yaklaşıp hizmet ettiği kişi anlıyoruz. Çünkü dünyasal efendiler ve sahipler böyle olduğu için. Ama Kutsal Söz’deki anlamı böyle değildir. Bunu en güzel İsa’nın hayatına bakarak anlayabiliriz. İsa Mesih bir Efendi’ydi, O Adonay’dı. Ve böyle olmasına rağmen ne yaptı öğrencilerine hizmet etti, korudu ve sevdi. İşte efendi derken bu anlam bizim aklımıza gelmelidir. Adonay efendidir ve sahiptir dedik ama Kutsal Kitap’ta en çok anlam olarak Egemen anlamında kullanılmaktadır.

    3- Egemen: İbrahim’e Tanrı yaratılış 12. bölümde bir vaat vermişti ve bu vaadi 15. bölümde yinelediği zaman İbrahim, Tanrı’ya Egemen Rab, Adonay diye seslendi. Aslında tam olarak burada Egemenim Yahve diye sesleniyor. Yaratılış 12:2, 8 egemen ne demek? Egemen sözlük anlamı olarak yönetimini, hiçbir kısıtlama yada denetime bağımlı olmadan sürdüren kişidir. Tanrı yönetiminin kısıtlaması yok, denetimi yok, her türlü sınırlamadan özgür ve O’nun üstünde hiçbir otoritenin, gücün ve yetkinin olmadığı varlıktır. O sizin ve benim hayatımda tam bir kontrole sahiptir ve hiç bir kısıtlaması yoktur. Peki, o zaman O’nun Egemenliğini bu dünyada nasıl görüyoruz? O halkının üzerinde Egemen olandır. O dünya üzerinde Egemen olandır. O bütün yatılış ve insanlık üzerinde Egemen olandır. Hiçbir şey yada kimse O’na kısıtlama getiremez. Çünkü O Egemen olandır. Yasanın Tekrarı 10:17 ayette Tanrı’dan söz ederken Rablerin Rabbi olarak söz ediyor. “Çünkü Tanrınız RAB, tanrıların Tanrısı, rablerin Rabbi’dir. O kimseyi kayırmayan, rüşvet almayan, ulu, güçlü, heybetli Tanrı’dır.” Adonayların Adonay’ı, egemenlerin Egemeni demek istiyor. O’nun üzerinde egemen yoktur. Yeryüzünde kendilerini egemen olarak ifade edenler bile O’na tabidir. Her şey O’na bağımlıdır.

    Peki, Dünyada her şey O’na tabi ise o zaman bu dünyada bulunan sıkıntıların sebebi nedir? Tanrı’nın egemen olmadığı bir alan mı var? Aslında Tanrı’nın egemenliğine nasıl karşılık vereceğiniz konusunda özgürsünüz. Eğer Egemen Rab’be isyan ediyorsanız O’na başkaldırıyorsanız o zaman Tanrı’nın egemenliğinin dışına çıkıyorsunuz. Tanrı sizi yargılama hakkına sahip oluyor demektir. Bu yüzden Tanrı’nın sözünü dinlemek ve O’na itaat etmek lazımdır. Egemen dediğimiz zaman Tanrı’nın gelecek konusunda karar verme hakkına sahip olduğunu söyleyebiliriz. 2. Samuel 2. bölümde Tanrı Davut’un soyunu bereketleyeceğini ve O’nun soyundan bir Kral çıkaracağını ifade ettiği zaman Tanrı’dan Rab olarak Adonay olarak söz ediyor ve bu bir tesadüf değildir. Çünkü Tanrı, Yaratılış 15 bölümde İbrahim’e soy vaadi verirken de egemen olduğunu ifade ediyor. Rab Egemendir zamana Egemendir, vaatlerine Egemendir. Tanrı size vaatler verebilir ve o vaatleri yerine getirme gücüne ve yetkisine sahiptir. Çünkü O zamanın ve mekanın Rabbi’dir hem zamanı aşabilir, hem mekanı aşabilir. Çünkü O Adonay’dır.

    Mezmur 110:1 “RAB efendime: “Ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek Sağımda otur” diyor.” Bu Mezmur İsa’dan bahsediyor. Burada Yahve Adonay’a diyor. Bunu İsa Mesih şöyle yorumluyor Matta 22:41-45 “Ferisiler toplu haldeyken İsa onlara şunu sordu: “Mesih’le ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? O kimin oğludur?” Onlar da, “Davut’un Oğlu” dediler. İsa şöyle dedi: “O halde nasıl oluyor da Davut, Ruh’tan esinlenerek O’ndan ‘Rab’ diye söz ediyor? Şöyle diyor Davut: ‘Rab Rabbim’e dedi ki, Ben düşmanlarını Ayaklarının altına serinceye dek Sağımda otur.’ Davut O’ndan Rab diye söz ettiğine göre, O nasıl Davut’un Oğlu olur?” Burada şunu demek istiyor. Davut’un soyundan gelecek olan biri Rab olacak yani Adonay olacak. Yahudiler bunu tam olarak anlayamadılar ama Tanrı İsa’dan 11 yüzyıl önce kendisiyle ilgili bu açıklamayı yaptı. Yani İsa Mesih Davut’un soyundan gelen Efendi’dir yani Rab’dir. İsa Mesih yeryüzünde Egemen’dir.

    Kutsal Kitap’ta en çok Adonay isminin geçtiği yer Mezmurlar ve Peygamberlerin kitaplarıdır. Mezmurlar’da Davut bu ismi çok kullanmaktadır. En çok net bir şekilde Adonay’ın egemenliğini görebileceğimiz yer Hezekiel ve Daniel Peygamberler’in bölümleridir. Her ikisi de İsrail sürgündeyken ve acı çekerken yazılmıştır. İsrail sürgünde acı çekiyor ama Tanrı hala etkindir. Hezekiel’de en çok kullanılan ifade Tanrı “Benim Egemen Rab olduğumu anlayacaksınız” diyor. Bu cümlecik 54 kez Hezekiel kitabında geçmektedir. Hezekiel sürgünde iken bu peygamberlik sözlerini halka iletiyor ve sık sık bu cümleyi söylüyor. Diyor ki “siz sürgündesiniz, acı çekiyorsunuz, mutsuzsunuz, İsrail parçalanmış, Yeruşalim kenti dağıtılmış, duvarları yıkılmış, yoksulluk, sefalet ve ümitsizlik içerisindesiniz. Ama O Adonay’dır, O Benim her şeye Egemen Rab olduğumu anlayacaksınız diyen Rab’dir.” Her ne kadar durum ümitsiz gözükse de, kötü gözükse de O, Egemendir. Dünyanın her yerinde Egemen olan O’dur. İsrail’de, Babil’de, Çin’de, Amerika’da, Türkiye’de her yerde O Egemen olandır.

    Hezekiel aynı zamanda Tanrı’yı Çoban olarak tanıtır. O halkıyla ilgilenen, yitikleri arayan, kaybolanı geri getiren, yaralının yarasını saran Çoban’dır. O Egemen Rab olarak yukarılarda bir yerlerde boş boş durup bize bakan yada bizimle ilgilenmeyen değil, tam tersine halkına ümit olmak için, onları kurtarmak için yücelerden elini uzatan Adonay’dır. Tanrı kuzularıyla yani sizinle ilgilenen Adonay’dır. O sizi kurtaracak ve koruyacak olan Rab’dir. Ve böylece siz O’nun her şeye Egemen olduğunu anlayacaksınız.

    Sonuç: Tanrı’nın bu adının anlamını bilmek bizim hayatımızı nasıl etkilemeli? Bu ada karşılık bizim vereceğimiz tepki hayatımızda nasıl olmalıdır? Nasıl yaşamalıyız? Tanrı bizim Efendimiz, sahibimiz ve Egemenimizdir. Adonay’ın anlamı budur o halde bu bilgi bizi hangi gerçeğe yönlendirmelidir?

    Çıkış 12:43-44 “RAB Musa’yla Harun’a şöyle dedi: “Fısıh Bayramı’nın kuralları şunlardır: Hiçbir yabancı Fısıh etini yemeyecek. Ama satın aldığınız köleler sünnet edildikten sonra ondan yiyebilir.” Burada kölelerden bahsediyor, bunun bizimle ne alakası var diye sorabilirsiniz. Ne dedik? Romalılar 6:17-18 “Söz dinleyen köleler gibi kendinizi kime teslim ederseniz, sözünü dinlediğiniz kişinin köleleri olduğunuzu bilmez misiniz? Ya ölüme götüren günahın ya da doğruluğa götüren söz dinlerliğin kölelerisiniz. Ama şükürler olsun Tanrı’ya! Eskiden günahın köleleri olan sizler, adandığınız öğretinin özüne yürekten bağlandınız. Günahtan özgür kılınarak doğruluğun köleleri oldunuz.” Biz köle değil miyiz? Fark etmez nereden geldiğiniz ama İsa Mesih’e iman etmekle köle olarak Tanrı’nın halkına alındınız. Artık sizin sahibiniz O’dur. Köle sahibi olan zulmetmeden kölelerine bakmakla yükümlüdür. İşte Tanrımız olan Rab Adonay böyledir. Ve bizler bunu bilmeli ve buna güvenmeliyiz Tanrı köleleri olan bizlere bakacak ve bizi koruyacaktır. Mezmur 123:1-2 “Gözlerimi sana kaldırıyorum, Ey göklerde taht kuran! Nasıl kulların gözleri efendilerinin, Hizmetçinin gözleri hanımının eline bakarsa, Bizim gözlerimiz de RAB Tanrımız’a öyle bakar, O bize acıyıncaya dek.” Bizler Efendisinin, Adonay’ın önünde olan köleleriz ve yapmamız gereken gözlerimizi O’na kaldırmak ve Ondan beklemektir. Taki o bize acıyıncaya dek aynı şekilde

    Daniel 9:17-19 “Şimdi, ey Tanrımız, kulunun duasını, yakarışını işit. Adın uğruna, ya Rab, yüzünü viran tapınağına çevir. Ey Tanrım, kulak ver ve işit! Gözlerini aç, senin olan viran kenti gör. Doğruluğumuzdan değil, senin büyük merhametinden ötürü dilekte bulunuyoruz. Ya Rab, dinle! Ya Rab, bağışla! İşit ve davran, ya Rab! Ey Tanrım, adının hatırı için gecikme! Çünkü kent ve halk senindir.” Daniel Tanrı’nın önünde dua ediyor. Bu paragrafta 14 kez Adonay ismi geçiyor. O bizim efendimizdir. O bizim Tanrımız, Egemenimizdir Daniel’in de dediği gibi doğru olduğumuz için değil, kendisi Adonay olduğu için bizim dualarımıza cevap verir. O Adonay olduğu için biz kullarına acır ve bize bakar. O Adonay olduğu için dualara cevap verir bu yüzden bizler O’nun önünde dua edebiliriz. Bu yüzden Tanrıyla olan ilişkimizde dua etmek büyük önem taşır. Dua etmek Tanrı’ya ezbere bazı sözler söylemek değildir. O’nun önünde yüreğinizi dökmektir. O’nun kimliğini ifade etmek O’nun Adonay olduğunu dile getirmektir. Ve O’nun adı uğruna ondan istemektir. Tanrı’ya dua edin, dini bir ibadet olduğu için değil. Efendisiyle konuşan, O’nunla ilişkisi olan köleler olduğunuz için O’nunla konuşun çünkü O dünyadaki efendiler gibi değildir. O’na yaklaşabilirsiniz ve O’ndan merhamet bulabilirsiniz.

    Malaki 1:6 “Her Şeye Egemen RAB, adını küçümseyen siz kâhinlere, “Oğul babasına, kul efendisine saygı gösterir” diyor, “Eğer ben babaysam, hani bana saygınız? Eğer efendiysem, hani benden korkunuz? “Oysa siz, ‘Adını nasıl küçümsedik?’ diye soruyorsunuz.”Tanrı sizden korku bekliyor. Tanrı’dan korkmak gereklidir. Tanrı korkusu ne demektir? Tanrı’nın kim olduğunu bilmek demektir. O’na saygı duymak ve itaat etmek demektir. Tanrı bizim efendimiz diyorsak, o zaman O’na itaat etmek gereklidir. Tanrı efendidir ve herkes O’nun sözünü dinlemelidir. Tanrı sizin Rabbiniz ve Egemeninizdir. O’nun adını bildikten ve O’nun adıyla yaşamaya karar verdikten sonra, O’nun adının anlamını bizim hayatımızda işe yarar hale getirmek istedikten sonra hayatınızın değiştiğini görebileceksiniz. Çünkü Adonay adı uğruna seninde benimde hayatımızda değişiklikler yapacaktır. Matta 6:24 “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz.” Bazen insanlar “Ben kendi kendimin efendisiyim, hiç kimseye kölelik yapmam çünkü ben özgürüm” diyorlar. Ama bu doğru değil çünkü herkes bir şeyin kölesidir. Eğer Tanrı senin efendin değil ise o zaman senin efendin başka şeylerdir. Bazen bir şeylere hizmet etmediğimizi düşünürüz ama öyle değil, bir seçim yapabiliriz ama özgür olamayız. Hiç kimse efendi olamaz yaşayan herkes bir şeyin kölesidir. Bu yüzden dürüst bir şekilde kendi kendimize bunu sormak gereklidir. Benim efendim kim? Hayatımı kime veriyorum?

    Bunu nasıl öğreneceğiz efendimin kim olduğunu nasıl anlayabilirim? Bunu anlamak o kadar zor değil kendimize sormamız gereken bazı sorular vardır. Bu sorular karşısında vereceğimiz cevaplar efendimizin kim olduğunu anlamamızı sağlayacaktır. Daha çok nerede ve kimlerle zaman geçiriyorum? Hayatımın amacı nedir? Gün içerisinde yaptığın şeyler nelerdir? Ne gibi şeyler düşünmektesin?

    Eğer O bizim Rabbimiz ve Tanrımız ise O’nun Egemenliğinin hayatımızda etkin olmasını istemeli ve itaat etmeliyiz. Batıya baktığımız zaman birçok Hıristiyan var kimliği Hıristiyan olan birçok kişi var. Ama acaba kaç kişi gerçekten İsa Mesih’in Rabliği’ni ve Egemen oluşunu kabul edipte O’na itaat ederek yaşıyor. Sorun Tanrı’nın kimliğini fark etmeden bir dinle yaşamaya çalışan insanlardır. Ama biz öyle olmayacağız çünkü biz Tanrımızı tanıyoruz ve tanıdığımız içinde O’na bir dini ibadet için değil, O’nun kimliğinden ve adının yüceliğinden dolayı yaklaşıyoruz.

    #33243
    Anonim
    Pasif

    @Rüzgar 14339 wrote:

    Yahve yire

    YAHVE YİRE (Yaratılış 22:1-19)

    Yahve Yire. Bu isim bize Tanrı’nın sağlayan, tedarik eden Rab olduğunu gösteriyor. Bu ismi ilk olarak Yaratılış 22 bölümde görmekteyiz. Buradaki hikâyeyi hemen hemen herkes bilmektedir. İbrahim, İshak ve Tanrı arasında geçen muhteşem bir hikâye, isterseniz ilk olarak hep birlikte bu hikâyeyi okuyarak tekrar hatırlamaya çalışalım. Daha sonra Tanrı İbrahim’i denedi. “İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “Buradayım!” dedi. Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git” dedi, “Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.” İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı. Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördü. Uşaklarına, “Siz burada, eşeğin yanında kalın” dedi, “Tapınmak için oğlumla birlikte oraya gidip döneceğiz.” Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak’a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak İbrahim’e, “Baba!” dedi. İbrahim, “Evet, oğlum!” diye yanıtladı. İshak, “Ateşle odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?” diye sordu. İbrahim, “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak” dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama RAB’bin meleği göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “İşte buradayım!” diye karşılık verdi. Melek, “Çocuğa dokunma” dedi, “Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.” İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu. Oraya “RAB sağlar” adını verdi. “RAB’bin dağında sağlanacaktır” sözü bu yüzden bugün de söyleniyor. RAB’bin meleği göklerden İbrahim’e ikinci kez seslendi: “RAB diyor ki, kendi üzerime ant içiyorum. Bunu yaptığın için, biricik oğlunu esirgemediğin için seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek. Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.” Sonra İbrahim uşaklarının yanına döndü. Birlikte yola çıkıp Beer-Şeva’ya gittiler. İbrahim Beer-Şeva’da kaldı. Bu hikâye aslında Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar tarafından kabul edilen bir hikâyedir. Tabiî ki İslam inancında biraz farklıdır ama yinede onların da inandıkları bir hikâyedir. Çünkü bu yaşanmış ve gerçek olan bir hikâyedir.

    İlk ayette Tanrı İbrahim’e sesleniyor ve İbrahim’in yanıtı “buradayım” oluyor. Kendi varlığını ifade ediyor. Tanrı burada İbrahim’e konuştu aynı şekilde Tanrı hala insanlara konuşuyor. Ama günümüz dünyasında birçok insan bunu reddetmektedir. Tanrı’nın kendisiyle konuştuğunu bir kişi söylemeye başladığı zaman insanların geneli o kişi için “ya bu adam aklını oynatmış” yada “atıyor, yalan söylüyor” diye düşünmeye başlıyorlar. Çünkü Tanrı’nın insanlara konuşması onlar için acayip, garip ve mümkün olmayan bir şey olarak karşılanıyor. Bu yüzden günümüzde insanlar Tanrı’nın kendilerine konuşmasını beklemezler, beklemedikleri ve Tanrı’nın konuşmasını aramadıkları içinde Tanrı onlarla konuşmaz. Bu sebeple Tanrı konuşmaz diye inandıklarından dolayı da Tanrı’nın kendisiyle konuştuğu insanları da çatlaklıkla suçluyorlar. Bu demek oluyor ki burada bulunan bizler onların gözünde bir çatlağız. Çünkü Tanrı ile ilişkisi olan bizler daima bunu iddia ediyoruz “Tanrı bizimle konuşuyor.” Kimin çatlak olduğunu tartışabiliriz ama şu bir gerçek ki Tanrı binlerce yıldan beri insanlara konuşuyor. Tanrı her an bizler için konuşmaya hazır, bu Kutsal Kitap’ın bize gösterdiği en önemli gerçeklerden birisidir. Ama önemli olan şudur Tanrı konuşmaya başladığı zaman İbrahim gibi “buradayım” diyebilecek birisi var mı? “Ben buradayım” Ramazan, Koray, Gülay, Aysun yada sizin isminizi çağırdığı zaman “evet Rab ben buradayım” diyebiliyor muyuz? Eğer ben buradayım diyecekseniz Tanrı sizinle konuşmaya devam edecektir. Ve Tanrı’nın sizin hayatınıza yön verecek olan sözlerini işitmeye başlayacaksınız.

    Tanrı bize konuştuğunda O’na “buradayım seni dinliyorum” diyerek karşılık vermek iyidir. Ama size tehlikeli bir haber vereyim. Eğer Tanrı’ya “ben buradayım” derseniz risk içerisine girmiş olacaksınız. Aslında Tanrı’ya “ben buradayım” demek kolay bir şey değildir. Tanrı’ya “buradayım” dediğiniz andan itibaren hayatınızda bir şeyler olmaya başlar. Çünkü Tanrı konuştuğu zaman bu sizin hayatınız değişmeye başlayacaktır demektir. Çünkü Tanrı sizi olduğunuz gibi bırakmak istemiyor. Tanrı’ya “ben buradayım” derseniz bu verilmesi gereken en güzel yanıt olacaktır ve Tanrı size “güzel, Beni işitmeye başladın, gel bakalım seninle biraz konuşalım” diyecek ve senin hayatında bir şeyleri değiştirmeye başlayacak. Burada Tanrı İbrahim’in hayatında da bir şeyler yapmaya başlıyor.

    2.ayet Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git” dedi, “Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.” Bu biraz zor, ağır bir ifade adamı “buradayım” dediğine pişman edecek bir şey. Bu hikâyede oğul sözcüğü 18 ayette tam 10 kez geçtiği için odak noktası olarak oğlu görmemiz gereklidir. Yazarın bu ayetlerde İbrahim’in sevdiği biricik oğlunu vurgulamak istediğini görüyoruz. Tanrı İbrahim’e “Bana sevdiğin biricik oğlunu ver” diyor. Aynı zamanda Tanrı İbrahim’e “Moria Dağı’na git” diyor. Moria Dağ’ı o zaman İbrahim’in yaşadığı yerden üç günlük uzaklıkta bulunan bir yer. Şimdi ise Davut’un Tapınağı kurduğu yer olan Siyon tepesinin olduğu düşünülüyor. Yani tapınak dağı Tanrı’nın görkeminin insanların üzerine indiği yer ve Yahudiler arasında ilk kez Tanrı’nın kendisini yaptıkları tapınakta görkemiyle gösterdiği yer olarak düşünülüyor. Çok açık bir şekilde yeri ifade edilmese bile Tanrı en başından beri seçtiği kentte mutlak kurbanın verileceği yerde İbrahim’den İshak’ı kurban etmesini istiyor. Git sözcüğü burada önemli bir yer tutuyor. Git sözcüğü olan İbranice karşılığı bir burada birde sadece Yaratılış 12:1’de geçiyor. Orada Tanrı İbrahim’e diyor ki “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi. Tanrı burada İbrahim’i yeni bir yere gönderirken bu sözcüğü, aynı şekilde bu hikayede İbrahim’i oğlu İshak’ı kurban etmesi için Moriya dağına gönderirken bu sözü kullanıyor. Kutsal Kitap’ta sadece bu iki yerde bu sözcük geçmektedir. Tanrı İbrahim’in hayatında her iki olayda da yeni bir dönem başlarken bu sözcüğü söylüyor. Tanrı burada İshak’ı kurban etmesini söylüyor. Aynı zamanda bu git sözcüğü Tanrı’nın vaatleriyle alakalı bir sözcük oluyor. Yaratılış 12:2-3 “Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım. Bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacağım. Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki halkların hepsi Senin aracılığınla kutsanacak.” Burada Tanrı İbrahim’e soy, toprak ve kutsama vaadi veriyor. Gerek bu bölüm gerekse 12. bölümün sonuna baktığımızda Tanrı İbrahim sözünü tuttuğu ve itaat ettiği için O’na bir kutsama veriyor ve vaadini gerçekleştiriyor. Ama hem İbrahim, hemde İshak için bu kolay bir zaman olmuyor.

    3. ayet “İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı.” Burada İbrahim eşeğini, uşaklarını ve oğlunu alıyor, kurban ettikten sonra oğlunun cesedini yakmak için odunlar alıyor ve üç günlük bir yola çıkıyor. Acaba bu üç günü İbrahim nasıl ve neler düşünerek geçirdi? Bu konuda ayetler bize bir şey söylemiyor ama üç günden sonra İbrahim’in kafasında ne olduğunu görebiliyoruz. Çünkü uşaklarına şöyle diyor 5.ayet Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördü. Uşaklarına, “Siz burada, eşeğin yanında kalın” dedi, “Tapınmak için oğlumla birlikte oraya gidip döneceğiz.” İbrahim oğlunu kurban vermeye hazır ama Uşaklarına “Tapınmak için oğlumla birlikte oraya gidip döneceğiz.” diye söylüyor. İbrahim oğlunu öldürecek ama onun orada ölü olarak kalmayacağını düşünüyor. Oğluyla birlikte geri geleceğini söylüyor. Bu sıradan bir hikâye kitabı değil, burada yazan her bir sözün bir amacı vardır. Sıradan rasgele yada kazayla söylenmiş veya kaleme alınmış sözler değillerdir. İbrahim “oğlumla birlikte geri geleceğim” derken uşaklarını oyalamak yada kandırmak için değil, gerçekten öyle olacağına inandığı için söylenmiş bir sözdü.

    İbraniler 11: 17-19 şöyle diyor “İbrahim sınandığı zaman imanla İshak’ı kurban olarak sundu. Vaatleri almış olan İbrahim biricik oğlunu kurban etmek üzereydi. Oysa Tanrı ona, “Senin soyun İshak’la sürecek” demişti. İbrahim Tanrı’nın ölüleri bile diriltebileceğini düşündü; nitekim İshak’ı simgesel şekilde ölümden geri aldı.” Hatırlarsanız Tanrı, İbrahim’e bir vaat vermişti. Yaratılış 12:2-3’te bu bir soy vaadi idi ve 15:4’te O’na bir oğlun olacak dedi. Ondan sonra İsmail doğdu ve Tanrı onu kabul etmedi çünkü İsmail vaadin çocuğu değildi. Ondan sonra İshak doğdu ve Tanrı İbrahim’e vaadini İshak’la gerçekleştireceğini söyledi. Fakat çocuk büyüdükten sonra Tanrı İbrahim’e onu kendisi için kurban etmesini yani öldürmesini istedi. Çok ilginç değil mi? Ya Tanrı ne dediğini, ne yaptığını bilmiyor olmalı ki böyle bir şey mümkün değildir. Yada Tanrı’nın düşündüğü başka bir şey olmalı, İbrahim burada “Tanrı bana bir şey söylüyorsa ve benden bunu yapmamı istiyorsa ben onu yerine getiririm” diye düşünüyor. Neden? Çünkü İbrahim, Tanrı’nın verdiği vaatlerini yerine getireceğini biliyor ve buna güveniyor. Eminiz ki İbrahim bu şekilde düşünerek bu iman adımını atmıştır. “Tanrı bana bir vaat verdi ve O verdiği bu vaadini yerine getirir. Bana soyun İshak’la devam edecek dedikten sonra bu vadini geçersiz kılarak beni kandırmaz. Bu vaadi bana verdi şimdide onu kurban etmemi istiyor. O zaman ben bunu yapacağım, çünkü O her şeye gücü yeten Tanrıdır. Ve ben İshak’ı kurban ettikten sonra bir şekilde onu mutlaka diriltecektir. Çünkü O’nun gücü buna yeterlidir.” diye düşünüyor.

    6 ve 7. ayetlere baktığımızda hikâyenin dozu yükseliyor. İbrahim ve İshak beraber yürüyorlar. İshak odunları sırtına alıyor ve kurban edileceği yere doğru gidiyor. Aynı şekilde gerek İncil’de gerekse İsa filmlerine baktığımızda İsa’da aynı şekilde öldürüleceği çarmıhı sırtında taşıyor. İhsan kardeş verdiği vaazda bu iki olayı birbiriyle karşılaştırmıştı. Öldürüleceği sunağın odunlarını sırtında taşıyan İshak ve çivileneceği çarmıhı sırtında taşıyan İsa arasında bir benzerlik var. Ama bu hikâyede İshak’ın bu durumdan ölüme doğru gittiğinden bir haberi yok. Yinede burada İsa’nın kurban edilişine yönelik bir gölgeleme olduğu çok açıktır.

    Burada İshak ve İbrahim arasında bazı konuşmalar geçiyor ama yazar bunları vurgulamıyor. Yazarın burada vurgulamak istediği şey İshak’a ne olacağı yada İshak’ın ne yaptığı değildir. Burada daha çok vurgulanmak istenen şey Tanrı’nın vaadi, bu vaade karşılık İbrahim’in itaati ve imanıdır. O yüzden bu hikâyede İshak’la ilgili çok şey okumuyoruz. Sören Kingerkard adında bir filozof korku ve titreme adılı bir kitabında bu hikâyeyi anlatırken şunları söylüyor. “Ya Baba tamam bıçak burada, odunlar burada, ateşte burada ama kurban nerede? Aslında İshak’ın bu sorusuna karşılık verilebilecek bir cevap yok. Belki İshak kurbanı yolda satın alacaklar diye düşündü ama yolda da satın almadılar. Sunak kurup Tanrı’ya tapınacakları dağa da geldiler artık satın alacak yada kurbanı bulacak bir yerde yok uşaklarda orada kaldı. Cevabı olmayan bir soru belki sen yada ben bu şekilde denenmiş olsaydık verecek bir cevap bulamazdık. Ama İbrahim’in bir cevabı var. Tanrı’da 40 yıldır Tanrı’yla yürümüş, imanda büyümüş, güçlenmiş ve Tanrısal birçok tecrübelerden geçerek Tanrı’yla ilişkisini geliştirmiş olan İbrahim’in bir cevabı vardı.

    İbrahim’in bu iman yolculuğuna baktığımızda onun hayatında ilk zamanlarda kuşkular, yalanlar, korkaklık gibi zayıflıklar görüyoruz. Tanrı’yla olan ilişkisinde işlediği günahlarına ve zayıflıklarına tanık oluyoruz. Ama 40 yılın sonunda artık İbrahim hayatında ve imanında bir noktaya kadar geldi. Buraya denenme dönemine gelene kadar artık imanda büyüdü, Tanrı’yla ilişkisi gelişti ve Tanrı’ya güvenmeyi öğrendi. Ve Tanrı Ona “oğlunu git sana göstereceğim yerde kes” dedi. İbrahim buna hazırdı bunu oğluna verdiği cevapta görüyoruz. İbrahim oğluna 8.ayette “kurban için gerekli olan kuzuyu Tanrı sağlayacak” dedi. İbrahim’in burada söylediği söz bir iman açıklamasıdır, Tanrı’nın gücüne olan imanın bir dışa vurumudur. Tanrı’ya olan imanın bir açıklamasıdır.
    Tanrı sağlayacaktır nasıl hangi yolla sağlayacaktır bilemezsin. Ama yürümeye devam ediyor. Eminim ki İbrahim kafasında sorular soruyor. “ya ben çocuğumu keseceğim ama nasıl olacak bu?” İbrahim bizden farklı bizim kültürümüzden de farklı biz daha çok bilgiyle mantıkla hareket etmeye alışıyoruz. Ama İbrahim bir Ortadoğulu olarak bilgiyle hareket etmiyor. Biz bilgi çağında yaşadığımız için İbrahim’in burada yaptığını bizim için anlamak zor çünkü biz genelde mantık yürütüyor ve bilgiye bakıyoruz. Ama İbrahim yürüyor ve oğlu soruyor aslında İbrahim “kurban sağlanacak” derken Tanrı’nın bu kurbanı tam olarak nasıl sağlayacağını bilmiyor. Ama yürüyor İbrahim burada bilgiyle yürümüyor, o imanda yürüyor ve İbrahim her zaman imanda yürümeyi öğreniyordu. İbrahim Tanrı’dan ilk çağrıyı aldığı zaman nereye gideceğini bilmiyordu. Ama yinede yürüdü nereye gideceğini bilmediği halde.

    Çünkü İbrahim yürüdükçe Tanrı’yı tanıdı, kendisini tanıdı, O’nu dinledi, Tanrı’nın kendi hayatında ne kadar etkin olduğunu gördü, O’na nasıl rehberlik yaptığını gördü, kendisini nasıl koruduğunu, gözettiğini ve iyiliğini gösterdiğini görüyordu. Tanrı’nın sadık olan kimliğini gördü. Kendisinin günahlarına, kuşkularına, korkaklığına, yalanlarına, karısını kız kardeşi gibi göstermesine rağmen Tanrı onun günahlarını yok sayabildi ve ona sadık kaldı. Çünkü iman her şeyi örter. İbraniler 11:2’de de dediği gibi “atalarımızdan olan İbrahim imanla Tanrı’nın beğenisini kazandı.” İbrahim, yaptığı hataları aşmayı ve günahları karşısında bağış almayı imanla attığı adımlara borçludur. İbrahim’de senin benim gibi kuşkuları, günahları ve hataları olan biriydi ama imanla yürüdükçe gelişti ve Tanrı’yı bildi, O’nu tanıdı. İbrahim büyüdü ve imanla yürüdü.

    İbrahim “ben oğlumu kurban edeceğim ondan sonra herhalde Tanrı onu diriltecek” diye düşündü. Ama Tanrı öyle yapmadı farkında mısınız? Tanrı İbrahim’in kendi aklıyla Tanrı’nın sağlayacağı çözüm düşüncesini bile gerçekleştirmedi. Tanrı onun düşündüğü yolu seçmedi. Sağlayışını farklı bir yolla gerçekleştirdi. İbrahim’in aklına gelmeyen bir yolla gerçekleştirdi. Kutsal Kitap’ta Tanrı “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz gibi değildir. Benim sağlayacağım yollar bazen çok farklıdır” diyor. Bazen bizler bir ihtiyacımız olduğu zaman ve bunu Tanrı’ya ilettiğimiz zaman kendi aklımızla “Tanrı bana şu yolla sağlayabilir” diye düşünüyoruz ama şunu unutuyoruz ki Tanrı’nın yolları bizim yollarımız gibi değil. (Dua eden kadın ve ateist örneği.) Tanrı’nın bizim aklımıza ve bilgimize ihtiyacı yok. Tanrı bizden kendisine iman etmemizi ve güvenmemizi istiyor. İman etmek demek güvenmek demektir. Ona güvenerek yürümemizi istiyor.

    Onun önünde bir zaman sonra her şey açık oldu. Yakup 2:21-23 ayetlerde şöyle diyor. “Atamız İbrahim, oğlu İshak’ı sunağın üzerinde Tanrı’ya adama eylemiyle aklanmadı mı? Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı eylemleriyle tamamlandı. Böylelikle, “İbrahim Tanrı’ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı” diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu. İbrahim’e de Tanrı’nın dostu dendi.” İbrahim iman etti ve onun imanı da eylemleriyle gözüktü nasıl gözüktü? Yaratılış 22:9-10 “Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.” Oğlunu bağlıyor, sunağın üzerine yatırıyor, elinde bıçak var düşünün dehşet bir şey, bir insanın sevdiği biricik oğluna yapabileceği en zor şey İbrahim bıçağı kaldırıyor ve batırmak üzere tam o sırada Rab’bin meleği sesleniyor “İbrahim, İbrahim” diye. Ve İbrahim yine “işte buradayım” diye karşılık verdi. Ne kadar zor bir denenme değil mi? Hamdolsun Tanrı bizden bunu istemiyor ve hiç birimizden de böyle bir şey istemeyecek.

    Tanrı benden böyle bir şey istese ben şu anki imanımla yapamazdım. Benim bir sürü zayıflığım var, imanım henüz İbrahim kadar güçlü değil, benimde hala kuşkularım, korkularım var. Ama Tanrı beni büyütüyor ve değiştiriyor. Tanrı İbrahim’i büyüttüğü gibi benide, senide büyütüyor. Tanrı korkularımızda, kuşkularımızda, acılarımızda ve sıkıntılarımızda bizim hayatımıza konuşmak istiyor. Ama önemli olan şey, o korku, kuşku ve sıkıntı dönemlerimizde bizler ne kadar iman adımları atacağız. Örneğin ayın sonu geldiğinde ve maaşınızı aldığınızda kilise size ondalık konusunda konuştuğu zaman fatura ve diğer giderleri düşününce siz ondalığınızı vermekten korkuyor olabilirsiniz.

    Bizler hiçbir zaman tam olarak Tanrı’nın bildiklerini bilemeyeceğiz bu korkutucu bir şey değil mi? Kendinizi Tanrı’ya teslim etmek ama Tanrı’yı tanımak lazım. Tanrı’nın bizim hayatlarımızda çalışma riskini göze almak, acı çekme riskini göze almak lazım. Ondalığımızı verirken evet ben bu zamanda sıkıntı çekebilirim ama Rab sağlar diyebilmek lazım yada bilmediğim konularda Tanrı’ya güvenebilmek lazım çünkü Rab iyidir. (Evlilik, çocuk, iş, arkadaş)

    12 ayette Rab’bin Meleği Tanrı gibi konuşuyor. “Melek, “Çocuğa dokunma” dedi, “Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.” Burada adı geçen Rab’bin Meleği Oğul yani İsa Mesih’tir. Yuhanna 8:56-58 “Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinçle coşmuştu. Gördü ve sevindi.” Yahudiler, “Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim’i de mi gördün?” dediler. İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım” dedi.” O sunakta biricik oğlunu öldürmeyi kabul etmekle İbrahim kendini riske attı. Bir başka biricik Oğul o zaman Rab’bin Meleği görüntüsünde oraya geldi. İşte İbrahim Tanrı’nın Biricik Oğlu’nu feda edeceğini orada gördü. İbrahim Oğlunun İshak’ın ölümden kurtulmasından dolayı orada sevindi. İsa İbrahim’den önce var olan, ezelden ebede kadar var olan Tanrıdır. İmanımızın özünde yatan bir gerçek neden kurbanlar kesiliyor, yeryüzünde neden bilmeden birçok hayvan katlediliyor? İşte bu ayetten dolayıdır. Ama Tanrı Biricik Oğlu’nun kurbanı sayesinde kurtuluş verecektir. Ona iman edenler kurtuluşu alacaktır. İshak’ın kurban edileceği yerde aslında kurtuluş ilan ediliyor İbrahim orada kuzu ile sağlanan kurtuluşu gördü. Tanrı 13 ve 14 ayete baktığımızda orada kendisinin Yahve Yire olduğunu gösterdi. “İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu. Oraya “RAB sağlar” adını verdi. “RAB’bin dağında sağlanacaktır” sözü bu yüzden bugün de söyleniyor. İbrahim sandığından farklı olarak oğlunun yaşamasıyla değil Tanrı’nın Biricik Oğlu’nun kurbanıyla kurtuldu. İbrahim oğlu oradan çıktığı için çok sevindi. Vaatlerini gerçekleştireceğini Tanrı bir kez daha ona ispatlamış oldu. Soyu artık çoğalacak ve uluslar onun aracılığıyla kutsanacak. İbrahim buna çok sevindi çünkü o Rab’be iman etti ve O’nun sağlayan Tanrı Yahve Yire olduğunu bir kez daha görmüş oldu. Çünkü Yahve bizim imansızlığımızda korkularımızda, kuşkularımızda, sadakatsizliğimizde bizimle birlikte olan Tanrı’dır. O Yahve Yire’dir. İman adımları atmamıza yardımcı olan ve iman adımları atarak kendimizi riske ve zor dönemlere soktuğumuzda sağlayan Tanrı’dır. O Yahve Yire’dir.

    Sonuç: Peki bu hikâye ve Tanrı’nın Yahve Yire olan adı bizi nasıl etkilemelidir?

    a-) Kurtuluşu sağlayan Tanrı: Tanrı’nın Biricik Oğlu’nu bizim için verdiğini hatırlayın İsa Yahya’nın da dendiği gibi bizim için kurban kuzusu olmuştur. Tanrı İshak’ı kurtarmak için kuzu getirdi bütün dünyayı kurtarmak içinde İsa Mesih’i kurban olarak verdi. Yuhanna 1:36’da Yahya İsa’yı gördüğü zaman “işte Tanrı Kuzusu” dedi. Bizim imanımız İsa’nın Tanrı Kuzusu olduğu temeli üzerinde olan bir imandır. 1.Petrus 1:18-19 “Biliyorsunuz ki, atalarınızdan kalma boş yaşayışınızdan altın ya da gümüş gibi geçici şeylerle değil, kusursuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih’in değerli kanının fidyesiyle kurtuldunuz.” Mesih’in fidyesiyle kurtulduk O çarmıhta bizim günahlarımız için öldü artık biz günahlarımız yüzünden acı çekmeyeceğiz. Tanrı kurtuluşumuzu sağlayan Tanrı’dır. Ve bu sağlayışa iman etmek önemlidir.

    b-) Sağlayışını görmek için eylem gereklidir: Yakup 2 “eylemsiz iman ölüdür” diyor. İman sonucu olan eylemleriniz gözüküyor mu imanınızı eylemlerinizle gösterebiliyor musunuz? Ona güvenmeli ve o güvende yaşamalıyız. Riske gireceksiniz, korkacaksınız, yanlış yapma korkunuz olacak ama o sağlayacaktır. Ona iman edin ve güvenin

    c-) Tanrı’yla ilişki içinde olmak gereklidir: Tanrı bizden çocuklarımızı kurban etmemizi istemeyecek çünkü O kendi Oğlu’nu kurban olarak verdi ve bizim bunu yapmamıza gerek yok. Ama sizin başka bir şey yapmanız gerekir. Tanrı sizin isminizi çağırdığı zaman İbrahim gibi “evet Rab buradayım” demeniz lazım. “Değişmeye hazırım, imanda büyümeye, gelişmeye ve Tanrı’nın sesini duymaya hazırım. Korkularım var, kuşkularım var zayıflıklarım ve günahlarım var ama hazırım değişmeye düzelmeye hazırım” diyeceksiniz ve Tanrı Yahve Yire’dir. Sağlayacaktır.

    d-) Sağlayışları için tapınmak gereklidir: Vahiy 5:11-13 tapının O’nun yaptığı işler ve sağlayışları yüzünden her gün O’na tapının ve bütün bunları dile getirin.

    #33620
    Anonim
    Pasif
    Rüzgar;14339 wrote:
    Kutsal Kitap’ta geçen Tanrı’nın İsimleri
    Yahve nissisancağımız

    Yahve Nissi (Rab Sancağım’dır)
    Giriş: Bu hafta bakacağımız Tanrı’nın adı Yahve Nissi’dir. Rab sancağımdır anlamına gelen bu isim ilk kez Kutsal Kitap’ta Çıkış 17. bölümde geçmektedir. Aslında bu bölüm hepimizin çok iyi bildiği bir bölümdür. İsterseniz ilk olarak bu ayetleri okuyalım ve daha sonra anlamını anlamaya çalışalım.

    M. Çıkış 17:8-16 Amalekliler gelip Refidim’de İsrailliler’e savaş açtılar. Musa Yeşu’ya, “Adam seç, git Amalekliler’le savaş” dedi, “Yarın ben elimde Tanrı’nın değneğiyle tepenin üzerinde duracağım.” Yeşu Musa’nın buyurduğu gibi Amalekliler’le savaştı. Bu arada Musa, Harun ve Hur tepenin üzerine çıktılar. Musa elini kaldırdıkça İsrailliler, indirdikçe Amalekliler kazanıyordu. Ne var ki, Musa’nın elleri yoruldu. Bir taş getirip altına koydular. Musa üzerine oturdu. Bir yanda Harun, öbür yanda Hur Musa’nın ellerini yukarıda tuttular. Güneş batıncaya dek Musa’nın elleri yukarıda kaldı. Böylece Yeşu Amalek ordusunu yenip kılıçtan geçirdi. RAB Musa’ya, “Bunu anı olarak kayda geç” dedi, “Yeşu’ya da söyle, Amalekliler’in adını yeryüzünden büsbütün sileceğim.” Musa bir sunak yaptı, adını “RAB sancağımdır” koydu. “Eller Rab’bin tahtına doğru kaldırıldı” dedi, “RAB kuşaklar boyunca Amalekliler’e karşı savaşacak!”

    Rabbimiz insanların hayatında etkinliğini sürdürmek isteyen Rab’dir. İsrailliler büyük sıkıntılar çektikten sonra Mısır’dan mucizelerle dışarıya çıktılar. Kızıldeniz önüne geldiler önlerinde ve arkalarında tehlike vardı ama Tanrı onları bu tehlikelerden kurtardı. Kızıldeniz’i geçtiler ama onların önünde hala tehlikeli olan bir yol vardı ve onlar bu yolda ilerlemeye devam ettiler. Rab onlara önderlik yaparak onları yönlendirmeye devam etti. Aynı zamanda sağlayan yani Yahve Yire olan Tanrı, onların bu yolda bütün ihtiyaçlarını da karşıladı. Susuz kaldılar, Rab onlara su verdi. Aç kaldılar, Rab onlara gökten her gün taze man verdi. Onlar bir çocuk gibi daima şikâyet ettiler ama Rab onların bu çocuksu tavırlarını görmezden gelerek, onların ihtiyaçlarını karşılamaya devam etti. İsrail halkı Tanrı’nın yaptıkları karşısında şükretmek yerine yaşadıkları her zorlukta şikâyet ederken, Tanrı’ya dik başlı davranırken, Tanrı onlara yinede iyiliğini ve merhametini gösteriyordu. Yasanın Tekrarı 25:17-18e aslında gerçekten İsraillilerin o dönemlerden geçerken çok sıkıntılar çektiğini anlıyoruz.

    “Siz Mısır’dan çıktıktan sonra Amalekliler’in yolda size neler yaptığını anımsayın. Siz yorgun ve bitkinken yolda size saldırdılar; geride kalan bütün güçsüzleri öldürdüler. Tanrı’dan korkmadılar.”

    Evet İsrailliler Tanrı’ya karşı şikayet edip söylenirken onların gerçektende içinde bulundukları durumun ne kadar zor olduğunu görmekteyiz. Onların gündelik hayatlarında sıkıntı ve zorluklar vardı aynı şekilde bizimde var. Çünkü bu yaşam bizim için tasarlanmış bir yaşam değildir. Tanrı’nın bizim için tasarladığı yaşam iyi idi ama dünyaya günah girdikten sonra yaşam bozuldu ve yaşam bozulduğu içinde bizler tıpkı İsrailliler gibi sık sık zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşabiliyoruz. Bazen bizde İsrailliler gibi her sıkıntıda Tanrı’ya karşı homurdanabiliyoruz. “Kafamızı kaldırıp onlar gibi sen bizi öldürmek için, bize sıkıntı çektirmek için mi buraya getirdin? Neden böyle bir dünyada yaşamamıza izin veriyorsun?” diyebiliyoruz. İsraillilerin bazı sözleri ve şikâyetleri Tanrı’ya hakarete kadar vardı ama Rab yinede onları tamamen yok etmedi. Amalekliler onlara saldırdıklarında İsrailliler çok güçlü bir halk değillerdi, daha yeni yeni organize olmaya başlamışlardı. Mısırdan zorla kaçmışlar, daha çıkalı birkaç hafta olmuş, yorgun ve zor bir durumdalar daha dinlenip nefes alamamışlar. Ve o sırada Amalekliler onlara saldırıyor. Bu durum onlar için hayatlarının tamamen bir dönüm noktası, İsrail yok olabilme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

    Kim bu Amalekliler? Aslında çokta yabancı değiller İsrail Oğullarının akrabaları, Amalek Esav’ın torunu, Amalekliler’de Esav’ın torununun soyu (Yaratılış 36:12) yani hepsi İbrahim’in oğlu İshak’ın soyundan geliyorlar. İsrail ve Amalekliler uzaktan akrabalar ve İsrail Oğulları Mısır’dan çıkıp bu noktaya geldiklerinde onların ilk büyük düşmanları Amalekliler oluyor (Atasözü ‘akrabanın akrabaya yaptığını akrep bile yapmaz’). Kutsal Kitap’ta Amalekliler’den söz ederken onların İsrail’le karşı çıkmakta birinci olduğunu söylüyor (Ç. Sayım 24:20). Onlar Refidim bölgesinde yaşayan bir halk. Biraz onların tarafından da olaya bakmaya çalışalım. Amalekliler Refidim bölgesinde yaşarlarken İsrail halkı Mısırdan çıkmış ve onların yaşadığı bölgeye gelmişler. Eğer benim bölgeme gelmiş olsalardı ne yapardım. Bu doğanın kanunu değil mi? Hayvanlar bile yaşadıkları bölgeyi değişik yöntemlerle bir şekilde işaretlerler. Ve bu işaretler eğer buraya benim bölgeme başka biri girerse ben onu yok ederim anlamındadır. Çünkü oraya başka bir hayvanın girmesi demek işaretleyenin haremine, yiyecek alanına, güvenliğine, su alanlarına tehdit demektir. İsrailliler Refidim bölgesine geldiklerinde Amalekliler’i tehdit etmiş gibi oldular bu yüzdende Amalekliler hiç sorgusuz sualsiz gidip onlara saldırdılar. Mantıklı gözüküyor değil mi? Hayvanlar öyle yapıyorlar insanlarda öyle yapıyorlar. Aslında insanlar öyle yapmamalılar insanlar Tanrı’nın ne istediğini arayıp sorup ona göre davranmalılar. Burada Amalekliler Tanrı’nın seçtiği halka onu yok etmek için saldırıyorlar. Aslında yaptıkları çok adilce değil, yorgun, zayıf, düşkün kişileri öldürüyorlardı.

    O zaman Musa Yeşu’ya görev verdi “adamlarını seç Amalekliler’e karşı savaşacaksın ve Ben yarın tepenin üzerine çıkıp orada değneğimle duracağım.” Yeşu Musa’nın sağ kolu, ona Yeşu adını veren Musa’nın kendisiydi. Ve ordunun başına komutan olarak onu geçirdi ve “ben değnekle tepenin üzerinde duracağım” dedi. Burada Musa’nın elinde bulunan değnek meşhur bir değnek 17:5 ayetlerini okuyacak olursanız. Bu değnek aracılığıyla Tanrı’nın Nil’de mucize yaptığını ve kayadan su çıkardığını görürsünüz. Musa sürekli elinde bu değneği taşıyordu ve Tanrı bu değnek aracılığıyla mucizeler yapıyordu. Bu değnek Tanrı’nın Musa’ya verdiği bir değnek ve Musa Yeşu’ya “sen adamları al git ve Amalekliler’le savaş ben değneğimle o tepenin üzerinde olacağım” diyor. Aslında sancak denilen şey işte o değnektir. Bizim bildiğimiz sancaklarda bir sopa üzerine bez takılmakta ve bu bez o sancağın kime ait olduğunu göstermektedir. Bu değneğin üzerinde bir bez yok ama biliyoruz ki sancak bir işarettir. Günümüzde de sancaklar kullanılmaktadır. Turist rehberleri insanları gezdirirken ellerinde bayrak gibi bir şey taşırlar ve turistler bu işareti gördüklerinde o işaret olan rehberi takip ederler, yada askeri geçitlerde en önde sancak taşıyanlar yürür, savaşta bir yer ele geçirilince ele geçiren taraf sancağını dikerek oranın artık kendilerine ait olduklarını gösterirler.

    Kimin önde olduğunu görmek açısından sancak önemlidir ve bu işe yarar. İsrail savaşırken Musa’nın yanında o değnek duruyordu sancak olarak ve bu sancak o ordunun kime ait olduğunu gösteriyordu. Oradaki ordu Tanrı’nın ordusuydu, Tanrıydı o ordunun komutanı ve o sancak onların Tanrı’ya ait olduklarını ve önde gidenin Tanrı olduğunu gösteriyordu. Mucizeler yapmakta aracı olarak kullanılan bu değnek orada Tanrı’nın varlığını, O’nun komutanlığını ve O’nun sahipliğini simgeliyordu. Ama bir fark var bu değnek savaş alanında değil, Musa ile birlikte tepenin üzerinde duruyordu. Sancak herkesin görebileceği şekilde tepenin üzerinde duruyordu ve aşağıda savaşan insanlar bu tepeye baktıklarında onu görüyorlardı. Bu değnek yol göstermek amacıyla orada duran bir şey değildi, bu değnek aitlik amacıyla orada duruyordu. Bütün ordunun takip edeceği bir sancak değil ordunun kime ait olduğunu gösteren bir sancaktır.

    Yeşu, Musa’nın buyurduğu gibi Amalekliler’le savaştı. Musa halkın bir önderi ve Peygamberi olarak savaş alanında değil, Musa, Harun ve Hur ile birlikte tepenin üzerinde Tanrı’nın sancağının yanında. Aşağıda ordu savaşıyor, insanlar mücadele ediyorlar ve Musa elini kaldırdıkça İsrailliler, indirdikçe Amalekliler kazanıyor. Neden ellerini kaldırıyor? Ellerini kaldırdığında, ellerini uzattığı yer Tanrı, burada Musa sancağın sahibine doğru ellerini kaldırıyor. Okuduğumuz zaman aslında değneğe çok dikkat etmiyoruz. Acaba o sancak, Tanrı’nın sancağı görünmez bir sancak mıydı? Musa ellerini uzattığında yukarıya belirsiz bir şekilde mi kaldırıyordu? Hayır, o Tanrı’ya kaldırıyor ve O’na dua ediyordu. Burada Musa kendisi için dua etmiyordu, orada savaşan insanlar için dua ediyordu. Ellerini kaldırdıkça oradaki insanlar için, başkaları için şefaat etmiş oluyordu. Ellerini kaldırdığı zaman onlar kazanıyor. Burada şefaatin önemini görüyoruz, başkaları için dua etmenin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Ellerini kaldırıp yakardıkça İsrailliler başarılı oluyor, eğer yakarmazsa İsrailliler başarılı olamıyor.

    Ama bu sadece şefaat etmekle ilgili değil, ellerini kaldırdıkça İsrail oğulları kazanıyor. Ama Musa’nın bu şefaat zamanında ellerinin yukarda kalması gereklidir. Aslında bu pozisyon o kadarda rahat bir pozisyon değil, eğer uzun süre sizde ellerinizi yukarda tutmaya çalışırsanız belli bir zaman sonra elleriniz yorulmaya ve aşağı doğru inmeye başlar. Musa bu şekilde elini saatlerce yukarıda tuttu ama yoruluyordu. Şefaat etmek, birisi için dua etmek kolay ama asıl kolay olmayan şey nedir biliyor musunuz? Gücün sizden gelmemesi, birileri savaşırken ve aşağıda birileri ölürken asıl zor olan şey o tepenin üzerinde kalıp aşağıya bakmaktır. Üstelik orada siz sadece aracısınız, ellerinizi kaldırırsanız aşağıdakiler kazanıyor. Güç sizden gelmiyor, siz sadece gücün gitmesi için orada aracı oluyorsunuz, yani tamamen bağımlısınız. Gücün sahibine bağımlısınız, ellerinizi kaldırarak gücün hareket etmesi için yalvarıyorsunuz. Ve o gücün etkin olduğunu göreceğiniz tek yer savaş alanındaki savaşanlara bakmaktır onlara bağımlısınız. Tanrı burada Musa’ya ve İsrail halkına tam bağımlı olmayı öğretiyor. Bizler bağımsız yaşamayı seven ve bağımsız olmak isteyen insanlarız ama Tanrı ile birlikte yaşamak istiyorsak bağımlı olmak zorundayız. Hem Tanrı’ya ait olup hemde bağımsız olmak mümkün değildir. Bütün güç kaynağı Tanrı’dır. Ellerimi kaldırıyorum ve bunu ifade ediyorum “ya Rab senden başka güç kaynağım yok, gel ve benim halkımın benim ordumun bu düşmanı yenmesine yardımcı ol. Ya Rab sana ihtiyacım var gel ve burada etkin ol. Burada insanların acı çektiğini görüyorum gel ve etkin ol. Hindistan’da insanların acı çektiğini görüyorum gel ve etkin ol, Malatya’da insanların acı çektiğini görüyorum gel ve etkin ol, Antalya’da Kilisemde hasta, acı çeken sıkıntı içinde yaşayan kardeşler var gel ve etkin ol. Ya Rab senden başka hiçbir kurtuluş yolumuz yok, senden başka hiçbir güç alacağımız yer yok gel ve etkin ol.”

    Eğer bunu yapmazsam o ordunun içinde kaybedenlerden olacağım. Musa elinde sancak o tepenin üzerine çıktığında insanların ölümlerini ve zaferlerini seyretmeseydi ellerini kaldırır mıydı? Elindeki o sancakla savaşın önünde gitse ölüp iyi bir kahraman olabilirdi. Bazen bizde bunu tercih ediyoruz, elimizde kılıç savaşın ortasına dalıyoruz iyi ve acı çeken kahramanlar oluyoruz. Bazen Tanrı bizim öyle olmamızı istemiyor. Tanrı bazen bizi halkı için aracı olarak kullanmak istiyor, ellerimizi kaldırıp halkı için şefaat etmemizi istiyor. “Ya Rab ben tamamen sana bağımlıyım gel ve kardeşlerimin hayatında kendi gücünü göster. Gel benim hayatımda kendi gücünü göster.” Tanrı hareket etmek için hazır bekliyor.

    12 ayet “Ne var ki, Musa’nın elleri yoruldu. Bir taş getirip altına koydular. Musa üzerine oturdu. Bir yanda Harun, öbür yanda Hur Musa’nın ellerini yukarıda tuttular. Güneş batıncaya dek Musa’nın elleri yukarıda kaldı.” Belki savaşa gitmediniz ama birçok savaş filmi görmüşsünüzdür. İnsanların nasıl acılar çektiğini, öldüğünü ve öldürdüğünü kanlı ve korkunç bir şeydir. Musa’da tepede olanları izliyor. İnsanlarının öldüğünü gördükçe yoruluyor, ellerinin yukarıda durmasından dolayı yoruluyor ayakta duracak hali kalmıyor. Biz burada yarım saat bile bazen ayakta duramıyoruz evet ayakta durmak zorunda değiliz, ama böyle diye diye ayakta durmakta istemiyoruz. Musa’nın altına bir kaya getirdiler ve oturdu. Hur ve Harun Musa’nın ellerinin aşağıya doğru indiğini görünce onun ellerinin altına girerek havaya kaldırmasında yardımcı oldular. Musa’nın gücünün kalmadığını görüyoruz zaten Tanrı bunu istemiyor ki Zekeriya 4:6 “güçle kuvvetle değil, ancak benim ruhumla başaracaksın” diyor.

    Sizin gücünüzün hiçbir önemi yok ne kadar akıllı, bilgili, güçlü ve sağlıklı olursanız olun bunun hiçbir önemi yok bunlar kötüdür demiyorum. İtaat etmek ve başarmak açısından bunun bir önemi yok çünkü başaracaksanız Tanrı’nın gücüyle başaracaksınız. Ellerinizi Tanrı’ya kaldırıp tamamen O’na bağımlı bir şekilde yalvararak “gel ya Rab benim senden başka gücüm yok, sana ihtiyacım var, kendi gücümle yapamam, sana bağımlıyım” demek lazım ama aynı zamanda şunu da bilmek lazım bazen şefaatçilik ve bağımlılık insanı yorar. Tanrı’yı beklemek bazen insanı yorar. Musa eline kılıç alarak Amalekliler’in arasına gidip savaşmayı çok isterdi. Musa savaşmaktan korktuğu için yada ölmek istemediği için o tepede beklemiyordu. Tanrı ondan bunu istediği için Musa o tepede duruyordu. Bazıları aşağıda savaşıyor, Yeşu komutanlık yapıyor ama Musa dua ediyordu. Tanrı bir şeyler öğretiyordu herkesin Tanrı’ya ve herkesin birbirlerine ihtiyacı vardı. Yeşu’nun savaşacak askerlere askerlerin önderlik yapacak olan Yeşu’ya, ordunun şefaat için Musa’ya Musa’nın da Hur ve Harun’a ihtiyacı vardı. Savaşçıların dua edenlere, dua edenlerin yoldaşlara ihtiyaçları var Harun ve Hur orada olmasaydı Musa yorulacaktı ve daha çok insan ölecekti. Belki İsrail kazanabilirdi ama daha çok kan dökülüp daha çok acı çekilirdi. Kardeşlerin kardeşlere, yoldaşlara ihtiyacı vardır. Sizin ve benim hepimizin yoldaşlara ihtiyacımız var. Yoldaşlar kardeşler olmadan bu savaş yaşanmaz. Harun ve Hur’lara ihtiyaç var.

    13. ayet zaferden bahsediyor. “Böylece Yeşu Amalek ordusunu yenip kılıçtan geçirdi.” İsrailliler zafer kazandı ama bu ayetlerin konusu zafer değil, zaten zafer onlarındı. Savaşın sonucu önemli değildi zaten savaşın sonucu biliniyordu Tanrı onlara vaat vermişti. Önemli olan savaşın sonucu değildi önemli olan o savaşı nasıl kazandığınızdır. Bu paragraf bize savaşın sonundaki zaferi değil, Tanrı’ya tam bir bağımlılıkla yaşamayı öğretmek istiyor. İsrailliler bunu okuduğunda “eğer Tanrı olmasaydı, eğer Tanrı bizim sancağımız olmasaydı biz başaramazdık” diyecekler.

    14. ayet “RAB Musa’ya, “Bunu anı olarak kayda geç” dedi, “Yeşu’ya da söyle, Amalekliler’in adını yeryüzünden büsbütün sileceğim.” Zafer kazanıldı ve Amalekliler’in adlarının silineceğine dair burada bir söz var. Peki ne zaman Amalekliler’in adı yeryüzünden silindi? 1.Tarihler 4:43 “Amalekliler’den sağ kalanları öldürdüler. Bugün de orada yaşıyorlar.” Bunu olması, Amalekliler’in ortadan kaldırılması yüzyıllarca sürdü. Nedeni de İsraillilerin Tanrı’ya itaat etmemesiydi. Kral Saul Amalekliler’i yok etmek için Tanrı’dan buyruk almıştı ama Saul bunu yapamadı ve bu yüzdende Krallığı Tanrı tarafından sona erdirildi. Kral Saul’u öldüren bir Amalekli askerdi. İsrailliler Tanrı buyruğunu tutmadıkları için bu savaşı yüzyıllarca savaşmak zorunda kaldılar. Tanrı burada geleceğe yönelik bir peygamberlik sözü veriyor. Kuşaklar boyunca Tanrı Amalekliler’le savaşıyor. Aslında bu savaşı bitirmek İsraillilerin elindeydi zafer kazanılmış, karar verilmiş savaşı savaşacak olanlar insanlar Yeşu, ondan sonraki kuşaklar zaferin kazanıldığını bilen ama zafer kazanılmamış gibi yaşayan bütün kuşaklar acı çekmelerinden, başarısızlıklarından kendileri sorumludur. Bu kayıp onlarındır zafer kazanılmışken buna göre yaşamak gereklidir.

    15. ayet “Musa bir sunak yaptı, adını “RAB sancağımdır” koydu. “Eller Rab’bin tahtına doğru kaldırıldı” dedi, “RAB kuşaklar boyunca Amalekliler’e karşı savaşacak!” Rab sancağımdır, burada Musa övgüyü sahibine yani asıl kazanana veriyor. Ve bunu yapmak lazım kazanılan her zaferin ardından zaferin sahibine övgüyü iletmek ve zafer senindir demek lazım. Ellerimizi kaldırarak zafer kaynağım, güç kaynağım sensin demek lazım.

    Bu ad ve bu bölüm bizi nasıl etkilemelidir?
    İlk önce şunu sormak lazım sizin bu savaştaki rolünüz nedir? Siz ne iş yapıyorsunuz. Yeşu musunuz, ordunun başındaki adamısınız yoksa ordunun içinde savaşan askerlerden birimisiniz? Musa mısınız, Harun yada Hur musunuz? Herkesin savaşta bir yeri var ve sizde bu savaşta kendi yerinizi bulup bunu söylemelisiniz. Siz bu savaşın içerisinde neredesiniz, bu savaşın içerisinde kendi yerinizi aldınız mı?

    İkinci olarak ta şefaatin önemini anlıyor musunuz? Amalekliler, yani İsrail’e onları ortadan kaldırmak için ilk saldıran halk burada sembolik olarak Dünyanın Tanrı saymaz güçlerini temsil ediyor. Bizimde hayatımızda ve çevremizde ruhsal bir savaş ve şeytana ve onun karanlık güçlerine karşı bir mücadele var. Bizlerde kilise ve bireyler olarak etrafımızda Tanrı’ya karşı çıkan diklenen her şey için şefaat ediyor muyuz? Etmemiz gereklidir sadece kendi zaferlerimiz için değil, başkalarının zaferleri içinde dua etmeyi öğrenmeliyiz. Başkaları için yakarın, dua edin ve Tanrı’ya ellerinizi kaldırın ve O’na tam bağımlı olun. Yasanın Tekrarı 20:3-4 “Onlara şöyle diyecek: ‘Ey İsrailliler, dinleyin! Bugün düşmanlarınızla savaşmaya gidiyorsunuz. Cesaretinizi yitirmeyin, korkmayın. Onlardan yılmayın, ürkmeyin. Çünkü sizi zafere kavuşturmak üzere sizinle birlikte düşmanlarınıza karşı savaşmaya gelen Tanrınız RAB’dir.” Yeter ki tam bağımlı olun bizim için savaşan Tanrı’nın kendisidir. Bizim yapmamız gereken şey sadece arada kanal olmamız lazım, ellerimizi kaldırmalıyız. Pirize takılı bir fiş gibi, enerji orada ve piriz enerji kaynağına takılı olmadığı sürece çalışamaz. Aynı şekilde bizde O’na bağımlı olmadığımız sürece kazanamayız. Bağımlı olursak kazanırız değilsek kazanamayız. Yarım bir şekilde pirize takılı olmak mümkün değildir tam takılı olmak gereklidir. Bizimde Tanrıya tam bağımlı olmamız gereklidir. Tanrı’nın gücünün bizim hayatımızda etkin olmasını istiyorsak O’na dokunmaya daha çok gayret etmek lazımdır. Tıpkı kanaması olan kadın gibi Kadın İsa’ya elini uzatıp dokunabilirsem iyileşeceğim demişti zafer oradaydı, zafer kazanılmıştı, ama o zaferi yaşamak için dokunmak gerekliydi. Eriha’da ki kadın bunu yaptı.

    Yeşaya 11:10,12 “O gün İşay’ın kökü ortaya çıkacak, Halklara sancak olacak, Uluslar ona yönelecek. Kaldığı yer görkemli olacak. Uluslar için sancak kaldıracak, Sürgün İsrailliler’i toplayacak, Dağılmış Yahudalılar’ı Dünyanın dört bucağından bir araya getirecek.” Burada bahsettiği uluslar biziz ve İşay’ın kökü de İsa’dır ve uluslar ona yönelecek, O ise Uluslara sancak olacak. İsa’nın sancağında toplanmazsanız, hayatınızın önünde giden O olmazsa, O’nun ordusu içinde yerinizi almazsanız sizin için çözüm yoktur ve umutta olmayacaktır. Evet bizlerde sizin gibi acı çekiyoruz, ağlıyoruz, yaralanıyoruz ama bizi bekleyen bir görkem var. Bizim zaferimiz vardır biz kazanılmış zaferde acı çeken savaşçılarız. Çünkü bizim Rabbimiz zaferlidir. Ne mutlu sancağı Yahve Nissi olan halka…

5 yazı görüntüleniyor - 1 ile 5 arası (toplam 5)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.