Kan ve Gözyaşıyla Filizlenen Kilise

  • Bu konu 3 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25756
    Anonim
    Pasif

    Kan ve Gözyaşıyla Filizlenen Kilise
    (M.Ali Şimşek)

    ‘Eğer Tiber nehri sulara ulaşırsa, eğer Nil nehri taşıp tarlaları sulamazsa, eğer gök kıpırdamaz ama yer kıpırdarsa, eğer kıtlık ya da salgın varsa, herkes şöyle bağırır: ‘Hristiyanları aslanın önüne atın! Ne yani hepsini bir aslana mı?’.

    TERTULLİANUS
    (İman Savunması)

    Hristiyan yaşam tarzı, Müjdenin yayılmasında başlı başına önemli bir etken olmuştur. İyiliğin, dürüstlüğün ve cinsel anlamda paklığın çok az bulunduğu dönemde ve toplumda bu erdemlere sahip olan Hristiyanlar’ın tepkilere ve sorgulamalara maruz kalmaları kaçınılmazdı.

    İsa Mesih’in ilk izleyicileri, ilk elden aldıkları öğretilere ve ahlaki değerlere yürekten sadakatleriyle tanınır. Onlara göre tek bir kurtuluş mesajı, tek bir Tanrı, tek bir Kurtarıcı vardı ve O da İsa Mesih’ti. İnançlarına gösterdikleri bu sadakat, birçoklarını etkiledi ve kısa sürede birçok yandaş kazanmalarını sağladı. Ne var ki yeni inancın gördüğü ilgi o yüzyıllardaki putperest yönetimleri ciddi biçimde kaygılandırmaya başlamıştı.

    Hristiyanlığın karşısında güçlü engeller vardı. Putperestler hala insanlar arasında büyük bir güce sahipti. Dünya, daha önce olmadığı kadar ahlaki çöküntü içindeydi. Yeni kurulan kilise, yaymaya çalıştığı yeni ahlak ilkeleriyle ortalığı biraz daha karıştırıyor, putperest yönetimlere göre durumu içinden çıkılmaz hale sokuyordu. İnancın önderleri, başta İsa, Pavlus ve Petrus olmak üzere öldürülmüştü ama, inanca, ölümü göze alan binlerce yeni kişi katılmıştı.

    Kilise, Yahudiliğin bir tarikati olarak kabul edildiği sürece göreceli bir hoşgörüyle karşılandı. İlk otuz yıl boyunca, aynen Yahudilik gibi Hristiyanlık da Roma yasalarının koruması altındaydı. Kısmen bu nedenden dolayı Pavlus iyi bir hükümetin iyiliklerini vurgular. Ancak Yahudilik ve Hristiyanlık birbirinden uzaklaşmaya başlayınca Hristiyanlar, Yahudilere tanınan haklardan yoksun kaldılar.

    Yahudiler özellikle imparatora tapınma yükümlülüğünün dışında tutuluyordu. Yalnızca bir Tanrı tanıdıkları ve sadece Rab İsa Mesih’e tapındıkları için Hristiyanlar da bu ayrıcalıktan yararlanmak istediler. Ancak kilisenin çoğunluğu Yahudi kökenli olmayan kimselerden oluşmaya başlayınca, artık Yahudilik’in kanatları altına sığınmak değildi. Hristiyanlar sunakta kutsal imparatora tütsü yakmayı reddedince – çoğunluk tarafından simgesel bir davranış olarak kabul ediliyordu-vatan haini muamelesi görmeye başladılar. Böylece Roma yetkililerinin Hristiyanlar’a yönelik tutumu gittikçe sertleşti.

    Bu yeni inancın mensupları bir dizi zulümle karşı karşıya kaldılar. Bunlar ilk olarak 64 yılının Temmuz ayında Roma’da Neron’un emriyle başlatılan kısa süreli ve yerel zulümlerdi. 50 yıl sonra yazan Romalı tarihçi Tacitus’a göre Neron, Roma’nın büyük bölümünün yanmasına neden olan yangını kendisinin çıkardığı yolundaki söylentiler üzerine suçu Hristiyanlar’ın üzerine atmaya çalışmıştır.

    İmparator Tranius’la Genç Plinius (111-113 yılları arasında Bitinya valisi) arasındaki yazışmaların bir bölümü olan ve günümüze ulaşan mektuplardan, Hristiyanlığa dönmenin cezasının idam olacağı açıkça anlaşılmaktadır. Plinius’un izlediği ve imparator tarafından önerilen politika, hristiyanları sırf cezalandırmak için bulup ortaya çıkarmayı öngörmezdi. Ancak bir kimsenin Hristiyan olduğu anlaşılırsa, inancından vazgeçmesi için bir şans tanınıyordu.

    Hristiyanların öldürülmesine getirilen yasal açıklama çoğunlukla belirsizdir. Yaygın söylentilere göre Hristiyanlar yamyamdı (muhtemelen Rab’bin Sofrası’nın yanlış anlaşılmasından kaynaklanan bir düşünce), ateistti, (Yahudiler gibi, Hristiyanların da tapınaklarında resim olamazdı ve insest ilişkiye giriyorlardı, birbirlerine besledikleri içten sevgiden ötürü böyle düşünülüyordu). Bütün bu suçlamalar çağın Hristiyan yazarlar tarafından kısaca yayınlandı. Ne var ki, onların bu açıklamaları pek dikkate alınmadı. Belli ki, ‘Hristiyan’ adı bile suçlu olmaya yetiyordu. Çünkü çoğu kişi, Roma Tanrıları’nın reddedilmesi sonucunda tanrılarla barışın ve tanrılardan gelen bereketin bozulacağını sanıyordu. İmparatora tapınmayı reddetmek ile vatan hainliği aynı şeydi.

    Bazı dönemlerdeki baskılara rağmen kilise büyümeye devam etti. Karşıt rüzgarlar, MÜJDE ateşini körükledi. Tertillianus şöyle yazar: ‘İman uğruna ölenlerin kanı tohum oldu.’ Daha sonra İmparator Decius (249-251) ve Diocletianus (284-305) dönemlerinde uygulanan yaygın ve sistemli zulümler, Hristiyan inancının ilk karşıtlarının baskıları, Kilise’nin ilgisiz ve kötü niyetli üyelerden arınmasına yardımcı olmuştur.

    İkinci ve üçüncü yüzyıllarda Kilise’nin büyümesiyle ilgili çok az bilgiye sahibiz. Sürekli büyüyen ve toplumdaki etkinliğini arttıran canlı bir Kilise’den kısa görüntüler vardır. Zulüm altında inleyen azınlığın inancı, imparatorluğun her yanında yavaşça ve sessizce büyük bir güç haline geliyordu.

    #31894
    Anonim
    Pasif

    Son Zulümler ve Zafer

    Roma İmparatoru Alexander Severus (İ.S.222-235) döneminde Hristiyanlar lehine bir hoşgörü rüzgarı esmeye başladı. Bu, birçok kişinin farklı dinleri uzlaştırmaya ve hepsinin iyi yanlarını alarak karma bir din kurmaya çalıştığı bir dönemdi. Bu kapsamda hem tanrıbilimci Origenes hem de İmparator Alexander, Arabistanlı Filipus ile uzun uzun mektuplaşmışlardır. Yaklaşık 40 yıl boyunca Hristiyanlar ya çok az ya da hiç zulüm görmedi. Sonuç olarak hem sayıları hem de saygınlıkları arttı. Ne var ki bundan sonra, İmparator Decius (İ.S. 249 – 251) ve Valerianus dönemlerinde, kısa aralıklarla, İ.S. 250 – 260 arasında korkunç bir zulüm dönemi yaşandı.

    Bunun yanı sıra 3. yüzyıl, Roma İmparatorluğu için felaketler yüzyılı oldu. Barbarlar, imparatorluğu her taraftan sıkıştırıyordu. Gotlar’ın istilaları özellikle vahimdi. Decius, felaketleri eski tanrıların terk edilmesine bağlayarak Hristiyanlığın tamamen yok edilmesini savunuyor, tek kurtuluş yolunun eski Roma halkının erdemlerini yeniden canlandırmak olduğuna inanıyordu. Valerianus döneminde (İ.S. 253 – 260) imparatorluğun daha da kritik duruma düşmesi, Hristiyanlar’a karşı sistemli zulümlerin yeniden başlamasına yol açtı. Cyprianus, Novatianus ve İstefanos gibi önder ve piskoposlar başta olmak üzere çok sayıda kişi katledildi.

    Valerianus’un ölümünden sonra yaklaşık kırk yıllık bir huzur dönemi yaşandı. Hristiyanlar toplum yaşamının her alanında görev almaya başlamıştı. İ.S. 284 yılında Doğu Roma İmparatorluğu’nun başına geçen Diocletianus, sayıca hızla büyüyen Hristiyanlar’ı uzun süre rahat bıraktı; ama yardımcısı Galerius o kadar merhametli değildi. Galerius’un kışkırtması sonucunda Diocletianus Hristiyanlar’ın kökünü kazımak üzere yeni bir zulüm hareketi başlattı. Kutsal Yazılar’ı toplayıp yakmak, kiliseleri yerle bir etmek, kilise önderlerini sorgusuz sualsiz öldürmek için verilen buyruklar anında yerine getiriliyordu.

    Hristiyanlar’a karşı en şiddetli zulümlerin yaşandığı sırada İmparator Diocletianus kendi isteğiyle çiftçilik yapmak üzere Dalmaçya kıyısındaki topraklarına çekildi. Amacı, imparatorların barışçıl yoldan değişmesini sağlayan geleneği başlatıp iç savaş tehlikelerine son vermekti. Daha önce imparatorluğu Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölünmüştü. Her iki bölümün de kendi başkentleri, yetkileri bakımından aynı statülere sahip imparatorları vardı.

    Diocletiaunus’un bu girişimleri yönetimde önemli başarılar sağladı; ama iç savaşları önleyemedi.

    İ.S. 306’da Batı Roma İmparatorluğu’nun baş yöneticisi Constantius’un ölümü üzerine oğlu Constantinius Britanya ve Galya’daki (Fransa) ordusunun başına geçti. Doğu’nun ayrıcalıklı İmparatoru Galerius ona sadece ikinci derecede bir makam verdi. Kısa süre sonra Costantinius’un oğlu Maxentius, öncelikli (1.derecede yetkili) olan Batı İmparatoru’nu öldürerek yerine geçti.

    Bunun üzerine Costantinius İtalya’ya döndü ve Roma’nın üzerine yürüdü. Rakibi Maxentius hayatının yanlışını işleyerek onunla karşılaşmak üzere kentin dışına çıktı ve 312 yılında ünlü Milvius Köprüsü Savaşı’nda yenildi. Böylece daha sonra ‘Büyük’ ünvanını alacak olan Costantinus (Büyük Konstantin) Batı’nın tek hükümdarı oldu. Bu arada Doğu’da Galerius’un yerine Licinius geçti. Costantinius, birkaç meydan savaşından sonra Licinius’u yenerek İmparatorluğun tek hakimi olarak ortaya çıktı.

    Constantinius’un, Maxentius’u yenilgiye uğrattığı Milvius Köprüsü Savaşı’ndan hemen önce olağan dışı bir deneyim yaşadığı öne sürülür. Söylentilere göre Constantinius, ‘Bu işaretle galip geleceksin’ sözlerinin yer aldığı ateşten bir haç görmüş. Galip gelirse, ‘Hristiyan’ olacağını söyleyen Constantinius, zaferin ardından Hristiyanlığı kabul etmiş. Olayın ayrıntıları ne olursa olsun, Constaniusu’un Hristiyanlığı benimsemesi son derece önemliydi. Artık Hristiyanlar hor görülen ve zulmedilen bir azınlık değil, saygı gören, ayrıcalıklı bir dinin üyeleriydiler.

    #34234
    Anonim
    Pasif

    İsa Mesih’e aitte olsak sonuçta günahlı insanız.
    Ruh bazen inzivaya çekiliyor, bazen Rab’de coşuyor,bazende suskunluğa gömülüyor.
    Kısacası insan ruh’u da gelgitleri olan denizler gibi.
    Yine öyle bir dönemlerdeyim bazen dua,bazen küçük okumalar ,bazende oturduğum yerde aklıma gelen bir ayet neticesinde kutsal kitap incelemesi yapma….işte insan ruh’u.
    Yine öyle bir anlarımdayım ve bakayım memleket kilise ahalisinde yeni neler var diye meraklandım.
    Geçtim bilgisayarın başına:
    Hamdolsun çoğu Hristiyan siteler kendilerini yenilemişler.Her insanın aradığını bulabilecegi donanımlara sahip olmuşlar.Çokta güzel olmuş.

    Zaten Kaç tane site, kaç kilise ve sayı olarak ne kadar Mesih imanlısıyız ki koca ülkede.
    Gerçekçi olarak bakarsak belli başlı protestan kilisesi on,onbeş tane var, ülkemizde
    bilinen pastör sayısı on, onbeş, herhalde sürekli kiliseye giden imanlı sayısı da 500-600 kadardır.
    Adreslere,şehirlere,kiliselere ve önderlere baktım biraz inceledim tanıklıkları okudum.
    Fakat ne gariptir ki dikkatimi çeken daha doğrusu gözüme çarpan bazı tanıklıklar oldu.
    Yaşımız artık ellilere dayandı Mesih’le yürümeye başladığımızda yaşlar otuz otuzbeşliydi daha genç ve aktiftik.
    onbeş dakika tanıklık vermek için sekiz saat yolculuk yaptığımız günler oldu, ne bileyim aynı anda bağıran çağıran soru soran onlarca başka dinden insanlara cevap yetiştirmek için çabalarımız oldu.

    Hatta hiç bir misyon veya kariyer almadan Rab Mesih’e ve Müjdenin çekiciligine kapılıp evlenemeyen kardeşler oldu.

    Ruh dünya ve Mesih arasında gidip geldigi ve Mesih İnancı ağır bastığı için dünyalıklarla uğraşamayıp işlerinde başarılı olamayan kardeşlerde oldu.
    İki mintanın’dan biri fazla ise çıkar ver , senden alınanı geri isteme diyen İsa Mesih’e ait olursan bunlar normaldir.
    Yıllar önce bu günkü önderlerden çoğu yok iken o günün önderleri..!

    Bizlere kardeşler gelin sizleri yetiştirelim önder olun dediklerinde…..?
    Aman abi ne diyorsunuz önder olmak kolay fakat ya sonrası……….?
    Çoban olmak kolaymı ,sürüyü doyurmak (Ruhsal) kolaymı , çok iyi görev fakat bizler kendi günahlarımızı taşıyamıyoruz başarısız olursak
    Rab İsa Mesih sürünün veya bir kuzu dahi kaybolursa bunun hesabını
    bizden sorar deyip korku nöbetine tutulurduk.

    Dönelim başa bu gün tanıklıkları okur iken dikkatimi çeken noktaya..!
    Tabiki Vatanımız Türkiye ve çoğumuz müslüman doğduk ailelerimiz hala müslüman .Bu toplumun dışındada yaşamıyoruz.
    Yıllarca hocanın dediğini yap yaptığını yapma, fazla Allah diyenden kork,aman tarikatlarmı uzak durun oralar para tezgahı gibi örnekler verebilecegim yüzlerce sözcükler bulabilirim.

    Hala da toplumda yazılı ve sözlü görsel basında da bu böyle algılanıyor.

    Benim anlayamadığım bazı kilise önderlerinin tanıklıklarına baktım adamın yaşı otuz diyor ki ! ateisttim sonra müslüman oldum efendim sonra tekrar ateist oldum e daha sonra biriyle tanıştım.. ……. tarikatına
    katıldım sonra tekrar ateist oldum sonra bir arkadaşım kiliseye gidelim dedi iyi dedim gider kafama göre bir yabancı kadın bulurum basar avrupaya giderim.

    Bir başka kilise önderinin tanıklığına tıklıyorum….! efendim ateisttim sonra üniversiteyi kazandım ankaraya gittim kalacak yer bulamadım bir tarikat buldum orada kaldım çok iyilerdi ben sonra okuldan atıldım tekrar ateist oldum (adamlar Tanrı ile degil sanki kreşte oynuyorlar).
    Tekrar üniversiteyi bu defa başka bir şehirde kazandım ve tekrar (içini Allah sevgisi kaplamış herhalde) Allah’ı ve tarikatı aradım onlarla kaldım daha sonra tekrar ayrıldım.
    E daha neler yapmış kendisi gibi aynı yollardan geçmiş biri ile tanışmış hayatı degişmiş.tanıştığı kişi artık çok,çok,çok büyük yerlere gelmiş bir pastör,yazar,beraber A.B.D de mayami de Teolojik egitimler (Tabi incili ögrenmek için en az 5-6 saatlik uçak yolculukları gerekiyor)
    kendisi gibi tarikatten gelen bu çok,çok büyük önderle oralarda kurs alma ve yurda dönme,önder olma.

    Tanrı İsa aşkına nedir bunlar ?
    Bunların tanıklıklarını okuyup bunların peşinden insanlar neden gitsin ?
    Bu kadar rezil tanıklıkmı olur ?
    Rab’bin işleri bu kadar mı hafif ?
    Bizlerin haberi olmadı herhalde kilisede önder olmanın yolu artık tarikatlerdenmi geçiyor ?

    Bu insanların tanıklıklarını okuyup kiliselerine gidenler bir süre sonra bu işler bu kadar ucuz sa deyip haydi kilise açmaya..! Kalkışmalar.
    Tanrı İsa aşkına yapmayın.

    Rab’bi ciddiye alın almaz iseniz sonunuz başlangıcınızdan daha beter olacak.

    Üç dört tane tesadüfen tanıklık okuyorum ne yani kardeşim kilise önderi olmak için tarikatten mi geçmek gerekiyor.
    Birileri kalkıp bana Pavlus’un Mesih’ten önceki yaşamını örnek vermesin.
    Elçi Pavlus Mesih’ten önceki misyonunun da hakkını veriyordu kudüste Gameliyel’in yanında Yahudi egitimi alırken yatacak yer bulmak, beleş yemek yemek için tarikatleri kullanmıyordu.

    İşte bu işler böyle devam ederse Kemal Başaran kardeşin dediği gibi
    kiliseler saçlar pank punk, boynundaki haç kolye dikkati çeksin ,ayağındaki
    yırrtık pırtık pantolon,çift kulakta çift küpe,ellerde deri bileklikler, hele birde yabancı hatun bulursa degme beyimin keyfine, tipli imanlılar dolar kiliseler.

    Protestan kilise babalarına…….

    1…Canavarların işaretini taşıyıp heykeline tapanların üzerinde acı veren iğrenç yaralar oluştu.

    2…Deniz ölü kanına benzer kana dönüştü, içindeki bütün canlılar öldü.

    3…Kutsalların ve peygamberlerin kanını döktükleri için , İçecek olarak
    sende onlara kan verdin . Bunu hak ettiler.

    4…Melek tasını güneşe boşalttı insanlara yakma gücü verildi.Tanrı’yı
    yücelteceklerine ,O’nun adına küfrettiler.

    5…Melek tasını canavar tahtına boşalttı. Canavarın eğemenliği
    karanlığa gömüldü.

    6…Melek tasını fırat ırmağına boşalttı ırmağın suları kurudu.Bundan
    sonra ejderhanın ağzından, sahte peygamberlerin ağzından
    kurbağaya benzer üç kötü ruhun çıktığını gördüm.

    7…Melek tasını havaya boşalttı.Ulusların kentlari yerle bir oldu.

    Evet sevgili Protestan kilise babaları:

    “İşte hırsız gibi geliyorum ! Çıplak dolaşmamak ve utanç içinde kalmamak için uyanık durup giysilerini üstünde bulundurana ne mutlu.”
    Vahiy.16:15

    Olacak bunlar tez zamanda olacak bizler canlarımızın hesaplarını verirken, sizler yüzlerce canların hesabını vereceksiniz.
    Bu nedenle ,yol yakınken, ellerinizde imkanlar varken her şeyi düzene sokun.
    Nasıl ki kadının başı erkek , erkegin başı Mesih, Mesih’in başıda baba Tanrı ise…!

    Sizlerde artık bu başıbozuk, düzensiz, kimin ne olduğu, ne egitim aldığı, nereden geldiği belli olmayan düzenden çıkıp azda olsa önderden kuzuya kadar yaptırım gücü olan bir sistem oluşturun.

    Hiç bir yaptırım gücü olmayan T E K gibi kurumlardan kimse bahsetmesin. Öyle bir sistem geliştirin Gerektiginde önder ve kilisede dahil yaptırım uygulama gücü olsun.
    Avrupanın bir şehrinde çikolatacı sirketini sponsor yapıp eline bir incil alıp ipini koparan bu ülkeye gelmesin.

    ” Kötülük yapan, yine kötülük yapsın. Kirli olan, kirli işlerini sürdürsün.
    Doğru olan, yine doğruyu yapsın. Kutsal olan kutsal kalsın.İşte
    tez geliyorum! Verecegim ödüller yanımdadır. Her kese yaptığının
    karşılığını verecegim.”
    Vahiy.22:11-12

    #34244
    Anonim
    Pasif
    mutaf;16833 wrote:
    İsa Mesih’e aitte olsak sonuçta günahlı insanız.
    Ruh bazen inzivaya çekiliyor, bazen Rab’de coşuyor,bazende suskunluğa gömülüyor.
    Kısacası insan ruh’u da gelgitleri olan denizler gibi.
    Yine öyle bir dönemlerdeyim bazen dua,bazen küçük okumalar ,bazende oturduğum yerde aklıma gelen bir ayet neticesinde kutsal kitap incelemesi yapma….işte insan ruh’u.
    Yine öyle bir anlarımdayım ve bakayım memleket kilise ahalisinde yeni neler var diye meraklandım.
    Geçtim bilgisayarın başına:
    Hamdolsun çoğu Hristiyan siteler kendilerini yenilemişler.Her insanın aradığını bulabilecegi donanımlara sahip olmuşlar.Çokta güzel olmuş.

    Zaten Kaç tane site, kaç kilise ve sayı olarak ne kadar Mesih imanlısıyız ki koca ülkede.
    Gerçekçi olarak bakarsak belli başlı protestan kilisesi on,onbeş tane var, ülkemizde
    bilinen pastör sayısı on, onbeş, herhalde sürekli kiliseye giden imanlı sayısı da 500-600 kadardır.
    Adreslere,şehirlere,kiliselere ve önderlere baktım biraz inceledim tanıklıkları okudum.
    Fakat ne gariptir ki dikkatimi çeken daha doğrusu gözüme çarpan bazı tanıklıklar oldu.
    Yaşımız artık ellilere dayandı Mesih’le yürümeye başladığımızda yaşlar otuz otuzbeşliydi daha genç ve aktiftik.
    onbeş dakika tanıklık vermek için sekiz saat yolculuk yaptığımız günler oldu, ne bileyim aynı anda bağıran çağıran soru soran onlarca başka dinden insanlara cevap yetiştirmek için çabalarımız oldu.

    Hatta hiç bir misyon veya kariyer almadan Rab Mesih’e ve Müjdenin çekiciligine kapılıp evlenemeyen kardeşler oldu.

    Ruh dünya ve Mesih arasında gidip geldigi ve Mesih İnancı ağır bastığı için dünyalıklarla uğraşamayıp işlerinde başarılı olamayan kardeşlerde oldu.
    İki mintanın’dan biri fazla ise çıkar ver , senden alınanı geri isteme diyen İsa Mesih’e ait olursan bunlar normaldir.
    Yıllar önce bu günkü önderlerden çoğu yok iken o günün önderleri..!

    Bizlere kardeşler gelin sizleri yetiştirelim önder olun dediklerinde…..?
    Aman abi ne diyorsunuz önder olmak kolay fakat ya sonrası……….?
    Çoban olmak kolaymı ,sürüyü doyurmak (Ruhsal) kolaymı , çok iyi görev fakat bizler kendi günahlarımızı taşıyamıyoruz başarısız olursak
    Rab İsa Mesih sürünün veya bir kuzu dahi kaybolursa bunun hesabını
    bizden sorar deyip korku nöbetine tutulurduk.

    Dönelim başa bu gün tanıklıkları okur iken dikkatimi çeken noktaya..!
    Tabiki Vatanımız Türkiye ve çoğumuz müslüman doğduk ailelerimiz hala müslüman .Bu toplumun dışındada yaşamıyoruz.
    Yıllarca hocanın dediğini yap yaptığını yapma, fazla Allah diyenden kork,aman tarikatlarmı uzak durun oralar para tezgahı gibi örnekler verebilecegim yüzlerce sözcükler bulabilirim.

    Hala da toplumda yazılı ve sözlü görsel basında da bu böyle algılanıyor.

    Benim anlayamadığım bazı kilise önderlerinin tanıklıklarına baktım adamın yaşı otuz diyor ki ! ateisttim sonra müslüman oldum efendim sonra tekrar ateist oldum e daha sonra biriyle tanıştım.. ……. tarikatına
    katıldım sonra tekrar ateist oldum sonra bir arkadaşım kiliseye gidelim dedi iyi dedim gider kafama göre bir yabancı kadın bulurum basar avrupaya giderim.

    Bir başka kilise önderinin tanıklığına tıklıyorum….! efendim ateisttim sonra üniversiteyi kazandım ankaraya gittim kalacak yer bulamadım bir tarikat buldum orada kaldım çok iyilerdi ben sonra okuldan atıldım tekrar ateist oldum (adamlar Tanrı ile degil sanki kreşte oynuyorlar).
    Tekrar üniversiteyi bu defa başka bir şehirde kazandım ve tekrar (içini Allah sevgisi kaplamış herhalde) Allah’ı ve tarikatı aradım onlarla kaldım daha sonra tekrar ayrıldım.
    E daha neler yapmış kendisi gibi aynı yollardan geçmiş biri ile tanışmış hayatı degişmiş.tanıştığı kişi artık çok,çok,çok büyük yerlere gelmiş bir pastör,yazar,beraber A.B.D de mayami de Teolojik egitimler (Tabi incili ögrenmek için en az 5-6 saatlik uçak yolculukları gerekiyor)
    kendisi gibi tarikatten gelen bu çok,çok büyük önderle oralarda kurs alma ve yurda dönme,önder olma.

    Tanrı İsa aşkına nedir bunlar ?
    Bunların tanıklıklarını okuyup bunların peşinden insanlar neden gitsin ?
    Bu kadar rezil tanıklıkmı olur ?
    Rab’bin işleri bu kadar mı hafif ?
    Bizlerin haberi olmadı herhalde kilisede önder olmanın yolu artık tarikatlerdenmi geçiyor ?

    Bu insanların tanıklıklarını okuyup kiliselerine gidenler bir süre sonra bu işler bu kadar ucuz sa deyip haydi kilise açmaya..! Kalkışmalar.
    Tanrı İsa aşkına yapmayın.

    Rab’bi ciddiye alın almaz iseniz sonunuz başlangıcınızdan daha beter olacak.

    Üç dört tane tesadüfen tanıklık okuyorum ne yani kardeşim kilise önderi olmak için tarikatten mi geçmek gerekiyor.
    Birileri kalkıp bana Pavlus’un Mesih’ten önceki yaşamını örnek vermesin.
    Elçi Pavlus Mesih’ten önceki misyonunun da hakkını veriyordu kudüste Gameliyel’in yanında Yahudi egitimi alırken yatacak yer bulmak, beleş yemek yemek için tarikatleri kullanmıyordu.

    İşte bu işler böyle devam ederse Kemal Başaran kardeşin dediği gibi
    kiliseler saçlar pank punk, boynundaki haç kolye dikkati çeksin ,ayağındaki
    yırrtık pırtık pantolon,çift kulakta çift küpe,ellerde deri bileklikler, hele birde yabancı hatun bulursa degme beyimin keyfine, tipli imanlılar dolar kiliseler.

    Protestan kilise babalarına…….

    1…Canavarların işaretini taşıyıp heykeline tapanların üzerinde acı veren iğrenç yaralar oluştu.

    2…Deniz ölü kanına benzer kana dönüştü, içindeki bütün canlılar öldü.

    3…Kutsalların ve peygamberlerin kanını döktükleri için , İçecek olarak
    sende onlara kan verdin . Bunu hak ettiler.

    4…Melek tasını güneşe boşalttı insanlara yakma gücü verildi.Tanrı’yı
    yücelteceklerine ,O’nun adına küfrettiler.

    5…Melek tasını canavar tahtına boşalttı. Canavarın eğemenliği
    karanlığa gömüldü.

    6…Melek tasını fırat ırmağına boşalttı ırmağın suları kurudu.Bundan
    sonra ejderhanın ağzından, sahte peygamberlerin ağzından
    kurbağaya benzer üç kötü ruhun çıktığını gördüm.

    7…Melek tasını havaya boşalttı.Ulusların kentlari yerle bir oldu.

    Evet sevgili Protestan kilise babaları:

    “İşte hırsız gibi geliyorum ! Çıplak dolaşmamak ve utanç içinde kalmamak için uyanık durup giysilerini üstünde bulundurana ne mutlu.”
    Vahiy.16:15

    Olacak bunlar tez zamanda olacak bizler canlarımızın hesaplarını verirken, sizler yüzlerce canların hesabını vereceksiniz.
    Bu nedenle ,yol yakınken, ellerinizde imkanlar varken her şeyi düzene sokun.
    Nasıl ki kadının başı erkek , erkegin başı Mesih, Mesih’in başıda baba Tanrı ise…!

    Sizlerde artık bu başıbozuk, düzensiz, kimin ne olduğu, ne egitim aldığı, nereden geldiği belli olmayan düzenden çıkıp azda olsa önderden kuzuya kadar yaptırım gücü olan bir sistem oluşturun.

    Hiç bir yaptırım gücü olmayan T E K gibi kurumlardan kimse bahsetmesin. Öyle bir sistem geliştirin Gerektiginde önder ve kilisede dahil yaptırım uygulama gücü olsun.
    Avrupanın bir şehrinde çikolatacı sirketini sponsor yapıp eline bir incil alıp ipini koparan bu ülkeye gelmesin.

    ” Kötülük yapan, yine kötülük yapsın. Kirli olan, kirli işlerini sürdürsün.
    Doğru olan, yine doğruyu yapsın. Kutsal olan kutsal kalsın.İşte
    tez geliyorum! Verecegim ödüller yanımdadır. Her kese yaptığının
    karşılığını verecegim.”
    Vahiy.22:11-12

    Sevgili mutaf kardesim

    Tabi yazilarinda hakli oldugun yerler var.Gercekten de Rab’bin sadik ve gercek kilisesi cok zor sartlarda olusuyor ve böyle kiliseler azdir.Buna paralel olarak da iyi cobanlar yetismesi de zordur.Kayginizi anliyorum.Ancak yasin yaninda kurunun da yanmasina sebep olmamaliyiz.Yazinizda söyle demissiniz:

    mutaf;16833 wrote:
    Benim anlayamadığım bazı kilise önderlerinin tanıklıklarına baktım adamın yaşı otuz diyor ki ! ateisttim sonra müslüman oldum efendim sonra tekrar ateist oldum e daha sonra biriyle tanıştım.. ……. tarikatına
    katıldım sonra tekrar ateist oldum sonra bir arkadaşım kiliseye gidelim dedi iyi dedim gider kafama göre bir yabancı kadın bulurum basar avrupaya giderim.

    Burda bahsi gecen önderden ben Ramazan Arkan’i anliyorum.Yanlisim varsa lütfen düzeltin.Ramazan kardesle ben bizzat görüstüm kendi kilisesinde.Rab’bin isinde cesurca ve dürüstce calisan cok degerli bir kardesimizdir.Yapilan tanikliklar sizi yaniltmasin.Insanin önceki yasayisinda olan gel-gitler ve yasananlar Rab Isa’ya geldikten sonra kirli bir pacavra gibi atilmistir.Onun icin ben tanikliklar konusunda dikkatli yorum yapilmasindan yanayim.Kisileri sahsen ve iyi tanimadan onlarin tanikliklari konusunda önyargili olmamaliyiz diye düsünüyorum.

    Tabi sahte kardesler olabilecegi gibi sahte önderler de olabilir.Bunlari da meyvelerinden taniyacagiz.Zaten Rab’da bizlere bu tür sözde önderlerin ic yüzünü gösteriyor.Ama dedigim gibi bazi tanikliklardan yola cikarak bazi önderlerimiz hakkinda acele yorum yapmasak iyi olur düsüncesindeyim.

    Esenlikler dilerim.

    TANRISEVGIDIR.png

4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.