Yehova Şahitleri'nin Bu Tarihsel Gerçeklere Karşı Tutumu Nedir?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #23929
    klaus
    Anahtar yönetici

    Yehova Şahitleri'nin Bu Tarihsel Gerçeklere Karşı Tutumu Nedir?

    Eğer zamanımızdaki Y. Şahitleri'ne, Tanrısal kökenliliklerini çürüten söz konusu 1799, 1874, 1878, 1881, 1914, 1918, 1925 ve 1975 gibi gerçekleşmeyen sahte peygamberlik ve öğreti değişikliklerini bildirirsek, genellikle Y. Şahitleri kendilerini temize çıkarmak için özellikle şu dört kaçamak yanıtı ileri sürerler:

    Geçmiş önemli değildir, önemli olan şimdiki durumdur.
    Bizler hiçbir zaman ilham edildiğimizi veya peygamber olduğumuzu iddia etmiyoruz.
    Süleyman'ın Meselleri 4:18'e göre gerçeğin ışıkları giderek artmalıdır. Bu nedenle ilk zamanlarda yanılgıların olması gayet normaldir.
    Elçiler bile zaman zaman yanlış ümitler beslediler. Bundan başka, samimi özlemden kaynaklanan bu beklentiler her ne kadar yanılgıyla sonuçlandıysa da bunlar bizlerin sürekli uyanık kalmasını sağladı!
    1. Geçmiş önemli değil midir?

    Eğer Y. Şahitleri'nin yayınlarını inceleyecek olursak göreceğiz ki, YŞT diğer din veya faaliyetlerin tarihini gayet öneme almakta ve onları suçlarken, bunu tarihlerine başvurarak yapmaktadır. Örneğin Y. Şahitleri sürekli Katolik, Protestan ve diğer kiliseleri geçmişte savaşa ve politikaya katılmakla, savaşları körüklemekle ve YŞT'nın mesajını reddedip, Birleşmiş Milletler'i desteklemekle suçlar ve aynı zamanda bundan dolayı da bunların Şeytan'nın teşkilatına ait olduklarını vurgularlar! Eğer bugün bir Katolik veya bir Protestan “geçmişi boş ver! Sen şimdiye bak” derse acaba Y. Şahitleri bunu göz önüne alıp onların tarihteki hatalarını silecek mi? Onları aklanmış sayacak mı? Aslında Cemiyetin kendisi de kendi tarihini öneme almakta ve her fırsatta üyelerine geçmişlerini bilmek için teşvikte bulunmaktadır. Hatta Cemiyet bu maksatla, her ne kadar çarpık ve tek yanlı olsa da Tanrısal kökenliliğini kanıtlamak için yayınlarında kendi tarihine başvurur. “Les TJ. Dans les Desseins Divins” ve “Les Témoins de Jé hovah, Prédicateurs du Royaume de Dieu” adlı kitapları zaten bu amaç doğrultusunda yazılmıştır. Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki, her ne kadar tarih bir kuruluş veya bir peygamberin Tanrı'dan olup olmadığını anlamamız için tek dayanak olmasa da tarihin incelenişi bu konuya çok önemli bir ışık tutar.

    2. Y. Şahitleri ilham edildiklerini veya peygamber olduklarını iddia eder mi?

    İsterseniz önce ikinci iddiayı ele alıp hemen belirtelim ki, bu iddia tamamen yanlıştır. Daha önce kendi yayınlarından yaptığımız alıntılarla açık bir şekilde belgelemiştik ki, YŞT, kendisini (yani 144 binin bakiyesini) yeryüzünde Tanrı'nın kollektif peygamberi, sözcüsü ve tek iletişim kanalı olduğunu iddia etmektedir.

    Diğer ilham edilme konusuna gelince, yine hemen bildirelim ki, Y. Şahitleri bu konuda ihtiyaca göre “iki ölçü, iki tartı” kullanmaktadır! Cemiyet özellikle gerçekleşmeyen sahte peygamberlik ve öğreti değişiklikleri söz konusu olduğunda ilham edilmediğini bildirir. Bir kitapta yine sahte peygamberliklerden söz edilirken, Cemiyet açık bir şekilde kendilerinin ilham edilmediğini ve İsa Mesih'in öğrencileri gibi zaman zaman yanlış ümitler beslemiş olduklarını bildirmektedir (Comment raisonner à partir des Ecritures sf. 155). Ama bunun yanında daha önceden sıralamış olduğumuz Cemiyetin bir sürü açıklamaları da açık bir şekilde göstermektedir ki, YŞT kendisini, yani sadık ve basiretli köleyi, yayınlarını ve öğretilerini Tanrısal kökenli olarak sunup, ilham edilmiş gibi sergilemektedir. Belki, önce ilham edilmenin tam olarak ne anlama geldiğini biraz incelememiz yararlı olur. YŞT ilham edilme olgusunu şu şekilde tanımlar:

    “İlham edilen bu kişiler, şahsî akıllarının yönlendirmesine göre yazmıyorlardı, ama işleri Tanrı tarafından ilham edilmişti. İlham edilmek sözünden ne anlaşılmalıdır? Bu sade bir şekilde, göğün ve yerin Yaratıcısı Tanrı'nın bu kişileri ruhu aracılığıyla harekete getirmesi… ruhta onların içine açıklamalar yerleştirmesi… öyle ki bunlar yazıyla… insanlığa yöneltilen sözü veya mesajı olsun… ” (Une Bonne nouvelle qui vous rendra heureux, sayfa 14).
    Y. Şahitleri, her ne kadar teoride ilham edilmediklerini ileri sürseler de aslında yayınlarında yapmış oldukları birçok beyan açık bir şekilde bu doğrultudadır. Örneğin yukardaki ilham edilmekle ilgili tanımı, şu beyanlarla karşılaştırırsak bunu açıkça görürüz:

    ” Milletler'in zamanları 1914'e kadardır… ve göksel krallık gücünü bu tarihten önce, tam olarak kullanmayacaktır.”. Ancak Tanrı, bu şeyleri çok öncesinden ruhu aracılığıyla, bu ilk Kutsal Kitap öğrencilerine açıklayabilir.” (T. K. 1 Kasım 1973, sayfa 594).
    “O, (Russell) kitaplarının yazılışının asla kendisinden olmadığını, ama hepsinin kutsal ruhun aydınlatması yoluyla Tanrı' dan gelmiş olduğunu söylüyordu.” (Myster Accompli, sf. 528).
    “Esinleme 10:4; Aynı zamanımızın Yuhanna sınıfının (sadık ve basiretli kölenin), yayınlamak amacıyla Yehova'nın maksatlarını vahyetmesini sabırla beklemiş olduğu gibi , Yuhanna da bu gürleyen mesajları duymak ve yazıya geçmek için sabırsız olmalıydı. Ama bu açıklamalar (Esinlemeler) yalnızca Yehova' nın tespit ettiği anda yapılmıştır.” (Révélation, le grand dénouement est proche!, sf. 157).
    “Tanrı, Yuhanna'nın günlerinde vahiyi iletmek için bir iletişim kanalı kullandı. Bu kanalın yersel kısmı Elçi'nin kendisiydi. Aynısı gibi, zamanımızda da Tanrı 'kullarını' ruhen beslemek için bir kanala sahiptir…'sadık ve basiretli köle' … Yuhanna sınıfını oluşturan Hıristiyanlardan bazıları, 70 seneden beri bu vahiylerin gerçekleşmesine katılmakta ve Tanrı'nın ruhunun bu vahiylerin anlamını kendilerine açtığına sevinç duymaktalar. ” (Aynı kitap sf. 16-17).
    “Tanrı'nın görünür teşkilatı bugün de (ilk Hıristiyanlar gibi) teokratik rehberlik ve yönlendirme almaktadır… Yeruşalim'deki resuller ve ihtiyarlar gibi , bu Yönetim Kurulu'nu oluşturan erkekler de Tanrı hizmetinde uzun yılların tecrübesine sahiptirler. Ama onlar kararlar vermek hususunda insan hikmetine bel bağlamazlar . Hayır, Tanrı tarafından yönetildiklerinden, kararlarını Tanrı'nın Sözü'ne dayandıran kutsal ruhun yönetimi altında veren Yeruşalim'deki ilk yönetim kurulunun örneğini takip ederler. ” (Yeryüzündeki Cennette Ebediyen Yaşayabilirsiniz, sayfa 195) .
    Zaten 1 Haziran 1997 yılında çıkan bir Tarassut Kulesi‘nde Y. Şahitleri, Mesih‘in 1914‘de gelip krallığı gökte kurması olayını Kutsal Kitap‘ın kurtuluş planı içine sokup, ‘ Yehova tarafından yavaş yavaş açıklanan ve ilan edilmesi gereken kutsal bir sır‘ olarak sergiler (sayfa 16). Bu ilham edilmek değilse nedir? Türkiye'de “Kule Kitapları” serisi halinde çıkan bir Tarassut Kulesi dergisinde ise yayımlayıcı Mete Süer, şu açıklamada bulunur:

    “Tanrı'nın Sözü olan Kutsal Kitap'ı hiçbir insan fikri katmadan araştırmak ve uygulamak Yehova Şahitleri'nin özelliğidir. ” (Haziran 1985, sayfa 1.).
    Bunlara benzer daha başka birçok beyanlar sıralamamız mümkündür (Bu konuda daha fazla bilgi için şu sayfalara da bakınız 57-59). Ama sanırız bu beyanlar YŞT'nın kendisini, yayınlarını ve öğretilerini Tanrısal kökenli veya ilham edilmiş olarak gördüğüne bizleri ikna etmeye yeterlidir. YŞT her fırsatta, tüm dünyadaki Y. Şahitlerinin idarecileri durumunda olan “sadık ve basiretli köle” nin, açık bir şekilde Tanrı tarafından özel bir şekilde seçilip, atandığını, özel bir güç ve yetkiyle donatılıp, yine Tanrı tarafından özel bir şekilde kullanılıp yöneltildiğini bildirmektedir. Bu iddialar açık bir şekilde ilham edilme fikrini içerir. Zaten bu düşüncede sabitleşmiş olduklarındandır ki, kendilerine ve yayınlarına tam bir güven, itaat ve adanış talep etmektedirler. Y. Şahitleri her ne kadar sözle ilham edilmediklerini söyleseler de aslında, uygulamada, yaptıkları beyan ve tutumları tamamen ilham edilme doğrultusundadır.

    3. Hakikat ışıklarının giderek artması teorisi Kutsal Kitap'a uygun mudur?

    “Salihlerin yolu ise, doğan ışık gibidir, tam gün oluncaya kadar gitgide parlar.” (Sül.Mesl. 4:18).
    “Fakat sen ey Daniel, sonun vaktine kadar bu sözleri sakla ve mühürle; birçok adamlar araştıracaklar ve bilgi çoğalacaktır.” (Dan.12:4).
    İşte Y. Şahitleri'nin öğreti değişikliklerini mümkün kılıp sahte peygamberliklerini örtebilmek için özellikle ileri sürüp, sığınmış oldukları ayetler bunlardır. Hemen belirtelim ki, YŞT'nın dünya sahnesinde belirmesi , devamı ve gelişmesi de bu ayetlerin ters kullanılması sayesinde mümkün olmuştur. Daha ilk zamanlarda Russell, “Kutsal Kitap Etüdü” kitaplarında bu ayetler üzerinde özellikle durmakta ve ortaya atmış olduğu yeni teşkilatı ve öğretilerini bu ayetlere dayanarak geçerli kılmaya çalışmaktaydı. Russell, özellikle Kutsal Kitap Etüdü'nün ilk cildinde bu konuya geniş bir yer vermekte ve 1799 yılından beri bu peygamberliklerin gerçekleştiği Tanrısal ışıkların artacağı son dönemlerde bulunulduğunu iddia etmekteydi. Ona göre, ileri sürdüğü bütün öğreti ve görüşler bu ayetlerdeki, vaat uyarınca bizzat Rab'bin aydınlatması yoluyla, Kutsal Ruh'tan ileri gelmekteydi. Daha sonra Cemiyetin ikinci başkanı olan Rutherford da yine aynı ayetlere dayanarak, Russell'in hatalarını kapamaya ve kendi yeni görüşlerini geçerli kılmaya çalışıyordu. Rutherford ise son günlerin 1799'da değil de 1914 yılında başladığını bildirip, asıl hakikat ışıklarının parlama dönemiin, 1918 yılında Rab'bin kendi tapınağına gelmesiyle başlamış olduğunu ileri sürüyordu. Zamanımızdaki Y. Şahitleri de yine söz konusu ayetlere dayanarak, ışıkların daha fazla artmış olduğu dönemde bulunduklarını bildirerek, Rutherford'un birçok görüşünü değiştirir ve kendi yeni görüşlerini telkin ederler. Kısacası başa geçen her yeni başkan, Russell, Rutherford, Knorr, Franz, Henschel vs. içinde yaşadıkları dönemin, ışıkların artacağı son dönem olduğunu bildirip, bu ayetlere dayanarak sayısız öğreti değişikliklerinde bulundular ve bulunmaktadırlar da. İsterseniz Rab'den geldiği ileri sürülen bu artan ışıklar teorisinin ne derece çarpık ve sapık olduğunu bazı örneklerle gözler önüne serelim:

    Romalılar 13'üncü bölümde sözü edilen yönetimlerle ilgili artan ışıklar

    Russell Rab'den aldığını iddia ettiği ışığa göre, Romalılar 13'üncü bölümde sözü edilip itaat edilmesi gereken yönetimlerin insansal hükümetler olduğunu söyler. Rutherford ise, 1929'da Rab'den almış olduğunu iddia ettiği yeni bir ışıkla söz konusu hükümetlerin, insansal hükümetler değil de bizzat Yehova'nın hükümeti ve O‘nun yersel temsilcileri (yani YŞT) olduğunu iddia eder. Bu görüş yaklaşık 37 sene Cemiyet tarafından savunuldu. Ama 1966 yılında YŞT, artan yeni ışıklar teorisiyle Rutherford'un bu görüşünü reddedip, buradaki hükümetlerin Yehova'nın değil de insanın hükümetleriyle ilgili olduğunu bildirerek, Russell'in ilk görüşüne döndü! Yerinde olarak şimdi sormalıyız; eğer Yehova Tanrı, 1929 yılında Russell'in yanlış görüşünü düzeltmek için YŞT'nın gözünü açtı veya aydınlattıysa, nasıl olur da YŞT 1966'da yine Yehova'dan aldığını iddia ettiği başka bir ışıkla Russell'in ilk görüş tarzına döner! Tanrı da insan gibi ikide bir düşünce mi değiştiriyor?!

    Sodom ve Gomorra halkıyla ilgili artmış olan ışıklar

    Giderek artan ışıklar teorisiyle yapılan diğer tuhaf bir deği- şiklik de Sodom ve Gomorra halkının geleceğiyle ilgilidir. Russell ve Rutherford uzun bir süre bu şehirlerde oturan kişilerin, kurtuluş için tam uygun bir fırsata sahip olmadıklarından, onlar için bir kurtuluş ümidinin mevcut olduğunu bildirdiler (K. K. E. cilt 1, sayfa 110).

    1954 yılında ise YŞT bu görüş tarzını tam olarak reddedip, Sodom ve Gomorra'nın tamamen harap edildiğini ve onlar için hiçbir ümidin bulunmadığını iddia etmeye başladı (T. K. 1 Şubat 1954, sf. 85). YŞT bu görüşü 10 sene azimle savunduktan sonra, yine Rab'den geldiğini iddia ettiği yeni bir ışıkla bu görüşü terkedip yeniden ilk görüşüne, yani bu kişiler için bir ümidin var olduğu görüşüne döndü! (T. K 1 Temmuz 1965, sayfa 395).

    Ama asıl tuhaf olan durum şudur ki, YŞT bu pozisyonunda da rahat durmayarak, 1988 yılında yeniden artan hakikat ışıkları teorisiyle bu son görüşü de reddedip, Sodom ve Gomorra' nın tam olarak harap edilip, onlar için hiçbir ümidin bulunmadığı görüşünü yeniden ileri sürmeye koyuldu! (T.K. 1 Haziran 1988, sf.31).

    Şimdi biraz durup düşünelim. Acaba Rab tarafından öngörülen artan hakikat ışıklarının giderek parlaması veya artması bu şekilde mi olur? Rab hakikatlerini böyle çelişkili bir şekilde mi iletir? Bu ve buna benzer daha bir sürü örnekler bize açık bir şekilde göstermektedir ki, YŞT tarafından ileri sürülen “giderek artan ışıklar” teorisi iddia edildiği gibi hiç de sürekli artarak değil, daha ziyade ileri-geri, zikzak bir şekilde ve çoğu zaman birbiriyle tamamen çelişerek gerçekleşmektedir! Hayır, Rab bu şekilde iş görmez. Bizzat Russell'in de bir yazısında söylediği gibi:

    “Yeni bir hakikat görüşü, hiçbir zaman eskisiyle çelişemez. Yeni bir ışık hiçbir zaman eskisini silemez, bilakis onu tamamlar.” (T. K. Şubat 1881, sayfa 188, İng.).
    YŞT'nın söz konusu “artan ışıklar” teorisinin çürüklüğünü, özellikle son günlerle ilgili öğreti ve yorumlarında gözlemekteyiz. Y. Şahitleri her fırsatta yayın ve konuşmalarında özellikle son günler üzerinde durur ve kendilerinin Esinleme kitabını en doğru şekilde yorumlamaya yetkili kılınmış tek teşkilat olduklarını övüne övüne vurgularlar. Her ne kadar YŞT sonla ilgili bu öğretilerle üyelerini sürekli azimli kılıp, hızlı bir şekilde gelişmesini sağlıyorsa da, aslında bunlar, tarihsel gerçekleri bilen bizlere bu teşkilatın ne derece insansal sapık bir teşkilat olduğunu, öğreti ve yorumlarının ne derece güvenden uzak olduğunu açık bir şekilde sergilemektedir. YŞT kuruldukları ilk günden bu yana, gelişen bu yeni ışıklar teorisiyle, Daniel, Hezekiel ve Esinleme kitaplarını tekrar tekrar yorumlayıp yayınladı. Örnek olarak yalnızca Esinleme kitabı bugüne dek tam beş kez, bu teoriyle yeniden yorumlanıp yazılmıştır! 1917'de “Mystere Accompli” , 1930' da “Lumiere”, 1963'te “Babylone, la grande est tombée” , 1969'da “Alors sera consommé le Mystere de Dieu” ve son olarak da 1988'de yayımlanan “La Révélation, le grand dénouement est proche!”.

    Ama tuhaf şey şudur ki, eğer bizler bu beş yorumun ilk giriş kısımlarını incelersek göreceğiz ki, her biri de, iddialı ve azimli bir şekilde, Esinleme kitabının sırlarının açılacağı son dönemlerde bulunduklarını ve söz konusu kitaplarını, Rab tarafından vaat edilen bu aydınlanış doğrultusunda yazıp yorumlandıklarını ileri sürerler! Oysa bu beş yorumu birbirleriyle karşılaştırıp bir değerlendirme yaptığımızda, bunların nasıl ciddi bir şekilde birbirleriyle çeliştiğini hemen görürüz.

    Esinleme 16:17'de sözü edilen yedi tas ve yedi gürültü

    Örneğin Esinleme kitabının 1917'deki ilk yorumunda YŞT, Esinleme 16:17'de sözü edilen “yedi tas” ve “yedi gürültünün” , Russell'in yazmış olduğu “Kutsal Kitap Etüdü” kitaplarının 7 cildi olduğunu bildirir. Ama zamanımızdaki Y. Şahitleri'yse bunun, Kutsal Kitap Etüdü'nü değil de Rutherford‘un farklı kongre ve kitaplarında yapmış olduğu beyanname ve açıklayışlar olduğunu ileri sürer! (La Révélation, le grand dénouement est proche s. 129-160,205-234).

    Esinleme 6'da sözü edilen dört at ve sürücüleri

    YŞT, yine 1917'deki ilk yorumunda Esinleme 6'ncı bölümündeki dört at ve binicilerinden söz ederken, sözü edilen atların yozlaşmış öğretileri, binicilerin de Şeytan'ın kontrolü altında bulunan Mesih karşıtını veya papalık sistemini sembol ettiğini bildirmekteydi. Ama şimdiyse Cemiyet burada sözü edilen ilk atlının, 1914'te krallığı ele almış olan İsa Mesih'i temsil ettiğini, diğer at ve atlılarınsa 1914'ten bu yana gelişip, son zamanlarda yaşanılan olayları simgelediğini ileri sürer!

    Esinleme 12'de sözü edilen doğurmak üzere olan kadın ve çocuğu yutmak için bekleyen ejderha

    YŞT yine 1917'deki ilk yorumda, Esinleme 12'nci bölümün yorumunu yaparken burada sözü edilen, doğurmak üzere olan kadının, politik güçlerle zina halinde olan ismen Hıristiyanlığı ve doğurduğu erkek çocuğun da Mesih karşıtı veya papalık sistemini sembol ettiğini iddia ediyordu. Kızıl ejderse, ilk Y. Şahitleri'ne göre papalığı yutup kendi hakimiyeti altına almak için hazır bekleyen putperest Roma İmparatorluğu'nu temsil etmekteydi. Ama sonuçta galip gelen papalık sistemiydi. Onlara göre bu bölümde sözü edilen Mikael papayı; onun melekleri de piskoposları sembol ediyordu! Aynı bölümde yükseltilen terennüm ilahisi de papalığın bir zafer şarkısıydı!

    Bugün ise Y. Şahitleri bu yorum tarzını tamamen reddederler. Zamanımızdaki, Y. Şahitleri'ne göre sözü edilen kadın, ismen Hıristiyanlığı değil, bizzat Tanrı'nın göksel teşkilatını temsil eder! Kadının doğurmuş olduğu çocuksa yine papalık veya Mesih karşıtı değil, tam tersine 1914'te gökte tesis edilmiş olan Tanrı'nın Mesihî krallığıdır! Söz konusu savaş da yine papalıkla, Roma İmparatorluğu arasında yapılan bir savaş değil, Mesih ve meleklerinin 1914'te Şeytan'a karşı yaptığı savaştır!

    Esinleme 9:11'de sözü edilen Abadon

    YŞT 1917'deki yorumunda, burada sözü edilen Abadon'un İblis Şeytan'ın kendisi olduğunu iddia eder. Ama en son yorumdaysa da bunun Şeytan değil, tam aksine İsa Mesih'in kendisi olduğunu ileri sürer!

    Doğrusu Y. Şahitleri'nin Rab'den geldiğini iddia ettikleri yorumların hiç de Rab'den gelmediği, tersine bunların tamamen insan görüşü olup, bu yorum tarzlarının hiç de güvene lâ yık olmadığını belgeleyen daha yığınlarca örnekler sıralamamız mümkündür.

    Gerçi bizler, insansal sınırlamalar yüzünden hataların yapılıp daha sonradan da bunların düzeltilmesi fikrine karşı gelmiyoruz. Çünkü biz insanlar, sadece kendi aklımız ve tecrübemizle hareket ettiğimizden dolayı, sık sık yanılabilir ve öğrendiğimiz yeni şeyler sayesinde bilgide artarak yanlış görüşlerimizi değiştirebiliriz. Bu gayet normaldir. Ama bizim karşı olduğumuz şey, ne zaman ki bizler Y. Şahitleri'nin yapmış olduğu gibi, kendimizi Tanrı tarafından özel bir yetki ve güçle donatılmış bir sınıf olarak tanıtır, öğrenip, öğrettiklerimizin Tanrı'dan kaynaklandığını iddia eder, ardından da bunları değiştirirsek işte o zaman ciddi bir problem ve çelişkiyle karşı karşıya kalırız. Çünkü Tanrı'dan kaynaklanan herhangi bir bildiri, öğreti veya peygamberlik mutlak suretle yerine gelir ve asla daha sonradan değiştirilmeye veya düzeltilmeye gereksinim duyulmaz (Yak. 1:17).

    O halde bizler YŞT tarafından ileri sürülen, Süleyman'ın Meselleri 4:18 ayetini nasıl anlamalıyız? Bu YŞT'nın anladığı şekilde yorumlanabilir mi? Hayır, hiç de değil. Eğer bu ayeti bağlı olduğu bölümün ışığı altında yorumlayacak olursak, açık bir şekilde göreceğiz ki, Hz. Süleyman burada salihlerin ve kötülerin yolu olmak üzere iki farklı yoldan söz ediyor ve bu iki yol arasında bir kıyaslama veya karşılaştırma yapıyor. Hz. Süleyman ayet 19'da “kötülerin yolunu”, çıkışı bilinmeyen ve gitgide kararan “koyu bir karanlığa” benzetir. Ama buna karşın “salihlerin yolu” ise hergün biraz daha ışıyan, izzete varan aydınlık bir yoldur. Süleyman peygamberin bununla bildirmek istediği tek şey, bu iki yol arasındaki farkı, gözlerimizin önüne sermektir. Birisi giderek kararır, diğeriyse giderek ışır. Bu ayet hiçbir zaman, herhangi bir teşkilatın Tanrı'nın kavmı olarak, öğreti ve peygamberliklerinde sürekli hatalar yaparak gelişeceği şeklinde anlaşılmaz. Belki bir anlamda, zoraki bir yorumla bu ayeti, Eski Antlaşma'da mevcut olan tanrısal yasa ve uygulamalarla ilgili olarak kullanabiliriz. Kutsal Kitap açık bir şekilde Eski Antlaşma'daki, öğreti ve uygulamalarının giderek gelişip Mesih'te tamlığa vardığına tanıklık eder. Gerçekten de bu simgesel gerçekler, yerini aslına bırakacağı Yeni Antlaşma zamanına kadar birer gölge idiler (İb.10:1).

    Zaten Tanrı'nın yeni halkını oluşturan ilk Hıristiyanlar da her şeyin Mesih'te bütünlüğe vardığına inandıklarından dolayı, kendilerinden sonra yeni ek ışıkların geleceğini asla beklemiyorlardı (Yu. 1:17; İb. 1:1 vb.). Ve yine bundan dolayı, bu ilk Hıristiyanlar tüm İnanlılara şu ciddi çağrıda bulunuyorlardı:

    “Kutsallara ilk ve son kez emanet edilmiş olan iman uğrunda mücadeleye özendirmek üzere yazma gereğini duydum.” (Yah. 3).
    “Eğer biz, yahut gökten bir melek de size vazettiğimiz incilden başka bir incil vazederse lanetli olsun. ” (Gal.1:8-9).
    “Daha ileri gidip Mesih'in öğretişine bağlı kalmayan hiç kimsede Tanrı yoktur. Bu öğretişe bağlı kalanda ise hem Baba, hem de Oğul vardır.” (2. Yu. 9).
    “Duyduğunuz müjdenin verdiği ümitten kımıldanmadan, imanda temellenmiş ve yerleşmiş olarak kalın. ” (Kol. 1:23 ve Esin. 22:18).
    4. Elçiler de, Y. Şahitleri gibi yanlış ümitler besleyip hayalkırıklığına uğradı mı?

    Y. Şahitleri'nin, Elçilerin de aynı kendileri gibi yanlış ümitler besleyip, yanılmış oldukları iddiası tamamen yanlıştır. Elçiler her ne kadar günahsız veya kusursuz özel varlıklar olmasalar da, şu açıktır ki, onlar hiçbir zaman günümüzdeki Y. Şahitleri gibi birbirleriyle çelişen öğreti ve bildiriler ileri sürmediler. Onlar hiçbir zaman sahte peygamberliklerde bulunmadılar! Ve hiçbir zaman son için belirli bir tarih tespit edip, bildirilen tarihte bunun gerçekleşmesini bekleyip, Y. Şahitleri gibi hayalkırıklığına uğramadılar! Y. Şahitleri‘nin tersine onların bildirileri aynen gerçekleşti ve öğretileri de daha sonradan düzeltilip, değiştirilmedi! Y. Şahitleri' nin bu iddiası tamamen yanlış olup, kendilerini ilk elçilerle kıyaslamaları tamamen sapıklıktır!

    Y. Şahitleri'nin kendilerini temize çıkarmak için sığınmış olduğu “bu bekleyişler bizlerin ruhen uyanık kalmasını sağladı.” iddiası da çürük ve yanlıştır. YŞT, 1985 yılında çıkan bir Tarassut Kulesi dergisinde bu konuda şunları bildirir:

    “Gerçi bazı bekleyişlerin önceden bildirilen zamanda gerçekleşmemesi doğrudur. Fakat, acaba Tanrı'nın maksadının yerine geldiğini görmek yönünden aşırı istekli davranıştan dolayı bazı hatalar yapmak, Kutsal Kitap'ın gerçekleşen peygamberlikleri karşışında ruhen uykuda olmaktan daha iyi değil midir?” (Haziran, sayfa 16.).
    Eğer bu teoriyle hareket edilirse, insan, en sapık inançları bile geçerli kılabilir. Neye inanırsak inanalım, ne yaparsak yapalım eğer, bu bizlerin ruhen uyanık kalmasını sağlıyorsa bu iyi ve kabul edilebilir! Bu insanın dinsel ve psikolojik duygularını manipülize edip, onunla alay etmektir.

    Hatta YŞT zaman zaman kendini temize çıkarma tutkusuyla, gerçekleşmeyen bu sahte peygamberlik ve öğreti değişikliklerinin sorumluluğunu o zamanki Kutsal Kitap‘ın yanlış çevrilerinden kaynaklandığını bile ileri sürerek, kendilerini bu yanlış Kutsal Kitap çevrilerinin masum kurbanları gibi tanıtır!! (Les T.J. P.R.D. sf.632-633). Son olarak YŞT‘nın yapılan bu değişiklik ve sahte peygamberlikler bizim temel inançlarımız değil, yalnızca önemsiz bazı noktalar üzerinde olmuştur diyerek hatalarını yumuşatıp geçiştirmeye çalışmaları da temelsizdir. Biliyoruz ki, bunun tam tersine YŞT temellerini şimdi değiştirmiş oldukları ilk temel öğretileri üzerine kurmuşlardı. Örneğin Mesih‘in 1874‘te görünmez olarak gelip, hasat işine başlaması ve bu işin de 1914‘te her şeyin sonuçlanmasıyla biteceği görüşü, ilk Y. Şahitleri‘nin ortaya çıkmasının temel nedeniydi. Russell ‘Tarassut Kulesi‘ dergisini ve Teşkilatını bu görüşleri yaymak amacıyla ortaya attı. İlk dergileri şu başlıkla yayınlanıyordu: ‘Watch-Tower Herald of Christ‘s Presence‘ yani ‘Tarassut Kulesi, Mesih‘in (1874) Huzurunun MESAJCISI‘. Gerçekte Russel ve ilk Y. Şahitleri‘nin 50 sene boyunca uğruna tüm enerji ve varlıklarını adadıkları ve yaşamlarını üzerine kurdukları temel öğretileri bunlardı (T. K. 1 Ağustos 1994). 1914, 1918, 1925, 1975 gibi beklentilerin önemsiz olduğunu söylemek, ‘Uyanın‘ dergisinin yayımlanmasının başlıca amacı olup, yıllardır öğretilen ‘1914 nesli geçmeden son gelecektir.‘ bildirisini baside indirgemek, ve buna benzer daha bir yığın değişmiş öğretilerin önemsiz noktalar olduğunu ileri sürmek, gerçeklerin çarptırılmasından başka birşey değildir.

    Sonuç olarak, Y. Şahitleri'nin ileri sürdüğü, giderek artan ışıklar teorisi bir Kutsal Kitap öğretisi değildir. Bu daha ziyade Cemiyetin geçmişteki hatalarını örtbas etmek, kendilerini değerli ve geçerli kılıp, yeni öğretilerini kabul ettirebilmek için ortaya atmış oldukları çarpık bir öğretidir, o kadar! Zaten bu artan “yeni ışıklar” görüşü, yeni beliren bütün tarikatların kendilerini ve öğretilerini geçerli kılmak amacıyla ileri sürdükleri ortak bir öğretidir . Gördüğümüz gibi Y. Şahitleri, tüm tarihleri boyunca bu teoriyi ileri sürerek sayısız öğreti ve uygulama değişikliklerinde bulundu ve hâlâ da bulunmaktadır. Bakalım YŞT bu teoriyle daha hangi şekillere bürünecek ve daha hangi öğretilere doğru yönelecektir? Bakalım düşünen samimi üyeler daha ne kadar bu manipülasyona tahammül edip, YŞT'nın “sömürüsü” olacaklar? (II.Pet.2:3) ve daha ne kadar “daima öğrenen ve asla hakikat bilgisine erişemeyen” (II. Tim. 3:6-7) bu YŞT'na böyle güven ve umut bağlayıp onun maşası olmaya devam edeceklerdir? Rab'den dua ve dile-ğimiz, çok geç olmadan YŞT'na samimi olarak bağlanan bu kişilerin, bu teşkilatın sapıklığını görmeleri ve gerçek kurtuluşu tanıyıp tatmaları için akıllarının ve yüreklerinin aydınlanması ve gözlerinin açılmasıdır. Öyle ki, bu kişiler de, Mesih'te gerçek bir kurtuluşa, özgürlüğe ve emniyete sahip olsunlar. Diğer binlerce Y. Şahidi'nin, YŞT'dan ayrılarak bunu tanıyıp tattığı gibi. Eski bir Y. Şahidi' nin şu tanıklığı oldukça anlamlıdır:

    “Ben bu insanlarla duygudaş olup onların düşünce ve hislerini bilirim, çünkü ben de onlardan biriydim. Y. Şahidi bir anne-babanın oğluyum. Onların arasında, dünyalarında, ortasında doğup yetiştim. Aşağı yukarı 10 sene yaşamımın amacı, yüreğimin her bir teliyle onların gaye ve hedeflerini savunmaktı. 12 yaşında vaftiz olundum, 16 yaşında ilk konferansımı verdim, 19 yaşında bir ihtiyar olarak ve bir sene sonra da özel piyoniyer olarak atandım. 22 yaşında New York'taki, YŞT'nın baş bürosundaki, “Gilead” misyon okulundan mezun oldum. Teşkilatın her çağrısını izlemeye, nereye ve ne zaman gönderirse gitmeye her zaman tam kararlıydım. Benim düşüncemde YŞT herhangi bir teşkilat değil, ama “Teşkilattı”, Tanrı'nın “Teşkilatı”! Y. Şahitleri'nin paydaşlığındaki… bu geçmişimi kolayca unutamam. O halde beni YŞT'ndan yüz çevirmeye ve onları terk etmeye sevk eden şey neydi? Bunun sebebi şahsî bir yaşam problemi, yanlış bir tutum veya YŞT'nın herhangi bir görevlisiyle olmuş olan bir… ihtilaf değildi. Bunun sebebi, “Teşkilatın” gerçek yüzünü bana göstermiş olan (tarihsel) malzemeleri elde etmem gerçeğidir.” (Zeugen Jehovas, Anspruch und Wirklichkeit der Wachtturm-Gesellschaft, s. 115-116, Eckhard von Süsskind, 1987).
    YŞT'nın çoğu Y. Şahitleri'nce bilinmeyen gerçek tarihsel yüzlerini keşfederek, onun psikolojik, ruh köleliğinden özgür olmuş, buna benzer daha birçok kişinin tanıklıklarını sıralayabiliriz. Bu incelememizi sonuçlamadan önce şahsen yaşamış olduğum şu kısa tecrübeye de değinmeyi uygun buluyorum. Gerçekte benim de Kutsal Kitap'la tanışmam ve ruhsal arayışlarım ilk olarak Y. Şahitleri'yle başlamıştı. 1970'li yıllarda Y. Şahitliğini kabul etmiş olan bir aile ferdi sayesinde önce karşı olduğum daha sonra da benimsemeye başladığım bu teşkilatla kontağa geçtim. Her ne kadar Y. Şahitliğini genelde soğuk buluyorduysam da bazı öğretileri, özellikle yayınlardaki resimler bana oldukça çekici geliyordu. Bundan kısa bir zaman sonra da İstanbul, K.M. Paşa'da evlerde dua toplantıları yapan Mesih İnanlıları'yla tanıştım. Katılmış olduğum daha ilk toplantıda Y. Şahitleri'nin hiçbir toplantısında hissetmemiş olduğum Rab'bin huzurunu ve bereketini canlı bir şekilde hissettim. Her ne kadar bazı bocalayışlarım olduysa da daha sonra Rabbin inayetiyle bu teşkilatla olan tüm irtibatımı koparıp, Mesih İnanlıları'yla birleşerek Rab İsa Mesih'e ve Tanrı'ya hizmet etmeye başladım.

    1980'li yıllarda Avrupa'ya yerleştikten sonra da Y. Şahitleri‘yle karşılaştım. Özellikle kendileriyle konuşmuş olduğum birkaç Y. Şahidi, bana “bugün Yehova Tanrı'nın yeryüzünde kullanmış olduğu teşkilat hangisidir? ” sorusunu yöneltip, ardından da bunun YŞT olduğunu övünerek vurguladılar. O zaman bir Mesih İnanlısı olarak her ne kadar bazı şeyleri bilsem de gerçekte YŞT hakkında detaylı bir bilgiye sahip değildim. Faaliyetlerinin yoğun olması ve sık sık kendileriyle karşılaşıldı ğından dolayı Y. Şahitliğini ciddi bir şekilde incelemeye ve araştırmaya karar verdim. İlk yaptığım şey, YŞT'nı önce kendilerinden veya yayınlarından tarihi bakımdan tanımak ve araştırmak oldu. Bu amaç doğrultusunda YŞT'nın birçok kitaplarını tedarik edip, dergilerine abone oldum. Bu arada kitabımızda sözünü etmiş olduğumuz ' Türkiye'de Laiklik İlkesi ve Y. Şahitleri' adlı kitabını da alıp okudum. Önceleri, baskı ve tanıtım itibarıyla bu kitabın tarafsız kişiler tarafından yazılmış olduğu kanısındaydım veya bana bu şekilde sunulmuştu. Doğrusu bu ve Cemiyete ait diğer kitaplardaki YŞT'nın beyan ve tanıtımlarına dayanarak edinmiş olduğum ilk izlenimler oldukça olumluydu. Cemiyet, yayınlarında her fırsatta kendi geçmişini parlak, kahramanca ve peygambersel bir tarzda tanıtıyordu. Kendisi geçmişte hiçbir savaşa, politikaya, vb. gibi hiçbir dünyasal şeye karışmamış, inancı uğrunda her tür baskılara göğüs gererek sadık ve basiretli köle, Tanrı'nın kanalı ve temsilcisi olarak hizmet görmüştür vs… Sanıyorum Cemiyetin yayınlarını tek yönlü olarak okuyup, inceleyenlerin ilk izlenimleri de bu şekildedir. Ama şahsen daha sonra, başka yayınların eşliğinde yapmış olduğum daha detaylı incelemeler, bu ilk izlenimlerimi tamamen alt üst etti. Sonuç olarak şu kanıya vardım ki, YŞT kendi kökü ve tarihini yayınlarında tek yönlü, ters ve çarpıtılmış bir şekilde tanıtıp, geçmişi hakkında gerçek olmayan bir imaj ve izlenim yaratmaktadır! İncelemelerimde gördüm ki, YŞT Tanrısal kökenliliğini ve Tanrı tarafından kullanıldığını ciddi bir şekilde şüpheye sokan birçok tarihsel gerçekleri ya saklıyor ya da çarpıtıyordu! Vardığım sonuç şuydu ki, YŞT'nın kökü ve öğretileri hiç de iddia ettiği gibi Tanrısal kökenli değil, tam tersine insansal ve hatta Şeytansaldı. Kendisi hiçbir şekilde yeryüzünde Tanrı tarafından kullanılmıyordu. İşte bu kitap vardığım bu kanının ve araştırmalarımın zayıf bir ifadesidir.

    TARİHSEL ELEŞTİRİNİN ÖZETİ

    İşte birlikte Y. Şahitleri'nin tarihini, kökenini, öğretilerini ve bunların kaynağını inceledik. Şimdi isterseniz başlangıçta sorduğumuz soruya dönerek, incelemiş olduğumuz bu tarihsel verilerin ışığı altında bir değerlendirme yapalım. Başlarken sormuş olduğumuz soru şuydu:

    YŞT'nın kökü ve öğretileri Tanrı'dan mı, yoksa insandan mıdır? YŞT'nın “sadık ve basiretli köle” si gerçekten Tanrı'nın yeryüzünde kullanmış olduğu güvenimize lâ yık kanalı, temsilcisi ve peygamberi midir? Gerçeği arayan samimi bir kimse YŞT' na bağlanıp, yaşam ve inançlarını bu teşkilatın direktiflerine göre güvenle yönlendirebilir mi? Tarihsel gerçekler, Cemiyetin bu iddialarının gerçekliğini onaylamış mıdır?

    Görmüş olduğumuz gibi Y. Şahitleri'nin bu sorulara vermiş olduğu yanıt bir evetti. YŞT açık bir şekilde kendisinin ve öğretilerinin insansal kökenli olmayıp, Tanrısal kökenli olduğunu her fırsatta övünerek savunmaktadır. Bu görüşüyle bağımlı olarak da, YŞT'nın “sadık ve basiretli kölesi” insanlardan ve üyelerinden yayınlarda dile getirilen direktif ve talimatlara tam bir bağlılık, itaat, güven ve adanış talep etmektedir. Onlara göre, kurulacak yeni yeryüzü cennetinde, ebedi hayata ve kurtuluşa sahip olmak için insanlar, kendilerini Tanrı'nın yeryüzü temsilcisi ve kanalı olarak kabul etmeli, onunla ortaklaşa çalışıp ondan gelen bütün talimatlara uymalıdır. Kendilerine karşı gelmek veya reddetmek sonsuz yaşam ödülünden mahrum olmak ve Armagedon Savaşı'nda da acımasızca öldürülmek demektir! Aşağı yukarı bütün Y. Şahitleri bu görüşlerle hareket etmekte olup, sıralamış olduğumuz tarihsel gerçekleri gözardı ederek, YŞT'na veya “sadık ve basiretli köle” lerine taparcasına bağlı kalmakta ve diğer insanları da kendileri gibi bu Cemiyetin uşağı durumuna sokmaya çalışmaktadırlar!

    Ama YŞT'nın özellikle tarihsel yönüne ayırmış olduğumuz bu ilk bölümde, tarihsel verilere dayanarak gösterdik ki, YŞT‘ nın kendisi ve öğretileri hakkında ileri sürmüş olduğu bütün bu iddialar temelsiz ve çürüktür. Talep ettiği bağlılık, güven, itaat ve adanışa hiçbir şekilde lâ yık değildir. Ona bel bağlamak ve onu izlemek insanı yıkıma ve yanılgıya götürür. Bu incelememizde varmış olduğumuz sonucu, kısaca şöyle özetleyebiliriz:

    1. İlk olarak gördük ki, YŞT'nın kökü hiç de iddia ettiği gibi ta Adem zamanlarına uzanıp, onun ikinci oğlu Habil'le başlamıyor; yalnızca M. S. 1879 yılına uzanmakta olup, C. T. Russell adında bir Amerikalı'yla başlamaktadır. Bu tarihten, hatta 1931'den önce böyle bir teşkilat mevcut değildi.

    2. YŞT'nın kökü ise, görmüş olduğumuz gibi, Adventist bir kola dayanmakta olup, ortaya çıkışları diğer tarikatlara nazaran hiçbir özellik taşımamaktadır. Aynı diğer tarikatların meydana gelişinde gözlenildiği gibi, YŞT de Adventisler içinde 1878 yılında yaşanan bir hayalkırıklığının açıklamasında uzlaşmaya varılamaması sonucunda doğmuştur. Russell, 1878'de gerçekleşmeyen sahte bir peygamberliği kendi kafasına göre açıklayıp sunduğunda, ortağı Barbour bunu kabul etmedi ve o da kendi kafasına göre başka sapık düşünceler ileri sürdü. Sonuçta büyük bir kriz ve parçalanma gerçekleşti. İşte Russell bu esnada YŞT teşkilatını kurmak için karar aldı. Onun kurduğu bu teşkilat, daha sonra bir yığın değişiklikler görerek zamanımızın YŞT olup çıktı. Oluşumu tamamen insan gayreti sonucu olup, Mesih tarafından ne öngörüldü ne de peygamberlik edildi!

    3. Bu incelememizde yine gördük ki, YŞT'nın ileri sürdüğü öğretiler de iddia ettiği gibi hiç de Tanrısal kökenli değil, tamamen insansal kökenliydi. Russell, teşkilatını üzerine kurmuş olduğu temel öğretilerini hiç de “Kutsal Ruh'un aydınlatması yoluyla Tanrı'dan” almamıştı, daha ziyade, kökenini, içinde bulduğu Adventist'lerden almış veya kopya etmişti! Russell bu alanda yalnızca bir derleyici ve sunucuydu.

    4. Son olarak da YŞT'nın Yönetim Kurulu'nun yani “sadık ve basiretli kölenin” gerçekte ne sadık ne de basiretli olmadığını gösterip, onun Tanrı tarafından kullanılmayıp, O'nun yeryüzü kanalı ve temsilcisi olamayacağını, öğreti ve yorumlarının güvenden uzak, insansal ve sapık olduğunu göstermek için şu üç ana noktayı vurguladık:

    A. Tesniye 18:21-22 ve Yeremya 28:9'daki ayetlerin ışığın-da, YŞT'nın 1914, 1918, 1925, 1975 gibi gerçekleşmeyen sahte peygamberlikleri ve YŞT'nın bunları düzenbazca çarpıtması,

    B. Kuruluşlarından bu yana YŞT içinde oluşan parçalanmalar, ayaklanmalar, komplolar,

    C. YŞT'nın tarihi boyunca yapmış olduğu ve hâlâ yapmakta olduğu öğreti değişiklikleri…

    Henüz YŞT'nın öğreti ve uygulamalarını Kutsal Kitap açısından ele alıp, değerlendirmeden önce bile, incelemiş olduğumuz sırf bu tarihsel gerçekler, bizlere bu teşkilatın Tanrı tarafından kullanılmayıp, O'nun temsilcisi veya kanalı olmadığını, ama güvenden uzak sahte bir peygamber ve tarikat olduğunu açık bir şekilde sergilemektedir. Bu nedenle de, Y. Şahitleri'nin dünya çapında, inanç ve görüşlerini yayma uğruna göstermiş oldukları azim ve gayret çürük temelli olup, teşkilatlarına böyle sımsıkı, taparcasına sarılmaları büyük bir yanılgı ve putperestliktir. Gerçekte Y. Şahitlerinin bu tutumu bizlere ‘‘bir kişiyi bile yollarına çekmek için denizde ve karada dolaşıp, didinen‘‘ ama gerçekte Tanrı tarafından tasvip edilmeyen, İsa Mesih‘in zamanındaki Ferisi ve dinsel yorumcuların gayret ve tutumlarını anımsatıyor (Mat.23:15). Y. Şahitleri'nin bu temelsiz gayret ve didinişleri konusunda yine bizler elçi Pavlus'un kendi zamanındaki dinsel görevliler ve Ferisiler hakkında yapmış olduğu şu gözlemi de yapabiliriz:

    “Bu kavm dudakları ile beni sayarlar, fakat onların yüreği benden uzaktır, ve talimat olarak insan emirlerini öğretip, boş yere bana taparlar.” (Mat. 15:7-9).
    “Kendileri için tanıklık ederim ki, Tanrı için çabadan geri durmazlar. Ne var ki, bu çaba gerçek bilgiye dayanmıyor . Tanrı' nın insanı doğruluğa eriştirdiğini bilmeden, kendi doğruluklarını kendileri çizmeye kalkışıyorlar.” (Rom. 10:2-3).
    ©2005 Brüksel İncili (Avederenagan) Kilisesi

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.