Türklük Takıntısı Üzerine

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #24200
    klaus
    Anahtar yönetici

    ‘Türklük takıntısı’ üzerine

    Nur Çintay A.

    18/02/2007

    Müsaadenizle bugün dükkânı bir okurumuza devredelim:
    “Merhaba
    Nur Hanım,
    Bugün (16.02.07) Radikal’de sizin ve Türker Alkan’ın yazılarınızı okudum. Son zamanlarda ortalığı karıştıran (aslında Türkiye’de göz ardı ettiğimiz ama hep var olan) abartılı ‘Türklük’ takıntısı üzerine tekrar düşündüm.
    Ben Hacettepe Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı okudum. Bölümüm öğrencilerinin yüzde 95’i Almanca konuşulan ülkelerde doğmuş ve okula gitmişlerdi. Türkçeleri de Almancaları da ortalama seviyedeydi.
    Ülkesinde ciddi maddi zorluklar yaşadığı için ekmeğini Avrupa’daki taşlardan çıkarmaya gitmiş ailelerin çocuklarıydılar. Bu ailelerin çok önemli bir kısmı, ya bulundukları ülkeler tarafından yapılan ‘vatana dönüş’ teşvikleriyle, ya orada tutunamadıkları için ve gerçekten ciddi bir çoğunluğu da çocukları ‘gâvur’ olmasın diye 10-15 yıllık Avrupa macerasının ardından Türkiye’ye kesin dönüş yapmışlar. Başka bir ülkede yaşamanın zorluğunu çektikleri için de ‘ille de vatanım’ diyen bir kuşak olmuşlar.
    Ben Türkiye’de doğup büyüdüm. Üniversite benim için özgürlüğe atılan, özgür fikirlere atılan ilk adım olacaktı. Tabii ki sonuç hayalkırıklığı oldu. İlk olarak ‘ne işe yaradığı bilinmez’ edebiyat bölümünde okumakla yapmıştım hatayı. Yazarları sürgüne gönderilen, şairlerine bir çınar ağacının gölgesinde yatmayı çok gören, romancıları ‘vatana ihanet, Türklüğe hakaret’ suçlarından yargılanan, hapislerde çürütülen bir ülkede edebiyat okumayı seçmiştim.
    İkinci şanssızlığım, seçtiğim bölümün insan profiliydi. Bölümümün yurtdışında büyümüş, oranın özgürlüğünü tatmış ve nimetlerinden yararlanmış ögrencileri, en azılı milliyetçiler olup çıkmışlardı. ‘Milliyetçilik kötü bir şey değil’ deyip, Anadolu’nun bütün tarihini, bütün renkliliğini görmezden gelecek kadar sığ, savunduğu toplumu bu kadar tanımayan insanlardı. Anlatmakla bir şeyi değiştiremeyeceğimi, iliklerine işlemiş olan kafatasçı fikirleri yok edemeyeceğimi anlayınca, bıraktım ben de anlatmayı.
    Şu an Viyana Üniversitesi’nde edebiyat alanında (hâlâ iflah olmadan) yüksek lisans yapıyorum. Buraya gelince daha da açıldı gözlerim. Düşünce özgürlüğünün ne demek olduğunu, Türkiye’de en özgür geçinenlerin bile toplum, anne-baba, arkadaş, elâlem kıskacından çıkamadıklarını, nasıl bir korku ve baskı altında yaşadığımızı, sürüden çıkanı kurt kapmasın diye herkesin ya sürüde kalmaya ya da kurt olmaya çalıştığını çok daha net şekilde gördüm. Türkiye’de yaşanmaz, burası cennet şeklinde yavan bir yaklaşım içinde de değilim, ama burada, milliyetçiliğin bedellerini çok ağır ödemiş bir toplumun içinde olduğum için etnik ayrımcılığın, ırksal farklılık temellerine dayanan politik görüşlerin sonunun nereye varabileceğini de bir kere daha yüreğim daralarak kavradım.
    Ben burada bugüne kadar Türk olduğum için hiçbir şekilde olumsuz bir davranışla karşılaşmadım ama T.C. vatandaşı olmak her zaman sorun yarattı. Ne bir Avrupa ülkesinden geldiğim, ne AB üyesi olan bir ülkenin vatandaşı olduğum, ne Avrupa Ekonomik Topluluğu’na dahil bir ülkenin kimliğini taşıdığım için okul harcımı ‘normalin’ iki katı ödemek zorundayım. Çalışma izni zaten söz konusu bile değil. Burs almak istediğimde, bu seneye kadar T.C. vatandaşlarına burs veren tek kurum bana bu seneden itibaren T.C. için bursları kaldırdıklarını çünkü Türkiye’nin artık muhtaç ülke konumundan çıkıp AB aday ülkesi konumuna geldiğini söyledi. Kısaca, şu an hiçbir tanımlamaya dahil olmayan bir ülkenin vatandaşlığını taşıyorum. Eğer ülkem yurtdışındaki (ve elbette en başta içindeki) vatandaşlarını destekleyen, araştırmayı, gelişimi teşvik eden bir ülke olsaydı, ben şu an iki hafta sonra ödemem gereken harcı bulmak icin kaçak iş aramak zorunda kalmazdım. Keşke öğrenciliğim süresince varlığını, desteğini hissettiğim bir ülkem olsaydı ardımda!
    İhtiyacımız olan şey vatan uğruna ne ölmek ne de öldürmek. Bizim düşünen beyinleri, konuşan ağızları, gören gözleri çoğaltmamız ve yaşatmamız gerekiyor. Biz ülkemizin en büyük değerini ‘insan’ olarak görelim de, sonra kim hangi ülkenin bayrağını külodunda taşımak isterse buyursun giysin.” (D.K)

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.