Hristiyanlığın hangi mezhebi doğrudur?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #24632
    Anonim
    Pasif

    Hristiyanlığın hangi mezhebi doğrudur? :aklikarisik:

    Hristiyanlık Âlemindeki bazı mezheplerin sembolleri

    İsa Mesih dünyada sürdürdüğü hizmeti sırasında kurulacak olan Kilisesi hakkında şu sözü söylemiştir: “ Ben topluluğumu kuracağım ve ölüler diyarının kapıları onu yenemeyecektir ” (Matta. 16:18). Fakat günümüzde Kilise oluşumlarına baktığımızda Mesih’in bir olan topluluk düşüncesinin dışında, özellikle de inanç uygulamalarında, farklı mezhepler gözümüze çarpıyor. Hristiyan olarak nitelendirilen kişilerin aynı Tanrı’ya, aynı Mesih’e ve aynı İncil’e inanmalarına rağmen aralarındaki birliği korumak yerine temelde üç ana mezhep (Katolik, Ortodoks ve Protestan) olmak üzere birçok gruba ayrılmıştır. Mezhepler arasındaki tüm bu farklılıklar Hristiyanlığa atfedilen konular olsa da birçok zaman İsa Mesih’in gerçek öğretisiyle ve İncil’in özüyle fazla bir ilgisi kalmamıştır. Öyleyse gerçek Kilise hangisidir? Kısacası gerçek Kilise Mesih’in ilk baştan beri kurduğu ve bugüne kadar O’nun öğretmiş olduğu prensiplere sadık kalan evrensel topluluktur.

    (Efesliler 2:20) ‘ Elçierle peygamberlerden oluşan temel üzerine inşa edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir’.

    Şunu belirtelim ki Mesih’in ilk öğrencileri bir mezhebe bağlı Hristiyan olarak değil, sadece ‘Hristiyan’ olarak biliniyordu. ‘Hristiyan’ kelimesi ‘Mesih’ kelimesinin eski Grekçe karşılığı olan ‘Hristos’ tan türemiştir. Esas anlamı ile ‘Mesih inanlısı’ ya da ‘Mesihçi’ demektir. Kilise, insanların değil, İsa Mesih’indir. Bu topluluğu, Mesih kendi seçtiği havarilerden oluşturduğu temel üzerine kuracaktı ki kurdu.

    Peki ilk Kilise tam olarak nasıl oluştu? Mesih göğe alındıktan 10 gün sonra havarileri ve ilk imanlılar Yeruşalim’de bir arada bulunuyordu çünkü İsa Mesih’in vaat ettiği Kutsal Ruh’u (Grekçe: Parakletos) bekliyorlardı. Ansızın gökten güçlü bir rüzgâr bulundukları yeri doldurdu ve hepsi Kutsal Ruh’la doldu. Oradan çıkıp halka Mesih’i ve sağladığı kurtuluşu anlatmaya başladılar ve o gün 3.000 kişinin iman edişiyle ilk Kilise doğdu (bkz. Elçilerin İşleri 2. bölüm). Bu şekilde ilk imanlılar bir arada bulunup her şeyi ortaklaşa paylaşıyorlar, Mesih’in öğretisini O’nun havarilerinden öğreniyorlar ve Rab’bi yüceltiyorlardı. Kısa bir süre sonra Yahudi yetkililerinin Hristiyanlar üzerine başlattığı zulüm nedeniyle imanlılar dağılmak zorunda kaldılar. Zamanla ilk Kiliseye benzer topluluklar Roma İmparatorluğunun her tarafında ve hatta sınırlarının dışında kuruldu. Her türlü baskı karşısında imanlıların cesareti o kadar kuvvetliydi ki, yalnız 250 sene zarfında İmparatorluk sınırları içerisinde İsa Mesih’in ismini duymayan pek kimse kalmadı ve kiliseler sürekli çoğaldı. Bu dağılan Hristiyanlar farklı mezheplerden ya da örgütlerden oluşmuyorlardı. Özerk yerel topluluklar olmakla birlikte diğer tüm kilise toplulukları ile sevgi bağı içerisindeydiler. Çünkü devlete, dinsel bir hiyerarşiye veya bir merkeze değil, direkt Tanrı’ya ve uygulamada yetki kaynağı olarak İncil’e bağlıydılar.

    (1.Korintliler 3:16) ‘Tanrı’nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhu’nun sizde yaşadığını bilmiyor musunuz?’

    İncil’deki ilk Kilisenin örneğinde gördüğümüz gibi Kilise kesinlikle bir örgüt, bir mezhep ya da bir ibadethane değildir. Eski Grekçe ‘Ekklesia’ kelimesinden türeyen kilisenin Türkçe karşılığı ‘ topluluktur’ . Ayrıca İncil Kiliseden, ‘aile’ kavramı, üyeleri birbirinden kopmayan ‘beden’ ya da yaşayan taşları olan birer imanlıdan oluşan ‘tapınak’ gibi benzetmeler kullanarak bahsetmektedir (bkz. 1.Petrus 2:5). Görülüyor ki, Kilise bir bina, bir yer, bir mezhep değil Tanrı’nın Ruh’unun sahiplendiği Mesih inanlıları topluluğunun kendisidir.

    İncil’e göre Kilise şu iki anlamı kapsar: İlki, evrensellik olarak adlandırabileceğimiz her yerde, her çağda İsa Mesih’e gerçekten inanıp bağlanan bireylerin tümü, ki bu ‘mezhep’, ırk veya millet anlayışının ötesinde bir kavramdır ve ayrım söz konusu olamaz. İkincisi ise, yerel topluluk olarak adlandıracağımız belirli bir yerleşim merkezinde İsa Mesih’e inananların, tapınmak, öğrenmek ve dayanışma sağlamak için bir araya gelip oluşturdukları gruptur.

    (Galatyalılar 3:28) ‘Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz’.

    Peki bu toplulukları oluşturan ‘imanlılar’ kimlerdir? Hiç kimse, gerçek anlamda ‘Hristiyan’ olarak doğmaz! Kurtuluşa kavuşmanın tek yolu, kişilerin kendi başlarına karar verebilecek yaşa geldiklerinde, gönüllü ve bilinçli olarak Mesih’e bağlanmalarıdır. Tanrı önünde aklanmamızın tek yolu tövbe edip İsa Mesih’in kurtarışına iman etmemizdir. Tarih boyunca bu şekilde Mesih’e bağlanan herkes, hangi ulustan olursa olsun, yüreğine Mesih’in Ruh’unu almıştır. Bu nedenle inananların hepsi eşittir. Çünkü her kişi Tanrı’ya dönüp iman ettiği zaman Mesih’in evrensel bedenine katılmak üzere bütün imanlılarla aynı Ruh’la donatılır. Görülüyor ki ne kimlik değiştirmek, ne vaftiz olmak ne de bir kiliseye üye olmak insanı Hristiyan eder, ancak yürekten iman etmek kurtuluşu sağlar.
    Bu açıkladığımız iman gerçeği Hristiyanlığın temel taşlarından biridir. Bu gerçek üzerine koyulacak her hangi ek bir şart İncil’in öğretisine kesinlikle aykırıdır. Dolayısıyla ister Protestan ister Katolik ya da Ortodoks olsun, kim kurtuluş için bu iman gerçeğine ek bir şart koyarsa Tanrı’nın lütfu olan kurtuluşu dışlamış ve yerine insan çabasını koymuş olur. Sonuçta Mesih’e iman eden her kişi, memleketi ya da mezhebi ne olursa olsun Mesih’in evrensel topluluğuna katılmış oluyor.


    Hristiyanlar Roma’lılar tarafından gaddarca katledildiler

    Yine de tarihte gördüğümüz bu değişik mezhepler ve törenler nereden kaynaklanıyor diye sorarsanız, kısaca anlatalım: İlk yüzyıllarda Roma eziyeti altında bulunan, işkencelere ve insanlıkdışı ölümlere maruz kalan Hristiyanlar herşeye rağmen gittikçe çoğaldılar. Bu baskı döneminin sonunda M.S 312 yılında İmparator Konstantin’in fermanıyla özgürleşen Kilise, İmparatorluğun kabuluyle kısa bir süre içerisinde resmi din olarak öne çıktı. Bu şekilde Katolik (evrensel) Kilisesinin temeli atılmış oldu. Fakat ne yazık ki zaman içerisinde Kilise dinsel törelerin ve siyasi hiyerarşınin etkisi altında kalarak, orijinal sadeliğini ve İncil’in prensiplerine olan sadakatini yitirmeye başladı. Roma’daki bu gelişmelerden rahatsız olan Doğu’daki kiliseler 1054 yılında Doğu Hristiyanları olarak Roma’dan kopup Konstantinopolis merkezli Ortodoks mezhebini oluşturdular. Bu şekilde Orta Çağdaki Hristiyanlık bölünmüş ve oldukça siyasete karışmış bulunuyordu ki haçlı seferleri bunun en büyük ve üzücü örneğidir. 1517 yılına gelindiğinde Martin Luter ile başlayan İncil’in özüne dönüş hareketi güçlü bir şekilde kabul gördü ve günümüze kadar gelen Protestan akımının gelişmesine de neden oldu. Tabii ki ‘Protestanlık’ adı altında ve özüne sadık olan ve olmayan başka mezhepler de ortaya çıktı, ama sonuçta bu sayede Kilise ilk yüzyılındaki sadeliğine geri dönmeye başladı.

    Görevimiz kimin gerçek Hristiyan olduğunu ortaya çıkarmak değildir. Bizim görevimiz yerel topluluklar olarak Tanrı’nın sözüne sımsıkı sarılmaktır. İncil’de Mesih’e anne ve kardeşlerinin onunla görüşmek istediği haberi iletildiğinde, İsa Mesih şöyle karşılık verdi: “Annemle kardeşlerim, Tanrı’nın sözünü duyup yerine getirenlerdir” (Luka 8:19-21). O halde her Mesih inanlısının amacı, Rab’bin kendi tasarısı doğrultusundaki Kilise’nin orijinalliğini uygulamak. Bu kavram zaten gerçek Mesih izleyiciliğinin tek yoludur. Bunun dışında İncil’in çizdiği Kilise modelinden başka bir organizasyona ya da mezhebe gerek yoktur. Kuşkusuzca Kilisenin orijinal şekli en güzel ve doğru şeklidir.

    (1. Korintliler 3:11) ‘Çünkü hiç kimse atılan temelden, yani İsa Mesih’ten başka bir temel atamaz’.

    Kilisenin başı ya da merkezi kimdir diye sorarsanız, yalnız ve yalnız İsa Mesih’tir! Çünkü bugün bile Mesih’in sevgisi ve ruhu gerçek imanlıların üzerinde evrensel ve bütünleyici etkinliğini göstermektedir. Bir yerel topluluğun İsa Mesih’e ait olup olmadığını öğrenmek için gerekli tek kriter, doğrudan doğruya İncil gerçeklerine ve öğretilerine bağlı olup olmadığıdır. Eğer bağlıysa o topluluk zaten Mesih’indir. Bu ilkeden kopan her topluluk ya da mezhep İncil’in örneğinden sapmış bulunmaktadır. Evet, tarih boyunca ve günümüze kadar Hristiyanlık adına yapılan nice yanlışlıklar olmuştu, ama bunların hiç biri Tanrı’nın sözüne uygun olarak yapılmamış olup tamamen insan benliğinden kaynaklanan hatalardır. Bu tür yanlışlar bizi de çok üzüyor ama şimdi bizim esas örnek alıp uygulamaya çalıştığımız Mesih’in kendisi ve sözleridir.

    Sonuçta, Tanrı’nın gözünde insanların kurduğu mezheplerin pek bir önemi yoktur. Önemli olan Ruh aracılığıyla Mesih’in ruhsal bedenine bağlı olan her bir imanlıdan oluşan evrensel topluluktur. Bu birlik ve ahenk İsa Mesih’in mucizesidir. Çünkü İncil’e ve İsa Mesih’e inanan herkes farklı ulus, ırk, dil, mezhepe ait olmasına rağmen, ruhsalca Mesih’te canlı ve evrensel bir birlik içinde olan gerçek Kilise üyesidir.


    Diyarbakır Kilisesinden alıntı

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.