Meryem Ana’nın Kimliği ve Rolü Konusundaki Farklılık?

  • Bu konu 4 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26875
    Anonim
    Pasif
    Meryem Ana’nın Kimliği ve Rolü Konusundaki Farklılık?

    (Sarkis Paşaoğlu)

    Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer önemli bir nokta da Meryem ananın kimliği ve rolü konusudur. Katolikler ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik Kilisesi, Süryani Kadim kilisesi vs…) Meryem anayı adeta bir tanrıçaya dönüştürmüşlerdir. Ayinleri ve öğretilerinin merkezi neredeyse Mesih değil ama Meryem anadır. O‘nun onuruna yapılan kiliseler, hac yerleri ve bayramların sayısı İsa Mesih‘inkinden daha fazladır. Kutsal Kitap ışığında Katolik ve Ortodoks‘ların Meryem ana konusunda düşmüş oldukları beş temel yanılgı kısa olarak şunlardır.

    1. Meryem anaya vermiş oldukları görkemli ünvanlar konusundaki yanılgıları . Meryeme şu görkemli ünvanlar verilir:

    ‘Tanrı‘nın kutsal anası‘, ‘sabah yıldızı‘, ‘cennetin kapısı‘, ‘günahkarların sığınağı‘, ‘Hıristiyanların destekleyicisi ve yardımcısı‘, ‘meleklerin, gökün ve evrenin kraliçesi‘, ‘dünyanın Mesih ile ortak kurtarıcısı‘, ‘Avukat, aracı veya meyancı‘ vs…

    Oysa Kutsal Kitap, bu isimlerin hiçbirini, hiçbir şekilde Meryem‘e vermez. ‘Sabah yıldızı‘, ‘cennetin kapısı‘, ‘günahkarların dostu‘, ‘meyancı‘, ‘avukat ‘ isimlerini yalnızca İsa Mesih‘e verir. Aynı zamanda Hıristiyanların yardımcısı veya destekleyicisiyse Kutsal Kitap‘a göre yalnızca Kutsal Ruh‘tur (Yu. 14:16-18). Kutsal Kitap yine açık bir şekilde yalnızca tek bir meyancının var olduğunu ve bunun yalnızca İsa Mesih olduğunu vurgular:

    ‘O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır‘ (1Tim.2:4-6).

    Yalnızca İsa Mesih‘e ve Kutsal Ruh‘a yaraşan bu isimlerin bir yaratığa verilmesi ciddi bir yanılgı ve hatadır. Şunu da belirtmeliyiz ki, Meryem‘e verilen ‘göklerin kraliçesi‘ ismi tamamen putperestlikten gelmektedir. Bu isim Kutsal Kitap‘ın Yeremya 7:16,20 ve İşaya 44:16-23‘te Meryem‘e değil, Babil tanrıçası Astarte‘ye ilişkin söylenmektedir. Tanrı burada kendisini öfkelendirmek için gökler kraliçesine pideler hazırlayıp sunan kişileri açıkça lanetlemektedir. Şu da açıktır ki, Babil‘lilerin tanrıçalarına verdikleri birçok isim 5‘inci yüzyıldan itibaren, putperestlikten Hıristiyanlığı seçmiş, ama gerçekte putperest alışkanlıklarından tam olarak vazgeçmemiş ama onları Hıristiyan kisvesi altında muhafaza edenlerce Meryem‘e atfedilmiştir.

    4‘üncü yüzyıldan itibaren Mesih‘i doğurmasından dolayı Meryem‘e verilmeye başlanan ‘Tanrı‘nın anası‘ ünvanına gelince; bu isim Kutsal Kitap‘a ve biz Mesih İnanlılarına göre Tanrı‘ya karşı büyük bir hakaretttir. Bu isim ancak mitolojilerde rastlanan Tanrı‘dan önce var olup, Tanrı‘yı doğurmak, Tanrı‘ya hayat vermek gibi Kutsal Kitap‘a tamamen ters düşen, çarpık düşüncelere sebebiyet vermektedir. Tanrı‘nın kesinlikle annesi yoktur, hiç olmamıştır ve olamaz da.. Hiç kimse Tanrı‘yı doğuramaz veya O‘na hayat veremez. Tanrı‘dan önce kendisine sebebiyet verecek hiç kimse var olmamıştır. Tanrı ezelidir. Başlangıcı ve sonu yoktur. Meryem ancak İsa Mesih‘in insanlığının annesi olmuştur Tanrılığının değil. Doğrudur ki, Luka 1:43‘te Elizabet Meryem‘e ‘Rabbimin anası‘ demiştir. Ama dikkat edilsin ki, burada ‘Tanrı‘mın anası‘ değil, ‘Rabbimin anası‘ deniliyor. Burada kullanılmış olan ‘Rab‘ kelimesi Tanrı anlamında değil ama Efendi veya sahip anlamında olup o zamanlarda bir çok saygın kişi bu şekilde çağrılmaktaydı (Mat.23:8-12).

    Başka bir bölümde Yakup‘tan söz edilirken onun da ‘Rabbin kardeşi‘ olduğu belirtilir (Gal.1:19). Şüphesiz bizler bunu ‘Tanrı‘nın kardeşi‘ anlamında yorumlayıp, bundan Yakup‘un da çok özel biri olduğu sonucunu çıkarmamalıyız. Bu bizleri çarpık düşüncelere götürür. Bu yalnızca Mesih‘in bedensel yöndeki kardeşi anlamındadır.

    2. Meryem ananın doğuştan günahsızlığı konusundaki yanılgıları . Katolik ve Ortodoklar Meryem‘in anne karnında oluşmaya başladığı andan itibaren aslî günahtan tamamen arı kaldığını veya korunduğunu‘ bildirip, ‘hayatı boyunca da Meryem‘in hiç bir günah işlememiş‘ olduğunu öğretirler (C.EC sf.135, H.D.Ö. sf.23). Meryem‘in lekesiz varoluşu görüşü 1854 yılında resmen onaylanmış ve tüm Hıristiyanlarca kesinlikle kabul edilmesi gereken bir dogm olarak ilan edilmiştir.
    Oysa Kutsal Kitap‘ın hiçbir yerinde böyle bir görüş veya düşünce bile mevcut değildir. Kutsal Kitap çok açık bir ifadeyle içinde Meryem de olmak üzere bütün insanlığın günahlı olduğunu ve günahlı doğduğunu vurgular:

    • ‘Doğru olan kimse yok, bir kişi bile yoktur… Hepsi yoldan saptılar… iyilik eden bir kişi bile yoktur… Hiç ayırım yoktur. Çünkü HERKES günah işledi ve Tanrı‘nın yüceliğinden yoksun kaldı‘ (Rom.3:10-12,22-23; 5:12).

    Kutsal Kitap bunun dışında kalan tek kişinin yalnızca İsa Mesih olduğunu bildirir (İbr.4:15,7:26; 1Pet.1:19, 2:22; Yu. 8:46, 1Yu. 3:5; Eyb.14:4). Meryem‘in kendisi bile Luka 1:46-47‘de Tanrı‘ya ‘Kurtarıcım‘ diye hitap etmekle günahlılığını ve kurtuluşa muhtaç biri olduğunu dile getirmiştir. Bundan başka Luka 2:22-24‘te şeriatın doğrultuda Meryem‘in tapınakta bir çift güvercin yavrusu sunması da Levililer 12:6-8‘e göre onun günahlılığının başka bir kanıtıdır. Günahsız birinin kurban sunmaya gereksinimi olmadığı açıktır. Zaten M.S. 4‘üncü yüzyıldan itibaren ileri sürülmeye başlana Meryem‘in günahsızlığı konusu 1854‘te resmen bir dogm olarak kabul edilişine kadar kilise içinde bir sürü tartışmalara ve protestolara neden olmuştur. Bu görüş kesinlikle Kutsal Kitap‘ın bir öğretisi değildir. Kilisece ortaya atılmış geleneklere dayalı bir öğretidir o kadar. Bundan başka eğer Meryem günahsız doğsaydı bu onun anne ve babasının da günahsız doğmasını gerektirecekti. Anne babası günahsız doğduysa onların anne babaları da vs… bu sürüp gider.

    3. Meryem‘in bedeni ve canıyla ölümden sonra göğe kaldırılması görüşü. Katolik kilisesi 1950 yılındaki bir konsilde, Mereym’le ilgili olarak bütün Katoliklerce kabul edilmesi gereken yeni bir dogm ortaya attı. Bu dogm Meryem ananın ‘yeryüzündeki yaşamı sona erince, bedeni ve canıyla’ aynı Mesih gibi göke kaldırılıp, hükmetmek amacıyla Rab tarafından evrenin kraliçesi olarak yüceltilmesi’ öğretisiydi (CEC.sf. 254).

    O tarihten bu yana her sene 15 Ağustosta tüm Katolik ve Ortodokslar Meryem’in göğe alınışını kutlarlar. Hıristiyan Dininin Özü adlı kitap ‘ Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesi midir? diye sorar ve heman ardındanda yanıtlar: ‘Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesidir, çünkü o Kilise’nin yanılmaz yetkisiyle belirlenmistir’ (sf.32).

    Oysa Kutsal Kitap’ta bu görüşü destekleyecek tek bir ayet bile mevcut değildir. Bu Katolik kilisesinin Meryem’e duyduğu aşırı saygı ve bağlılıktan kaynaklanan hayal ürünü bir öğretidir. Bilindiği gibi Mesih haçta asılıyken Meryem’i öğrencisi Yuhanna’ya emanet etmiştir. Meryem’in ölümüne dek onunla kalan Yuhanna kesinlikle böyle bir düşünce veya olaydan söz etmemiştir. Hatta İnsanoğlundan başka hiç kimsenin göğe çıkmadığını’ belirten Mesih’in sözlerini de o kaydetmiştir (Yu.3:13).

    Böyle bir olay olsaydı o bunu şüphesiz bildirecekti. Seneler sonra, Meryem’in ölümünden bile sonra Esinleme kitabında yaşlı Yuhanna dirilen Mesih’i görmüş ama O’nun yanında ne Meryem’i görmüştür ne de onun gökte olduğundan söz etmiştir o. Esinleme 12’de sembolik bir tarzda güneşe sarılmış, ayaklarının altında ay ve başında oniki yıldızdan oluşmuş bir taçla beliren hamile kadın kesinlikle Meryem değil ama oniki sıptan oluşup bereket ve imtiyazlara mahsur olmuş, Kurtarıcının kendisinden geldiği Israil halkıdır bu (Tek.37:9;Rom.9:4-5). Bundan başka Kutsal Kitap dirilişlerin sıralanışından söz ederken şunları belirtir:

    O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır‘ (1Tim.2:4-6).

    Yalnızca İsa Mesih‘e ve Kutsal Ruh‘a yaraşan bu isimlerin bir yaratığa verilmesi ciddi bir yanılgı ve hatadır. Şunu da belirtmeliyiz ki, Meryem‘e verilen ‘göklerin kraliçesi‘ ismi tamamen putperestlikten gelmektedir. Bu isim Kutsal Kitap‘ın Yeremya 7:16,20 ve İşaya 44:16-23‘te Meryem‘e değil, Babil tanrıçası Astarte‘ye ilişkin söylenmektedir. Tanrı burada kendisini öfkelendirmek için gökler kraliçesine pideler hazırlayıp sunan kişileri açıkça lanetlemektedir. Şu da açıktır ki, Babil‘lilerin tanrıçalarına verdikleri birçok isim 5‘inci yüzyıldan itibaren, putperestlikten Hıristiyanlığı seçmiş, ama gerçekte putperest alışkanlıklarından tam olarak vazgeçmemiş ama onları Hıristiyan kisvesi altında muhafaza edenlerce Meryem‘e atfedilmiştir.

    4‘üncü yüzyıldan itibaren Mesih‘i doğurmasından dolayı Meryem‘e verilmeye başlanan ‘Tanrı‘nın anası‘ ünvanına gelince; bu isim Kutsal Kitap‘a ve biz Mesih İnanlılarına göre Tanrı‘ya karşı büyük bir hakaretttir. Bu isim ancak mitolojilerde rastlanan Tanrı‘dan önce var olup, Tanrı‘yı doğurmak, Tanrı‘ya hayat vermek gibi Kutsal Kitap‘a tamamen ters düşen, çarpık düşüncelere sebebiyet vermektedir. Tanrı‘nın kesinlikle annesi yoktur, hiç olmamıştır ve olamaz da.. Hiç kimse Tanrı‘yı doğuramaz veya O‘na hayat veremez. Tanrı‘dan önce kendisine sebebiyet verecek hiç kimse var olmamıştır. Tanrı ezelidir. Başlangıcı ve sonu yoktur. Meryem ancak İsa Mesih‘in insanlığının annesi olmuştur Tanrılığının değil. Doğrudur ki, Luka 1:43‘te Elizabet Meryem‘e ‘Rabbimin anası‘ demiştir. Ama dikkat edilsin ki, burada ‘Tanrı‘mın anası‘ değil, ‘Rabbimin anası‘ deniliyor. Burada kullanılmış olan ‘Rab‘ kelimesi Tanrı anlamında değil ama Efendi veya sahip anlamında olup o zamanlarda bir çok saygın kişi bu şekilde çağrılmaktaydı (Mat.23:8-12).

    Başka bir bölümde Yakup‘tan söz edilirken onun da ‘Rabbin kardeşi‘ olduğu belirtilir (Gal.1:19). Şüphesiz bizler bunu ‘Tanrı‘nın kardeşi‘ anlamında yorumlayıp, bundan Yakup‘un da çok özel biri olduğu sonucunu çıkarmamalıyız. Bu bizleri çarpık düşüncelere götürür. Bu yalnızca Mesih‘in bedensel yöndeki kardeşi anlamındadır.
    2). Meryem ananın doğuştan günahsızlığı konusundaki yanılgıları . Katolik ve Ortodoklar Meryem‘in anne karnında oluşmaya başladığı andan itibaren aslî günahtan tamamen arı kaldığını veya korunduğunu‘ bildirip, ‘hayatı boyunca da Meryem‘in hiç bir günah işlememiş‘ olduğunu öğretirler (C.EC sf.135, H.D.Ö. sf.23).
    Meryem‘in lekesiz varoluşu görüşü 1854 yılında resmen onaylanmış ve tüm Hıristiyanlarca kesinlikle kabul edilmesi gereken bir dogm olarak ilan edilmiştir. Oysa Kutsal Kitap‘ın hiçbir yerinde böyle bir görüş veya düşünce bile mevcut değildir. Kutsal Kitap çok açık bir ifadeyle içinde Meryem de olmak üzere bütün insanlığın günahlı olduğunu ve günahlı doğduğunu vurgular:

    ‘Doğru olan kimse yok, bir kişi bile yoktur… Hepsi yoldan saptılar… iyilik eden bir kişi bile yoktur… Hiç ayırım yoktur. Çünkü HERKES günah işledi ve Tanrı‘nın yüceliğinden yoksun kaldı‘ (Rom.3:10-12,22-23; 5:12).

    Kutsal Kitap bunun dışında kalan tek kişinin yalnızca İsa Mesih olduğunu bildirir (İbr.4:15,7:26; 1Pet.1:19, 2:22; Yu. 8:46, 1Yu. 3:5; Eyb.14:4). Meryem‘in kendisi bile Luka 1:46-47‘de Tanrı‘ya ‘Kurtarıcım‘ diye hitap etmekle günahlılığını ve kurtuluşa muhtaç biri olduğunu dile getirmiştir. Bundan başka Luka 2:22-24‘te şeriatın doğrultuda Meryem‘in tapınakta bir çift güvercin yavrusu sunması da Levililer 12:6-8‘e göre onun günahlılığının başka bir kanıtıdır. Günahsız birinin kurban sunmaya gereksinimi olmadığı açıktır. Zaten M.S. 4‘üncü yüzyıldan itibaren ileri sürülmeye başlana Meryem‘in günahsızlığı konusu 1854‘te resmen bir dogm olarak kabul edilişine kadar kilise içinde bir sürü tartışmalara ve protestolara neden olmuştur. Bu görüş kesinlikle Kutsal Kitap‘ın bir öğretisi değildir. Kilisece ortaya atılmış geleneklere dayalı bir öğretidir o kadar. Bundan başka eğer Meryem günahsız doğsaydı bu onun anne ve babasının da günahsız doğmasını gerektirecekti. Anne babası günahsız doğduysa onların anne babaları da vs… bu sürüp gider.

    3). Meryem‘in bedeni ve canıyla ölümden sonra göğe kaldırılması görüşü. Katolik kilisesi 1950 yılındaki bir konsilde, Mereym’le ilgili olarak bütün Katoliklerce kabul edilmesi gereken yeni bir dogm ortaya attı. Bu dogm Meryem ananın ‘yeryüzündeki yaşamı sona erince, bedeni ve canıyla’aynı Mesih gibi göke kaldırılıp, hükmetmek amacıyla ‘Rab tarafından evrenin kraliçesi olarak yüceltilmesi’ öğretisiydi (CEC.sf. 254). O tarihten bu yana her sene 15 Ağustosta tüm Katolik ve Ortodokslar Meryem’in göğe alınışını kutlarlar.Hıristiyan Dininin Özü adlı kitap ‘Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesi midir?diye sorar ve heman ardındanda yanıtlar: ‘Aziz Meryem’in göğe alınışı bir iman maddesidir, çünkü o Kilise’nin yanılmaz yetkisiyle belirlenmistir’ (sf.32).

    Oysa Kutsal Kitap’ta bu görüşü destekleyecek tek bir ayet bile mevcut değildir. Bu Katolik kilisesinin Meryem’e duyduğu aşırı saygı ve bağlılıktan kaynaklanan hayal ürünü bir öğretidir. Bilindiği gibi Mesih haçta asılıyken Meryem’i öğrencisi Yuhanna’ya emanet etmiştir. Meryem’in ölümüne dek onunla kalan Yuhanna kesinlikle böyle bir düşünce veya olaydan söz etmemiştir. Hatta ‘ İnsanoğlundan başka hiç kimsenin göğe çıkmadığını’belirten Mesih’in sözlerini de o kaydetmiştir (Yu.3:13).
    Böyle bir olay olsaydı o bunu şüphesiz bildirecekti. Seneler sonra, Meryem’in ölümünden bile sonra Esinleme kitabında yaşlı Yuhanna dirilen Mesih’i görmüş ama O’nun yanında ne Meryem’i görmüştür ne de onun gökte olduğundan söz etmiştir o. Esinleme 12’de sembolik bir tarzda güneşe sarılmış, ayaklarının altında ay ve başında oniki yıldızdan oluşmuş bir taçla beliren hamile kadın kesinlikle Meryem değil ama oniki sıptan oluşup bereket ve imtiyazlara mahsur olmuş, Kurtarıcının kendisinden geldiği Israil halkıdır bu (Tek.37:9;Rom.9:4-5). Bundan başka Kutsal Kitap dirilişlerin sıralanışından söz ederken şunları belirtir:

    ‘Herkes nasıl Ådem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek : ilk örnek olarak Mesih , sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar” (1Kor.15:23).

    Bu ayet açık bir şekilde göstermektedir ki, dirilerek göğe giden yalnızca Mesih’tir. Mesih’in dirilişinden sonra, Mesih’e ait olanların dirilişiyse, yalnızca Mesih’n ikinci geliş anında gerçekleşecektir. Bu ikinci gelişten önce, içinde Meryem de olmak üzere Mesih benzerliğinde hiç kimse dirilmemiş ve göğe alınmamıştır. Kutsal Kitap’a dayanmayan böyle bir öğretinin bir iman maddesi ve dogm olarak empoze edilmesi üzücü bir gerçektir.

    4). Meryem ananın ebediyen bakire kalması görüşü. Katolik ve Ortodoksların diğer bir yanılgısı da Mesih‘in doğumundan sonra Meryem‘in Yusuf ile normal bir karı-koca yaşamına sahip olmayıp onun ebediyen bakire kalması ve dolayısıyla Yusuf‘tan da çocukları olmayı öğretileridir (CEC. Sf.134-135).

    Biz Mesih İnanlıları Kutsal Kitap verilerine dayanarak Meryem‘in yalnızca Mesih‘in doğuşuna kadar bakire kaldığını fakat Mesih‘in doğumundan sonra Meryem‘in aynen diğer insanlar gibi Yusuf ile beraber normal bir karı-koca yaşamına sahip olup hatta bunun sonucunda birçok çocukları bile olduğunu kabul ederiz. Zaten bizzat melek Gabriel Yusuf‘a Meryem‘i kendine karı olarak alamaktan korkma‘ (Mat.1:20) diyerek açıkça Meryem ve Yusuf‘un normal bir aile yaşamı sürdürmesinde bir sakınca olmadığını belirtmiştir. Yusuf meleğin talimatı üzere ‘Meryem‘i eş olarak yanına aldı. Ne var ki, Meryem oğlunu doğuruncaya dek Yusuf onunla birleşmedi‘ (Mat.1:24-25). Açıkça görüldüğü gibi Yusuf, yalnızca İsa doğana dek Meryemle birleşmedi. Bundan sonrası için hiçbir sınırlama yok.
    Bundan başka İncil‘in birçok yerinde İsa‘nın kardeş ve kızkardeşlerinden söz edilir ve hatta isimleri sıralanır:

    ‘Meryem’in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun’un kardeşi olan marangoz değil mi bu? Kızkardeşleri burada, aramızda yaşamıyor mu?” Ve gücenip O’nu reddettiler.‘.

    ‘Birisi İsa’ya, “Bak” dedi, “annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seninle konuşmak istiyorlar.” İsa, kendisiyle konuşana şu karşılığı verdi: “Kimdir annem, kimdir kardeşlerim?” Eliyle öğrencilerini göstererek, “İşte annem, işte kardeşlerim!” dedi. “Göklerdeki Babamın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kızkardeşim ve annem odur.”(Mat. 12:46-50).

    Bazıları bu kardeşler sözünü İsa’nın bedensel değil de ruhsal kardeşleri olduğunun ileri sürer. Bu çürük bir tezdir çünkü Kutsal Kitap ilk başlarda bu kardeşlerinin kendisine inanmadığını belirtir:

    ‘Yahudilerin Çardak Kurma bayramı yaklaşmıştı. Bu nedenle İsa’nın kardeşleri O’na, “Buradan ayrıl, Yahudiye’ye git” dediler, “öğrencilerin de yaptığın işleri görsünler. Çünkü kendini açıkça tanıtmak isteyen bir kimse yaptıklarını gizlemez. Madem ki bu şeyleri yapìyorsun, kendini dünyaya göster!” Kardeileri bile O’na iman etmiyorlardì .‘(Yu. 7:2-5).

    İsa‘nın kardeşlerinin onun kuzenleri olduğunu söylemek de yanlıştır çünkü Yunanca da kuzen için ayrı, kardeş için ayrı kelimeler vardır. Eğer gerçekten kuzenleri olsaydı asıl kuzen kelimesini kullanacaktı Kutsal Kitap ama bu böyle değildir. Doğrudur ki, kardeş kelimesi bazen aynı topluma, aynı millete ait insanlara nispeten kullanılır. Kutsal Kitap‘ta bu sözün bu anlamda kullanıldığı yerler açıktır. Ama İsa‘nın kardeşlerinden söz edildiğinde bunun ailesel ve harfî anlamda olduğu açıktır. İncil‘de yine şu ifadeleri okuruz:

    ‘Bundan sonra İsa, annesi, kardeşleri ve öğrencileri Kafernahum‘a inerek orada birkaç gün kaldılar‘(Yu.2:12;Eiçi 1:14).

    Burada da açıkça görüyoruz ki özenle öğrencileri anası ve kardeşleri ayrı ayrı belirtilmektedir. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin Meryem‘in ebediyen bakire kaldığı iddiasının gerisinde evlilik olgusunun hor görülmesi ve kutsal bir kadına bunun yakışmayacağı çarpık düşünce yatmaktadır. Kutsal Kitap açık bir şekilde evliliği kutsal niteler ve asla onu hor görmez. Bu ve buna benzer ayetler açıkça belgelemektedir ki, Meryem ebediyen bakire kalmamış fakat Yusufla evlenerek birçok çocukları olmuştur.

    5). Meryem anaya dua ve ibadet edilip yüceltilmesi yanılgısı. Katolik ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik, Süryani Kadim vs…) kiliseleri Meryem‘e bağlılıklarında daha da ileri gidip, ona özel bir ibadet, tapınış ve dua sunarak yanılgılarının doruğuna varırlar. Meryem‘e sunmuş oldukları birçok dua da ondan merhamet, yardım, günahlardan bağış dileyip, yaşamlarını onu eline teslim ettiklerini dile getirirler. Katoliklerce hazırlanan Hıristiyan dininin Özü adlı kitapçıkta Meryem‘e şu dua yükseltilir:

    Ey şevkatli Bakire Meryem , himayene sığınan, yardımını dileyen ve aracılığını isteyen hiç kimsenin, senin yardımını görmeden geri çevrildiğini hatırla. Bundan cesaret alarak sana koşuyorum . Ey Mesih İsa‘nın Annesi ve benim şevkatli Annem , sans geliyorum ve günahlarım yüzünden çektiğin acılarla ayaklarına kapanıyorum . Ey Kurtarıcımız Mesih‘in Annesi, dualarımı reddetme, onları dinle ve kabul et. Amin ‘(sayfa 79-80).

    Kutsal Kitap’a göre Meryem’e sunulan bu dua, tapınış ve şereflendirme eylemleri, büyük bir günah olup karşımda başka ilahların olmayacak, onlara tapınmayacaksın’ emrini çiğnemektir (Çık.20:3-5). İsa Mesih, elçiler ve melekler açık bir şekilde yalnızca Tanrı’ya tapınılıp, O’na dua edilmesini ve yalnızca O’na hizmet edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Yalnızca Tanrı’ya ve Mesih’e sunulması gereken bu dua ve tapınışın bir yaratık olan Meryem’e sunulması Hıristiyan kiliselereince kabul edilemeyecek bir uygulama olup Yaratıcı’dan ziyade yaratığa tapma hatasına düşmektir. Kutsal Kitap’ın hiç bir yerinde Meryem’e sunulan bir dua, bir tapınış veya yüceltme eylemi mevcut değildir. Her ne kadar Katolik kilisesi Meryeme sunulan bu tapınışın Tanrı‘ya sunulan (latri) tapınıştan farklı ve aşağı bir (hiperduli) tapınış olduğunu söylese de uygulamada arada hiçbir fark yoktur ve bu putatapıcılıkla aynıdır. Sırf Kurtarıcı İsa‘nın annesidir diye Meryem‘e dua etmek, tapınmak veya onu yüceltmek büyük bir hatadır. Bizzat İsa Mesih‘in kendisi bu gerçeği Luka 11:27-28‘de açıkça şu şözlerle ifade etmiştir:

    ‘İsa bu sözleri söylerken kalabalığın içinden bir kadın O’na, “Ne mutlu seni taşımış olan rahme, seni emzirmiş olan memelere!” diye seslendi. İsa, “Daha doğrusu, ne mutlu Tanrì ‘nìn sözünü dinleyip uygulayanlara!” dedi ‘

    İsa Mesih‘in kendisi bile birçok olayda Meryem‘e fazla yer vermemiştir. Annen ve kardeşlerin dışarda seni görmek istiyorlar denildiğinde O ‚ ‘benim anam kimdir? ve kardeşlerim kimdir?‘ demiş ve öğrencilerini gösterek ‘göklerde olan Baba‘mın iradesini kim yaparsa benim kardeşim ve anam odur‘ diye vurgulamıştır (Mat.12:46-50).

    Kana şehrindeki düğünde de İsa Mesih annesine ‘kadın‘ diyerek hitap etmiştir. Elçiler de kendi aralarında ona özel bir yer vermemişlerdir. Son olarak adı geçen Elçiler kitabında Meryem‘i ve kardeşlerini diğer öğrencilerle dua hizmetinde görüyoruz o kadar. Bundan sonra ne mektuplarda ne de dşğer yazılarda ondan söz edilmez. Eğer Katolik ve Ortodoksların Meryem hakkındaki düşünceleri doğru olsaydı böyle bir suskunluk mevcut olmayacaktı.

    Şüphesiz biz Mesih İnanlıları Rab İsa‘nın diğer öğrencilerine karşı duyduğumuz saygı benzerliğinde Meryem‘e de saygı duyarız. Fakat asla ona ne dua eder, ne tapar, ne de şereflendiririz. Kendisi diğer elçiler ve kutsallar gibi şimdi ölüdür ve Rabbin huzurunda bedensel dirilişini beklemektedir. Kendisi neticede bir insan bir yaratık olduğundan zaman ve yerle sınırlıdır ve kendisine sunulan duaları ne işitebilir ne de cevaplayabilir. Bundan başka Meryem‘e dua ederek onu çağırma hareketi ölmüş birini çağırmak anlamına gelip Tanrı‘nın şu buyruğunu çiğnemek demektir:

    ‘Aranızda … ölülere danışan bulunmayacaktır‘ (Tes.18:9-12).

    Meryem‘e tapınmak alışkanlığı 4‘üncü yüzyılda, tanrıçalara tapınma alışkanlıkları yaygın olan putperestllerin Hıristiyanlığı benimsemesiyle başlamıştır. Bu kişiler tapınmış oldukları tanrıçaları Meryem‘le özdeşleştirerek sapık alışkanlıklarını Hıristiyan kisvesinde sürdürmüşlerdir.

    #34989
    Anonim
    Pasif

    Ben Kemal Başaran olarak, hem Viran Dede’nin ve hem de Prosefhi’nin sorusuna, hiç tereddütsüz ‘EVET’ derim.

    Eğer birilerinin inancı, aynen Rüzgar kızkardeşimizin yazdığı gibi ise, ben o kişiye ‘Mesih İnanlısı’ diyemem. O kişide ebedî hayatın veya Rab İsa Mesih’in Ruhu olduğuna da inanmam.

    Ama, tüm Katolik ve Ortodoks’ların böyle bir yanılgı içerisinde olmadıklarını, çok küçük bir azınlığın Rab’be kulluk ettiğini düşünüyorum.

    Rab’bin Ruhu’nu taşıyan; tüm bunların, yani Rüzgar kızkardeşimizin yazdıklarının, ‘Ortodoks ve Katolik Öğretileri’nin Rab’den olmadığını ve O’nun Ruhu’na aykırı olduğunu hemen bilir. Bilemiyorsa, o kişide “Rab’bin Ruhu var mı?” diye merak ederim.

    Bu konularda yazmamaya çok dikkat ettim. Ama doğru yaptığımı düşünmüyorum. Bir haftadır neredeyse tek yanlı yayın yapılıyor. Rüzgar’ın tüm söylediklerinin ve hatta çok daha fazlasının yanındayım ve hemfikirim. EWTN’de (Katolik TV kanalı – Hotbird 1) hergün gördüklerim, Meryem’e yapılan dualar, yakarışlar, apaçık ibadetler; İsa’ya yapılanlardan çok daha önde. Resmen Meryem’e tapılıyor ve bütün bunlar midemi bulandırıyor.

    Rab, samimice arayanların günahlarını affetsin ve gözlerini açsın diliyorum. Bu yazımdan rencide olacak veya olmayacak bütün kardeş ve kızkardeşlerimi, canı gönülden sevdiğimi, onları sevgi ile kucakladığımı ve Rab’bin huzurunda kurtuluşa erişmelerinden başka hiçbirşey dilemediğimi, yine Rab’bin huzurunda açıkça beyan ediyorum.

    #34990
    Anonim
    Pasif

    Kemal abi sen veya herhangi biri istediğine inanmakta hürdür. Hristiyanlığın MS. üçyüzlü yıllarda sönmüş, asırlar sonra onbeş ve onaltıncı asırlarda yeniden belirmiş olduğuna inanmak isteyene, dostane mahiyette bir kaç söz söylenir, ondan sonra istediğine inanmaya terkedilir. Bir Hristiyan’a düşen havari Paulus’un dediği gibi hemfikir olmayanı birinci ve ikinci nasihatten sonra terketmektir… Tanrı’ya bırakmaktır.

    Katolikler’de Meryem Ana’ya olan saygının saygı olmaktan çıkmış tapmaya yaklaşmış olduğu bir gerçek. Zaten Meryem Ana’nın da Hz. İsa Mesih gibi cinsel münasebet olmaksızın doğduğuna inanmaya başlamışlar. Yani bir nev’i ‘tanrıçalık’ atfediyorlar kendisine. Bu Hristiyan bir inanç değildir ve Avrupa’nın Hristiyanlık öncesi ‘toprak ana’ pagan inancıyla alakalıdır, verilere bakılacak olursa. Bu inanç eskilerden resmi olarak var olmayıp birkaç yüz yıl evvelsinde kabullenilmiş bir inançtır hatta, bildiğim kadarıyla.

    Ama Ortodoksluk’ta kesinlikle öyle bir şey yoktur. Cinsel münasebet olmaksızın dünyaya gelmiş tek şahıs Hz. İsa Mesih’tir. Meryem Ana’ya saygı tabi ki çok büyüktür, nitekim Meryem Ana Tanrı’ya tam teslimiyetiyle Havva’nın ittatsizliğini onaran kişiliktir. İnsanoğlunun ve yaradılmış dünyanın en uç temizlik doruğunu, yaradılmamış olanla yegane temas noktasını teşkil eder. Hz. İsa’da görülen Tanrı ile insanın, yaradılmış olanla yaradılmamış olanın birliği Hz. Meryem’in itaat berraklığı ortamında tezahür eder sadece. Ondan dolayı Hz. Meryem Ana, kucağında Hz. İsa ‘Ab-ı Hayat’ pınarı olarak da resmedilir, Ortodoks ikonografi geleneğinde. Meryem Ana’nın itaatı bir insana aşılanmadan o insanın hayatında Tanrı ile insanın birleşmesi, yani Mesih’in hayatının vücut ve ifade bulması mümkün değildir.

    Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi Hz. Meryem’e ‘Tanrı anası’ denmesi tamamen anlaşılır ve meşrudur. Hz. İsa Mesih’in Tanrı’nın insan vücuduna bürünmüş ifadesi olduğuna inananın (ki buna inanmayan Hristiyan da addedilemez) Hz. Meryem’in de ‘Tanrı anası’ olduğuna inanması gayetle doğaldır. Bu mantıken de en ufak bir çelişkisi olmayan bir şeydir. Ortodoks gelenekteki Hz. Meryem Ana’ya bunca sık rastlanan methiyeler ise Meryem Ana’nın varlığının ima ettiği gerçeğe methiyelerdir. Tam itaat ve teslimiyete methiyelerdir. Hayatında Mesih’e, Ruh’ul Kudüs’e et ve kemikten gerçek vücut sunacak kişi Meryem Ana gibi dünyevi açıdan dayanaksız, saf, hassas ve tam teslimiyet durumunda olmalıdır. Ondandır ki azizlerde Meryem Ana’nın kişiliğinin manevi mührünün olduğuna inanılır hep.

    Forumda yolladığım metinlerde defalarca izah etmiş olduğum gibi Ortodoks Kilise’de azilere tapma yoktur (bu Katolikler’in o Hz. Meryem ile ilgili olan ayrıcalıklarından başka hiç bir başka kadim gelenekte de yoktur). Bir tek Hz. İsa Mesih’e tapılır. Azizler Mesih’in oluşturduğu ‘çardak bağı’nın uzantılarıdır ve onlara değen Mesih’in hayatına değmiş, O’nun hayatından aşılanmış olur. Bu bu kadar basit.

    Şimdi… eğer bizi ‘pagan’ olarak nitelendirmek birilerine psikolojik bir rahatlama sağlıyorsa… sorunumuz yok. Bu Tanrı ile kendileri arasındaki bir mevzu… Bizler yolumuza devam ediyor, kendi tecrübemize dayalı hareket ediyor, düşündüklerimizi izah ediyoruz. Ve… gayetle edeplice, bir Hristiyan’a yakışır şekilde, forumdan ‘menedilmedikçe’ tanık olduğumuzu söylemeye devam edeceğiz…

    Sevgiler…

    #34998
    Anonim
    Pasif
    Viran dede;18180 wrote:
    Kemal abi sen veya herhangi biri istediğine inanmakta hürdür. Hristiyanlığın MS. üçyüzlü yıllarda sönmüş, asırlar sonra onbeş ve onaltıncı asırlarda yeniden belirmiş olduğuna inanmak isteyene, dostane mahiyette bir kaç söz söylenir, ondan sonra istediğine inanmaya terkedilir. Bir Hristiyan’a düşen havari Paulus’un dediği gibi hemfikir olmayanı birinci ve ikinci nasihatten sonra terketmektir… Tanrı’ya bırakmaktır.

    Katolikler’de Meryem Ana’ya olan saygının saygı olmaktan çıkmış tapmaya yaklaşmış olduğu bir gerçek. Zaten Meryem Ana’nın da Hz. İsa Mesih gibi cinsel münasebet olmaksızın doğduğuna inanmaya başlamışlar. Yani bir nev’i ‘tanrıçalık’ atfediyorlar kendisine. Bu Hristiyan bir inanç değildir ve Avrupa’nın Hristiyanlık öncesi ‘toprak ana’ pagan inancıyla alakalıdır, verilere bakılacak olursa. Bu inanç eskilerden resmi olarak var olmayıp birkaç yüz yıl evvelsinde kabullenilmiş bir inançtır hatta, bildiğim kadarıyla.

    Ama Ortodoksluk’ta kesinlikle öyle bir şey yoktur. Cinsel münasebet olmaksızın dünyaya gelmiş tek şahıs Hz. İsa Mesih’tir. Meryem Ana’ya saygı tabi ki çok büyüktür, nitekim Meryem Ana Tanrı’ya tam teslimiyetiyle Havva’nın ittatsizliğini onaran kişiliktir. İnsanoğlunun ve yaradılmış dünyanın en uç temizlik doruğunu, yaradılmamış olanla yegane temas noktasını teşkil eder. Hz. İsa’da görülen Tanrı ile insanın, yaradılmış olanla yaradılmamış olanın birliği Hz. Meryem’in itaat berraklığı ortamında tezahür eder sadece. Ondan dolayı Hz. Meryem Ana, kucağında Hz. İsa ‘Ab-ı Hayat’ pınarı olarak da resmedilir, Ortodoks ikonografi geleneğinde. Meryem Ana’nın itaatı bir insana aşılanmadan o insanın hayatında Tanrı ile insanın birleşmesi, yani Mesih’in hayatının vücut ve ifade bulması mümkün değildir.

    Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi Hz. Meryem’e ‘Tanrı anası’ denmesi tamamen anlaşılır ve meşrudur. Hz. İsa Mesih’in Tanrı’nın insan vücuduna bürünmüş ifadesi olduğuna inananın (ki buna inanmayan Hristiyan da addedilemez) Hz. Meryem’in de ‘Tanrı anası’ olduğuna inanması gayetle doğaldır. Bu mantıken de en ufak bir çelişkisi olmayan bir şeydir. Ortodoks gelenekteki Hz. Meryem Ana’ya bunca sık rastlanan methiyeler ise Meryem Ana’nın varlığının ima ettiği gerçeğe methiyelerdir. Tam itaat ve teslimiyete methiyelerdir. Hayatında Mesih’e, Ruh’ul Kudüs’e et ve kemikten gerçek vücut sunacak kişi Meryem Ana gibi dünyevi açıdan dayanaksız, saf, hassas ve tam teslimiyet durumunda olmalıdır. Ondandır ki azizlerde Meryem Ana’nın kişiliğinin manevi mührünün olduğuna inanılır hep.

    Forumda yolladığım metinlerde defalarca izah etmiş olduğum gibi Ortodoks Kilise’de azilere tapma yoktur (bu Katolikler’in o Hz. Meryem ile ilgili olan ayrıcalıklarından başka hiç bir başka kadim gelenekte de yoktur). Bir tek Hz. İsa Mesih’e tapılır. Azizler Mesih’in oluşturduğu ‘çardak bağı’nın uzantılarıdır ve onlara değen Mesih’in hayatına değmiş, O’nun hayatından aşılanmış olur. Bu bu kadar basit.

    Şimdi… eğer bizi ‘pagan’ olarak nitelendirmek birilerine psikolojik bir rahatlama sağlıyorsa… sorunumuz yok. Bu Tanrı ile kendileri arasındaki bir mevzu… Bizler yolumuza devam ediyor, kendi tecrübemize dayalı hareket ediyor, düşündüklerimizi izah ediyoruz. Ve… gayetle edeplice, bir Hristiyan’a yakışır şekilde, forumdan ‘menedilmedikçe’ tanık olduğumuzu söylemeye devam edeceğiz…

    Sevgiler…

    Viran dede;18180 wrote:
    Hristiyanlığın MS. üçyüzlü yıllarda sönmüş, asırlar sonra onbeş ve onaltıncı asırlarda yeniden belirmiş olduğuna inanmak isteyene, dostane mahiyette bir kaç söz söylenir, ondan sonra istediğine inanmaya terkedilir. Bir Hristiyan’a düşen havari Paulus’un dediği gibi hemfikir olmayanı birinci ve ikinci nasihatten sonra terketmektir… Tanrı’ya bırakmaktır.

    Hristiyanligin MS ücüncü yüzyilda sönmüs olup onbes ve onaltinci yillarda protestanlarin(ya da reformatörlerin) ortaya cikmasiyla yeniden belirmis oldugunu iddia eden Ortodoks ve Katoliklerdir.Kutsal Kitab’a bagli olarak yasayan ve bu ugurda hayatlarini kaybeden gercek iman edenler her dönemde vardir ve olmaya da devam edeceklerdir.Hristiyanligin serbestlesmesini ve nerdeyse devlet dini olmasini saglayan Imparator Konstantin aslinda bilmeden hristiyanliga en büyük darbeyi vurmustur(bana göre).Bu sayede hristiyan inanisina cok sayida pagan inanistan ve gelenekten uygulamalar ve ögretiler katilmistir.Kilise yüzyillar icerisinde Saba kardesin de aktarmis oldugu gibi yanlislarina yeni yanlisliklar eklemeyi ihmal etmemistir.Bunun en yenisi ise 1950 yilinda Meryem’in ölmüs olmayip bedeniyle göge yükseldigini iddia edip 15 Agustos’ta bunun kutlamasina baslanmasidir.Iste Kutsal Kitab’i kendimize temel almadigimizda ortaya cikabilecek sapkinliklara apacik bir örnek…

    Katolik Kilisesi gecmiste ne yazik ki Kutsal Kitab’a sadik olan milyonlarca Mesih
    inanlisini katletmistir.Bu Mesih inanlilarinin(protestanlari saymiyorum daha) dökülen kanlarinin sorumlulugu bu mezhebe ait olmakta direnenlerin üzerinde olacaktir.
    Viran dede;18180 wrote:
    Şimdi… eğer bizi ‘pagan’ olarak nitelendirmek birilerine psikolojik bir rahatlama sağlıyorsa… sorunumuz yok. Bu Tanrı ile kendileri arasındaki bir mevzu… Bizler yolumuza devam ediyor, kendi tecrübemize dayalı hareket ediyor, düşündüklerimizi izah ediyoruz. Ve… gayetle edeplice, bir Hristiyan’a yakışır şekilde, forumdan ‘menedilmedikçe’ tanık olduğumuzu söylemeye devam edeceğiz……


    Sevgili Viran dede
    Foruma yaptiginiz katkilardan dolayi öncelikle size tesekkür ediyorum.Degerli zamaninizi ayiriyor ve yorucu calismalar sonucunda yardim isteyen forum üyelerine katkida bulunuyorsunuz.

    Burada kimsenin sizi veya baska inanctaki birini “pagan” diye nitelendirmeye calistigi ve bundan da “psikolojik” bir rahatlama saglama cabasi yoktur.Lütfen..Bizler yapilan yanlisliklara Kutsal Kitap acisindan degerlendirme yapiyoruz uyariyoruz.Bu uyarilari dikkate alip kendine pay cikarmak isteyen cikarir.Bu da Tanri’yla aralarindaki bir mevzu..

    Kimseyi forumdan uzaklastirmak istemiyoruz.Aksine forumdaki herkese hizmet etmek,paylasimlardan bereket almak ve vermek üzere zamanimizi harcamak istiyoruz.Umarim ki birbirimizi anlayabilmisizdir.

    Sevgiler

4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.