Re: Malatya Katliamı Perde Arkası

#28344
Anonim
Pasif

k_cemal.gif
Hasan CEMAL


Katliam ve karanlık olan!

Önce ellerinden ayaklarından sandalyeye bağlandılar, uzun süre işkence gördüler, sonra da gırtlakları kesildi.
Anımsadınız mı?
Üç kişi böyle öldürülmüştü.
Üçü de ‘misyonerlik’le ilgiliydi.
Başka dine inanıyorlardı.
Başka dini yayıyorlardı.
Katledildiler bu nedenle.
Katiller hemen yakalanmıştı.
Tarih, 18 Nisan 2007.
Yer, Malatya’da Zirve Yayınevi.
Unuttunuz mu yoksa?..
Korkunçtu katliam!
Tüyler ürperticiydi.
Hem insanlığın, hem de din ve vicdan özgürlüğünün hiçe sayılmasıydı.
Davanın ilk duruşması cuma günü Malatya’da yapılacak. Beş katil sanığı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor iddianamede…
İyi güzel.
Ama hepsi bu değil.
Gazetemiz Milliyet’te çıkan Gökçer Tahincioğlu’nun iddianameye ilişkin haberlerinde, 20 klasörlük dava dosyasından bazı ilginç ayrıntılar var.
Rahatsız edici bunlar.
Dava dosyasında misyonerliğe, bu konudaki belge ve bilgilere, isimlere katliam sanıklarının faaliyetlerinden daha çok yer ayrıldığı dikkati çekiyor.
Mağdur ailelerinin avukatları, dava konusu katliamla ilgisi olmamasına rağmen bu bilgilerin dava dosyasına konulmasına tepki göstermiş.
Şu satırlar Milliyet’in haberinden:
“Avukatlar, misyonerlerin dinlerini yaymalarının savcılık tarafından ‘haksız tahrik’ gibi gösterilmeye çalışıldığını ve sanıklara bu nedenle ceza indirimi verilmesine yönelik değerlendirmelerin böyle ortaya konulduğunu belirttiler.”
Mağdur avukatları, başka isimlerin de misyonerlikten dolayı hedef haline getirilmesine yol açabilecek bilgilerin dava dosyasında bulunduğunu belirtiyorlar, bu noktayı özellikle eleştiriyorlar.
Anlaşılan o ki:
Katliamın arka planı nedir sorusunun peşinden gidilmiyor. Bunun yerine, nedense mağdurların arka planı didikleniyor.
Rahatsız edici olan bu.
Haklarında ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istenen sanıkları kim, kimler azmettirmiş?..
Kimler yönlendirmiş?..
Böylesine insanlık dışı bir kırımın aleti nasıl olmuşlar?
Böylesine kepaze bir zihniyet dünyasının parçası haline nasıl gelmişler?
Bunun için hangi çevrelerle, kimlerle temasta olmuş katiller?
Bu soruların karşılıkları, öyle anlaşılıyor ki, iddia makamının çok fazla ilgisini çekmemiş…
Oysa yapılması gereken bu.
Yani karanlığı aydınlatmaya çalışmak… Geleceğin cinayetlerini engellemenin bir yolu da, böylesine bir katliamın oluştuğu zihniyet iklimini sorgulamaktan geçiyor.
Yoksa, adaletin yerini bulduğunu sanırız ama kendi kendimizi aldatırız.
Bir kez daha belirtmekte yarar var:
Bu ülke eğer laik ve demokratik ülkeyse, kimse kimsenin inancına karışamaz. İsteyen Müslüman, isteyen Hıristiyan, isteyen Musevi, isteyen ne olursa olur. Herkesin inancı, inançsızlığı kendinedir.
Kimse kimseye karışamaz.
Kimi Muhammed’in, kimi İsa’nın, kimi Musa’nın yolundan gider. İnancını serbestçe öğrenir ve yaşar. İnancını öğrenmek ve yaşamakla yetinmez, isterse de yayar.
Misyonerlik suç değildir.
Ve din özgürlüğü budur.
Vicdan özgürlüğü budur.
Bunlar olmadan demokrasi de olmaz, laiklik de olmaz.
Adaletin yerini gerçekten bulabilmesi, davalara bu pencereden de bakmayı gerektiriyor. Karanlığı sorgulamadan, cinayetlerin arka planını aydınlatmadan uygarlığın, insanlığın yolunda yürüyemeyiz.