Armagan

Oluşturulan forum yanıtları

15 yazı görüntüleniyor - 316 ile 330 arası (toplam 346)
  • Yazar
    Yazılar
  • yanıtla: Ölüler İçin Dua Etmek Doğru Mudur? #29651
    Armagan
    Anahtar yönetici

    İnsanlara bir defa ölmek ve ondan sonra yargılanmak belirlenmiştir.

    Hem Roma Katolik dininde hem de İslam dininde ölüler için dua etme geleneği vardır. Peki bu gelenek Kutsal Kitab’ın öğretişlerine uygun mudur? İlkin insanların neden ölüler için dua ettiklerine bir bakalım:

    1. Ölüler için dua etmek onlara saygı gösterdiğimizin bir belirtisidir ve bu kutsal ve çok değerli bir uygulamadır..

    Tanrı Sözü Kutsal Kitap’a göre ölüler için dua etmek ne kutsal bir şeydir, ne de değerli bir uygulamadır. Kutsal Kitap’ta inananların yaşayanlar için dua etmeleri gerektiği öğretilir, ama Kutsal Kitabın hiçbir yerinde gerçek hristiyanların ölüler için dua ettiklerine ilişkin tek bir örnek bulunmaz. Bu acıdan, ölüler için dua etmek bir insan uydurması ve geleneğinden başka bir şey değildir.

    2- Ölüler için dua etmemiz onların günahlardan arınıp kurtulmasına yardımcı olabilir..

    Bu da başka bir insan geleneğidir dememiz gerekiyor. Böyle bir öğretişi destekleyen tek bir Kutsal Kitap ayeti bile bulunmamaktadır. Kutsal Kitaba göre günahlı insan günahlarından henüz yaşarken dönmeli ve temizlenmelidir. Daha ölmezden önce insan ölünce nereye gideğine kendisi karar vermektedir. İsa’yı kişisel Rab ve Kurtarıcıları olarak kabul edenler bu iman adımları nedeniyle sonsuz kurtuluşa hissedar olup sonsuz yaşama sahip oluyorlar. İsa Mesih’i Rab ve Kurtarıcıları olarak reddedenler ve O’nu Kurtarıcı değil de sadece ‘peygamber’ olarak kabul etmiş olanlar İsanın sağladığı sonsuz kurtuluştan hiçbir zaman yararlanamayacaklardır. Çünkü İsa, beni insanların önünde inkar edeni ben de Babamın ve göklerdeki meleklerin önünde reddedeceğim’ demektedir.

    3- Bizim ölüler için dua etmemiz, ölülerin öbür dünyadan bizim için yaptığı şefaat yakarışlarını daha da etkili yapabilir…

    Böyle bir düşünce ve öğretişi destekleyen hiçbir Kutsal Kitap ayeti bulamazsınız. Kutsal Kitaptan desteklenmeyen her türlü öğretiş insan uydurması ve öğretişidir.

    Peki, neden başkaları bizim için dua etsinler? Buna neden gerek vardır? insanlarla Tanrı arasında sadece tek bir Arabulucu (Rab İsa Mesih) varken, ve O Baba Tanrı’nın sağında biz inananları savunurken, O’nun bu savunması, şefaati yetersiz mi kalmaktadır ki, Tanrı ölümlü ve günahlı insanların arabuluculuğuna, şefaatine ihtiyaç duymaktadır? Baba Tanrı’yı ikna etmek için Rab İsa’nın yetersiz kaldığı yerlerde bizlerin duası mı daha etkili olacaktır? Böyle bir düşünce ve öğretişin ne kadar sakat ve anlamsız olduğu ortatadır.

    İsa Mesih şöyle diyor: ‘Yerde ve gökte tüm yetki (salahiyet) bana verilmiştir!’ (Matta 28:18).


    ‘Bu kudret, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde kendi sağında oturturken O’nda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir. 21Tanrı, Mesih’i tüm yönetim ve hükümranlıkların, tüm güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak tüm adların çok üstüne çıkardı. 22Her şeyi O’nun ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı. O’nu, bütün varlıkların üzerinde baş olmak üzere inanlılar topluluğuna verdi.’ (Efesliler 1:19-22).

    ‘Böylece İsa daha iyi bir antlaşmanın kefili olmuştur. 23Önceki düzende çok sayıda kâhin görev aldı. Çünkü ölüm, görevlerini sürdürmelerini engelliyordu. 24Ama İsa sonsuza dek yaşadığı için kâhinliği süreklidir. 25Bu nedenle O’nun aracılığıyla Tanrı’ya yaklaşanları tamamen kurtaracak güçtedir. Çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır.’ (İbraniler 7:22-25).

    yanıtla: Kurandan Kelimeler #29097
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Konuya yorum ve yanıtlarıyla katkıda bulunan bütün kardeşlere ve üyelere teşekkür etmek istiyorum.

    Elbette günlük hayatta kullanılan bu tür islami terimleri bizler çoğu zaman inançla ilgili olmayan günlük konularda gün boyu kerelerce tekrarlar dururuz. Bazılarınız bu alışkanlıklardan kurtulup bu sözleri söylememeye çalışıyorsunuz. Bence çok iyi ediyorsunuz. Ben de müslümanlıktan gelen bir hristiyan Türk olarak bu tür alışkılarımı geride bıraktım. Zaten Rabbimiz de ‘Tanrın olan Rabbin adını boş yere ağzına almayacaksın’ diye emretmişken, maaşallah, inşallah, eyvallah, süphanallah, vallah billah gibi gereksiz sözleri tekrarlamaktansa, bunların türkçedeki anlamlarını gerektiği zaman karşı tarafa anlaşılır dilde türkçe olarak vermeye çalışmalıyız. Bir kavramın karşılığı türkçede varken, bunu arapça ya da ingilizce gibi başka bir dildeki sözcüklerle vermeye çalışmayalım. Madem anadilimiz Türkçedir, Türkçemizi yabancı dillerin etkisinden koruyalım ve her şeyi türkçe olarak söylemeye özen gösterelim.

    kingstongk arkadaşımızın söyledikleri iyi bir saptamadır. Müslüman olduğunu söylediği halde Arapçada ibadete ve duaya karşı olduğunu söylüyor. Buna İslam alimlerinin ne diyeceğini biliyorsunuz. İncil der ki, Tanrı Ruhtur ve Ona tapınanların Ruhta ve gerçekte tapınmaları gerekir.’ Ezbere dualarla kalıplaşmış ibadet biçimleri yaşayan Tanrı’nın bizden istediği şeyler değildir. O bizden yüreğimizi Ona vermemizi istiyor. Kalıplaşmış ibadet biçimleri yoluyla yaşayan Tanrı ile kişisel bir ruhsal ilişkiye giremezsiniz.

    yanıtla: merak ediyorum #29615
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Mesih İsa’dan altı ay büyük olan Vaftizci Yahya ne güzel demiş ‘ benden sonra gelen benden üstündür ‘ diye….

    Vaftizci Yahya’nın Tanıklığı’na kısaca bir bakalım isterseniz.. Yahya’nın sözünü ettiği kişi İslam peygamberi Muhammed mi, yoksa İsa Mesih mi?

    Yuhanna 1: 19-34

    I- BEN MESİH DEĞİLİM

    1. Yahya açıkça Mesih ben değilim dedi. Yuh 1:19-20
    2. Birçokları Yahyanın Mesih olup olmadığını merak ediyordu – Luka 3:15
    3. Yahya, Malaki peygamber tarafından geleceği söylenen İlyas değildi – Yuhanna 1:21a
    4. Yahya kendisinin İlyas olduğunu kabul etmedi
    5. Yahya, Musa tarafınmdan geleçeği söylenen Peygamber değildi – Yuhanna 1:21b
    6. Musa, Tesniye kitabında kendisi gibi bir paygamberin çıkacağini bildirmişti – Tesniye 18:15-18
    7. Birçok kişi o günlerde bu Peygamberin gelişini bekliyordu – Yuhanna 6:14, 7:40
    8. Geleceği söylenen bu Peygamber Yahya değil, ama İsa Mesih’in Kendisidir – Elç. İşleri 3:22-26
    9. Yahya, Yeşeya tarafından geleceği söylenen kişiydi – Yuhanna 1:22-23
    10. Yahya, ‘Çölde bağıranın Sesi’ydi – Yeşeya 40:1-3
    11. Rabbin (İsa Mesihin) Yolunu hazırlaması için gönderilmişti – Luka 1:16-17
    12. …. devam edecek…
    yanıtla: Christianitiy In Turkey #29606
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Yes, only 3000 Bible believing Evangelical Christians. Other than that you have ca. 50.000 Assyrian, Armenian, Greek and other small Orthodox minority population in Turkey.

    yanıtla: Christianitiy In Turkey #29597
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Yes, Christianitiy has been a minority religion in Turkey; but who knows what future holds? When the strongholds of the enemy are destroyed and people are saved as in the days of the Apostels, the Church of God in Turkey will be re-established waiting upon the Second Coming of the Lord.

    The number of the evangelical Christians in Turkey number upto 3000 or little more. Enough potantial to shake the world.. hamdolsun

    yanıtla: Budizm Nedir? Wikepedia #29596
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Öğretiler /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=6″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Buda’nın öğretileri Dharma olarak adlandırılır. Buda Dharma öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve meditasyon gibi birçok zihinsel içe bakış yöntemleri ile doğrulanmasını istemiştir. İnançla değil, ancak kişisel deneyimleme ile bir üstün farkındalık durumu oluşturulabilir ve aydınlanmaya ulaşılabilir.
    Bütün Budist okullarında itibar edilen öğretiler, Dört Yüce Gerçek, ve Sekiz Aşamalı Asil Yol‘dur.

    Dört Yüce Gerçek /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=7″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    • Dukkha: 1. gerçek, acı hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.
    • Samudaya: 2. gerçek, acıların kaynağı arzu ve isteklerdir.
    • Nirodha: 3. gerçek, istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir.
    • Magga: 4. gerçek, acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Asil Yoldan geçer. Doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık, ve doğru konsantrasyon.

    Sekiz Aşamalı Asil Yol /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=8″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Bu sekiz-kollu yol aşağıda bilgelikle, ahlâkla, ve eğitimle ilgili sınıflandırılmıştır:
    Hikmet/Bilgelikle ilgili olanlar:
    1. Doğru bakis açısı, doğru görüş;
    2. Doğru niyet;
    Ahlak/Etikle ilgili olanlar:
    3. Doğru söz / yumuşak söz;
    4. Doğru davranış, hareket, eylem;
    5. Doğru / namuslu kazanç;
    Zihin eğitimine / terbiyesine / meditasyona yönelik olanlar:
    6. Doğru çaba;
    7. Doğru bilinçlilik/farkındalik/uyanıklık/dikkat (Ing: Mindfulness, Pali: Sati);
    8. Doğru konsantrasyon
    Yukaridaki sekiz-kollu yolu, her bireyin kendi yorumu doğrultusunda pratik bir sekilde hayata geçirmesine Budizm’de çok önem verilir. Doğru niyetle yola çıkıp, ahlâki bir hayat çercevesinde, insan zihninin terbiyesi ve eğitiminin en pratik ve direkt yollarini arar. Özellikle bilinçlilik / farkindalik / uyaniklik / dikkat insanin iç ve dış dünyasını dingin ve konsantre bir ortamda kendi hayatını muhakeme etme ve hissetmesine yardimci olur. Bir çeşit içebakış olan bu meditasyon, sangha denilen cemaatin desteği ile olur. Meditasyonun en yaygın şekli rahat bir ortamda dik oturarak (Ör.: bir sandalyede) nefesi takip etmektir. Nefesi takip esnasında vücutta ve zihinde olagelen aktiviteler, dikkatle ve yargisiz takip edilmeye calışılır. Dikkat dağıldığı zaman kendi kendini yargılamadan, şefkatle tekrar nefesi takibe geri dönülür. Dikkat ve uyanıklık çerçevesinde bu nefes takibi zamanla zihin-vücudun kendini öğrenmesini sağlar. Zen budizminde bu çeşit meditasyona zazen denilir. Budizmde meditasyon ve zihin terbiyesine, ve dolayisiyla bireyin kendini degistirip gelistirmesine onem verilir. Fakat esas amac her bireyin kendisindeki toplumdaki ve dunyadaki izdirabi azaltmasidir. Mahayana Budizminde bunu amaclayan insanlara bodisatva adi verilir.

    • Pratītyasamutpāda (ing. dependent origination): Her olgu kendisinden once olan baska olgulardan neden-sonuc iliskisinden dogar.

    Klasik Budizmde bu neden sonuc zinciri 12 safhaya ayristirilir.

    • Anicca (Sanskrit: anitya): Hic bir olgu/fikir/vucut daimi degildir, ve degisime tabidir.
    • Anatta (Sanskrit: anātman): Her insandaki benlik/karakter, “ben” duygusu da degisime tabidir. Bundan dolayi sabit bir “ben” duygusuna

    sahip olmak gercekle bagdasmaz.

    • Dukkha (Sanskrit: duḥkha): Butun varliklar aci veya izdiraba, veya tatminsizlige tabidirler. Olgularin degisime tabi oldugunun farkina

    varanlar, olgularin birbirleriyle olan neden sonuc iliskisini gorebilenler bu izdirabi azaltabilirler veya yok edebilirler.
    Budizm, başlangıçta yalnızca ahlâkî düşünceler ve bir tür yoga hayatı ya da düzenli ve disiplinli bir yaşam anlayışı ile sınırlanmış ve daha sonra, kutsal kast ayrımlarına, Tanrı’ya tapınma biçimlerine ve kurban törenlerine dayanan Hinduizmden ayrılarak, aynı zamanda felsefi bir akım şeklinde gelişmiştir. Buddhizme göre, varolan her şey, Tanrı’nın hiçbir müdahalesi olmadan, neden-sonuc zincirine uygun olarak maddeden meydana gelir. Evrende ne varsa, bu şekilde varlığa gelir. Ruh da, bu yasalara tabi olmak durumundadır. Başka bir deyişle, Buddhizm, varlık görüşünde bireylerin, canlı varlıkların ezeli-ebedi bir ruhları olmadığını savunur. Bir yaratıcının varolmadığına inanan Buddha’ya göre, kötülükle acının varoluşu bir yaratıcıya duyulacak inancın önünde aşılmaz bir engel oluşturur.
    Budizme göre nesneler, varlıklar, duygular, hiçbiri devamlı, ilelebet suregelecek olgular değildir. Her şey geçicidir ve insanın daimi olarak bağlanabileceği herhangi bir şey (nesne, fikir, vucut) yoktur. Madde dünyasında ve ruh dünyasında devamlı hiçbir şey yoktur. Bu yuzden Budizmde herseyin birbirine olan baglantisi ve etkilesimini gerek bilimsel olarak, gerek meditasyonda gormeye onem verilir. Birey toplumdan soyutlanamaz, toplum cevreden soyutlanamaz. Herkes, herkesten sorumludur.
    Buddhizmin materyalizmden ayrıldığı önemli noktalardan biri de maddenin nihai gerçeklik olmadığını söylemesidir. Buddha, Lankavatara Sutra‘da şöyle der:
    “Fiziksel objelerin aslında kendilerinden gerçekliklerinin olmadığını öğretiyorum, bunların ancak zihnin ürünleri olduğunu söylüyorum, aslında hepsi bir ‘hayal’ dir. Bunların duyularla algılandığı ve ayırt edildiği doğrudur fakat aslında diğer yandan hiçbirinin kendiliğinden ‘kendi’ doğaları gerçeklikleri yoktur. Onlar gerçekte görülmüyorlar ama zihin tarafından ‘tasarımlanıyorlar’. Bir bakıma kavranabiliyorlar ama bir bakıma da gerçekte kavranamıyorlar”
    “İnsan isimlere, formlara ve maddesel dünyaya bağlanır ve onların zihnin bir yanılsaması olduğunu, zihinde oluştuğunu unutur ve hata yapar böylece zihnin özgürlüğü engellenmiş olur”
    Buddhizme göre madde “nihai gerçeklik” değildir, maddeden önce “zihin” ve “düşünce” vardı. (“Maddeden önce zihin ve düşünce vardır” ifadesi sadece Mahayana okullarınca kullanılır. Theravada bu ifadeyi fazla karışık bulur onun yerine “Madde ve zihin her an etkileşim halindedir” der.) Madde de aynı ruh, Tanrı, “ben” inancı gibi zihnin bir yanılsamasıdır. Her şey gerçekte zihnin bir yanılsamasıdır. Haller vardır ve bu haller de nedensellik yasası çerçevesinde kendinden önceki haller tarafından etkilenip meydana getirilir. Bu durumlar oluş halleri geçici olarak bir araya gelir ve sahte kainatı sahte, boş bir “ben” i yaratır.
    Önemli kutsal Budist metinlerinden biri olan “Heart Sutra”da Buddha’nın ciddi öğrencilerinden olan ve Nirvana’ya ulaştığına inanılan kendisine de bazen “Buddha”(aydınlanmış) denilen Bodhisattva Avalokiteshvara, Buddha’nın yaptığı derin içe dalış meditasyonunu yaptıktan sonra şunları söyler ve Buddha da bu gerçeği kavradığı için onu över:
    “Bütün formlar “boşluk”tur. Formlar boşluktan başka bir şey değildir. Aynı şey duygular, algılayışlar, oluşumlar ve bilinç/zihin için de geçerlidir.
    Bütün fenomenler aslında “boşluk”tur. Hiçbir şey ne yaratılmıştır ne yok edilmiştir,ne artar ne azalır. Bu nedenle bu “boşluğa” dahildir her şey. Boşluktan ayrı ne formlar vardır, ne duygular, ne algılamalar ne oluşumlar ne de zihin vardır. Kulak ta yoktur göz de yoktur zihin şuuru da yoktur. Cehalet yoktur ne yaşlılık vardır ne hastalık ne de ölüm. Ulaşılacak bir şey de yoktur.
    Buddhalığa Nirvana’ya ulaşanlar bu gerçekliği kavrarlar.”
    Avolakiteshvara kendinden, değişmez sabit gerçekliği olan hiçbir şey olmadığını her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olduğunu söyler. “Ben” diye bir şey aslında yoktur. Formlar(algıladığımız dış dünya) aslında “gerçek” değildir. “Form” olmadan algı da olmayacağından ve zihin kendini ifade edemeyeceğinden kendini anlamlandıramayacağından zihin de aslında bu “boşluğa” dahildir. Ama zihin olmadan da “formlar” hiçbir şey ifade etmeyecektir. Form olmadan zihin diye bir şey olmaz çünkü hiçbir şeye tepki vermez ama zihin olmadan da form hiçbir şey ifade etmez. Bütün dünya aslında 6 organın 6 farkındalık biçiminin (ki bunun içine ayrıca düşünme de dahil edilir) ilüzyonundan ibarettir. Duyu organları ve beynin yarattığı düşünce yetisi de ilgili farkındalık biçimlerini algılar. Ama bunlar “gerçeklik” değildir, gerçeklik bunlardan oluşmaz. Buddha’ya göre aslında “gerçek zihin” beyinde yahut vücudun içinde de oluşmaz. Beyinde oluşturduğumuz düşünceler “gerçek saf zihin” değildir dış dünyaya bağlı yorumlardan, deneyimlerden,deneyimlemelerden ve egodan “ben” düşüncesinden oluşur.
    Buddhizmde Karma (kamma) inancı vardır. Hinduizm ve Jainizmdeki Karma’dan farklı olarak Buddha’nın öğrettiği sistem daha dinamik ve daha az fatalisttir. Öyle ki etki-tepki yasası uyarınca kişinin andaki mental nitelikleri ve hayattaki özellikleri hem geçmiş yaşamlarında hem de bu hayatta yaptıklarına bağlı olarak belirlenir. (“Etki olmadan tepki olmaz”) Kişinin doğuştan ciddi bedensel veya zihinsel özürleri/eksiklikleri değilse bile diğer pek çok nitelik bu yaşamda mücadeleyle çözülebilir, kişi “geçmişte yaptıklarımın cezasını çekiyorum yapabileceğim hiçbir şey yok” dememeli, karmanın bu hayatta da her an her saniye işlediğini düşünerek kendini mümkün olduğu kadar düzeltmelidir.
    Tripitaka’da Cula-kammavibhanga Sutta’da (Palice,Karma hakkında kısa bilgi) bir öğrenci Buddha’ya şöyle sorar:
    “Todeyya’nın oğlu Kutlu olan’ın (Gotama Buddha) yanına gitti selamlaşmanın ardından Kutlu olan’a sordu:
    “Efendi Gotama neden insanların arasında ‘düşüklük’ ve ‘yükseklik’ var bunun mantığı nedir? Bazı insanlar uzun bazıları çok kısa yaşıyor?, neden bazı insanlar çok sağlıklıyken bazıları hastalıktan dertten kurtulamıyor? Neden bazı insanlar çok güzel görünümlü bazıları ise çok çirkin? Neden bazılarında çok etkileyici olma özelliği varken bazıları bunu hiçbir şekilde başaramıyor? Neden bazı insanlar zengin ve refah içinde doğarken bazıları fakirlik açlık içinde doğuyor? Neden bazı insanlar doğuştan çok zeki iken bazıları aptal? Neden insanlar arasında bu şekilde bir ayrım meydana geliyor?”
    Bu soru üzerine Buddha bütün bunların nedeninin Karma olduğunu söyler bizim karmamızın bir sonucu olduğumuzu söyler öğrenci anlamadığını söyler ve Buddha’dan detaya girmesini ister bunun üzerine Buddha kişinin geçmiş hayatındaki öfke kıskançlık, kötü kalplilik, aşağılama, derin düşünememe canlılara zarar vermekle sonuçlanacak mental niteliklere sahip olma ve daha pek çok neden sayar ve bu mental niteliklerin etki/tepki yasasınca kişinin her şeyini şekillendirdiğini anlatır. Mahakammavibhanga Sutta da ve birkaç Sutta’da daha bir Hindu’nun anlayacağı şekilde anlatır birkaç detay daha verir.

    Buddha, Saccavibhangasutta gibi pek çok Sutta’da şöyle der:
    “Ey keşişler, ıstırap hakkındaki kutsal gerçek: Doğum ıstıraptır, yaşlılık ıstıraptır, hastalık ıstıraptır, ölüm ıstıraptır, sevilmeyenle birleşmek ıstıraptır, sevilenden ayrılmak ıstıraptır, arzunun, istenilen bir şeyin gerçekleşmemesi ıstıraptır, bizi kendine bağlayan bütün nesneler ıstıraptır.”
    Sallasutta’da:
    “Bu dünyadaki ölümlüler için yaşam, nedensiz, bilinmez ve acı ile kaplıdır.”
    Carasutta’da:
    “Bu dünya hayal kırıklıkları ile doludur, insan ‘bu benimdir’ diye düşündüğü sürece ölüm onun arkasındadır”
    Buddhizm’e göre hayatın çok büyük bir kısmı “acı”dır hayatta var olan ve insanları kendine bağlayan, küçük “güzellikler” de (eğer varsa) hiçbir zaman kalıcı değildir onların yitirilişiyle bu “güzellikler” de (kişinin sevdikleri, ailesi, malı gibi) bizzat acının kaynağı oluvermektedir, hayatta insanın bağlanabileceği hiçbir şey yoktur.
    Buddha, Vicayasutta’da bedene olan tutkuyu da eleştirmiştir:
    “Beden denilen nedir? Vücutta kemik ve sinirler vardır, zar ve et ile sıvanmıştır, deri ile kaplıdır öyle ki gerçekte ne olduğu görülmez, vücutta bağırsaklar, mide, karaciğer, sidik torbası, kalp akciğerler, böbrekler ve dalak vardır Sümük, salya, ter, lenf, kan eklemleri sağlayan sıvı safra ve yağ vardır.Bedenin dokuz geçidinden sürekli pislik atılır gözün pisliği gözden atılır kulağın pisliği kulaktan burnun sümüğü burundan akar bazen ağızdan safra ve balgam çıkarılır, vücuttan ter ve kir atılır. Kafadaki boşlukta beyin vardır, budala kişi cahillikle kaplı olduğundan bedenin “iyi” bir şey olduğunu düşünür, beden şişmiş solmuş halde mezara atıldığında akrabaları dahi onu daha fazla görmek istemezler orada çeşitli hayvanlar tarafından da yenir. Bu dünyada akıllı kişi vücudun gerçekte ne olduğunu görür, kişi kendinin veya başkasının bedenine olan bağlılığı bırakmalıdır. Bu iki ayaklı kötü koku taşıyan kirlilik dolu beden çeşitli yerlerinden salgılama yapar pislikler akıtır, böyle bir bedenle kişi kendinin üstün başkalarının aşağı olduğunu düşünür bu körlük değil de nedir?”

    Anatta(“Ruh yok”) Doktrini /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=9″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Ruh kelimesi, kişiye ait, çevresinden apayrı, bağımsız bir varlığı olan, hiç değişmeden kalan bir olguyu, varlığı çağrıştırır. Oysa ki Buddhizme göre her şey derin bir şekilde birbirine bağımlıdır, bir şey, diğerleri olmadan var olamaz, bu da demektir ki hiçbir şeyin, geri kalan diğer şeylerden ayrı bir varlığı yoktur, Hiçbir şey geri kalan diğer şeylerden ayrı olmadığı gibi, sonsuza dek de var olmaz, her an bir değişime tabiidir. Bir şey, sadece geçici bir süre için bir “şey”dir, bir süre sonra başka bir “şey” olacaktır. Hiçbir şey sonsuza dek değişmeden kalmaz . Yani çevreden apayrı, sonsuza dek değişmeden kalacak bir varlık yoktur. Fakat kişi kendisini her şeyden ayrıymış gibi düşünür, kendisini çevresinden kopartarak dünyaya “ben ve geri kalan diğer şeyler” gözüyle bakar. Oysa ki dalganın, denizin sadece bir parçacığı olması gibi kişi de o olmadığını varsaydığı şeylerin bir parçasıdır, bir sonucudur. Dalga denilen şey, denizdeki geçici bir şekle verilen isimdir. Yani dalga bir kavramdır, bir düşüncedir, dalga sadece kişinin zihninde vardır. “Ben” denilen şey de evrendeki geçici bir kavrama verilen isimdir, “Ben” bir kavramdır, bir düşüncedir, bu düşünce kişinin yalnızca kendi zihninde vardır. İşte bu düşünceyi gerçeklik varsaymak, Buddhizme göre kişinin kendisini anlamak yolunda düştüğü en büyük yanılgıdır. İnsan kendinden hareketle evreni ve Tanrı’yı da yorumlamaya kalktığında, kendisi hakkındaki varsayımları yanlış olunca evren ve Tanrı varsayımları da yanlış olur. Dolayısıyla Buddhizm, her şeyden önce kendini tanımaya vurgu yapar. Buddhizme göre insanın kendisinin gerçekte ne olduğunu bilmesi onu korkutabilir, insan sonsuza dek var olmak ister, çünkü var olmamayı kabullenmesi zor gelir. Oysa ki tam da bu nedenle, yani insanın gerçekliği reddetmesi nedeniyle Buddhizm insanların acı ve sıkıntılar çekmekte olduğunu öğretir. Buddhizm, “Gerçekliği olduğu gibi kabullenebilmeyi öğendiğimizde aslında yaşamın ne kadar mucizevi olduğunu hisseder ve huzur buluruz,” der.
    Önemli bir Budist metni Milinda Panha’nın birinci bölümünde Grek kralı, Budist usta Nagasena‘ya seslenir:
    “Efendim, adınız nedir?” “Bana Nagasena derler fakat bu yalnızca bir isim, bir sözcük, içinde bir kimlik, bir benlik/ruh yok. Bir ad, bir lakap, yalın bir sözcükten başka bir şey değil” Bu cevap üzerine kral yanındaki Yunanlılara şaşkınlığını ifade eder sonra tekrar usta Magasena’ya döner ve sorar “O zaman Nagasena, dünyada katil de yok iyilik yapan da yok kötülük yapan da yok çalan da yok öğretmen de yok usta da yok…Sen ‘Nagasena’ olduğunu söylüyorsun!
    “Nagasena bu saçlar mıdır?” “Hayır büyük kral”, “Duygu ve coşkular mıdır?” “Hayır büyük kral” Nagasena kraldan arabayı tanımlamasını ister. “Tekerlek, dingil, ok, sandık ve kollar bir arada olunca arabadan söz edilir. Araba yalnizca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten başka bir işe yaramayan boş bir sözcükten başka bir şey değil.” “Evet kralım. Benim de saçlarım, derim…(vücudun 32 bölümü, bunlara beyin de dahil, sayılır) ad ve bedenim, duygularım, algılarım, geçmiş eylemlerimle biçim almış karakter özelliklerim, ayırt edici bilincim (bu sayılanlar 5 Skandha’ya, “Five aggregates” de denir, dahildir) bir araya gelince Nagasena adi veriliyor. Ama kimlik, benlik/ruh söz konusu değil, nasil arabanın beş bölümü bir araya gelince ‘araba’ diyorlarsa, beş Skandha da bir araya gelince bir ‘benlik’ten bir özneden söz ediliyor.”

    Anatta Doktrini ve Yeniden Doğum /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=10″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Buddhizmde yeniden doğumu tanımlamak için “Reenkarnasyon” ifadesi çoğunlukla kullanılmamaktadır; çünkü bu ifade sabit her şeyden apayrı bir varlığı olan ruhu çağrıştırır, “ruh göçü” (transmigration of soul) anlamına gelir bu nedenle eğer ifade kelimenin tam manasıyla alınacaksa, “Buddhizmde reenkarnasyon yoktur “denilebilir. “Reenkarnasyon” ifadesini Jainistler ve Hindular kullanır, Buddhizm’de ise insanın kendinden tamamen ayrı bir varlığı olan, değişmeyen bir ruh inancı yoktur. Budistler “reenkarnasyon” yerine basitçe “Rebirth”(yeniden doğum) demeyi tercih ederler. Bir bilardo topu kendinin aynı olan başka bir bilardo topuna çarpar ve durur… Ancak ikinci top ilk toptan aktarılan enerjiyle harekete geçer ve devinim devam eder. Buna benzer şekilde öldükten sonra kammic (karmik) nitelikler yeniden doğan kişiye aktarılır. Bu yeniden doğan kişi eskisiyle ne tamamen aynıdır ne de farklıdır.
    Budistler zaman zaman “dalga” örneğini de verirler. İnsan “Dalga” deyince, zihinde çevresinden apayrı bi dalga fikri uyanır. Fakat bu tek dalganın kendi başına apayrı bir varlığı yoktur, sadece denizin yüzeyindeki geçici bir şekil değişimidir ve kısa bir süre sonra da denize geri dönecektir. Ne var ki bu dalga yok olup gittiğinde, (daha doğrusu; denize geri döndüğünde) arkasında bir etki, bir “itici kuvvet” bırakır, işte bu kuvvet ikinci bir dalganın oluşumuna neden olur. İlk dalgadan ikincisine geçmis olan bir şey vardır. Denilebilir ki dalga denize döndüğünde geride kalan bir hareket enerjisi vardır ve bu enerji, dışarıdaki diğer hareket enerjileri ile (rüzgar gibi) birleşerek ikinci bir dalganin oluşumuna neden olur.
    Buddhizm’de de benzer şekilde, insanların yaşamları boyunca peşinde koştukları arzuları istekleri, kişiyle elde edemediği şeyler arasında bir bağ yaratır. Bu, arzulanan şeyi elde etmek için kişiyi harekete iten bir bağdır, arzular insanlarda bir hareket enerjisi yaratır. Ölümle birlikte hareket biter, beden yok olur (“denize geri dönme” örneğine benzer şekilde) ama daha önce yaratılmış olan potansiyel hareket enerjisi, gerçek harekete donüşme imkanı bulamadan ortada kalmıştır. Enerji ortada öylece durmaz, var olan enerji yok da olmaz, ama dönüşür. İste bu ortada kalmış olan hareket enerjisi, hareketine devam edebileceği yeni doğmakta olan gibi ikinci bir bedene doğru, tıpkı bir mıknatısın demiri çekmesi gibi, çekilir,ve sonuçta bir önceki yaşamdaki arzu ve tutkular, eğilimler tarafindan yaratılmış olan bu enerji yeni bir bedenin hareketlerini yönlendirmeye devam eder. (Yeni doğan kişinin içerisinde yaşadığı çevresi, yetiştirildiği aile gibi pek çok etmene de bağlı olarak…)
    Aslında kişi her saniye yeniden doğmaktadır, 5 dakika önce var olan kişi aslında 5 dakika sonra var olan kişiyle “aynı” değildir, başka mental nitelikler kazanmıştır. Her saniye kazanmaktadır ve aslında her an yeniden doğmaktadır.
    Budistlere göre gerçekliğin çeşitli boyutları/yüzleri vardır ve değişik kavramlar farklı konsantrasyon seviyelerinde farklı anlamlara gelir. Yeniden doğum konusunda biraz daha derine inilirse aslında ortada “Ben”, “Sen”, “O” yoktur. Buddhizme göre en başta “ben” düşüncesi yanlış bir düşüncedir, bir yanılsamadır. “Ben” hiçbir zaman doğmadı ki “ben” hiçbir zaman var olmadı ki ölsün veya öldükten sonra yeniden doğsun. Gerçekte yeniden doğacak bir “ben” yoktur. Yeniden doğan özde “Ben” değildir karmik birikimler, yeni bir vücutta meydana gelecek olan çeşitli eğilimler, karmik niteliklerdir. Dolayısıyla an itibariyle kişinin sahip olduğu “benlik”,”ben” düşüncesi yerini başka “ben”lerle değiştirecek ama asla şu anki “ben” olmayacaktır aynı kişinin geçmişteki veya “bir önceki hayatındaki” “ben” olmaması gibi. Kişinin 6 yaşındaki “ben” bilinciyle 70 yaşındaki “ben” bilinci dahi farklıdır bu benlikler dahi aynı “ben” değildirler. Bu öğreti de Buddha’nın “ruh yok” doktrini sonucudur.
    “Yeniden doğum” ile ilgili en ayrıntılı ve açık anlatım çok önemli bir budist Pali metni olan MÖ. 100 yılında yazıya geçirildiği sanılan Milinda Panha’da bulunur.

    Kutsal Metinleri /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=11″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Buddhizm’in Kutsal Kitapları Pali dilinde yazılan Tipitaka(Sanskritçe Tripitaka diye de bilinir) ve sadece Mahayana okullarının kabul ettiği Mahayana Sutralarından oluşur. Bu kitaplar Buddha’nın ve Buddha’dan başka aydınlanmaya, Nirvana’ya ulaştığına inanılan kişilerin felsefeleri ve öğretileridir. Bu öğretiler, her şeyi terkeden,kendini Buddha’nın ve aydınlanmışların öğretilerine adayan öğrenciler(Sangha) tarafından ezberlenmiş sonrasında kitap haline getirilmiştir.
    Buddha aydınlandıktan sonra 45 yıl boyunca kast ayrımı yapmadan her türden insana zengin,fakir,yaşlı,bilge,düşük seviye demeden öğretilerini anlatmıştır. Buddhizm felsefi bir dindir. Tipitaka ve mahayana Sutralarında daha basit anlatımlı hikayelerden en derin felsefe ve kavramları açıklayan anlatımlara kadar pek çok değişik öğreti vardır.
    Pali Kanon da denilen Tipitaka, Buddhizmin bütün mezhepleri ve okullarınca kabul edilir. 3 bölümden oluşur: Vinaya Pitaka, en önemli bölüm olan Sutta Pitaka ve Abhidhamma pitaka. Üçüncü bölüm olan Abhidhamma pitaka, Sutta Pitaka’dan içerik olarak çok da farklı değildir. Ancak uzun kategoriler, eş anlamlı sözcükler ve bunun gibi pek çok sıralama/kategorileme yapılmıştır
    Bundan başka bir de Buddhizmin en büyük mezhebi durumunda olan Mahayana okulunun ve ayrıca Vajrayana’nın kabul ettiği Sutra’lar vardır.
    Bunlardan en önemlileri: Heart Sutra,Diamond Sutra,Avatamsaka Sutra,Lankavatara Sutra, Shurangama Sutra, Lotus Sutra, Amitabha Sutra, Vimalakirti Nirdesa Sutra’dır.
    US State Department’s International Religious Freedom Report 2004 ,CIA Factbook ,adherents.com ,census.gov gibi kaynaklardan alınan verilere göre dünyada toplam olarak 700 milyondan fazla Budist vardır ve bu sayı artmaya devam etmektedir.

    Kaynakça /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=12″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Online Budizm Kütüphaneleri /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=13″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Dış bağlantılar /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=14″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    Budizm Okulları /SIZE][URL=”http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Budizm&action=edit&section=15″%5D%5BSIZE=1%5D%5BCOLOR=#0000ff%5Ddeğiştir%5B/COLOR%5D%5B/SIZE%5D%5B/URL%5D%5BSIZE=1

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Budizm“‘dan alındı
    Sayfa kategorisi: Budizm

    yanıtla: Islam-Hristiyanlık #29593
    Armagan
    Anahtar yönetici
    kingstongk;7105 wrote:
    Merhaba arkadaşlar. Bir Müslüman olarak sitenize yazıyorum.
    bazı sorularım var
    soracagım sorular şunlar:

    1.Hristiyanlıkta kadının giyimi nasıldır
    2.Sizin inandıgınız tanrı ve bizim inandıgımız tanrı aynı mı?
    3.Sizin bu Incıl degistirildi iddialarına karsı savunmanız nedir?
    4.Siz Islam ve Muhammed hakkında ne düşünüyorsunuz
    5.Size göre kimler cennete ve cehenneme gidecek
    6.sizin Tanrıya ve Isa’ya olan inancınız nasıldır? Isa’nın özellikleri nelerdir?
    7.Sizin dualarınız nasıldır?_
    8.sizin ibadetleriniz nasıldır?
    9.Size göre Tanrının inasnlardan istekleri nelerdir
    10.mezhepler arasındaki farkları nasıl acıklıyorsunuz

    bunları cevaplarsanız sevınırım

    Sevgili Kingstongk kardeşimiz, sorularınıza kısaca yanıt vermek isterim. Daha ayrıntılı yanıtlar için forumun ilgili bölümlerine gidebilirsin…

    1. Hristiyanlıkta kadının giyimi nasıl olmalıdır? İsa der ki, ‘kim bir kadına şehvetle bakarsa yüreğinde o kişiyle zina işlemiş olur’… Bu nedenle hristiyan kadınlar ölçülü, bedenlerinin üst veya alt kesimlerini açmadan, vücutlarının hatlarını belli etmeyen giyisiler giyinmeye özen göstermelidirler ve erkeklerin dikkatini çeken dekolte giyimlerden ve aşırı makyajlardan kesinlikle uzak durmalıdırlar..
    2. Birçoklarına göre hem İslamın hem de Hristiyan inancının Tanrısı aynıdır. Ama Kutsal Kitapın ve özellikle İsa Mesihin sözlerini okuduktan sonra bu iki inancın aynı Tanrı’dan gelmediğini görürüz. Her iki inanc arasında cok büyük farklılıklar var olduğu için bu iki inanc aynı anda tek Kaynaktan ortaya cıkmış olamaz.
    3. İncil Tanrı Sözüyse eger, bunu hiçkimse değiştirmiş olamaz. Tanrı günahlı ve ölümlü insanlar gibi güçsüz değil ki Sözlerini koruyamasın! Sözlerini koruyamayan ve birilerinin bu sözleri değiştirmesine izin veren bir tanrı, her şeye gücü yeten Tanrı olamaz! Öte yandan İncilin değiştirilemeyeceği ve degiştirilmediğini kanıtlayan İncil, Kuran, arkeoloji ve tarih kayıtlarına da bakmak gerekir.. ilgili bölümlere bakınız..
    4. İslam dini ve İslam peygamberi İncilin ışığı altında incelendiğinde hem bu dinin hem de habercisinin Tanrının İncilde acıkladığı ve İsa aracılığıyla gerçekleştirdiği kurtuluş planı dışında olduğu görülür.
    5. İncile göre cennete sadece İsaya Rab ve Kurtarıcı olarak iman edenler, ruhsal anlamda yeniden doğuşu olan İsa Mesihin izleyicileri girecektir. Günahları kusursuz Kuzu olan İsanın kanında temizlenmemiş, isimleri İsanın hayat kitabına yazılmamış olan herkes cehenneme, sonsuz ateş gölüne atılacaktır.
    6. İsa görünmeyen Tanrı’nın görüntüsüdür. İsa 2000 yıl önce yeryüzünde insan bedeninde yaşamış olan Tanrının sonsuz Kelamıdır. İsa yatılmamıştır, Yaratandır. Henüz dünyaya gelmezden önce bile Tanrının sağında ta ezelden beri Var Olandır.
    7. Biz duada Tanrıyla birebir konuşuruz. Dularımız kalıplaşmış, ezbere dualar, anlamını bilmediğimiz, başka dilde söylediğimiz dualar değildir. Tanrı Türkçe anlayan bir Tanrıdır, bu yüzden Ona Türkçede, anadilimizde, yüreğimizden gelen sözlerle tapınır ve Onu yüceltiriz!
    8. İbadetlerimiz ruhta ve gercektedir. Örneğin Kutsal Kitapta bulunmayan Kalıplasmış kilise ayin ve törenleri bizi ilgilendirmez. Tanrıyı her zaman ve her yerde yüceltebiliriz.
    9. Tanrının insanlardan istediği şey, herkesin gelip Kurtarıcı İsaya iman etmesi ve kurtulmasıdır.
    10. Mezhepler belirli konulardaki Kutsal Kitap ayetlerinin farklı farklı yorumlanması yoluyla ortaya çıkmış inanç farklılığının adıdır. Kutsal kitap mezhepçiliğe onay vermez. Ama bazıları maalesef hala kendi farkli görüş ve düşüncelerini her şeyin üzerinde görmeye devam etmektedir.

    Esenlikler Diliyorum..

    yanıtla: Islam-Hristiyanlık #29554
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Merhaba Kingstongk arkadaşımız,

    HristiyanTürk forum sitemize üye olup bize bu değerli soruları sorduğunuz için teşekkür ederiz. Gerçi soruğunuz bütün sorulara çok kapsamlı ve ayrıntılı yanıtlar ve yorumlar Forumumuzda zaten verilmiş durumdadır. Sanırım henüz zaman bulup gidip okuyamadınız. Ben yine de sorularınıza Kutsal Kitap ışığında kısa yanıtlar vermeye çalışacağım. Şimdilik esenlikler diliyorum:

    Armagan
    Anahtar yönetici

    Serpil hanımı bu cesaretinden ve kararlılığından dolayı kutluyorum. Demokrat ve cumhurriyetçi bir hristiyan türk olarak ülkemizin dine dayalı bir yönetim altına girmeden, çağdaş, aydın, demokrat ve laik değerlerini korumasını ve bu değerler etrafında toplanan vatandaşlarının sayısının giderek artmasını temenni ediyorum.

    İslami kesimden Serpil hanıma yapılan kınamaları, eleştiri ve lanetleri ilgili web sitesinde üzülerek okudum. Hani saygılıydınız herkesin inancına ve hayat tarzına?? Nerede hoşgörünüz?

    Başka bir saptama olarak da şunu yapabilirim. Kapanan kadınlarımızın büyük bir bölümü genellikle kocalarının öne sürdüğü şart nedeniyle kapanmaktadırlar. Daha sonra şartların değişmesi, boşanma veya ayrılıklardan sonra bu kadınların büyük bir oranı başlarını tekrar açmaktadır.

    İslamcı kesimin bu olay konusundaki ilginç bir yorumu da, Serpil hanımın ‘mahalle baskısıyla’ başını açmış olduğu yönündedir.. Mahalle baskısının muhafazakar ve milliyetçi kesimlerden geldiği apaçık bilinirken, böyle bir yorumda bulunmaları bana hiç inandırıcı gelmiyor..

    Yaşam tarzı olarak kapanmayı tercih eden müslüman bayanların bu tercihine elbette saygımız vardır. İnsanın kendisini Tanrı yoluna adaması ve O’nun emirlerini yerine getirmeye gayret göstermesi çok güzel bir şeydir. İncil de inananları Tanrı yolunda yürümeye teşfik eder. Biz hristiyanlar da günahta ve Tanrı’dan uzak yaşayan insanların Tanrı’ya dönmelerini ve O’nun isteğina göre yaşamalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü seven Tanrı bizi olduğumuz gibi sevmiştir. Hangi boydan, soydan, ırktan, dinden gelirsek gelelim, O bizi seviyor ve bizi günahlarımızdan arıtmak ve kendi kutsal yollarında yürütmek istiyor.

    Tanrı’yla barışmak ve O’nun razı olduğu ruhsal ilişki içinde olmak bizim kendi gücümüzle, çabamızla, iyi niyetimizle, gayret ve iyiliklerimizle kazanılabilecek şeyler değildir. Başını örtebilir, kapanabilirsin, kendini namaza ve iyi işlere adayabilirsin, kötülükten uzak durmaya ve Allahın rızasını kazanmaya gayret gösterebilirsin. Bunlar güzel şeyler, ama İncil diyor ki, ‘İman yoluyla ve lütufla kurtuldunuz. Bu bizden değil, ama Tanrı’nın armağanıdır. Hiçkimse övünmesin diye bizim doğrulukta yaptığımız sevap işleriyle değildir!’ (Efes 2:9,10).

    Dindarlık, iyilik, felsefe değil, ama Tanrı’nın Rab İsa Mesih’te hazırlayıp sunduğu kurtuluş yolu bizi kurtarır ancak. Bu kurtuluş yolunu bulmak senin de isteğinse, bu linklere gidip yazılanları özenle okumanı tavsiye ederim:
    http://kolnkilisesi.com//dosyalar/DortRuhsalKural.exe
    http://hristiyanturk.com/showthread.php?t=3281

    yanıtla: Gagauzlar ´Hristiyan Türkler #29492
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Ya Muhammed efendi… Yazılanları birazcık da anlamak için okuyup da yeni bir şeyler öğrensen ne güzel olacak.. Hemen o ezbere şablon lafi getiriverdin “Türkler hristiyan olamazlar” diye… Bari sen yapma..

    Üstelik benim bu koyduğum yazıyı hiç okumadan.. Ben bu yazıyı siteye 12.05te yükledim, sen 12.08de bu cevabı vermişsin. 3 dakikada bu kadar uzun bir konuyu okuyacak ve yanıt verecek anakuzusu ben tanımıyorum. Lütfen, önyargılarınızı bırakıp gelin.

    Bu kadar yazılan, çizilen söz varken acaba gerçekten türkler de tarihte ve günümüzde hristiyan olmuşlar mı diye merak edip yazılanları baştan sona tarafsızca okuyup anlamaya çalışsan ne kadar iyi olacak!

    yanıtla: Ben Yeni Hristiyanım Lütfen Yardımcı Olun. #29382
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Sevgili Nelly kardesimiz,

    Güvenlik gerekcesiyle bazi kiliselere alinmamis olmaniz beni sasirtmadi. Öyle anlasiliyor ki bir protestan kilisesi degildi gittiginiz. Bu nedenle bu tür önlemler veya kisitlamalarla karsilasmis olabilirsiniz.

    Bence sizin herhangi bir kiliseye gitmezden önce ilkin “Nasil Hristiyan olunur” konusunda biraz daha aciklamalara ve bilgilere ihtiyaciniz var. Hristiyan inancinin temelinde dinsel gelenekler ve adetler, emirler kurallar degil, Isa Mesih denen Kisi ile kisisel bir iliski icinde olmak yatar. Isa Mesihle kisisel bir ruhsal iliski icinde olmadan, sadece kiliseye gidip gelmekle ve ezbere bir iki dua edip hac cikarmakla, hac takmakla, kilisede mum yakmakla, azizlerin önünde egilip selam vermekle olacak bir is degildir Hristiyan olmak. Bu, sadece dista bir degisiklik olur yoksa. Ilkin müslüman ceketi giyiyordunuz, sonra onu cikartip hristiyan ceketi giyiyorsunuz.. Ama yürekte Rab Isa Mesih yasamiyorsa, Onu hayatina Rab ve Kurtaricin olarak almadinsa, Onunla ruhsal ve kisisel bir iliski icinde degilsen, yeni bir sey yapmis olmazsin. Önceden günahli ve kayip bir müslümanken, yine ayni günahli ve kayip bir hristiyan olursun. Bu konuda daha ayrintili arastirmalar yapmani tavsiye ediyorum. Forumda yeterince aciklama var. Yine de sormak istediklerini bize sorabilirsin..

    Sana bir iki link veriyorum:
    Baska türkler nasil hristiyan olmuslar, girip okuyabilirsin: http://www.hristiyanturk.com/forumdisplay.php?f=95

    Isaya iman, bir KURTULUS meselesidir. Peki Nelerden kurtuluyoruz? http://www.hristiyanturk.com/showthread.php?t=3281

    Rabbin esenligi ve kulavuzlugu altinda olmani diliyorum..

    Armagan
    Anahtar yönetici

    (Alıntı: Yeni doğan her bebek ergenlik çağına gelene kadar kısacası ortaya bir idda koyacak olgunluga erişene kadar safi bir müslümandır. Buradaki müslümanlık algılandıgı gibi kimlikte değil statüdedir.)

    ‘Statüde müslümanlık’ ya da ‘Statü dindarlığı’ diye bir kavram Kutsal Kitabın sayfalarında geçmez. İsa Mesih çocukları göstererek, ‘Dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz.“ (Matta 18:3).. ve yine, «Bırakın çocukları» dedi.

    «Bana gelmelerine engel olmayın! Çünkü Göklerin Egemenliği böylelerinindir.» (Matta 19:13-14) diyerek çocukların Tanrı katında zaten ayrıcalıklı olduklarına değinmiştir. Her doğan çocuğun müslüman’ olduğu şeklindeki bu söz tamamen Kuran’a uygundur. Nitekim Kuran, Rab İsa Mesih’in öğrencilerinin (Havarilerinin) bile, daha İslam yokken dahi ‘müslüman’ olarak adlandırıldıklarından söz eder ki, böyle bir tanım her türlü tarihsel ve ilahi destekten yoksundur. Bazıları Tanrıya her cagda inanmış olanların müslüman olarak adlandırıldıgını, bu yüzden İsa Mesihin ve öğrencilerinin, Hz. Musa’nın da müslüman olarak adlandırılmasının bu nedenle olduğunu söylerler. Oysa Kutsal kitap insanın herhangi bir dine mensup olarak doğmadığını, tersine günahlı ve ruhsal anlamda Tanrı’dan uzak ve kopuk doğduğunu söyler. Bkz. İncil Romalılar 3.21, 23, 6:23.

    (Alıntı: Yani akıl bali olmayan bir insanın cehenneme gidecek iddasıyla ortaya çıkmayan islam adaletini her yerde oldugu gibi burada da gösteriyor..Daha yakın zamana kadar vaftiz olmayan çocukların cennete gidemeyeceği iddasıyla ortaya çıkan hristiyanlık alemi son dönemde papanın bu inancı değiştirmek zorunda kalmasıyla büyük çelişkiler yaşamıştır.)

    Kutsal Kitap da, biraz önce verdiğimiz İncil ayetlerinde çocukların Tanrı’nın egemenliğine ait olduklarını öğretir. Vaftiz olmamış çocukların cennete gidemeyeceği öğretişi bazı hristiyan kiliselerinde öğretilip uygulansa bile, bu öğretişi destekleyen Kutsal Kitap ayetleri yoktur. Bu nedenle Papanın dedikleri ve Katolik kilisesinin öğretişleri bizi alakadar etmez. Bizim tek yetkimiz Kutsal Kitabın kendisidir. Kutsal Kitap kimlerin cehenneme gideceğini açıkca belirtir. Bu belirtilenlerin arasında vaftiz olmamış çocukların adı gecmez.

    yanıtla: Was sagt die Bibel über Selbstmord? #29298
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Gott wünscht, dass alle Leute kommen sollten, ihn in seiner Heiligkeit, in Liebe und in Rettung zu kennen. Aber einige Leute, betrogen, indem satanische Fallen und die Irreführung der Ungläubiger, nehmen ihre eigenen Leben und gehen in Ewigkeit verloren.

    yanıtla: En ‘şeffaf’ cami #29291
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Ne güzel demokrasinin niğmetlerinden yararlanmak! Ne güzel adam yerine konulup saygınlık görmek!.. İnsan olmak herkese aynı hakkı tanımayı gerektirmez mi? Tabii ki gerektirir, ama…

    Sen bir müslüman olarak Hristiyan bir ülkede, üstelik müslümanların sayıca daha henüz bu ülkeye belki 50 yil önce girdiği hristiyan bir ülkede bir camii yapabiliyorsun, camine gidebiliyorsun, ibadetini yapabiliyorsun, her türlü propaganda imkanlarına sahip olarak basını, kamuoyunu yönlendirebiliyorsun.. Yine bir müslüman olarak bu hristiyan ülkede eğitim ve çalışma eşitliğinden yararlanıp bir polis, öğretmen, güvenlik görevlisi, bir milletvekili, hatta belediye başkanı dahi olabiliyorsun. Oh! Ne güzel Memleket!!

    Aynı hakları ve saygınlığı kendi ülkendeki müslüman olmayan Hristiyan azınlıklara veya ‘Müslüman değilim’ diyen insanlarına neden tanımıyorsun?

    • Neden müslüman olmayan bir türk vatandaşın askerde ‘onbaşı’ bile olamıyor?
    • Neden korkusuzca kilisesine veya havrasına gidemiyor?
    • Neden kilisesinin yıkılmış duvarlarını bile tamir edemiyor?
    • Neden kimliğini gizlemek zorunda kalıp bir müslümanmış gibi görünmeye mecbur bırakılıyor?
    • Türk olmayan bir arnavut, boşnak, gürcü, vs, sadece müslüman diye Türkiye’de neden sorgusuz sualsiz ‘Türk’ oluveriyor da, bu ülkede doğmuş, türk kimliğini taşıyan, ‘Ben türküm’ diyen ve sen ben gibi ülkemizde yaşayan, ülkesini seven bir süryani, bir ermeni veya müslüman olmamış herhangi bir inanç sahibi vatandaşımız neden ‘türk’ olamıyor?
    • Neden binlerce yıldır bu toprakların yerlisi oldukları halde başka bir ülkenin vatandaşıymış gibi yabancı, ‘el’ muamelesi görüp dışlanıyor?
    • Neden üniversite bitirse bile ona devlet okullarında öğretmen olarak görev vermiyorsun?
    • Neden bir Yahudi veya Hristiyan vatandaşın mahalle karakolunda bir bekçi dahi olamıyor?
    • Neden Hristiyan vatandaşın ‘Gavur’ damagasıyla yaşamaya mahkum bırakılıyor?
    • Neden Hristiyan vatandaşın üçüncü, dördüncü sınıf vatandaş muamelesi görüyor?
    • …….vs…

    Batılılar bizimle ilgili şu saptamada bulunmuşlar: ‘Türkler hak alırlar, ama hak vermezler.’

    Bu sözün doğru veya yanlış olduğunu ispatlamak Müslüman Türkler olarak sizin elinizde.

    hristiyantürk forum

    yanıtla: Bilble Prophecies that Predict the Fall of Islam #29258
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Well, this was often times a question in my mind whether there are any direct references to the religion of Islam in the Bible and whether it will ever fall. I am glad that there is already a biblical study on the matter and a book is available carrying the same title: “The Fall of Islam!” I simply love it! :) Now the question is this: When are we going to have this book in turkish?

    hamdolsun

15 yazı görüntüleniyor - 316 ile 330 arası (toplam 346)