Karanliktaydim ama Yeni Yasama kavustum..

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27018
    Anonim
    Pasif

    Karanlıktı her yer.. Çevrede bir takım sesler vardı..

    “Türksün.. Türkler şöyledir.. şöyle olmalıdır”
    “Müslümansın.. Müslümanlar böyledir.. böyle olmalıdır”

    Kalbime baktım.. Boşluk vardı.. Sesler doldurmuyordu boşluğumu.. Açtım.. Ruhsallığa açtım.. Doymak istiyordum.. Birkaç adım attım karanlıkta.. El yordamı ile.. Karanlıkta ne kadar gidebilirsem .. Bir kaç taş takıldı ayağıma, ama düşmedim.. Tökezledim.. Sonra düştüm.. Tekrar kalktım..

    Sonra yürümeme kararı aldım.. Yürüyünce bir yere varılmıyordu çünkü.. Yüküm vardı hayata dair.. Yaşım ilerledikçe, hayatın getirisi de fazlalaşmıştı.. Sırtımda çuval, kalbimde derin açlık, kafamda ise soru işaretleri ile, hayata yapmacık gülücükler ve elimde tuttuğum ama hiçbir zaman sevmediğim maskelerle yaklaşıyordum..

    Sesler artık uzaktan duyuluyordu.. Çünkü onların pek de hayatıma girmesine izin vermiyordum.. İnsanların benim hakkındaki düşüncelerini engelleyemesem de, yine de kendime bir duvar örmüştüm.. Çuvalımı ve zihnimi o kadar çok donatmıştım ki, insanların neden bana “dokunmamaları” gerektiğine dair bir kitap yazabilirdim artık.. Zıttım.. İstemiyordum onlara dair hiçbir şey.. Unique olmak, yani “kendim” olmak istiyordum..

    Kendim olmayı beceremedim ve sıkıldım.. Daha doğrusu yoruldum.. Ben duvar ördükçe, yalnızlığım arttı.. Mutsuzdum, ama “ilerde bir gün” diyordum.. Mutlu olacağım..

    İLERDE BİR GÜN..

    Zaten cümlenin dizilişi hatalıydı.. İleride.. 1.. Gün..
    Yani takvim yaprakları bir bir düşecekti, ama o ilerideki bir gün, yani tarihi belirsiz ve zamanı olmayan gelecek gün, hiç gelmeyecekti..

    Nedense içimde birşeyler kıpırdıyordu da, umut duyuyordum işte.. Sanki hayatın böyle olmaması gerektiğini bilen birşeyler vardı içimde.. Ben doğmadan once oraya konmuş bir ufak gizli kamera gibi, herşeyi bilen ve gören vardı sanki.. Arada bir gülümsüyordu bana.. “He he he. İşte ben buradayım.. Senin gizli ajanın.. Belki de mutlu olabilirsin.. Değil mi? Ama düşünerek olmayacağı kesin bunun.. Haydi bakalım sen bul.. Nasıl mutlu olabilirsin?” diyordu ses, yüzündeki aptal palyaço maskesi ile..

    Paraya kızlara ve kariyer telaşına çok saplanmamıştım.. Ama boştum hala.. İçimde doldurulması zor bir boşluk ve tatminsizlik vardı..

    Teslim olmak istedim sonra.. Ölmek değil.. Teslim olmak.. Bitmek.. Yaşamak ama bitmek.. Bitik başladığım hayatı şarj ederek, ölerek ve yeniden doğarak devam etmek yoluma.. Şimdi.. Şu anda..Sıfırdan..

    Teslim olmak.. Ama kime.. Veya neye? Ve ne şekilde? Ve ne zaman..

    Yine zihnim konuşmaya başlamıştı..
    Ah o plancı zihnim yok muydu? Ne zaman susacaktı.. Sanırım asıl düşman oydu.. Zihin susarsa, evet zihin susarsa, teslimiyet gelecekti..

    “Hmm.. Bazıları susturmayı biliyormuş bu salak zihni canım.. Haydi deneyelim..” dedim sonra.. Bu yeni akıllıca taktiğimdi.. Bir süre kendi kendime deneyler, sonra arkadaşlar.. Sonra susturmaya çalışan yogacılar, meditasyoncular.. Umut tüccarı olanlar da vardı aralarında..

    “İşte.. Hiiiiç birşey yok.. Sadece sessizlik” diyordu birisi..

    “Sevgi bile yok.. Sadece sessizlik.. ŞŞŞŞŞTTT.. Sakin ol.. Carpe diem”

    Askeri bir kurs muydu sanki zihni susturmayı öğrenmek? Kaç sene yada kaç “yaşam” geçmesi gerekiyordu?

    Şimdi dedim..
    Şimdi..
    Şimdi istiyorum..

    Anarşistiydim hayatın.. Torunlarıma yaşamıyordum ki ben bu hayatı.. Şimdiydi parolam.. Şimdi, kendim için, ansızın özgürlük..

    “Merhaba asker.. Parola!”
    “Şimdi” komutanım… Lanet olsun.. “Şimdi” işte.. Parolam şimdi..”

    Uzaklarda dağların arkasında, “başarmış” insanların olduğu bir yer olduğunu duymuştum.. Ulaşmış.. Başarmış.. Nirvanaya mı? Tanrıya mı? Allaha mı? Yoksa sevgiye mi? Yoksa evrensel nihilizme mi? Bİlemiyordum.. Ama ulaşmış kişiler varmış işte.. Varmış.. Ya ben?

    Yük sırtta, yola devam.. Nereye kadar.. Ah ..

    Bir gün bıraktım o yükü..

    Sadece bir kaç gün sürüyordu yüksüzlük.. Sonra yine sıkıldım.. Yüklere alışkındım çünkü.. Yüksüz nereye gidebilirdi ki yüreğim? Ben yüklerim olmadan bir hiçtim.. Boşlukta hissederdim .. Korkardım..

    Sonra tekrar yükümü biraktım.. Bıraktım ama bu sefer de “yüksüzlük bağımlısı” haline gelmiştim.. Kimsenin bu yüksüzlüğümü, bu ANDA KALIŞ çalışmamı bozmamasını istiyordum.. Duvar örmenin yeni bir çeşidi idi bu sanki.. Etrafımda, şimdiyi yaşamak isteyenler ve istemeyenler vardı.. Bir de ben vardım.. Ne yapmak istediğini bilmeyen, herşeye yabancı bir dengesiz çocuk..

    Teslimiyetten vazgeçtim, çünkü yeni kararıma gore, yüklerimi temizlemem gerekiyordu önce.. Yani açıkçası, yüklerimin esiriydim.. Yüklerimi tek tek boşaltmak istiyordum.. Ama ben boşalttıkça, boşalan yerlerden boşlukları dolduran yeni yüklerim geliyordu..

    Off.. Sıkılmıştım bu oyundan da..

    Bir gün, ben o ulaşılmaaaaz uzaklardaki uzaklıklara dürbünvari umut-gözlüklerimle baka baka, yüklerimi tek tek bırakmaya çalışarak ağır ağır yol almaya çalışırken, omuzuma bir dokunuş hissettim.. Sağ omzuma biri dokunmuştu sanki.. Tüy kadar hafif ve güç yüklü sesiyle,

    “Hey!” dedi..

    Yukarıya baktım.. Tanrısal bir sesti çünkü.. Bir daha dokundu.. Yukarıda göremedim kimseyi.. Sağ yanıma baktım.. Evet oradaydı.. Bembeyaz bir giysi içinde, gülümsemesi sımsıcak, bir omzunu benim omzuma atmış biri duruyordu..

    “Baba” demek istedim bu adama.. İçimden öyle geldi..

    “Baba neredeydin?”

    Ağlamaya başladım.. Babam sımsıkı sarılmıştı bana.. Göksel babamdı.. Anlamıştım dokunuşundan..

    “Sana yardıma geldim.. Aslında hep buradaydım” der gibiydi ışıltılı gözleri.. Çok emindim.. Göksel babamdı..

    Ağlamaya devam ettim.. Onunla ilk karşılaşmam böyle oldu işte..

    Sonrasında, bir gün bana,

    “Oğlum, neden bu çuval ile dolaşıyorsun?” dedi ve çuvalı sırtımdan aldı ve yere koydu.. Benim ne tepki vereceğime bakar gibi, meraklı gözlerle inceledi beni.. Harika görünüyordu babam..

    Bir süre dona kaldım.. Neyim vardı ki hayatta yükümden başka benim? Beni ben yapan herşey o çuvaldaydı..

    Elimi çuvala attım.. Eski oyuncaklarım, kirli çamaşırlarım, maskelerim, üzerine ağladığım mendiller, bazıları sümüklü ve bir çok gereksiz şey işte.. Onları bir bir çuvaldan çıkardım ve hepsini geri koydum..

    “Tamam bitti” dedim.. “Bırakıyorum herşeyi.. Çuval senin olsun”..

    Sonra o boşluk korkusu geri geldi.. Peki şimdi ne yapacaktım.. Nereye gidecektim..

    Babam korkumu sezdi ve başı ile onayladı,

    “Sana yeni ve başka birşey getireceğim” dedi..

    Az sonra elinde büyükçe bir şey ile gelmişti..

    “Bak bu nedir biliyor musun? Eskiden insanlar tarlaları süren öküzlerine bu şeyi takarlardı.. Gördüğün gibi öküzlerin boyunlarını geçirmesi için iki adet delik bulunuyor burada.. İki öküz de aynı yöne gitsin diye, bu tek parça tahta onların boynuna takılırdı..”

    Sonra, o aleti iki yana açarak kendi boynunu birinden geçirdi ve kilitledi.. Diğer boşluk için de,

    “Haydi kafanı soksana” dedi bana..

    Boyunduruğun görüntüsü korkutmuştu beni.. Özgürlüğüm elimden alınacaktı.. Kendimi böylesine ağır ve korkutucu bir yükün altına sokmak istemiyordum..

    “Korkma” dedi O..
    “Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm ise hafiftir.”
    Matta 11:30

    O’nunla, o günden beri tarlalarımızı sürüyoruz.. O benim çobanım oldu.. Ben de onun öğrencisi.. Eksiğim pek olmuyor..
    Mezmur 23

    Bazen bana, yaşadığı acıları anlatır.. Nasıl kırbaçlandığını, kırbacın ucuna taktıkları metallerin kalınlığını ve vücudunda açtığı delikleri.. Öldürüldüğünde bileklerine çivileri çakan askerleri anlatır.. Yine de hiç kızmadığını söyler durur.. Babamdır o.. Affedendir.. Dünyanın en büyük affedicisidir.. Bağışlamayı, teslimiyeti, sevgiyi öğretendir o.. Hem de en büyük öğretmendir.. Çünkü kendisi en büyük acıları çekmiştir.. Onun boyunduruğunda olmak ve bize öğretmesini sağlamak, en büyük teslimiyettir işte..

    “Bana bu işkenceleri yapanları ben sonra cezalandıracağım, ama sonuçta ben bunları yaşamaya ve sana da sorunlarının üstesinden gelmeyi öğretmeye geldim..” der.. “Önemli olan, senin, benim yaşadığım şeylerden bir ders çıkarmış olman.. Çünkü ben seni, kendi paydaşlığım için, senin yararına eğitiyorum, sana bunları o yüzden anlatıyorum.. Ki göksel bedenlerimizi aldığımızda kutsal olalım”

    “Göksel beden mi?” diye sordum..

    “Evet, özlediğin şey o”

    Bir gün ona sordum..
    “Baba peki ölüm nedir?”

    Babam cevap verdi..
    “Oğlum, benim boyunduğumda olanlar ölmeyecek.. Çünkü ben ölmedim..”

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.