Yaşayan iman : –

  • Bu konu 5 izleyen ve 12 yanıt içeriyor.
13 yazı görüntüleniyor - 1 ile 13 arası (toplam 13)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26589
    Anonim
    Pasif

    İMAN : –

    Onikiler’den biri, “İkiz” diye anılan Tomas, İsa geldiğinde onlarla birlikte değildi. Öbür öğrenciler ona, “Biz Rab’bi gördük!” dediler. Tomas ise, “O’nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam” dedi.

    Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalıyken, İsa gelip ortalarında durdu, “Size esenlik olsun!” dedi. Sonra Tomas’a, “Parmağını uzat” dedi, “Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!”

    Tomas O’na, “Rab’bim ve Tanrım” diye yanıtladı. İsa, “Beni gördüğün için mi iman ettin?” dedi. “GÖRMEDEN İMAN EDENLERE NE MUTLU!” (Yuhanna 20:24-29).
    ……………………………………………………..

    “Görmeden iman edenlere ne mutlu!” Evet, Yahudiler O’ndan hep bir mucize istemişlerdi iman etmek için. “Hadi birşeyler yap da görelim” gibisinden. Çarmıhta iken bile, “Hadi, in aşağa çarmıhtan şayet dediğin gibi, Tanrı’nın oğlu Mesih isen. Biz de sana inanalım”. Halbuki O ne diyor? “Görmeden iman edenlere ne mutlu!” veya daha doğru tercümesi şudur: “Esas kutsanmış olanlar, görmeden iman edenlerdir”.

    Maalesef biz, O’nun adıyla anılanlar bile, çoğu zaman, bir mucize veya olağan üstü bir olay peşindeyiz. İsa Mesih adına yapılan olağan üstü mucizeleri görmek veya duymak, iştahımızı kabartır. Bazen, bunları görebilmek için, çeşit türlü toplantılara katılır; bazen ise kilise kilise dolaşırız. İmanımız için, olağan üstü bir belirti ararız. Halbuki Rab açıkça söylüyor. Adeta, “Ey siz görmeden inananlar! Sevinin ve coşun. Çünkü sizin mükâfatınız daha büyüktür. Esas kutsanmış olanlar sizlersiniz” diyor.

    Pavlus, imanlılar için şöyle diyor: “Gözle görülene değil, imana dayanarak yaşarız” (2.Kor.5:7) ve “İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır” (İbraniler 11:6). Tanrı bize, ‘Görmeden iman etme olanağı’ sundu. Bunu bir tarafa atmayalım. Bu iman, en kıymetli imandır. Havariler, üçbuçuk yıl, Mesih’le birlikteydiler. Tüm hastalar şifa buldu, şeytanlar kovuldu, ölüler dirildi, birkaç parça ekmek ve balıkla binlerce kişi doyuruldu, fırtınalar dindirildi, su üzerinde yüründü ve daha saymakla bitmeyen bir yığın doğaüstü belirtilere şahit oldular. Ama Rab ihanete uğradığında, yanında kaç kişi vardı? Görüp de inanmak, iman mı? İman ise, görmeden inanmak, çok daha imandır. Siz iman edenler, ne havarilerin, ne de diğerlerinin gerisinde değilsiniz.

    Rab da bunu söylemiyor mu?

    “Sonra İsa, mucizelerinin çoğunu yapmış olduğu kentleri, tövbe etmedikleri için, şöyle azarlamaya başladı: “Vay haline, ey Horazin! Vay haline ey Beytsayda! Sizlerde yapılan mucizeler, Sur ve Sayda’da yapılmış olsaydı, çoktan çul kuşanıp, kül içinde oturarak tövbe etmiş olurlardı. Size şunu söyleyeyim, yargı günü sizin haliniz, Sur ve Sayda’nın halinden beter olacaktır!
    Ya sen, ey Kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, ölüler diyarına indirileceksin! Çünkü sende yapılan mucizeler, Sodom’a yapılmış olsaydı, bu güne dek ayakta kalırdı. Sana şunu söyleyeyim, yargı günü senin halin, Sodom bölgesinin halinden beter olacaktır!” (Matta 11:20-24).

    Bundan şunu anlıyoruz: Herkes aldığı ışığa göre yargılanacaktır. Sana ne kadar ışık verildi? Ne kadar ışık gördün? Yargın da ona göre olacaktır. Sodom imha edildi, çünkü inanıp tövbe etmediler; ama sen ey Kefarnahum, mucizelere rağmen inanıp tövbe etmedin. Bu yüzden daha ağır bir yargıyla yargılanacaksın. Mucizeleri görüp de iman eden, görmeden iman edenin önünde değildir. İsa Mesih, “Kör kılavuzlar” diye dini liderleri azarladığında, bazılarının ağırına gitti ve, “Biz de mi körüz?” dediler. Rab ise onlara, “Kör olsanız günahınız olmazdı. Ama madem ki görüyorum diyorsunuz, günahlarınız kalıyor” gibi birşey söyledi. Yani herkes, aldığı ışığa göre yargılanacaktır. Şeytan, sonsuz Işığa rağmen günah işlediği için, cezası affolunmayacaktır.

    Matta 12:38-42’de de ayni şeye şahit olmuyor muyuz?

    Bunun üzerine bazı din bilginleri ve Ferisiler, “Öğretmenimiz, senden doğaüstü bir belirti görmek istiyoruz” dediler. İsa onlara şu karşılığı verdi: “Kötü ve vefasız kuşak bir belirti istiyor! Ama ona peygamber Yunus’un belirtisinden başka bir belirti gösterilmeyecektir. Yunus, nasıl üç gün, üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, İnsanoğlu da, üç gün üç gece, yerin bağrında kalacaktır. Ninova halkı, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp, bu kuşağı yargılayacak. Çünkü Ninova’lılar, Yunus’un çağrısı üzerine tövbe ettiler. Bakın, Yunus’tan daha üstün olan buradadır.

    Güney Kraliçesi, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp, bu kuşağı yargılayacak. Çünkü Kraliçe, Süleyman’ın bilgece sözlerini dinlemek için, dünyanın ta öbür ucundan gelmişti. Bakın, Süleyman’dan daha üstün olan buradadır.”

    Demek ki, az ışığa rağmen iman eden, en kutsanmış olandır. Çok verilenden çok, az verilenden az istenecektir. Rab adildir. Büyük mucizeler yapan veya büyük mucizeler görmüş olanı hayranlıkla izleriz. Keşke bana da olsa deriz. Halbuki melekler, görmeden iman edenleri alkışlamaktadırlar. Rab’be şükretmemiz gerekiyor.

    Bunları inceledikten sonra, tekrar şüpheci Tomas’a dönelim. “Görmeden, dokunmadan inanmam” diyen Tomas, Rab’bi ne zaman gördü? Tam 8 gün sonra. Ama burada önemli birşey var. Rab onun söylediklerini biliyordu. Halbuki, o an, Tomas’ın bildiğine, anladığına göre Rab orda yoktu. O zaman Rab nereden bildi ki, onun 8 gün önce sormuş olduğu soruya cevap verdi. Tomas aslında, sadece Rab’bi görüp, O’na dokunduğu için iman etmedi, 8 gün önce söylediklerine cevap verdiği için de “Rabbim ve Tanrım” dedi. Rab, görünmeyen kendisine, iman etmemizi istiyor. Görmediğimiz halde, bizi duyduğunu bilmemizi istiyor. Tomas’ı duyduğu gibi, bizi de duyar. Bazen cevap süresi, 8 günü aştı diye, imanımız kayboluyor. Bazen de, dua ediyoruz ama imanla etmiyoruz, hiç cevap beklemiyoruz zaten. Ondan sonra da, dualarımız niye cevaplandırılmıyor diye merak ediyoruz. Ne kadar azla, ne kadar çok iman edersek, o kadar iyidir. Gördüklerimiz veya hissettiklerimiz değil, doğru olan ve iman edilmesi gereken sadece Rab’bin Sözleri’dir.

    Ruhsal tecrübe yaşamadıysanız, görüm görmediyseniz, kendi kendinizi yermeyin. Rab için, böyle bir iman, görmediği halde inanan, almadığı halde bekleyen, anlamadığı halde vaz geçmiyen, hiçbir belirti olmasa da sadık kalan, umudunu asla yitirmeyen, ateşten çemberlerden geçen bir iman, altından çok daha değerlidir.

    Görmeden iman edenler ne mutlu. Gözü yaratan görmez mi? Kulağı yaratan duymaz mı? Rab hepimizi bereketlesin.

    #33870
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Kemal Başaran,
    Yazdıklarınıza katılıyorum. Biz mucize görmeyenler, görmüş olanlardan geri değiliz. Ne de onlardan daha alt seviyedeyiz Rab’bin gözünde. Bu nedenledir ki Rab yalnızca Rab’bi yüceltmemizi, hiçbir insana ilahi sıfatlar yüklememizi ya da Rab’be özgü yüceliği vermememizi istiyor. Bu sözüm azizcilere, meryem anacılara….. Herhangi bir insanı (imanlı olsa bile) diğer imanlılardan daha çok üstünmüş gibi görenlere ve onlardan (Rab’bin yerine) medet umanlara….

    Bu kişiler bazı simgesel sözleri (vahiyde ki) örnek gösterip kendi inançlarını aklama yolunu seçerler. Ama Rab’bin bir sözü ak, diğeri kara olamayacağından, geliştirdikleri yorumlar gerçeklerin yakınından bile geçmemektedir. Ve tam tersine şeytana hizmet etmektedir. Çünkü bu inançları, gerçekten saptırır. Ayrılık getirir, doğrudan uzaklaştırır.

    Hafife alarak söyledikleri: “onların dualarını isteriz ki Rab’be duyursunlar, çünkü onlar daha kutsaldırlar (aziz, azize sıfatı boşuna alınmamıştır düşüncesiyle derler), Rab’bin bizi duymasını çabuklaştırırlar, çünkü önemli kişilerdir” düşüncesi apaçık Rab’le bir olmamaktır. Rab ile bir bütün olmayışın göstergesidir.

    Bu inanç, dünyada ki torpil meselesine benziyor. Bir kişi torpil olarak bir başkasını görür, onun kendisie yardımcı olacağına inanır ve ister. Azizlere dua ederek, dua istemek de aynıdır. Ama tek torpiliimiz Rab olamalıdır (Kemal Kardeşin sözüdür). Medet, yardım, güvence yalnız Rab’den beklenmelidir ve yalnız ama yalnız Rab’be güvenilmelidir. Yalnız kelimesi çok önemlidir. Herhangi bir ortak olmamalıdır. Bu sözlerimi birileri lütfen geçmişte yaşamış havarilere ve imanlılara saygısızlık olarak görmesin. Böyle bir düşüncem yok. Onlara saygım ve sevgim vardır. Ama bu duygularım ve sonucunda gerçekleştirdiğim eylemler, Rab’be verilmesi gereken sıfatlarla aynı değildir ya da bu sıfata sahip başka ortak katmıyorum. Ve böyle olmalıdır. Ya Tamamen Rab, Ya da diğerleri… Arası yok bunun. Ortağı yok…

    Esenlikler.

    #33876
    klaus
    Anahtar yönetici

    Tuba kardeş demiş;

    ”… Biz mucize görmeyenler, görmüş olanlardan geri değiliz. Ne de onlardan daha alt seviyedeyiz Rab’bin gözünde. Bu nedenledir ki Rab yalnızca Rab’bi yüceltmemizi, hiçbir insana ilahi sıfatlar yüklememizi ya da Rab’be özgü yüceliği vermememizi istiyor. Bu sözüm azizcilere, meryem anacılara…”


    Ben de mucize beklentisi ile iman etmeye çalışan insanlara karşıyım. Bu durumda tabi ki Rabbimiz ” Görmeden iman edenlere ne mutlu! ” der. Ama aziz ve azizeleri, mucize görmüş insanlar grubuna nasıl soktun onu anlayamadım. Mucize mi görmüşler yoksa yaşamları boyu mesihe tam bir yürek ile bağlı mı kalmışlar ? Madem sıradan insanlar, onlar gibi hangimiz yaşayabiliyoruz günümüzde? Aziz yuhanna, aziz pavlus, aziz petrus ile mucize beklentisi içinde olan bir vatandaşı nasıl aynı kefeye koyarız!? Üstünde tek bir kıyafet ve çarık ile sen dolaşabilir misin yaşam boyu? Hadi yap bakalım! Çevremizde lüks arabalar ile müjdeleme yapmaya giden kardeşler yok mu!
    Ayrıca o insanlara tapınan, ibadet edip secde eden insanlar görmedim ben. Ne yurt içinde ne de yurt dışında. Baba bir, oğul birdir tüm hristiyanlar için.


    ”…Hafife alarak söyledikleri: “onların dualarını isteriz ki Rab’be duyursunlar, çünkü onlar daha kutsaldırlar (aziz, azize sıfatı boşuna alınmamıştır düşüncesiyle derler), Rab’bin bizi duymasını çabuklaştırırlar, çünkü önemli kişilerdir” düşüncesi apaçık Rab’le bir olmamaktır. Rab ile bir bütün olmayışın göstergesidir…”


    Peki protestanlar olarak biz de bazı kardeşlerden dua istemiyor muyuz? Kriz anında hemen telefon açıp dua istenir, hatta telefonda bile dualar edilir birbirimize değil mi ? Bende isterim, benden de istenir. O zaman o insanlar sana göre SADE bir vatandaş olan meryem anadan yani meryem KARDEŞDEN neden istemesin? İnan bana tuba kardeş, protestan kiliselerde kendini azize ve meryem ana sanan ve kendine has öğretiş veren o kadar çok kadın var ki! Bu sebeplerden kiliselerimiz çok yıpranmakda. Kutsal kitap da bile, kadınların havrada sessiz kalıp, öğretiş vermemesini istenmiyor mu?
    Yapmayın İsa aşkına, çuvaldızı önce kendimize sonra meryem ana ve azizlere batıralım!

    Rab İsa bize; katolik veya protestan olun mu dedi ?

    Yoksa; BENİ İZLE ! mi dedi ?


    Esenlikle..

    #33877
    Anonim
    Pasif

    Benim Kutsal Ruh tarafından aldığım bilgiye göre, ve Rab’bin ve elçilerin yazdıkları ışığında farkına vardığım gerçek şudur ki, dua bu dünyada yaşarken yapabileceğimiz bir eylemdir. Ölmüş bir imanlının dua etme gibi birşeyi söz konusu değildir. Çünkü dua aynı zamanda iman göstergesidir. Rab’be karşı iman ve umut göstergesidir. Rab’bin yanına gitmiş olan imanlılar, İman ve umut etme konularında bir sınavla karşı karşıya kalamazlar, çünkü herşey açıklığa kavuşmuştur. Dua etmek bir sınava verilen yanıt gibidir. İman sınavına dahildir. Ölmüş, bu dünyada yaşamı son bulan kişi için sınav bitmiş ve imanı koruduğu için galip gelmiştir. Bu nedenle ölmüş imanlılardan dua istemek hatadır. Yine onlardan dua istemek konusunda sahip olunan düşünce aynen dediğim gibidir. Onların kutsallığına güvenilerek istenir. Ve ruhta kimseye yakarmayacaksınız ve konuşmayacaksınız. Ruhsal tek ilişki Rab’le olmalıdır.

    Yine ölenlere dua ederek, seslenerek dua isteme bunu ezer geçer, yıkar. Ve günahtır. Bu konuda sizinle tartışmaya sonuna kadar gidebilirim ama istemiyorum. Bir dine, bir mezhebe bağlılıktan kutsallıktan bahsetmedim, ben inançtan ve yapılan yanlışlardan bahsettim. Ve bu yanlışlar eğer bir mezhebin inanç açıklamalarında ve öğretişlerinde, derslerinde öğretiliyor ve yapılmasına teşvik ediliyor, onaylanıyorsa kusura bakmayın doğrudur diyemem. Hatalıdır, hastalıklıdır. Hatalı öğretiler günahı ortaya çıkarır. Bu nedenle o mezheplere karşıyım. Yapılanlara karşıyım. Nasıl islamın öğretilerine karşıysam bu konuda da aynı tavrı sergilerim. Duanın önemini, anlamını araştırmalısınız. Dua burda ki yaşamın bir parçasıdır. Burda yaşayanların yapabileceği, güç aldığı, sayesinde olgunlaşıp büyüdüğü bir eylemdir. Öldükten sonra o imanlının dua eylemine ihtiyacı kalmayacaktır.

    #33880
    klaus
    Anahtar yönetici

    O zaman bırakalım da İsa Mesihe iman eden kardeşlerimizi Rab yargılasın.

    1.korintliler
    5: 12 İnanlılar topluluğunun dışındakileri yargılamaya benim ne hakkım var? Sizin de yargılamanız gereken kişiler topluluğun İÇİNDEKİLER değil mi? ( yani kendi cemaatin, dünyadaki her kardeş değil! )

    6: 5 Sizi utandırmak için söylüyorum bunu. Kardeşler arasındaki davalarda yargıçlık edecek kadar BİLGE biri yok mu aranızda?

    6: 6 Kardeş kardeşe karşı dava açıyor, üstelik imansızlar önünde!

    6: 7 Aslında birbirinizden davacı olmanız bile sizin için düpedüz yenilgidir. Haksızlığa uğrasanız daha iyi olmaz mı? Dolandırılsanız daha iyi olmaz mı?

    6: 8 Bunun yerine, siz kendiniz haksızlık edip başkasını dolandırıyorsunuz. Üstelik bunu kardeşlerinize yapıyorsunuz.


    Zira Rabbimiz der ki ;

    Koloseliler ;
    2: 6 Bu nedenle Rab Mesih İsa’yı nasıl kabul ettinizse, O’nda öylece yaşayın.

    Romalılar;
    14: 5 Kimi bir günü başka bir günden üstün sayar, kimi her günü bir sayar.Herkesin kendi görüşüne tam güveni olsun.

    Romalılar;
    15: 7 Bu nedenle, Mesih sizi kabul ettiği gibi, Tanrı’nın yüceliği için birbirinizi kabul edin.

    Romalılar;
    14: 12 Böylece her birimiz kendi adına Tanrı’ya hesap verecektir.



    Esenlikle..

    #33881
    Anonim
    Pasif
    KAYRAM;16036 wrote:
    Tuba kardeş demiş; Peki protestanlar olarak biz de bazı kardeşlerden dua istemiyor muyuz? Kriz anında hemen telefon açıp dua istenir, hatta telefonda bile dualar edilir birbirimize değil mi ? Bende isterim, benden de istenir. O zaman o insanlar sana göre SADE bir vatandaş olan meryem anadan yani meryem KARDEŞDEN neden istemesin? İnan bana tuba kardeş, protestan kiliselerde kendini azize ve meryem ana sanan ve kendine has öğretiş veren o kadar çok kadın var ki! Bu sebeplerden kiliselerimiz çok yıpranmakda. Kutsal kitap da bile, kadınların havrada sessiz kalıp, öğretiş vermemesini istenmiyor mu? Yapmayın İsa aşkına, çuvaldızı önce kendimize sonra meryem ana ve azizlere batıralım! Rab İsa bize; katolik veya protestan olun mu dedi? Yoksa; BENİ İZLE ! mi dedi?
    Esenlikle..

    Sevgili Kayram,
    Protestan kilisesinde kendisini azize olarak gören kimse yoktur. Hepimiz, Rab’bin lütfuyla kurtulmuş, Mesih’in merhameti ile bağışlanmış kişileriz. Hiç birimiz mükemmel değiliz ve olamayız da. Mükemmel olan tek kişi RABBİMİZ İSA MESİH’tir. Kardeşler olarak birbirimiz için dua etmemiz İncil’de yazar. Rabbimiz bizlerden, ‘birbirimizi sevmemizi ve birbirimiz için dua etmemizi’ ister. Tabii ki benim önemli bir sorunum olduğu zaman, başka bir kardeşime haber vererek sorunum için dua etmesini isterim. Hristiyan yaşamımızda bundan daha doğal bir şey olamaz.

    Meryem Ana ve İsa Mesih’in on iki öğrencisine gelınce, tabii ki onlara karşı sonsuz saygı duyuyoruz. O öğrencilerdir hristiyanlığı yayan, insanlara kurtuluşu müjdeleyenler. Meryem ana da kutsaldır, çünkü Rabbimiz’i bedeninde taşımıştır. Ama İncil’de O’nun da dua toplantılarına katıldığını ve Rabbe tapındığını okuyoruz.

    Kitap’ın hangi ayetinde ‘Meryem anaya, ya da azizlere dua ederek onlardan yardım dileyin’ diye yazar? Bana bununla ilgili bir tek ayet gösterebilir misin? Eğer gösterirsen ben de Meryem anaya dua edip onun yardımını ve sefaatini isteyeceğim. Ama Kutsal Kitap’ta böyle bir ayet yoktur. Bizler, Tanrı’nın Sözü olan Kutsal Kitap’a mı bakacağız, yoksa insan öğretilerine mi? İncil’de 1. Timoteos 2:4-6’da Tanrı Sözü şöyle diyor:

    ‘O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa`dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.’

    Bu ayette Tanrı ve insanlar arasındaki tek aracının İsa Mesih olduğu açık bir şekilde anlatılmaktadır. Katolik ve ortodoks kardeşlerimiz ne yapıyorlar? Kalkıp Tanrı Sözü olan Kutsal Kitap’ı tek yetkili kaynak olarak görmüyorlar ve onu ikinci plana atıyorlar. Ama Tanrı, Sözün dinleyicileri ve uygulayıcıları olmamızı emretmektedir. Tanrı Ruh’tur. Ruh’ta ve gerçekte sadece O’na tapınmamız gerekir.

    “Bunun gibi, Ruh da güçsüzlüğümüzde bize yardım eder. Ne için dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz, ama Ruh`un kendisi, sözle anlatılamaz iniltilerle bizim için aracılık eder. Yürekleri araştıran Tanrı, Ruh`un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh, Tanrı`nın isteği uyarınca kutsallar için aracılık eder.” (Romalılar 8:26-27).

    Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde, cennette bizim için dua eden, dualarımızda bize aracılık eden birilerinin bulunduğu söylenmez. Yine Kutsal Kitap’ta Yasanın Tekrarı 18:9-13’de şöyle diyor Tanrı Sözü:

    ‘Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı, büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın. Çünkü RAB bunları yapanlardan tiksinir. Tanrınız RAB, bu iğrenç töreleri yüzünden bu ulusları önünüzden kovacaktır. Tanrınız RAB`bin önünde yetkin olun.’

    Hamdolsun, yaşayan diri bir Rabbimiz vardır. O’nun kulakları bizim dualarımıza her zaman açıktır. Eğer O’nun isteğine göre bir şey dilersek bizi işitir ve yanıt verir. İncil’de 1. Yuhanna 5:14-15’ şu sözleri okuyoruz:

    ‘Tanrı’nın önünde güvenimiz şu ki, O’nun isteğine uygun ne dilersek bizi işitir. Her ne dilersek bizi işittiğini bildiğimize göre, O’ndan dilediklerimizi aldığımızı da biliriz’ (1. Yuhanna 5:14-15).

    Tanrı Hristiyanlığı mezheplere ayırmadı, bunu insanlar yaptı. İnsan öğretişleri, gelenekçilik, adetçilik kiliselere girdi. Katolik ve Ortodoks kiliselerinde insanlara Tanrı’nın kayrasıyla kurtuluş müjdeleniyor mu? Orada insanlar kendi çabalarıyla, iyilikleriyle, dinsellikleriyle bir şeyler yapmaya, Tanrı’yı hoşnut etmeye çabalıyorlar. Ama onlara kurtuluşunuzdan emin misiniz, diye sorduğunuzda; ‘Allah bilir’ diye yanıt veriyorlar. Çünkü kurtulmuş olduklarından emin değildirler. İnsanlar kendi cabalariyla, kendi dinsellikleriyle kurtulabiliyorlarsa, Mesih boşuna mı geldi?

    Sevgili Kayramcım, eğer bütün kiliseler Kutsal Kitap’taki sözleri tamı tamına uygulasalardı, mezhepler oluşmayacaktı, hiç bir kimsenin de kafası karışmayacaktı. Tanrı’nın seni bolca bereketlemesini diliyorum.

    Sevgilerimle

    #33882
    klaus
    Anahtar yönetici

    Sevgili Rüzgar, Rabbim sizi de bereketlesin, teşekkür ederim. Ne yazık ki yaşadığım şehirde tüm kiliselerde bu tür bayanlar çok gördüm. Sizin yaşadığınız yerde olmaması ne güzel. Bazen de değerli kardeşler bana şöyle der; ”Kayram benim ev grubum var, bizde sadece kutsal kitap ve İsa vardır. Az imanlı gelsin, öz olsun o bize yeter ” Bu bir tercih meselesi tabi ki. Ama bir kilisede 100 imanlı kardeşle tek tek ilgilenmek.. stress olup belli etmemek.. onların sorunları ile gece gündüz yatmak.. onlara dua etmek.. onlarla beraber paylaşmak.. ayrı, bu şekilde ibadet etmek ayrı. Bence bu kolaycılıktır kimse alınmasın!

    Meryem anaya gelirsek, haklısın sevgili Rüzgar, kendisi de evde kardeşlerle dua ederdi hiç durmadan. Hatta pentikost günü o da kardeşlerle o yerde bulunuyordu. Kendimi orada hayal ettim. Meryem ananın ellerini tutarak( kilisemdeki bayanlardan istediğim gibi)” dua istemeyi değil !” benimle beraber dua etmesini çok isterdim. Hatta beni o şekilde gören, oradaki yetişkin çoçuklarım ve torunlarımın da bunu yapmasını isterdim. Ki bunlara şahit olan insanlar, zamanla gördüklerini kuşaklara aktararak bunu gelenek haline getirmişler. Ben o evde Meryem ile beraber olsaydım, bu gün torunlarım bu geleneği devam ettirir diye düşünüyorum. Zira kendi kilisemdeki o tarz bayanlar , ki Rabbim onlara uzun ömür versin, bir kardeşin üç kuşağına da dua etmekte.
    Benim düşüncem budur, zira bu form hristiyan turk form, protestan turk form değil.


    Sevgi ve kardeşlikle..

    #33879
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Kayramcım,
    Cennette bir gün İsa Mesih’i Pavlus’u, Petrus’u, Yuhanna’yı, Meryem ana ve bu dünyadan ayrılan tüm kutsalları yüz yüze göreceğiz, onları kucaklayacağız. Ben de eğer Meryem ana bugün yaşasaydı, O’nu görmek, ellerini öpmek, O’nu kucaklamak ve O’ndan öğüt almak isterdim. Ama onlarla birlikte sonsuza dek birlikte olacağımız ve Rabbimiz’e tapınacağımız gün de gelecek. Zaten imanımız ve ümidimiz bu değil midir?

    Seni seviyorum sevgili kardeşim,
    Rab’bin sevgisinde ve esenliğinde kal

    #33890
    Anonim
    Pasif

    Rab İsa Mesih’i birebir görüp, tüm mucizelerine tanık olmuş havarileri ve Meryem’i ben de çok seviyorum. Onlar Tanrı Sözü’nün yayılması için canla başla çalışıp, baskılara meydan okudular. Bir kısmı çarmıha gerildi kimi oklarla öldürüldü, kimi taşlanarak, kimi kılıçla… Onlar Rabbin Sözü uğruna canlarını verdiler. Peki ya mesela Necati Aydın? Evet o belki müjdeyi yaymak için araba, uçak vs. ile yolculuk yapmış olabilir, ayağında çarık olmayabilir. Ama O’da Rabbin sözü uğruna canını vermedimi? Hem de en az çarmıha gerilenler kadar vahşice :( O zaman Necati kardeşi de aracı yapalım dualarımıza. Görmediğine iman edip, onun peşinden gitti ve uğruna canını verdi? Çarıktan başka ne farkı vardı havarilerden? O’nun da diğer 2 kardeşimiz Uğur ve Tillman’ın da adı göklerde yazılı değilmi? Rab İsa Mesih bizzat kendisi demedi mi Benim aracılığım olmadan kimse Baba’ya gelemez diye? Tek aracımız Rab İsa Mesih’tir. Yine bizzat kendisi dedi ki, Nerede iki ya da üç kişi benim adıma toplanırsa, ben orada onların arasındayım. Rabbe yakarırken sadece doğru şeyi istemeye, kardeşlerle bir olup yakarmaya ve elbette ki gerçekleşeciğine dair imana ve güvene ihtiyacımız var. Aracılara değil…

    Meryem’e gelince, O’nun çok özel bir kadın olduğunu düşünüyorum ben. Mutlaka O’nu farklı kılan birşey vardı ki Tanrı biricik oğlunun annesi olma onurunu verdi O’na. Buna rağmen O’nu da hiçbir zaman aracı yapmadım dualarımda, yapmam da. O’nu benim gözümde özel yapan tek şey kurtarıcımın annesi olasıdır. Geçtiğimiz günlerde onunla ilgili okuduğum bir makaleyi birazcık kısaltarak paylaşmak istiyorum. O makaleyi okuduktan sonra Meryem’in duruşundan almam gereken dersi kavradığımı düşünüyorum.

    Paskalya zamanında eşim ve ben fevkalade bir onur yaşadık. 11 yaşındaki oğlumuz okulda İsa’yı oynayacaktı. O’nu destekledik ve teşvik ettik. Oyun başlamadan önce bunun üstesinden gelebilmesi için Tanrı’ya dua ettim. Eğilip çarmıhını taşıyarak yürümeye başladığında, Meryem’in o gün çektiği acıyı düşünmeye başladım. İsa’nın hikayesini ve Meryem’in acısını düşündükçe gözlerim yaşlarla doldu.

    Meryem’in inanılmaz gücünü kavrayamıyordum. Ben sadece oğlumun okuldaki topluluğuna karşı sorumluluğunu izliyordum. Oysa Meryem, oğlunun Tanrı’nın tüm halkı için olan sorumluluğunu izliyordu. Oğlumun üzerindeki kaftanı yırtarak çıkardıklarında O’nun maruz kalabileceği durumları düşündüm. Spot ışıkları üzerine gelmişti ve aklından geçen korkuları hissedebiliyordum. O’na güleceklermiydi? Çocuklar O’nun leylek gibi vücuduyla alay edeceklermiydi? O’nu bekleyen şeyleri kaldırabilecek kadar cesurmuydu? Annesi olarak oraya koşup O’nu incitebilecek herşeye karşı O’nu korumak istiyordum. Bütün benliğimle ” Lütfen Tanrım, oğlum için herşeyi kolaylaştır, diğerlerinin nazik olmalarını sağla” diye dua etmeye başladım. Oğlum çarmıhın önünde ayakta durunca, Meryem’in nasıl bu kadar güçlü olduğuna şaştım.

    Kimbilir nasıl ağlamak istemişti. İsa O’nun bebeğiydi. O an çarmıha çivilenen eller, O’nun bir zamanlar sıkıca tuttuğu bebeğin elleriydi. Dikenlerden taç takılan baş, bir zamanlar göğsüne yaslanan başla aynıydı. O’nu son yolculuğuna götüren ayaklar, ilk adımlarını Meryem’in önünde atmıştı. Şimdi ise, oğlunun acı içinde ölümünün tanıklarından biri oluyordu Meryem. Annesi olarak, O’nu son yolculuğunda da izledi ve yalnız bırakmadı. O’na sarılamazdı ya da O’nun acılarını alamazdı. Ama O’nun gözlerine sevgiyle bakabilirdi ve acısını biraz olsun hafifletebilirdi. Meryem orada bulunarak, O’nu asla terketmeyeceğini söylüyordu. Başlangıçta O’nunla birlikteydi, sona gelindiğinde de bırakmadı. Meryem’in yapabileceği tek şey buydu ve bu da yeterliydi.

    Bizler anne olarak hayatlarımızda çocuklarımızın kendi çarmıhlarını taşımalarını izlemeliyiz. Çarmıh belki çok zor olabilir, ama Meryem bize şunu öğretti, çocuklar her zaman çarmıhın önünde yalnız olmalı. Ama biz annelerin sevgisi, acıyı her zaman biraz olsun hafifletebilir.

    Sevgiler…

    #33893
    Anonim
    Pasif

    İsa’nın çilesi filmini izlediğimde ben de Getsemani kardeşin düşündüğü gibi düşünmüştüm.Ama aynı zamanda bir de şunun farkına varmıştım, Meryem İsa’nın Rab olduğunu da biliyordu, yani yaratıcısı olduğunu. Şimdi düşünün; bir evladınız var ama aslında o evladınız da değil ama evladınız olarak görüyorsunuz, çünkü bedenen sizdendi.O insan oldu. Bu nedenle annelik duygusu kaçınmasız vardı. Ama oğlunun ruhu, özü Tanrı idi. Bu durumu çok daha karmaşıklaştırıyor ve hiç şüphesiz Meryem de bunu biliyordu. Ona bir oğul verildi ama oğlu değildi. O’na kana köyünde “kadın” diye hitap etti, “anne” diye değil. Bu Tanrı için yaptığı bir fedakarlıktı. Meryem saygıdeğerdir.

    Ama çok önemli şeyler karıştırılıyor, ölülerün ruhuna danışmak günahtır, farkında olmayanlara da bildirmeliyiz. Söylediklerimiz de Rab’bin sözleridir. Ve en keskin kurallarıdır. Rab hayır diyorsa bitmiştir. İmanlı da olsa ölülerle ruhsal ilişki günahtır. Çünkü şu kesindir ki ölü imanlılar burdan seslenenleri duyamaz. Yasanın tekrarında ki 18:9-13 de “ölülerin” diyor, tüm ölüleri söylüyor, imanlı, imansız ayrımı yapılmamıştır.

    #33894
    Anonim
    Pasif

    Tekrar bu yazınız için teşekkürler. Rab sizi bereketlesin.

    @Kemal Başaran 16027 wrote:

    İMAN : –

    Onikiler’den biri, “İkiz” diye anılan Tomas, İsa geldiğinde onlarla birlikte değildi. Öbür öğrenciler ona, “Biz Rab’bi gördük!” dediler. Tomas ise, “O’nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam” dedi.

    Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalıyken, İsa gelip ortalarında durdu, “Size esenlik olsun!” dedi. Sonra Tomas’a, “Parmağını uzat” dedi, “Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!”

    Tomas O’na, “Rab’bim ve Tanrım” diye yanıtladı. İsa, “Beni gördüğün için mi iman ettin?” dedi. “GÖRMEDEN İMAN EDENLERE NE MUTLU!” (Yuhanna 20:24-29).
    ……………………………………………………..

    “Görmeden iman edenlere ne mutlu!” Evet, Yahudiler O’ndan hep bir mucize istemişlerdi iman etmek için. “Hadi birşeyler yap da görelim” gibisinden. Çarmıhta iken bile, “Hadi, in aşağa çarmıhtan şayet dediğin gibi, Tanrı’nın oğlu Mesih isen. Biz de sana inanalım”. Halbuki O ne diyor? “Görmeden iman edenlere ne mutlu!” veya daha doğru tercümesi şudur: “Esas kutsanmış olanlar, görmeden iman edenlerdir”.

    Maalesef biz, O’nun adıyla anılanlar bile, çoğu zaman, bir mucize veya olağan üstü bir olay peşindeyiz. İsa Mesih adına yapılan olağan üstü mucizeleri görmek veya duymak, iştahımızı kabartır. Bazen, bunları görebilmek için, çeşit türlü toplantılara katılır; bazen ise kilise kilise dolaşırız. İmanımız için, olağan üstü bir belirti ararız. Halbuki Rab açıkça söylüyor. Adeta, “Ey siz görmeden inananlar! Sevinin ve coşun. Çünkü sizin mükâfatınız daha büyüktür. Esas kutsanmış olanlar sizlersiniz” diyor.

    Pavlus, imanlılar için şöyle diyor: “Gözle görülene değil, imana dayanarak yaşarız” (2.Kor.5:7) ve “İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır” (İbraniler 11:6). Tanrı bize, ‘Görmeden iman etme olanağı’ sundu. Bunu bir tarafa atmayalım. Bu iman, en kıymetli imandır. Havariler, üçbuçuk yıl, Mesih’le birlikteydiler. Tüm hastalar şifa buldu, şeytanlar kovuldu, ölüler dirildi, birkaç parça ekmek ve balıkla binlerce kişi doyuruldu, fırtınalar dindirildi, su üzerinde yüründü ve daha saymakla bitmeyen bir yığın doğaüstü belirtilere şahit oldular. Ama Rab ihanete uğradığında, yanında kaç kişi vardı? Görüp de inanmak, iman mı? İman ise, görmeden inanmak, çok daha imandır. Siz iman edenler, ne havarilerin, ne de diğerlerinin gerisinde değilsiniz.

    Rab da bunu söylemiyor mu?

    “Sonra İsa, mucizelerinin çoğunu yapmış olduğu kentleri, tövbe etmedikleri için, şöyle azarlamaya başladı: “Vay haline, ey Horazin! Vay haline ey Beytsayda! Sizlerde yapılan mucizeler, Sur ve Sayda’da yapılmış olsaydı, çoktan çul kuşanıp, kül içinde oturarak tövbe etmiş olurlardı. Size şunu söyleyeyim, yargı günü sizin haliniz, Sur ve Sayda’nın halinden beter olacaktır!
    Ya sen, ey Kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, ölüler diyarına indirileceksin! Çünkü sende yapılan mucizeler, Sodom’a yapılmış olsaydı, bu güne dek ayakta kalırdı. Sana şunu söyleyeyim, yargı günü senin halin, Sodom bölgesinin halinden beter olacaktır!” (Matta 11:20-24).

    Bundan şunu anlıyoruz: Herkes aldığı ışığa göre yargılanacaktır. Sana ne kadar ışık verildi? Ne kadar ışık gördün? Yargın da ona göre olacaktır. Sodom imha edildi, çünkü inanıp tövbe etmediler; ama sen ey Kefarnahum, mucizelere rağmen inanıp tövbe etmedin. Bu yüzden daha ağır bir yargıyla yargılanacaksın. Mucizeleri görüp de iman eden, görmeden iman edenin önünde değildir. İsa Mesih, “Kör kılavuzlar” diye dini liderleri azarladığında, bazılarının ağırına gitti ve, “Biz de mi körüz?” dediler. Rab ise onlara, “Kör olsanız günahınız olmazdı. Ama madem ki görüyorum diyorsunuz, günahlarınız kalıyor” gibi birşey söyledi. Yani herkes, aldığı ışığa göre yargılanacaktır. Şeytan, sonsuz Işığa rağmen günah işlediği için, cezası affolunmayacaktır.

    Matta 12:38-42’de de ayni şeye şahit olmuyor muyuz?

    Bunun üzerine bazı din bilginleri ve Ferisiler, “Öğretmenimiz, senden doğaüstü bir belirti görmek istiyoruz” dediler. İsa onlara şu karşılığı verdi: “Kötü ve vefasız kuşak bir belirti istiyor! Ama ona peygamber Yunus’un belirtisinden başka bir belirti gösterilmeyecektir. Yunus, nasıl üç gün, üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, İnsanoğlu da, üç gün üç gece, yerin bağrında kalacaktır. Ninova halkı, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp, bu kuşağı yargılayacak. Çünkü Ninova’lılar, Yunus’un çağrısı üzerine tövbe ettiler. Bakın, Yunus’tan daha üstün olan buradadır.

    Güney Kraliçesi, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp, bu kuşağı yargılayacak. Çünkü Kraliçe, Süleyman’ın bilgece sözlerini dinlemek için, dünyanın ta öbür ucundan gelmişti. Bakın, Süleyman’dan daha üstün olan buradadır.”

    Demek ki, az ışığa rağmen iman eden, en kutsanmış olandır. Çok verilenden çok, az verilenden az istenecektir. Rab adildir. Büyük mucizeler yapan veya büyük mucizeler görmüş olanı hayranlıkla izleriz. Keşke bana da olsa deriz. Halbuki melekler, görmeden iman edenleri alkışlamaktadırlar. Rab’be şükretmemiz gerekiyor.

    Bunları inceledikten sonra, tekrar şüpheci Tomas’a dönelim. “Görmeden, dokunmadan inanmam” diyen Tomas, Rab’bi ne zaman gördü? Tam 8 gün sonra. Ama burada önemli birşey var. Rab onun söylediklerini biliyordu. Halbuki, o an, Tomas’ın bildiğine, anladığına göre Rab orda yoktu. O zaman Rab nereden bildi ki, onun 8 gün önce sormuş olduğu soruya cevap verdi. Tomas aslında, sadece Rab’bi görüp, O’na dokunduğu için iman etmedi, 8 gün önce söylediklerine cevap verdiği için de “Rabbim ve Tanrım” dedi. Rab, görünmeyen kendisine, iman etmemizi istiyor. Görmediğimiz halde, bizi duyduğunu bilmemizi istiyor. Tomas’ı duyduğu gibi, bizi de duyar. Bazen cevap süresi, 8 günü aştı diye, imanımız kayboluyor. Bazen de, dua ediyoruz ama imanla etmiyoruz, hiç cevap beklemiyoruz zaten. Ondan sonra da, dualarımız niye cevaplandırılmıyor diye merak ediyoruz. Ne kadar azla, ne kadar çok iman edersek, o kadar iyidir. Gördüklerimiz veya hissettiklerimiz değil, doğru olan ve iman edilmesi gereken sadece Rab’bin Sözleri’dir.

    Ruhsal tecrübe yaşamadıysanız, görüm görmediyseniz, kendi kendinizi yermeyin. Rab için, böyle bir iman, görmediği halde inanan, almadığı halde bekleyen, anlamadığı halde vaz geçmiyen, hiçbir belirti olmasa da sadık kalan, umudunu asla yitirmeyen, ateşten çemberlerden geçen bir iman, altından çok daha değerlidir.

    Görmeden iman edenler ne mutlu. Gözü yaratan görmez mi? Kulağı yaratan duymaz mı? Rab hepimizi bereketlesin.

    #33895
    klaus
    Anahtar yönetici

    Sevgili Getsemani, paylaşımınızı okurken çok duygulandım, ben de o anları yaşar gibi oldum. Rabbim güzel yüreğinizi bereketlesin. Başlık Yaşayan İman olunca ben gene bir şeyler söylemek istedim. Zira Rabbim izin verirse on gün sonra yurtdışına çıkıp iki ay kalacağım. Uzun bir yolculuk olacak, dualarınızı benden esirgemeyin lütfen.

    Necati bizim de arkadaşımız. Cenazesinde ben de bulundum, eşi ve baldızı ile kilisemde epey zaman geçirdim. Onların acılarını paylaştım, çoçuklarını misafir olarak dersime aldım. Ders boyu çoçukların psikolojisi beni derinden etkiledi, ne yapacağımı bilemedim. Hele çoçukların ürkek kocaman gözlerine bakınca kahroldum :( Tilman’ın eşi ile çoçuk kampında çalıştım. Beraber öğretmenlik yaptım, ilk kez onu orada tanıdım. Kendisi Rabde çok güçlü bir kadın. Tüm hafta çoçuklarına ve kendisine hayran kaldım.

    Unutmadan, meryem anaya dua ETMEK değil! ellerini tutarak onunla BİRLİKTE dua etmeyi isterdim demiştim yazımda. Azizlere dua ederdim veya edilmeli de demedim.

    Sevgili Getsemani sorun şu ki, bu forma takmva bir isimle yazan kardeşleri tanımıyoruz ve yaşamları hakkında bilgimiz olmuyor. Ama söyledikleri bir cümle ile o kişinin iman yaşamı hakkında ne yazık ki yorum! yapabiliyoruz. Örneğin; bana ” Duanın önemini kavramalı ve araştırmalısınız” diyen Tuba kardeş, benim kilisemde şefaatçi olduğumu nerden bilsin ? 24 saatlik dua zamanlarında kilisemde uyuduğumu nereden bilecek ki? Kendisi Alo Dua odasında, başta sevgili Koresin babaannesi olmak üzere kime dua etmiş ? Sizinle her kişiye günlerce o odada dua etmedik mi sevgili Getsemani ? Formda eski ahit çalışmaları vermeme rağmen, bana gelip; lütfen mezmurları okuyunuz diyen başka bir kardeş vardı :)

    Diyeceğim şu ki; Rabbimiz, herkesin kendi görüşüne inancı tam olsun, der. Kimse tanımadığı bir kardeşi ( kendi camaatinde gördüğü günahlar 1.korintliler 6.bölüm ) haricinde yargılamasın. Zira biz Baba, Oğul ve kutsal Ruh adıyla vaftiz olduk, ana rahminde seçildik ve kabul edildik.

    Sizden tekrar , uzun yolculuğum için dualarınızı istiyeceğim.

    Sevgi ve kardeşlikle kalınız..

    #33899
    Anonim
    Pasif

    @KAYRAM 16036 wrote:

    Peki protestanlar olarak biz de bazı kardeşlerden dua istemiyor muyuz? Kriz anında hemen telefon açıp dua istenir, hatta telefonda bile dualar edilir birbirimize değil mi ? Bende isterim, benden de istenir. O zaman o insanlar sana göre SADE bir vatandaş olan meryem anadan yani meryem KARDEŞDEN neden istemesin?

    Sevgili Kayram,
    Cevaplarım bu sözlerinize hitabendi.
    Esenlikler.

13 yazı görüntüleniyor - 1 ile 13 arası (toplam 13)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.