Bilime Ne Kadar Güvenebilirsiniz?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27323
    Anonim
    Pasif

    Bilime Ne Kadar Güvenebilirsiniz?

    Tıp, mühendislik, iletişim ve diğer alanlardaki çok sayıda başarısı nedeniyle, birçok insan bilime gerçekten hayranlık duyar. Bilimsel buluşlar bugün yaşayan insanların hemen hepsinin yaşamını etkilemiştir. Birçok bilim adamı tüm yaşamını bilime adamıştır ve yaşamın kalitesini artırmayı amaçlayan tüm dürüst bilimsel çabalar övülmelidir. Hatta, yazar Tony Morton daha da ileri giderek “bilim kesinlikle çağdaş uygarlığın temel direklerinden biridir” demiştir.

    Fakat yaşamın tüm alanlarında, gerçek değeri saptarken dengeli olmak gereklidir ve bilim de bir istisna değildir. Böyle dengeli bir görüşü korumak üzere, bilimin yaşamımızda oynadığı rolden bu kadar övgüyle bahsetmeyen bir başka yazarın sözlerini ele alalım. Lewis Wolpert The Unnatural Nature of Science (Bilimin Doğal Olmayan Doğası-Türkçe basımı yok-) adlı kitabında şunları yazıyor:

    “Araştırmalar, bilime karşı duyulan büyük ilgi ve hayranlığa onun tüm sorunları çözebileceği yönünde gerçekçi olmayan bir inancın da eşlik ettiğini gösteriyor; başkalarında ise derinlere kök salmış bir korku ve düşmanlık vardır . . . . Bilim alanında çalışanlar soğuk, kişiliksiz, çevresine karşı ilgisiz teknisyenler olarak görülüyor.”

    Bilime Duyulan Güvenin Artışı

    Bilimsel deneyler yeni keşiflerle ilgiliyse, her zaman bir risk payı bulunur. Fakat yeni keşifler riskin çabaya değdiğini kanıtladıkça, bilime duyulan güven de artmaktadır.

    Bilim, bir ölçüde geçmiş başarılarının keyfini çıkararak, gittikçe daha fazla cesaret gerektiren riskler almış ve birçok insan hayranlık ve coşkuyla onu insanlığın dertlerine deva olarak düşünmeye başlamıştır. Bunun sonucunda, birçok insan “bilim” ve “bilimsel” sözcükleriyle mutlak hakikat arasında bağlantı kurmuştur.

    American Studies adlı yayın şu gözlemde bulunuyor: “1920’li yıllardan başlayarak 1930’lu yıllarda gittikçe artan şekilde, beyaz laboratuvar önlüklü bilim adamları tüketicilere, bir ürünün, rakiplerinden ‘bilimsel’ yönden üstün olduğuna ilişkin tarafsız bir güvence sağladı.”

    Fakat bilim her zaman mutlak hakikatle eşanlamlı mıdır?

    Tarih boyunca bilimsel buluşların güçlü muhalifleri olmuştur. Yapılan itirazların bir kısmı asılsızdı; diğerlerinin ise sağlam bir temeli var gibi görünüyordu.

    Örneğin, Galileo’nun buluşları Katolik Kilisesinde öfke uyandırdı. İnsanın kökeniyle ilgili kuramlar da hem bilimsel hem de Kutsal Kitaba dayanan nedenlerle düşmanca tepkiler çekti. Bu nedenle, her yeni bilimsel buluşun hem taraftar hem de muhalifler toplamasına şaşmamak gerekir.

    Eski bir Latin özdeyişi “Bilimin [ya da, bilginin] cahillerden başka düşmanı yoktur” der. Ancak, bu artık geçerli değildir, çünkü bilim daha önceleri hiç olmadığı ölçüde saldırı altındadır—ve bu, cahillerden gelen bir saldırı değildir.

    Görünüşe göre, bir zamanlar çoklarının eleştirilemez gözüyle baktığı bilim, artık bazı eski destekçilerinin de saldırısına uğramaktadır. Gittikçe artan sayıdaki yandaşının, bilimin hâkimi, jürisi, ve infazcısı haline geldiği söylenebilir.

    Ünlü bilimsel merkezler artık sık sık çatışmaların yaşandığı arenalar haline geliyor. Bilimin karşılaştığı sorunların bir nedeni de, geçmişte bazı bilim adamlarınca yapılan yolsuzluk ve hilekârlıkların artık gün ışığına çıkmış olmasıdır.

    Bu nedenle, şu soru eskisinden çok daha sık soruluyor: Bilime gerçekten tümüyle güvenilebilir mi?

    Devam edecek

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.