Fikra gibi : –

  • Bu konu 3 izleyen ve 2 yanıt içeriyor.
3 yazı görüntüleniyor - 1 ile 3 arası (toplam 3)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26771
    Anonim
    Pasif

    FIKRA GİBİ :

    Daha önce de bahsetmiştim. Sahnede, televizyonlar karşısında, bir İngiliz komedyan dert yanıyordu. “Yahu, ne olacak şu halimiz. Bizi düşünen yok. Ekmek paramızla oynuyorlar. Artık fıkra da anlatamıyoruz. İrlandalı fıkraları yasak, İskoçyalı fıkraları yasak, kadınlarla ilgili fıkralar, zenci fıkraları, Yahudi fıkraları, hepsi birer birer yasak oldu. Biz şimdi ne anlatacağız, kime güleceğiz? Herşeyimizi elimizden aldılar” dedi ve durdu. Düşünmeye başladı. Birden, “Buldum” dedi. “Ben de bundan böyle hep çirkinlerle ilgili fıkralar anlatacağım. Günün sonunda, kimse bana gelip de, ‘Benim hakkımda anlattığın fıkra çok ağırıma gitti’ diyecek değil ya. Çirkin olduğunu kim kabul eder?” deyince herkes alkışlarla birlikte kahkahayı bastı. Doğru söylemişti.

    Gelgelelim, ruhsal dünyada, işler böyle yürümüyor. Çirkinler gelip seni buluyor ve “Ben çirkin değilim” diyor. Halbuki hiçbir isim verilmemiş, hiçbiri parmakla gösterilmemişti. O zaman, bu kişileri alınmaya ve cevap vermeye iten ne? Reaksiyonlar, yazılan ve söylenenlerin doğruluğunun göstergesi mi acaba?

    “Ben öfkeli biri değilim” diye böğürerek, yumruğunu masaya vuran, elindeki bardağı fırlatan, gözleri kan çanağına dönüşmüş bir adama ne yorum yapacaksınız? Ya da, “Alıngan değilim” dedikten sonra, kendisi hakkında söylendiği zannettiği sözleri aylarca hatta yıllarca kalbinde barındıran ve içerleyen, ve asla unutmayan bir kişiye ne diyeceksiniz? Ya da, “İslâm terör dini değildir. Bu adam terör dinidir dedi. Fetva, fetva! Öldürün şunu. Kesin kafasını. Öldürene bir milyon dolar” diyen bir anlayışa nasıl yorum yapacaksınız? Reaksiyonlar, yazılan ve söylenenleri ispatlamıyor mu?

    Kimin hakkında yazacaksın? Dedikodular daima, ‘orda olmayan’ ile ilgili olur. Orda olanlar birleşir, hep orda olmayanı (herkim ise), eleştirir. Biz de öyle mi yapalım. Aramızda homoseksual yok mu? Hadi işte fırsat. Yazacak konu bulduk.

    Kardeşleri eleştirme, dinleri eleştirme, mezhepleri eleştirme, milletleri eleştirme, günahkârlara ve siyasete dokunma. Yaz bir gıdı-gıdı mesaj, olsun bitsin işte. Kimse gücenmesin.

    Amerika’da, 16 yaş ve altındaki kızların %90 bakire değil deniliyor. Eşlerini aldatan kadınlar ve erkeklerin oranı, aşağı yukarı ayni ve %80 civarında deniliyor. Böyle olduğu halde, imanlıların, yani kendilerine Hristiyan diyenlerin sayısı %60’ın üzerinde. O zaman, bunlara kiliselerde ne öğretiliyor? Bunlar nasıl kendilerini imanlı görüyor?

    Birileri alsa karşısına bu genç kızları ve onları Kutsal Kitab’ın yazıları doğrultusunda uyarsa ve onlar da iman edip günahtan dönse, herkes alkışlardı. “Bravo, iyi yaptın kardeş” derlerdi o kişiye. Ama, birkaç kız ağlamaya başlar, gözyaşı döker, “Kalbimiz çok kırıldı. Bizlere ‘zinacı’ dedi. İsa böyleyse, İncil böyleyse, istemiyoruz artık. Hristiyanlıktan da vaz geçtik. Bir kere daha kiliseye de gitmeyeceğiz” deseler; vay o kişinin haline. Önce onu, kendi kardeşleri linç ederler veya çarmıha gererler. Kendileri parmak kımıldatmazken, böyle birşey yapmayı akıllarının ucundan bile geçirmezlerken, süt dökmüş kedi gibi etrafta dolaşırlarken, birtek kendi kardeşlerine karşı, birdenbire kükreyen aslan kesilirler.

    Peki, doğru olan ne? Doğru olanı nasıl tespit edebiliriz? Çok kolay: RAB NE DİYORSA O ! Neticesine hiç karışmıyacaksın. Ne diyecekler, kimler ağlıyacak, kimler böğürecek, hiç nazar-ı itibare almıyacaksın. Yoksa, rüzgârda savrulan yaprak gibi olursun. Bir tek Rab var. Diğerleri Rab değildir. Hep konuşuyorlar ve hiç yapmıyorlarsa, onlar ‘yağmursuz bulutlar’, ‘susuz kuyular’dır. Fikir veren çok. Yapan yok. “Ben çok bilirim” diyorsan, ama yapmıyorsan, kendi kendini lânetlersin.

    1900’lü yılların başında, Amerika’da Azusa Sokağındaki bir kiliseye, Tanrı Kutsal Ruhunu döktü ve binlerce insan imana geldi ve yeniden yaratılan eller, uzayan ayaklar, körlere, sağırlara şifa gibi, sayısız mücizeler gerçekleşti. Ama bütün bunlar, herşeyleri ile Kutsallığı aramış, kendilerini tamamen Rab’be teslim etmiş, Rab için yaşayan bazı kişilerin bir araya gelerek, uzun zaman dua etmeleri sonucu ile olmuş. Kutsal Ruh dökülmezden önce, bu kutsallardan bir tanesi, bir görüm görmüş. Tüm imanlıların ellerinde çıralar varmış ve bu çıraların hepsi, bircik bircik yanmaya başlamış. Ama, bir bakmış ki, kilisenin içinden, bir yığın insan, imanlı bildiği kişiler, öfkeli bir şekilde, ellerindeki ‘ıslak battaniyeler’le, bu alevleri söndürmeye çalışıyorlarmış.

    Sizin ateşiniz asla sönmesin kardeşler. Işık olun, herşeyi aydınlatın. Ortaya çıkarın. Görevimiz, dosta düşmana, ışık olmak. Gocunanlar olacaktır. Kimseye sadakat borcunuz yoktur. Sadakat, esarettir. Mesih, hepimizi kendisine bağlamak üzere, kanıyla satın aldı. Birtek O’na hizmet edersek, hakikî kardeşlerin de kimler olduğunu öğreneceğiz.

    Rab Hepimizi Bereketlesin.

    #34508
    Anonim
    Pasif

    Sizlerle paylaşacağım tanıklıkta öncelikle ön yargılı olmayın.Şunuda belirtmeliyimki..benim babamın,babasıda doğulu,dur.Ve ben doğu insanını çok severim.

    Bir zamanlar,Cumartesi günleri,RAB’bi yeni gelen, meraklı,ziyaret-
    cilerle paylaşmak için eşimle, kiliseye giderdik.
    Mevsim ilkbahar..kilisemizin kocaman yemyeşil bir bahçesi,vardı.Sabah
    saat 11..gibi.. kimsenin gelmemesini fırsat bilip, ben kilise girişindeki boş kalan topraklı, kısma pazardan aldığım çiçek fidelerini dikmekle uğraşıyorum.
    O arada birbirine sıkıca tutunmuş gibi duran,çekingen yengeç gibi yan yan adımlarla,23,25 yaşlarinda, iki erkek kilise bahçesine girdi.
    Ağaclı yolun, yarısına kadar gidip, biraz durdular, yarım sn, konuştular ve acele bir şekilde, aniden geri dönüp, hızlı adımlarla kiliseden çıktılar..
    15 dakika sonra bu ikili, tekrar geldiler,merak ettim, dönüp onlara baktım.Biri benim olduğum tarafa, gelmeye çalışırken,öteki kolundan tutmuş çekiyordu,kolundan çekilen, dönüp yanındaki arkadaşına şunları söyledi..


    Ula Şehmuz,ollum ne gadar gorgaksın.aha işte emeriğalı bir hetum.
    arkadaşı—-De he de get.0llum.. saha,uyduğta ne oldi.burnumuz b..tan gurtulamadi.
    ŞEHMUS—-Bah ollum, aha şu, goca kafeyi accık çaliştir.işte emeriğ-ali bir bayyan,şimdi.. bah nasil olir.. ders al, abenden.
    Bana doğru geldiler..
    ARKADAŞI


    Ula, emeriğali olduğini, nerden biliyon..dedi.
    ŞEHMUŞ


    ollum ayağındeki pentolden,eskerde öğrenmişem bune bahçeven pantolder, şafkesine bah katır gibimde, sarı saçi tutturmiştir.
    Yanıma gelip durdular..
    ARKADAŞI


    bu emeriğalı isem nasıl gonuşcen..? Diye sordu.
    ŞEHMUS


    Ollum.. sen hec bir heltende anlamıon.ula ne cahal kaldın.caferin defterinden öğrenmişem bir kaç bişey.
    ARKADAŞI


    yeğenin caferin defterinden…?
    ŞEHMUŞ


    He..orden öğrenmişem.bah şimdi öğlen
    Bana dönüp şöyle dedi..
    ŞEHMUZ


    Henfendi..itiza pensıl.
    ben koptum..artık dayanamadım başladım gülmeye.
    ŞEYMUH


    Aha bah gördenmi abeni.. garı anladı..
    ARKADAŞI


    sehmuş abe..bu bayyan heç.. göneşmir.. sade gülir, bodruma getseydik.. keşkem..ula yoğsam anlemedimi..?
    ŞEHMUŞ


    Ula sus ne değecemi unutturdin.
    Bana dönüp tekrar,
    ŞEHMUŞ


    Bayyan,sen var beni anlamağ.
    Ben başımı salladım..
    ARKADAŞI


    Ula şehmuş,bu nasıl emeriğance.seni bende anlemişem.
    ŞEHMUS


    De get sen bişey anlememişen.. bidem gonuşma.
    ŞEHMUS


    Var sen emeriğalımısındır..?
    ben gülümsedim..
    ARKADAŞI


    artığ sığıldım artığ gidek..(dedi).ollum bu lal, lal (Bana diyor) anlemedimi dedi
    ŞEHMUS—-Bayyan varmıdır..? gavur hetun burde..?dedi.
    Ben artık dayanamadım elimi uzatıp..Hoş geldiniz şehmuş gardaş diyince Şehmuş oldu kıpkırmızı..
    ARKADAŞI—-ula bu türkçe, gonuşuyo,hemide lal değil.. dedi.
    BEN TÜRK;üm dedim ve burda RAB’bin işleri vardır dedim.sonra onlara çay içermisiniz dediğimde,bana şaşkın,lıkla bakan gözlerle olir bacı dediler onlara, Dedeminde doğulu olduğunu söyledin.Dedemle, memleketleri aynı çıktı.onlar sadece köyünde yaşıyolarmış.Bu onlara güven verdi.yüzlerindeki sıkıntı kayboldu.
    Çay içtığımız masaların, olduğu tarafa getirdim onları, Eşim le tanıştılar.bir sohbet,bir muhabet.memkeketten konuşmalar derken.bizim hrıstıyan olmamıza konu geldi.. çok şaşırdılar.başladılar sormaya..onlara İSA MESİHİ anlattık.dinlerken gerçekten ilgiliydiler.çok heycanlanmışlardi,gözlerindeki ışıltı yüreklerini ayna gibi ortaya çıkarıyordu.sorular sordular Şehmus ve Arkadaşı dediğim Amca çoçuklarıymış Doğudan çalışmak için gelmişler.Ve RAB onları yönlendirdi. bunu biliyorduk.. kiliseye kadar RAB onları getirmişti.
    kiliseye devam etme sözü verip, ayrıldilar onlara giderken küçük kitapcıklar verdik İNCİL hediye ettik. adreslerini aldık..gittiler.
    Ve Şehmus ve amca oğlu ertesi gün Pazar tapınmasında Kiliseye, geldiler.ve ondan sonraki günlerde..devam ettiler.biz ise onlarla, sürekli ilgilendik.bizden, Ailemizden biri gibi oldular.Eşim onları hiç bırakmadı.
    3 Ay sonrada İMAN ETTİLER.

    Ben ağlıyordum..Ama sevinçten.. RAB ‘bim iki Kuzu daha kazanmıştı..
    İMAN ederken Şehmus, şunları söylüyordu..

    “RAB İSA suçlarımı, seni hiç, bilmeyişimi affet, hayatımdaki, her şeyimi,buna canımda dahil,sen teslim al. Sen bizim kabahat ve günahlarımız için canından oldun kanın döküldü. ve RAB,bimsin Bize doğru yolu göster.bizde hoşuna gitmeyen ne varsa değiştir.sen canını bizim için verdin bizi buldun.sagol rabbim.İSA MESİH Kurtarıcım ve beni günahımdan, kurtaran RAB’bim sana İman ederim”

    RAB kendini arayan yüreklerin,yolunu acsın AMIN

    #34509
    Anonim
    Pasif

    Türkiye’de çoğu kişinin Hristiyanlığa olan düşmanlığı zaten hep bilgisizlikten. Ordan burdan iftira teşkil eden söylentilere dayalı ekseriya bildikleri. Bilse çok şaşıracak zaten. Ama bu konuya yaklaşması bile zor, tüm bu duymuş olduklarıyla. Bir bilgilenme olsa…

    Zaman zaman çok okumuş, entellektüel, iyi niyetli ama dinle pek alakaları olamayan insanlardan hiç aslı olmayan bazı şeylere nasıl inandıklarına tanık olmuşum. Tabi izahı duyduklarında hemen kabul etmiş, teşekkür de etmişlerdir bilgilendikleri için. Ama gariptir… koca bir Türkiye… yüzyıllardır Hristiyanlar ile birlikte yaşanmış ama… Hristiyanlığın öğretisi hakkında bunca büyük bir malümatsızlık var.

    Mesela şarabın Hristiyanlık’ta genel olarak kutsal sayıldığı izlenimi vardır, tamamen yanlış bir şey olmasına rağmen. Domuz eti yemenin bir kural olduğu düşüncesi de var gibi. Hristiyanlar’ın üç tanrıya inandıkları sanısı malüm zaten. Veya koca aşkın, ebedi Tanrı’nın bir insan vücuduna büründüğünde kainatın tüm öbür yerlerindeki varlığını eksiltmiş olmasının öğretildiği sanısı. Resimlere, heykellere tapıldığı inancı, yine, çok yaygın.

    Büyük bir konu, aynı zamanda, Hristiyanlar’ın yargıyı Tanrı’ya bırakıyor olup kendilerinin onun bunun şahsi yaşamına karışmıyor olmalarının ahlaki bir gevşeklik olarak nitelenişi. Mecburen, şiddet ve baskı altında kalınarak (baskı ister maddi olsun ister manevi) işlenen iyiliğin iyilik olamayacağı, Tanrı nezdinde kabul göremeyeceği bunca açıkken hem de…

    Sanıyorum bir Hristiyan’a ilk düşen işlerden biri bu konularda bir bilgilenmeyi sağlamak en önce, Saba kardeşimizin anlatısında da vurgulandığı gibi… Ondan sonrası insanların kendi vicdani meselesi… Tohumun düşeceği toprağın verimli olup olmaması çok önemli tabi ama tohumun da var olması gerekir…

    İşte burdaki forum bu açıdan da çok önemli.

3 yazı görüntüleniyor - 1 ile 3 arası (toplam 3)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.