isa mesih

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #23787
    Evangelist
    Anahtar yönetici

    İsa
    İsa İbranice “Tanrı kurtarır” demektir. Cebrail Melek Meryem Ana’ya oğlu olacağının müjdesini verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini söyler. Madem ki “günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir”, Tanrı, insan olan ebedi Oğlunda halkını günahlarından kurtaracaktır. İsa adı, Tanrı adının, insanların kesin olarak günahtan kurtulması için insan olan Oğul’un kişiliğinde hazır bulunduğunu gösterir. “İsa” adı esenlik getiren tek addır, bundan böyle herkes bu ada yakarabilir, çünkü insan olarak her insanla öylesine birleşmiştir ki, “bu gök kubbenin altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka bir ad yoktur”.

    Mesih
    Mesih sözcüğü İbranice meshedilen anlamına gelen Messiah’tan gelir. İsa Tanrısal misyonu tam olarak gerçekleştirdiğinden Mesih tam İsa’ya uygun bir sözcüktür. İsrail’de Tanrı’dan gelen bir misyon uğruna Ona adanan kişiler Tanrı adına meshedilirlerdi. Kralların, rahiplerin, ve bazı ender durumlarda peygamberlerin durumları böyleydi. Tanrı’nın, Egemenliğini nihai olarak kurmak için göndereceği Mesih’in durumu da bu en üstün derecede olmalı. Mesih, Rab’bin Ruhu tarafından hem kral hem rahip hem de peygamber olarak meshedilmelidir. İsa İsrail’in Mesih’e ilişkin umudunu rahip, peygamber ve kral gibi üç ayrı görevinde gerçekleştirdi.

    Melek, çobanlara İsa’nın doğumunu İsrail’e vaat edilen Mesih olarak müjdeledi : “Bugün Davut’un kentinde Rab Mesih olan bir Kurtarıcı doğdu”. Başlangıçtan beri “Baba’nın kutsayıp dünyaya gönderdiği”, Meryem Ana’nın bakire rahminde “kutsal” olarak oluşan Kişidir. İsa’nın Davut’un mesihçi soyundan gelen Yusuf’un eşinden doğması ve Ona Mesih denmesi için Yusuf’a Tanrı tarafından, “Kutsal Ruh tarafından gebe bırakılan Meryem’i kendine eş olarak almaktan çekinmemesi iletilmiştir”

    İsa’nın Mesih olarak kutsanması Onun Tanrısal misyonunu gösterir. “Öte yandan kendisi de bunu belirtiyor, çünkü Mesih adında örtülü olarak mesheden Kişi, meshedilmiş Kişi ve meshetmenin kendisi vardır: Mesheden Baba’dır, meshedilen Oğul’dur, Oğul meshetmenin kendisi olan Kutsal Ruh’la meshedilir.” İsa’nın ebedi mesih olarak kutsanması, dünyadaki yaşamında “İsrail’de Mesih olarak bilinmesi için” Yahya tarafından vaftiz edilmesi sırasında “Tanrı İsa’yı Kutsal Ruh ve kudretiyle meshettiği zaman” açınlandı. Yaptıkları ve sözleri onun “Tanrı’nın kutsalı” olarak tanınmasını sağlayacaktır.

    Tanrı’nın Biricik Oğlu
    Eski Ahit’te “Tanrı’nın Oğlu” meleklere, Seçilmiş halka, İsrail oğullarına ve onların krallarına verilen bir ünvandır. Tanrı ile yaratığı arasında özel bir yakınlık kurulmasına neden olan bir evlat olma durumunu ifade eder. Vaat edilen Kral- Mesih’e “Tanrı’nın Oğlu” dendiğinde, bu metinlerin gerçek anlamına göre ille de daha insani olmasını gerektirmez. İsa’yı bu şekilde İsrail’in Mesihi olarak belirtenler belki de daha fazlasını demek istememişlerdir.

    İsa’nın “canlı Tanrı’nın Oğlu, Mesih” olduğunu söyleyen Petrus için yeni bir şey değildir, zira İsa ona şöyle karşılık veriyor: “Bu sırrı sana açan et ve kan (insan) değil, göklerdeki Babam’dır” Buna paralel olarak Pavlus Şam yolunda Hıristiyanlığı kabul edişi konusunda şöyle diyecektir: “Beni daha anamın rahmindeyken seçip lütfuyla çağıran Tanrı, uluslara müjdelemem için Oğlunu bana göstermeye razı oldu”

    “İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu Havralarda hemen duyurmaya başladı”
    Bu Hıristiyanlığın daha başlangıcında önce Petrus tarafından ilan edilen havarilerin inancının temelini oluşturur.

    Rab
    Eski Ahit’te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı’nın Musa’ya açınladığı, sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios (“Rab”) olarak çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İsrail Tanrısının Tanrılığını ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit bu güçlü “Rab” adını hem Baba hem de Tanrı’nın kendisi olarak kabul edilen İsa için kullanıyor, bu bir yeniliktir.

    İsa’nın kendisi de 110. Mezmurun anlamı üzerine Ferisilerle tartıştığı sırada örtülü bir biçimde, ama havarilerine hitap ettiğinde açık bir biçimde bu adı kendine mal eder. İsa’nın hayata atıldığı yaşamı boyunca doğa üzerindeki, hastalıklar üzerindeki, şeytanlar üzerindeki, ölüm ve günah üzerindeki kutsal egemenliği ve davranışları, Onun Tanrısal üstünlüğünü ispat eder.

    Çoğu zaman, İncillerde insanlar Ona “Rab” diye hitap ederler. Bu şekilde hitap etmelerinin nedeni hitap ettikleri kişiye duydukları saygı ve güvenden ve Ondan yardım ve şifa beklemelerindendir. Kutsal Ruh’un etkisi altında İsa’nın Tanrısal gizine minnet duyarlar, dirilmiş İsa’yla karşılaştıklarında bu ifade tapınma ifadesine dönüşür: “Rabbim ve Tanrım!”. Bu ifade Hıristiyan geleneğine özgü bir ifade olarak kalacak sevgi ve şefkat görünümünü de alır : “Bu Rab’dir!”.

    Tanrı’nın Kelamı
    Kelâm bizleri Tanrı’yla barıştırarak kurtarmak amacıyla cisimleşti: “Tanrı bizi sevdi ve Oğlunu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. Mesih günahları kaldırmak için ortaya çıktı”

    Hasta olan insani doğamızın iyileştirilmesi gerekiyordu, düşmüş olan insani doğamızın kaldırılması gerekiyordu, ölmüş olan insani doğamızın dirilmesi gerekiyordu. İyiliği kaybetmiştik, bunun bize verilmesi gerekiyordu. Karanlıklara tıkılmıştık, bizleri ışığa çıkarmak gerekiyordu. Tutsaktık, bir kurtarıcı bekliyorduk. Hapistik, bir yardım bekliyorduk. Köleydik, bizi esaretten kurtaracak birini bekliyorduk. Bütün bunlar önemsiz ya da değersiz mi? Bunlar Tanrı’yı, insani doğamızı ziyarete gelecek kadar harekete geçirmeye yeterli değil midir? Çünkü insanlık öylesine zavallı ve acınacak durumdaydı ki!

    Kelâm Tanrı sevgisini tanıyalım diye cisimleşti: “Tanrı, biricik Oğlunun aracılığıyla yaşayalım diye Onu dünyaya gönderdi ve böylece bize olan sevgisini gösterdi. Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, Ona iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun diye biricik Oğlunu verdi”.

    Gerçek Tanrı ve Gerçek İnsan
    Son derece özel ve benzersiz bir şekilde Tanrı’nın Oğlunun insan olması gibi bir olay Mesih İsa’nın kısmen Tanrı, kısmen de insan olduğu anlamına gelmez, ya da belirsiz bir Tanrı ve insan karışımının bir sonucu olduğunu göstermez. Tanrı’nın Oğlu gerçekten Tanrı kalarak gerçekten insan oldu. Kilise ilk yüzyıllarda bu inanç gerçeğini reddeden akımlara karşı savunmak ve bunu açıklığa kavuşturmak zorunda kaldı.

    Kilise İsa’nın birbirinden ayrılmaz biçimde gerçek Tanrı ve gerçek insan olduğunu kabul eder. O Tanrılığından ve Rab’liğinden hiçbir şey yitirmeden insan olarak kardeşimiz olan gerçekten Tanrı’nın Oğludur.

    Roma litürjisi şöyle der: “O ne idiyse öyle kaldı, kendisi olmayanı da üstüne aldı.” Yuhanna Krisostomos’un litürjisi de “Ey biricik Oğul ve Tanrı’nın Sözü, ölümsüz olduğun halde, bizim esenliğimiz uğruna Bakire Meryem’den doğmak lütfunda bulundun, değişmeden insan oldun, çarmıha gerildin, ölümünle ölümü ezdin, Kutsal Üçlü- Birlik’in Biri olarak Baba ve Kutsal Ruh’la aynı şekilde yüceltilen Ey Tanrı’nın Mesih’i bizi kurtar!”

    Tanrı’nın Oğlunun üzerine aldığı bu insan ruhu gerçek bir insani anlayışa sahiptir. Böyle olduğu için kendiliğinden sınırsız olamazdı. Zaman ve mekân içinde varlığının tarihi koşullarında yaşamak zorundaydı. Bunun içindir ki Tanrı’nın Oğlu insan olarak “bilgide ve boyda” aynı şekilde insan koşulunda tecrübeyle öğrenilecek şeyler üzerinde gelişmeyi kabul etmek zorunda kaldı. Bu, gönüllü “kul olma durumundaki” alçalışının gerçeğine uygun düşmekteydi.

    Kelâm beden alarak insan olduğu için, Mesih’in bedeninin sınırları belirlenmişti. İşte bu yüzden İsa’nın yüzünün tasvir edilmesine izin vardır. Altıncı ökümenik konsilde Kilise, İsa’nın ikonalarda resmedilmesini resmen kabul etti.

    Aynı zamanda Kilise “doğası gereği görünmeyen Tanrı’nın, İsa’nın bedeninde gözümüze görünür olduğunu” daima kabul etmiştir. Nitekim, Mesih’in bedeninin bireysel özellikleri Tanrı’nın Oğlunun Tanrısal kişiliğini ifade etmektedir. Tanrı’nın Oğlu insan vücudunun hatlarını öylesine kendisine mal etmiştir ki, bir ikonada resmedildiğinde, bu hatlara saygı gösterilebilir, zira İsa’nın resmine saygı gösteren bir inanlı aslında “O ikonada resmedilen kişiye saygı gösteriyor demektir”.

    İsa yaşamı boyunca, çektiklerinde ve can çekişmesinde bizi tanıdı, sevdi ve her birimiz uğruna kendi yaşamını verdi. “Tanrı’nın Oğlu beni sevdi ve benim uğruma kendini feda etti”. O hepimizi insan yüreğiyle sevdi. Bu nedenle, günahlarımız ve esenliğimiz uğruna mızrakla delinen İsa’nın kutsal Yüreği, Kurtarıcı’nın sürekli olarak “Ebedi Baba’ya ve ayırt etmeksizin bütün insanlara duyduğu bu sevginin çok değerli işareti ve simgesi olarak kabul edilmiştir”.

    İsa’nın Doğumu
    Cebrail’in Meryem’e müjdesiyle “zaman dolmuştur”, yani vaatler ve hazırlıklar gerçekleşmiştir. Meryem “Tanrılığın bütünlüğünün bedensel” olarak yerleşeceği Kişi’ye gebe kalmaya çağrılmıştır. Meryem’in, “Bu nasıl olacak, hiçbir erkekle ilişkim olmadı ki!” sorusuna şu cevap verilecektir : “Kutsal Ruh sana gelecek”.

    Kutsal Ruh’un misyonu daima Oğul’unkine bağlı ve Onunkiyle düzenlenmiştir. “Yaşam veren Rab olan” Kutsal Ruh, Bakire Meryem’in rahmini kutsamak ve onu Tanrısal bir biçimde gebe bırakmak ve Meryem Ana’dan alınan insani halinde Baba’nın ebedi Oğluna gebe kalması için gönderilmiştir.

    Bakire Meryem’in rahminden insan olarak doğan Baba’nın biricik Oğlu “Mesih’tir”, yani insan olarak dünyaya gelmesinden itibaren Kutsal Ruh tarafından meshedilendir. Her ne kadar kendini adım adım göstermiş olsa da: Çobanlara, yıldızbilimcilere, Vaftizci Yahya’ya, havarilere. Mesih İsa’nın tüm yaşamı, “Nasıl Tanrı tarafından Kutsal Ruh’la ve kudretle meshedildiğini gösterecektir”.

    Erkek tanımadan Kutsal Ruh’un kudretiyle “Çok Yüce’ nin Oğlunu” doğuracağı kendisine haber verildiğinde Meryem buna iman itaatiyle “Tanrı için imkânsız hiçbir şeyin olmadığından” emin bir şekilde “Ben Rab’bin bir kuluyum, bana dediğin gibi olsun” dedi. Böylece Meryem, Tanrı’nın sözüne rıza gösterip, hiçbir günah engeli tanımadan bütün yüreğiyle esenlikle ilgili Tanrısal iradeyi kabul ederek kendisini tümü ile Oğlunun kişiliğine ve işine teslim etti, Ona olan bağlılığıyla ve Onunla birlikte, Tanrı’nın lütfuyla, İnsanları Kurtarma gizine hizmet etmek için İsa’nın Annesi oldu.

    Mesih’in Yaşamı
    İsa hakkında merak edilen birçok şey İncillerde yer almıyor. İncillerde Nasıra’daki yaşamıyla ilgili hiçbir bilgi yoktur, hatta aleni yaşamının büyük bir bölümü İncillerde zikredilmemiştir. İncillerde yazılanlar ise “İsa’nın Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek Onun adıyla yaşama kavuşasınız diye” yazılmıştır.

    Mesih’in tüm yaşamı Baba’nın Vahyi’dir. Sözleri ve davranışları, suskunlukları ve acıları, konuşma biçimi ve tutumu. İsa şöyle diyebiliyor: “Beni gören, Baba’yı görmüş olur”. Baba da şöyle diyor: “O ben’im sevgili Oğlumdur, Onu dinleyin”. Rabbimiz, Baba’nın iradesini yerine getirmek için insan oldu. Onun gizlerinin en küçük çizgileri bile “Tanrı’nın bizlere olan sevgisini” gösterir.

    Mesih’in tüm yaşamı İnsanları Kurtarma gizidir. Kurtuluş bize her şeyden önce Haçta dökülen kanla gelir, ancak bu giz Mesih’in bütün yaşamında iş başındadır. İnsan olarak doğmasıyla, kendisini yoksul kılarak bizleri yoksulluğuyla zenginleştirdi. Gizli yaşamında, itaat ederek, bizim söz dinlemezliğimizi onardı. Dinleyicilerini sözüyle arındırdı. Şifa dağıtmasıyla, cin kovmalarıyla “zayıflıklarımızı kaldırdı ve hastalıklarımızı yüklendi”. Dirilişiyle bizleri akladı.

    İsa’nın Vaftizi
    İsa’nın aleni yaşamı Şeria nehrinde Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilmesiyle başlar. Yahya “İnsanları günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırıyordu”. Günahkârlar, vergi görevlileri, askerler, Ferisiler ve Sadukiler ve fahişeler ona vaftiz olmaya geliyorlardı. “İşte o zaman İsa ortaya çıktı.” Yahya tereddüt ediyor, İsa ısrar ediyor. Ve İsa vaftiz oluyor. O sırada Kutsal Ruh güvercin şeklinde, İsa’nın üzerine geliyor ve gökten şu ses duyuluyor: “Bu benim sevgili Oğlumdur”. Bu İsa’nın İsrail’in Mesih’i ve Tanrı’nın Oğlu olarak ortaya çıkmasıdır.

    İsa’nın Vaftizi, Onun açısından, acı çekecek Kul misyonunu kabul ederek işe başlamasıdır. Kendisini günahkârlardan biri saydırdı. O şimdiden “dünyanın günahını kaldıran Tanrı’nın Kuzusudur”. Şimdiden kanlı ölümünün vaftizini öncelemektedir. Şimdiden “doğru olan her şeyi” yerine getirmektedir. Kısacası Babasının iradesine tamamen boyun eğmektedir. Sevgi yüzünden günahlarımızın bağışlanması için bu ölüm vaftizine rıza göstermektedir. Bu rıza karşısında Baba’nın Oğlundan hoşnut olduğunu belirten sesi duyulur. İsa’nın döllendiği andan itibaren tamamıyla sahip olduğu Kutsal Ruh Onun üzerine gelir. O bütün insanlık için kaynak oluşturacaktır. Vaftizi sırasında Adem’in günahının kapattığı “gökler açılır”, sular da İsa’nın ve Ruh’un inişiyle yeni yaratılışın öncüsü olarak kutsallaşır.

    Hıristiyan, Vaftiz aracılığıyla, Vaftizini, ölümünü ve dirilişini önceden haber veren İsa’yla sırlı bir şekilde kaynaşır. Hıristiyan’ın bu pişmanlık ve alçakgönüllü alçalma gizine girmesi gerekir. İsa ile birlikte suya inmesi gerekir. Onunla çıkmak, Oğul’da Baba’nın sevgili oğlu olabilmek ve “yeni bir yaşama sahip olabilmek için” suda ve Ruh’ta yeniden doğması gerekir.

    İsa’nın Şeytan Tarafından Denenmesi
    İnciller İsa’nın Yahya tarafından Vaftiz edilmesinden hemen sonra bir süre için çöle çekildiğini yazıyorlar. “Ruh tarafından çöle gönderilen” İsa çölde kırk gün yemek yemeden kaldı. Yabani hayvanlar arasındaydı ve melekler Ona hizmet ediyorlardı. Bu süre sonunda Şeytan İsa’yı Tanrı’ya karşı Oğul’luk durumunu tehlikeye atmaya uğraşarak üç kez denemeye kalktı. İsa Adem’in Cennet’teki ve İsrail’in çöldeki ayartılmalarını özetleyen bu saldırıları geri püskürttü, şeytan da Ondan “uygun bir zamanda gelmek üzere” uzaklaştı.

    İncil yazarları bu gizemli olayın Kurtarıcı anlamını şöyle açıklıyorlar : İsa, Adem’in şeytanın ayartmasına düştüğü yerde ayakta kalan yeni Adem’dir. İsa İsrail’in beklentisini kusursuz şekilde yerine getirdi. Eskiden çölde kırk yıl boyunca Tanrı’yı kışkırtanların tersine, Mesih Tanrı’nın iradesine tamamen tabi olan Tanrı’nın Kulu olarak ortaya çıkmaktadır. İsa bunda şeytanı yenmiştir. İsa’nın çöldeki ayartıcı üzerindeki zaferi Babasına olan sevgisinin eşsiz itaatini, çekeceklerinin zaferini öncelemektedir.

    İsa’nın Şeytan tarafından denenmesi insanların Ondan bekledikleri ve Şeytan’ın Ona önerdiği şeyin tam zıttı olarak Tanrı’nın Oğlunun Mesih olma biçimini gösterir. İşte bunun içindir ki Mesih Ayartıcı’yı bizim için yenmiştir. “Çünkü zayıflıklarımızı duygusal olarak bizimle paylaşamayan değil, tersine her alanda bizim gibi denenmiş, ama günah işlememiş bir başrahibimiz vardır”. Kilise her yıl kırk günlük Büyük Perhiz’le İsa’nın çöldeki gizine katılmaktadır.

    İsa’nın Şakirtleri ve Emaneti
    İsa aleni yaşamına başlarken kendi misyonuna katılacak ve kendisiyle birlikte olacak on iki kişi seçti. Kendi yetkisini onlara verdi “Sonra onları Tanrı’nın Egemenliğini duyurmaya ve hastaları iyileştirmeye gönderdi”. Onlar Mesih’in Egemenliğiyle daima birleşik durumdalar, zira İsa onlar aracılığıyla Kilise’yi yönetmektedir.

    Babam bana nasıl bir egemenlik verdiyse, ben de size bir egemenlik veriyorum. Öyle ki, egemenliğimde benim soframda yiyip içesiniz ve tahtlar üzerinde oturarak İsrail’in on iki kavmini yargılayasınız.

    On ikiler grubunda Simon Petrus birinci sırayı alır. İsa ona başka kimseye vermediği bir görev verir. Baba’dan gelen bir açınlamayla Petrus, “Sen Mesih’sin, sen canlı Tanrı’nın Oğlusun” demişti. Bunun üzerine İsa ona: “Sen Petrus’sun (kayasın) ve ben Kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek” dedi. Canlı Kaya olan Mesih, Kaya’nın üzerine kurulacak Kilisesinin ölüm güçlerine karşı zafer kazanacağını garanti ediyor. Petrus imanından dolayı Kilise’nin sarsılmaz kayası olarak kalacaktır. Bu imanı her türlü güçsüzlüklere karşı korumakla ve kardeşlerini bu imanda pekiştirmekle görevlidir.

    İsa Petrus’a çok özel bir yetki verdi: “Göklerin Egemenliğinin anahtarlarını sana vereceğim. Yeryüzünde bağışlayacağın her şey göklerde de bağışlanmış olacak, yeryüzünde çözeceğin her şey göklerde de çözülmüş olacak”. Anahtarlara sahip olmak Kilise olan Tanrı’nın evini idare etme yetkisine sahip olmak demektir. İyi Çoban olan İsa, Dirilişinden sonra bu sorumluluğu onayladı: “Koyunlarım huzur içinde olun.” “Bağlama ve Çözme” yetkisi günahları bağışlama, doktrinlerle ilgili yargılamalarda bulunma ve Kilise içinde disiplin kararları alma yetkisine sahip olmak anlamındadır. İsa bu yetkiyi Kilise’ye havarileri aracılığıyla, özellikle de Cennetin anahtarlarını açık bir şekilde emanet ettiği tek kişi olan Petrus aracılığıyla verdi.

    İsa’nın Kudüs’e Mesih Gibi Girişi
    “Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa, kararlı adımlarla Kudüs’e doğru yola çıktı”. Aldığı bu kararla İsa Kudüs’e ölmeye hazır olduğunu belirtmek için çıkıyordu. Üç kez acı çekeceğini ve dirileceğini bildirdi. Kudüs’e doğru yola çıkarken, “Bir peygamberin Kudüs’ün dışında ölmesi düşünülemez” diyordu.

    İsa Kudüs’te taşlanan ve öldürülen Peygamberleri anımsar. Ama yine de Kudüs’ün kendisi etrafında toplanmasında ısrar eder : “Bir tavuk, civcivlerini kanatları altına nasıl toplarsa, ben de kaç kez senin çocuklarını öyle toplamak istedim…” İsa Kudüs’e yaklaşıp kenti görünce, Kudüs için ağladı ve bir kez daha yüreğinden geçenleri söyledi : “Keşke bugün sen de esenliğe giden yolu bilseydin! Ne yazık ki, bu senin gözlerinden gizlenmiştir”.

    Kudüs Mesih’ini nasıl karşılayacaktır ? Oysa İsa kendisini kral yapmak isteyen halk hareketlerinden hep kaçınmıştır. İsa zamanını seçip Davut’un kentine giriş hazırlıklarını en ince ayrıntısına kadar tamamladı. Esenlik getiren Davut’un oğlu olarak karşılandı. Oysa “Şanlı Kral” kendi kentine “bir eşek üzerinde” girer. Bunun içindir ki, kendi Egemenliğinin tebaası, o gün için, Onu meleklerin çobanlara bildirdiği gibi kral olarak karşılayan çocuklar ve Tanrı’nın yoksullarıdır. Onların “Rab'bin adına gelen kutlu olsun” sözü daha sonra Kilise tarafından Efkaristiya litürjisinde Rab'bin Paskalyası anısına Sanctus duasına eklendi.

    İsa ve Kutsal Yasa
    İsa aleni yaşama atıldığı andan itibaren Ferisiler ve Herodes yanlıları, rahipler ve din bilginleri ile birleşerek onu yok etmeye çalıştılar. Yaptığı bazı davranışlarıyla : (şeytanları kovma, günahları bağışlama) sept günü şifa vermeleriyle, Kutsal Yasa’nın temizlikle ilgili kurallarını özgün bir biçimde yorumlamasıyla, vergi görevlileri ve günahkârlarla samimiyet kurmasıyla, İsa kötü niyetli biri, hatta cinlerin reisi gibi görünmeye başladı. Onu küfür etmek ve halkı yoldan çıkarmakla suçladılar, bu öyle bir suçtu ki, Kutsal Yasa’ya karşı bu suçu işleyenler taşlanarak öldürülüyordu.

    İsa Dağdaki Vaazı’nın başında, Tanrı tarafından Sina Dağında İlk Antlaşma sırasında verilen Kutsal Yasa’yı Yeni Antlaşma’nın ışığında sunarken bir uyarıda bulunuyor : “Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini bile kim çiğner ve başkalarına öyle yapmasını öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak”.

    İsa daha da ileri giderek, Yahudilerin günlük yaşamında çok önemli bir yer tutan murdar yiyecekler konusunda Tanrısal bir yorumla bunun “pedagojik” anlamını açığa çıkararak Kutsal Yasa’yı yerine getiriyor : “Dışardan insanın içine giren hiçbir şey onu kirletemez … İnsanı kirleten, insandan çıkandır. Kötü niyetler insanın içinden, yüreğinden çıkar”. Tanrısal bir otoriteyle Kutsal Yasa’ya açıklık getiren yorumunu sunduğunda, Tanrısal işaretlerle güvence altına alınmış olan Kutsal Yasa hakkındaki yorumunu benimsemeyen bazı din bilginleriyle karşı karşıya geldi. Bu söylediklerimiz özellikle sept günü için geçerlidir. İsa Tanrı’ya ve insanlara şifa vererek yapılan hizmetlerden dolayı Kutsal Yasa’nın sept günü ile ilgili kurallarının bozulmadığını kanıtlarla sık – sık anımsattı.

    İsa Çarmıha Gerilerek Öldü
    Kudüs’teki dini otoriteler arasında İsa’ya karşı alacakları karar konusunda fikir birliği yoktu. Ferisiler İsa’nın peşinden gidecek olanları dinden atmakla tehdit ettiler. Herkesin İsa’ya iman edeceğinden ve Romalıların da gelip kutsal yerleri ve yurtlarını ortadan kaldıracağından korkanlara, başrahip Kayafa, kehanette bulunarak şöyle bir öneride bulundu : “Bütün bir ulus yok olacağına, halk uğruna bir tek adamın ölmesi sizin için daha uygun olur”. Başrahip İsa’yı Tanrı’ya ve kutsal şeylere küfrettiği için “Ölüme Mahkûm” ettiğini açıkladıktan sonra, elinde öldürme yetkisi bulunmadığından, onu siyasi başkaldırıyla itham ederek Romalılara teslim etti. Onu adam öldürmekten suçlu bulunmuş Barrabas ile aynı kefeye koydular. Bunlar İsa’yı ölüme mahkûm etmesi için başrahiplerin Pilatus üzerinde uyguladıkları siyasi tehditlerdi.

    Mesih’in Çektiklerinden Bütün Günahkârlar Sorumludur
    İsa’nın davasının İncillerdeki anlatılarda ortaya konulan tarihi karmaşıklığı göz önüne alındığında ve davada başrolü oynayan (Yahuda, Başrahip, Pilatus) kişilerin yalnızca Tanrı’nın bildiği kişisel hataları ne olursa olsun, bu suçun sorumluluğunu kışkırtılan kalabalığın attığı çığlıklara ve Kutsal Ruh’un İnişi’nden sonra tövbe için yapılan çağrılardaki geniş çaplı sitemlere karşın Kudüs’teki bütün Yahudilere yüklemek doğru olmaz. İsa’nın bizzat kendisi Haç üzerindeyken Kudüslü Yahudileri bağışlıyor ve Petrus da bunu onların ve yöneticilerinin “bilgisizliklerine” veriyordu. Bunu onaylayan bir formül olan ve “Onun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerine olsun” diye haykıran halkın dediğine bakarak sorumluluğu başka zaman ve mekândaki diğer Yahudilere yaymak da o kadar doğru olmaz.

    Zaten Kilise de II. Vatikan Konsili’nde şunu açıkladı: İsa’nın çektiklerinin sorumluluğu ne o sıra yaşamakta olan bütün Yahudilere ne de günümüzdeki Yahudilere yüklenebilir. Yahudiler Tanrı tarafından cehennem azabına çarptırılmış kişiler olarak yada sanki Kutsal Kitap öyle yazıyormuş gibi lanetli kişiler olarak gösterilmemelidir.

    Kilise, inançla ilgili Yetkili Kurul’unda ve Azizlerinin tanıklığında “Günahkârlar, Tanrısal Kurtarıcı’nın çekmiş olduğu bütün acılara kaynaklık edenler ve bunlara alet olanlardır.” gerçeğini hiçbir zaman unutmadı. Günahlarımızın Mesih’e dokunduğunu göz önüne alarak Kilise, İsa’nın çektiklerinin en büyük sorumluluğunu, bu sorumluluğu çoğu zaman yalnızca Yahudilere yüklemeye kalkışan Hıristiyanlara yüklemekten kaçınmıyor.

    Bu korkunç hatanın sorumluları olarak günah işlemeye devam edenleri görmeliyiz. Madem ki Rabbimiz Mesih İsa’nın Haç üzerinde işkence çekmesinde kendi suçlarımızın payı vardır, öyleyse düzensiz yaşam sürenler ve kötülük içinde olanlar kesinlikle içlerindeki “Tanrı’nın Oğlunu günahlarıyla yeniden yüreklerinde haça geriyor ve âleme rezil ediyorlar”. Burada bizim suçumuzun Yahudilerinkinden daha büyük olduğunu kabul etmemiz gerekir. Zira onlar, havarilerin belirttiğine göre “Yüce Kralı tanısaydılar, Onu hiçbir zaman çarmıha germezlerdi”.

    Kutsal Yazılara Göre Günahlarımız İçin Öldü
    Doğru Kişinin öldürülmesi ile ilgili Tanrı’nın esenlik tasarısı önceden Kutsal Yazılarda insanlığın evrensel kurtuluşunun bir gizi, yani insanları günahın köleliğinden kurtaran bedel olarak bildirilmişti. Pavlus almış olduğunu söylediği inancıyla “Kutsal Kitaplara göre Mesih günahlarımız için öldü.” diye beyan ediyor. İsa’nın insanlığı kurtarıcı ölümü özellikle acı çeken Kul ile ilgili kehanetin gerçekleşmesidir. İsa’nın bizzat kendisi yaşamına ve ölümüne acı çeken Kul’un ışığı altında bir anlam veriyor. Dirildikten sonra Kutsal Yazılarda geçen bu konu ile ilgili bu yorumu Emmayüslü müritlere, daha sonra da havarilerin kendilerine veriyor.

    Petrus havarilerin inancını sonuç olarak Tanrı’nın esenlik tasarısında formüle ediyor : “Atalardan kalma boş yaşayışınızdan, gümüş ya da altın gibi geçici şeylerle değil, tersine suçsuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih’in değerli kanıyla kurtuldunuz. Mesih, dünyanın kuruluşundan önce seçilmişti. Çağların sonunda da sizin yararınıza ortaya çıktı.”

    İsa daima Babasına bağlayan insanları kurtarmak için tüm sevgisini verdi. Tanrı’ya karşı günah sapmamızda bizi, haç üzerinde bizim adımıza “Tanrım, Tanrım, beni niye terk ettin? ” diyecek kadar üzerine aldı. Tanrı öz Oğlunu bizden esirgemeyerek, Onun ölümü sayesinde Kendisiyle barışmamızı sağladı. Onu hepimizin uğruna ölüme teslim etti.

    Mesih’in ölümü, “Günahların bağışlanması için birçokları uğruna dökülen kan” sayesinde insanı Tanrı’yla barıştıran, Onunla birlik içine sokan Yeni Antlaşmanın Son kurbanıdır. Mesih’in bu kurbanı tektir, bu kurban bütün kurbanları tamamlar ve aşar. Öncelikle Tanrı Baba’nın bizzat kendisinin bir armağanıdır. Oğlunu bizi kendisiyle barıştırmak için sunan Baba’nın kendisidir. Kurban aynı zamanda insan olan Tanrı’nın Oğlu özgürce ve sevgiyle, yaşamını bizim itaatsizliğimizi düzeltmek için Kutsal Ruh aracılığıyla Babasına sunmasıdır.

    Mesih İsa Gömüldü
    “Tanrı’nın lütfuyla, bütün insanların yararına, ölümü tattı”. Kendi esenlik tasarısında Tanrı, yalnızca Oğlunun günahlarımız için ölmesini değil, aynı zamanda ölümü tadacağını, yani ölüm durumunu, ruhun bedenden ayrılma durumunu, Haç üzerinde can verişinden Dirileceği ana kadar süren zamanda tanımasını öngördü.

    Ölmüş Mesih’in bu durumu mezar ve ölüler diyarına iniş gizidir. Bu, Mesih’in mezara konulduğu Kutsal Cumartesi gizi, Tanrı’nın bütün evreni barışa götüren insanların esenliğinin gerçekleşmesinden sonraki Tanrı’nın sept dinlencesini gösterir. Mesih’in mezarda kaldığı süre, Mesih’in Paskalya’dan önceki geçici durumuyla şimdiki Dirilmiş şanlı durumu arasındaki gerçek bağı oluşturur. Aynı Canlı Olan kişi şöyle diyebilir: “Ölmüştüm, ama işte sonsuza dek canlı kalacağım.”

    Tanrı [Oğul], doğanın gereği olarak ölümün ruhu bedenden ayırmasına engel olmadı, ama kendisi ölümle yaşamın kişiliğinde buluştuğu nokta olmakla, ölümle oluşacak bozulmayı kendisinde durdurarak ve ayrılmış bölümleri birleştiren temel olmakla her birini Dirilişle yeniden bir araya getirdi.

    Mesih’in ölümü dünyadaki yaşamına son veren gerçek bir ölümdü. Ne var ki bedeninin Oğul’un kişiliğiyle olan bağı yüzünden ötekiler gibi ölen bir kimsenin ardında bıraktığı ceset olmadı, çünkü “Tanrısal nitelik Mesih’in bedenini bozulmuşluktan korudu”. Mesih hakkında şunu da diyebiliriz: “Canlıların toprağından koparıldı” ve “Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalını çürümeye terk etmeyeceksin, bedenim umut içinde yaşayacak”. İsa’nın “üçüncü gün” Dirilişi bunun kanıtıdır, çünkü çürümenin dördüncü günden sonra başladığı kabul edilmektedir.

    Boş Mezar
    “Canlı olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz? O burada değil, dirildi.” Paskalyadaki olaylar çerçevesinde, karşılaşılan ilk nokta boş mezardır. Boş mezar doğrudan bir kanıt oluşturmuyor. Mesih’in vücudunun mezarda bulunmayışı başka şekilde de açıklanabilir. Bütün bunlara karşın, boş mezar herkes için temel bir işaretti. Mezarın boş olduğunun havarilerce saptanması Dirilişin olduğunu gösteren ilk adımdı. Önce kutsal kadınlar, sonra İsa’nın en çok sevdiği havarisi Petrus ve Yuhanna boş mezara girdiklerinde yerde duran kefen bezlerini görerek iman ettiler. Bu da havarinin İsa’nın cesedinin bulunmadığı boş mezarı görerek bu olayın insan eli tarafından gerçekleşmediğini ve İsa’nın Lazarus olayındaki gibi dünyaya basit bir şekilde geri gelmediğini saptadığını gösterir.

    Dirilen Kişinin Görünmeleri
    Sept gününün yaklaşması nedeniyle Kutsal Cuma akşamı alelacele İsa’nın vücuduna güzel kokular sürmüş olan Mecdelli Meryem ve kutsal kadınlar Dirilmiş Olanı ilk görenler oldular. Böylelikle kadınlar Havarilere bile Mesih’in Dirilişini bildiren ilk haberciler oldular. İsa daha sonra, önce Petrus’a sonra da Onikilere göründü. Kardeşlerinin imanının doğru olduğunu göstermeye çağrılan Petrus, Dirilen Kişiyi onlardan önce gördü, topluluk da onun tanıklığına dayanarak şöyle diyordu: “Rab gerçekten dirilmiştir, Simon’a görünmüş.”

    Paskalya günlerinde meydana gelen bütün bu olaylar bütün havarileri, özellikle de Petrus’u Paskalya sabahı başlamış olan yeni miladın yapılanması konusunda yükümlülük altına sokuyordu. Dirilmiş Olanın tanıkları olarak onlar, Onun Kilisesinin temel taşlarıydılar. İlk inanlılar topluluğunun imanı Hıristiyanlarca tanınan, çoğunun da aralarında yaşadığı somut insanların tanıklıklarına dayanır. Mesih’in Dirilişinin bu tanıkları başta Petrus olmak üzere Onikilerdir, ama yalnız onlar değildir. Pavlus açıkça İsa’nın bir defada beş yüz kişiye, Yakup’a ve bütün havarilere göründüğünden söz eder.
    Bu tanıklıklar karşısında Mesih’in Dirilişini fiziksel düzen dışında yorumlamak ve bunu bir tarihi olay olarak kabul etmemek mümkün değildir.

    İsa’nın Dirilişi – Kutsal Ruh’un Eseri
    Mesih’in Dirilişi, Tanrı’nın bizzat kendisinin yaratılışta ve tarihteki aşkın girişimi nedeniyle bir iman konusu olmaktadır. Onda, Tanrısal üç Kişi aynı zamanda birlikte hareket ediyor ve kendi özgünlüklerini ortaya koyuyorlar. Bu girişim, Oğlu Mesih’i dirilten Baba’nın gücüyle olmuş ve insanlığını yetkin bir şekilde “bedeniyle birlikte” Üçlü- Birlik’e sokmuştur. İsa’nın Kutsal Ruh sayesinde ölümden dirilişiyle Tanrı’nın Oğlu olduğu kesin olarak açınlanmış oldu. Pavlus İsa’nın ölmüş bedenini yeniden canlandıranın ve onu Kutsal Ruh’un aracılığıyla Rab’bin yüce durumuna yükseltenin Tanrı’nın gücü olduğunda haklı olarak ısrar ediyor.

    Oğul’a gelince, O da kendi Dirilişini kendi Tanrısal gücü sayesinde gerçekleştiriyor. İsa, İnsanoğlu’nun acı çekeceğini, öleceğini, sonra da dirileceğini önceden bildiriyor. Zaten, açıkça şöyle diyor: “Canımı tekrar geri almak üzere veririm. Canımı vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var.”

    Kilise Babaları İsa’nın Dirilişine, Mesih’in Tanrısal kişiliğinin ölüm sırasında ayrılmış olan ruh ve bedeninde birleşmiş olarak kaldığını göz önüne alarak bakıyorlar : “İnsanın her iki bölümünde de mevcut bulunan Tanrısal doğa sayesinde, bu iki bölüm yeniden birleşir. Ölüm insanı oluşturan bölümlerin ayrılmasından, Diriliş ise ayrılmış iki bölümün birleşmesinden oluşur.”

    İsa’nın Dirilişinin Anlamı ve Sonucu
    “Mesih dirilmemişse, bildirimiz de, imanımız da boştur.” İsa’nın Dirilişi her şeyden önce, İsa’nın bizzat kendisinin yapmış olduğu ve öğrettiği her şeyin doğrulanmasıdır. Bütün gerçekler, hatta insan aklının alamadığı gerçekler doğrulanmaktadır. Mesih dirilerek Tanrısal otoritesinin vaat ettiği kesin kanıtını göstermiştir.
    Mesih’in Dirilişi Eski Ahit’te verilen ve İsa’nın yeryüzündeki yaşamı sırasında verdiği sözlerin yerine getirilmesidir. “Kutsal Yazılara göre” ifadesi Mesih’in Dirilişinin kehanetlerinin gerçekleştiğini göstermektedir.

    İsa’nın Tanrılığı Dirilişiyle doğrulanmıştır. İsa şöyle demişti: “İnsanoğlu’nu yukarı kaldırdığınız zaman benim ‘Var Olan’ olduğumu anlayacaksınız.” Haça gerilmiş Kişinin Dirilişi onun gerçekten “Var Olan”, Tanrı’nın Oğlu ve Tanrı’nın kendisi olduğunu gösterdi. Pavlus Yahudilere şunu açıklamıştı: “Tanrı, İsa’yı, birinci Mezmur’da ‘Sen benim Oğlumsun, bugün ben sana Baba oldum’ yazıldığı gibi diriltmekle, atalarımıza verdiği sözü, onların çocukları olan bizler için yerine getirmiştir.” Mesih’in Dirilişi Tanrı’nın Oğlunun insan olma giziyle sıkı sıkıya bağıntılıdır. Bu Tanrı’nın ebedi tasarısının gerçekleşmesidir.

    İsa Göğe Çıktı
    Herşeye Kadir Tanrı’nın Sağında Oturmaktadır
    Mesih’in bedeni dirildiği andan itibaren sahip olduğu yeni ve doğaüstü niteliklerinin gösterdiği gibi yüceltilmiştir. İsa’nın son görünümü insanlığı bulutla ve gökle sembolize edilen Tanrısal yüceliğine geri dönüşsüz biçimde girişiyle noktalanır. İsa bundan böyle Tanrı’nın sağında oturmaktadır.

    Dirilmiş Olan’ın örtülü niteliği Mecdelli Meryem’e söylediği gizemli sözlerde saklıdır: “Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, Benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin Tanrınızın yanına çıkıyorum.” Bu son evre sıkı sıkıya birincisine bağlıdır, yani Tanrı’nın Oğlunun gökten inerek insan olmasıyla gerçekleşen evreye. Sadece “Baba’dan çıkmış olan, yeniden Baba’ya dönebilir”.

    “Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır.” İnsan kendi doğal gücüyle Tanrı’nın yaşamına ve mutluluğuna çıkamaz. Onun üyeleri olan bizlerin Başımız ve Ana Kaynağımız olan Mesih neredeyse, orada Ona kavuşma umudumuz bulunsun diye insana bu yolu açmıştır.
    Mesih, bundan böyle, Baba’nın sağında oturmaktadır : Baba’nın sağı ifadesiyle, insan olduktan ve bedeni yüceldikten sonra bedeni ile oturan Tanrı olarak ve Baba’yla aynı özde olan, yüzyıllar öncesinden var olan, Tanrı’nın Oğlunun, Tanrılığının onur ve yüceliğini anlıyoruz.”

    Baba’nın sağında oturmak Mesih’in egemenliğinin kurulması demektir, Peygamber Danyel’in İnsanoğlu ile ilgili vizyonunun gerçekleşmesidir : “Bütün halklar, uluslar ve diller Ona kulluk etsinler diye, kendisine hükümranlık onur ve egemenlik verildi. Onun hükümranlığı sona ermeyecek ebedi bir hükümranlıktır ve krallığı yıkılmayacak bir krallıktır.” İşte bu andan itibaren, havariler “Sonu Gelmeyecek Egemenliğin” tanıkları oldular.

    Şanla Yeniden Gelecek
    Mesih Rab olarak Bedeni olan Kilise’nin Başıdır. Göğe yükselip yücelerek misyonunu tam olarak gerçekleştirdikten sonra yeryüzünde Kilisesinde kalır. Kurtarma Mesih’in Kutsal Ruh sayesinde Kilisesine uyguladığı otoritesinin kaynağıdır. Mesih’in hükümranlığı yeryüzü Egemenliğinin tohumu ve başlangıcı olan Kilise’de gizemli bir biçimde şimdiden mevcuttur.

    Kilise, Egemenliğin yüceliğine ancak Rabbinin ölümünde ve Dirilişinde izlediği bu en üstün Paskalya’dan geçerek girecektir. Egemenlik, Kilise’nin nüfuzunun giderek tarihsel bir zafer kazanmasıyla değil, Tanrı’nın kötülük zincirlerini kırmasıyla gerçekleşecektir. Tanrı’nın kötülük başkaldırısına karşı zaferi, geçici olan bu dünyanın kozmik son yıkımından sonra son Yargılama şeklini alacaktır.

    Mesih ebedi yaşamın Rabbidir. Dünyanın kurtarıcısı olarak insanların yüreklerini ve yaptıklarını kesin olarak yargılamak tamamen onun hakkıdır. Bu hakkı Haçı’yla kazandı. Baba tüm yargılama işini Oğul’a verdi. Oysa, Oğul yargılamak için değil, kurtarmak ve kendisinde olan yaşamı vermek için geldi. Bu yaşamda lütfu reddetmekle herkes kendi kendisini yargılamış olur ve yaptıklarına göre ve hatta sevgi Ruhunu reddederek ebediyen kendisini mahkûm edebilir.

    U İsa – İnsanlık İçin İkinci Adem.
    U İsa – İnsanların İyilik ve Doğruluk Öğreticisi.
    U İsa – Tanrı’nın Kelamı.
    U İsa – Müjde’nin Kendisi.
    U İsa – İşaya'nın Dediği Gibi “İmmanuel”.
    U İsa – Hala Yaşayan (İlk ve Son) Tek Peygamber.
    U İsa – İnsanlık İçin Kurban Edilen Tanrı Kuzusu.
    U İsa – Kıyamette Tekrar Gelecek Olan İnsanların Kurtarıcısı.
    U İsa – Yaşayan Tanrının Oğlu Mesih.
    U İsa – Yaşayan Tanrının Kendisi Olan Rab'dır.

    Rab Mesih şimdiden Kilisesi aracılığıyla hükümrandır, ancak henüz bu dünyanın her şeyi tümüyle ona tabi değildir. Mesih’in Egemenliğinin zaferi kötü güçlerin son bir saldırısından önce gerçekleşmeyecektir.

    Kıyamet Günü Yargılaması’nda, dünyanın sonunda, tarih boyunca tohum ve dikenin birlikte büyüdükleri gibi Mesih iyinin kötü üzerindeki kesin zaferini gerçekleştirmek üzere şanla gelecektir.

    Dünyanın sonunda dirileri ve ölüleri yargılamak üzere gelecek olan görkemli Mesih yüreklerdeki sırları açığa çıkaracak ve lütfunu kabul etmiş ya da reddetmiş olmalarına göre her insana hak ettiğini verecektir.

    Rab herkese Kendi Yolu’nu göstersin ve bizimle olsun. Amin !


    Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar!
    Bana gelin, ben size huzur veririm.
    ( Mat.11:28 )

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.