Iznik Konseyinde ne Oldu?

  • Bu konu 2 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #23918
    klaus
    Anahtar yönetici

    İZNİK KONSİLİNDE NELER OLDU?

    İZNİK KONSİLİNDE NELER OLDU?

    Daha önceki bölümlerde, bazı kitaplardan yaptığımız alıntılarda, İncil’in “İznik Konsilince dörde indirildiği” iddiası ileri sürülüyordu. Oysa geçen bölümde, İncil’in İznik Konsilinin toplandığı İS 325 yılından çok önce elimizdeki şeklini aldığını görmüştük. Bu bölümde, İncil’in İznik Konsilinde değiştirildiğini ileri sürenlerin yanlışlarını ve tutarsızlıklarını geniş bir şekilde gözden geçirelim:

    “KONSİL” NEDİR?

    Hristiyan din önderleri, Hristiyanlıkla ilgili tartışmalı konuları aydınlatmak ve bir sonuca bağlamak için, tartışılacak konunun önemi ve ilgilendirdiği bölge oranında büyük toplantılar düzenliyorlar. Bu toplantılara “Konsey” ya da “Konsil” adı verilmektedir.

    Tartışılacak konu, bütün Hıristiyanları ilgilendiriyorsa, “Genel Konsil” yapılarak, bütün önemli kilise önderleri davet edilir. Eğer tartışılacak konu, sadece bir bölgenin Hıristiyanlarını ilgilendiriyorsa, o bölgenin kilise önderlerinin katılacağı bir “Bölgesel Konsil” düzenlenir ve sorun tartışılır.

    Bu güzel gelenek, “Havariler” olarak adlandırdığımız İsa Mesih’in ilk öğrencileri tarafından başlatıldı. İS 50 yılında “bölgesel” diyebileceğimiz Kudüs Konsilini düzenleyen Havariler ve diğer önderler, Hıristiyanlığı yeni kabul etmiş olan,Yahudiler dışındaki ulusların bazı sorunlarını görüştü (İncil, Elçilerin İşleri, 15: 1-29).

    “Genel” diyebileceğimiz ilk konsil ise, İznik Konsili olup İS 325 yılında, İznik’te şu anda sadece kalıntıları kalan büyük bir kilisede toplandı. 20 Mayıs’ta başlayan oturumlar 25 Temmuz’a kadar sürmüştü.

    İZNİK KONSİLİ NİÇİN TOPLANDI?

    [img]http://www.incil.com/images/soru.GIF[/img]İznik Konsilinin toplanmasını gerektirecek nedenlerin tohumları İS 310 yıllarında, Mısır’ın İskenderiye kentinde görevli Aryus adlı bir kilise önderi tarafından ekilmeye başlandı. Aryus, bu yıllarda İncil’e ters düşen bazı iddialar ileri sürmeye başladı.

    İS 300 yıllarına kadar, İsa Mesih’in şahsiyeti ile ilgili bir tartışmaya pek rastlanmaz. Hem o zamandaki hem şimdiki Hıristiyanlar, İncil’de yer alan bilgiler çerçevesinde, İsa Mesih’in Allah’ın Oğlu olduğunu ve Allah’ın Ruhundan olması nedeniyle, Allah’la eşit olduğunu kabul ediyorlar.

    Aryus ise, İS 310 yıllarında, “Oğul (İsa Mesih) Baba’nın (Allah’ın) bir yaratığıdır. Önceden ezeli olarak mevcut değildi. Bunun için Oğul’a ancak dolaylı olarak Allah diyebiliriz”(1) diyordu. Aryus’un bu görüşlerinin yanlış olduğu, önce bağlı olduğu İskenderiye Episkoposu Ale, andre tarafından belirtilmiş ve daha sonra İS 318’de yüz Episkoposun katıldığı Mısır Konsilinden de bu yönde bir karar çıkmıştı. Ancak Aryus, görüşlerini inatla savunmaya devam eder. Günden güne taraftar kazanması ise, “Aryusçuluk tehlikesinin” büyüyeceğini gösteriyordu.

    KONSTANTİN DEVREDE

    İmparator Konstantin’in Hıristiyanlığı kabul edişini politik nedenlere bağlıyanlar olduğu gibi, onun içten ve samimi bir şekilde Hıristiyanlığı kabul ettiğini söyleyenler de vardır. Konstantin’in Hıristiyan olduktan sonra bütün imkanlarını kullanarak, Hıristiyanlığa hizmet etmesi ikinci görüşü kuvvetlendiriyorsa da, bu konuda kesin bir şey söylemek tabii ki mümkün değildir.

    Konstantin, bir mektubunda: “Eğer kötülüğün maskesini kaldırmazsam Allah’ın huzurunda ciddi şekilde suçlu olacağım. Hiç bir şey, benim kararlı sözüme ve İmparatorluk görevime, hatayı yok etmek, yanlış görüşlerin kökünü kazımak, insanlığı saf bir dinle, samimi bir birlikle, kendisine borçlu olunan bir tapınma ile Allah’a tapmaya götürmek kadar iyi bir cevap olamaz”(2) demektedir.

    İşte bu derece samimi görünen İmparator Konstantin, Hıristiyanlar arasında meydana gelen her önemli sorunun büyük toplantılar (konsil) yolu ile çözüldüğünü öğrenir.

    Acaba bu Aryusçuluk sorunu için de, İmparatorluğun bütün imkanları kullanılarak, o ana kadar eşi yapılmamış bir konsil düzenlenemez miydi?

    Elbette düzenlenebilirdi… İmparatorluğun bütün imkanları harekete geçirilir. Davet edilen bütün Episkoposlara ve diğer kilise liderlerine, senatörlere tanınan haklar tanınarak bütün giderler İmparatorluk tarafından karşılanır. Konstantin, organize ettiği bu Konsile katılır ancak, dinsel bir sıfatı olmaması nedeniyle oy kullanamaz.(3)

    ARYUS’A YANIT VERİLİYOR

    yanit.gifİskenderiye’de görevli olan Aryus, Konsilde en büyük darbeyi yine bir İskenderiye’li olan genç din adamı Athanas’tan yiyecekti. Aryus’un bütün iddialarını tek tek yanıtlaması, onu köşeye sıkıştıran sorular sorması bütün Episkoposların dikkatini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştı.

    Gerek Athanas’ın ve gerekse diğer Episkoposlar’ın konuşmaları, Aryus’un ileri sürdüğü iddiaların İncil’e aykırı olduğunu apaçık gözler önüne seriyordu.

    Ancak Aryus’la başlayan İsa Mesih’in şahsiyeti ile ilgili bu tartışmalar, aynı zamanda yeni bir ihtiyacı da meydana getiriyordu: Bir Hıristiyan’ın İsa Mesih’i nasıl kabul etmesi gerektiği daha açık bir şekilde formule edilmeliydi. Konsil, bunu da yapmalıydı.

    Yoğun bir çalışma ile Konsil, bir Hıristiyan’ın gerek İsa ile ilgili ve gerekse diğer temel inanç konularını daha açık bir şekilde formule eden, kısa ama önemli bir “İman İkrarı” ya da “İnanç Bildirgesi” diyebileceğimiz “Credo” yu hazırladı. Bu “Credo”Aryus ve iki arkadaşı (İzmit ve Kayseri’ye Episkoposları Teonas ve Sekun-dus) dışında herkes tarafından onaylandı.

    Dünyanın hemen her tarafından gelen 318(4) Episkopos sayesinde bu “İnanç Bildirgesi” hemen her kiliseye ulaştırılmıştı. Belki bu[img]http://www.incil.com/images/balik.GIF[/img] şekilde yanlış fikirler, yanlış iddialar azalır, gerçekler daha iyi anlaşılabilirdi. İznik Konsilinde hazırlanan bu “İnanç Bildirgesi” şu şekildedir:

    “Her şeye gücü yeten, görülen ve görülmeyen tüm varlıkların yaratanı olan bir tek Baba Allah’a inanıyoruz.

    Bir tek Rab İsa Mesih’e de inanıyoruz; Allah’ın Oğlu, Baba’dan doğan, biricik oğul, yani Baba’nın öz varlığından oluşan, Allah’tan Allah, Nurdan Nur, gerçek Allah’tan gelen gerçek Allah, yaratılmış değil, doğrulmuş, Baba’nın aynı öz varlığına sahip olan, Kendi aracılığıyla gökteki ve yerdeki her şey yaratılmış, biz insanlar için ve kurtuluşumuz için gökten inmiş, insan bedeni almış ve insanlar arasında yaşamış, sıkıntı çekmiş ve üçüncü günde ölümden dirilmiş, göğe yükselmiş, dirilerle ölüleri yargılamaya tekrar gelecek olan O’dur.

    Ve Kutsal Ruh’a da inanıyoruz.

    Buna karşılık, Rab İsa’nın mevcut olmadığı bir devre vardı’, O doğrulmadan önce yoktu’, hiç yoktan meydana geldi’, Allah’tan başka bir maddeden veya özden yaratıldı’, değişebilir’ veya başka bir hale gelebilir’ diye ileri sürenlere gelince, kutsal, evrensel ve havarilerin yolunda olan Kilise, onları lanetlemektedir.”(5)

    Bu “İnanç Bildirgesi” daha sonra toplanan konsillerde genişletilmiş ve aralarında bazı ufak tefek değişiklikler olsa da, hala birçok Kiliselerde (örneğin Süryani, Rum ve Ermeni Kiliselerinde), hemen her gün okunmaktadır. Örneğin Süryani Ortodoks Kilisesinde okunan “İnanç Bildirgesi” şu şekildedir:

    “Yer ve göğü, görünen ve görünmeyen tüm varlıkların yaratanı, her şeye kadir tek bir Allah’a inanıyoruz.

    Bütün çağlardan önce, Allah’tan doğmuş, Allah’ın biricik Oğlu Rab İsa Mesih’e inanıyoruz. O ki, Nurdan Nur, gerçek Allah’tan gerçek Allah’tır. Yaratılmış olmayıp Baba ile aynı özdendir. Ve her şey O’nun vasıtasıyla yaratılmıştır. Biz insanlar için ve kurtuluşumuz için gökten inmiş, Kutsal Ruh’tan vücut bulmuş ve Bakire Meryem Ana’dan doğmuştur.

    Pontiyos Pilatus günlerinde bizim için acı çekerek, Haça gerilmiş, gömülmüş ve istediği gibi üç gün sonra dirilip göğe çıkmıştır.

    O Baba’nın sağında oturmaktadır. Dirileri ve ölüleri yargılamak üzere büyük onurla tekrar gelecek ve O’nun egemenliğine son olmayacaktır.

    Baba’dan gelen, Baba ve Oğul’la beraber tapınılan ve yüceltilen diriltici yaşam kaynağı Kutsal Ruh’a inanıyoruz. O ki, Peygamberler ve Resuller vasıtasıyla Kutsal, Toplumsal ve Elçisel tek bir Kilisiye muhatap olmuştur.

    Günahların bağışlanması için, tek bir Vaftizi kabul ediyoruz. Ölülerin dirilişini ve gelecek yaşamdaki yeni sonsuz yaşamı bekliyoruz, Amin.”(6)

    Tabii İznik Konsili, bütün zamanını Aryus’a yanıt vermek ve “İnanç Bildirgesini” hazırlamakla geçirmedi. Paskalya (İsa Mesih’in ölümden diriliş) bayramının her zaman pazar günü kutlanmasına karar vermiş ve din görevlileri ile ilgili bazı önemli kararlar da almıştır.(7)

    İznik Konsili’nden sonra Aryusçuluk önemli miktarda kan kaybetmişse de, sonra yeniden toparlanmaya başladı. Ancak Konsilde Aryus’a gerekli cevabı veren Athanas’ın “Aryusçulara Karşı Savunma”, “Aryusçulara Karşı Dört Söylev” ve başka birkaç ilahiyatçının sonradan kaleme aldıkları teolojik eserler, Aryusçuluğun mezarını kazımaya başlamıştı.

    Aryusçuluğun son temsilcileri, VI. ve VII. yüzyılda Katolik olunca, Aryusçuluk tarihe gömüldü.(8)

    İznik Konsili ile ilgili gerçek bilgiler özet olarak bunlardır. Ama ne yazık ki, hemen herkesin kısa bir araştırma sonucunda öğrenebileceği bu gerçekleri, bazı “yazarlar” bilmemektedir. Tabii bilmemek bir dereceye kadar normal. Ama hiç kimse bilmediği bir konuda yazı yazmak zorunda değil! Bir yazarın, eğer “doğruyu gösterme” gibi bir amacı varsa, bilmediği konuları iyice araştırıp gerçekleri öğrendikten sonra yazması gerekiyor.

    Fakat ne yazık ki, bazı “yazarlar” bilmedikleri gerçekleri araştırıp öğrenmek yerine, bazı gerçek dışı iddiaları ve hikayeleri okuyucularına “gerçek” diye sunmayı tercih ediyor.

    İznik Konsili konusunda gerçekleri saptıran yazarları iki gruba ayırmamız gerekiyor:

    1) İznik Konsilinin, Aryus’un görüşlerini tartışmak için toplandığını bilen, ancak Aryus’un iddiaları ile ilgili yanlış bilgiler veren yazarlar.

    2) Aryus ve görüşleri konusuna hiç değinmeyen, İznik Konsilinin “İncil’lerin durmadan artan sayısını sınırlamak için toplandığını” ileri süren yazarlar.

    NOT: İsa Karataş’ın “Gerçekleri Saptıranlar” isimli kitabından yazarın izni alınarak alıntı yapılmıştır.

    #29978
    Anonim
    Pasif
    Quote:

    İmparator Konstantin’in Hıristiyanlığı kabul edişini politik nedenlere bağlıyanlar olduğu gibi, onun içten ve samimi bir şekilde Hıristiyanlığı kabul ettiğini söyleyenler de vardır. Konstantin’in Hıristiyan olduktan sonra bütün imkanlarını kullanarak, Hıristiyanlığa hizmet etmesi ikinci görüşü kuvvetlendiriyorsa da, bu konuda kesin bir şey söylemek tabii ki mümkün değildir.

    Konstantin, bir mektubunda: “Eğer kötülüğün maskesini kaldırmazsam Allah’ın huzurunda ciddi şekilde suçlu olacağım. Hiç bir şey, benim kararlı sözüme ve İmparatorluk görevime, hatayı yok etmek, yanlış görüşlerin kökünü kazımak, insanlığı saf bir dinle, samimi bir birlikle, kendisine borçlu olunan bir tapınma ile Allah’a tapmaya götürmek kadar iyi bir cevap olamaz”(2) demektedir.

    Bizim inancımıza göre aslında Konstantin yeni bir şey yapmamıştır. Mesih İsa’nın Tanrısallığı Konsilden önce de İncil’de vardı. Lakin, Aryus Mesih İsa’nın Tanrılığını red edince ve Aryus’u destekleyenlerinde sayısı oldukça artınca, Konstantin başkanlığında bir konsil toplanmıştı. İncil’in ayetleri okunmuştu ve bu ayetler doğrultusunda zaten önceden de çoğunluk tarafından onay gören İsa’nın Tanrısallığı bir kez daha Konstatin tarafından onaylanmıştı.

    Böyle bir durumda Konstantin benim için hiç bir şey ifade etmez. Sonuçta yeni bir şey getirmiş bir insan değildi ki.

    İşte böyle bir durumda da Konstantin’in savunulmasına ben çok karşıyım. Yani alıntıda bahsettiği gibi Konstantin dinine bağlı bir insan falan değildi.

    Konstantin 310 lu yıllarda Hristiyanlığa ilgi duymasına rağmen Konsil tarihi olan 325 te henüz daha Hristiyan olmamıştı! Konstantin 325 li yıllarda Mesih İsa’ya değil, Paganların güneş Tanrısı olan Hetios’a inanıyordu. Peki Konstantin ne zaman Hristiyan olmuştur? Bu da bir muammadır. Bir çok rivayet vardır. Rivayetlerin birisi de Konstantin ölümüne saatler kala yatağında üzerine su atılarak vaftiz edildiğidir.

    Ayrıca Konstatin gibi menfat icabı kendi karısını ve oğlunu öldürmüş bir kişiyi de ben Hristiyanlıkla bağdaştıramam.

    Bunları niçin yazıyorum? Sonuçta yazmış olduğum şeyler tarihi bir gerçekliktir. Bazı kesimler tarafından (özellikle de Ortodokslar tarafından) Konstantin kanatsız bir melekmiş gibi anlatılır. Ama tarih bize bunun böyle olmadığını gösterir.

    Zaten insanlarda İncil’in konsilde değiştirilmiş olduğuna ilişkin bir ön yargı vardır ve ön yargılı insanları da gerçekliğe inandırmak oldukça zordur.

    Konstantin Hristiyanlık açısından harika bir insanmış gibi gösteriliyor; ama gerçek bu değildir. Ön yargılı insanlar okuyacak, araştıracak ve Konstantin’in böyle bir insan olmadığını görecekler. “Aaaa demekki yalan yanlış şeyler yazmışlar” diyecekler. Daha sonra bu ön yargıyla İncil’in değiştirilmediğini savunan yazıları da okuyacaklar. Ve sonra ne olacak biliyor musunuz? “Konstantin hakkında bize yalan bilgi verenler İncil’in değiştirilme konusunda da yalan bilgi verir” diyecekler.

    İşte bu sebebtendir ki, herşeyin tarafsız ve objektif bir şekilde anlatılması taraftarıyım.

    Yukarıda yazmış olduklarım tamamiyle kendi düşüncelerimdir. Bana göre Konstantin’in Hristiyanlıkla uzaktan yakından hiç bir alakası yoktu. Ayrıca Konstantin’i tabulaştırmayada gerek yoktur; sonuçta yeni bir şey çıkartmamıştır. Zaten İncil’de önceden var olan bir şeyi bir kez daha onaylamıştır.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.