Makaleler
Tanrı’ya İnanabilir miyim? – Charles Spurgeon

Tanrı’ya İnanabilir miyim? – Charles Spurgeon

İsa’nın kim olduğunu biliyorsunuz. O’nun, Tanrı’nın Oğlu ve insanların Kurtarıcısı olduğuna inanıyorsunuz. “O’nun aracılığıyla Tanrı’ya yaklaşanları tümüyle kurtaracak güçtedir.” O’nun tanrılığının, doğumunun, yaşamının, dirilişinin ve İkinci Gelişinin etrafını saran bu sonsuz hakikatlerden hiç kuşkunuz yok. Kuşkunuz kendinizle ilgili -”Acaba ben, bu kurtuluşa ortak mıyım?” Mesih İsa’ya iman etmenin herkesi kurtaracağından çok eminsiniz İman ederseniz siz de kurtulacak mısınız? İmanla aklanma öğretisinden hiç kuşkunuz yok. Bu öğretiyi biliyorsunuz, O’na inananda sonsuz yaşam olduğunu her tartışmanın çok ötesinde bir konu diye kabul ediyorsunuz; O’na gelen hiç kimsenin kovulmayacağını biliyorsunuz. Çareyi biliyorsunuz ve yararına inanıyorsunuz; ama ardından kuşku duyuyorsunuz Bu beni iyileştirebilir mi? İmana inanmanızın gerisinde iç karartan bir düşünce gizleniyor: “İnanabilir miyim? Güvenebilir miyim? Kapının açık olduğunu biliyorum: Pek çok kişi içeri giriyor. Ben de girebilir miyim? Oradaki kutsal pınarda en kötü günahların yıkandığını görüyorum. Pek çok kişi temizleniyor. Ben de yıkanıp temiz olabilir miyim?” Bir kuşku, ifade edilmek için formül haline getirilmeden pek çok şekilde ortaya çıkar ve sizi her tür teselliden, aslında her umuttan yoksun bırakır. Vaaz verilirken bu, biri her tür lezzetli yiyeceğin bulunduğu bir sofra kurduğunda sizin ona bakmanıza ama oturup yemeye başlamaya hiçbir hakkınızın olmadığını düşünmenize benzemektedir. Bu kötü bir yanılsamadır. Yırtıcı bir canavar gibi sizi yiyip bitirir. Pırıl pırıl sularıyla akan dereler gördüğünüzde, susamışsanız içmenize izin verilmediğini düşünür müsünüz? Böyleyse, aklınızı kaçırmış olmalısınız; akıldan yoksun biri gibi konuşup düşünüyorsunuz. Ancak pek çok kişi ruhsal açıdan böyledir. İsa’ya gelme özgürlüğünüzden kuşku duymak kötü bir iştir; okumanızın, dinlemenizin ve dua etme çabalarınızın tadını kaçırır, bozar: Yüreğinizdeki “Ben de.?” sorusunun cevabı ilk ve son kez verilinceye kadar teselli bulmazsınız.
Size meydan okuyorum, Eski ve Yeni Antlaşma’yı başından sonuna kadar iyice okursanız, Tanrı’nın, gelemeyeceğinizi ve Mesih’e güvenemeyeceğinizi söylediği tek bir ayete parmak basamazsınız. Belki, bunu Kutsal Kitap’ta okumayı ummadığınızı ama Tanrı’nın, yazılmayan başka bir yerde bunu söylemiş olabileceği cevabını vereceksiniz. “Ben gizlide, Karanlıklar ülkesinin bir köşesinde konuşmadım. Yakup soyuna, ‘Beni olmayacak yerlerde arayın’ demedim” (Yşa. 45:19). Kendisinin yüzünü aramanızı tekrar tekrar emretmektedir ama yüzünü boş yere aradığınızı hiç söylememektedir. Bu düşünceyi kovun. Yine söylediğime dönüyorum: Kutsal Yazı’da, sonunda Mesih’e gelip canınızı O’nda dinlendirme iznini size vermek istemeyen hiçbir şey yoktur. “Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın” (Va. 22:17). Bu, sizi dışlıyor mu? “Rab’be yakaran herkes kurtulacak” (Romalılar 10:13). Bu, sizi dışarıda mı bırakıyor? Hayır, sizi dâhil ediyor; sizi davet ediyor; sizi teşvik ediyor. Tanrı’nın Sözü’nün hiçbir yerinde gelirseniz kovulacağınız ya da gelip günah yükünüzü Mesih İsa’nın ayaklarının dibine sermediğinizde O’nun sizi bu yükten kurtarmayacağı yazmıyor.
Kutsal Yazı’nın bin sayfası sizi kabul ediyor ama sizi yaşam ağacından uzak tutmak için hiç kimse kılıcını çekmiş beklemiyor. Göksel Babamız evinin kapılarına her geleni karşılasınlar diye meleklerini yerleştirmiştir; ama zavallı dilencilere havlayan köpekler ya da günah işleyenlerin dikkat etmeleri gereken uyarılar yoktur. Gelin, kabul edileceksiniz.
Rab Mesih İsa’nın doğasının, gelip giysisinin eteğine dokunmanıza izin vereceğinden kuşku duymanızı yasakladığını düşünmüyor musunuz? Elbette biri, Mesih İsa’nın, kutsamasının onuruna asla ulaşamayan alçakgönüllü halkı büyük bir gururla geri çeviren bir çileci, vergi görevlileriyle günahkârları kovan bir Ferisi ya da günahkârı üşüten bir doğruluk buzdağı olarak resmini yapsaydı bu, O’nun tanrısal karakterine iğrenç bir iftira olurdu. Biri, Mesih İsa’nın -suçluları oldukları gibi kabul etmeyeceğini ama onlardan çok şey istediğini ve ancak kendisi gibi iyi, doğru ve mükemmel olanları kabul edeceğini dayattığını söyleseydi bu, doğru olmazdı, tam tersi olurdu. Çünkü O’nu, yeryüzünde yaşarken yüzüne karşı “Bu adam günahkârları kabul ediyor, onlarla birlikte yemek yiyor” diye suçladılar; peygamberin O’nun hakkında söyledikleri hiç kuşkusuz doğruydu: “Ezilmiş kamışı kırmayacak, tüten fitili söndürmeyecek” (Yşa. 42:3).
Küçük çocuklar karakteri olağanüstü yorumlarlar; kimin şefkatli olduğunu sezgileriyle bilirler. Seven kadınlar da böyledir. Akıl yürütme sürecine girmezler ama bir erkeğin karakteri hakkında çok kısa sürede sonuca varırlar. Şimdi, çocuklar gelip Kurtarıcımızın dizine çıkmışlardır ve anneler O kutsasın diye çocuklarını getirmişlerdir. O’nun sizi kovacağını nasıl düşünüyorsunuz? Kadınlar O’na ağlayıp yakardılar, O’nu kabul etmeyenlere acıdılar. Bu nedenle, O’nu etkilemenin güç olmadığından eminim. Dolayısıyla, şundan emin olmanızı istiyorum Kurtarıcının karakterinde bir an bile sizi kovmasına ve sizi huzurundan uzaklaştırmasına yol açabilecek hiçbir şey yoktur.
O’nu en iyi tanıyanlar, yoksul ve muhtaç olanı geri çevirmesinin O’nun için imkânsız olduğunu söyleyeceklerdir. Kör biri O’na haykırdığında görme gücünü kazanmamış, aç bir adam O’na güvendiğinde karnı doymamış değildir. Bizim zayıflıklarımızı hissetmek O’nu çok etkilemiştir -O, şimdiye kadar yeryüzünde yaşamış herkesten çok daha şefkatli, çok daha sevgi dolu, çok daha yumuşaktı. Bu nedenle size yalvarıyorum, geri çevrilmekten korkmadan cesaretle O’na gelebileceğinizi sorgusuz sualsiz kabul edin. O’na dokunduğunuzda sizi iyileştirecek güce sahipse, O’na dokunabileceğinizden emin olun. Söz konusu inanabilmeniz değildir; çünkü İsa sizi geri çevirmeyecek kadar sevmektedir. Sizi kabul etmek O’nu sevindirecektir. Sizi geri çevirmesi mümkün değildir; sizi huzurundan atmak O’nun doğasında yoktur.
Yine Mesih’in kurtarma gücünün doluluğunu düşünüp hâlâ biraz akıl yürütüyor musunuz? Mesih kutsama gücüyle o kadar doluydu ki, bu gizli gücü giysilerine bile işlemişti. O’nun kutsal kişiliğinden taşıyordu; giysisinin eteklerinden, her Yahudi’nin giysinin etrafına taktığı o etekten mavi püsküldenyağıyordu. Bu kenar süsüne kadar geliyordu, öyle ki, kadın sadece O’nun giysisinin ipliklerine dokunduğunda bu güç ona akmıştır (Luka 8:42-48). Bu dokunma imanla dokunmaysa nereye dokunulduğu önemli değildi. Bir insanın sahip olduğu güçle yardım etmek istemesini çok defa yargılarsınız. Bir kimsenin verecek pek az şeyi varsa verirken tutumlu davranmak zorundadır. Ayıracak çok az parası varsa vermeden önce her kuruşuna bakmalıdır. Ancak soylu birinin mal varlığının sınırı yoksa yüreği cömert ve yumuşaksa karşılıksız vereceğinden emin olursunuz. Kutsal Rabbimiz iyileştirme gücüyle o kadar doludur ki, iyileştirme mucizeleri göstermekten vazgeçmez; doğasının iyiliği doğrultusunda, bunu akıtmak hoşuna gider, gelenlere bunu iletmekten mutlu olur. Bilirsiniz, bir kentte su sıkıntısı çekiliyorsa, ne kadar su kullanabileceğine dair kurum bir düzenleme yapar, halk banyoları ve fabrikalara kısıtlama getirilir, çünkü bu değerli sıvı kıtlaşmıştır. Ama yağmurlu mevsimde Thames nehri kıyısına giderseniz kıtlık ve ekonomik kurallar düşüncesine gülersiniz. Bir köpek bir ırmaktan su içmek isterse hiç kimse onun bunu yapmaya hakkı olup olmadığını sorgulamaz. Köpek suya inip kana kana içer. Dahası kendisinden sonra gelip su içebilecek olanlara aldırmadan suyun içine girer. Sığırlara bakın, akarsuya dizlerine kadar girip tekrar tekrar içerler; Thames nehrine giden hiç kimse, nehir daha Londra’ya gelmeden önce köpekler ve sığırlar içtiği için, zavallı Londra halkının suyunun azalacağını söylemez. Hayır, bu köpeklerin ve ineklerin sahiplerinden onları engellemelerini talep etmek hiç aklımıza gelmez; çünkü o kadar çok su vardır ki, herkesin onu kana kana içme özgürlüğü olmalıdır. “İnanabilir miyim?” “İnanabilir miyim?” diye soruyorsunuz. Bu soruya şunu söyleyerek cevap veriyorum: Sizi yasaklayan hiçbir şey yok; Mesih’in doğasında sizi teşvik edecek her şey var; O, o kadar merhametli ki, sonsuz lütfunu kısıtlaması için en küçük bir neden olabildiğini düşünemezsiniz.
Dahası bu kadın gibi Mesih’e geldiğinizi, giysisinin eteğine dokunduğunuzu düşünün, O’na zarar veremezsiniz. Sayesinde bu iyiliği elde ettiğiniz kişiye zarar verirseniz, kendi adınıza yarar sağlarken tereddüt etmelisiniz. Ama Rab Mesih İsa’ya zarar veremezsiniz. O, kendisinde bu gücün bulunduğunu algılamıştır ama kendi çektiği hiçbir acı sayesinde bu gücü algılamamı ştır: Bu gücünü, kendisinde yarattığı hoşnutlukla algılamıştır. Bir şey O’na alışılmadık bir sevinç vermiştir. İmanlı bir dokunuş, giysilerinden geçerek O’na ulaşmıştır. O da, iyileştirme gücünü ihsan ederek cevap vermekten hoşnut olmuştur.
Ey günahkâr, bütün günahlarını O’na getirsen bile, Rabbimi kirletemezsin. Senin günahının yeni yükünün üstesinden gelmek için O’nun yeniden ölmesi gerekmeyecektir. Senin çoğalan günahlarına kefarette bulunmak için O’nun kanının bir damlasını dökmesi gerekmeyecektir: Golgota’da tek bir sunuda bütün olası suçlar önceden görülmüştür. Olduğun gibi geleceksen O’nun tekrar göğü bırakıp yeryüzünde tekrar doğması, seni kurtarmak için yine acı dolu bir yaşam sürdürmesi gerekmeyecektir. Dikenden başka bir taç giymesi, ellerinde, ayaklarında ya da böğründe başka bir yara taşıması gerekmeyecektir. O, kefaret işinin tamamını yapmıştır: O’nun zaferle “Tamamlandı” diye haykırdığını hatırlamıyor musun? Bütün zararlı düşüncelerini, sözlerini, konuşmalarını O’na yüklesen bile O’na zarar veremezsin. İmanla dokunuşun sana yaşam aktarsa bile sen O’nu hiçbir şeyden yoksun bırakamazsın. O’nda öyle bir doluluk vardır ki, siz zavallı günahkârlar hep birlikte gelseniz bile, ihtiyacınız olan bütün liyakati alıp götürdüğünüzde orada eskisi kadar liyakat yine de kalacaktır. Sonsuzluğa baktığınızda onu çarpıp bölebilirsiniz ama yok edemezsiniz. İsa’nın liyakatinin sonsuz pınarında bütün ırk yıkansa da, sonsuzluk yine de kalır.
Tıpkı sizin gibi başkaları da O’na gelmeye cesaret etmişlerdir ve hiçbiri geri çevrilmemiştir. Çocukluğumda sizin gibi ben de, Müjde’nin olağanüstü ama benden başka herkes için karşılıksız olduğunu düşünürdüm. Annem ve babam gibi kız ve erkek kardeşlerimin de kurtulmalarına hiç şaşırmazdım; ama bir şekilde kendimi toparlayamazdım. Bu, elimi uzatıp dokunamadığım kraliçenin elmasları kadar değerliydi. Böyle düşünüyordum. Pek çok kişi için Müjde hareket halindeki bir tramvay gibidir, sıçrayıp binemezler. Herkesin elbette kurtulacağını düşünüyordum ama benim değil; ancak merhamet diye bağırdıktan kısa süre sonra anladım. Beklediğim güçlüklerin hepsi tatlı birer düş kırıklığıydı. İnandım, canım hemen huzur buldu. “Çarmıha Gerilene bakmakta yaşam vardı” ifadesini anlar anlamaz baktım ve sonsuz yaşamı buldum.
Hiç kimse farklı bir tanıklıkta bulunmaz. Evrende, Mesih’in kapısından kovulan ya da O’nda bir kurtarıcı bulması yasaklanan bir insanın yaratıldığına karşı çıkıyorum. Bu nedenle, sizden rica ediyorum, başkaları yaşama ve esenliğe bu yolla geldikleri için, Tanrı’nın bunu sıradan bir lütuf yolu olarak belirlediğine dikkat edin. Zavallı günah suçluları, bir işaret dikilmiştir: “Bu yol günahkârlar için. Bu yol suçlular için. Bu yol açlar için. Bu yol susamışlar için. Bu yol kaybolmuşlar için. Bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm.” Elbette, “İnanabilsem” demeniz gerekmez. “İnanabilsem” demenize yer yoktur, çünkü her şeyden önce gelip Mesih’i Kurtarıcı olarak kabul etmeye Tanrı’nın Sözü’nde tekrar tekrardavet ediliyorsunuz. “Ruh ve Gelin, ‘Gel!’ diyorlar. İşiten, ‘Gel!’ desin. Susayan gelsin. Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın” (Va. 22:17). “Ey susamış olanlar, sulara gelin, parası olmayanlar, gelin, satın alın, yiyin. Gelin, şarabı ve sütü parasız, bedelsiz alın” (Yşa. 55:1). Mesih İsa, bütün yorgunları ve yükü ağır olanları O’na gelsinler diye davet ediyor. Onlara rahat verecektir. Tanrı, davetlerinde dürüsttür. Bundan emin olun. Tanrı sizi davet ediyorsa davetini kabul etmenizi ister. Tanrı Sözü’nün sizi pek çok kez davet ettiğini okuduktan sonra “İnanabilsem” diyemezsiniz. Bu, Tanrı’nın içtenliğini kötü bir sorgulama olur.
Davet edilmenin yanı sıra size ısrar edilmektedir. Kutsal Yazı’nın pek çok bölümü salt bir davetin çok ötesindedir. Tanrı, kendisine gelmeniz için davetinde ısrar etmektedir. Adeta ağlayan biri gibidir: “Varlığım hakkı için diyor Egemen RAB, ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım. Dönün! Kötü yollarınızdan dönün! Niçin ölesiniz, ey İsrail halkı!” (Hez. 33:11). Rabbimiz ve Efendimiz şölen verdiğinde ve çağrılanlar gelmediklerinde, onları gelmeye zorlamak için hizmetkârlarını göndermiştir. Yaptığı, salt davet etmekten daha fazlasıdır. Tanrısal bir zorlayışta bulunmuştur. İsa’ya inanmayan hepinize hemen inanın diye ısrar ediyorum. İsa adıyla size yalvarıyorum, Rabbi arayın. “Arayacak mısınız yoksa aramayacak mısınız?” diye bunu size bırakmıyorum ama bütün yüreğim bu talepten yana. Size, “İsa’ya gelin. Gelin, suçlu canlarınızı O’nda rahatlatın” diyorum. Müjde’nin mesajını anlamıyor musunuz? Bu mesajda ne istendiğini ve ne verildiğini biliyor musunuz? Mesih’e inanırsanız o anda mükemmelce bağışlanacaksınız. Asla sonu gelmeyecek bir yaşama kavuşacaksınız Tanrı’nın Oğlu’na inanırsanız buna şimdi, şimşek çakması kadar çabuk kavuşursunuz. Kim olursanız olun, ne yapmış olursanız olun Tanrı’nın ölümden dirilttiğine bütün kalbinizle inanırsanız, Rabbiniz ve Kurtarıcınız olarak O’na itaat ederseniz her günahınız ve kötülüğünüz bağışlanacaktır. Tanrı, bir bulut gibi günahınızı örtecektir. Sizi de novo -yepyeni, taptazebaşlatacaktır. Sizi, Mesih İsa’ya yeni bir yaratık haline getirecektir. Eski şeyler bitecek, her şey yepyeni olacaktır.
Ama konu şudur İsa’ya inanmak; yüzüme bakıp “Ama inanabilir miyim?” diye haykırabilirsiniz. İnanabilir misiniz? Teşvik ediliyorsunuz, davet ediliyorsunuz, bunu yapmanız için ısrar ediliyor. Ama hepsi bu kadar değil. Bunu yapmanız emrediliyor. Emir budur O’nun gönderdiği İsa’ya inanın. Müjde budur: “İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek” (Mar. 16:16). İtaatsizlik karşısında ceza tehdidiyle birlikte bir emir var. Bundan sonra kim, “İnanabilir miyim?” der ki? “Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle…seveceksin” diye okuduktan sonra, “Tanrı’yı sevebilir miyim?” der miyim? “Annene babana saygı göster” diye okuduktan sonra, “Anneme babama saygı gösterebilir miyim?” der miyim? Hayır. Emir, izin ve daha fazlasıdır bu. Tam yetki ve daha fazlasını verilmektedir. İnanmazsanız hüküm giyeceğiniz gibi, size inanma hakkı da verilmektedir -bu sadece izin değil, en pratik şekliyle güvencedir de. Bunu göremiyor musunuz? Tanrı’ya, “Ya Rab, inanmazsam beni mahkûm edeceksen, Müjde’de inanmam için bana tam bir özgürlük veriyorsun. Bu nedenle, geliyorum, İsa’ya inanıyorum” diye haykırmayacak mısınız? “İnanabilir miyim?” -Bu sorgulama artık bitmeli. Bu sorgulamadan vazgeçmeyecek misiniz? Zavallı günahkâr, artık yükünüzü İsa’ya bırakabilmeyi ve bir çırpıda kurtulabilmeyi size göstersin. İnanabilin. Günahınızı itiraf edip hemen bağışlanmaya kavuşmanıza tam anlamıyla izin veriliyor: Böyle değilse, görün. Suçlu canınızı O’na emanet edin. Bağışlanmış ve yenilenmiş olarak, bundan böyle coşkulu bir şükranla, sevginin mucizesiyle yaşamak için ayağa kalkın.
C.H.Spurgeon

Loading

Bir yanıt yazın