Kurban sunmanın asıl anlamı nedir? İbrahim peygamberden bu neden talep edildi?

  • Bu konu 2 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25416
    Anonim
    Pasif

    Kurban sunmanın asıl anlamı nedir? İbrahim peygamberden bu neden talep edildi?

    Tekvin 3. bölüm Âdem ve Havva’nın nasıl günah işlediğini anlatır. Kitabı Mukaddes´de günah için kullanılan sözcük ibranice “hattat” sözcüğüdür. Hattat sözcüğünün fiil şekli ise “hata”dır. Buna görü hattat = günah demektir. Ve “hata” = günah işlemek demektir.

    Bu sözcüklerin içeriğinde ise “hedefi tutturamamak” amacına ulaşamamak anlamı vardır ve atılan bir sapan taşının hedefini şaşırmasında da bu sözcük kullanılır. Fakat asıl olarak insanın Tanrı´ya karşı günah işlemesinde bu sözcük kullanılır. “Fakat bana karşı günah eden kendi canına gadreder…” (2) sözleri Süleyman´ın Meselleri 8: 36 da geçer ve ibranicede “hata” sözcüğü kullanılır.

    Kitabı Mukaddes Adem’in durumu hakkında günahkar olmanın tersi olan kusursuzluktan sözeder. Bu ise ibranice ‘tamum’ ‘tam’ sözcükleriyle bağlantılıdır. Adem kusursuz yaratılmış olarak ‘tam’dı, yani her yönüyle kusursuz, doğru amacına uygun – hedefini tutturabilir yapıdaydı. Bu şekilde Adem eksik ve kusurlu değil, tersine ‘tam’ ve kusursuzdu.

    Adem özgür seçimiyle günah işledi yani doğru amaca uygun davranmadı. Bu şekilde adem kusursuzluğu, tamlığı, eksik olmamayı yitirdi. Tersine kusurlu, eksik bir duruma düştü. Bir örnek bunu şu şekilde açıklayabilir. Fabrikada kusursuz bir şekilde üretilen bir aygıt kötü kullanım sonucu hasar görüyor. Bunun sonucu olarak aygıt artık kusurlu, hatalı bir niteliktedir. Ve artık ‘amacına’ uygun kusursuz bir şekilde tam verimlilikle çalışamayacaktır. Aygıtın sahibi bu kötü kullanmayı bir kerelik yapmış olabilir ve ikinci kere yapmayabilir. Ancak bu bir kerelik yanlış kullanım aygıta hasar verdiğinden, aygıtın daha sonra düzgün çalışmamasına yetecektir. Bu örnek Adem’le Havva’ya uygulandığında ise, bunun sorumluları özgür iradeye sahip olmaları nedeniyle Adem’le Havva’dır.

    Kitabı Mukaddes ‘miras alınan günah’tan sözeder. Bu miras Adem’in soyuna getirdiği kusurluluk, eksiklik, doğru amaca uygun davranamama – günahkarlık mirasıdır. Ve Kitabı Mukaddes günahın ücretinin ölüm olduğunu söyler. Adem ve Havva günah işlediklerinde ne olacağını biliyorlardı. Ve onların günahı daha önce kusursuz olmaları nedeniyle tamamen kasıtlıydı. Bu nedenle bağışlanmaları için başka bir fırsatları yoktu. Yaratılış 2. ve 3. bölümler bunu gösterir:

    Günahın bedeli ölüm

    Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı… RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu. Ona, ‘Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin’ diye buyurdu, ‘Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün’ Yaratılış 2:9-17 .

    Kadın, ‘Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz’ diye yanıtladı, ‘Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz› dedi.›› – Yaratılış 3:2,3.

    Kitabı Mukaddes´e göre Adem ve Havva ölmek için yaratılmamışlardı. Adem ve Havva günah işledikleri için bu günahlarının ücretlerini ödediler; yani öldüler.

    ‘Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı´nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa´da sonsuz yaşamdır’ (Romalılar 6:23). Günahın bedelinin ödenmesi – Kurban – Fidye

    Ancak onların soyundan gelen bütün insanlar neden ölüyorlar diye sorulabilir. Bunun yanıtı kalıtımla ilgilidir. Herkes Adem’den geldiği için yalnızca onun verebildiklerini almışlardır. Tıpkı bozuk bir kalıptan üretilen milyonlarca herhangi bir ürünün kalıptaki bozukluğu kendi üzerlerinde taşıyacakları gibi. Kitabı Mukaddes bu kalıtımsal günah hakkında şunları söyler:

    ‘Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrı´yla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı´nın kendisiyle de övünüyoruz. Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi’.

    Kutsal Yasa’dan önce de dünyada günah vardı; ama yasa olmayınca günahın hesabı tutulmaz. Oysa ölüm Adem’den Musa’ya dek, gelecek Kişi’nin örneği olan Adem’in suçuna benzer bir günah işlememiş olanlar üzerinde de egemendi. Ne var ki, Tanrı´nın armağanı Adem´in suçu gibi değildir. Çünkü bir kişinin suçu yüzünden birçokları öldüyse, Tanrı’nın lütfu ve bir tek adamın, yani İsa Mesih’in lütfuyla verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı. Tanrı´nın bağışı o tek adamın günahının sonucu gibi değildir. Tek suçtan sonra verilen yargı mahkûmiyet getirdi; oysa birçok suçtan sonra verilen armağan aklanmayı sağladı. Çünkü ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.

    İşte, tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı. Çünkü bir adamın sözdinlemezliği yüzünden nasıl birçoğu günahkâr kılındıysa, bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu da doğru kılınacaktır. Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi; ama günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı. ‘Öyle ki, günah nasıl ölüm yoluyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın lütfu da Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla sonsuz yaşam vermek üzere doğrulukla egemenlik sürsün’ (Romalılar 5:11-21).

    Yukarıda sözü geçen ‘hepsi günah işledi’ sözleri ‘hatalı oldular’ şeklinde doğru olarak anlaşıldığında, bundan tıpkı hatalı üretilen bir ürün örneğinde olduğu gibi, küçük çocukların bile günahlı – kusurlu – doğduklarını anlayabiliriz. Çünkü Mezmur yazarı Davud şu sözleri söylerken buna değinir:

    ‘Nitekim suç içinde doğdum ben, Günah içinde annem bana hamile kaldı'(Mezmurlar 51:5).

    Günahtan kurtuluş için hukuksal bir düzenleme

    İnsan bozuk bir aygıtın arızalı çalışması gibi ne kadar uğraşırsa uğraşsın mutlaka hatalar yapacaktır. Ayrıca Kitabı Mukaddes yaşlanmanın, hastalanmanın ve ölümün günahla bağlantılı olduğunu gösterir. İnsanın bunlardan kurtulabilmesi için öncelikle günahtan kurtulması gerekmektedir. Ama Kitabı Mukaddes bütün insanların Adem´den geldiğini ve ‘Kim temizi kirliden çıkarabilir? Hiç kimse!’ (Eyüp 14:4) diyerek insanların bunu tek başlarına yapamayacaklarını söyler. Kitabı Mukaddes insanın günah işlemeye eğilimini şu sözlerle anlatır:

    ‘Yasa’nın ruhsal olduğunu biliriz. Bense benliğin denetimindeyim, köle gibi günaha satılmışım. Ne yaptığımı anlamıyorum. Çünkü istediğimi yapmıyorum; nefret ettiğim ne ise, onu yapıyorum. Ama istemediğimi yaparsam, Yasa’nın iyi olduğunu kabul etmiş olurum. Öyleyse bunu artık ben değil, içimde yaşayan günah yapıyor. İçimde, yani benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum. İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok. İstediğim iyi şeyi yapmıyorum, istemediğim kötü şeyi yapıyorum. İstemediğimi yapıyorsam, bunu yapan artık ben değil, içimde yaşayan günahtır. Bundan şu kuralı çıkarıyorum: Ben iyi olanı yapmak isterken, karşımda hep kötülük vardır. İç varlığımda Tanrı´nın Yasası´ndan zevk alıyorum. Ama bedenimin üyelerinde bambaşka bir yasa görüyorum. Bu da aklımın onayladığı yasaya karşı savaşıyor ve beni bedenimin üyelerindeki günah yasasına tutsak ediyor. Ne zavallı insanım! Ölüme götüren bu bedenden beni kim kurtaracak? Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla Tanrı´ya şükürler olsun! Sonuç olarak ben aklımla Tanrı´nın Yasası´na, ama benliğimle günahın yasasına kulluk ediyorum(Romalılar 7:14-2).

    İnsanın günahkar durumu yozlaşmaya kölelik anlamına da gelir. Ancak Tanrı itaatli insanları bu amaçsız-bozuk durumdan kurtaracaktır:

    ‘Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edildi. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı´nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya köle olmaktan kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması umudu vardı. Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz'(Romalılar 8:20-22).

    Tanrı insanların günahtan kurtulmaları ve ölmeyip sonsuz yaşama kavuşabilmeleri amacıyla bir düzenleme yapmıştır. Bu düzenlemenin iki yönü vardır. Birinci yönü hukuksal yönüdür. İkinci yönü ise bu hukuksal durum yerine geldikten sonra, layık olan insanların üzerinden günahın etkilerinin fiziksel olarak kaldırılmasıdır. Kitabı Mukaddes bunun İsa´nın fidye kurbanlığı yoluyla olacağını gösterir. İsa´nın fidye kurbanlığı bu düzenlemenin öncelikle birinci özelliği olan hukuksal zeminini gerçekleştirmektedir. Kitabı Mukaddes ‘Ölecek olan günah işleyen kişidir.- (Hezekiel 18,20). ve ‘Çünkü günahın ücreti ölüm… – (Rom. 6.23) diyerek bu hukuksal bedelden sözeder.

    Ayrıca insanların bu bedeli ne kendileri için ne de başkaları için ödeyemeyeceğini de söyler. Mezmurlarda şu sözler yazılıdır:

    ‘Kimse kimsenin hayatının bedelini ödeyemez, Tanrı’ya fidye veremez. Çünkü hayatın fidyesi büyüktür, Kimse ödemeye yeltenmemeli. Böyle olmasa, Sonsuza dek yaşar insan, Mezar yüzü görmez (Mezmurlar 49:7-9).

    Burada sözü edilen ‘Kimse kimsenin hayatının bedelini ödeyemez, Tanrı’ya fidye veremez. Çünkü hayatın fidyesi büyüktür…’ sözleri başka bir gerçeği gösterir. Herkes Adem’den geldiği için günahlı ve ölümlüdür. ‘Kim temizi kirliden çıkarabilir? Hiç kimse!’ sözleri de gene bunu gösterir. Şu örnek bunu açıklayabilir. Eğer birisinin yeni bir araba borcu varsa, bu borcunu hurda bir arabayla ödeyemez. Öyleyse ölümlü bir insanın canı ölümsüz bir insanın canına eşit olamaz. Tanrı’nın adaleti bunu gerektirmektedir. İsa´nın Adem’in soyundan gelmemesinin asıl nedeni de buradadır. Eğer İsa Adem´in soyundan gelseydi o da bozuk bir kalıptan – Adem´den, günahlı olma ve ölümlü olma özelliğini almış olacaktı. Tanrı bu nedenle İsa´yı gökten yeryüzüne bir insan olarak göndererek Adem´in başlangıçtaki kusursuz ve ölümsüz durumuna eşit bir insan olarak gelmesini sağladı.

    Kitabı Mukaddes bu fidyeden sık sık sözeder ve aynı zamanda kurbanlardan da sıklıkla sözeder. Musa vasıtasıyla verilen yasa günahların bağışlanmasıyla kurban kanı arasındaki ilişkiyi açıkça gösterir. Kan bir canlının yaşamını temsil etmektedir. Ve Tanrı kurbanla ilgili bu düzenlemeyi insanların günahlarının bağışlanması için vermiştir.

    ‘İsrail halkından ya da aralarında yaşayan yabancılardan kim kan yerse, ona öfkeyle bakacağım ve halkımın arasından atacağım. Çünkü canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta kendinizi günahtan bağışlatmanız için verdim. Kan yaşam karşılığı günah bağışlatır. Bundan dolayı İsrail halkına, Sizlerden ya da aranızda yaşayan yabancılardan hiç kimse kan yemeyecek, dedim’. ‘İsrail halkından ya da aralarında yaşayan yabancılardan kim eti yenen bir hayvan veya kuş avlarsa, kanını akıtıp toprakla örtecektir. Çünkü canlılara yaşam veren kandır. Bundan dolayı İsrail halkına, Hiçbir etin kanını yemeyeceksiniz, dedim. Çünkü her canlıya yaşam veren kandır. Onu yiyen halkın arasından atılacaktır'(Levililer 17:10-14).

    Ama kan yememeye dikkat edin. Çünkü ete can veren kandır. Etle birlikte canı yememelisiniz. Kan yememelisiniz; kanı su gibi toprağa akıtacaksınız. Kan yemeyeceksiniz. Öyle ki, size ve sizden sonra gelen çocuklarınıza iyilik gelsin. Böylece RAB´bin gözünde doğru olanı yapmış olursunuz.

    ‘Kutsal sunularınızı, dilek adaklarınızı alıp RAB’bin seçeceği yere gideceksiniz. Yakmalık sunularınızı, eti ve kanı Tanrınız RAB’bin sunağında sunacaksınız. Kurbanınızın kanı Tanrınız RAB’bin sunağına akacak. Ama eti yiyebilirsiniz (Yasanın Tekrarı 12:23-27).

    Kayin kardeşi Habil’i öldürdüğünde Tanrı Kayin’e ‘Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor’ diyerek, kanla birisinin canı arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Buradaki kanın dile gelerek Tanrı’ya hakkımı al diyen seslenişinin mecazi olduğu bellidir. Vurgulanması gereken nokta, ‘Etle birlikte canı yememelisiniz. Kan yememelisiniz; kanı su gibi toprağa akıtacaksınız’ sözlerinde görüleceği gibi kanla canın özdeşleştirilmesidir. Kan toprağa akıtılmalıdır. Öyleyse bu sözlere göre sanki, aslında kanla özdeş olan can toprağa akıtılmış olmaktadır.

    Kayin kardeşi Habil’e, ‘Haydi, tarlaya gidelim’ dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. RAB Kayin’e, ‘Kardeşin Habil nerede?’ diye sordu. Kayin, ‘Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?’ diye karşılık verdi. RAB, ‘Ne yaptın?’ dedi, ‘Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor’ (Yaratılış 4:8-10).

    Günahtan kurtuluş – sonsuz yaşam

    Aslında buradaki temsillerde biraz daha fazlası da vardır. İbrahim Tanrı´yı temsil etmiş ve oğlu İshak da İsa´yı temsil etmiştir. Kitabı Mukaddes İsa´nın gökteki adının Başmelek Mikail olduğunu gösterir. Tanrı İbrahim’e oğlunu değil ‘biricik oğlunu’ kurban etmesini söyler. Kitabı Mukaddes aynı ‘biricik oğlu’ ifadesini Tanrı´nın oğlu olarak İsa için de kullanır:

    ‘Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu´nu verdi. Öyle ki, O´na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun’ (Yuhanna 3:16).

    ‘Verdiğimiz habere kim inandı? RAB´bin gücü kime açıklandı? O RAB´bin önünde bir fidan gibi, Kurak yerdeki kök gibi büyüdü. Bakılacak biçimden, güzellikten yoksundu. Gönlümüzü çeken bir görünüşü de yoktu. İnsanlarca hor görüldü, Yapayalnız bırakıldı. Acılar adamıydı, hastalığı yakından tanıdı. İnsanların yüz çevirdiği biri gibi hor görüldü, Ona değer vermedik. Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, Acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, Vurulup ezildiğini sandık. Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi. O baskı görüp eziyet çektiyse de Ağzını açmadı. Kesime götürülen kuzu gibi, Kırkıcıların önünde sessizce duran koyun gibi Açmadı ağzını. Acımasızca yargılanıp ölüme götürüldü. Halkımın isyanı ve hak ettiği ceza yüzünden Yaşayanlar diyarından atıldı. Onun kuşağından bunu düşünen oldu mu? Şiddete başvurmadığı, Ağzından hileli söz çıkmadığı halde, Ona kötülerin yanında bir mezar verildi, Ama öldüğünde zenginin yanındaydı. Ne var ki, RAB onun ezilmesini uygun gördü, Acı çekmesini istedi. Canını suç sunusu olarak sunarsa Soyundan gelenleri görecek ve günleri uzayacak. RAB’bin istemi onun aracılığıyla gerçekleşecek. Canını feda ettiği için Gördükleriyle hoşnut olacak. RAB’bin doğru kulu, kendisini kabul eden birçoklarını aklayacak. Çünkü onların suçlarını o üstlendi. Bundan dolayı ona ünlüler arasında bir pay vereceğim, Ganimeti güçlülerle paylaşacak. Çünkü canını feda etti, başkaldıranlarla bir sayıldı. Pek çoklarının günahını o üzerine aldı, Başkaldıranlar için de yalvardı. – Yeşaya 53:1-12).

    Kitabı Mukaddes´e göre İsa´nın ölümü bu amaçla gerçekleşmiştirç Tanrı gereken adımları atarak kurtuluş için gereken ağır bedeli kendisi ödemiştir. İsa tıpkı o zamanlar yetişkin bir genç olan İshak’ın yaptığı gibi bu bedeli ödemeye gönüllü olmuştur. İsa şunları demiştir:

    ‘Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var. Bu buyruğu Babam’dan aldım’ (Yuhanna 10,18).

    Şu ayetler günahtan ve ölümden kurtuluşun İsa´nın ödediği fidyeyle olduğunu gösterirler:

    (Hoşea 13,14)Onları fidyeyle kurtaracağım Ölüler diyarının elinden, Ölümden fidyeyle kurtaracağım. Felaketin nerede, ey ölüm? Yıkıcılığın nerede, ey ölüler diyarı? Hiç pişmanlık duymayacağım'(Matta 20,28).

    ‘Nitekim İnsanoğlu, hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi’ (1.Petrus 1,18-19).

    Biliyorsunuz ki, atalarınızdan kalma boş yaşayışınızdan altın ya da gümüş gibi geçici şeylerle değil, kusursuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih’in değerli kanının fidyesiyle kurtuldunuz. Bu şekilde, günahtan kurtuluş için hukuksal bir düzenleme yapıldığı gösterilir. Fidye düzenlemesi günahtan kurtuluşun hukuksal bir yönüdür. İkinci bir yönü olan harfiyen günahtan kurtuluş da sözkonusudur. Bu ise İsa´nın ikinci gelişiyle ilgili bir konudur. İnsanlardan fidyenin hukuksal kısmından yararlanacak olanlar, bunun harfi etkilerini ancak o zaman göreceklerdir. Çünkü fidyenin asıl amacı, insanı günahın getirdiği kusurluluktan, yanlış davranışlara eğilimden, hastalıktan, yaşlılıktan ve ölümden kurtarmaktır. Kitabı Mukaddes’te Tanrı şu sözü verir:

    ‘Tahttan yükselen gür bir sesin şöyle dediğini işittim: ‘İşte, Tanrı´nın konutu insanların arasındadır. Tanrı onların arasında yaşayacak. Onlar O´nun halkı olacaklar, Tanrı´nın kendisi de onların arasında bulunacak. Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı’ Tahtta oturan, ‘İşte her şeyi yeniliyorum’ dedi. Sonra, ‘Yaz!’ diye ekledi, ‘Çünkü bu sözler güvenilir ve gerçektir’ (Vahiy 21:3-5).

    Yukardaki sözlere göre Tanrı sanki insanlarla birarada yaşıyormuşcasına onlara yakın olacak ve onların sorunlarını giderecektir. Vahiy kitabı simgesel anlatımlar içerir ve bu anlatımlarda İsa´dan sıklıkla ‘kuzu’ olarak sözedilir. Kuzunun fidyesinden yararlanacak olanlar simgesel “yaşam suyu ırmağı”ndan içip, “yaşam ağacı”ndan yiyecekler ve Adem´le başlayan lanetlerden kurtulmuş olacaklardır.

    ‘Melek bana Tanrı´nın ve Kuzu’nun tahtından çıkan billur gibi berrak yaşam suyu ırmağını gösterdi. Kentin anayolunun ortasında akan ırmağın iki yanında on iki çeşit meyve üreten ve her ay meyvesini veren yaşam ağacı bulunuyordu. Ağacın yaprakları uluslara şifa vermek içindir. Artık hiçbir lanet kalmayacak’ (Vahiy 22:1-3).

    Hayvan kurbanları asıl kurbanı temsil ettiler ve sona erdiler. Kitabı Mukaddes günahın bedeli olarak İsa’ya kadar hayvan kurbanlarının İsa´nın fidye kurbanlığını temsil etmek üzere sunulduğunu gösterir. İsa´nın gelip canını fidye olarak vermesiyle bu hayvan kurbanlarının sunulması kalkmıştır. Kitabı Mukaddes birisinin kurtulması için İsa´nın bu fidye kurbanlığını kabul etmesi gerektiğini söyler.

    ‘Bunlar gelecek şeylerin gölgesidir, aslı ise Mesih´tedir’ (Koloseliler 2:17). Kutsal Yasa’da gelecek iyi şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır. Bu nedenle Yasa, her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. Erdirebilseydi, kurban sunmaya son verilmez miydi? Çünkü tapınanlar bir kez günahlarından arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmazdı. Ancak o kurbanlar insanlara yıldan yıla günahlarını anımsatıyor. Çünkü boğalarla tekelerin kanı günahları ortadan kaldıramaz. Bunun için Mesih dünyaya gelirken şöyle diyor:

    ‘Kurban ve sunu istemedin, Ama bana bir beden hazırladın. Yakmalık sunudan ve günah sunusundan Hoşnut olmadın. O zaman şöyle dedim: ‘Kutsal Yazı tomarında Benim için yazıldığı gibi, Senin isteğini yapmak üzere, Ey Tanrı, işte geldim’. Mesih ilkin, ‘Kurban, sunu, yakmalık sunu, günah sunusu istemedin ve bunlardan hoşnut olmadın’ dedi. Oysa bunlar Yasa’nın bir gereği olarak sunulur. Sonra, ‘Senin isteğini yapmak üzere işte geldim’ dedi. Yani ikinciyi geçerli kılmak için birinciyi ortadan kaldırıyor. Tanrı´nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık. Her kâhin her gün ayakta durup görevini yapar ve günahları asla ortadan kaldıramayan aynı kurbanları tekrar tekrar sunar. Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı´nın sağında oturdu. O zamandan beri düşmanlarının, kendi ayaklarının altına serilmesini bekliyor. Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir. Kutsal Ruh da bu konuda bize tanıklık ediyor. Önce diyor ki, ‘Rab, ‹O günlerden sonra Onlarla yapacağım antlaşma şudur: Yasalarımı yüreklerine koyacağım, Zihinlerine yazacağım› diyor.›› Sonra şunu ekliyor: ‘Onların günahlarını ve suçlarını artık anmayacağım’. Bunların bağışlanması durumunda artık günah için sunuya gerek yoktur.

    (İbraniler 10:1-18)’Böylece Mesih İsa´ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur. Çünkü yaşam veren Ruh´un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı’.

    İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu´nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, benliğe göre değil, Ruh´a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin. Benliğe uyanlar benlikle ilgili, Ruh’a uyanlarsa Ruh´la ilgili işleri düşünürler. Benliğe dayanan düşünce ölüm, Ruh’a dayanan düşünceyse yaşam ve esenliktir. Çünkü benliğe dayanan düşünce Tanrı’ya düşmandır; Tanrı´nın Yasası´na boyun eğmez, eğemez de… Benliğin denetiminde olanlar Tanrı’yı hoşnut edemezler. Ne var ki, Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih’in Ruhu olmayan kişi Mesih’in değildir. Eğer Mesih içinizdeyse, bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir. Mesih İsa’yı ölümden dirilten Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, Mesih’i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhu’yla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir. Öyleyse kardeşlerim, borçluyuz ama, benliğe göre yaşamak için benliğe borçlu değiliz. Çünkü benliğe göre yaşarsanız öleceksiniz; ama bedenin kötü işlerini Ruhla öldürürseniz yaşayacaksınız’ (Romalılar 8:1-13).

    Yukarıda geçen sözlere göre günahkar insanların yapması gereken şeyler vardır. Yalnızca İsa’ya iman etmenin yeterli olmadığı, bu imanın dışında günahkar benliğe göre yaşamamak için bir mücadelenin gerekli olduğu da gösterilir.

    İsa gökteki değil, yeryüzündeki insan yaşamını fidye olarak verdi ve üçüncü günde diriltildiğinde bu fidye olarak verdiği insan yaşamını yeniden geri almış olmadı. Çünkü yeniden gökte yaşamak üzere ruh varlık olarak diriltildi ve geldiği yere döndü. İsa´nın dirilmesi hakkında şu sözler kayıtlıdır:

    ‘Nitekim şöyle yazılmıştır: ‹‹İlk insan Adem yaşayan can oldu.›› Son Adem´se yaşam veren ruh oldu’ ( 1.Korintliler 15:45).

    Bu sözler aynı zamanda İsa’dan ‘Son Adem’ olarak bahsederek İsa´nın Adem’in yerine geçmiş olduğunu gösterir. İlk insan Adem ise yalnızca bir süre ‘yaşayan can’ oldu; ancak, kendi soyuna ‘yaşam veren’ can – insan olamadı.

    Kaynakça:
    (1) Kutsal Kitap (Yeni çeviri)
    (2) Kitabı Mukaddes

    #27944
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Hayvan kurbanları asıl kurbanı temsil ettiler ve sona erdiler. Kitabı Mukaddes günahın bedeli olarak İsa’ya kadar hayvan kurbanlarının İsa´nın fidye kurbanlığını temsil etmek üzere sunulduğunu gösterir. İsa´nın gelip canını fidye olarak vermesiyle bu hayvan kurbanlarının sunulması kalkmıştır. Kitabı Mukaddes birisinin kurtulması için İsa´nın bu fidye kurbanlığını kabul etmesi gerektiğini söyler.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.