İnançla Sosyal Sorunların İlgisi Olabilir Mi?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #24173
    Anonim
    Pasif

    İNANÇLA SOSYAL SORUNLARIN İLGİSİ OLABİLİR Mİ?

    İsa Mesih’in yansıttığı ve özlediği inanç herşeyden önce kişisel kutsallık, ahlaksal temizlik, tanrısal saygıdır. Mesih’in uyguladığı yaşam yolunun din ile, töre ile, şekille ve alışkılarla hiçbir ilişkisi yoktur.Tanrı, inanlının kendisine tapınmasını özler, ama sosyal sorumluluklardan ayrılmış olan tapınış ekmeksiz katık gibidir. İsa Mesih, kendisine iman eden inanlılarında görmeyi özlediği inancı iyi Samiriyeli benzetmesiyle tüm evrene yansıtır.

    O’nun en çok bilinen bu benzetisi gerçek Tanrı inancını sergiler, herkese aynı kapsamda sorumluluk yükler. Adamın biri yolculuk ederken haydutların eline düşer. Onu döverler, soyarlar ve can çekişir bir durumda yol kenarına bırakırlar. Saldırıya uğrayan, soyulan adam Yahudi. Başka ulustan olan bir Samiriyeli yolculuk ederken o yere varır. Yerde baygın yatan zavallıyı gören ona acır. Ulus, din, dil ayırımı gözetmeden yaklaşır, yaraları üzerine zeytinyağı ile şarap döküp onları yıkar ve sarar. Adamı kendi hayvanına bindirip kentte bir hana götürür, gereken ilgiyi gösterir. Hancının ücretini öder ve şöyle der: ‘Ona bak! Bundan fazla masrafın olursa tekrar geri dönüşümde sana öderim’. (Luka 10: 25-37’yi okuyunuz).

    İsa Mesih bu benzetiyi anlattıktan sonra kendisine iman edenlere şu buyruğu doğrultur: Git, sen de aynı şeyi yap!’ Yalnız kendi vatandaşına, kendi ırkından olana, kendi arkadaşına ya da yakınına değil, ama her insana aynı şeylerı yapmalısın. Mesih inanlısı, sevilmeyen kişilere veya düşman niteliğinde tanınan kişilere bile sevgi borçludur. Tanrı’ya bağlılık, hemcinslerimizle ilişki açısından anlam ve önem taşır.

    Hemcinsinin tüm gereksinimlerini gözönünde tutmayan ve onlarla etkilenmeyen bir adamın dinselliği şekilcilikten ve çıkarcılıktan ileri gidemez. Hemcinsine sevgi, insan gereksinimlerine ilgi, yürek feryadına ilgi duygu beslemeyen birey Tanrı’nın göksel ve kutsal özelliğini anlamamış birisidir. Onun dini, üstünkörü bir alışkıdan ve gösteriden başka bir şey değildir. İsa bu sorumluluğu şu sözlerle belirtir:
    ‘Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz; yabancıydım, beni içeri aldınız.

    Çıplaktım, beni giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz; zindandaydım, yanıma geldiniz.` O vakit doğru kişiler O`na şu karşılığı verecek: `Ya Rab, seni ne zaman aç görüp doyurduk, susuz görüp su verdik?Ne zaman seni yabancı görüp içeri aldık, ya da çıplak görüp giydirdik?Seni ne zaman hasta ya da zindanda görüp yanına geldik?`

    Kral da onları şöyle yanıtlayacak: `Size doğrusunu söyleyeyim, bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz’ (Matta 25: 35-40).

    Hiçbir ulusu ya da insanı kayırmayan İsa Mesih, kendisine iman edenlerin de hiç kimseyi kayıtmadan sosyal sorumlulukları yerine getirmesini özler. İsa tüm insanlığa hizmet etti. Bunun gibi, inanlının borcu da tüm insanlığadır. Sosyal görev yükümlülüğü ile yönelmek, bireyin varlığında Tanrı ile aynı özlemi taşımak hoşnutluğunu doğurur.

    İsa’nın yeryüzüne gelişinden daha yüzlerce yıl önce, Eski Antlaşma peygamberleri sosyal sorumluluğun Tanrı’ya tapınışla birlikte gittiğini önemle belirttiler. Tanrı esini (Vahiyi) ile milattan 750 yıl önce konuşan Amos peygamberin ilginç yargısında şunları okuyoruz:
    ‘Yoksulu ezdiğiniz, Ondan zorla buğday kopardığınız için Yaptığınız yontma taş evlerde oturmayacak, Diktiğiniz güzel bağların şarabını içmeyeceksiniz’ (Amos 5:11).‘RAB şöyle diyor: “İsrailliler`in cezasını kaldırmayacağım, Çünkü günah üstüne günah işlediler, Doğruyu para için, Yoksulu bir çift çarık için sattılar.‘Onlar ki, Yoksulun başını toz toprak içinde çiğner Ve mazlumun hakkını bir yana iterler. Baba oğul aynı kızla yatarak Kutsal adımı kirletirler.

    Her sunağın yanına, Rehin alınan giysilerin üzerine uzanır, Tanrıları`nın Tapınağı`nda Ceza karşılığı alınan şarabı içerler’ (Amos 2 : 6 – 8).

    Sosyal ve toplumsal sorunların tanrısal inançla birlikte gitmediği yerde din anlayışı yozlaşmış, inanç bir örgüt doğrultusuna sokulmuş, Tanrı ile ilişki toptan soysuzlaşmıştır. Ahlak kurallarının aranmadığı, günahın da kınanmadığını, hatırlı adamın haksızlığı, adaletsizliği eleştirilmediği, tam tersine örtbas edildiği kuşakta, sınırsız bir ruhsal bunalım çevreyi sarar. O yerde din sorunu hiç kimseyi açmaz. Aksine, bir yük ve uyandırması temel koşuldur.

    Aynı kapsamda, Eski Antlaşma peygamberlerinden Mika’yı dinleyelim:

    ‘Siz ki iyiden nefret eder, kötüyü seversiniz. Halkımın derisini yüzer, etini kemiğinden sıyırırsınız.Halkımın derisini yüzer, etini yersiniz. Kemiklerini kırar, Tencerede, kazanda haşlanacak et gibi doğrarsınız.”Gün gelecek RAB`be yakaracaklar. Ama O yanıtlamayacak, Yüzünü onlardan gizleyecek. Çünkü kötülük yaptılar’ (Mika 3: 2 – 4).

    Sosyal sorunları bilimsel ve duygusal açıdan öneme almayan birisinin inancı şekilcilikten ve varsayımdan üstün önem taşıyamaz.

    (Tanrı İnsan Soruları kitabından alıntı).

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.