İnsanın Anlam Arayışı – Yaşamın Amacı

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27564
    Anonim
    Pasif

    ��Neden varız?� sorusu, bir insanın karşılaşacağı en önemli sorudur …. Gördüğüm anlamsız ölümlere rağmen hayatın bir anlamı olduğuna inanıyorum. Ölüm anlamsızdır, fakat hayatın anlamı var.�

    Bu sözler Nazi toplama kamplarından kurtulan çok tanınmış bir yazar olan Elie Wiesel�e aittir. Wiesel, �Neden varız?� sorusuna cevap veren birçok kişiden sadece biriydi. En kötü yanlarını görmüştü, buna rağmen hayatın bir anlamı olduğu kanısındaydı. Evrimci Richard E.Leakey ile Roger Lewin, Origins adlı kitaplarında şu fikri öne sürüyorlar: �İnsan türü belki de kendisi ve etrafındaki dünya ile uyum içinde yaşayabileceği noktanın ötesine evrimleşmiş korkunç bir biyolojik hatadır.� Onlar için insan hayatı en azından anlamsızdır. Benzer şekilde evrimci Stephen Jay Gould da şunları yazdı: �Bizler buradayız; çünkü, bir grup balığın, diğerlerinden farklı olarak, kara hayvanlarının bacaklarına dönüşebilecek kendine özgü bir yüzgeç anatomisi vardı …. çünkü, çeyrek milyon yıl önce Afrika�da ortaya çıkan küçük ve zayıf bir tür, şimdiye kadar bir şekilde sağ kalabilmiştir. Daha ‛yüce� bir cevap arzu edebiliriz�ama böyle bir cevap yoktur.� Gould�a göre insan hayatı anlamsız bir kazadır.

    Gould hiç değilse bir noktada haklıdır. Birçokları gerçekten Gould�un önerdiğinden daha �yüce� bir cevabı arzulamaktadır.

    Hayatın bir amacı olup olmadığını öğrenmek önemli midir? Bu sadece felsefi bir soru mudur, yoksa sizi ilgilendirmeli mi? Birçokları ömrünü bu meseleyi fazla düşünmeden geçirmiştir. Fakat Elie Wiesel haklıysa ve hayatın gerçekten bir anlamı varsa, bu anlamın ne olduğunu mutlaka bulmaya çalışmalıyız. Aksi takdirde, yaşamanın şahane tecrübesinin en önemli yanını kaçırıyor olabiliriz. Bu durum, bir resim galerisini gezip de resimlere bakmamak ya da bir restoranda oturup da bir yemek ısmarlamamak gibi olacaktır.

    Darwin�den bu yana biyologlar, evrimin bir sonucu olarak, insanlara hayatın temelde amaçsız olduğu teorisini kabul ettirebilmek amacıyla muazzam baskılar yaptılar. Bununla birlikte birçok insan içgüdüsel olarak bu teoriye karşı çıkıyor. Genç bir evli çift, yeni doğmuş güzel bebeklerine bakarken, bu yeni hayatın amaçsız olduğuna inanmakta güçlük çeker. Onlar için bu hayat, bir mucize, yaşamlarını zenginleştiren bir harikadır. Hatta bazı bilim adamları dahi, hayatın anlamsız bir kaza olduğunu kabul etmezler. Neden acaba? Encyclopedia Americana�nın yaşayan varlıklarda görülen olağanüstü karmaşıklık ve organizasyon� olarak adlandırdığı nedenlerden ötürü. Americana şöyle devam eder: �Çiçekler, böcekler ve memelilerin yakından incelenmesi, her kısmın inanılmaz bir hassasiyetle düzenlenmiş olduğunu göstermektedir.�Güney Afrikalı bilim adamı Dr.*Louw Alberts, en basit canlılarda dahi görülen bu karmaşık ve güzel düzenlemeyi dikkate alarak, Cape Time gazetesine şunları söylemişti: �Bir Tanrı�nın varlığını kabul etmekle, [hayatın] sadece rastlantılar sonucu ortaya çıktığını kabul etmeye göre daha fazla entelektüel tatmin duymaktayım.� İngiliz astronomu Sir Bernard Lovell de canlı organizmaların kimyasal bileşimlerinden bahsederken şunları yazmıştı: �En küçük protein moleküllerinden birinin oluşumuna neden olacak bir rastlantı …. olasılığının değeri, tasavvur dahi edilemeyecek kadar küçüktür …. Bu olasılık pratik olarak sıfırdır.�

    Benzer bir düşünceyle astronom Fred Hoyle da şunları yazdı: �Klasik biyolojinin tüm yapısı, hâlâ hayatın tesadüflerle ortaya çıktığını savunmaktadır. Bununla birlikte, biyokimyacılar hayatın muazzam karmaşıklığını ilerler şekilde keşfettikçe, onun kaza sonucu oluşma olasılığının ne kadar küçük olduğu ve bu olasılığın tamamen bir kenara bırakılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Hayat, tesadüfen oluşmuş olamaz.�

    Bu ne anlama gelir? Eğer hayat kaza sonucu ortaya çıkmadıysa, bir tasarım sonucu ortaya çıkmış olmalı. Eğer bu doğruysa, onun bir Tasarımcısı da olmalı. Hem de ne muhteşem bir Tasarımcı! Mezmur yazarı yerinde olarak şunları yazdı: �Heybetli ve şaşılacak surette yaratılmışım.� (Mezmur 139:14) Fakat bütün bunlar hayatın bir amacı olup olmadığıyla ilgili olarak bizim için ne anlam taşır? Her şeyden önce, insanlar da bir şeyler tasarımlar ve yaparlar. İnsanlar jet uçakları yapıyor. Petrol rafinerileri yapıyor. Elektrik santralleri yapıyor. Ve bunlardan daha fazla ya da daha az karmaşık olan sayısız başka şeyler de yapıyor. Fakat insanlar bu tür karmaşık şeyleri bir neden olmadan tasarımlamaz ve yapmazlar. Her şeyi yaparken, zihinlerinde bir amaç vardır. İnsanların yapmış olduğu hiçbir şey, canlı varlıkların muazzam karmaşıklığına yaklaşamadığına göre, elbette hayatın Tasarımcısı, bir amacı olmadan hayatı yaratmış olmaz. �Şaşılacak surette yaratıldığımıza� inanıp da, sonra başıboş, yönlendirmesiz ve amaçsız bırakıldığımızı düşünmek idraksizliğin zirvesi olurdu.

    Yaratıcı�nın insanları bir amacı yerine getirmek üzere yaratmış olduğu, biz insanların, hayatımızda içgüdüsel olarak bir amaç araması gerçeğiyle de kuvvetle desteklenmektedir. Bir psikolog olan Gilbert Brim, şunları söylerken insanın amaç için duyduğu içgüdüsel ihtiyaçtan söz etmekteydi: �Birçok insan işyerlerinde kişisel gelişme olanağına ve zekâyla çaba gerektiren işlere sahiptir. Fakat bunlara sahip olamayanlar, mücadeleyi ve başarıyı başka yerlerde arayacaktır: Kilo vermek, eğimli golf sahasında altı-demir vuruşunda ustalaşmak, kusursuz omlet yapabilmek, planöre asılarak uçmak, yeni yiyecek türlerini denemek gibi macera arayışlarına girecektir.� Psikiyatr Viktor Frankl, şu fikri dahi öne sürmüştür: �Hayatında bir amaç bulmaya çabalamak insandaki başlıca harekete geçirici kuvvettir.�

    Bir genç kıza hayatındaki amaç sorulduğunda, şunları söyledi: �Benim rüyam güzel bir apartman dairesine, güzel bir arabaya ve arabayı kullanacak yakışıklı bir delikanlıya sahip olmak. Ben kendi arzularını tatmin edecek bir tipim. Ben önce kendini düşünen bir insanım. Tüm toplumu mutlu edecek şeyleri değil, beni mutlu edecek şeyleri isterim.� Bunun bencilce göründüğünü düşünüyorsanız, haklısınız. Bu bencil bir düşüncedir. Ancak üzücüdür ki, bu, çok ender rastlanan bir tutum da değildir.

    Bununla birlikte, sadece maddi şeyler ve zevkler peşinde koşmak, insanın hayatında bir anlama sahip olma ihtiyacını doyurabilir mi? Hayır. Zevk tek hedefimiz olduğunda, bize doyum vermez. Zevki hayatlarının asıl gayesi haline getirmiş olanlar, genellikle sonunda, sahip olduğu gücü ve zenginliği zevkin o zaman mevcut olan yönlerini araştırmakta kullanmış olan eski zamanların zengin bir kralının sözlerini yüreklerinde hissederler. Bu kralın vardığı sonucu dinleyin:
    Hem de kendim için gümüş ve altın, ve kıralların ve vilâyetlerin hazinesini topladım; ve erkek ve kadın hanendeler, ve âdem oğullarının zevk aldıkları şeyler, bir çok kadınlar edindim …. ve işte hepsi boş, ve yeli kavramağa çalışmaktı.��Vaiz 2:8,11.

    Evrimci Michael Ruse anlam arayışı konusunda şunları yazdı: �Bilgiye karşı bir açlığımız var ve bu da bizi hayvanlardan üstün kılar …. En büyük ihtiyaç ve görevlerimiz arasında; şevk ve başarılarımızla birlikte geçmişin birikmiş hikmetiyle bilgisini çocuklarımıza aktarabilmek de vardır …. Bilgi ve başarı arayışı insan ruhunun en dikkate değer özelliklerindendir.�

    Bazıları, bir dava uğruna çalışmanın, hayatlarına amaç sağladığını görürler. Az bulunan hayvan türlerinin korunması için çalışırlar veya çevrenin kirletilmesine ve tahrip edilmesine karşı savaşırlar. Başkalarını düşünenler, çocuk hakları veya evsiz ya da yoksullara yardım için çaba gösterirler ya da uyuşturucu bağımlılığının yaygınlaşmasına karşı mücadele verirler. Böyle kişiler, bazen çok faydalı işler başarırlar ve yaptıkları işler, bir amaç kazandırarak hayatlarını zenginleştirir.Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki, amaçları değerli dahi olsa, insanlar, bu amaçlarına erişmek konusunda sık sık hüsrana uğrarlar. Çocuklarını yetiştirirken büyük sevgi ve gayret gösteren ana babalar, bazen kaza, ağır suçlar, hastalık ya da uyuşturucu bağımlılığı gibi nedenlerle çocuklarını kaybedebilir. Ya da çocukları büyüdüğünde, bazen dünyanın bencil ruhundan etkilenip ana babalarının sevgisine karşılık vermezler.
    Kendilerini düşünmeden çevreyi geliştirmek amacıyla çalışanlar, sık sık ticari çıkarlar ya da başkalarının umursamazlığı nedeniyle hüsrana uğrarlar. Yoksulların koşullarının iyileştirilmesi amacıyla çalışanlar ise, yapılması gerekenlerin büyüklüğü ve çokluğu altında ezilirler. Meslek ve kariyerlerini doyum verici bulanlar da, emekliye ayrılmak zorunda kaldıklarında hüsrana uğrarlar. Bilgi peşinde koşmayı tamamen doyum verici bulan bir araştırmacı, hayatının sonuna yaklaştığı ve hâlâ o kadar çok cevaplanmamış soru bulunduğu için hüsrana uğrar. Tüm hayatını bir servet edinmek üzere harcamış olan kişi de, sonunda bu zenginliğini başkalarına bırakmak zorunda olduğunu görecektir.
    Daha önce sözlerinden alıntı yapılmış olan eski kral, bu hüsran ve hayal kırıklıklarının bazılarını şöyle tanımlamıştı: �Güneş altında çektiğim bütün emeğimden nefret ettim, çünkü onu benden sonra gelecek adama bırakacağım. Ve kim bilir, o hikmetli mi olacak, akılsız mı? Ve güneş altında kendimi hikmetli gösterip çektiğim bütün emeğim üzerinde saltanat sürecek.��Vaiz 2:18,19.

    O halde sonuç olarak, bu çok doğru olan sözlerin ilk bakışta ima ettiği gibi, hayat amaçsız mıdır? İnsanların peşinde koştuğu çeşitli hedefler, sadece kendilerine ihsan edilmiş 70, 80 ya da 90 yıllık hayatlarını geçirebilmeleri için bir yardımcı mıdır? Bunun ötesinde, bu hedefler temelde anlamsız mıdır? Hayır. Aslında bu hedefler, yaratılışımızla ilgili çok derin şeylere işaret etmekte ve hayatın gerçekten çok şahane bir amacı olduğuna delil teşkil etmektedir. Fakat bu amacı nasıl bulabiliriz?

    Buyrun söz sizde..

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.