Presbiteryen ne demektir?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27491
    Anonim
    Pasif

    “PRESBİTERYEN KİLİSESİ” NE DEMEKTİR?

    KİLİSE KELİMESİNİN ANLAMI

    KİLİSE kelimesi gündelik lisanda bazen Tanrısal tapınma için inşa edilen fiziksel binayı; bazen bir Kilise binasında toplanan insanları; bazen din adamları sınıfının tümünü; bazen de Hıristiyanların oluşturduğu bedeni ifade etmek için kullanılır.

    Kutsal Yazılar’da Kilise kelimesinin sadece tek bir anlamı vardır –Rab’bin halkının oluşturduğu topluluk (Hıristiyan topluluğu). Grekçe ecclesia kelimesi “bir amaç için birlikteliğe çağrılmış topluluk” anlamındadır (Elçilerin İşleri 19:32). Yani dinsel anlamda “Hıristiyan toplumu” demektir.

    Koloseliler 4:15: Laodikya’daki kardeşlere, Nimfa’ya ve onun evindeki topluluğa selam edin.

    Buradaki topluluk kelimesi özel bir eve bile sığacak büyüklükteki bir Hristiyan topluluğunu anlatmaktadır.

    Elçilerin İşleri 11:22: Olup bitenlerin haberi, Kudüs’teki inanlılar topluluğuna ulaştı.

    Burada ise, aynı şehirde yaşayan Hristiyanların oluşturduğu topluluk anlamında kullanılmıştır.

    Elçilerin İşleri 7:38: Çöldeki topluluğun arasında yaşamış, Sina dağında kendisiyle konuşan melekle ve atalarımızla birlikte bulunmuş olan odur. Bize iletmek üzere kendisine yaşam dolu sözler verildi.”

    Burada topluluk kelimesi, sayıları en az iki milyon olan ve tek bir ulusu, Tanrı’nın Halkını ifade etmek için kullanılmaktadır –Tanrı’nın bir antlaşma (ahit) ile kendine ayırdığı halk topluluğu.

    I.Korintliler 12:28: Tanrı inanlılar topluluğunda başta elçileri, ikinci olarak peygamberleri, üçüncü olarak öğretmenleri, ardından mucize yapanları, hastaları iyileştirme gücü olanları, başkalarına yardım edenleri, yönetme yeteneği olanları ve çeşitli dillerde konuşanları atadı.

    Burada kullanılan terim, dünya üzerinde yaşamakta olan Hristiyan topluluğunu anlatmaktadır.

    Efesliler 5:25: Ey kocalar, Mesih inanlılar topluluğunu nasıl sevip onun uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin.

    Burada kullanılan kelime, en geniş anlamda Hıristiyan topluluğunu –Mesih in uğruna öldüğü topluluğu anlatmaktadır.

    Görülüyor ki, ‘Kilise’ kelimesi Kutsal Yazılar’da Hıristiyan topluluğu ifade etmek için kullanılmaktadır.

    ‘KİLİSE’NİN YÖNETİMİ

    Kilise, Kutsal Yazılar’da bir krallık olarak gösteriliyor. Mesih İsa, Pilatus’a, “Benim krallığım bu dünyadan değildir” (Yuhanna 18:36) karşılığını verdiğinde kendi Kilisesi hakkında konuşuyordu.

    Bir krallığın varlığı için en az üç elemanın olmasını gerekir:

    1-) Bir kral ya da yönetici

    2-) yasalara uyan kişiler

    3-) yasalar

    Kilise’de [Tanrı’nın Krallığı’nda], kral Mesih; yasalara uyan kişiler Hristiyanlar; yasalar ise Kutsal Yazılar’dır.

    Her kralın, kendisinin altında, yasalarının yerine getirilmesinden sorumlu, adalet ve yargıyı işletmek için kraldan verilmiş yetkiye sahip olan görevlileri vardır.

    Yargıçlar ve hakimler bir krallığın görevlileridir. Altında bulundukları kraldan aldıkları yetkiyle yasaları tüm rütbe ve sınıfa ait insanlar üzerinde uygularlar. Bu sebeple bir krallıkta çok açık bir şekilde hükmedenler ve hükmedilenler vardır. Yani görevi, yasayı işletmek olanlar ve bu yasalara uymakla yükümlü olan kimseler vardır.

    Bu prensip Mesih’in Krallığı için de geçerlidir. Tanrı’nın Krallığında hükmedenler ve hükmedilenler vardır –yasayı uygulamakla görevlendirilmiş görevliler ve bu kişilere itaat etmekle yükümlü kimseler.

    İbraniler 13:17 Önderlerinizin sözünü dinleyin, onlara bağlı kalın. Çünkü onlar canınız için hesap verecek kişiler olarak sizi kollarlar.

    Bu ayette Kilise’de görevi önderlik etmek olan kimseler olduğu görülmektedir. Bu kimseler Kilise’den [Mesih İsa’ya ait Tanrı halkından] sorumlu olan görevlilerdir. Yani Kilise Topluluğunda görevliler ve görevi itaat etmek olan kişiler vardır.

    Bazı kişilerin yetkiyi ellerinde bulundurdukları ve diğerlerinin de itaat ettiği her toplumda yönetim dediğimiz bir düzen (sistem) olması gerekir. Yani bir yanda yetkili olan ve diğer tarafta da bu kişilere itaat edenler vardır; Mesih’in dünyadan olmayan Krallığının özü budur. Bu ayet Elçisel Kilise zamanında belirli bir yönetim sisteminin var olduğu göstermek için yeterlidir. Çünkü Mesih’in Krallığı belli bir düzeni olmayan bir yönetim sistemi olamaz.

    Elçisel İlkeler

    KUTSAL YAZILARI dikkatlice incelediğimizde Elçisel Kilise’de en az dört farklı görevli olduğunu görüyoruz:

    1-) Elçiler

    2-) Müjdeciler

    3-) Episkoposlar (pastör ya da öğretmen)

    4-) Diyakonlar

    Bu görevlerden Elçiler ve Müjdeciler geçiciydi. Bunlar, Kilise’nin kuruluşu sırasında gerekliydiler. Elçiler Rab İsa’nın dirilişinin tanıklarıydılar. Mucize yapma ve öğretme armağanları olan kimselerdi. Gönderildikleri amaç için hizmet verdikten sonra dünyadan ayrıldılar ve arkalarında onların yerini alacak kimse bırakmadılar.

    Müjdeciler ise misyonerlerdi –bir yerden diğerine giderek Müjde’yi duyuran, kiliselerin organize edilmesinde elçilerin yardımcıları ve temsilcileri olan insanlardı. Filipus, Timoteus ve Titus bu kişilerin en önemli örnekleridir.

    Diğer taraftan gözetmenlik ve diyakonluk, Kilise’de kalıcı olmak üzere mevcuttur. Gözetmenler (episkopsolar) ya da daha sık söylendiği gibi ihtiyarlar, pastörler ve öğretmenler, sorumlulukları Kiliseyi yönetmek ve bilgilendirmek olan görevlilerdir.

    Diyakonlar dünyasal meselelerden ve kilisenin fiziksel işlerinden ve mallarından sorumlulardır, pastörlerin altında ve onlara yardımcı olarak çalıştıkları gibi merhamet hizmetinde görevlilerdir.

    I.

    Kilisedeki tüm mevkiler Rab İsa Mesih’te başlangıç bulur. Kendisi, bütün bunların Yazar’ı ve görüntüsüdür. O, misyonumuzun Elçisi; yakında ve uzakta olanlara barış müjdeleyen Müjdeci; koyunların çobanı ve Pastörü; canların gözetmenidir. O, hizmet edilmeye değil, ama hizmet etmeye gelen Diyakon veya hizmetkardır.

    II.

    İLK KİLİSE’DE ihtiyarlar (presbiterler) hizmet sınıfı olarak mevcuttular. Kutsal Yazılar ihtiyar ve gözetmenin (episkopos) aynı olduğunu gösteriyor. Çünkü hiçbir zaman bir ayette hem gözetmenden hem de ihtiyardan bahsedilmez.

    Filipililer 1: 1 Mesih İsa’nın kulları ben Pavlus ve Timoteos’tan Filipi’deki gözetmenler ve görevlilerle [diyakonlar] birlikte Mesih İsa’ya ait bütün kutsallara selam!

    Yakup 5: 14 İçinizden biri hasta mı, kilisenin ihtiyarlarını çağırtsın; Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler.

    Filipililer ayetinde gözetmenlerden ve diyakonlardan bahsederken ihtiyarlar hakkında hiçbir şey söylemez. Yakup ayetinde kilise ihtiyarlarından bahsederken gözetmenler hakkında hiçbir şey söylemez.

    Eğer gözetmenlerin ve ihtiyarların görevleri farklı olsaydı Kutsal Yazılar’ın aynı anda hem gözetmenlerden hem de ihtiyarlardan bahsetmemesi garip olurdu.

    Titus 1: 5 Geri kalan işleri düzene sokman ve sana buyurduğum gibi her kentte ihtiyarlar ataman için seni Girit’te bıraktım.

    6 İhtiyar seçilecek kişi eleştirilecek yönü olmayan, tek karılı biri olsun. Çocukları imanlı olmalı, sefahatle suçlanan ya da asi çocuklar olmamalı.

    7 Gözetmen, Tanrı evinin kâhyası olduğuna göre, eleştirilecek yönü olmamalı. Dikbaşlı, tez öfkelenen, şarap düşkünü, zorba, haksız kazanç peşinde koşan biri olmamalı.

    Titus her kentte ihtiyarlar atamak ile görevlendiriliyor. Bu da gösteriyor ki, her kilisede bir ihtiyar (pastör) değil, ihtiyarlar (pastörler –presbiterler) heyeti görev yapmaktadır.

    Ancak İhtiyardan bahsederken 7. ayete geldiğinde aynı kişiden “gözetmen” olarak bahsediliyor. Yani “ihtiyar” ve “gözetmen” terimleri aynı görev sınıfının farklı iki ismi olarak karşımıza çıkıyor.

    II.Yuhanna 1 Ben ihtiyardan, Tanrı’nın seçtiği, gerçekten sevdiğim hanımefendiye [kiliseye] ve çocuklarına selamlar!

    Havari (Elçi) Yuhanna kendini bir “ihtiyar” olarak tanıtıyor.

    I.Petrus 5:1 Bu nedenle aranızdaki ihtiyarlara, onlar gibi bir ihtiyar, Mesih’in çektiği acıların tanığı, açığa çıkacak olan yüceliğin paydaşı olarak rica ediyorum:

    Havari (Elçi) Petrus da kendine “ihtiyar” diyor. Ancak hem Havari Yuhanna ve hem Havari Petrus’un gözetmen (episkopos) olduklarını herkes biliyor, ancak bu ayetler onların birer ihtiyar olduklarını da gösteriyor.

    Elçilerin İşleri 20:17-28 ayetlerinde Pavlus’un Milet’ten Efes’e haber yollayarak inanlılar topluluğunun ihtiyarlarını yanına çağırtıyor. Onlara, Kutsal Ruh’un onları gözetmen olarak görevlendirdiği tüm sürüye göz kulak olmaları için uyarısında bulunuyor. Orijinal metini biraz bilenler Elçilerin İşleri 20:28 ayetinde gözetmen olarak çevrilen kelimenin Filipililer 1:1 ayetindeki gözetmen kelimesiyle aynı olduğunun bilincindedirler. Yani Efes Kilisesi’nin ihtiyarlarının Kutsal Ruh’un atamasıyla gözetmenliğe getirildikleri kanıtlanmaktadır.

    Gözetmenler, bu ayetlerde gördüğümüz gibi ihtiyarlardır ve ihtiyarlar da şimdi ortaya çıktığı gibi, gözetmenlerdir. Sonuç olarak Elçisel Kilise’de gözetmenlik ve ihtiyarlık aynı şeylerdir.

    III.

    Elçilerin İşleri 14. bölüm Pavlus ve Barnaba’nın müjdesel yolculuklarının birinden söz ediyor. Onları taşa tutmayı planladıklarından haberdar olan Pavlus ve Barnaba, Listra ve Derbe’ye kaçtılar. Pavlus Listra’da bir kötürümü iyileştirince Zeus tapınağının kahini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi. Elçiler ise kendilerine kurbanlar sunmaya çalışan bu cahil insanları güçlükle durdurabildi. Kalabalığın ruh hali o kadar değişkendi ki, az önce neredeyse tapındıkları elçileri şimdi öldüresiye taşlıyorlardı. Canlarını zor kurtaran Pavlus ve yol arkadaşı, Derbe, Listra, Konya ve Antakya’yı tekrar ziyaret ederek Müjde’yi duyurdular, kilise topluluğunu imanda yürümeye devam etmeleri için teşvik ettiler. Bu yolculukta her Kilise’de ihtiyarlar atadıklarını görüyoruz (Elçilerin İşleri 14:23).

    Kutsal Kitap’ta Kilise, ne kadar büyük veya ne kadar küçük olursa olsun, herhangi bir şehirde veya bir köyde yaşayan Hristiyan topluluğa bir ihtiyar veya gözetmen değil, ihtiyarlar atandığını görüyoruz.

    Pavlus Yunanistan’dan Kudüs’e giderken Efes’in 58 km. güneyindeki bir sahil şehri olan Milet’e vardığında Efes’teki topluluğun ihtiyarlarını bulunduğu yere çağırtmak için haber yolladı:

    Elçilerin İşleri 20: 17 Pavlus, Milet’ten Efes’e haber yollayarak kilisenin ihtiyarlarını yanına çağırttı.

    Buradan da anlaşıldığı gibi Efes Kilisesi’nden bir değil, bir den fazla ihtiyar bulunmaktaydı.

    Elçilerin İşleri 20: 28 Kendinize ve Kutsal Ruh’un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği bütün sürüye göz kulak olun. Rab’bin kendi kanı pahasına sahip olduğu kiliseyi gütmek üzere atandınız.

    Bu ihtiyarlar aynı zamanda gözetmenlerdi ve Kilisenin görevlileri (ihtiyarlar veya gözetmenler) çokluydu.

    IV.

    Kilise görevlileri atamayla resmi olarak bulundukları konuma getirilirlerdi. Elçisel Kilisede Atama üç öğeden oluşurdu: oruç, dua ve el koyma. El koyma, ruhsal armağanlar verilirken (Elçilerin İşleri 8:17; 19:6) ve hastalar mucizevi bir şekilde iyileştirilirken (Markos 16:18, Elçilerin İşleri 9:17; 28:8) uygulanırdı. Ama olağanüstü ya da mucizevi bir armağan verilmeksizin Kilise hizmetlilerinin atamalarında da el koyma uygulanırdı (Elçilerin İşleri 6:6; 13:1-3; Titus 4:14; 5:22).

    I.Timoteyus 4: 14 Peygamberlik sözüyle, ihtiyarlar kurulunun ellerini senin üzerine koymasıyla sana verilen ve hâlâ sende olan ruhsal armağanı ihmal etme.

    Bu ayet Timoteyus’un atanmasını gösteriyor. Elçi Pavlus, imandaki oğluna, ona verilen bu hizmet armağanını iyi amaç için kullanmasını öğütlüyor. Bu armağanın peygamberlik aracılığıyla verildiğini, yani o çağlarda çok bulunan peygamberlerin yaptıkları peygamberlikler sonucunda Timoteyus’un çok önemli bir hizmetli olarak öne çıkarıldığını söylüyor. Bu armağanın ona ihtiyarlar kurulunun, yani presbiterlerin ellerini onun üzerine koymasıyla verildiğini ekliyor. Bu sözler, atama yetkisinin kimde olduğunu belirtmek açısından çok açıktır.

    Elçilerin İşleri 13: 1 Antakya’daki kilisede peygamberler ve öğretmenler vardı: Barnaba, Niger denilen Şimon, Kireneli Lukius, bölge kralı Hirodes’le birlikte büyümüş olan Menahem ve Saul. 2 Bunlar Rab’be tapınıp oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: “Barnaba’yla Saul’u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.” 3 Böylece oruç tutup dua ettikten sonra, Barnaba’yla Saul’un üzerine ellerini koyup onları yolcu ettiler.

    Görülüyor ki, Antakya Kilisesi’nde isimleri bu bölümde yazılı olan bazı peygamber ve öğreticiler vardı. Bu kişiler Rab’be tapınıp oruç tutarken Kutsal Ruh tarafından onlara Barnaba ve Saul’u diğer uluslara yapacakları müjdesel yolculuk için ayırmaları söylendi. Her ikisi de daha önce Müjde’yi vaaz ediyorlardı. Ama şimdi çok farklı bir yere, farklı bir tür işe çağrılmışlardı. Bu sebeple, peygamberlerin ve öğretmenlerin bu iki kardeşi atama yoluyla resmi olarak müjdesel görev için ayırmaları doğru bir davranıştı.

    Buradan açıkça görüldüğü gibi atama sadece bir değil birkaç öğretmen tarafından –çoklu olarak yapılırdı.

    Elçilerin İşleri 6: 5-6 Bu öneri bütün topluluğu hoşnut etti. Böylece, iman ve Kutsal Ruh’la dolu biri olan İstefanos’un yanısıra Filipus, Prohoros, Nikanor, Timon, Parmenas ve Yahudiliğe dönen Antakyalı Nikolas’ı seçip elçilerin önüne çıkardılar. Elçiler de dua edip ellerini onların üzerine koydular.

    Bu ayetler Kilise önderlerinin çoklu olarak bir atama töreninde yer aldığını görmekteyiz.

    Bu örneklerden Elçisel Kilise’de atamanın, ihtiyar heyeti [presbiter kurulu], yani ihtiyarların çoklu olarak bulunduğu kurul tarafından yapıldığını görmekteyiz.

    V.

    Elçilerin İşleri 15. bölüme baktığımızda Yahudiye’den gelen bazı kişilerin Antakya Kilisesi’ndeki Hristiyanlara sünnetin kurtuluş için gerekli olduğunu öğretmeye çalıştığını okuyoruz. Pavlus’la Barnaba’nın, kardeşlerden diğer bazılarıyla birlikte [bir heyet olarak] Kudüs’e gidip bu sorunu elçiler ve ihtiyarlarla görüşmesi kararlaştırıldı (1-15:3). Kudüs’e vardıklarında elçilerle ihtiyarlar bu konuyu görüşmek üzere toplandılar.

    Sonunda Havari Petrus ayağı kalkarak Tanrı’nın kendisini diğer uluslara Müjde’yi duyurması için bir araç olarak seçmesinin onu nasıl onurlandırdığını ve insanlar arasında ayırım yapmaksızın, Yahudi inanlılara verdiği gibi onlara da Kutsal Ruh’u vermekten Tanrı’nın ne kadar hoşnut olduğunu onlara hatırlattı. Yahudilerin ve diğer ulusların aynı şekilde, eşit olarak Rab İsa’nın lütfuyla kurtuldukları söyleyerek konuşmasını tamamladı (15:7-11).

    Sonra Barnaba ve Pavlus söz verildiğinde Tanrı’nın diğer uluslar arasında yaptığı mucizeleri ve harikaları anlattılar. Onlardan sonra Yakup, Amos peygamberden alıntı yaparak, Tanrı’nın kendisine ait olan tüm ulusların ve geriye kalan insanların aramaları için Davut’un yıkılmış tapınağını yeniden kuracağına dair söz verdiğini gösterdi. Bu nedenle diğer uluslardan Tanrı’ya dönmüş olanları ek yüklerle sıkıntıya sokmamaları gerektiğini, ancak putlara sunulup murdar hale gelmiş etlerden, cinsel ahlaksızlıktan, boğularak öldürülen hayvanlardan ve kandan sakınmaları gerektiğinin kendilerine bildirilmesin önemli olduğunu söyleyip kendi düşüncesini açıkladı. Bundan sonra tüm Kilise ile beraber elçiler ve ihtiyarlar alınan kararı iletmek üzere Yahuda ve Silas’ı, Pavlus ve Barbana’yla birlikte Antakya’ya göndermeyi kararlaştırdılar. Toplantıda alınan karar yazılarak Antakya, Suriye ve Kilikya Kiliselerindeki diğer uluslardan olan Hristiyanlara da gönderildi (Elçilerin İşleri 16:4).

    Elçilerin İşleri 15. ve 16. bölümlerde yazılı olanların PRESBİTERYEN KİLİSESİ YÖNETİM SİSTEMİNİN adil bir gösterimidir. Bu bölümler okunduğunda şu gerçekler ortaya çıkmaktadır:

    1-) Pavlus ve Barnaba ile Yahudiye’den gelen yabancı öğretmenler arasında sünnet konusunda anlaşmazlık çıktı;

    2-) Anlaşmazlığın ilk ortaya çıktığı Antakya Kilisesi’nde sorun çözümlenemedi;

    3-) Sorun, Kilise dışında Kudüs’teki elçiler ve ihtiyarlardan oluşan kişisel bir kurula havale edildi;

    4-) Kurul, topluluk önünde, konu üzerinde konuşmak için toplandı;

    5-) Bir karar açıklandı;

    6-) Antakya, Suriye ve Kilikya kiliseleri bu karara uydu.

    Böylece şu gerçeğe ulaşmaktayız: Elçisel Kilise’de, anlaşmazlıkları, sorunun çıktığı topluluğun dışında, Kilise önderlerinden oluşan bir kurula sevk etme ayrıcalığı vardı. Kilise önderlerinden oluşan bu Kilisesel kurul elçilerin yokluğunda toplanma, tartışma, karar verme ve verilen kararlara Rab’de itaat edilmesini isteme hakkı vardı. Bu ilkeyi şöyle belirtebiliriz: Elçisel Kilise’de, ihtiyar heyetine başvurma ve bu heyetin ortak aldığı kararlarla Kilise’yi yönetme hakkı vardı.

    1-) Antakya’dan Kudüs’e giden Pavlus ve Barnaba ilk olarak kardeşlerle değil elçiler ve ihtiyarlarla konuşacaklardı (Elçilerin İşleri 15:2);

    2-) Konuyu tartışmak üzere kardeşlerin değil “elçilerle ihtiyarların” toplandıkları söyleniyor (Elçilerin İşleri 15:6);

    3-) Konuşulan konu hakkında hiçbir kardeşin söz aldığını okumuyoruz ama sustuklarını görüyoruz (Elçilerin İşleri 15:12);

    4-) Alınan kararların kardeşler tarafından değil “elçilerle ihtiyarlar” tarafından alındığını okuyoruz (Elçilerin İşleri 16:4).

    Karar mektubunun Antakya, Suriye ve Kilikya’daki diğer kiliselere gönderilirken kardeşlerin isimlerinin de eklenmesi bu mektubun yazılmasında bir rol oynadıkları için değildir. Kardeşler kilisenin ileri gelenleri olarak bu yazılan kararla aynı fikirde olduklarını göstermek için mektuba adları yazıldı. Elçisel Kilise’de, elçiler ve ihtiyarlar mahkemenin kendisi; kardeşler ise onların aldıkları kararları kabul edip tasdik eden dinleyicilerdi.

    Elçisel kurulda kardeşlerin de bulunduğunu (Elçilerin İşleri 15:23) sebep göstererek topluluğun da bu kurulda temsil edilmeye hakkı olduğunu savunmak yersiz olur. Çünkü herkesin de çok iyi bildiği gibi hem elçiler hem de kardeşler aynı toplantıda bulunuyorlardı ve biri diğerlerini temsil edemezdi. Her sınıfın kendine özgü yeri ve görevi vardı. İhtiyarlar, Tanrı evini yönetme hakkına sahip olan kişiler olarak Tanrı evinde bulunurlardı.

    Yani Elçisel Kilise’de, kişilerin ihtiyar heyetine başvurma hakkı bulunmakta ve bu heyetin ortaklaşa aldığı kararlarla Kilise’yi yönetme hakkı vardı.

    VI.

    Galatyalılar 1: 1-2 İnsanlarca ya da insan aracılığıyla değil, İsa Mesih ve O’nu ölümden dirilten Baba Tanrı aracılığıyla elçi atanan ben Pavlus’tan ve benimle birlikte olan bütün kardeşlerden Galatya’daki kiliselere selam!

    Elçisel Kilisede öderlerin herhangi bir dünyasal liderin altında ruhani hizmöet verdiklerini görmüyoruz. Bu yüzden Elçi Pavlus, okuyucularına elçiliğini insanın değil Tanrı’nın isteğiyle aldığını hatırlatır.

    Elçisel Kilise hiçbir dünyasal hükümdarın ruhsal liderliği altına girmemiştir. Mesih İsa’nın “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin” (Markos 12:17) şeklindeki öğretisinden dolayı dünyasal konularda Elçisel Kilise’nin üyeleri, içinde yaşadıkları ülkenin yöneticilerine itaat etmeyi görev bilmişler; tüm ruhsal konularda ise daha yüce bir güce boyun eğmişlerdir. Tüm dünyasal konularda Hristiyanlar yaşadıkları köyün yargıcının uyguladığı kanunlara itaat etmiş, ruhsal konularda ise tahttaki Sezar’a bile boyun eğmemişlerdir.

    Böylece Kutsal Kitap’ın ışığında Dünyasal hükümdarın (askeri veya politik) Tanrı’nın mirası üzerinde bir yetkiye sahip olmadığına inanmaktayız.

    Armağanları ne kadar özel, Rab uğruna çektiği acılar ne kadar büyük veya yaptıkları ne kadar önemli olursa olsun, Kilise’deki hiçbir görevlinin elinde dünyasal anlamda kullanmak için de bir yetki bulunmamaktadır.

    Kilisenin üyeleri de Kilise önderlerine itaat etmekle yükümlülerdir. Aynı zamanda kilise önderlerinin topluluğun üzerinde bir kral değil, onlara örnek oluşturan kişiler olmaları gerekir:

    I.Petrus 5: 1-3 Bu nedenle aranızdaki ihtiyarlara, onlar gibi bir ihtiyar, Mesih’in çektiği acıların tanığı, açığa çıkacak olan yüceliğin paydaşı olarak rica ediyorum: Tanrı’nın size verdiği sürüyü güdün. Zorunluymuş gibi değil, Tanrı’nın istediği gibi gönüllü gözetmenlik yapın. Para hırsıyla değil, gönül rızasıyla, size emanet edilenlere egemenlik taslamadan, sürüye örnek olarak görevinizi yapın.

    Elçiler bile inanlıların imanları üzerinde egemenlik iddia etmemiş ancak sevinmeleri için çalıştıklarını söylemişlerdir:

    II.Korintliler 1:24 İmanınıza egemen olmak istemiyoruz, sevinmeniz için sizinle birlikte çalışıyoruz. Çünkü imanda dimdik duruyorsunuz.

    Elçiler kendi aralarında bile birbirlerinden üstün değillerdi. Kutsal Yazılarda hiçbir zaman belirli bir Kilisesel görevde bir elçinin diğer elçiden daha üstün olduğunu okumuyoruz. Böylece PRESBİTERYEN KİLİSESİ olarak kilise içinde eşit yetkili presbiterlerin oluşturduğu bir ruhani kurul ile yürütülen Kilise Yönetim Sistemine inanmaktayız.

    Efesliler 1:20-23: Bu kudret, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde kendi sağında oturturken O’nda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir. Tanrı Mesih’i tüm yönetim ve hükümranlıkların, tüm güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak tüm adların çok üstüne çıkardı. Her şeyi O’nun ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı. O’nu, bütün varlıkların üzerinde baş olmak üzere inanlılar topluluğuna verdi. Bu topluluk O’nun bedenidir, her yönden her şeyi dolduranın doluluğudur.

    Efesliler 5:23: Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı olarak inanlılar topluluğunun başı olduğu gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.

    Koloseliler 1:18: Bedenin, yani inanlılar topluluğunun başı O’dur (Mesih). Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O’dur.

    Bu ayetlerde Hristiyan inancı ve uygulamalarının tek otoritesi olan Kutsal Kitap’ta İsa Mesih’in Kilisenin tek Baş’ı olduğunu okuyoruz. Bu da her ihtiyarın ya da her episkoposun üzerinde tek yetkinin Mesih olduğunu göstermektedir.

    PRESBİTERYENİZM –İHTİYAR HEYETLİ SİSTEM

    Presbiteryen terimi, presbiter kelimesinden türetilmiştir. Presbiteryen Kilisesinin yönetiminin başlıca karakteristik özelliği Kilise yönetiminin ihtiyar (presbiter) heyetine, devredilmiş olmasıdır. Bu yönetim biçimi elçilerin zamanından günümüze miras kalmıştır.

    Presbiteryen Kilisesi’nde her ihtiyar bir episkopos –sürünün gözetmenidir; yani görevi Tanrı’nın evinde önderlik yapmak olan bir ihtiyardır. İhtiyarlık tek bir mevki olmasına karşın iki farklı tür ihtiyar bulunmaktadır: Öğreten İhtiyar ve Yöneten İhtiyar.

    Elçisel Kilise’nin her topluluğunda ihtiyarlar (gözetmenler)0 çoklu olarak mevcuttu. Bu yüzden de Presbiteryen Kiliselerinde de durum aynıdır. Her kilise topluluğunda Öğreten İhtiyarlar topluluk eğitimi konusunda hizmet verirken Yöneten İhtiyarlar da dikkat ve ilgilerini en yoğun biçimde Tanrı’nın Kilisesi’nin yönetimine verirler.

    Öğretim ve yönetim aynı görevin farklı kollarıdır. Bu göreve atanan kişilerin teknik olarak bu iki alanda da aynı anda görev yapma haklarının olmasına karşın uygulamada, bir ihtiyarın bu iki alandan yapabileceği en uygun olanı üzerine en çok ilgiyi göstermesinin çok yararlı ve uygun olduğu görülmüştür. Tüm ihtiyarlar aynı zamanda gözetmenler olarak, Kutsal Kitaba göre, vaaz etmek, vaftiz etmek, Rab’bin Sofrası’nı yapmak ve atama[II] yapmak konularında eşit hakka sahiptirler.

    Ancak bu görevler sadece bir ihtiyarın sorumluluğuna verilir ve bu kişiye din adamı (pastör –kilise pastörü) denir. Fikir birliğiyle en fazla armağana ve başarıya sahip olan, uygulamaları Kilise’yi en fazla bina edici şekilde yerine getirmeye yeterli olduğu kararlaştırılan kişi seçilir ve bu görev için özel olarak eğitilir.

    İhtiyarların büyük bir çoğunluğu ise sadece yönetir, hastaları ziyaret eder, Pazar okullarını denetler, dua toplantıları düzenler ve farklı yollarla Kiliseye yararlı olmaya çalışırlar. Elçilerin yaşadıkları günlerde olduğu gibi, Tanrı Sözü’nde (doktrinde) hizmet vermeyen ihtiyarların yönetimde yer alması gelenekseldir.

    I.Timoteyus 5:17 Topluluğu iyi yöneten ihtiyarlar, özellikle Tanrı sözünü duyurmak ve öğretmek için emek verenler iki kat saygıya layık görülsün.

    Bu ayette Havariler döneminde ihtiyarlık görevinin kendi içinde iki büyük bölüme ayrıldığını görüyoruz. Bu ayette kilise topluluğunda yöneten ihtiyarlar yanında Tanrı Sözü’nü duyurmak ve öğretmek için çalışan ihtiyarlar olduğu anlamı çıkmaktadır. Bu yüzden de yönetici sorumluluğu olan ihtiyarların arasında, Tanrı Sözünü duyurmak ve öğretmek için emek veren ihtiyarlar bulunmaktadır.

    Bu yüzden Elçisel Kilise’de olduğu gibi günümüz Presbiteryen Kilisesinin her topluluğunda ihtiyarlar çoklu olarak bulunur.

    Elçisel Kilise’de Kilise görevlileri ihtiyarların el koymasıyla görevlerine atanırlardı. Presbiteryen Kilisesi bu İncilsel ilkeyi tümüyle uygulayan bir kilisedir.

    Topluluk içerisinde herhangi bir ayrılık çıktığında üyeler bu sorunu heyete başvurmadan çözmeye muktedirlerdir. Ancak bunu yapmada başarısız olmaları halinde, yine tüm kişilerin, gerek öğüt gerekse bir karar verilmesi için meseleyi ihtiyar heyetine götürme hakları bulunmaktadır.

    Mezhebin Genel Kurul (Ruhani Kurul), yerel kilise Kurulu üzerinde yetki sahibidir. Bunun sebebi ise Genel Kurulun Yerel Kuruldan daha büyük bir heyet olmasıdır. Tecrübeler açıkça gösteriyor ki, bu düzen Kilise’nin birliği ve kuvvetine en iyi bir şekilde katkıda bulunmaktadır. Bir topluluğun anlaşmazlıkları çözmesi için başvurabileceği tek bir heyetin olması bile bu elçisel ilkenin korunumu için yeterlidir.

    Temsilcilik var olan bu sistemin getirdiği bir sonuçtur. Her ne kadar tüm ihtiyarlar eşit yetkiye ve ihtiyar heyetinde oy verme ve yer alma hakkına eşit düzeyde sahipse de, pratikte ihtiyarların aynı anda bu yetkiyi kullanmaması esastır. İrlanda Presbiteryen Kilisesi’nde çok eski bir gelenek vardır ve geçen zaman da bu geleneğin avantajlarının görülmesine fırsat vermiştir. Bu geleneğe göre bir öğretimden sorumlu ihtiyar bir de yönetimden sorumlu ihtiyar olmak üzere iki kişi ihtiyar heyetinde sandalye sahibidir. Bu düzenin sonucunda ise temsilcilik ortaya çıkar ve sistem sahip olduğu tüm avantajların rahatlığını yaşar.

    Temsilcilik ve Kilise mahkemelerinin büyükten küçüğe düzenlenmesine karşın Presbiteryen yönetim sistemi topluluğa, ihtiyar heyetine başvurma ve ihtiyar heyetine de Kiliseyi yönetme hakkını verir.

    Temsilcilik düzenin amacı her topluluğun diğerlerinden daha fazla bir etki gücüne sahip olmasını engellemek ve verilen kararların olabildiğince iyi düşünülmüş ve adil olmalarını sağlamaktır.

    Elçisel Kilise’de sadece Rab İsa Kral ve Baş’dır. Tüm Presbiteryen Kiliseleri, Mesih Kilise’nin tek Baş’ı ve Kralıdır ilkesinin en değer verilen ve onların en ayırıcı ilkesi olduğunu kabul ederler. Bu yüzden de mezhep olarak Presbiteryenler, Kilisenin dünyasal liderlerden bağımsız olarak tüm ruhsal konularda üstün yetkiye sahip olduğunu ve görevlilerin de bu yetkiyi Tanrı Sözü’nde açıklandığı gibi Mesih’in düşüncesine uygun olarak kullanmak zorunda olduklarını savunmuştur.

    Detaylı ve sabırlı bir incelemenin sonucu olarak görüyoruz ki, Elçisel Kilise’de yerleşmiş olan Kilise Yönetim prensipleri Presbiteryenler tarafından açıkça kabul edilip uygulanmaktadır.

    SONUÇ

    I.

    Tanrı Sözü’nde Kilise yönetimi ile ilgili çok önemli ve iyi tanımlanmış ilkeler aynı zamanda Rab’bin elçileri tarafından kurulup organize edilen Kilise’de kabul edilip uygulanmıştır.

    Yönetim sisteminde elçisel ilkeleri en fazla oranda bulunduran modern Kilise, yönetim açısından Elçisel Kilise örneğine o denli yakındır. Bu yüzden de Persbiteryen Kilisesi Elçilerin Kilisesine en yakın model olduğunda ısrarlıdır.

    Elçisel Kilisenin her yönüyle eşsiz olduğunu görmek fazla düşünce isteyen bir iş değildir. Elçisel Kilise, her yönüyle dünyada bir daha hiç görülemeyecek bir Kilisedir. O Kilise’de, kendilerinden sonra hiç bir kişiye devredilmemiş, doğa üstü güçlerle donatılmış elçiler, peygamberler ve elçisel delegeler vardı. O günlerde, vaizlerin öğretilerini kendi yaptıkları mucizelerle kanıtlamaları ve el koyma yoluyla insanlara Kutsal Ruh’u vermeleri çok rastlanan bir olaydı. Bazı zamanlar, topluluğun içinde geleceğe bakıp Tanrı’nın düşüncelerini mükemmel bir doğrulukla diğerlerine bildiren birkaç armağanlı kardeşler vardı. Elçiler tarafından organize edilen ve tüm diğer Kiliselerin anası olan Kudüs Kilisesi’nin malları ve eşyaları vardı. Kalpleri Rab İsa’nın sevgisinin ateşiyle hala sıcak olan insanlar için tüm mallarını satıp elçilerin ayakları altına koymaları çok rastlanan bir olaydı.

    Tüm elçisel çağ boyunca Hristiyan tapınması için inşa edilmiş umumi hiçbir bina yoktu. Hayat boyu sürdürdükleri hizmetlerini küçük bir mahalle ile sınırlamak yerine her yere gidip Tanrı Sözünü vaaz eden öğretmenler vardı. Bunlar şu ana kadar hiçbir mezhebin sahip olamadığı ya da olması çok zor olan özelliklerdir.

    İhtiyarlar topluluk tarafından seçilir ve Kilise’de aynı görevi yerine getirirler. Aralarındaki tek fark eğitim, yaptıkları işler ve aldıkları ödüldür. Çoğu ihtiyarın dünyevi işlerle uğraştığı gerçeği bu düzeni makul kılmaktadır. Bir elçi bile ellerinin emeğiyle yaşıyordu (Elçilerin İşleri 20:34; 18:3; I.Korintliler 4:12; I.Selanikliler 2:9; II.Selanikliler 3:8).

    Aynı zamanda bu, Pavlus’un Efes Kilisesi’nin gözetmenlerine “… böyle emek vererek güçsüzlere yardım etmemiz …” yolunda tembih ettiği bir şeydi (Elçilerin İşleri 20:35). Eğer dünyasal işlerde çalışmak ihtiyarlarımızı birer yardımcı yapıyorsa o zaman Efes’in gözetmenleri de, ulusların Elçisi de bir yardımcı idi.

    Bunun yanında bugün hala bazı kiliselerde var olan diyakonluk yeniden yapılandırılmalıdır. Çünkü Kiliselerde ihtiyarlar dünyasal işlerle sadece esas görevleri olan ruhsal meseleleri göz ardı ederek uğraşabilmektedirler. Presbiteryen Kilise yönetiminin sahip olduğu bir çok avantajdan biri de, kendi bünyesinde arıtıcı ve yenileyici bir güç bulundurmasıdır. Bunun aracılığıyla sistemin gerekli ve İncilsel tüm ilkeleri korunur ve uygulamada yararlı olduğu görülmeyen düzen durdurulur ya da ortadan kaldırılır.

    II.

    Kilise yönetiminde elçisel ilkeler Presbiteryen Sistemin özelliklerini oluşturmaktadır. Diğer Kiliselerin bu ilkeleri kabul etmeyip uygulamamaları, Presbiteryenlerin onlardan ayrı olmalarının ana sebebidir.

    Presbiteryen Kilisesinin en önemli yönü diğer farklı kilise sistemlerinin yapamadığını, yani korumayı başaramadığı elçisel yönetim ilkelerini korumuş olmasıdır. Bu sebeple, Presbiteryenlik, diğer kilise sistemlerinin sahip olamayacağı birlik, uyum, kuvvet ve İncilsel desteğe sahiptir.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.