Rabbin öğretisi

  • Bu konu 7 izleyen ve 14 yanıt içeriyor.
15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 15)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26841
    Anonim
    Pasif

    Işte rab geliyor tüm insanlar dinleyin yeruşalim dinlesin isa mesih rabdir baba tanrimizin sesini duyun yüzünü görün ve rab bizlere bir baba gibi öğretiyor hata yapmayin rabbe düşman olmayin başkaldirmayin sizmi haklisiniz doğru ve gerçeksiniz yoksa rabmi baba tanrinin ve oğlu isa mesihin ne suçu var dinle israel baba tanrimiz ile oğlu isa mesih beraberdir kimse ayiramaz dinle israel isa mesih rabdir tanri oğludur mesihtir sakin insanliğa kötü düşünceler yayma insanlari saptirmayin

    #34838
    Anonim
    Pasif

    İŞTE RAB KENDİ RUHUNU VERMEK İÇİN KENDİ YÜZÜNÜ GÖSTERMEK İÇİN SEÇTİ OĞLUNU
    korkma ey siyon kizi işte rab kral sipaya binmiş geliyor yol gerçek ve yaşam benim benim araciliğim olmadan baba ya kimse gelemez beni tanirsaniz baba yi da tanirdiniz beni gören baba yi görmüştür ben babadayim baba da bendedir siz bendesiniz bende sizdeyim sizleri öksüz birakmayacağim size geri döneceğim beni seveni babam da sevecektir bende onu seveceğim dünyanin heryerine gidin baba oğul kutsal ruh ile insanlari kutsayin onlari baba tanrinin ve benim öğrencilerim olarak yetiştirin

    #34912
    Anonim
    Pasif

    *KATOLİK ve PROTESTAN KİLİSELERİ ARASINDAKİ FARKLILIKLARI
    NEDİR..?

    *BU FARKLILIKLAR NE ZAMAN BAŞLADI..?

    Pastör: Daniel Wickwire.

    1975 yılında Vatikan’ı ziyaret ettim. Vatikan içinde bir “seminary” yani bir dini eğitim merkezi var ve bu okul Roma Katolik Kilisesinin ana eğitim merkezi sayılmaktadır. Bu okulu ziyaret ederken, bir öğrenciyle konuştum ve ona şu soruyu sordum: “Bu okulda neler öğreniyorsunuz?” Şöyle cevap verdi: “Efendim, biz burada Katolik Kilisenin Tarihini, Papazların koymuş olduğu kanunları, kilisenin geleneklerini, ayinleri, törenleri ve bunun gibi konular üzerinde çalışıyoruz.”

    İşte, Katolikler ve Protestanlar arasındaki temel fark budur. Katolikler daha çok gelenekler ve papazın emirlerine” bağlıdırlar. Protestanlar ise, tamamen “Kitab-ı Mukaddes’e” bağlıdırlar. Protestanların ana prensibi şudur: “Sola Scriptura.” Bunun anlamı: Önemli olan sadece ve sadece “Tanrı’nın Sözü’dür” demektir. Protestanlar “Ehl-i Kitap” Hıristiyan sayılırlar; Katolikler ise daha çok “geleneksel” Hıristiyanlar sayılmaktadır. Protestanlar için, insanların sözleri ve gelenekleri pek önemli değildir. Ancak Tanrı’nın sözleri önemlidir. Dolayısıyla, protestanlar için bir papazlık müessesesi yoktur. Onların başı Mesih’in ta kendisidir.

    Peder Charles Chinique yaklaşık 50 sene boyunca bir katolik rahip olarak hizmek ettikten sonra, nihayet bir karar aldı: bir kez olsun Kitab-ı Mukaddes’i okuyayım diye. Kitab-ı Mukaddes’i okurken çok şaşırmaya başladı, çünkü Katolik Kilisenin yaptıkları ve Kitab-ı Mukaddes’in dedikleri arasında oldukça büyük bir fark olduğunu görmeye başladı. Peder Chinique bu pratik farklılıkları baş rahiplere gösterdiğinde onlar, “Sus, burada bir sorun çıkarma yoksa başın derde girer.” dediler. Ama bu cevap ona pek yeterli gelmedi ve bu farklılıklar hakkında daha çok şikayet edince, sonuç olarak Katolik Kilisesinden kovuldu. Bundan sonra bunlar hakkında bir kitap yazdı. Şimdi bu farklılıklara bakalım:1

    *—-Piskoposların Hakimiyeti:

    M.S. ikinci yüzyılda “piskoposların” hakimiyeti başladı. Yani bazı insanlar kilise üzerinde hakimiyet kurmaya başladı. (Kanun 204.2)2 Bu olay, İncil’in temel öğretilerinden biraz farklı sayılabilir çünkü İncil’e göre kilisenin evrensel tek bir “önderi” vardır — o da “Mesih”in ta kendisidir. (Efesliler 1:22-23; Koloseliler 1:18)

    *—-Bebeklerin Vaftizi:

    M.S. 150 civarında bebeklerin vaftiz edilmesine başlandı. (Kanun 849) İncil’e göre vaftizin anlamı şudur: Bir insan İsa’yı Rab ve Kutarıcı olarak kabul ettikten sonra, o kişi halkın önünde vaftiz olurken onun yeni imanı hakkında bir tanıklık verir. Bu törenin ruhani bir anlamı vardır: Suya batırılırken bizim eski günahlı hayatımıza karşı öldüğümüz simgelenmektedir. Mesih nasıl bizim günahlarımıza karşılık ölmüşse, biz de eski hayatımıza karşı ölüp gömülüyoruz. Sudan çıkınca, şu ifade ediliyor: Yeni hayatımıza karşı diriliş. Nasıl ki Mesih ölümden dirilmişse, ve böylece bizim için yeni bir hayat kazanmışsa, biz de aynı şekilde Mesih’in yeniden dirilişine katılıyoruz, yeni bir hayata başlamış bulunuyoruz demektir. İşte, burada, bebekler buna katılamıyorlar çünkü hala ufak oldukları için, onlar henüz bu ruhani konular hakkında düşünemezler ve karar veremezler. Dolaysıyla, vaftiz olayı, ancak ve ancak “iman” edenler için geçerli bir törendir. (Elçilerin İşeri 2:41)

    *—-Dinsel Ayinler:

    M.S. üçüncü yüzyıl civarında kiliseler de Hıristiyanlık dışı ayinler yapılmaya başlandı. Mumlar, tütsü ve özel giysiler törenlerde yer aldı. (Kanun 1190) M.S. 850’de de kutsal su ve çeşitli mukaddes emanetlerin kullanılmasına başlandı. Ama İncil’de bunun gibi şeyler hiç kullanılmamıştır. Kitab-a göre, dinsel ayinler, ezberlenen dualar, şekilcilik, ve resmi dini törenler, bunlar pek önemli değildir. Yahut “din” önemli değil diyebiliriz. (Galatyalılar 5:6 & 6:15) Yani İsa Mesih “Hıristiyanlığı” bir din olarak kurmaya gelmedi. Aksine, İsa Mesih, insanları günahtan “Kurtarmak” için geldi. Tanrı’nın işi din değildir. “Tanrı’nın işi O’nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir.” (Yuhanna 6:29)

    *—-Ölüleri için Dua Edilmesi:

    M.S. 310’da ölen insanlar için dua edilmeye başlandı. (Kanun 901) Oysa, İncil’e göre ölmüş olanlar için yapılabilecek hiç bir şey yoktur. İnsanların duaları onların sonsuz durumunu hiç etkileyemez. (Luka 16:26; İbraniler 9:27)

    *—-Devlet Dini:

    M.S. 394 yılında, İmparator Konstantin Hıristiyanlığı devlet dini yaptı. Ama İncil’e göre, böyle bir şey yapılmamalıydı. Çünkü, Tanrı’nın Egemenliği siyasal boyutta değil, ruhsal boyutta bulunmaktadır. “Tanrı’nın Egemenliği gözle görülür bir şekilde gelmez. İnsanlar da, ‘İşte burada’ ya da, ‘işte şurada’ demeyecekler. Çünkü Tanrı’nın Egemenliği içinizdedir.” (Luka 17:20-21) “İsa, ‘Benim krallığım bu dünyadan değildir” diye karşılık verdi. ‘Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudilere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir.’” (Yuhanna 18:36)

    *—-Rahipler için Evlenme Yasağı:

    M.S. 405 yılında rahipler için evlenme yasağı fikri ortaya çıktı; M.S. 1079’da bu fikir kanunlaştı; M.S. 1123’te yürürlüğe girdi. (Kanunlar 277.1 ve 1273) Ama bu dokrin Kitab-ı Mukaddes’e uygun değildir. “Bu yalancılar evlenmeyi yasaklayacak…” (1 Timoteyus 4:3) “Ama cinsel ahlaksızlıklardan dolayı her erkeğin bir karısı, her kadının bir kocası olsun.” (1 Korintliler 7:2)

    *—-Meryem “Tanrı’nın Annesi”:

    M.S. 431 yılında Meryem “Tanrı’nın Annesi” olarak adlandırıldı, ve ona ibadet edilmeye başlandı. (Kanun 246.3) Roma Katolik Kilisesi 1931’de bu görüşe inandığını tekrarladı. (Kanunlar 246.3 ve 263.4) Bu öğretişler Kitab-ı Mukaddes’e tamamen aykırıdır. (İşaya 42:8; Matta 4:10)

    *—-Günah Çıkarma:

    M.S. 451 yılında rahipler, insanların günahlarını çıkarma işine başladılar; (Kanun 964) M.S. 1215’te bu mecburi hale getirildi. Bu işlem para karşılığı yapılıyordu. (Kanunlar 947-951, 992-996 ve 1264) M.S. 1164 yılında kişi pişman olunca kilise tarafından günah cezasının bir kısmının affolunmasına başlandı. Oysa İncil şöyle söylemektedir: “Çünkü Tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır.” (1 Timoteyus 2:5-6) Dikkat edersiniz, aracı Meryem değil, Papa değil, bir rahip değil, hoca değil; melek değil; tek geçerli aracı İsa Mesih’tir. (Yuhanna 14:6; Elçilerin İşleri 4:12) Ayrıca bu tür işlemler para karşılığnda yapıalmaz. (Elçilerin İşleri 13:38-39, 1 Korintliler 3:8-15; 1 Yuhanna 1:7-9 & 2:1-2 & 12.).

    *—-Araf Öğretişi:

    M.S. 593 yılında “Araf” öğretisi öğretilmeye başlandı; M.S. 1439’da bu olay resmileşti. (Kanunlar 1030-1032) Ama İncil’de böyle bir öğretiş veya ayet yoktur. Bu öğretiş “Apokrif” kitaplardan alınmıştır. Ama bu “Apokrif” kitaplar Hıristiyanlığın başlangıcından beri kabul edilmemiştir. (Tesniye 4:2, Esinleme 22:18-9) Ancak M.S. 1546 yılında, Trent Konsülünde, Roma Katolik Kilisesi tarafından Kitab-ı Mukaddes’e 14 “Apokrif” kitap eklenerek kabul edildi. Ama ilk dönem Yahudiler ve Hıristiyanlardan, hiç kimse “Apokrif” kitapları Tanrı’nın Sözü olarak kabul etmemişlerdir. Zaten “Araf” öğretişi İncil’e uymamaktadır. İncil’e göre: “Bir kez ölmek ve ondan sonra yargılanmak nasıl insanların kaderiyse, böylece Mesih de birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edildi.” (İbraniler 9:27)

    *—-Papazlık Olayı:

    M.S. 606 yılında, Papalık kurumu resmi olarak İmparator Phoceas’ın 1. Papa olarak ilan edilmesiyle başladı ve ona tüm dünya kiliselerine hükmetmesi için dini yetki verildi. (Kanun 1256) Fakat İncil’e göre, evrensel kilisenin tek önderi “Mesih”tir. (Koloseliler 1:18) Aynı tarihte, Meryeme dua edilmeye başlandı. İncil’e göre ancak Allah’a dua edilir. (Matta 6:5-9; 1 Timoteyus 2:5).

    *—-İnsanlara Eğilmek:

    M.S. 709 yılında Papa’nın ayağı öpülmeye başlandı. (Kanun 245.2) Halbuki, İncil’e göre böyle bir hareket olamaz! (Elçilerin İşleri 14:11-18 & Esinleme 19:10 & 22:8-9) “Kimse sizi ‘Rabbi’ diye çağırmasın. Çünkü sizin bir tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. Kimse sizi ‘önder’ diye çağırmasın. Çünkü bir tek önderiniz var, O da Mesih’tir.” (Matta 23:8-10). “Şimdi ben insanların onayını mı, Tanrı’nın onayını mı arıyorum? Yoksa insanları mı hoşnut etmeye çalışıyorum? Eğer hala insanları hoşnut etmek isteseydim, Mesih’in kulu olmazdım.” (Galatyalılar 1:10)

    *—-Dini Putperestlik:

    M.S. 800 civarında dini heykeller, (Kanun 1188) resimler (Kanun 1190) kutsal olarak benimsenmeye başlandı, ve bunlar kanunlaştı; (Kanun 1237.2 ve 1188) Aynı tarihte, Haç’a ibadet edilmeye başlandı. Bazı Katolik Kiliselerinde, insanlar Meryem’in heykelinin ayaklarını bile öpüyorlardı. (Kanun 1237.2) Bu da tamamen Kitab-ı Mukaddes’e aykırıdır. (Çıkış 20:4-5)

    *—-Azizlerin Yüceltilmesi:

    M.S. 995 yılında ölü azizlerin yüceltilmesine başlandı. (Kanunlar 400 ve 1187) Bu da Kitab-ı Mukaddes’e uygun değildir. (Tesniye 10:17; Elçilerin İşleri 10:34, Romalılar 2:11 & 3:21-28; Galatyalılar 2:6).

    *—-Orucun Meburiyeti:

    M.S. 998 yılında cuma günleri oruç tutmak mecbur edildi. (Kanun 1251) İncil’de oruç vardır, ama her hangi bir mecburiyet yoktur; zaman yoktur; şekil yoktur; ve süre yoktur. İmanlıları bu ayrıntılara Kutsal Ruh yöneltir. (Matta 6:16-18; Luka 18:9-14; Koloseliler 2:15-23).

    *—-Şekillenmiş Dualar:

    M.S. 1090 yılında, tesbih ile okunan dualar başladı. Bu dualar, metinlerde geçtiği gibi, aynen, tekrarlanıyordu. (Kanun 276.3 ve 834.1) İncil, şekilcilik, gösteriş ve resmi dinsel ayinlere karşıdır. (Matta 6:5-15; Yuhanna 4:24; Efesliler 6:18; Yahuda 1:20)

    *—-Engizisyon Mahkemeleri:

    M.S. 1184 yılında Katolik Kilisesinin doktrinlerine karşı olan kimseler için Verona Konsülü tarafından Engizisyon mahkemeleri kuruldu, Kutsal Roma Katolik Kilisesi adına 5-15 milyon kişi işkence edilerek öldürüldü. (Kanun 751) M.S. 1215’te bu olay dördüncü Lateran Konsülü tarafından kanunlaştırıldı ve teşvik edildi. (Konon 1371) Bu hareketler tamamen İncil’e aykırıdır. İncil, “düşmanlarınızı sevin” diyor. (Markos 10:19; Luka 6:27-30; Romalılar 12:9-20; Galatyalılar 5:19-21; Efesliler 6:10-18; İbraniler 10:30; Esinleme 22:15).

    *—-Rabbin Sofrası töreni..(Transubstantiation)

    M.S. 1215 yılında “komünyon” – (Rab’bin Sofrası töreni – transubstantiation) Roma Katolik Kilisesi komünyonunda yenen şarp ve ekmeğin gerçekten İsa Mesih’in kanı ve bedeni olduğunu öğretmeye başladılar. Rahipler ekmek ve şarabın İsa Mesih’in bedeni ve kanına dönüştüğünü iddia edip bunu kendi topluluklarının günahları için kullanmaya başladılar. (Kanunlar 897 ve 904) Buna göre, her komünyon yapıldığında İsa Mesih yeniden kurban edilmektedir. Bu İncil’e aykırıdır. (İbraniler 6:4-6 & 9:1–10:18; Esinleme 20:15).

    *—-Rab’bin Sofrası Halka Yasaklanmış:

    İncil’de bahsedilen Rab’bin Sofrası törenin amacı, Mesih’in bizim günahlarımıza karşı olan ölümünü anmaktır. (1 Korintliler 11:25-26; Yuhanna 6:63). M.S. 1414 yılında, sıradan halkı Rabbin Sofrasından (komünyon) çıkardılar, bu sofra sadece rahipler içindir görüşü hakim olmaya başladı. (Kanun 908) İncil’e göre bu tören İsa Mesih’e iman etmiş herkes içindir. Hiç bir ayırım yoktur. (Matta 26:26-28; Elçilerin İşleri 2:42 & 46; 1 Korintliler 11:27-34).

    *—-Farklı bir Vaftiz:

    M.S. 1311 yılında tamamen suyun içine batırılarak yapılan vaftizin yerine, su serpilerek vaftiz etme törenleri başlatıldı. (Kanun 849) Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi, İncil’de, suya tamamen batırılarak yapılan vaftizin belli bir anlamı ve önemi vardır. İncil’deki bütün örnekler böyledir. (Yuhanna 3:5 & 22-23; Elçilerin İşleri 8:36-39; Romalılar 6:3-4; Koloseliler 2:11-13.)

    *—-Geleneklerin Kanunlaştırılması:

    M.S. 1545 yılında, ilahiyatçıların ve papazların hadisleriyle Kitab-ı Mukaddes eşit tutuldu. (Kanun 750) Ama bu konu hakkında, İsa Mesih ta bu olaylardan önce şöyle söyledi: “Böylelikle, geleneğiniz uğruna Tanrı’nın Sözünü geçersiz kılmış oluyorsunuz. Ey ikiyüzlüler! Yeşaya’nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne doğrudur: Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden uzaktır. Boşuna bana taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan kurallarıdır.” (Matta 15:6-9 ve Yeremya 29:13)

    *—-Meryem’ın Yüceltilmesi:

    M.S. 1854 yılında, Meryem’in İsa Mesih gibi doğduğunu, saf, ve günahsız olduğunu öğretmeye başladılar. (Kanun 246.3) İncil’e göre, tüm insanlık içerisinde günahsız doğan tek kişi İsa Mesih’tir. (Mezmur 51:5; Luka 1:46-47; Romalılar 3:9-12 & 23; 1 Yuhanna 1:8-10) M.S. 1950’de Meryem’in Mesih gibi cennete yükseltildiğini öğretmeye başladılar. Oysa, İncil’e göre; “Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır.” (Yuhanna 3:13)

    *—-Papazın Yanılmazlığını:

    M.S. 1870 yılında, Roma Katolik Kilisesi, Papa’nın yanılmaz olduğunu deklare etti. (Kanunlar 749.1, 1404 ve 1442) İncil’e göre, her insan yalan söyleyebilir ve hiç kimse kusursuz değildir. (Elçilerin İşleri 5:29; Romalılar 3:4) Ayrıca, eğer bir Papa söylediklerinde yanılmaz olduğunu iddia ederse ve yanlış bir şey yaparsa, nasıl tövbe edebilir? Böyle bir durumda, bir kısır döngü içerisinde kalınmış demektir. Üstelik hangi insan hata yapmaz? (1 Yuhanna 1:7-9)

    KAYNAKLAR:
    Dipnot 1: Burada verilen tarihsel kararlar, Peder Charles Chinique’nin “Fifty Years in the Church of Rome” (Roma Kilisesinde Elli Yıl) adlı kitabından alınmıştır.

    Dipnot 2: Katolik Kilisesinin yeni “Kanunlarının” numara sayıları, Thomas Schirrmacher’nin Internet’teki yazısından alınmıştır: “Has Roman Catholicism Changed? An Overview of Recent Canon Law.” a (Roma Katolik Kilisesi Değişmiş Midir? Yeni Kanun Hükümlerinin Özgeçmişi) (bkz. Canon Law.htm

    #34915
    Anonim
    Pasif

    Saba kardeşim… dediğim hoş gelmeyebilir ama dediklerinin çoğuna çok isabetli ve çok kolay anlaşılır karşıt tezler o kadar çok ve kolay bulunur türdendir ki… Evet, Roma Katolikliğinde bir dünyevileşme vardır ama senin olayları ortaya seriş tarzın yanılgılara sürükleyici, kanımca. Kullandığın terimler bile çok büyük ve haksız yanlış anlaşılmalara yol açabilecek türden…

    Bir kere, Hristiyanlığın esaslı yaşanış tarihi onbeşinci yüzyılda, bir Kuzey Avrupa’lı rahibin reformasyonuyla başlamamış elbet. Öyle bir şeye inanmak tamamen gerçek dışı yollara saptırır insanı.

    Sonra, Yeni Ahit metni öyle durup dururken Holivudvari bir şekilde gökten inmemiştir. Kendisinden evvel var olan bir cemaatin içersinde derlenmiştir. Şahitliğinin gerçeği de bu cemaatin Ruh’ul Kudüs ilhamı sayesindeki tecrübesinden doğrulanır. Sözün kısası, Kilise Yeni Ahit metninden evvel vardır. O senin o kadar yerdiğin ‘Geleneğin’ bir ürünüdür bir bakıma. Öyle olmasaydı zaten çok ilginç de olsa tarihi bir kitap olarak raflarda kalmış olurdu belki de. Yeni Ahit metnini anlamlandıran içeriğinin yaşanıyor olmasıdır. Yani Mesihi Cemaati, Kilise olayıdır.

    Haç’a, Hz. Meryem Ana’ya, azizlere ise hiç bir zaman ne Katolik, ne Ortodoks, ne Kıpti, ne Habeş Ortodoks, ne Ermeni Gregoryen cemaatlerinde ‘tapma’ veya ‘ibadet’ yoktur. Bu tamamen asılsız bir iftiradır. Saygı ve şefaat dileyiş vardır sadece. Şu an cemaatte yaşayan herhangi bir kardeşten yardım dilenilebileceği gibi. Nitekim Kilise ‘ölüler diyarı’ değil ‘diriler diyarıdır’. ‘Göçmüş’ olanlar da diridir… maddi olmayan bir koşulda olmasa da. Ve, hatta, o bulundukları gayb alemi koşullarında burdakilerin ızdıraplarına, sevinçlerine daha da kolay ortak olabilme vasfına sahiplerdir, madden diri olanlardan. Tüm bu kadim cemaatlerin inançlarını hiçe saymak hikmetlice bir hareket sayılabilir mi…

    Koca bir Osmanlı Tasavvuf geleneği ile, sözgelişi, ‘yavrukurt’ kampı şarkıları kalitesinde bir kültürel öneri ile mi mülakatta bulunulacak? Bunlar mı gösterilecek Hristiyanlık olarak? Bu durumda başarılabilecek tek şey mizaha konu olmaktır, sanıyorum. Ezan’a gitarlı şarkıcıklarla karşılık vermenin neticesi gülünç duruma düşmekten başka ne olabilir ki…

    Büyük Konstantin Hristiyanlığı devlet dini yapmış… peki Protestant gelenekli ülkelerde din hiç mi devlete, toplumun yapısına karışmamış… Martin Luter, Papa’ya baş kaldırışını hiç mi dünyevi güçlere dayatmamış… Koca Almanya’nın Nazi paranoyasına kapılmasında Protestantlığın ezici kuralcılığının hiç mi rolü olmamış…

    Dahası… Büyük Konstantin Hristiyanlığı devlet dini yapmasaydı da ne yapsaydı… ‘seküler’ toplum diye bir kavramın bile olmadığı o yıllarda bugünün modernitesine yakışır bir toplum mu kursaydı… Yoksa Hristiyanlığın serbestçe dolaşmasına izin verip kendisi pagan mı kalsaydı… ‘politik doğruluk’ olsun diye :-)

    Tüm bunlar üzerlerinde çok derinden düşünülmesi gereken konular… Çok yazık olur öyle futbol taraftarlığı misali tutkulara kapılıp bu türden bir zıtlığı kışkırtmak ve neticede kaş yapayım derken göz çıkarmak. Rab karşısında çok suçlu bulunmuş oluruz, dikkat edelim.

    İnsanların aralarında görüş farkları olması gayetle anlaşılır bir şey ama bu barışçıllıkla, başkalarının vicdani tercihlerine saygı ile, hassasiyetle olmalı, saldırganlık ve ‘dediğim dedik’likle değil. Tarz çoğu kez -yaklaşık her zaman- söylenenin akıl ile algılanan kısmından çok daha fazlasını ifade eder, zira.

    Esenlikler…

    #34930
    Anonim
    Pasif

    Saba Kızkardeşim,

    Yine güzel ve aydınlatıcı bir yazı yazmışsın. Seni tebrik ederim. Protestanlık da dahil, hangi mezhepte olursa olsun, tüm hataların ortaya çıkartılıp sergilenmesi gerekir. Işık, o demektir. Yani, ‘ortaya çıkaran’ demektir.

    Uğrumuzda kendi-kendini köleleştiren Pavlus’a veya ayaklarımızı yıkayan Rab İsa’ya bakınca ve O’nun sözlerini hatırlayınca – “Ama siz böyle olmayacaksınız. Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten hizmet eden gibi olsun” – bahsetmiş olduğun bu hataları, şimdiki ‘el öpen, yüzük öpen, huzurlarında iki kat olmayı gerektiren’ düzende görmemek ve üzülmemek mümkün değildir. Hakim olan Ruh, ayni Ruh mu? İsa’nın ‘Alçak gönüllü Ruhu’ mu?

    İnanlılar, kendi ‘Mezhepleri Yanında’ olacağına, ‘Rab’bin Yanında’ olsalar; Viran Dede’nin de dediği gibi, ‘Futbol takımı tutar gibi mezhep tutmasalar’, kirli ve yanlış olan herşeyi, ‘dışlanma pahasına’ açığa vursalar; bence en azından, her mezhepte olan ‘Hakikî İmanlılar’, bir ‘Bütün’ olurlardı. Varsın, ‘dincilik oynayanlar’, dincilik oynamaya devam etsinler.

    Hangi mezhepten olurlarsa olsunlar, ‘Prosperity Preachers’, yani ‘İsa’da parasal zenginliği öne çıkaranlar’; onlar ne isterlerse söylesinler, kendilerini haklı çıkartmak için hangi ayetlere baş vururlarsa vursunlar, herşeye verilecek cevapları olsun; bu hiçbirşeyi değiştirmez. Çünkü ben biliyorum ki, bu ‘Rab’bin Ruhu’ değildir. İçimdeki Ruh, onların bu öğretilerine şahitlik etmiyor. Ayni şekilde, herhangi bir konuda ve mezhepler tartışmasında, olaylara ve suçlamalara cevap vermek veya verebilmek yerine; yaratılmış olan mezhebin ruhu, ‘İsa’nın Ruhu mu?’ diye bakmak lâzımdır.

    Yalnız bu paylaşımlar, ‘Aç olanlarla’ yapılmalı. ‘Tok olanlar’ paylaşımları tartışmaya götürür. Bu da yarar yerine, zarar verir. Dediğim gibi, yüreklerimizde ‘Mezhebe bağlılık’ yerine, ‘Rab’be bağlılık’ varsa, o yürekler, hangi mezhebe ait olurlarsa olsunlar, onlar ‘Bir Yürek’tir ve bir yürek gibi hissederek, coşkuyla, hataları ortaya çıkarmakta işbirliği yaparlar. Çünkü onlar için önemli olan Rab’dir.

    Hepimiz Rab’bin tavizsiz askerleri olmaya çağrıldık. O bizleri aydınlatsın.

    Sevgiler.

    #34932
    Anonim
    Pasif

    Kemal abi merhabalar,

    Güzel bu dediklerin ama İsa’nın ruhunun nerde olduğunu anlayabilmek Ruh’ul Kudüs sayesinde gerçekleşebilen bir şey. Bu ise mantığın imkanlarını çok aşan bir durum. Kitab-ı Mukaddes’i baştan sona hafızmışçasına ezbere bilen olur ama bakarsın Ruh’ul Kudüs kendisine değmemiştir bile. Öte yandan ümmi biri olur Ruh’ul Kudüs’ün lütfu üzerinden taşar.

    Bu böyle olduğuna göre, yani Mesih ruhunun nerde olduğu sadece Ruh’ul Kudüs sayesinde bilinebilecek, salt mantık yolu ile irdelenemeyecek bir durum olduğuna göre, iyisi mi yargılardan ve özellikle saldırganca davranışlardan uzak durmak. Bu zaten, genelde, insanlar arasında asgari bir toplumsal sükünetin sağlanabilmesi için şart. Her kimle olursa olsun. Her insan vicdanının huzur hissettirdiği yolda yürür. Kimsenin kınamaya hakkı yoktur. Saygı merkezi önemi olan bir şeydir. Saygı, edep olmazsa basit bir sohbet bile olamaz.

    Üstelik… başka sefer de söylemişim, eğer burdaki forum salt Protestant forumu ise Hristiyan Türk yerine, Protestant Türk densin, giren ona göre davransın. Öyle bir durumda boş ve yorucu zıtlıkların doğması da engellenmiş olur.

    Sevgiler…

    #34934
    Anonim
    Pasif

    Değerli kemal abi..
    Öncelikle belirtmeliyimki..bu gün protestanlıkla da.. ilgili yanlış uygulamalarda..RAB’bin Öğretisine ve Kutsal kıtaba ters gelebilecek konulardada İçimdeki Kutsal Ruh bana susmamamı söyler.

    Ben İlk gittiğim Kilise’dende bu yanlış uygulamalar, yüzünden 6’tı sene sonra, ailem’le birlikte, ayrıldım..sadece ben değil bir çok kişi aynı nedenlerden ayrıldı..Konu para’nın öne çıkmasıydı.Konu.. orada artık.. Kutsal Ruh’un çalışmamasıydı.

    Zaman zaman bunu, burada da dile getirdim.Kutsal kıtab’a ters bir şeyle karşılaştığımda kanım donuyor.Meshep önemli degil önemli olan İSA MESİH ve TANRI’nın sözü..Kutsal Kıtaptır.Onu izlemektır.Kıtap ne diyor ben ona bakarım,onu izlerim,elimden geldiğince.

    Protestanım derken.. her şeyi kabul ediyorum.. anlamında protestan değilim..düşüncelerime daha yakın olduğu için protestanım diyorum..

    Ne yazıkki yeryüzünde Dört dörtlük kilise yok.Sürüden ayrılmamak için kiliseye devam ediyorum..

    Tüm samimiyetimle söylüyorum..niyetim kimseyi kirmak yada üzmek değil.Yüreğimde açılan yaralarımı çok zor..ve RAB’bımın yardımı ile kapattım.Eşimin bana olan desteği ile kapattım..ve ben 2’sene uzaklaştım..” 2’sene kutsal kıtab’ın kapağını bile açmadım..bitirdim..yaşadıklarımız ve gördüklerimiz karşısında.Düşmeden.. tekrar RAB’be.. geri geldiğim için.. adına övgüler olsun,beni bırakmadığı için.Yüreğimde güç olduğu için..Artık sadece.. benim için tek gerçek.. İSA MESİH,tır..

    Vaiz diyorki..Güneşin altında bir şey daha gördüm.Adaletin ve doğruluğun yerini kötülük almiş.İçimden “TANRI doğruyu da,kötüyü de
    yargılayacaktır” dedim Çünkü her olayın,her eylemin zamanını belirledi”

    Bu arada Viran dede seni..gerçek abim gibi seviyorum..seni kırmak.. bunu hiç istemem..bunuda bilmeni istiyorum.

    Benim için değerli iki kardeşsiniz..Kemal Abi ve viran dede Abi.. RAB İSA MESİH sizleri korusun ve kutsasın.

    #34938
    Anonim
    Pasif

    Saba, canım kızkardeşim, tabi ki dört dörtlük kilise yok. Ama bizler burda zaten Hristiyanlık hakkında çok malümatsız kalmış, sürüyla çarpıtılmış şeyler öğrenmiş bir halka Rab’bın izin verdiği ölçüde bir hizmette bulunmaya çalışıyoruz. Aramızda çocuk vaftizi, haç çıkarmanın olmayışı gibi mezhep pratiklerini münakaşa konusu edecek olursak o zaman çok günah olur gerçekten. Bu farkları saklayalım demiyorum, Tanrı aşkına. Kimseyi ‘oyuna getirmek’ diye bir şey yok bizde (zaten Rab nezdinde bir işe yarayacağı da yok öyle bir şeyin). Ama bunları tartışacaksak, birbirimizi anlama niyetiyle tartışmalıyız. Birbirimizi yerme ve ‘yenme’ niyetiyle değil.

    Biliyorum, senin, Tuba kardeşimizin gençlik azimleri de var… anlaşılır şeyler bunlar ama, be canım, dikkat edelim mümkün olduğunca. Hristiyanlık edebi olsun aramızda. Saygı, anlayış ve sevgi. Lütfen…

    Tanrı’nın esenliğiyle kal…

    #34958
    Anonim
    Pasif
    Kemal Başaran;18056 wrote:
    Saba Kızkardeşim,

    Yine güzel ve aydınlatıcı bir yazı yazmışsın. Seni tebrik ederim. Protestanlık da dahil, hangi mezhepte olursa olsun, tüm hataların ortaya çıkartılıp sergilenmesi gerekir. Işık, o demektir. Yani, ‘ortaya çıkaran’ demektir.

    Uğrumuzda kendi-kendini köleleştiren Pavlus’a veya ayaklarımızı yıkayan Rab İsa’ya bakınca ve O’nun sözlerini hatırlayınca – “Ama siz böyle olmayacaksınız. Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten hizmet eden gibi olsun” – bahsetmiş olduğun bu hataları, şimdiki ‘el öpen, yüzük öpen, huzurlarında iki kat olmayı gerektiren’ düzende görmemek ve üzülmemek mümkün değildir. Hakim olan Ruh, ayni Ruh mu? İsa’nın ‘Alçak gönüllü Ruhu’ mu?

    İnanlılar, kendi ‘Mezhepleri Yanında’ olacağına, ‘Rab’bin Yanında’ olsalar; Viran Dede’nin de dediği gibi, ‘Futbol takımı tutar gibi mezhep tutmasalar’, kirli ve yanlış olan herşeyi, ‘dışlanma pahasına’ açığa vursalar; bence en azından, her mezhepte olan ‘Hakikî İmanlılar’, bir ‘Bütün’ olurlardı. Varsın, ‘dincilik oynayanlar’, dincilik oynamaya devam etsinler.

    Hangi mezhepten olurlarsa olsunlar, ‘Prosperity Preachers’, yani ‘İsa’da parasal zenginliği öne çıkaranlar’; onlar ne isterlerse söylesinler, kendilerini haklı çıkartmak için hangi ayetlere baş vururlarsa vursunlar, herşeye verilecek cevapları olsun; bu hiçbirşeyi değiştirmez. Çünkü ben biliyorum ki, bu ‘Rab’bin Ruhu’ değildir. İçimdeki Ruh, onların bu öğretilerine şahitlik etmiyor. Ayni şekilde, herhangi bir konuda ve mezhepler tartışmasında, olaylara ve suçlamalara cevap vermek veya verebilmek yerine; yaratılmış olan mezhebin ruhu, ‘İsa’nın Ruhu mu?’ diye bakmak lâzımdır.

    Yalnız bu paylaşımlar, ‘Aç olanlarla’ yapılmalı. ‘Tok olanlar’ paylaşımları tartışmaya götürür. Bu da yarar yerine, zarar verir. Dediğim gibi, yüreklerimizde ‘Mezhebe bağlılık’ yerine, ‘Rab’be bağlılık’ varsa, o yürekler, hangi mezhebe ait olurlarsa olsunlar, onlar ‘Bir Yürek’tir ve bir yürek gibi hissederek, coşkuyla, hataları ortaya çıkarmakta işbirliği yaparlar. Çünkü onlar için önemli olan Rab’dir.

    Hepimiz Rab’bin tavizsiz askerleri olmaya çağrıldık. O bizleri aydınlatsın.

    Sevgiler.

    Bu güzel ve bereketli yaziyi tekrar okumak ve dikkatinize sunmak icin güncellendirmek istedim.

    Bazi seyleri hem iyi okumak hem de anlamak önemlidir.Bir de Tanri’nin isteginin ne oldugunu hep Tanri’ya danisarak, yol göstermesini dileyerek anlayabiliriz.Buna en iyi örnek Kral Davud ve Kral Yehosavat’tir.O iki Kral’da yapacaklari hersey icin “önce”Rab’be danisalim dediler ve danistiklari sürece de basarili oldular.

    Kemal kardesimizin dedigi gibi dincilik oynamayalim bu bize cok zarar getirir.

    Esenlik ve Sevgi dileklerimle

    #34962
    Anonim
    Pasif

    Günlerdir sitemizde ikon,ortadoks,katolik kelimi,cümle ve paylaşımları uçuşup duruyor.
    Kendi kendime ve sitede kardeşlerime söz vermiştim,muhalif yazı yazmıyacaktım,fakat öyle konular yazılıyor ki bulaşmamak elde degil.
    Natan kardeş nedir bu mucizevi ikonlar,
    Yaratılıştan sonra en büyük mucize Rab’bin vücut bulup aramıza gelip bedensel olarak yaşaması,günahlılarının kefaretinin çarmıhta ödenmesi,
    ve yaşayan Tanrı İsa Mesih’in her an bizlerle olması en büyük mucize değilmi..?
    Sizi asla terketmeyeceğim,sizi asla yanlız bırakmayacağım,ben gidiyorum fakat sizlere Ruh’umu gönderecegim,o size her konuda yardım edecek,benden dileyin,dua ile bana gelin her dileğinizi gerçekleştireceğim diyen diri Tanrımız İsa Mesih Varken hala taştan,topraktan ve kağıttan yapılmış heykel,resim gibi objelerden madet ummak zavallılık değilmidir.
    Neden insanların kafasını karıştırıyorsunuz..!
    Protestanlık dışındaki mezheplerin tarzlarınıda iyi biliyoruz,Hristiyanlığı babadan oğula geçen dünyasal bir miras gibi görmüyorlarmı,gidin bakalım katolik kiliseye size hilkat garibesi gibi davranıyorlarmı,davranmıyorlarmı görürsünüz.
    Utanmasalar Sofyadan bu tarafa İsa Mesih’e iman edenleri kabul etmeyecekler.
    Viran Dede saygılar,çok doğru söylüyorsunuz eksiksiz kilise olmaz fakat insanları adeta ikonlara tapınacak duruma getiren kiliselerde malesef olmaz.
    Dünyanın hurefelerden çektiklerini aramızda en iyi bilen kardeşimizsin.
    Bu konuda uzun bir yazı yazacağim Natan kardeş.
    Esenlik olsun.

    #34969
    Anonim
    Pasif


    ‘diri Tanrımız İsa Mesih Varken hala taştan,topraktan ve kağıttan yapılmış heykel,resim gibi objelerden madet ummak zavallılık değilmidir.’

    Ama be canım, Mutaf kardeşim… bunlardan medet uman kim… Yani eğer maksat karşımıza Katoliklik, Ortodoksluk diye bir korkulup dikip de onu taşlamaksa, o zaman buna kimse mani olamaz neticede. Ama yazık değil mi öyle bir fasıt daireye hapsolunmak…

    Evet, bu kadim geleneklerde bir babadan oğula geçmişlik hissi vardır ama bu tarihi bir süreç boyunca pratikte öyle vuku bulmuş olduğundandır sadece. Bir inanç ikrarı değildir. Yani geleneğin bir yerde yüzyıllarca yaşanmış olduğundandır. Öğretinin özünde yoktur elbet. Hiç bir aklı başında Katolik veya Ortodoks inancın ırsi bir şey olduğuna inanmaz. Ve, tabi ki insan istemiyor, başka bir geleneğe geçmeyi arzuluyorsa kendisine hayatını tehlikeye sokacak, geçiminin sağlanmasına güçlük çıkaracak herhangi bir yaptırımın uygulanacağı da yoktur. Avrupa’nın tüm ülkelerinde bunun öyle olduğu besbelli.

    İkonlara tapıldığı da yoktur kesinlikle. ‘Tapma’ (worshipping) sadece aşkın olan Tanrı’yadır. İkonda Hz. İsa Mesih resmediliyorsa tapılan ikonun kağıdı, tahtası değildir elbet, İsa’nın şahsıdır (İsa’ya tapılır, çünkü aşkın Tanrı’nın insan vücuduna bürünmüş halidir). İkon, insan vücutta yaşayan, gözleri, maddi duyuları olan bir varlık olduğundan aşkın olan ile ilişkisini kolaylaştıran bir vasıtadır sadece. Azizlerin ikonlarına ise sadece üzerlerinde resmedilen şahsa karşı saygı sunusu vardır (revering). Hz. Meryem Ana’ya da tapılmaz… özerk bir yeri vardır Hristiyan dünya görüşünde ama yine de kendisine tapılmaz.

    Mucizevi gücü olduğuna inanılan ikonlar ise koca bir İllahiyat konusudur ve tabi ki izahı vardır (bir yere kadar elbet, ondan sonrası şahsi tecrübe mevzuudur). Ama bu tür izahların anlaşılabilmesi için Ortodoks dünya görüşüyle çok yoğrulmuş, hakkında çok araştırmış, çok önyargısızca yaklaşmış olmak gerekir. Öyle bir iki kelime ile anlaşılabilecek şeyler değildir bunlar.

    Şöyle özetle söylenecek olsa Ortodoks hayat algılayışında Tanrı bereketinin eşyaya dahi nüfuz ettiğine inanılır. Lanetin de eşyaya nüfuz edebileceğine inanılır, aynı zamanda. ‘Helal’lik, ‘haram’lık durumu cansız eşyaya da geçer. Bu çok derin mistik bir dünya görüşüne dayalı bir kavramdır (sadece Hristiyanlık’ta olduğu da yoktur zaten… tarihin çok eski zamanlarından var olan bir anlayıştır). Bu anlayışta ‘Bereket’, şifa verici, Tanrı’ya yol açıcı bir virüs gibi bulaşıcı bir şeydir adeta. İnsandaki inançla da doğru orantılı bir şekilde işleyen bir nev’i, manevi anlamda kan sevkiyatıdır.

    Bazı şeyler vardır ‘tad’ meselesidir… tecrübeleri aktarılamaz. Ondan bu konuya devam verilmesini de yararsız görüyorum doğrusu. ‘Tadan’ bilir deyip kapatmayı yeğ buluyorum. Zorla olan bir şey de değil zaten. Efendimiz’in öğretisinde zor yoktur.

    Sevgiler…

    #35016
    Anonim
    Pasif
    mutaf;18121 wrote:
    Günlerdir sitemizde ikon,ortadoks,katolik kelimi,cümle ve paylaşımları uçuşup duruyor.
    Kendi kendime ve sitede kardeşlerime söz vermiştim,muhalif yazı yazmıyacaktım,fakat öyle konular yazılıyor ki bulaşmamak elde degil.
    Natan kardeş nedir bu mucizevi ikonlar,
    Yaratılıştan sonra en büyük mucize Rab’bin vücut bulup aramıza gelip bedensel olarak yaşaması,günahlılarının kefaretinin çarmıhta ödenmesi,
    ve yaşayan Tanrı İsa Mesih’in her an bizlerle olması en büyük mucize değilmi..?
    Sizi asla terketmeyeceğim,sizi asla yanlız bırakmayacağım,ben gidiyorum fakat sizlere Ruh’umu gönderecegim,o size her konuda yardım edecek,benden dileyin,dua ile bana gelin her dileğinizi gerçekleştireceğim diyen diri Tanrımız İsa Mesih Varken hala taştan,topraktan ve kağıttan yapılmış heykel,resim gibi objelerden madet ummak zavallılık değilmidir.
    Neden insanların kafasını karıştırıyorsunuz..!
    Protestanlık dışındaki mezheplerin tarzlarınıda iyi biliyoruz,Hristiyanlığı babadan oğula geçen dünyasal bir miras gibi görmüyorlarmı,gidin bakalım katolik kiliseye size hilkat garibesi gibi davranıyorlarmı,davranmıyorlarmı görürsünüz.
    Utanmasalar Sofyadan bu tarafa İsa Mesih’e iman edenleri kabul etmeyecekler.
    Viran Dede saygılar,çok doğru söylüyorsunuz eksiksiz kilise olmaz fakat insanları adeta ikonlara tapınacak duruma getiren kiliselerde malesef olmaz.
    Dünyanın hurefelerden çektiklerini aramızda en iyi bilen kardeşimizsin.
    Bu konuda uzun bir yazı yazacağim Natan kardeş.
    Esenlik olsun.

    Yazmayayım diyorum fakat burada inancıma bir hakaret sözkonusu, savunmak durumundayım.

    Öncelikle bu site sahiplerinin bana iman etmeden önce çok yardımları olduğunu göz ardı edemem, RAB onlara esenlik versin. Ve burada bana yardımcı olan birçok kişiye tekrar teşekkür ederim.

    Evangelist abi, Rüzgar Abla, Kores Abi, Tuba, Kemal Başaran, NURDEM, Jessicem RAB yolunuzu açık eylesin.

    Burası Protestan görüşe sahip bir site, saygı duyarım. Protestanlar da Mesih’e iman eder, Mesih’i Tanrı kabul eder, benim için önemli olan da budur.

    Ancak inancımla ilgili yalan yanlış bilgi verilirse, çamur atılırsa karışmak durumundayım, belki bu yazım yayınlanmaz, ona da saygı duyarım. Ve eğer burada bu mezheple bulunamazsınız denilirse, ona da saygı duyarım fakat inancıma çamur atılmasına saygım olamaz.

    Öncelikle ikonalara, Meryem Ana’ya, Azizlere taptığımızı iddia edenler için çok çok üzgünüm, bu ayeti gözden kaçırmış olmalılar;

    “Bu nedenle, belirlenen zamandan önce hiçbir şeyi yargılamayın. Rab’bin gelişini bekleyin. O, karanlığın gizlediklerini aydınlığa çıkaracak, yüreklerdeki amaçları açığa vuracaktır. O zaman herkes Tanrı’dan payına düşen övgüyü alacaktır. (1. Korintliler 4:5)”

    İddia edenler diyorum, çünkü bunu iddia etmek bile çok ama çok çirkin. Ben Ortodoks Hristiyanım, Mesih RAB’bim, öğretmenim, herşeyimdir. Ben ondan başkasına tapmam, tapamam. Bu benim inancıma da, öğretime de, doktrinime de terstir.

    İkonaya tapmam, ikonadan medet ummam. İkonaya saygı gösteririm, orada Buda’nın resmi, figürü yok. Mesih’in figürü var, nasıl ki genel olarak haç takarız, siz o demir parçasına mı güveniyorsunuz, yoksa içindeki anlama mı?

    Azizler, Azizeler, Meryem Ana konusuna gelince, bu konu çok çetrefilli, diğer forumda gerekli açıklamalar var, buraya bunları taşımak niyetinde değilim. Fakat kısaca söylemem gerekirse, biz Mesih’ten başkasına tapmayız. Bu kadar.

    Ayrıca ben birçok Katolik Kilisesi’ne gittim fakat hiçbirinde beni hilkat garibesi gibi karşılamadılar. Aksine hepsinde çok çok iyi karşıladılar.

    Elbet karşı cevap verenler olacaktır, saygım sonsuz. Fakat sizden Mesih’teki bir kardeşiniz olarak, O’nun söylediklerine bağlı olarak lütfen eleştiriyi de dozunda yapın. Ha tekrar söylüyorum, burada biz istediğimiz gibi her mezhebi eleştirebiliriz, burada sadece Protestanlar barınabilir diyorsanız amenna. Bir daha da gelmem buraya, kimseye de alınıp gücenmem, sonuçta burası sizin platformunuz.

    Fakat siz beni Mesih’teki bir kardeşiniz görmüyorsanız o ayrı, zira forumda “Mesih imanlıları ve Katolik, Ortodoks” şeklinde başlayan bir yazı gördüm, bu da demek oluyor ki, biz Mesih’e iman etmiyoruz size göre.

    Sizin, onun, Ahmet’in, John’un ne düşündüğü umrumda değil, ben Mesih’e tabiiyim, onun için ölürüm, onun sevgisi uğruna da herşeyi yaparım. Mesih beni biliyor, Mesih O’ndan başkasına tapmadığımı biliyor, Mesih içimi biliyor, önemli olan da budur. Yargılamayın diyerek bizleri uyaran Mesih’e ters düşüyorsanız bu sizin sorununuz, çünkü burada apaçık yargı var.

    Benim mezhebimin de Mesih’e ters düştüğünü iddia edebilirsiniz, fakat ben etmediğini biliyorum. Sizinle burada bunu tartışmaya gelmedim. Aslında kardeşler arasındaki kavgayı bırakıp, Mesih’te birleşip Müjde’yi duyurmak yerine nedir bu kavga?

    Tüm Mesih’teki kardeşlerimi, abilerimi, ablalarımı çok seviyorum.

    Saygılar

    Kardeşiniz Sebastian

    #35013
    Anonim
    Pasif

    Lütuf esenlik ve bereket İsa Mesih inanlıları ile olsun.

    “Zina etmeyin derken zina edermisin.? Putlardan tiksinirken,tapınakları yağmalarmısın ? kutsal yasay’la övünürken,yasaya karşı gelerek Tanrı’yı aşağılar mısın.Nitekim şöyle yazılmıştır:

    “Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı’nın adına küfrediliyor.”
    Romalıla.2:22-23-24

    Ya Sebastian efendi kardeşim sizin mezheplerinizin çarpık işleri yüzünden Tanrı’nın adına hakaret ediliyor……………………………!
    Galiba siz cam fanusta yaşıyorsunuz,gelin protestan inancında ve sokakta yaşayın ve yaşadığınız ülke olan islami halktan gelen sorulara cevap verin bakalım…?
    O zaman mezheplerinizin geçmişte ne haltlar karıştırdığının farkına varırsınız.

    Gelen sorulara bir bakalım;
    *Neden üç beş günlük bebeği vaftiz ediyorsunuz,
    *Rahipler ve papazlardan neden günah çıkartıyorsunuz,
    *Meryem ana ve aziz heykel ve resimlerini neden aracı kılıyorsunuz..?

    Sizlerin çarptırmalarınız nedeni ile Protestanlar,yıllardır kutsal kitap gerçeği ve İsa Mesih’in Tanrı’lığını anlatacağım diye sokaklarda kafaları gözleri patladı,can verdiler,boğazlandılar,ölüm tehditleri yüzünden ana baba ocaklarını, gerektiğinde, ülkelerini terk ettiler.
    Kafalarınızı deve kuşu gibi saklayıp durmayın ve topraktan çıkarıp etrafınıza bir bakın.
    Efendim sebastian kardeş bu kiliselere gidiyormuşta,çok iyi karşılanıyormuşya yok canım daha neler,senin gittiğin kiliseler tamamen levanten kiliseler..değilmi..Levantenlerin İslamdan gelen Hristiyanlara bakışlarını çok iyi bilirim…

    * 2004 yılı kilisemizde diriliş bayramını kutladık ve gece saat 23 sularında İzmir Sn Polikarp kilisesine misafir(gerçi çağrılmamıştık) 3 aile gittik ve bizim bebeklerden biri ağladı,vay senmisin ağlayan,cemaatten yaşlı hizmetkar bir bayanın gözlerini bize kinle çevirip yarım yamalak Türkcesi ile;
    “susturun şu çoçiği,Tanrinin evine saygi yokimi” dediğinde.
    Aklıma şu ayet geldi:

    “o sırada bazıları küçük çocukları İsa’nın yanına getirdiler,ellerini onların üzerine koyup dua etmasini istediler.Ögrenciler onları azarlayınca,İsa “Bırakın çocukları”dedi.Bana gelmelerine engel olmayın çünkü göklerin eğemenliği böylelerinindir.”
    Matta.19:13-14

    Ve iyi ki ortaçağda değiliz bunlar kutsal kitaptan bir yer bulur bizide burada hallederlerdi diye düşündüm.
    Sizin Efendileriniz, protestanları sevmezler, kominyona çıkarmazlar,vaftizini kabul etmezler, fakat ibadet saatlerinde git kiliselerine koca kapılar,deliklerden bakmalar,içeri girdiğinde sanki El_kaide tarafından gönderilmiş,canlı bombaymışız, gibi hareketler.

    “Yapma Sabestian biz iki kişiyiz biri birimizi iyi tanırız.”
    (Güney doğu ata sözü)
    Kimse martaval anlatmasın git bakalım protestan kilisesine bir saat sonra en büyük kilise pastörü ile çay içer kelam paylaşırsın.

    On yıl önce bir pazar günü tapınma saatine geç kaldım ve içeri girdiğimde 80-90 kardeş eğilmiş dua ediyorlardı, Aman Tanrım dedim ben şu an bir terörist olabilirim ve hepsi savunmasız diye düşünüp, telaşlandım, bir sürü bebelerimiz ortada gezip duruyorlardı,tapınma sonunda Pastör kardeşle paylaştım,önlem alalım dediğimde,Rab’bin planından başkası olmaz dedi.

    Yaaa Sebastian kardeş.

    Azizler, azizeler, meryem ana konusuna gelince, bu konu çok çetrefilli diğer forumda gerekli açıklamalar varmış diyorsun ne oldu sebastian kardeş, ortalık yıllar önce (400-500 yıl) bu önemsemediğiniz konular yüzünden karışmadı mı? Bunları buraya taşımak niyetinde değilmişsiniz, taşı Sebastian kardeş yüreğinde taşıyacağına,buraya taşı da biz de görelim.
    Siz Mesih’ten başkasına tapmazmışsınız, inanıyorum da, Mesih’e ulaşmak için bu kadar aracı ne peki.

    “Kardeşlerim bir kimse iyi eylemleri yokken,imanı olduğunu söylerse bu neye yarar,böylesi bir iman onu kurtarabilirmi.”
    Yakup.2:14

    Mesih’ten başkasına tapmıyorsunuz ama biz protestanlar sizlerin açıklarını kapatmaktan yorulduk. Peki neden mi açıklarınızı kapatıyoruz.?
    Çünkü İsa mesih derki;

    ” Bize karşı olmayan bizden yanadır.”

    Rab’bin buyruğu ile siz Müjdelemeden bir haber olan katolik ve ortadoksları toparlamak ve hakkınızdaki yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak veya :) üstünü örtmek için kendimizi paralıyoruz.

    Çünkü sizler için Matta 28 bölümün,kenya’nın kurtuluş gününden ne farkı varki…!

    Bak Sebastian kardeş sizinle olan farklılığımızdan sadece bir tane örnek vereceğim, ama size yetmez ise hamdolsun hazinemizde çok şeyler var onlardanda paylaşırız.
    Şimdilik sadece bir tane örnek veriyorum…..!

    Meryem Ana’nın Kimliği ve Rolü Konusundaki Farklılıklardan başlayalım:

    Mesih İnanlılarını, Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer önemli bir nokta da, Meryem ananın kimliği ve rolü konusudur.
    Katolikler ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik Kilisesi, Süryani Kadim kilisesi vs…) Meryem anayı adeta bir tanrıçaya dönüştürmüşlerdir.

    Ayinleri ve öğretilerinin merkezi neredeyse Mesih değil ama Meryem anadır. O’nun onuruna yapılan kiliseler, hac yerleri ve bayramların sayısı İsa Mesih’inkinden daha fazladır.
    Kutsal Kitap ışığında, Katolik ve Ortodoks’ların Meryem ana konusunda düşmüş oldukları beş temel yanılgı vardır Sebastiyan Kardeşim..

    Hristiyanlıkda meshepler nedir?
    Katolik Ortodoks Protestanlık arasındaki farklılık nedir?
    Hristiyanlıkta kaç farklı meshep vardır.?

    1.Meryem anaya vermiş oldukları görkemli unvanlar konusundaki yanılgılarımı desem nedir bunlar: Meryem’e şu görkemli unvanlar verilmiştir:

    Tanrı’nın kutsal anası
    Sabah yıldızı
    Cennetin kapısı
    Günahkârların sığınağı
    Hıristiyanların destekleyicisi ve yardımcısı
    Meleklerin, göğün ve evrenin kraliçesi
    Dünyanın Mesih ile ortak kurtarıcısı
    Avukat, aracı veya meyancı’ vs.

    Oysa Kutsal Kitap, bu isimlerin hiçbirini, hiçbir şekilde Meryem’e vermez. ‘Sabah yıldızı’, ‘cennetin kapısı’, ‘günahkârların dostu’, ‘meyancı’, ‘avukat ‘ isimlerini yalnızca İsa Mesih’e verir.

    Aynı zamanda, Hıristiyanların yardımcısı veya destekleyicisiyse, Kutsal Kitap’a göre yalnızca Kutsal Ruh’tur (Yu. 14:16-18)

    Kutsal Kitap yine açık bir şekilde yalnızca tek bir meyancının var olduğunu ve bunun yalnızca İsa Mesih olduğunu vurgular ve derki..!

    “O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır”
    (1Tim.2:4-6).

    Yalnızca İsa Mesih’e ve Kutsal Ruh’a yaraşan bu isimlerin bir yaratığa verilmesi ciddi bir yanılgı ve hatadır. Şunu da belirtmeliyki.. Meryem’e verilen ‘göklerin kraliçesi’ ismi tamamen putperestlikten gelmektedir. Bu isim Kutsal Kitap’ın Yeremya 7:16,20 ve İşaya 44:16-23’te Meryem’e değil, Babil tanrıçası Astarte’ye ilişkin söylenir.
    Tanrı, burada kendisini öfkelendirmek için gökler kraliçesine, pideler hazırlayıp sunan kişileri açıkça lanetlemektedir.
    Şu da açıktır ki, Babil’lilerin tanrıçalarına verdikleri birçok isim 5’inci yüzyıldan itibaren, putperestlikten Hıristiyanlığı seçmiş, ama gerçekte putperest alışkanlıklarından tam olarak vazgeçmemiş ama onları Hıristiyan kisvesi altında muhafaza edenlerce Meryem’e atfedilmiştir.


    4’üncü yüzyıldan itibaren Mesih’i doğurmasından dolayı Meryem’e verilmeye başlanan ‘Tanrı’nın anası’ unvanına gelince:
    Bu isim; Kutsal Kitap’a ve biz Mesih İnanlılarına göre Tanrı’ya karşı büyük bir hakarettir.
    Bu isim ancak mitolojilerde rastlanan, Tanrı’dan önce var olup, Tanrı’yı doğurmak, Tanrı’ya hayat vermek gibi Kutsal Kitap’a tamamen ters düşen, çarpık düşüncelere sebebiyet verdiğini bilmiyormuyuz..

    Tanrı’nın kesinlikle annesi yoktur, hiç olmamıştır ve olamaz da.. Hiç kimse Tanrı’yı doğuramaz veya O’na hayat veremez. Tanrı’dan önce kendisine sebebiyet verecek hiç kimse var olmamıştır.
    Tanrı ezelidir. Başlangıcı ve sonu yoktur. Meryem ancak İsa Mesih’in insanlığının annesi olmuştur Tanrılığının değil. Doğrudur ki, Luka 1:43’te Elizabet Meryem’e ‘Rabbimin anası’ demiştir.
    Ama dikkat edilsin ki, burada ‘Tanrı’mın anası’ değil, ‘ Rabbimin anası’ deniliyor.
    Burada kullanılmış olan ‘Rab’ kelimesi Tanrı anlamında değil ama Efendi veya sahip anlamında olup o zamanlarda bir çok saygın kişi bu şekilde çağrılmaktaydı (Mat.23:8-12).
    Başka bir bölümde Yakup’tan söz edilirken onun da ‘Rabbin kardeşi’ olduğu belirtilir (Gal.1:19).
    Şüphesiz bizler bunu ‘Tanrı’nın kardeşi’ anlamında yorumlayıp, bundan Yakup’un da çok özel biri olduğu sonucunu çıkarmamalıyız.
    Bu bizleri çarpık düşüncelere götürür. Bu yalnızca Mesih’in bedensel yöndeki kardeşi anlamındadır.

    2. Meryem ananın doğuştan günahsızlığı konusundaki yanılgıları. Katolik ve Ortodokslar Meryem’in ‘anne karnında oluşmaya başladığı andan itibaren aslî günahtan tamamen arı kaldığını veya korunduğunu’ bildirip, ‘hayatı boyunca da Meryem’in hiç bir günah işlememiş’ olduğunu öğretirler.
    Meryem’in lekesiz var oluşu görüşü 1854 yılında resmen onaylanmış ve tüm Hıristiyanlarca kesinlikle kabul edilmesi gereken bir dogma olarak ilan edilmiştir.

    Oysa Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde böyle bir görüş veya düşünce bile mevcut değildir. Kutsal Kitap çok açık bir ifadeyle içinde Meryem de olmak üzere bütün insanlığın günahlı olduğunu ve günahlı doğduğunu vurgular:

    “Doğru olan kimse yok, bir kişi bile yoktur… Hepsi yoldan saptılar… iyilik eden bir kişi bile yoktur… Hiç ayırım yoktur. Çünkü HERKES günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı”
    (Rom.3:10-12,22-23; 5:12).

    Kutsal Kitap bunun dışında kalan tek kişinin yalnızca İsa Mesih olduğunu bildirir (İbr.4:15,7:26; 1Pet.1:19, 2:22; Yu. 8:46, 1Yu. 3:5; Eyb.14:4).
    Meryem’in kendisi bile Luka 1:46-47’de Tanrı’ya ‘Kurtarıcım’ diye hitap etmekle günahlılığını ve kurtuluşa muhtaç biri olduğunu dile getirmiştir.

    Bundan başka Luka 2:22-24’te şeriatın doğrultuda Meryem’in tapınakta bir çift güvercin yavrusu sunması da Levililer 12:6-8’e göre onun günahlılığının başka bir kanıtıdır.
    Günahsız birinin, kurban sunmaya gereksinimi olmadığı açıktır. Zaten M.S. 4’üncü yüzyıldan itibaren ileri sürülmeye başlanan, Meryem’in günahsızlığı konusu 1854’te resmen bir dogma olarak, kabul edilişine kadar kilise içinde bir sürü tartışmalara ve protestolara neden olmuştur.
    Bu görüş kesinlikle Kutsal Kitap’ın bir öğretisi değildir. Kilisece ortaya atılmış geleneklere dayalı bir öğretidir o kadar.
    Bundan başka eğer Meryem günahsız doğsaydı bu onun anne ve babasının da günahsız doğmasını gerektirecekti.
    Anne babası günahsız doğduysa.. onların anne babaları da vs… bu sürüp gider.

    3. Meryem’in bedeni ve canıyla ölümden sonra göğe kaldırılması görüşü. Katolik kilisesi 1950 yılındaki bir konsülde, Meryem’le ilgili olarak bütün Katoliklerce kabul edilmesi gereken, yeni bir dogma ortaya attı.
    Bu dogma Meryem ananın ‘yeryüzündeki yaşamı sona erince, bedeni ve canıyla’ aynı Mesih gibi göğe kaldırılıp, hükmetmek amacıyla ‘Rab tarafından evrenin kraliçesi olarak yüceltilmesi’ öğretisiydi.

    O tarihten bu yana her sene 15 Ağustosta tüm Katolik ve Ortodokslar Meryem’in göğe alınışını kutlarlar.
    Hıristiyan Dininin Özü adlı kitap ‘ Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesi midir? diye sorar..
    ve hemen ardından da yanıtlar: ‘Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesidir, çünkü o Kilise’nin yanılmaz yetkisiyle belirlenmiştir’

    Oysa Kutsal Kitap’ta bu görüşü destekleyecek tek bir ayet bile mevcut değildir.
    Bu Katolik kilisesinin Meryem’e duyduğu aşırı saygı ve bağlılıktan kaynaklanan hayal ürünü bir öğretidir.
    Bilindiği gibi Mesih ,haçta asılıyken Meryem’i öğrencisi Yuhanna’ya emanet etmiştir. Meryem’in ölümüne dek onunla kalan Yuhanna kesinlikle böyle bir düşünce veya olaydan söz etmemiştir.

    Hatta ‘ İnsanoğlundan başka hiç kimsenin göğe çıkmadığını’ belirten Mesih’in sözlerini de o kaydetmiştir (Yu.3:13).
    Böyle bir olay olsaydı o bunu şüphesiz bildirecekti. Seneler sonra, Meryem’in ölümünden bile sonra Esinleme kitabında yaşlı Yuhanna dirilen Mesih’i görmüş ama O’nun yanında ne Meryem’i görmüştür ne de onun gökte olduğundan söz etmiştir.
    O, Esinleme 12’de sembolik bir tarzda güneşe sarılmış, ayaklarının altında ay ve başında on iki yıldızdan oluşmuş bir taçla beliren hamile kadın kesinlikle Meryem değil,kurtarıcının kendisininde geldiği İsrail halkıdır bu (Tek.37:9;Rom.9:4-5).

    Bundan başka Kutsal Kitap dirilişlerin, sıralanışından söz ederken şunları belirtir:
    “Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek: ilk örnek olarak Mesih, sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar” (1Kor.15:23).

    Bu ayet açık bir şekilde göstermektedir ki, dirilerek göğe giden yalnızca Mesih’tir. Mesih’in dirilişinden sonra, Mesih’e ait olanların dirilişiyse, yalnızca Mesih’in ikinci geliş anında gerçekleşecektir.

    Bu ikinci gelişten önce, içinde Meryem de olmak üzere Mesih benzerliğinde hiç kimse dirilmemiş ve göğe alınmamıştır.
    Kutsal Kitap’a dayanmayan böyle bir öğretinin bir iman maddesi ve dogma olarak empoze edilmesi üzücü bir gerçek degilmidirde nedir..

    4. Meryem ananın ebediyen bakire kalması görüşü. Katolik ve Ortodoksların diğer bir yanılgısı da Mesih’in doğumundan sonra Meryem’in Yusuf ile normal bir karı-koca yaşamına sahip olmayıp onun ebediyen bakire kalması ve dolayısıyla Yusuf’tan da çocukları olmayı öğretileridir.

    Biz Mesih İnanlıları, Kutsal Kitap verilerine dayanarak, Meryem’in yalnızca Mesih’in doğuşuna kadar bakire kaldığını fakat Mesih’in doğumundan sonra, Meryem’in aynen diğer insanlar gibi Yusuf ile beraber normal bir karı-koca yaşamına sahip olup, hatta bunun sonucunda birçok çocukları bile olduğunu kabul ederiz.

    Zaten bizzat melek Cebrail Yusuf’a
    “Meryem’i kendine karı olarak almaktan korkma”
    (Mat.1:20)
    diyerek açıkça, Meryem ve Yusuf’un normal bir aile yaşamı sürdürmesinde, bir sakınca olmadığını belirtmiştir. Yusuf meleğin talimatı üzere:
    “Meryem’i eş olarak yanına aldı. Ne var ki, Meryem oğlunu doğuruncaya dek Yusuf onunla birleşmedi”
    (Mat.1:24-25).
    hrturk
    Açıkça görüldüğü gibi Yusuf, yalnızca İsa doğana dek Meryemle birleşmedi. Bundan sonrası için hiçbir sınırlama yok.

    Bundan başka İncil’in birçok yerinde İsa’nın kardeş ve kız kardeşlerinden söz edilir ve hatta isimleri sıralanır:

    ‘Meryem’in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun’un kardeşi olan marangoz değil mi bu? Kız kardeşleri burada, aramızda yaşamıyor mu?” Ve gücenip O’nu reddettiler.’.

    “Birisi İsa’ya, “Bak” dedi, “annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seninle konuşmak istiyorlar.” İsa, kendisiyle konuşana şu karşılığı verdi: “Kimdir annem, kimdir kardeşlerim?” Eliyle öğrencilerini göstererek, “İşte annem, işte kardeşlerim!” dedi.
    “Göklerdeki Babamın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kız kardeşim ve annem odur.”
    (Mat. 12:46-50).

    Bazıları bu kardeşler sözünü, İsa’nın bedensel değil de ruhsal kardeşleri olduğunun ileri sürer.
    Bu çürük bir tezdir çünkü Kutsal Kitap ilk başlarda bu kardeşlerinin kendisine inanmadığını belirtir:

    “Yahudilerin Çardak Kurma bayramı yaklaşmıştı. Bu nedenle İsa’nın kardeşleri O’na, “Buradan ayrıl, Yahudiye’ye git” dediler, “öğrencilerin de yaptığın işleri görsünler. Çünkü kendini açıkça tanıtmak isteyen bir kimse yaptıklarını gizlemez. Mademki bu şeyleri yapıyorsun, kendini dünyaya göster!” Kardeşleri bile O’na iman etmiyorlardı .”
    (Yuhanna.7:2-5)

    İsa’nın kardeşlerinin onun kuzenleri olduğunu söylemek de yanlıştır, çünkü Yunanca da kuzen için ayrı, kardeş için ayrı kelimeler vardır. Eğer gerçekten kuzenleri olsaydı asıl kuzen kelimesini kullanacaktı Kutsal Kitap ama bu böyle değildir.
    Doğrudur ki, kardeş kelimesi bazen aynı topluma, aynı millete ait insanlara nispeten kullanılır.
    Kutsal Kitap’ta bu sözün bu anlamda kullanıldığı yerler açıktır. Ama İsa’nın kardeşlerinden söz edildiğinde bunun ailesel ve harfî anlamda olduğu açıktır. İncil’de yine şu ifadeleri okuruz:

    “Bundan sonra İsa, annesi, kardeşleri ve öğrencileri Kafernahum’a inerek orada birkaç gün kaldılar”
    (Yu.2:12;Eiçi 1:14).

    Burada da açıkça görüyoruz ki özenle öğrencileri anası ve kardeşleri ayrı ayrı belirtilmektedir. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin Meryem’in ebediyen bakire kaldığı iddiasının gerisinde evlilik olgusunun hor görülmesi ve kutsal bir kadına bunun yakışmayacağı çarpık düşünce yatmaktadır.
    Kutsal Kitap açık bir şekilde evliliği kutsal niteler ve asla onu hor görmez. Bu ve buna benzer ayetler açıkça belgelemektedir ki, Meryem ebediyen bakire kalmamış, fakat Yusufla evlenerek birçok çocukları olmuştur.

    5. Meryem anaya dua ve ibadet edilip yüceltilmesi yanılgısı. Katolik ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik, Süryani Kadim vs…) kiliseleri Meryem’e bağlılıklarında daha da ileri gidip, ona özel bir ibadet, tapınış ve dua sunarak,yanılgılarının doruğuna varırlar.
    Meryem’e sunmuş oldukları birçok dua da ondan merhamet, yardım, günahlardan bağış dileyip, yaşamlarını onu eline teslim ettiklerini dile getirirler.
    Katoliklerce hazırlanan Hıristiyan dininin Özü adlı kitapçıkta Meryem’e şu dua yükseltilir:

    “Ey şefkatli Bakire Meryem, himayene sığınan, yardımını dileyen ve aracılığını isteyen hiç kimsenin, senin yardımını görmeden geri çevrildiğini hatırla. Bundan cesaret alarak sana koşuyorum. Ey Mesih İsa’nın Annesi ve benim şefkatli Annem, sans geliyorum ve günahlarım yüzünden çektiğin acılarla ayaklarına kapanıyorum. Ey Kurtarıcımız Mesih’in Annesi, dualarımı reddetme, onları dinle ve kabul et. Amin ‘(sayfa 79-80).

    Kutsal Kitap’a göre Meryem’e sunulan bu dua, tapınış ve şereflendirme eylemleri, büyük bir günah olup;
    “karşımda başka ilahların olmayacak, onlara tapınmayacaksın” (Çık.20:3-5).

    Emrini çiğnemektedir.İsa Mesih, elçiler ve melekler açık bir şekilde yalnızca Tanrı’ya tapınılıp, O’na dua edilmesini ve yalnızca O’na hizmet edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Yalnızca Tanrı’ya ve Mesih’e sunulması gereken bu dua ve tapınışın bir yaratık olan Meryem’e sunulması Hıristiyan kiliselerince kabul edilemeyecek bir uygulama olup Yaratıcıdan ziyade yaratığa tapma hatasına düşmektir.
    Kutsal Kitap’ın hiç bir yerinde Meryem’e sunulan bir dua, bir tapınış veya yüceltme eylemi mevcut değildir. Her ne kadar Katolik kilisesi Meryem’e sunulan bu tapınışın Tanrı’ya sunulan tapınıştan farklı ve aşağı bir tapınış olduğunu söylese de uygulamada arada hiçbir fark yoktur ve bu puta tapıcılıkla aynıdır.
    Sırf Kurtarıcı İsa’nın annesidir diye Meryem’e dua etmek, tapınmak veya onu yüceltmek büyük bir hatadır.
    Bizzat İsa Mesih’in kendisi bu gerçeği Luka 11:27-28’de açıkça şu sözlerle ifade etmiştir:

    İsa bu sözleri söylerken kalabalığın içinden bir kadın O’na

    “Ne mutlu seni taşımış olan rahme, seni emzirmiş olan memelere!” diye seslendi. İsa, “Daha doğrusu, ne mutlu Tanrı’nın sözünü dinleyip uygulayanlara!” dedi

    İsa Mesih’in kendisi bile birçok olayda Meryem’e fazla yer vermemiştir. Annen ve kardeşlerin dışarıda seni görmek istiyorlar denildiğinde
    “O ‚ “benim anam kimdir? ve kardeşlerim kimdir?” demiş ve öğrencilerini göstererek ‘göklerde olan Baba’mın iradesini kim yaparsa benim kardeşim ve anam odur’ diye vurgulamıştır.
    (Mat.12:46-50).

    Kana şehrindeki düğünde de İsa Mesih annesine ‘kadın’ diyerek hitap etmiştir.
    Elçiler de kendi aralarında ona özel bir yer vermemişlerdir. Son olarak adı geçen Elçiler kitabında Meryem’i ve kardeşlerini diğer öğrencilerle dua hizmetinde görüyoruz o kadar. Bundan sonra ne mektuplarda ne de diğer yazılarda ondan söz edilmez.
    Eğer Katolik ve Ortodoksların Meryem hakkındaki düşünceleri doğru olsaydı böyle bir suskunluk mevcut olmayacaktı.

    Şüphesiz biz Mesih İnanlıları Rab İsa’nın diğer öğrencilerine karşı duyduğumuz saygı benzerliğinde Meryem’e de saygı duyarız.

    Fakat asla ona ne dua eder, ne tapar, ne de şereflendiririz. Kendisi diğer elçiler ve kutsallar gibi şimdi ölüdür ve Rabbin huzurunda bedensel dirilişini beklemektedir.
    Kendisi neticede bir insan bir yaratık olduğundan zaman ve yerle sınırlıdır ve kendisine sunulan duaları ne işitebilir ne de cevaplayabilir.

    Bundan başka Meryem’e dua ederek onu çağırma hareketi ölmüş birini çağırmak anlamına gelip Tanrı’nın şu buyruğunu çiğnemek demektir:

    “Aranızda … ölülere danışan bulunmayacaktır”
    (Tes.18:9-12).

    Meryem’e tapınmak alışkanlığı 4’üncü yüzyılda, tanrıçalara tapınma alışkanlıkları yaygın olan putperestllerin Hıristiyanlığı benimsemesiyle başlamıştır.
    Bu kişiler tapınmış oldukları tanrıçaları Meryem’le özdeşleştirerek sapık alışkanlıklarını Hıristiyan kisvesinde sürdürmüşlerdir.

    Melek ve Azizler, Resim Heykel ve Suretlerin Kullanımı Konusundaki Farklılıklar

    Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer bir özellik de onların melek, Meryem ve azizleri şereflendirmeyip tapınmamaları ve yine tapınış yerlerinde onların resim heykellerini bulundurmamalarıdır.

    Mesih İnanlıları her ne kadar Mesih’i gerçek Tanrı olarak görüp O’na tapınsa da O’nun insan eliyle yapılmış tasvir ve heykellerine kesinlikle eğilmez ve tapınmazlar.
    Yine her ne kadar genelde tapınaklarında haç bulundurulsa da asla haçı şereflendirmez veya onun önüne geçip dua etmezler.
    Haç, tapınak ve kitaplarında yalnızca Mesih’in kurtarış sağlayan ölümünün bir sembolü olarak kullanılır.
    Kitaplarında kullanmış oldukları resimler de yalnızca eğitimsel amaçlıdır. Azizler konusundaki tutumları da Kutsal Kitap’ta sözü edilen bu kutsal kişilerin yaşam tarzlarını ve imanlarını kendilerine örnek olarak görmekten öte geçmez.
    (ibr.11 ).
    Meleklerin de görkemini kabul etmelerine rağmen asla onlara tapınmaz veya onları şereflendirmezler.

    Fakat Katolik ve Ortodoks kiliselerin bu suret ve heykellerin kullanımı sembol veya eğitimsel kullanımdan daha da öteye gidip, melekler ve azizler de içinde olmak üzere özel bir şerefe ve tapınışa hedef olmaktadır.
    Örneğin son olarak yayımlanmış Katolik kilisesinin eğitim kitabı her ne kadar Tanrı’ya sunulan tapınıştan daha aşağı derecede bir tapınış sunduklarını belirtse de Katolik kilisesi açık bir şekilde Mesih’in, Meryem’in ve azizlerin tasvir ve heykellerine tapınıp onları şereflendirmek gerektiğini öğretir .

    Katolik kilisesi öncülerinden biri olan Akinalı Tomas açık bir şekilde ‘Mesih’e tapındığımız gibi O’nun haçına da aynı şekilde tapınırız’ der .
    Hatta bazı kiliselerde direkt olarak haça yöneltilmiş dualar vardır.

    Ey Mesih’in kanlı haçı vs… Bazı konsüllerce kabul edilip bazılarınca da reddedilen resim ve heykellerin kiliselerde kullanılma uygulaması şiddetli tartışma ve itirazlardan sonra nihayet 16’yüzyılda Trente Konsilinde bir iman maddesi olarak empoze edilmiştir.

    Mesih İnanlıları Çıkış 20:1-5’deki On emirin ilk ikisine dayanarak tasvir ve suretlerin şereflendirilmesini kesinlikle reddederler:.

    “Seni esirlik evinden çıkaran, Allahın Yehova (Yahwe) Benim. Karşımda başka ilahların olmayacaktır. Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin; ve onlara ibadet etmeyeceksin”

    Her ne kadar bazıları bu resimlere değil yalnızca onların temsil ettiği kişilere dua edip şereflendirdiklerini söyleseler de gerçekte bu Tanrı’nın Sözü’ne uygun düşmez.
    Mısır esaretinden özgürlüğe çıkan İsrail halkı Musa Sion dağında Tanrı’nın huzurunda bulunduğu sırada, kendilerini kurtaran Tanrı’yı buzağı suretinde temsil ederek “işte sizi esirlikten kurtaran Tanrı’ diye ilan etmiş ve bunun sonucunda Tanrı tarafından ciddi bir şekilde cezalandırılmışlardır. Zehirli yılanların zehrinden kurtulmaları amacıyla Tanrı’nın emriyle Musa’nın yapmış olduğu tunç yılan tapınış aracı olmaya başlayınca kral Hizikiya tarafından parçalandı
    (2.Kırallar 18:4) Zaten ilk yüzyıldaki Mesih İnanlıları da ibadetlerinde kesinlikle suret, resim veya heykeller kullanmazlardı. Daha iyi yoğunlaşmak için bu suretleri kullananlara elçi Pavlus’un şu bildirisi yeterli bir uyarı olsa gerek:
    “Biz görünüşle değil imanla yürüyoruz”
    (2.Kor.5:7)
    Ve yine.. “Sevgili çocuklarım kendinizi putlardan koruyun”

    Örneğin Katolik ve Ortodokslar meleklere ve azizlere de dua ve yardıma çağırmalarıyla adeta onlara tapınmaktadırlar.

    Rab İsa Sana Şükrediyorumki yüce planının yeryüzünde devamı için Martin Lutheri kullandın…………………………………………………..AMİN.

    #35021
    Anonim
    Pasif

    RAB SİZLERİ KUTSASIN BEREKETLESİN ARKADAŞLAR HRİSTİYANLAR BİRLİK VE UYUM İÇİNDE OLMALI ASLA BÖLÜNMEMELİ KATOLİK PROTESTAN ORTODOKS HEPSİ BABA TANRI OĞUL VE KUTSAL RUHA İNANIRLAR İSA ASLA ARALARINDA ÇEKİŞME HAKARET OLMASINI İSTEMEZ ŞÖYLE YAZILIDIR KENDİ İÇİNDE BÖLÜNEN YOK OLMAYA MAHKUMDUR BUYÜZDEN KATOLİK PROTESTAN VE ORTODOKSLAR AYRI DEĞİLDİR BİR PROTESTAN ORTODOKS KİLİSESİNE GİDEBİLİR KİLİSELER HRİSTİYANDIR MESİHİN GELİNİ HEM KATOLİK HEM ORTODOKS HEM PROTESTANDIR MESİHİN GELİNİ KİLİSESİDİR KATOLİK OLSUN PROTESTAN OLSUN ORTODOKS OLSUN HERKESİ AYNI ÖLÇÜDE SEVER ARANIZDA BİRAZ YANLIŞ YAPANLAR BİRAZ HATA YAPMIŞ OLANLAR VARSADA BUNU SUÇLAMADAN GÜZELGÜZEL ANLATMAK DOĞRU YOLU GÖSTERMEK ÇOK ÖNEMLİDİR HİÇBİR HRİSTİYAN FERİSİ YADA SAPKIN DEĞİLDİR ÇOK AZ HATALI DÜŞÜNCELERİ OLAN OLABİLİR BUNLARDA ZAMAN LA DÜZELECEKTİR Yol gerçek ve yaşam benim benim araciliğim olmadan baba ya kimse gelemez beni tanirsaniz baba yi da tanirdiniz beni gören baba yi görmüştür ben babadayim baba da bendedir siz bendesiniz bende sizdeyim sizleri öksüz birakmayacağim size geri döneceğim beni seveni babam da sevecektir bende onu seveceğim dünyanin heryerine gidin baba oğul kutsal ruh ile insanlari kutsayin onlari baba tanrinin ve benim öğrencilerim olarak yetiştirin

    #35014
    Anonim
    Pasif

    Quote:
    am Fanustamı yaşıyorsunuz..!

    Lütuf esenlik ve bereket İsa Mesih inanlıları ile olsun.

    “Zina etmeyin derken zina edermisin.? Putlardan tiksinirken,tapınakları yağmalarmısın ? kutsal yasay’la övünürken,yasaya karşı gelerek Tanrı’yı aşağılar mısın.Nitekim şöyle yazılmıştır:

    “Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı’nın adına küfrediliyor.”
    Romalıla.2:22-23-24

    Ya Sebastian efendi kardeşim sizin mezheplerinizin çarpık işleri yüzünden Tanrı’nın adına hakaret ediliyor……………………………!
    Galiba siz cam fanusta yaşıyorsunuz,gelin protestan inancında ve sokakta yaşayın ve yaşadığınız ülke olan islami halktan gelen sorulara cevap verin bakalım…?
    O zaman mezheplerinizin geçmişte ne haltlar karıştırdığının farkına varırsınız.

    Gelen sorulara bir bakalım;
    *Neden üç beş günlük bebeği vaftiz ediyorsunuz,
    *Rahipler ve papazlardan neden günah çıkartıyorsunuz,
    *Meryem ana ve aziz heykel ve resimlerini neden aracı kılıyorsunuz..?

    Sizlerin çarptırmalarınız nedeni ile Protestanlar,yıllardır kutsal kitap gerçeği ve İsa Mesih’in Tanrı’lığını anlatacağım diye sokaklarda kafaları gözleri patladı,can verdiler,boğazlandılar,ölüm tehditleri yüzünden ana baba ocaklarını, gerektiğinde, ülkelerini terk ettiler.
    Kafalarınızı deve kuşu gibi saklayıp durmayın ve topraktan çıkarıp etrafınıza bir bakın.
    Efendim sebastian kardeş bu kiliselere gidiyormuşta,çok iyi karşılanıyormuşya yok canım daha neler,senin gittiğin kiliseler tamamen levanten kiliseler..değilmi..Levantenlerin İslamdan gelen Hristiyanlara bakışlarını çok iyi bilirim…

    * 2004 yılı kilisemizde diriliş bayramını kutladık ve gece saat 23 sularında İzmir Sn Polikarp kilisesine misafir(gerçi çağrılmamıştık) 3 aile gittik ve bizim bebeklerden biri ağladı,vay senmisin ağlayan,cemaatten yaşlı hizmetkar bir bayanın gözlerini bize kinle çevirip yarım yamalak Türkcesi ile;
    “susturun şu çoçiği,Tanrinin evine saygi yokimi” dediğinde.
    Aklıma şu ayet geldi:

    “o sırada bazıları küçük çocukları İsa’nın yanına getirdiler,ellerini onların üzerine koyup dua etmasini istediler.Ögrenciler onları azarlayınca,İsa “Bırakın çocukları”dedi.Bana gelmelerine engel olmayın çünkü göklerin eğemenliği böylelerinindir.”
    Matta.19:13-14

    Ve iyi ki ortaçağda değiliz bunlar kutsal kitaptan bir yer bulur bizide burada hallederlerdi diye düşündüm.
    Sizin Efendileriniz, protestanları sevmezler, kominyona çıkarmazlar,vaftizini kabul etmezler, fakat ibadet saatlerinde git kiliselerine koca kapılar,deliklerden bakmalar,içeri girdiğinde sanki El_kaide tarafından gönderilmiş,canlı bombaymışız, gibi hareketler.

    “Yapma Sabestian biz iki kişiyiz biri birimizi iyi tanırız.”
    (Güney doğu ata sözü)
    Kimse martaval anlatmasın git bakalım protestan kilisesine bir saat sonra en büyük kilise pastörü ile çay içer kelam paylaşırsın.

    On yıl önce bir pazar günü tapınma saatine geç kaldım ve içeri girdiğimde 80-90 kardeş eğilmiş dua ediyorlardı, Aman Tanrım dedim ben şu an bir terörist olabilirim ve hepsi savunmasız diye düşünüp, telaşlandım, bir sürü bebelerimiz ortada gezip duruyorlardı,tapınma sonunda Pastör kardeşle paylaştım,önlem alalım dediğimde,Rab’bin planından başkası olmaz dedi.

    Yaaa Sebastian kardeş.

    Azizler, azizeler, meryem ana konusuna gelince, bu konu çok çetrefilli diğer forumda gerekli açıklamalar varmış diyorsun ne oldu sebastian kardeş, ortalık yıllar önce (400-500 yıl) bu önemsemediğiniz konular yüzünden karışmadı mı? Bunları buraya taşımak niyetinde değilmişsiniz, taşı Sebastian kardeş yüreğinde taşıyacağına,buraya taşı da biz de görelim.
    Siz Mesih’ten başkasına tapmazmışsınız, inanıyorum da, Mesih’e ulaşmak için bu kadar aracı ne peki.

    “Kardeşlerim bir kimse iyi eylemleri yokken,imanı olduğunu söylerse bu neye yarar,böylesi bir iman onu kurtarabilirmi.”
    Yakup.2:14

    Mesih’ten başkasına tapmıyorsunuz ama biz protestanlar sizlerin açıklarını kapatmaktan yorulduk. Peki neden mi açıklarınızı kapatıyoruz.?
    Çünkü İsa mesih derki;

    ” Bize karşı olmayan bizden yanadır.”

    Rab’bin buyruğu ile siz Müjdelemeden bir haber olan katolik ve ortadoksları toparlamak ve hakkınızdaki yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak veya :) üstünü örtmek için kendimizi paralıyoruz.

    Çünkü sizler için Matta 28 bölümün,kenya’nın kurtuluş gününden ne farkı varki…!

    Bak Sebastian kardeş sizinle olan farklılığımızdan sadece bir tane örnek vereceğim, ama size yetmez ise hamdolsun hazinemizde çok şeyler var onlardanda paylaşırız.
    Şimdilik sadece bir tane örnek veriyorum…..!

    Meryem Ana’nın Kimliği ve Rolü Konusundaki Farklılıklardan başlayalım:

    Mesih İnanlılarını, Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer önemli bir nokta da, Meryem ananın kimliği ve rolü konusudur.
    Katolikler ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik Kilisesi, Süryani Kadim kilisesi vs…) Meryem anayı adeta bir tanrıçaya dönüştürmüşlerdir.

    Ayinleri ve öğretilerinin merkezi neredeyse Mesih değil ama Meryem anadır. O’nun onuruna yapılan kiliseler, hac yerleri ve bayramların sayısı İsa Mesih’inkinden daha fazladır.
    Kutsal Kitap ışığında, Katolik ve Ortodoks’ların Meryem ana konusunda düşmüş oldukları beş temel yanılgı vardır Sebastiyan Kardeşim..

    Hristiyanlıkda meshepler nedir?
    Katolik Ortodoks Protestanlık arasındaki farklılık nedir?
    Hristiyanlıkta kaç farklı meshep vardır.?

    1.Meryem anaya vermiş oldukları görkemli unvanlar konusundaki yanılgılarımı desem nedir bunlar: Meryem’e şu görkemli unvanlar verilmiştir:

    Tanrı’nın kutsal anası
    Sabah yıldızı
    Cennetin kapısı
    Günahkârların sığınağı
    Hıristiyanların destekleyicisi ve yardımcısı
    Meleklerin, göğün ve evrenin kraliçesi
    Dünyanın Mesih ile ortak kurtarıcısı
    Avukat, aracı veya meyancı’ vs.

    Oysa Kutsal Kitap, bu isimlerin hiçbirini, hiçbir şekilde Meryem’e vermez. ‘Sabah yıldızı’, ‘cennetin kapısı’, ‘günahkârların dostu’, ‘meyancı’, ‘avukat ‘ isimlerini yalnızca İsa Mesih’e verir.

    Aynı zamanda, Hıristiyanların yardımcısı veya destekleyicisiyse, Kutsal Kitap’a göre yalnızca Kutsal Ruh’tur (Yu. 14:16-18)

    Kutsal Kitap yine açık bir şekilde yalnızca tek bir meyancının var olduğunu ve bunun yalnızca İsa Mesih olduğunu vurgular ve derki..!

    “O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır”
    (1Tim.2:4-6).

    Yalnızca İsa Mesih’e ve Kutsal Ruh’a yaraşan bu isimlerin bir yaratığa verilmesi ciddi bir yanılgı ve hatadır. Şunu da belirtmeliyki.. Meryem’e verilen ‘göklerin kraliçesi’ ismi tamamen putperestlikten gelmektedir. Bu isim Kutsal Kitap’ın Yeremya 7:16,20 ve İşaya 44:16-23’te Meryem’e değil, Babil tanrıçası Astarte’ye ilişkin söylenir.
    Tanrı, burada kendisini öfkelendirmek için gökler kraliçesine, pideler hazırlayıp sunan kişileri açıkça lanetlemektedir.
    Şu da açıktır ki, Babil’lilerin tanrıçalarına verdikleri birçok isim 5’inci yüzyıldan itibaren, putperestlikten Hıristiyanlığı seçmiş, ama gerçekte putperest alışkanlıklarından tam olarak vazgeçmemiş ama onları Hıristiyan kisvesi altında muhafaza edenlerce Meryem’e atfedilmiştir.

    4’üncü yüzyıldan itibaren Mesih’i doğurmasından dolayı Meryem’e verilmeye başlanan ‘Tanrı’nın anası’ unvanına gelince:
    Bu isim; Kutsal Kitap’a ve biz Mesih İnanlılarına göre Tanrı’ya karşı büyük bir hakarettir.
    Bu isim ancak mitolojilerde rastlanan, Tanrı’dan önce var olup, Tanrı’yı doğurmak, Tanrı’ya hayat vermek gibi Kutsal Kitap’a tamamen ters düşen, çarpık düşüncelere sebebiyet verdiğini bilmiyormuyuz..

    Tanrı’nın kesinlikle annesi yoktur, hiç olmamıştır ve olamaz da.. Hiç kimse Tanrı’yı doğuramaz veya O’na hayat veremez. Tanrı’dan önce kendisine sebebiyet verecek hiç kimse var olmamıştır.
    Tanrı ezelidir. Başlangıcı ve sonu yoktur. Meryem ancak İsa Mesih’in insanlığının annesi olmuştur Tanrılığının değil. Doğrudur ki, Luka 1:43’te Elizabet Meryem’e ‘Rabbimin anası’ demiştir.
    Ama dikkat edilsin ki, burada ‘Tanrı’mın anası’ değil, ‘ Rabbimin anası’ deniliyor.
    Burada kullanılmış olan ‘Rab’ kelimesi Tanrı anlamında değil ama Efendi veya sahip anlamında olup o zamanlarda bir çok saygın kişi bu şekilde çağrılmaktaydı (Mat.23:8-12).
    Başka bir bölümde Yakup’tan söz edilirken onun da ‘Rabbin kardeşi’ olduğu belirtilir (Gal.1:19).
    Şüphesiz bizler bunu ‘Tanrı’nın kardeşi’ anlamında yorumlayıp, bundan Yakup’un da çok özel biri olduğu sonucunu çıkarmamalıyız.
    Bu bizleri çarpık düşüncelere götürür. Bu yalnızca Mesih’in bedensel yöndeki kardeşi anlamındadır.

    2. Meryem ananın doğuştan günahsızlığı konusundaki yanılgıları. Katolik ve Ortodokslar Meryem’in ‘anne karnında oluşmaya başladığı andan itibaren aslî günahtan tamamen arı kaldığını veya korunduğunu’ bildirip, ‘hayatı boyunca da Meryem’in hiç bir günah işlememiş’ olduğunu öğretirler.
    Meryem’in lekesiz var oluşu görüşü 1854 yılında resmen onaylanmış ve tüm Hıristiyanlarca kesinlikle kabul edilmesi gereken bir dogma olarak ilan edilmiştir.

    Oysa Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde böyle bir görüş veya düşünce bile mevcut değildir. Kutsal Kitap çok açık bir ifadeyle içinde Meryem de olmak üzere bütün insanlığın günahlı olduğunu ve günahlı doğduğunu vurgular:

    “Doğru olan kimse yok, bir kişi bile yoktur… Hepsi yoldan saptılar… iyilik eden bir kişi bile yoktur… Hiç ayırım yoktur. Çünkü HERKES günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı”
    (Rom.3:10-12,22-23; 5:12).

    Kutsal Kitap bunun dışında kalan tek kişinin yalnızca İsa Mesih olduğunu bildirir (İbr.4:15,7:26; 1Pet.1:19, 2:22; Yu. 8:46, 1Yu. 3:5; Eyb.14:4).
    Meryem’in kendisi bile Luka 1:46-47’de Tanrı’ya ‘Kurtarıcım’ diye hitap etmekle günahlılığını ve kurtuluşa muhtaç biri olduğunu dile getirmiştir.

    Bundan başka Luka 2:22-24’te şeriatın doğrultuda Meryem’in tapınakta bir çift güvercin yavrusu sunması da Levililer 12:6-8’e göre onun günahlılığının başka bir kanıtıdır.
    Günahsız birinin, kurban sunmaya gereksinimi olmadığı açıktır. Zaten M.S. 4’üncü yüzyıldan itibaren ileri sürülmeye başlanan, Meryem’in günahsızlığı konusu 1854’te resmen bir dogma olarak, kabul edilişine kadar kilise içinde bir sürü tartışmalara ve protestolara neden olmuştur.
    Bu görüş kesinlikle Kutsal Kitap’ın bir öğretisi değildir. Kilisece ortaya atılmış geleneklere dayalı bir öğretidir o kadar.
    Bundan başka eğer Meryem günahsız doğsaydı bu onun anne ve babasının da günahsız doğmasını gerektirecekti.
    Anne babası günahsız doğduysa.. onların anne babaları da vs… bu sürüp gider.

    3. Meryem’in bedeni ve canıyla ölümden sonra göğe kaldırılması görüşü. Katolik kilisesi 1950 yılındaki bir konsülde, Meryem’le ilgili olarak bütün Katoliklerce kabul edilmesi gereken, yeni bir dogma ortaya attı.
    Bu dogma Meryem ananın ‘yeryüzündeki yaşamı sona erince, bedeni ve canıyla’ aynı Mesih gibi göğe kaldırılıp, hükmetmek amacıyla ‘Rab tarafından evrenin kraliçesi olarak yüceltilmesi’ öğretisiydi.

    O tarihten bu yana her sene 15 Ağustosta tüm Katolik ve Ortodokslar Meryem’in göğe alınışını kutlarlar.
    Hıristiyan Dininin Özü adlı kitap ‘ Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesi midir? diye sorar..
    ve hemen ardından da yanıtlar: ‘Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesidir, çünkü o Kilise’nin yanılmaz yetkisiyle belirlenmiştir’

    Oysa Kutsal Kitap’ta bu görüşü destekleyecek tek bir ayet bile mevcut değildir.
    Bu Katolik kilisesinin Meryem’e duyduğu aşırı saygı ve bağlılıktan kaynaklanan hayal ürünü bir öğretidir.
    Bilindiği gibi Mesih ,haçta asılıyken Meryem’i öğrencisi Yuhanna’ya emanet etmiştir. Meryem’in ölümüne dek onunla kalan Yuhanna kesinlikle böyle bir düşünce veya olaydan söz etmemiştir.

    Hatta ‘ İnsanoğlundan başka hiç kimsenin göğe çıkmadığını’ belirten Mesih’in sözlerini de o kaydetmiştir (Yu.3:13).
    Böyle bir olay olsaydı o bunu şüphesiz bildirecekti. Seneler sonra, Meryem’in ölümünden bile sonra Esinleme kitabında yaşlı Yuhanna dirilen Mesih’i görmüş ama O’nun yanında ne Meryem’i görmüştür ne de onun gökte olduğundan söz etmiştir.
    O, Esinleme 12’de sembolik bir tarzda güneşe sarılmış, ayaklarının altında ay ve başında on iki yıldızdan oluşmuş bir taçla beliren hamile kadın kesinlikle Meryem değil,kurtarıcının kendisininde geldiği İsrail halkıdır bu (Tek.37:9;Rom.9:4-5).

    Bundan başka Kutsal Kitap dirilişlerin, sıralanışından söz ederken şunları belirtir:
    “Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek: ilk örnek olarak Mesih, sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar” (1Kor.15:23).

    Bu ayet açık bir şekilde göstermektedir ki, dirilerek göğe giden yalnızca Mesih’tir. Mesih’in dirilişinden sonra, Mesih’e ait olanların dirilişiyse, yalnızca Mesih’in ikinci geliş anında gerçekleşecektir.

    Bu ikinci gelişten önce, içinde Meryem de olmak üzere Mesih benzerliğinde hiç kimse dirilmemiş ve göğe alınmamıştır.
    Kutsal Kitap’a dayanmayan böyle bir öğretinin bir iman maddesi ve dogma olarak empoze edilmesi üzücü bir gerçek degilmidirde nedir..

    4. Meryem ananın ebediyen bakire kalması görüşü. Katolik ve Ortodoksların diğer bir yanılgısı da Mesih’in doğumundan sonra Meryem’in Yusuf ile normal bir karı-koca yaşamına sahip olmayıp onun ebediyen bakire kalması ve dolayısıyla Yusuf’tan da çocukları olmayı öğretileridir.

    Biz Mesih İnanlıları, Kutsal Kitap verilerine dayanarak, Meryem’in yalnızca Mesih’in doğuşuna kadar bakire kaldığını fakat Mesih’in doğumundan sonra, Meryem’in aynen diğer insanlar gibi Yusuf ile beraber normal bir karı-koca yaşamına sahip olup, hatta bunun sonucunda birçok çocukları bile olduğunu kabul ederiz.

    Zaten bizzat melek Cebrail Yusuf’a
    “Meryem’i kendine karı olarak almaktan korkma”
    (Mat.1:20)

    Diyerek açıkça, Meryem ve Yusuf’un normal bir aile yaşamı sürdürmesinde, bir sakınca olmadığını belirtmiştir. Yusuf meleğin talimatı üzere:
    “Meryem’i eş olarak yanına aldı. Ne var ki, Meryem oğlunu doğuruncaya dek Yusuf onunla birleşmedi”
    (Mat.1:24-25).

    Açıkça görüldüğü gibi Yusuf, yalnızca İsa doğana dek Meryemle birleşmedi. Bundan sonrası için hiçbir sınırlama yok.

    Bundan başka İncil’in birçok yerinde İsa’nın kardeş ve kız kardeşlerinden söz edilir ve hatta isimleri sıralanır:

    ‘Meryem’in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun’un kardeşi olan marangoz değil mi bu? Kız kardeşleri burada, aramızda yaşamıyor mu?” Ve gücenip O’nu reddettiler.’.

    “Birisi İsa’ya, “Bak” dedi, “annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seninle konuşmak istiyorlar.” İsa, kendisiyle konuşana şu karşılığı verdi: “Kimdir annem, kimdir kardeşlerim?” Eliyle öğrencilerini göstererek, “İşte annem, işte kardeşlerim!” dedi.
    “Göklerdeki Babamın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kız kardeşim ve annem odur.”
    (Mat. 12:46-50).

    Bazıları bu kardeşler sözünü, İsa’nın bedensel değil de ruhsal kardeşleri olduğunun ileri sürer.
    Bu çürük bir tezdir çünkü Kutsal Kitap ilk başlarda bu kardeşlerinin kendisine inanmadığını belirtir:

    “Yahudilerin Çardak Kurma bayramı yaklaşmıştı. Bu nedenle İsa’nın kardeşleri O’na, “Buradan ayrıl, Yahudiye’ye git” dediler, “öğrencilerin de yaptığın işleri görsünler. Çünkü kendini açıkça tanıtmak isteyen bir kimse yaptıklarını gizlemez. Mademki bu şeyleri yapıyorsun, kendini dünyaya göster!” Kardeşleri bile O’na iman etmiyorlardı .”
    (Yuhanna.7:2-5)

    İsa’nın kardeşlerinin onun kuzenleri olduğunu söylemek de yanlıştır, çünkü Yunanca da kuzen için ayrı, kardeş için ayrı kelimeler vardır. Eğer gerçekten kuzenleri olsaydı asıl kuzen kelimesini kullanacaktı Kutsal Kitap ama bu böyle değildir.
    Doğrudur ki, kardeş kelimesi bazen aynı topluma, aynı millete ait insanlara nispeten kullanılır.
    Kutsal Kitap’ta bu sözün bu anlamda kullanıldığı yerler açıktır. Ama İsa’nın kardeşlerinden söz edildiğinde bunun ailesel ve harfî anlamda olduğu açıktır. İncil’de yine şu ifadeleri okuruz:

    “Bundan sonra İsa, annesi, kardeşleri ve öğrencileri Kafernahum’a inerek orada birkaç gün kaldılar”
    (Yu.2:12;Eiçi 1:14).

    Burada da açıkça görüyoruz ki özenle öğrencileri anası ve kardeşleri ayrı ayrı belirtilmektedir. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin Meryem’in ebediyen bakire kaldığı iddiasının gerisinde evlilik olgusunun hor görülmesi ve kutsal bir kadına bunun yakışmayacağı çarpık düşünce yatmaktadır.
    Kutsal Kitap açık bir şekilde evliliği kutsal niteler ve asla onu hor görmez. Bu ve buna benzer ayetler açıkça belgelemektedir ki, Meryem ebediyen bakire kalmamış, fakat Yusufla evlenerek birçok çocukları olmuştur.

    5. Meryem anaya dua ve ibadet edilip yüceltilmesi yanılgısı. Katolik ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik, Süryani Kadim vs…) kiliseleri Meryem’e bağlılıklarında daha da ileri gidip, ona özel bir ibadet, tapınış ve dua sunarak,yanılgılarının doruğuna varırlar.
    Meryem’e sunmuş oldukları birçok dua da ondan merhamet, yardım, günahlardan bağış dileyip, yaşamlarını onu eline teslim ettiklerini dile getirirler.
    Katoliklerce hazırlanan Hıristiyan dininin Özü adlı kitapçıkta Meryem’e şu dua yükseltilir:

    “Ey şefkatli Bakire Meryem, himayene sığınan, yardımını dileyen ve aracılığını isteyen hiç kimsenin, senin yardımını görmeden geri çevrildiğini hatırla. Bundan cesaret alarak sana koşuyorum. Ey Mesih İsa’nın Annesi ve benim şefkatli Annem, sans geliyorum ve günahlarım yüzünden çektiğin acılarla ayaklarına kapanıyorum. Ey Kurtarıcımız Mesih’in Annesi, dualarımı reddetme, onları dinle ve kabul et. Amin ‘(sayfa 79-80).

    Kutsal Kitap’a göre Meryem’e sunulan bu dua, tapınış ve şereflendirme eylemleri, büyük bir günah olup;
    “karşımda başka ilahların olmayacak, onlara tapınmayacaksın” (Çık.20:3-5).

    Emrini çiğnemektedir.İsa Mesih, elçiler ve melekler açık bir şekilde yalnızca Tanrı’ya tapınılıp, O’na dua edilmesini ve yalnızca O’na hizmet edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Yalnızca Tanrı’ya ve Mesih’e sunulması gereken bu dua ve tapınışın bir yaratık olan Meryem’e sunulması Hıristiyan kiliselerince kabul edilemeyecek bir uygulama olup Yaratıcıdan ziyade yaratığa tapma hatasına düşmektir.
    Kutsal Kitap’ın hiç bir yerinde Meryem’e sunulan bir dua, bir tapınış veya yüceltme eylemi mevcut değildir. Her ne kadar Katolik kilisesi Meryem’e sunulan bu tapınışın Tanrı’ya sunulan tapınıştan farklı ve aşağı bir tapınış olduğunu söylese de uygulamada arada hiçbir fark yoktur ve bu puta tapıcılıkla aynıdır.
    Sırf Kurtarıcı İsa’nın annesidir diye Meryem’e dua etmek, tapınmak veya onu yüceltmek büyük bir hatadır.
    Bizzat İsa Mesih’in kendisi bu gerçeği Luka 11:27-28’de açıkça şu sözlerle ifade etmiştir:

    İsa bu sözleri söylerken kalabalığın içinden bir kadın O’na

    “Ne mutlu seni taşımış olan rahme, seni emzirmiş olan memelere!” diye seslendi. İsa, “Daha doğrusu, ne mutlu Tanrı’nın sözünü dinleyip uygulayanlara!” dedi

    İsa Mesih’in kendisi bile birçok olayda Meryem’e fazla yer vermemiştir. Annen ve kardeşlerin dışarıda seni görmek istiyorlar denildiğinde
    “O ‚ “benim anam kimdir? ve kardeşlerim kimdir?” demiş ve öğrencilerini göstererek ‘göklerde olan Baba’mın iradesini kim yaparsa benim kardeşim ve anam odur’ diye vurgulamıştır.
    (Mat.12:46-50).

    Kana şehrindeki düğünde de İsa Mesih annesine ‘kadın’ diyerek hitap etmiştir.
    Elçiler de kendi aralarında ona özel bir yer vermemişlerdir. Son olarak adı geçen Elçiler kitabında Meryem’i ve kardeşlerini diğer öğrencilerle dua hizmetinde görüyoruz o kadar. Bundan sonra ne mektuplarda ne de diğer yazılarda ondan söz edilmez.
    Eğer Katolik ve Ortodoksların Meryem hakkındaki düşünceleri doğru olsaydı böyle bir suskunluk mevcut olmayacaktı.

    Şüphesiz biz Mesih İnanlıları Rab İsa’nın diğer öğrencilerine karşı duyduğumuz saygı benzerliğinde Meryem’e de saygı duyarız.

    Fakat asla ona ne dua eder, ne tapar, ne de şereflendiririz. Kendisi diğer elçiler ve kutsallar gibi şimdi ölüdür ve Rabbin huzurunda bedensel dirilişini beklemektedir.
    Kendisi neticede bir insan bir yaratık olduğundan zaman ve yerle sınırlıdır ve kendisine sunulan duaları ne işitebilir ne de cevaplayabilir.

    Bundan başka Meryem’e dua ederek onu çağırma hareketi ölmüş birini çağırmak anlamına gelip Tanrı’nın şu buyruğunu çiğnemek demektir:

    “Aranızda … ölülere danışan bulunmayacaktır”
    (Tes.18:9-12).

    Meryem’e tapınmak alışkanlığı 4’üncü yüzyılda, tanrıçalara tapınma alışkanlıkları yaygın olan putperestllerin Hıristiyanlığı benimsemesiyle başlamıştır.
    Bu kişiler tapınmış oldukları tanrıçaları Meryem’le özdeşleştirerek sapık alışkanlıklarını Hıristiyan kisvesinde sürdürmüşlerdir.

    Melek ve Azizler, Resim Heykel ve Suretlerin Kullanımı Konusundaki Farklılıklar

    Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer bir özellik de onların melek, Meryem ve azizleri şereflendirmeyip tapınmamaları ve yine tapınış yerlerinde onların resim heykellerini bulundurmamalarıdır.

    Mesih İnanlıları her ne kadar Mesih’i gerçek Tanrı olarak görüp O’na tapınsa da O’nun insan eliyle yapılmış tasvir ve heykellerine kesinlikle eğilmez ve tapınmazlar.
    Yine her ne kadar genelde tapınaklarında haç bulundurulsa da asla haçı şereflendirmez veya onun önüne geçip dua etmezler.
    Haç, tapınak ve kitaplarında yalnızca Mesih’in kurtarış sağlayan ölümünün bir sembolü olarak kullanılır.
    Kitaplarında kullanmış oldukları resimler de yalnızca eğitimsel amaçlıdır. Azizler konusundaki tutumları da Kutsal Kitap’ta sözü edilen bu kutsal kişilerin yaşam tarzlarını ve imanlarını kendilerine örnek olarak görmekten öte geçmez.
    (ibr.11 ).
    Meleklerin de görkemini kabul etmelerine rağmen asla onlara tapınmaz veya onları şereflendirmezler.

    Fakat Katolik ve Ortodoks kiliselerin bu suret ve heykellerin kullanımı sembol veya eğitimsel kullanımdan daha da öteye gidip, melekler ve azizler de içinde olmak üzere özel bir şerefe ve tapınışa hedef olmaktadır.
    Örneğin son olarak yayımlanmış Katolik kilisesinin eğitim kitabı her ne kadar Tanrı’ya sunulan tapınıştan daha aşağı derecede bir tapınış sunduklarını belirtse de Katolik kilisesi açık bir şekilde Mesih’in, Meryem’in ve azizlerin tasvir ve heykellerine tapınıp onları şereflendirmek gerektiğini öğretir .

    Katolik kilisesi öncülerinden biri olan Akinalı Tomas açık bir şekilde ‘Mesih’e tapındığımız gibi O’nun haçına da aynı şekilde tapınırız’ der .
    Hatta bazı kiliselerde direkt olarak haça yöneltilmiş dualar vardır.

    Ey Mesih’in kanlı haçı vs… Bazı konsüllerce kabul edilip bazılarınca da reddedilen resim ve heykellerin kiliselerde kullanılma uygulaması şiddetli tartışma ve itirazlardan sonra nihayet 16’yüzyılda Trente Konsilinde bir iman maddesi olarak empoze edilmiştir.

    Mesih İnanlıları Çıkış 20:1-5’deki On emirin ilk ikisine dayanarak tasvir ve suretlerin şereflendirilmesini kesinlikle reddederler:.

    “Seni esirlik evinden çıkaran, Allahın Yehova (Yahwe) Benim. Karşımda başka ilahların olmayacaktır. Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin; ve onlara ibadet etmeyeceksin”

    Her ne kadar bazıları bu resimlere değil yalnızca onların temsil ettiği kişilere dua edip şereflendirdiklerini söyleseler de gerçekte bu Tanrı’nın Sözü’ne uygun düşmez.
    Mısır esaretinden özgürlüğe çıkan İsrail halkı Musa Sion dağında Tanrı’nın huzurunda bulunduğu sırada, kendilerini kurtaran Tanrı’yı buzağı suretinde temsil ederek “işte sizi esirlikten kurtaran Tanrı’ diye ilan etmiş ve bunun sonucunda Tanrı tarafından ciddi bir şekilde cezalandırılmışlardır. Zehirli yılanların zehrinden kurtulmaları amacıyla Tanrı’nın emriyle Musa’nın yapmış olduğu tunç yılan tapınış aracı olmaya başlayınca kral Hizikiya tarafından parçalandı
    (2.Kırallar 18:4) Zaten ilk yüzyıldaki Mesih İnanlıları da ibadetlerinde kesinlikle suret, resim veya heykeller kullanmazlardı. Daha iyi yoğunlaşmak için bu suretleri kullananlara elçi Pavlus’un şu bildirisi yeterli bir uyarı olsa gerek:
    “Biz görünüşle değil imanla yürüyoruz”
    (2.Kor.5:7)
    Ve yine.. “Sevgili çocuklarım kendinizi putlardan koruyun”

    Örneğin Katolik ve Ortodokslar meleklere ve azizlere de dua ve yardıma çağırmalarıyla adeta onlara tapınmaktadırlar.

    Rab İsa Sana Şükrediyorumki yüce planının yeryüzünde devamı için Martin Lutheri kullandın………………………………….. ………………AMİN /QUOTE]

    Mutaf..gayet güzel izahi.. olarak İSA MESİH’e yakışmayan Kutsal Kıtap dışı uygulama’lardan bahsetmiş ..Sagolsun.

    Angel B..Kardeş..
    Elbetteki temenni’miz her şeyin RAB’Bimizin buyruklarına uygul olmasıdır.. ve Bölünme değildir….Ama yüzyıllardır bu ne yazikki gerçekleşemedi..

    Duaların çok güzel..Eminim ki sen Yüreği çok güzel bir insansın Angel B RAB..seni korusun her zaman..

15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 15)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.