Özel Bir Kavim..Yahudi Baba ve Oğul

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27677
    Anonim
    Pasif

    1492 Yılında,İspanya engizisyon zülumünden kaçan Saferat Yahudilerinden bir bölümü, Türkiye’nin değişik bölgelerine, Osmanlı İmp tarafından yerleştirildiler.O dönemden günümüze kadar,ülkemizde yaşayan,Sanatta,Bilimde,Ekonomide,çok başarı olmuş tanınmış
    Yahudi’ lerin var olduğunu biliyoruz.

    Sadece İzmir’den iki küçük örnek vermek gerekirse, Sara Pardo (Yazar) ve dünya çapında tanınmış müzik adamı,Dario More gibi iki insanı örnek verebiliriz.

    Sara Pardo:
    “İzmir Yahudileri, Kıtab’ından bir alıntı.”

    “Ben İzmir aşığıyım. İzmir’e hizmet etmek deyince, hem tarihine, kültürüne sahip çıkmayı, hem de insanına hizmet etmeyi anlıyorum. Kentin gizli tarihini araştırıp, sonra turistlere ve meraklılara anlatıyorum. Bu gurur verici görev. Ama gerisini getirmeliyim.. Yani kentin yaşayan insanına da katkı sağlamalıyım. En son ünlü yazar Marc Levy’i, İzmir’de gezdirdim, bana gurur verdi. Ancak kentin muhtaç insanına da, karşılık beklemeden yardım etme duygumu erteleyemiyorum. Dernek ve okullara katkımı eksiltmem. Elimden geldiğince her yere koşarım. Sadece kendi cemaatıma değil, her yere hizmette kusur etmem. Sıkıntı çeken herkese elimi uzatmaya çalışırım. Çünkü ben, Atatürk yolunda ülkesine hizmet için çaba harcayan bir Türk’üm..”

    Şimdi burada yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşiyorum:

    “Bir bayan arkadaşımla ,İş için izmir dışına çıkmam gerekiyordu.Yolda herhangi bir problemle karşılaşmamak için kullandığım Lpg li aracı,kontrol için tamircime götürdüm,fakat içeride çok araba olduğu için,aracımı karşıdaki fabrikanın yanındaki boş arsaya park ettim,henüz arabadan çıkmamıştım ki,anında Fabrikanın güvenlikçileri geldi ve:

    “Aracınız LPG ‘li mi”
    Diye sordular.
    Ben:
    “Evet”
    Deyince,
    Güvenlikçiler
    “Lütfen aracınızı fabrika cıvarından uzaktırırmısınız”
    Dediler.
    Tamircim bu dialoğu görünce,hemen gelip aracı tamirhaneye aldı.
    Ben güldüm,
    “Ya burası boş arazi, ne sakıncası var.”
    Deyince,tamircim ali usta.
    “Abla gel O fabrikanın sahibi Yahudi ve her konuda çok titizler” dedi.
    Ve O fabrikanın var olma hikayesini anlattı…

    “Bir Yahudi baba ve üç erkek oğul.Baba başarılı bir iş adamı,ölmeden önce tüm mal varlığını üç oğul’a paylaştırıyor.Büyük ve ortanca oğulları,her konuda çok başarılı,fakat en küçük oğul,söz dinlemeyen , ele avuca sığmayan,aile yaşamında,iş yaşamında,sosyal hayatta,
    istikrarsız,gece hayatına aşırı düşkün,olması nedeni ile ,bırakın babasının vermiş olduğu miras payını,defalarca kardeşlerinden aldığı parayı batıran biriymiş, babası defalarca çocuğuna yalvarır:

    “Oğul biz Yahudi Ailesiyiz.Cemaat’imiz içinde neden benim başımı eğik dolaştırıyorsun.Kardeşlerin bu kadar başarılı iken ,sen neden beni mağdur ediyorsun,defalarca sana sermaye verdim, her para verişimde kardeşlerinle kötü oldum,tutarsız yaşamınla her defasında iflas ettin”

    Demiş ve sana son bir şans veriyorum.diye sürdürmüş konuşmasını

    “Al bu parayı tekrar işini kur,ve tekrar iflas edersen ailemize görünme.
    Çeşme’deki yazlığa git,en üst kata çık ,odada tavana asılı bir ilmik var,yaşamına son ver,çünkü sen bu yaşamı başaramadın bizleri’ de topluluğumuzda mağdur ettin” der.

    Küçük oğul tekrar işini kuruyor.Fakat yaşadığı istikrarsız yaşamdan dolayı ve eski alışkanlıklarını devam ettirerek,işini tekrar batırıyor.(Gece yaşamı,alkol,işini takip etmeme, v.s)
    Bitmiş ve tükenmiş bir vaziyette,arabasına binip,çeşmeye gider.Çünkü aile’sine dönecek ,onlara anlatacak,açıklayacak hiç bir mazereti kalmamıştır.
    Yazlığın üst katına çıkar.
    Odanın kapısını açtığında, tavandan aşağı sallanan yağlı ilmiği görür.
    Diz çöker ve ağlamaya başlar.ve Babasının ona söylediği şeyin doğru olduğunu görür.
    İlmiğin altında çıkması için sandalye bile hazırdır.
    Çıkar sandalyeye,yağlı ilmiği boynuna geçirir.Bu hayattaki son anlarıdır.
    Ve sandalyeyi ayağı ile devirir.
    Bir gümbürtü..ve haylaz,söz dinlemeyen oğul,iki seksen yerde,karton piyer alçılar tepesinden aşağıya dökülür.alçılarla beraber,koca bir kese kağıdı ,kafasına düşer.(Çünkü baba,tavanı, bu işi yapan işcileri getirtip, On Kilo’yu bile çekemiyecek şekilde alçıdan yaptırmış)

    Yerde ne olduğunu kavramadan, boş gözlerle olduğunu anlamaya çalışırken, kese kağıdından etrafa saçılan paraları ve kese kağıdının içinden çıkan notu okumaya başlar.

    “Oğul..Seni tüm aykırılığına,iskankarlığına,söz dinlememezliğine rağmen Rab’bimiz YAHVE gibi seviyorum.”
    “Yitip gitmeni istemiyorum,Son şans buydu oğul.”

    Söz dinlemeyen Oğul, İzmir’e Baba ocağına,ailesinden özür dilemeye ve Rab’be Tövbe etmeye dönerken,Arabasında gözyaşları içinde.
    Şu ayet’i okur.

    “Oğlum,babanın uyarılarına kulak ver.
    Annenin öğrettiklerinden ayrılma.
    Çünkü bunlar,başın için sevimli bir çelenk,
    Boynun için gerdanlık olacaktır.

    “Oğlum, seni ayartmaya çalışan,
    Günahkarlara teslim olma.”
    Süleyman 1 Bölüm.

    “Acı bana ,ya Rab dedim,
    Şifa ver bana,çünkü sana karşı günah işledim.”
    Mez 41:4

    İşte tesadüfen arabamı park etmeye çalıştığım fabrikanın,sahibinin öyküsü.. bu yaşanmış bir olay.

    Araba ile aydın yolundayken,İncil’deki kaybolan oğul aklıma gelmişti.

    Acaba bizde olsaydı,o oğul ne olurdu..?
    Eminimki kapı dışarı edilir,ailesi tarafından dışlanır,sersefil,sokaklarda yaşar ve alkolik olarak sokağın birinde ölüsünü belediye kaldırırdı.Çünkü,görüyorum alsancak’ta sokaklarda yaşayan bir çok insan var.

    Esenlikle.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.