Türk Hristiyanların Hakları ve Ödevleri, 2006

  • Bu konu 1 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25657
    Anonim
    Pasif

    Türk Hristiyanların Hakları ve Ödevleri, 20067b.jpg
    Türk Hristiyanların Hakları ve Ödevleri, 2006

    Av. Orhan Kemal Cengiz
    Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği Hukuk Danışmanı

    Türkiye’de kişilerin inanç hürriyetinin kullanılmasının engellenmesine ve/veya inancı nedeniyle hukuka aykırı muamelelere maruz bırakılmasına yönelik fiiller, TCK kapsamında suç olarak tanımlanmıştır.

    Aynı şekilde, bu hukuka aykırı davranışların tazminat hukukunun konusuna da girdiği unutulmamalıdır. TCK anlamında suç teşkil etsin ya da etmesin, bu tarz muamelelere maruz kalan özel ya da tüzel kişilerin, maddi ve/veya manevi zarar görmesi halinde, hukuka aykırı fiilin sahibinden tazminat talep etme hakları bulunmaktadır.

    İnanç özgürlüğüne yönelik hukuka aykırı davranışlara karşı mücadele etmenin bir üçüncü yolu, maruz kalınan muameleyi AİHM’e taşımaktır. Bilindiği üzere Türkiye, AİHS’in tarafı olup, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü AİHS md.9 ile koruma altına alınmıştır. Madde metni şöyledir:

    1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapma suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.

    2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.

    Bu özgürlüğünüzün ihlal edildiğinizi düşünüyorsanız ve bu ihlale karşı iç hukukta açtığınız ceza davası-idarî/hukuki davalar sonucunda verilen kararın, özgürlüğünüzü ihlal eden fiilden dolayı sizi yeterince koruyamadığını düşünüyorsanız, ihlali AİHM’e de taşımanız mümkün olacaktır.

    Yürürlükten kaldırılan 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan 529. madde, usulüne uygun olarak kurulmuş ibadethaneler haricindeki yerlerde düzenlenen dini törenlerden dolayı, bu töreni düzenleyen ve katılanlar hakkında ceza verilmesini düzenlemiş ise de bu kanunun yerine 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda böyle bir düzenleme yer almamış ve bu nedenle, ibadethane olarak tanınmış alanlar dışındaki yerlerde yapılan ibadet ve toplantılar, suç olmaktan çıkarılmıştır. Ancak ibadet yerlerine ilişkin diğer yasalar ve imar yasası halen bazı problemler ortaya koymaktadır.

    Soru (1): İnancımı paylaşmam engellenir ve/veya paylaştığım için tehdit edilirsem atacağım adımlar neler olmalıdır? Tehdidin faillerinin resmi veya sivil
    kişiler olması sonucu değiştirir mi?

    Cevap : İnancınızı paylaşmanızın engellenmesi ve/veya inancınızdan dolayı tehdit edilmeniz durumunda, her iki fiil de TCK’da suç olarak tanımlanmıştır. Ayrıca, suçun failinin sivil bir kişi ya da kamu görevlisi olmasına göre de ayrıma gidilerek, suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza oranı arttırılmıştır.

    TCK 115.maddesi, “İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme” suçunu düzenlemektedir. Madde metni şöyledir:

    (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

    (2) Dini ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir.

    TCK 115.maddesindeki suçun, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır (TCK 119/1-e). TCK 115.maddesindeki suç tanımına göre, cebir (zor kullanma) veya tehdit fiili, inancınızı açıklamaya veya değiştirmeye ya da bunları açıklayıp yaymayı engellemeye yönelik olduğu takdirde, suçun cezası bu maddeye göre verilecektir.

    Şayet inancınıza yönelen tehdit, yukarıda belirtilen üç amaca yönelik olarak yapılmıyorsa, sadece o dinin inancına sahip olduğunuz için yapılıyorsa, bu takdirde tehdit suçu TCK 106.maddesine göre cezalandırılacaktır. Madde metni şöyledir:

    (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

    2.) Tehdidin;
    a.) Silahla,
    b.) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
    c.) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
    d.) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
    İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

    3.) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

    Yukarıda açıklanan suç tiplerinin kapsamına giren bir saldırıyla karşılaştığınızı düşünüyorsanız, saldırının gerçekleştiği en yakın polis merkezine başvuruda bulunabilir ya da suçun işlendiği yerin bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilecek iki nüshadan oluşan bir şikâyet dilekçesi ile yasal soruşturmanın başlamasını talep edebilirsiniz. Mağdur/şikâyetçi olarak, gerek polis merkezinde, gerekse savcılık aşamasında, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 234/3 maddesine göre, avukatınız bulunmadığı takdirde, talep etmeniz halinde, tarafınıza ücretsiz olarak bir avukat tayin edilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatıyor ve bu süreci bir avukatın hukuki yardımından istifade ederek geçirmenizi faydalı görüyoruz.

    Soru (2): Üniversite öğrencisiyim; polis ailem ve/veya okulum ile
    görüşürse yapabileceğim şeyler nelerdir?

    Cevap : İnancınıza yönelik hukuka aykırı her fiilin, suç teşkil edeceği, yukarıda açıklanmıştır. Bu durumda, inancınızdan dolayı, herhangi bir kamu görevlisinin ya da sivil bir şahısın, ailenizle ya da okulunuzla görüşmesi halinde, görüşmenin amacına (inancınızı açıklamanız, değiştirmeniz ya da açıklayıp yaymanızın engellenmesi için aile veya okula baskı yapmak) , görüşmede söylenecek sözlere ve davranış biçimlerine göre TCK. 115’de tanımlanan “İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme” suçunun meydana gelmesi mümkün olabileceği gibi, en basit haliyle, TCK 123.maddedeki “Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma” suçunun oluşması mümkündür.

    Madde metni şöyledir:

    “Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.”

    Görüşme sonucunda, eğitim ve öğretiminizin engellenmesi gibi bir sonuçla karşılaşmanız halinde, sizi bu haktan mahrum edenler aleyhinde TCK 112.maddesi gereğince şikâyetçi olma hakkınız vardır. Madde metni şöyledir

    (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;

    a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,

    b) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına,

    Engel olunması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

    İnanç Hürriyetinin, bireyin özel hayatıyla, hayatının gizli alanıyla ilgili bir hak olduğu dikkate alındığında, aile/okul ile yapılan görüşme neticesinde şu suç tiplerinin de meydana gelebilme ihtimali bulunmaktadır : “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal” (TCK 134), “Kişisel Verilerin Kaydedilmesi”(TCK 135) ve “Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme veya Ele Geçirme” (TCK 136). Madde metinleri şöyledir :

    MADDE 134

    (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
    (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır.

    MADDE 135

    (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

    (2) Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

    MADDE 136

    Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

    Yukarıda açıklanan suç tiplerinden TCK 112,115,134,135 ve 136. maddedeki suçların kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında arttırılacaktır.

    Yukarıda açıklanan suç tiplerinin kapsamına giren bir davranışla karşılaştığınızı düşünüyorsanız, bu davranışın gerçekleştiği en yakın polis merkezine başvuruda bulunabilir ya da suçun işlendiği yerin bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilecek iki nüshadan oluşan bir şikâyet dilekçesi ile yasal soruşturmanın başlamasını talep edebilirsiniz. Mağdur/şikâyetçi olarak, gerek polis merkezinde, gerekse savcılık aşamasında, CMK 234/3.maddesine göre, avukatınız bulunmadığı takdirde, talep etmeniz halinde, tarafınıza ücretsiz olarak bir avukat tayin edilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatıyor ve bu süreçte bir avukatın hukuki yardımından istifade etmenizi faydalı görüyoruz.

    Soru (3) : Komşularım ve/veya işyerim ile görüşülürse neler yapabilirim? İşimi
    kaybedersem ve/veya evden çıkartılmak istenirsem neler yapabilirim?

    Cevap : 2.soruya verdiğimiz cevapta olduğu gibi, böyle bir görüşme neticesinde (şartları oluştuğu takdirde), “İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme” suçu (TCK. 115), “Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma” suçu (TCK 123), özel hayatın gizliliğini ihlal eden suçların (TCK 134,135 ve 136) oluşması mümkündür. Bu suçlar yukarıda açıklandığından, sadece atıf yapmakla yetineceğiz.

    İnancınızdan dolayı, sahibi ya da kiracısı bulunduğunuz evden çıkartılmanız, hukuken mümkün değildir. Bu amaçla yapılan her davranış, meydana geliş şekline ve yol açtığı sonuçlara göre ayrı ayrı cezalandırılmaktadır (tehdit, hakaret, cebir, yaralama, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal v.s.).

    Bunun dışında, ev satın almak ya da kiralamak amacıyla yaptığınız bir girişimin sadece inancınız nedeniyle reddedilmesi halinde; inancınız nedeniyle işe alınmamanız ya da işten çıkartılmanız halinde, muhatap kaldığınız muamele TCK 122. maddede düzenlenen “Ayırımcılık” suçunu oluşturur. Madde metni şöyledir:

    (1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;

    a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hallerden birine bağlayan,

    b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,

    c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.

    Görüleceği üzere madde oldukça geniş kapsamlı olup, gündelik hayatta maruz kalınan birçok ayrımcı davranış, bu madde kapsamında suç olarak kabul edilmiştir.

    İnancı nedeniyle işe alınmama ya da işten çıkartılma durumu, aynı zamanda İş Kanunu’nca da yasaklanmıştır. İş Kanunu’nun “Eşit Davranma İlkesi”ni düzenleyen 5/1.maddesine göre:

    “ İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz.”

    Buna rağmen, böyle bir muamele nedeniyle işini kaybeden kişi talep edebilecekleri, İş.K .5/6 maddesinde açıklanmıştır :

    “ İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir.”

    Yine, İş K. 18/d maddesi:

    ‘Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler’le iş akdinin feshedilemeyeceğini söylemektedir.

    İşverenin ayrımcılık nedeniyle işçinin iş akdini fesh etmesi İş Kanunu anlamında ‘haksız fesih’ kabul edildiğinden, işçi, işverenden kıdem ve ihbar tazminatı isteme hakkına ya da işe iadeyi talep etme hakkına sahip olacaktır.

    Yukarıda açıklanan suç tiplerinin kapsamına giren bir davranışla karşılaştığınızı düşünüyorsanız, bu davranışın gerçekleştiği en yakın polis merkezine başvuruda bulunabilir ya da suçun işlendiği yerin bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilecek iki nüshadan oluşan bir şikâyet dilekçesi ile yasal soruşturmanın başlamasını talep edebilirsiniz. Mağdur/şikâyetçi olarak, gerek polis merkezinde, gerekse savcılık aşamasında, CMK 234/3.maddesine göre, avukatınız bulunmadığı takdirde, talep etmeniz halinde, tarafınıza ücretsiz olarak bir avukat tayin edilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatıyor ve bu süreçte bir avukatın hukuki yardımından istifade etmenizi faydalı görüyoruz.

    İş hayatında uğrayacağınız ihlaller nedeniyle, başvuruda bulunacağınız makam, İş Mahkemeleridir. İş akdinin inancınız nedeniyle haksız olarak feshedildiğini düşünüyorsanız ve aynı işyerinde çalışmaya devam etmek istiyorsanız, İş K. 20.maddesi gereğince, iş akdinizin feshedildiği tarihten itibaren 1 ay içinde iş mahkemesine başvurarak “işe iade davası” açabilir ya da yine iş mahkemelerinde kıdem, ihbar ve sair işçilik haklarından doğan maddi alacaklarınızın ve varsa manevi zararlarınızın tazminini isteyebilirsiniz.

    Soru (4) : İnancımdan dolayı sözle taciz edilirsem neler yapabilirim?

    Cevap : İnancınızdan dolayı sözlü olarak taciz edilmeniz halinde, tacizin niteliği işlenecek suçu da belirleyecektir. Şayet sözlü taciz, tehdit şeklinde meydana gelirse, ortaya çıkan suçun -şartlara göre- TCK. 106 ya da TCK. 115’de tarif edilen suçlara dahil olabileceğini söyleyebiliriz. Bu suçlar, yukarıdaki cevaplarda açıklandığından, sadece atıf yapmakla yetiniyoruz.

    Sözlü tacizin hakaret şeklinde meydana gelmesi halinde ise TCK 125. maddede düzenlenen ‘Hakaret’ suçu ortaya çıkacaktır. Madde metni şöyledir:

    (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

    (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

    (3) Hakaret suçunun;
    a.) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
    b.) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
    c.) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

    Görüleceği üzere, inancından dolayı hakarete uğramak, madde 3/b ve c’ye göre, suçun ağırlaştırılmış hali olarak kabul edilmiştir.

    Sözlü tacizin, inancınızla birlikte cinsel bütünlüğünüzün ihlaline de yönelmesi halinde bu tacizin ayrıca TCK 105.maddesindeki ‘Cinsel Taciz’ suçunu da oluşturacağı unutulmamalıdır. Madde metni şöyledir:

    (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.

    (2) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz.

    Yukarıda açıklanan suç tiplerinin kapsamına giren bir saldırıyla karşılaştığınızı düşünüyorsanız, bu saldırının gerçekleştiği en yakın polis merkezine başvuruda bulunabilir ya da suçun işlendiği yerin bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilecek iki nüshadan oluşan bir şikâyet dilekçesi ile yasal soruşturmanın başlamasını talep edebilirsiniz. Mağdur/şikâyetçi olarak, gerek polis merkezinde, gerekse savcılık aşamasında, CMK 234/3.maddesine göre, avukatınız bulunmadığı takdirde, talep etmeniz halinde, tarafınıza ücretsiz olarak bir avukat tayin edilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatıyor ve bu süreçte bir avukatın hukuki yardımından istifade etmenizi faydalı görüyoruz.

    Soru (5) : Kimliğimin din hanesini değiştirmek istersem neler yapmalıyım?
    Engellenirse neler yapabilirim?

    Cevap : Nüfus Kayıtlarındaki din hanesinin değiştirilmesi için, mahkemelerde herhangi bir dava açmaya gerek yoktur. 29/04/2006 tarihinde yürürlüğe giren Nüfus İşlemleri Kanunu’nun “Nüfus Kaydının Düzeltilmesine İlişkin Esaslar”ı düzenleyen 35.maddesinin 2.fıkrasına göre, nüfus kaydınızın bulunduğu nüfus müdürlüğüne yapacağınız yazılı beyana uygun olarak, talebiniz gibi düzeltilecektir. Madde metni şöyledir:

    MADDE 35

    (1) Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddi hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.

    (2) Aile kütüklerindeki din bilgisine ilişkin talepler, kişinin yazılı beyanına uygun olarak tescil edilir, değiştirilir, boş bırakılır veya silinir.

    Kanundaki bu açık hükme rağmen, kamu görevlilerinin talebinizi yerine getirmemesi halinde, kamu idaresi aleyhinde, din değişikliği talebinizin yerine getirilmesini ve -varsa- uğramış olduğunuz maddi ve manevi zararlarınızın tazminini amaçlayan bir dava açmanız gerekmektedir. Bu davanın İdare Mahkemeleri’nde açılması gerektiği unutulmamalıdır.

    Nüfus Müdürlüğü’ndeki kamu görevlisinin din değişikliği talebinizi özel bir kastla yerine getirmemesi halinde, bu fiilin, -şartları varsa- “İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme” suçunu (TCK. 115) ya da “Ayırımcılık” suçunu (TCK 122) oluşturması mümkündür.

    Kamu görevlisinin özel bir kastla hareket etmemesi halinde, meydana gelen suç her halükârda “Görevi Kötüye Kullanma” suçunu (TCK 257) oluşturacaktır. Madde metni şöyledir:

    (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

    (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

    (3) İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

    Görevleri esnasında, inanç hürriyetinin zarar görmesine yol açan fiillerde bulunan kamu görevlileri, inanç hürriyetine engel olma-ayırımcılık yapma gibi özel bir kastla hareket etmeseler de, görevlerine aykırı olarak bu hakkın zedelenmesine yol açan tüm işlem ve fiilleri için, genel olarak, “Görevi kötüye kullanma” suçu kapsamında, sorumlu tutulacaklardır.
    Aleyhinizde “Görevi kötüye kullanma” suçunun işlendiğini düşünüyorsanız, bu suçun gerçekleştiği en yakın polis merkezine başvuruda bulunabilir ya da suçun işlendiği yerin bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilecek iki nüshadan oluşan bir şikâyet dilekçesi ile yasal soruşturmanın başlamasını talep edebilirsiniz. Mağdur/şikâyetçi olarak, gerek polis merkezinde, gerekse savcılık aşamasında, CMK 234/3.maddesine göre, avukatınız bulunmadığı takdirde, talep etmeniz halinde, tarafınıza ücretsiz olarak bir avukat tayin edilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatıyor ve bu süreçte bir avukatın hukuki yardımından istifade etmenizi faydalı görüyoruz.

    Soru (6) : Basında ve/veya televizyonda iznim olmadan resmim, görüntüm, ses kaydım ve haber çıkarsa neler yapabilirim?

    Cevap : Bu soru, özel hayatın gizliliğinin ihlali ile ilgili olup, böyle bir davranışa maruz kalmanız, sizden izin alınmadan resim, görüntü ve seslerinizin kaydedilmesi ve/veya bu kayıtların sizden izin alınmadan yayınlanması, TCK 134.maddeye göre ayrı ayrı suç olarak tanımlanmıştır. Suçun basın yoluyla işlenmesi halinde ceza yarı oranında artmaktadır Madde metni şöyledir:

    (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

    (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır.

    Yukarıda açıklanan suç tipinin kapsamına giren bir davranışla karşılaştığınızı düşünüyorsanız, bu saldırının gerçekleştiği en yakın polis merkezine başvuruda bulunabilir ya da suçun işlendiği yerin bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilecek iki nüshadan oluşan bir şikâyet dilekçesi ile yasal soruşturmanın başlamasını talep edebilirsiniz. Mağdur/şikâyetçi olarak, gerek polis merkezinde, gerekse savcılık aşamasında, CMK 234/3.maddesine göre, avukatınız bulunmadığı takdirde, talep etmeniz halinde, tarafınıza ücretsiz olarak bir avukat tayin edilmesinin zorunlu olduğunu hatırlatıyor ve bu süreçte bir avukatın hukuki yardımından istifade etmenizi faydalı görüyoruz.

    #31090
    Anonim
    Pasif

    Soru (7) : Polis veya jandarma evime “şikayet var” diye gelip, sorgulama, arama
    yapmak ister ve/veya karakola götürmek isterse haklarım ne, ne yapmalıyım? Yazılı arama izni olmadan arama yapabilirler mi?

    Cevap : Öncelikle, inancınızdan dolayı (açıklama, ibadet ve yayma hakkı da dahil olmak üzere) hiçbir sebeple doğrudan doğruya şikayet edilemeyeceğinizi/ suçlanamayacağınızı hatırlatmak istiyoruz. Şayet doğrudan inancınızı hedef alan şikâyetler neticesinde polis veya jandarma baskısına maruz kalıyor iseniz, kamu görevlilerinin bu davranışının yasa dışı olduğunu hatırlatırız.

    Bununla birlikte, aleyhinizde yapılan şikâyetlerin, doğrudan inancınızı hedef almamakla birlikte, başka isimler altında yapılması mümkündür (komşuluk hukukundan doğan şikâyetler- çok gürültü yapılıyor, gibi; ya da Kat Mülkiyeti Kanunu veya İmar Kanunu’ndan kaynaklanan şikâyetler – mesken olarak gözüken dairenin ibadethaneye çevrilmesi gibi…) Ne var ki, bu gibi şikâyetlerin birçoğu, evinizde arama yapma gibi olağandışı bir uygulamayı haklı kılmamaktadır. Arama yapma hali Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’da oldukça sıkı şartlara bağlanmıştır. Öncelikle bilinmesi gereken, CMK 119.maddeye göre, evinizde, işyerinizde ya da kamunun kullanıma açık olmayan kapalı bir alanda arama yapmak için, hâkimin kararının veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emrinin bulunması zorunluluğudur. Madde metni şöyledir:

    1.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.

    (2) Arama karar veya emrinde;

    a.) Aramanın nedenini oluşturan fiil,
    b.) Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya,
    c.) Karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi,
    Açıkça gösterilir.

    (3) Arama tutanağına işlemi yapanların açık kimlikleri yazılır.

    (4) Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.

    (5) Askeri mahallerde yapılacak arama, Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askeri makamlar tarafından yerine getirilir.

    Görüleceği üzere, hiçbir şekilde ve hiçbir nedenle, yazılı izin olmaksızın arama yapmak mümkün değildir.

    Arama ile ilgili bir diğer şart, aramadan beklenen menfaatin hukuka uygun olması zorunluluğudur. Aramanın ne şekilde yapıldığı kadar ne amaçla yapıldığı da önemlidir. CMK 116.maddeye göre:

    Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.

    Madde metninde yazılı olduğu üzere, yazılı bir arama kararı alabilmek için, şikâyet konusu edilen suçun delillerinin ve/veya suçun failinin elde edilebileceğine yönelik makul bir şüphenin bulunması şarttır.

    Arama yapabilmenin anahtar kelimesi “makul şüphe”dir. Aşağıda açıklandığı üzere, polis veya jandarmaya yapılan her şikâyet hakkında arama kararı verilmesi mümkün değildir. Bunun için, şikâyet konusu fiilin şikâyet olunan tarafından işlendiğine ya da arama yapılacak yerde şikâyet konusu fiilin failine ya da delillerine ulaşılacağına yönelik bir takım somut olguların varlığı gereklidir.

    “Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği”nin 6.maddesi “makul şüphe”den ne anlaşılması gerektiğini oldukça güzel ve ayrıntılı bir dille açıklamıştır. Bu maddeye göre :

    Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.

    Makul şüphede, ihbar veya şikayeti destekleyen emarelerin var olması gerekir.

    Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır.

    Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut olmalıdır.”

    Açıklandığı üzere, makul şüpheye dayanmayan bir arama, yazılı izinle yapılsa dahi, hukuken geçersiz bir arama haline gelecek ve böyle bir aramaya izin veren ve aramayı yapan kamu görevlilerinin, cezai ve hukuki sorumluluğu doğacaktır.

    Arama konusunda bilinmesi gereken bir diğer husus, suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan haller ile firari kişilerin yakalanması hali dışında ( gecikmesinde sakınca bulunması halinin dahi makul şüphede olduğu gibi somut bir takım haklı gerekçelere dayanması gerekir, her olumsuz durum gecikmesinde sakınca bulunan hal olarak nitelendirilemez. ), konutta, işyerinde veya diğer kapalı alanlarda gece vakti arama yapılamayacağı kuralıdır. CMK 118.madde metni şöyledir:

    (1) Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.

    (2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan haller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz.

    Arama konusunda dikkat etmeniz gereken diğer hususlar, arama esnasında hazır bulunacak kişilere, arama belgesi verilmesine ve arama sonucu bulunan belgeleri incelenme yetkisine dair yasal düzenlemelerdir.

    Özellikle, arama sırasında hazır bulunmanız engellenemeyeceği gibi, avukatınızın da arama esnasında hazır bulunmasına engel olunması, kanunen mümkün değildir. CMK 120. madde metni şöyledir:

    (1) Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa temsilcisi veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri veya kendisiyle birlikte oturmakta olan bir kişi veya komşusu hazır bulundurulur.

    (2) 117 nci maddenin birinci fıkrasında gösterilen hallerde zilyet ve bulunmazsa yerine çağrılacak kişiye, aramaya başlamadan önce aramanın amacı hakkında bilgi verilir.

    (3) Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel olunamaz.

    Arama sonucunda, aramanın nedenini ve şayet arama esnasında bir kısım eşyaya elkonulmuş ise bu eşyaların dökümünü gösterir bir belge, talep etmeniz halinde size verilmek zorundadır. Bu konuda talep etme hakkınızın olduğunu bilmemeniz ve kamu görevlisinin de bu hakkı size hatırlatmaması halinde, aramanın neden ve sonuçları hakkında ve özellikle el konulan eşyaların nelerden ibaret olduğunun tespiti açısından önemli bir delilden mahrum kalacağınızı hatırlatırız. CMK 121.madde metni şöyledir:

    (1) Aramanın sonunda hakkında arama işlemi uygulanan kimseye istemi üzerine aramanın 116 ve 117 nci maddelere göre yapıldığını ve 116 ncı maddede gösterilen durumda soruşturma veya kovuşturma konusu fiilin niteliğini belirten bir belge ve istemi üzerine elkonulan veya koruma altına alınan eşyanın listesini içeren bir defter ve eğer şüpheyi haklı kılan bir şey elde edilmemiş ise bunu belirten bir belge verilir.

    (2) Birinci fıkrada belirtilen belgelerde, hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiyetine ilişkin görüş ve iddialarına da yer verilir.

    (3) Koruma altına alınan veya elkonulan eşyanın tam bir defteri yapılır ve bu eşya resmi mühürle mühürlenir veya bir işaret konulur.

    Aramayla ilgili söyleyebileceğimiz son önemli husus, arama esnasında elkonulan yazılı belge dokümanları inceleme yetkisinin, sadece Cumhuriyet savcısı ve hâkime ait olduğudur. Bu belgelerin kolluk kuvvetleri tarafından incelenmesi yasaktır. CMK 122.madde metni şöyledir:

    (1) Hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin belge veya kâğıtlarını inceleme yetkisi, Cumhuriyet savcısı ve hâkime aittir.

    (2) Belge ve kâğıtların zilyedi veya temsilcisi kendi mührünü de koyabilir veya imzasını atabilir. İleride mührün kaldırılmasına ve kâğıtların incelenmesine karar verildiğinde bu işlemin yapılmasında hazır bulunmak üzere, zilyedi veya temsilcisi ya da müdafii veya vekili çağrılır; çağrıya uyulmadığında gerekli işlem yapılır.

    (3) İnceleme sonucu soruşturma veya kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya kâğıtlar ilgilisine geri verilir.

    Şikâyet konusu iddia ile ilgili olarak ifadenizin alınması için, karakola ya da Cumhuriyet savcılığına çağrılmanız da mümkündür. Savcılığın ve kolluk kuvvetlerin böyle bir çağrı hakkı vardır. Çağrıya rağmen gelmemeniz durumda zorla getirilmek zorunda kalmanız mümkündür. CMK 145.madde metni şöyledir:

    “İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır.”

    Yazılı kural bu olmakla birlikte, uygulamada savcılık ya da polisçe tarafınıza telefon edilerek, karakola veya savcılığa ifadenizin alınması için çağrılmanız da mümkündür. Böyle bir durumda, ne amaçla çağrıldığınızın mutlaka telefonda açıklanması gereklidir. Aksi takdirde, telefon yoluyla gelen talebe uymak zorunda olmadığınız gibi, şayet böyle bir görüşme sonrası savcılığa ya da karakola gitmeye karar verir iseniz, yanınızda bir avukatla çağrı yapan kuruma gitmenizin faydalı olacağını hatırlatırız.

    Şayet, kolluk kuvvetleri tarafından çağrı yapılmaksızın, zorla (örneğin işten, evden ya da sokaktan alınarak) karakola götürülmeniz söz konusu ise, kolluk kuvvetlerinin yaptığı bu işlemin kanuni karşılığının CMK 90 ve 91. maddelerde düzenlenen “Yakalama ve Gözaltına Alma” işlemi olduğunun bilinmesi gerekir.

    Kolluk görevlileri tarafından yapılacak olan yakalamayı düzenleyen CMK 90/2.maddesi şöyledir:

    (2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhal başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
    Görüldüğü üzere, polis/jandarma tarafından yakalanabilmeniz için iki şart vardır:

    1.) Hakkınızda tutuklama kararı verilmesini veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca olan bir halin bulunması,

    2.) Tutuklama kararı ya da yakalama emri almak için Cumhuriyet savcılığına ya da mahkemeye derhal başvurma imkânının bulunmaması.

    İfade için yazılı olarak savcılığa ya da karakola çağrılmanıza rağmen, bu çağrıya uymamanız nedeniyle zorla getirilmek zorunda kalacağınızı yukarıda belirtmiştik. Zorla getirtilmenizi sağlayacak yol, hakkınızda yakalama emri çıkartılmasıdır. Soruşturma evresinde (karakol-savcılık aşamasında) yakalama emri, savcılığın talebi üzerine sulh ceza mahkemesi tarafından yazılı olarak verilir (CMK 98/1).

    Yazılı bir yakalama emri bulunduğu ya da yukarıda CMK 90/2’de açıklanan şartların olması halinde yazılı emir aranmaksızın yakalama yapmak mümkündür.

    Yine, yakalama için gereken bir diğer şart olan, tutuklama nedeninin bulunması hallerinde de kolluk tarafından yakalama yapılacaktır. CMK 100. madde tutuklama şartlarını düzenlemiştir. Bu maddeye göre:

    (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

    (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

    a.) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
    b.) Şüpheli veya sanığın davranışları;

    1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
    2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

    Soruşturma evresinde (karakol-savcılık aşamasında) tutuklama kararı, savcılığın talebi üzerine sulh ceza mahkemesi tarafından yazılı olarak verilir (CMK 101/1).

    Yazılı bir tutuklama kararı bulunduğu ya da yukarıda CMK 90/2’de açıklanan şartların olması halinde yazılı tutuklama kararı aranmaksızın yakalama yapmak mümkündür.

    Yakalanmanız üzerine, yakalama işlemi hakkında kolluk görevlileri tarafından derhal Cumhuriyet savcılığına haber verilir (CMK 90/5) :

    (5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.

    Kendisine yakalama işlemi ile ilgili olarak bilgi verilen Cumhuriyet savcısı, serbest bırakılmanıza karar vermez ise, artık hukuken “gözaltına alınmış” sayılırsınız (CMK 91) :

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.