Re: Ortodoks ve Katoliklerin arasındaki Farklar

#35608
Armagan
Anahtar yönetici

Meryem Ana’nın Kimliği ve Rolü Konusundaki Farklılık?

Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer önemli bir nokta da Meryem ananın kimliği ve rolü konusudur. Katolikler ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik Kilisesi, Süryani Kadim kilisesi vs…) Meryem anayı adeta bir tanrıçaya dönüştürmüşlerdir. Ayinleri ve öğretilerinin merkezi neredeyse Mesih değil ama Meryem anadır. O’nun onuruna yapılan kiliseler, hac yerleri ve bayramların sayısı İsa Mesih’inkinden daha fazladır. Kutsal Kitap ışığında Katolik ve Ortodoks’ların Meryem ana konusunda düşmüş oldukları beş temel yanılgı kısa olarak şunlardır.
1.Meryem anaya vermiş oldukları görkemli unvanlar konusundaki yanılgıları. Meryem’e şu görkemli unvanlar verilir: ‘ Tanrı’nın kutsal anası’, ‘sabah yıldızı’, ‘cennetin kapısı’, ‘günahkârların sığınağı’, ‘Hıristiyanların destekleyicisi ve yardımcısı’, ‘meleklerin, göğün ve evrenin kraliçesi’, ‘dünyanın Mesih ile ortak kurtarıcısı’, ‘Avukat, aracı veya meyancı’ vs.
Oysa Kutsal Kitap, bu isimlerin hiçbirini, hiçbir şekilde Meryem’e vermez. ‘Sabah yıldızı’, ‘cennetin kapısı’, ‘günahkârların dostu’, ‘meyancı’, ‘avukat ‘ isimlerini yalnızca İsa Mesih’e verir. Aynı zamanda Hıristiyanların yardımcısı veya destekleyicisiyse Kutsal Kitap’a göre yalnızca Kutsal Ruh’tur (Yu. 14:16-18 Kutsal Kitap yine açık bir şekilde yalnızca tek bir meyancının var olduğunu ve bunun yalnızca İsa Mesih olduğunu vurgular:
‘O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır'(1Tim.2:4-6).
Yalnızca İsa Mesih’e ve Kutsal Ruh’a yaraşan bu isimlerin bir yaratığa verilmesi ciddi bir yanılgı ve hatadır. Şunu da belirtmeliyiz ki, Meryem’e verilen ‘göklerin kraliçesi’ ismi tamamen putperestlikten gelmektedir. Bu isim Kutsal Kitap’ın Yeremya 7:16,20 ve İşaya 44:16-23’te Meryem’e değil, Babil tanrıçası Astarte’ye ilişkin söylenmektedir. Tanrı burada kendisini öfkelendirmek için gökler kraliçesine pideler hazırlayıp sunan kişileri açıkça lanetlemektedir. Şu da açıktır ki, Babil’lilerin tanrıçalarına verdikleri birçok isim 5’inci yüzyıldan itibaren, putperestlikten Hıristiyanlığı seçmiş, ama gerçekte putperest alışkanlıklarından tam olarak vazgeçmemiş ama onları Hıristiyan kisvesi altında muhafaza edenlerce Meryem’e atfedilmiştir.
4’üncü yüzyıldan itibaren Mesih’i doğurmasından dolayı Meryem’e verilmeye başlanan ‘Tanrı’nın anası’ unvanına gelince; bu isim Kutsal Kitap’a ve biz Mesih İnanlılarına göre Tanrı’ya karşı büyük bir hakarettir. Bu isim ancak mitolojilerde rastlanan Tanrı’dan önce var olup, Tanrı’yı doğurmak, Tanrı’ya hayat vermek gibi Kutsal Kitap’a tamamen ters düşen, çarpık düşüncelere sebebiyet vermektedir. Tanrı’nın kesinlikle annesi yoktur, hiç olmamıştır ve olamaz da.. Hiç kimse Tanrı’yı doğuramaz veya O’na hayat veremez. Tanrı’dan önce kendisine sebebiyet verecek hiç kimse var olmamıştır. Tanrı ezelidir. Başlangıcı ve sonu yoktur. Meryem ancak İsa Mesih’in insanlığının annesi olmuştur Tanrılığının değil. Doğrudur ki, Luka 1:43’te Elizabet Meryem’e ‘Rabbimin anası’ demiştir. Ama dikkat edilsin ki, burada ‘Tanrı’mın anası’ değil, ‘ Rabbimin anası’ deniliyor. Burada kullanılmış olan ‘Rab’ kelimesi Tanrı anlamında değil ama Efendi veya sahip anlamında olup o zamanlarda bir çok saygın kişi bu şekilde çağrılmaktaydı (Mat.23:8-12). Başka bir bölümde Yakup’tan söz edilirken onun da ‘Rabbin kardeşi’ olduğu belirtilir (Gal.1:19). Şüphesiz bizler bunu ‘Tanrı’nın kardeşi’ anlamında yorumlayıp, bundan Yakup’un da çok özel biri olduğu sonucunu çıkarmamalıyız. Bu bizleri çarpık düşüncelere götürür. Bu yalnızca Mesih’in bedensel yöndeki kardeşi anlamındadır.
2. Meryem ananın doğuştan günahsızlığı konusundaki yanılgıları. Katolik ve Ortodokslar Meryem’in ‘anne karnında oluşmaya başladığı andan itibaren aslî günahtan tamamen arı kaldığını veya korunduğunu’ bildirip, ‘hayatı boyunca da Meryem’in hiç bir günah işlememiş’ olduğunu öğretirler (C.EC sf.135, H.D.Ö. sf.23). Meryem’in lekesiz var oluşu görüşü 1854 yılında resmen onaylanmış ve tüm Hıristiyanlarca kesinlikle kabul edilmesi gereken bir dogma olarak ilan edilmiştir.
Oysa Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde böyle bir görüş veya düşünce bile mevcut değildir. Kutsal Kitap çok açık bir ifadeyle içinde Meryem de olmak üzere bütün insanlığın günahlı olduğunu ve günahlı doğduğunu vurgular:
‘Doğru olan kimse yok, bir kişi bile yoktur… Hepsi yoldan saptılar… iyilik eden bir kişi bile yoktur… Hiç ayırım yoktur. Çünkü HERKES günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı’ (Rom.3:10-12,22-23; 5:12).
Kutsal Kitap bunun dışında kalan tek kişinin yalnızca İsa Mesih olduğunu bildirir (İbr.4:15,7:26; 1Pet.1:19, 2:22; Yu. 8:46, 1Yu. 3:5; Eyb.14:4). Meryem’in kendisi bile Luka 1:46-47’de Tanrı’ya ‘Kurtarıcım’ diye hitap etmekle günahlılığını ve kurtuluşa muhtaç biri olduğunu dile getirmiştir. Bundan başka Luka 2:22-24’te şeriatın doğrultuda Meryem’in tapınakta bir çift güvercin yavrusu sunması da Levililer 12:6-8’e göre onun günahlılığının başka bir kanıtıdır. Günahsız birinin kurban sunmaya gereksinimi olmadığı açıktır. Zaten M.S. 4’üncü yüzyıldan itibaren ileri sürülmeye başlana Meryem’in günahsızlığı konusu 1854’te resmen bir dogma olarak kabul edilişine kadar kilise içinde bir sürü tartışmalara ve protestolara neden olmuştur. Bu görüş kesinlikle Kutsal Kitap’ın bir öğretisi değildir. Kilisece ortaya atılmış geleneklere dayalı bir öğretidir o kadar. Bundan başka eğer Meryem günahsız doğsaydı bu onun anne ve babasının da günahsız doğmasını gerektirecekti. Anne babası günahsız doğduysa onların anne babaları da vs… bu sürüp gider.
3. Meryem’in bedeni ve canıyla ölümden sonra göğe kaldırılması görüşü. Katolik kilisesi 1950 yılındaki bir konsülde, Meryem’le ilgili olarak bütün Katoliklerce kabul edilmesi gereken yeni bir dogma ortaya attı. Bu dogma Meryem ananın ‘yeryüzündeki yaşamı sona erince, bedeni ve canıyla’ aynı Mesih gibi göğe kaldırılıp, hükmetmek amacıyla ‘Rab tarafından evrenin kraliçesi olarak yüceltilmesi’ öğretisiydi (CEC.sf. 254). O tarihten bu yana her sene 15 Ağustosta tüm Katolik ve Ortodokslar Meryem’in göğe alınışını kutlarlar. Hıristiyan Dininin Özü adlı kitap ‘ Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesi midir? diye sorar ve hemen ardından da yanıtlar: ‘Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesidir, çünkü o Kilise’nin yanılmaz yetkisiyle belirlenmiştir’ (sf.32).
Oysa Kutsal Kitap’ta bu görüşü destekleyecek tek bir ayet bile mevcut değildir. Bu Katolik kilisesinin Meryem’e duyduğu aşırı saygı ve bağlılıktan kaynaklanan hayal ürünü bir öğretidir. Bilindiği gibi Mesih haçta asılıyken Meryem’i öğrencisi Yuhanna’ya emanet etmiştir. Meryem’in ölümüne dek onunla kalan Yuhanna kesinlikle böyle bir düşünce veya olaydan söz etmemiştir. Hatta ‘ İnsanoğlundan başka hiç kimsenin göğe çıkmadığını’ belirten Mesih’in sözlerini de o kaydetmiştir (Yu.3:13). Böyle bir olay olsaydı o bunu şüphesiz bildirecekti. Seneler sonra, Meryem’in ölümünden bile sonra Esinleme kitabında yaşlı Yuhanna dirilen Mesih’i görmüş ama O’nun yanında ne Meryem’i görmüştür ne de onun gökte olduğundan söz etmiştir o. Esinleme 12’de sembolik bir tarzda güneşe sarılmış, ayaklarının altında ay ve başında on iki yıldızdan oluşmuş bir taçla beliren hamile kadın kesinlikle Meryem değil ama on iki sıptan oluşup bereket ve imtiyazlara mahsur olmuş, Kurtarıcının kendisinden geldiği İsrail halkıdır bu (Tek.37:9;Rom.9:4-5). Bundan başka Kutsal Kitap dirilişlerin sıralanışından söz ederken şunları belirtir:
‘‘Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek: ilk örnek olarak Mesih, sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar” (1Kor.15:23).
Bu ayet açık bir şekilde göstermektedir ki, dirilerek göğe giden yalnızca Mesih’tir. Mesih’in dirilişinden sonra, Mesih’e ait olanların dirilişiyse, yalnızca Mesih’in ikinci geliş anında gerçekleşecektir. Bu ikinci gelişten önce, içinde Meryem de olmak üzere Mesih benzerliğinde hiç kimse dirilmemiş ve göğe alınmamıştır. Kutsal Kitap’a dayanmayan böyle bir öğretinin bir iman maddesi ve dogma olarak empoze edilmesi üzücü bir gerçektir.
4. Meryem ananın ebediyen bakire kalması görüşü. Katolik ve Ortodoksların diğer bir yanılgısı da Mesih’in doğumundan sonra Meryem’in Yusuf ile normal bir karı-koca yaşamına sahip olmayıp onun ebediyen bakire kalması ve dolayısıyla Yusuf’tan da çocukları olmayı öğretileridir(CEC. Sf.134-135).
Biz Mesih İnanlıları Kutsal Kitap verilerine dayanarak Meryem’in yalnızca Mesih’in doğuşuna kadar bakire kaldığını fakat Mesih’in doğumundan sonra Meryem’in aynen diğer insanlar gibi Yusuf ile beraber normal bir karı-koca yaşamına sahip olup hatta bunun sonucunda birçok çocukları bile olduğunu kabul ederiz. Zaten bizzat melek Cebrail Yusuf’a ‘ Meryem’i kendine karı olarak almaktan korkma’ (Mat.1:20) diyerek açıkça Meryem ve Yusuf’un normal bir aile yaşamı sürdürmesinde bir sakınca olmadığını belirtmiştir. Yusuf meleğin talimatı üzere ‘Meryem’i eş olarak yanına aldı. Ne var ki, Meryem oğlunu doğuruncaya dek Yusuf onunla birleşmedi’ (Mat.1:24-25). Açıkça görüldüğü gibi Yusuf, yalnızca İsa doğana dek Meryemle birleşmedi. Bundan sonrası için hiçbir sınırlama yok.
Bundan başka İncil’in birçok yerinde İsa’nın kardeş ve kız kardeşlerinden söz edilir ve hatta isimleri sıralanır:
‘Meryem’in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun’un kardeşi olan marangoz değil mi bu? Kız kardeşleri burada, aramızda yaşamıyor mu?” Ve gücenip O’nu reddettiler.’.
‘Birisi İsa’ya, “Bak” dedi, “annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seninle konuşmak istiyorlar.” İsa, kendisiyle konuşana şu karşılığı verdi: “Kimdir annem, kimdir kardeşlerim?” Eliyle öğrencilerini göstererek, “İşte annem, işte kardeşlerim!” dedi. “Göklerdeki Babamın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kız kardeşim ve annem odur.”(Mat. 12:46-50).
Bazıları bu kardeşler sözünü İsa’nın bedensel değil de ruhsal kardeşleri olduğunun ileri sürer. Bu çürük bir tezdir çünkü Kutsal Kitap ilk başlarda bu kardeşlerinin kendisine inanmadığını belirtir:
‘Yahudilerin Çardak Kurma bayramı yaklaşmıştı. Bu nedenle İsa’nın kardeşleri O’na, “Buradan ayrıl, Yahudiye’ye git” dediler, “öğrencilerin de yaptığın işleri görsünler. Çünkü kendini açıkça tanıtmak isteyen bir kimse yaptıklarını gizlemez. Mademki bu şeyleri yapıyorsun, kendini dünyaya göster!” Kardeşleri bile O’na iman etmiyorlardı .'(Yu. 7:2-5).
İsa’nın kardeşlerinin onun kuzenleri olduğunu söylemek de yanlıştır çünkü Yunanca da kuzen için ayrı, kardeş için ayrı kelimeler vardır. Eğer gerçekten kuzenleri olsaydı asıl kuzen kelimesini kullanacaktı Kutsal Kitap ama bu böyle değildir. Doğrudur ki, kardeş kelimesi bazen aynı topluma, aynı millete ait insanlara nispeten kullanılır. Kutsal Kitap’ta bu sözün bu anlamda kullanıldığı yerler açıktır. Ama İsa’nın kardeşlerinden söz edildiğinde bunun ailesel ve harfî anlamda olduğu açıktır. İncil’de yine şu ifadeleri okuruz:
‘Bundan sonra İsa, annesi, kardeşleri ve öğrencileri Kafernahum’a inerek orada birkaç gün kaldılar'(Yu.2:12;Eiçi 1:14).
Burada da açıkça görüyoruz ki özenle öğrencileri anası ve kardeşleri ayrı ayrı belirtilmektedir. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin Meryem’in ebediyen bakire kaldığı iddiasının gerisinde evlilik olgusunun hor görülmesi ve kutsal bir kadına bunun yakışmayacağı çarpık düşünce yatmaktadır. Kutsal Kitap açık bir şekilde evliliği kutsal niteler ve asla onu hor görmez. Bu ve buna benzer ayetler açıkça belgelemektedir ki, Meryem ebediyen bakire kalmamış fakat Yusufla evlenerek birçok çocukları olmuştur.
5. Meryem anaya dua ve ibadet edilip yüceltilmesi yanılgısı. Katolik ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik, Süryani Kadim vs…) kiliseleri Meryem’e bağlılıklarında daha da ileri gidip, ona özel bir ibadet, tapınış ve dua sunarak yanılgılarının doruğuna varırlar. Meryem’e sunmuş oldukları birçok dua da ondan merhamet, yardım, günahlardan bağış dileyip, yaşamlarını onu eline teslim ettiklerini dile getirirler. Katoliklerce hazırlanan Hıristiyan dininin Özü adlı kitapçıkta Meryem’e şu dua yükseltilir:
‘ Ey şefkatli Bakire Meryem, himayene sığınan, yardımını dileyen ve aracılığını isteyen hiç kimsenin, senin yardımını görmeden geri çevrildiğini hatırla. Bundan cesaret alarak sana koşuyorum. Ey Mesih İsa’nın Annesi ve benim şefkatli Annem, sans geliyorum ve günahlarım yüzünden çektiğin acılarla ayaklarına kapanıyorum. Ey Kurtarıcımız Mesih’in Annesi, dualarımı reddetme, onları dinle ve kabul et. Amin ‘(sayfa 79-80).
Kutsal Kitap’a göre Meryem’e sunulan bu dua, tapınış ve şereflendirme eylemleri, büyük bir günah olup ‘ karşımda başka ilahların olmayacak, onlara tapınmayacaksın’ emrini çiğnemektir (Çık.20:3-5). İsa Mesih, elçiler ve melekler açık bir şekilde yalnızca Tanrı’ya tapınılıp, O’na dua edilmesini ve yalnızca O’na hizmet edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Yalnızca Tanrı’ya ve Mesih’e sunulması gereken bu dua ve tapınışın bir yaratık olan Meryem’e sunulması Hıristiyan kiliselerince kabul edilemeyecek bir uygulama olup Yaratıcıdan ziyade yaratığa tapma hatasına düşmektir. Kutsal Kitap’ın hiç bir yerinde Meryem’e sunulan bir dua, bir tapınış veya yüceltme eylemi mevcut değildir. Her ne kadar Katolik kilisesi Meryem’e sunulan bu tapınışın Tanrı’ya sunulan (latri) tapınıştan farklı ve aşağı bir (hiperduli) tapınış olduğunu söylese de uygulamada arada hiçbir fark yoktur ve bu puta tapıcılıkla aynıdır. Sırf Kurtarıcı İsa’nın annesidir diye Meryem’e dua etmek, tapınmak veya onu yüceltmek büyük bir hatadır. Bizzat İsa Mesih’in kendisi bu gerçeği Luka 11:27-28’de açıkça şu sözlerle ifade etmiştir:
‘İsa bu sözleri söylerken kalabalığın içinden bir kadın O’na, “Ne mutlu seni taşımış olan rahme, seni emzirmiş olan memelere!” diye seslendi. İsa, “Daha doğrusu, ne mutlu Tanrı’nın sözünü dinleyip uygulayanlara!” dedi
İsa Mesih’in kendisi bile birçok olayda Meryem’e fazla yer vermemiştir. Annen ve kardeşlerin dışarıda seni görmek istiyorlar denildiğinde O ‚ ‘benim anam kimdir? ve kardeşlerim kimdir?’ demiş ve öğrencilerini göstererek ‘göklerde olan Baba’mın iradesini kim yaparsa benim kardeşim ve anam odur’ diye vurgulamıştır (Mat.12:46-50). Kana şehrindeki düğünde de İsa Mesih annesine ‘kadın’ diyerek hitap etmiştir. Elçiler de kendi aralarında ona özel bir yer vermemişlerdir. Son olarak adı geçen Elçiler kitabında Meryem’i ve kardeşlerini diğer öğrencilerle dua hizmetinde görüyoruz o kadar. Bundan sonra ne mektuplarda ne de diğer yazılarda ondan söz edilmez. Eğer Katolik ve Ortodoksların Meryem hakkındaki düşünceleri doğru olsaydı böyle bir suskunluk mevcut olmayacaktı.
Şüphesiz biz Mesih İnanlıları Rab İsa’nın diğer öğrencilerine karşı duyduğumuz saygı benzerliğinde Meryem’e de saygı duyarız. Fakat asla ona ne dua eder, ne tapar, ne de şereflendiririz. Kendisi diğer elçiler ve kutsallar gibi şimdi ölüdür ve Rabbin huzurunda bedensel dirilişini beklemektedir. Kendisi neticede bir insan bir yaratık olduğundan zaman ve yerle sınırlıdır ve kendisine sunulan duaları ne işitebilir ne de cevaplayabilir. Bundan başka Meryem’e dua ederek onu çağırma hareketi ölmüş birini çağırmak anlamına gelip Tanrı’nın şu buyruğunu çiğnemek demektir:
‘Aranızda … ölülere danışan bulunmayacaktır’ (Tes.18:9-12).
Meryem’e tapınmak alışkanlığı 4’üncü yüzyılda, tanrıçalara tapınma alışkanlıkları yaygın olan putperestllerin Hıristiyanlığı benimsemesiyle başlamıştır. Bu kişiler tapınmış oldukları tanrıçaları Meryem’le özdeşleştirerek sapık alışkanlıklarını Hıristiyan kisvesinde sürdürmüşlerdir.
Melek ve Azizler, Resim Heykel ve Suretlerin Kullanımı Konusundaki Farklılıklar
Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer bir özellik de onların melek, Meryem ve azizleri şereflendirmeyip tapınmamaları ve yine tapınış yerlerinde onların resim heykellerini bulundurmamalarıdır. Mesih İnanlıları her ne kadar Mesih’i gerçek Tanrı olarak görüp O’na tapınsa da O’nun insan eliyle yapılmış tasvir ve heykellerine kesinlikle eğilmez ve tapınmazlar. Yine her ne kadar genelde tapınaklarında haç bulundurulsa da asla haçı şereflendirmez veya onun önüne geçip dua etmezler. Haç, tapınak ve kitaplarında yalnızca Mesih’in kurtarış sağlayan ölümünün bir sembolü olarak kullanılır. Kitaplarında kullanmış oldukları resimler de yalnızca eğitimsel amaçlıdır. Azizler konusundaki tutumları da Kutsal Kitap’ta sözü edilen bu kutsal kişilerin yaşam tarzlarını ve imanlarını kendilerine örnek olarak görmekten öte geçmez (ibr.11 ). Meleklerin de görkemini kabul etmelerine rağmen asla onlara tapınmaz veya onları şereflendirmezler.
Fakat Katolik ve Ortodoks kiliselerin bu suret ve heykellerin kullanımı sembol veya eğitimsel kullanımdan daha da öteye gidip, melekler ve azizler de içinde olmak üzere özel bir şerefe ve tapınışa hedef olmaktadır. Örneğin son olarak yayımlanmış Katolik kilisesinin eğitim kitabı her ne kadar Tanrı’ya sunulan tapınıştan daha aşağı derecede bir tapınış sunduklarını belirtse de Katolik kilisesi açık bir şekilde Mesih’in, Meryem’in ve azizlerin tasvir ve heykellerine tapınıp onları şereflendirmek gerektiğini öğretir (Catéchisme de l’Eglise Catholique, Ssyfa 308-309,536-537). Katolik kilisesi öncülerinden biri olan Akinalı Tomas açık bir şekilde ‘Mesih’e tapındığımız gibi O’nun haçına da aynı şekilde tapınırız’ der ve ‘haça da dua yöneltilme’ sinden söz eder (Somme Théologique, cilt III, sayfa 253-270). Hatta bazı kiliselerde direkt olarak haça yöneltilmiş dualar vardır. ‘Ey Mesih’in kanlı haçı vs… Bazı konsüllerce kabul edilip bazılarınca da reddedilen resim ve heykellerin kiliselerde kullanılma uygulaması şiddetli tartışma ve itirazlardan sonra nihayet 16’yüzyılda Trente Konsilinde bir iman maddesi olarak empoze edilmiştir.
Mesih İnanlıları Çıkış 20:1-5’deki On emirin ilk ikisine dayanarak tasvir ve suretlerin şereflendirilmesini kesinlikle reddederler:.
‘Seni esirlik evinden çıkaran Allahın Yehova (Yahwe) Benim. Karşımda başka ilahların olmayacaktır. Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin; ve onlara ibadet etmeyeceksin’
Her ne kadar bazıları bu resimlere değil yalnızca onların temsil ettiği kişilere dua edip şereflendirdiklerini söyleseler de gerçekte bu Tanrı’nın Sözü’ne uygun düşmez. Mısır esaretinden özgürlüğe çıkan İsrail halkı Musa Sion dağında Tanrı’nın huzurunda bulunduğu sırada kendilerini kurtaran Tanrı’yı buzağı suretinde temsil ederek ‘işte sizi esirlikten kurtaran Tanrı’ diye ilan etmiş ve bunun sonucunda Tanrı tarafından ciddi bir şekilde cezalandırılmışlardır. Zehirli yılanların zehrinden kurtulmaları amacıyla Tanrı’nın emriyle Musa’nın yapmış olduğu tunç yılan tapınış aracı olmaya başlayınca kral Hizikiya tarafından parçalandı (2.Kırallar 18:4) Zaten ilk yüzyıldaki Mesih İnanlıları da ibadetlerinde kesinlikle suret, resim veya heykeller kullanmazlardı. Daha iyi yoğunlaşmak için bu suretleri kullananlara elçi Pavlus’un şu bildirisi yeterli bir uyarı olsa gerek: ‘Biz görünüşle değil imanla yürüyoruz’ (2.Kor.5:7) ve yine ‘Sevgili çocuklarım kendinizi putlardan koruyun’ Örneğin Katolik ve Ortodokslar meleklere ve azizlere de dua ve yardıma çağırmalarıyla adeta onlara tapınmaktadırlar.