Incile göre insanin yaratilisi nasil?

  • Bu konu 5 izleyen ve 8 yanıt içeriyor.
9 yazı görüntüleniyor - 1 ile 9 arası (toplam 9)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26037
    Anonim
    Pasif

    Son günlerde bir Darwin tartismasidir gidiyor. Bilmeyen ve merakli birisi olarak soruyorum, acaba incilde insanin yaratilisi nasil?

    Insan nasil yaratilmistir?

    #32423
    Anonim
    Pasif

    İnsan Hakkında Bilmeniz Gereken Gerçekler

    Sevgili okuyucumuz. Kimiz?, Nereden geliyoruz?, Nereye gidiyoruz?, Yaşamımızın amacı nedir?, Ölüm ve ölüm ötesi gibi bazı önemli sorular üzerinde durarak, bunları Kutsal Kitap açısından yanıtlamaya çalışacağız. Dileğimiz bu bölümü de dikkatli bir şekilde duayla incelemenizdir.

    İNSAN NEREDEN GELİYOR?

    İnsanın kökeni veya nereden geldiği konusu geçmişin olduğu gibi zamanımızın da en güncel konularından biridir. Çağlardan bu yana insanlar bu sorun üzerine eğilmiş ve bu konuda bir sürü görüş ve tezler ileri sürmüşlerdir. Örneğin eski Mısırlılar, insanların küçük beyaz böceklerden ileri geldiğini düşünmekteydiler. Onların inanışına göre, ilahları bir gün kendisini çok yalnız hissetmiş ve konuşacak birilerine ihtiyaç duy m uş. Sonuç olarak, Nil nehrinin kıyısında yaşayan beyaz böcekler üzerine büyük bir tufan göndererek onları her tarafa dağıtmış ve bunun neticesinde bu böceklerden erkek ve kadınlar oluşmuş!

    Eski Babilliler de insanların “ilah tükürüğünden” türediğine inanıyorlardı! Onlara göre de bir gün Babil tanrısı Marduk, kendini yalnız hissedip, paylaşabileceği birilerini hayal etmeye koyulmuş. Uzun bir hayalden sonra birden kaşlarını sertçe çatıp, yeryüzü üzerine tükürmüş ve tükürüğünün düştüğü her yerde erkekler oluş m uş! Daha sonra bu erkekler de aynı tarzda tükürmek yoluyla kadın ve diğer canlıların meydana gelmesini sağlamış!

    Şüphesiz, sen de bizim gibi bu görüşleri tamamen gülünç bulmaktasın. İnsanın kökeni hakkında buna benzer daha bir sürü aslı astarı olmayan görüşler ve teoriler sıralayabiliriz. Belki yeriyken bu konuda günümüzde oldukça yaygın olup, “Darwin’in evrim teorisi” olarak bilinen görüş üzerinde de biraz durmamız yararlı olur. Bu görüş bazı çevrelerce tamamen bilimsel bir gerçek gibi kabul edilip, okullarda genç öğrencilerin kafalarına da bir gerçek olarak iyice sindirilmiştir! Bu görüş yaşamın, tek hücreli canlı olarak, güneş enerjisiyle denizlerde başladığını ve daha sonra çok uzun süren değişim süreci sonucunda şempaze veya maymunlara kadar geliştiğin i ve bunlardan da biz insanların ileri geldiğini iddia eder. Yani basit bir anlatımla tesadüfî bir patlama sonucu ortaya çıkan evrenimizde ilk önce, güneş ışınları yoluyla denizde tek hücreli bir canlı oluşuyor. Milyonlarca sene sonra bu hücre çeşitli dış e tki ve kazalarla kendiliğinden canlı bir balığa dönüşüyor. Milyonlarca sene geçiyor ve bu balık, yine dış etki ve kazalar sonucunda bir kaplumbağaya, kertenkeleye, kuşa, vs…ve nihayetinde maymuna benzer varlıklara dönüşüyor ve bunlardan da biz insanlar oluşuyor! Evrimciler bunu bilimsel terimlerle, ciddi bir şekilde savunurlar.

    EVRİM TEORİSİ KANITLANMIŞ BİR GERÇEK MİDİR?

    Belki şimdiye kadar sen de bunun ispat edilmiş bilimsel bir gerçek olduğunu düşünüyordun, ama hemen belirtelim ki bu hiç de ispat edilmiş, bilimsel bir gerçek değildir. Bilim, gözlem ve deneyler sonucu elde edilen somut bilgilerdir. Fakat adının da imâ ettiği gibi Darwin’in ileri sürdüğü bu görüş yalnızca bir “teori” , bir “varsayımdır” . Özellikle son onbeş yıl içinde bu teori bizzat bilim adamları tarafından tenkid edilmiş ve bilimselliği bilim adamlarınca reddedilmiştir. Samimi ve tarafsız bilim adamları, Darwin’in ölümünden bu yana yapılan hiçbir buluşun henüz bu teoriyi doğrulamadığını ve bu görüşün hâlâ ispat edilemez bireysel bir iman d üzeyinde kaldığını vurgulamışlardır. Evrimcilerin dayanak olarak ileri sürdükleri mutasyonlar , (yani kazalarla gelen değişiklikler), doğal seçim (mutasyonlarla genlerde oluşan iyi değişiklikleri muhafaza edip, kötülerin yok oluşu, güçlülerin de nesillerini sürdürmesi mekanizması) ve fosiller zamanımızın bilimsel gerçekleri karşısında artık tutunamıyor. Örneğin mutasyonlar, yani peşpeşe kazalar evrimcilerin ileri sürdüğü gibi hiçbir zaman hiçbir canlı varlığa mükemmellik veya üstün bir varlık olmayı sağlayamaz, aksine bunlar canlılara zarar ve yıkım getirir! “En Yüce Bilinç” adlı kitapta verilen örnek gibi. Düşünün ki, bir otomobil kamyonla çarpışmış olsa, bu kazadan sonra otomobilin üstünden bir tır geçse, daha sonra da bir otobüsün çarpmasıyla uçuruma yuvarlansa bu otomobil ne olur acaba? En azından kullanılmaz hale gelir diyorsunuz. Ama üzgünüz ki bilemediniz. Eğer evrimciler gibi düşünebilseydiniz bu otomobilin bu kazalardan sonra uçak olacağını hemen söyleyebilirdiniz. Çünkü evrimciler “kertenkele böyle peşpeşe kazalar sonunda serçe oldu.” diyorlar

    Laboratuarlarda yapılan deneyler de mutasyonların zararlı olduğunu kanıtlamıştır. Örneğin sirke sineği senelerce radyasyona tabi tutulmasına rağmen hiçbir ciddi değişikliğe uğramadı veya hiçbir zaman değişik türde bir sineğe veya canlı varlığa dönüşmedi. Ancak cılız, hastalıklı, kırık kanatlı yalnızca göz rengi değişmiş sirke sinekleri ortaya çıktı. Bu sinekler evrimcilerin deyişiyle “yaşamaya bile layık değillerdi”! Evet profösör Theodosius Dolazhansky’in de bi ldirdiği gibi:

    “Mutasyonların çoğunluğu laboratuarlarda veya doğal ortamda, organizmanın normal gelişimine zarar verir. Sakatlıklara ve eksikliklere yol açar. Bu gibi değişiklikler evrim görüşünün temeli olamaz.”.
    Yeriyken kısaca belirtelim ki, bazı mutasyonların olduğunu gerçi kabul etmekteyiz fakat bu mutasyon veya değişiklikler ufak, mikro gelişimler olup aynı cins veya aynı tür varlık içinde olmaktadırlar. Bunlar asla o cinsin temel yapısını ve genetik kodunu bozmamış ve asla başka bir cinse dönüşmemiştir. Örneğin bir çift kuştan çeşitli kuş türleri olmuş ama bunlardan hiçbir zaman bir kurbağa veya bir yılan oluşmamıştır. Bir çift insandan da çeşitli tipler oluşmuş: sarı, beyaz, siyah, kızıl diye ama bunlar sonuçta yine tamamen insan kalmış, başka bir tür varlığa dönüşmemiştir. Önceden de bildirdiğimiz gibi, herhangi bir cinsin kazalarla veya bilinçli olarak yapılan deneylerle başka bir cinse dönüştüğü ne görülmüş ne de ispat edilmiştir.

    Aynı zamanda evrimcilerce ileri sürülen ne doğal seçim mekanizması, ne de bulunan fosiller bu teorinin doğruluğunu şimdiye kadar kanıtlayamamış, bu teori sadece bir varsayım sahasında kalmıştır. Bulunan bütün fosiller belirlenmekte ve hangi cinse ait olduğu açıkça gösterilmektedir. Evrimciler tarafından da kabul edildiği gibi bir cinsten diğer bir cinse geçerken her zaman bu iki cins arasında bir ara cins olmalıdır. Şimdiye kadar bulunan bütün fosiller saptanıp, bunların hangi cinse ait olduğu açıkça gösterilmektedir; ama hiçbir zaman ara cinslere ait bir fosil bulunamamıştır. Örneğin maymunla insan arasında var olmuş olduğu sanılan yarı maymun yarı insan fosiline hiçbir yerde rastlanmamıştır. Kanıt yetersizliğinin bilincinde olan evrimciler teorilerini desteklemek için sahtekarlığa kadar gitmişlerdir! “Piltdown adamı” olarak bilinen maymunla insan arasındaki bulunmayan ara cins sanılan kafatası olayını belki duydunuz. Bilim adamları senelerce bu kafatasının gerçek olup, evrim teorisini kanıtladığını öne sürmüşlerdir. Hatta öyle ki, bunun gerçekliğinden şüphelenen her b i lim adamı gericilikle suçlanıyordu. Ama 1953’te Oxford Üniversitesi’nde bu kafatası ciddi bir incelenmeye tabi tutulunca şaşkınlıkla görüldü ki bu planlı olarak ayarlanmış sahte bir kafatasıydı! Kemikler sanıldığı gibi eski değildi; ama eski görünsün diye kimyasal yolla lekelendirilmişti! Kafatası modern bir insana ve çene kemiği de genç bir orangutana aitti. Çene üzerindeki dişler de insana ait olup özel bir şekilde monte edilmişti. Çünkü dişler üzerinde yapılan eye izleri açıkça görülmekteydi! Bu gerçek b izlere açık bir şekilde gösterir ki, sanıldığı gibi bilim adamları hiç de yanılmaz değillerdir. Bu yüzden de onlara bir ilah gibi bağlanmak ve güvenmek büyük bir yanılgıdır.

    Aslında evrim teorisi Tanrı- tanımaz insanın materyalist dünya görüşünü onaylamak için ortaya attığı kaçamak bir varsayımdan başka bir şey değildir. Dikkat edin ki bu teoriyi besleyip kendi sistemlerine sokanlar özellikle Tanrı-tanımaz insan veya rejimlerdir! Ne yazık ki, zamanımızda da milyonlarca insan bu görüşü aynı şekilde sahip oldukları materyalist, dünya görüşüne uygun düştüğünden kabul etmektedir, bilimsel bir gerçek olduğundan değil.

    Yok arkadaşım, bu teorilerin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Bu tür görüşler insanın değerini aşağılamakta ve onun yaşama bakış açısını tamamen zedeleyerek, bozmaktadır. Yaşam, insan ve diğer canlılar kesinlikle rastlantısal kazalar sonucu oluşmamıştır. İnsan da maymuna benzer varlıkların evrimleşmesi sonucu değildir. İnsan, bizzat Tanrı tarafından özel bir şekilde ve özel bir amaç doğrultusunda yaratılmıştır. Birçok bilim adamının da dile getirmiş olduğu gibi Evrim teorisi büyükler için uydurulmuş bir masaldan ibarettir.

    İNSAN KİMDİR VE NASIL YARATILMIŞTIR?

    Tanrı sonsuz geçmişte, yaratma eylemine başladığında; önce kendisi gibi gözle görünmez ruhsal varlıkları, yani melekleri yaratmıştır. Bundan sonra da Tanrı görünür nesneleri yaratmaya koyuldu. Gök, yer, güneş, ay, yıldızlar, yersel bitkiler, denizlerde, karada ve göklerde yaşayabilecek varlıkları cinslerine göre yarattı. Yaratılışın son altıncı gün ü nde Tanrı şu önemli kararı aldı:

    “Allah dedi: Suretimizde benzeyişimize göre insan yapalım ve denizin balıklarına, göklerin kuşlarına, sığırlara, bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeye hakim olsun.” (Tek.1:26).
    ”Ve RAB Allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu.” (Tek.2:7).
    “Ve RAB Allah dedi: İnsanın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım…Ve RAB Allah adamın üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapadı ve RAB Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve adama getirdi.” (Tek.2:18.21-22).
    Bu ayetleri dikkatli bir şekilde yakından incelersek bunlar bize, insanın ne derece Tanrı gözünde önemli ve değerli bir varlık olduğunu ve onun ne büyük bir gaye için yaratıldığını belgelemektedir. Yahve Tanrı canlı ve cansız varlıkları yaratırken onları “ol” veya “olsun” gibi buyruklarla yarattı; ama insanı bu şekilde veya milyarlarca süren bir evrimleşme yoluyla yaratmadı. Onu özel bir ilgi ve itina ile yarattı. Yerin toprağını alıp, ona şekil verdi ve daha sonra da burnuna yaşam nefesi üfleyerek onu canlandırdı.

    Bu ayetlerde gözümüze çarpan diğer bir nokta da insanın (erkek ve kadının) Tanrı suretinde veya benzeyişinde yaratılmış olmasıdır. Bu insanın gelişmiş bir mahluk olmadığını, tersine yaratılışın en üstün ve en değerli yapıtı olduğunu gösterir. Şüphesiz burada insanın Tanrı’ya benzemesi fiziksel açıdan değil daha ziyade ruhsal ve moralsal açıdandır. Örneğin Tanrı düşünüp, planlar, yaratır, konuşur, sever, yönetir vs… Bunun gibi insan da aynı özelliklere sahip olup, bu alanlarda tamamen Tanrı’ya benzemektedir. Yine bu ayetler bizlere kadın ve erkeğin Tanrı önünde eşdeğerde olup, birbirlerini tamaml a dığını göstermektedir.

    İnsan aynı zamanda can, ruh ve beden olmak üzere bir bütünlükten ibarettir. İnsan sırf topraktan değil aynı zamanda Tanrı’nın insan burnuna üflemiş olduğu yaşam nefesinden veya ruhundan oluşmaktadır. Elçi Pavlus daha sonra insanın, can, ruh ve beden olmak üzere üçlü bir bütünlükten oluştuğunu onaylamıştır (1Sel. 5:21; İbr. 4:14). Bedenimiz içinde yaşadığımız evrenle iletişimde olmayı, ruhumuz Tanrı’yla irtibatı ve canımız da kendi kendimizin bilincinde olmayı mümkün kılar. Bu üç olgu birlikte insanı oluşturmakta olup, biri diğeri olmaksızın tam olamaz.

    Akılda bulundurulması gereken diğer bir gerçek de yaratılışından evvel insanın hiçbir şekilde hiçbir yerde mevcut olmayışıdır. İnsan yaşamı yeryüzünde yaratıldığı an başladı. O andan önce mevcut değildi. Bu nedenle ruhlarımızın daima gökte bulunup, doğum anında da bedenleştiği görüşü Kutsal Kitap’a tamamen yabancıdır (Mez.139:13-15). Her ne kadar ilk insanın ne kadar zamandan beri yeryüzünde var olduğunu tam olarak söyleyemezsek de bugün ileri sürülen milyarlarca veya milyonlarca yıl düşünceleri bizce bir abartmadır. Bugün, insan ve evrenimizin yaşını saptayabileceğimiz (içinde karbon 14 sistemi de dahil olmak üzere) hiçbir güvenilir tarihleme metodu mevcut değildir. Hayvanlardan sonra yaratılan insanların birkaç bin seneden beri var olduğu daha olasıdır. İlk insan Adem ve Havva çiftinden daha sonra çeşitli ırk, toplum ve uluslar oluşmuştur. Elçi Pavlus’un bildirdiği gibi:

    “Tanrı insanların her milletini bir kandan yarattı.” (Elçi.17:26).
    Yine belirtmeliyiz ki OVNİ ve UFO adıyla bilinip dünyamızın dışında bir yaşam veya bir medeniyetin var olduğunu iddia eden görüş de bizce yalnızca bir faraziyedir. Bunu kanıtlayan hiçbir ciddi kanıt yoktur. (Şüphesiz Tanrı ve meleklerden oluşan göksel bir alem, bir yaşam vardır. Bu ayrı bir konudur). İddia edilen bu görünümlerin gerisinde çoğu zaman ya doğal göksel olaylar, ya politik amaçla, haber koparabilmek amacıyla kullanılan uçan daireler ya da insanları saplantılara itmeyi güden kötü ruhlar bulunmaktadır (Lu. 21:25).

    Sonuç olarak insan, göksel meleklerden biraz aşağı durumda yaratılmış, yeryüzünün en üstün ve en son yapıtıdır.

    TANRI İNSANI NE AMAÇ İÇİN YARATMIŞTIR ?

    Belki sen de sık sık biz insanların hangi maksatla yaratıldığını ve yaşamlarının başlıca amacının ne olduğunu kendi kendine sormuşsundur. Şüphesiz Tanrı insanı yarattığında onu belirli bir maksat veya bir amaç doğrultusunda yarattı. Emin olabilirsin ki, Tanrı’nın senin yaşamın için de bir planı ve bir amacı vardır. Bu amacı senin bilmen, öğrenmen ve bu amaç doğrultusunda yaşamını yönlendirmen çok önemlidir. Örneğin iş yerimizde veya evimizde bulunan birçok alet veya aygıtların ne amaçla kullanılması gerektiğini iyi biliriz. Duvara çivi çakmak istediğimizde bunu bir şişeyle değil de bir çekiçle yaparız. Çünkü çekicin bu amaç için yapıldığını biliriz. Çekiçle yine ev boyamaya veya ekmek kesmeye çalışmayız. Bunun gibi insan yaşamımızın boş yere harcanmasını istemiyorsak yaşamımızın ne amaç doğrultusunda olması gerektiğini bilmem i z ve bu amaca uygun düşer bir şekilde onu kullanmamız yaşamsaldır. Kutsal Kitap’a göre Tanrı, ilk insan çiftini yarattığında, onları ve bizleri özellikle şu amaca yönelik olarak yaratmıştır:

    Tanrı’yla karşılıklı paylaşım ve ortaklaşa yaşam: Tanrı, seni, beni ve tüm insanlığı kendisiyle birlikte uyum içinde olup, O’nunla sürekli paylaşım halinde yaşamak amacıyla yaratmıştır. Tanrı’nın bizleri yaratmakla arzulamış olduğu şeyi bir derece yersel ailelerde bir babanın çocuklarıyla sahip olup sürdürmek istediği sevgi, paylaşım ve yakın ilişkiye benzetebiliriz. Sen, Tanrı’yla karşılıklı paylaşımda mısın? O’nunla uyum ve iletişim halinde yaşıyor musun?

    Tanrı’yı hizmet ve tapınışımızla yüceltmek: Melekler için olduğu gibi biz insanlar da Tanrı’ya hizmet etmek, O’na tapınmak ve O’nu yüceltmek için yaratılmış bulunmaktayız. İnsanın yaratılışının başlıca gayesinden biri işte budur. Tanrı bu konuda şunları bildirir:

    “İzzetim için yarattığım ve kendisine şekil verdiğim, evet kendisini vücuda getirdiğim, ismimle çağrılan her adamı getir diyeceğim.” (İş. 43:7).
    Sen, yaşamında Tanrı’yı yüceltiyor musun, yoksa yalnızca kendin için yaşayıp, kendi yüceliğini mi kovalıyorsun?

    Tanrı’nın karakterini yansıtmak: Bugün insanlar, özellikle televizyonda veya sinemalarda görmüş olduğu aktör, şarkıcı veya sanatçı yıldızları kendilerine model almakta ve onlar gibi giyinip, taranarak onların imajını yansıtmaya çalışmaktadır. Oysa Tanrı yaşantımızda yalnızca kendisinin ve Oğlu İsa Mesih’in imaj ve karakterine sahip olmamızı ve bunl a rı çevremize yansıtmamızı istemektedir. Bu nedenledir ki, O, bizleri “Kendi benzerliğinde yarattı.”. Acaba s en yaşamında kimin imajını yansıtmaya çalışıyorsun? İnsanların mı yoksa İsa Mesih’in mi?

    İnsanın yaratılışının diğer bir amacı da, insanın doğa ve canlılar üzerinde egemen olup, onları düzende tutması ve soyuyla yeryüzünü doldurmasıdır:

    “Ve Allah dedi: Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeye hakim olsun… Allah onları mubarek kıldı ve semereli olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun ve onu tabi kılın dedi.” (Tek.1:26.28).
    “Ve RAB Allah adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu.” (Tek.2:15) .
    İşte sevgili okuyucumuz kısa olarak yaratılışımızın amacı. Sen ve ben, her birimiz Tanrı’yla karşılıklı paylaşımda olmak, O’nu yüceltmek, doğayı koruyup, yaşantımızda Yaratıcımızın imajını yansıtmak amacıyla yaratılmış bulunuyoruz. Bizler ancak bu amaca uygun bir şekilde yaşarsak gerçek mutluluğu tadabilir ve o zaman yaşamımızdan gerçek bir sevinç ve haz bulabiliriz. Agustin adlı bir din adamının aynen haykırdığı gibi:

    ” Ey Allah, sen bizleri kendin için yarattın. Ruhumuz senin kucağında rahata erinceye dek hiçbir yerde huzur bulamayacaktır.”.

    İNSAN BU AMACA SADIK KALMIŞ MIDIR ?

    Ne yazık ki, hayır! Yahve Tanrı insanı yaratıp Aden denilen güzel bir bahçeye yerleştirdikten sonra onunla yerinde olarak bir antlaşma yaptı. Onun bahçede bulunan bütün ağaç ve yiyeceklerden yiyebileceğini ama yalnı zca ” iyilik ve kötülüğü bilme ağacından” yiyemeyeceğini aksi takdirde öleceğini açık ve anlayabileceği bir şekilde kendisine bildirdi. İnsanın Tanrı’ yla uyumlu olarak mutlu bir şekilde sonsuzlarca yaşaması bu buyruğa itaatli olmasına bağlıydı. Fakat geçen bölümde gördüğümüz gibi Tanrı’ya isyan etmiş olan Şeytan kısa bir zaman sonra kendisine ve insana verilen özgürlükten yararlanarak insanı da başlattığı isyanına katmak için Havva’ya yanaştı. Tanrı’ nın kişiliği ve buyruğunun güvenilirliği konusunda onların yüreğinde şüphe uyandırıp, Tanrı’nın yalan söylediğini, kesinlikle ölmeyeceklerini, tam tersine o ağacın meyvasından yedikleri an Tanrı gibi olacaklarını ve Tanrı’nın bazı şeyleri kendilerinden gizleyip, onlardan yana olmadığını onlara hissettirerek ya s aklanan meyveden yemelerini sağladı! Adem ve Havva Şeytan’a karşı koyacakları yerde onun çekici önerilerine kulak verip, Tanrı gibi olmaya özendiler; sonuçta onlar da Şeytan gibi gururlarının kurbanı olup, Tanrı’nın buyruğunu çiğnediler ve Şeytan’ın uyruğu olup çıktılar!

    İşte insanlığın karanlık, acı, korku ve ıstırap dolu tarihi o andan itibaren başlamış oldu. Tanrı haklı olarak Adem ve Havva’yı yargılayıp, itaatsizliklerini cezalandırdı. Bunun sonucunda insan Aden bahçesinden yani cennetten kovuldu. Tanrı’yla olan yakın ilişkileri bozulup, O’na olan benzerlikleri zedelendi, hem ruhsal hem de fiziksel ölüme maruz kalıp, bütün bu bozuklukları doğal doğum yoluyla kendi soylarına naklettiler. Doğa da Adem ve Havva’nın bu yanlış seçiminde zarar görmeye başladı. Doğal dengesizlik veya felaketler, hayvanlar âleminin insanlara karşı vahşileşip tehdit oluşturması vs… İnsan sonuçta tam anlamıyla Şeytan’ın denetimi ve kontrolu altında esarete gömüldü. Acaba seven Tanrı insanın bu yanlış seçimine ve acı durumuna ne t epki gösterdi? Eğer O isteseydi kendisine isyan eden insanlığa haklı olarak “ne haliniz varsa görün, bu seçimi siz kendiniz yaptınız sonuçlarına da katlanın!” diyebilirdi. Ama Tanrı bu şekilde hareket etmedi. Daha sonraki bölümlerde göreceğimiz gibi Tanrı insanlığı, düştüğü bu bataklıktan kurtarmak ve onları yeniden cennete alarak sonsuz, mutlu bir yaşam sağlamak için bir kurtarma programı hazırlayıp uygulamaya koyuldu. Tanrı Adem ve Havva’ya, bir gün yeryüzüne bir Kurtarıcı’nın geleceğini ve O’nun Şeytan’ın başını ezip insanlığı özgürlüğe kavuşturacağını vaat etti.

    #32424
    Anonim
    Pasif

    arkadasim uzun cevap verrerek inandiriciligin arttigina inanabilirsin ama, bu kadar da uzun cevap vererek insanin okuma sevkini öldürüyorsun. Sunu kisa ve öz olarak yazarsan cok daha makbüle gececektir.

    #32425
    Anonim
    Pasif

    @güvercin 12854 wrote:

    arkadasim uzun cevap verrerek inandiriciligin arttigina inanabilirsin ama, bu kadar da uzun cevap vererek insanin okuma sevkini öldürüyorsun. Sunu kisa ve öz olarak yazarsan cok daha makbüle gececektir.

    Sevgili dostum, soru sordun, yanıt olarak ayrıntılı bir yanıt verdim. Okumasını sevmiyorsan bu maalesef senin problemin. Amacın öğrenmek olsaydı böyle bir itirazda bulunmaz, teşekkür ederdin. … Sorduğun soruya bu yanıt zaten forumda var. Yanıtı oradan getirdim. Sadece linkini de verebilirdim, ama linki okumayacağını bildiğim için, belki burada okursun diye, yazıyı buraya getirdim. Ama yanılmamışım. Bundan sonra ilkin soracağın soruya daha önce yanıt verilmiş mi, verilmemiş mi araştır, sonra sorunu sor.

    #32420
    Anonim
    Pasif

    yazını keyfle okudum.sizde size anlatılanı yazıyorsunuz hikaye aslında 3 dindede aslında 3 aşağı 5 yukarı aynı.ama ben burdan bu yaradılışla ve şeytanla ilgili bölümde asıl olanla ilgiliyim anlatılanla değil.sorularım olacak bunu bana incil ve tevratlada yada sizin algıladığınız biçimle anlatırsan sevinirim.
    1.herşeyi yoktan vareden tanrı şeytanıda yarattığına göre onu meleklerinde en üstünü yarattığına göre burda şeytanı ademe secde etmekten alıkoyon şey neydi gerçekte.cenabı allahın üstün ilmi şeytanın bu yanılgıya düşeceğini bileemeyecek olamadığına göre asıl gerçek nedir.
    2,cenabı allah cennet bahçesinde herşeyi serbest bıraktığı halde o ağaçtan meyveyi yemeyi ademle havvaya neden yasaklamış olabilir.bunun bir test olma ihtimali varmıdır.yarattığı mükemmel canlının akıl ve iteat yapısını ölçmek istemiş olabilirmi.

    gerçekten burası çok önemli şeytanı şaşırtan nedir cenabı allahın emrini sorgulatan gerçek ne olabilir.

    sevgiyle esenkalın.

    verdiğiniz cevaptan sonra bende bu konuda size bilgilerimi paylaşacağım.

    #32413
    klaus
    Anahtar yönetici

    Karahan arkadaşım, şeytan neden ademe secde etsin ki. Şeytanın tek amacı var insanları Tanrıya karşı kışkırtmak ve imandan düşürmek. Tanrı şeytanı yargı gününe dek serbest bırakmıştır zira yarattığı insanların şeytana mı kendine mi inanacak diye.
    Tanrı , yargı günü gelene kadar yani son ana kadar dayanan imanlılarla sonsuz yaşamda birlikte yaşamak istiyor. Sence Tanrı haksız mı ? Son ana kadar ona bağlı kalan insanlarla birlikte yaşamayı istemekle ? Adem ile havva, günah sonucu kovuldular, bu Tanrıyı üzmedi mi sanıyorsun? O insanlarla yaşamayı isteyen sevgi dolu bir Rabdir. Bu isteğini de sonsuz yaşamda gerçekleştirmek istiyor tekrar.

    Tanrı istese şeytanı yok edemez miydi? Etseydi insanlar bir robot gibi kendine bağlı kusursuz bir imanla yaşardı. Tanrı sence robot gibi insanlar olsun ister miydi? O zaman cennet ve cehennem olur muydu?
    Tanrı şeytana izin veriyor tıpkı Yahuda gibi. Yahudanın yüreğinin zayıf olduğunu ve şeytana kanacağını biliyordu en baştan beri. Zira bağış kutusundan para aşırıyordu. Cezasını buldu sonunda.
    Tanrı şeytana izin veriyor tıpkı Eyüp gibi. Eyüpün yüreğini ve imanını biliyordu en baştan beri. Onu bereketledi sonunda.
    Tanrı şeytana izin veriyor tıpkı petrus gibi. 3 kere inkar etmesi veya son gece dağda İsa dua ederken ağır bir uykuya dalması gibi. Hatta İsa ” Bir türlü uyanık ve duada kalamadınız” der.

    Tanrının insanlardan tek isteği var. İtaat ve güven. Fakat adem ve havva bunu da beceremedi şeytan yüzünden. İncilde vahiy bölümünde şeytanın nasıl yok edileceği anlatılır. Okumanı tavsiye ederim.

    Esenlikle.

    #32417
    Anonim
    Pasif

    sevgili kayram benim aradığım cevap değil bu yada sorumun cevabı değil.ama doğru bize anlatım şekli böyle.
    o zaman dahaaçık sorayım.

    tanrı yarattığı herşeyi en iyi bilendir.tanrı tartışmasız güçtür.insandan önce melekleri yarattı melekler vazifelidir melekler sormaz sadece yapar nedenini merak etmez tüm yarattığı meleklerinde en üstünü şeytandır biz ona kasım deriz.cenabı allah adende böyle bir yasak koyduğunda bu gelişen olayı bilmekten aciz olabileceğini sanırım düşünmüyorsunuzdur.cenabı allahın haberi olmadan kainatta bir tane fazladan nefes alınmaz işte biz insanlar böyle yüce bir yaratıcıya tapıyoruz.benim irdelediğim yaratıcımızı daha iyi tanımak o yüzden anlatılan herşey önemli.amabizlere anlatılan adem havva hikayesi o kadar basit bir şablonla anlatılamaz.çünkü bu olay neticesinde bir sürü kavramda hayat bulmuştur.iyi ile kötü savaşı ile kavramlar savaşı başlamıştır.o yüzden şeytan olayı başlangıçtır dünya hayatında ve önemlidir burayı anlama ve bilmek tanrıyı bilmektir.esenkalın

    birdahaki yazımda sizlere bu konuda güzel bir anlatım yapacağım.

    #32429
    Anonim
    Pasif

    “Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi?
    Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz?
    Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir?
    Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler.
    Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi.
    Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar?
    “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın.
    Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir.
    Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir.
    O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.” (Mat.6: 25-34)

    Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan* gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur.
    Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer.
    Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller.
    İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.” (Mat.13: 19-23)

    İsa, öğrencileriyle birlikte yola devam edip bir köye girdi. Marta adında bir kadın İsa’yı evinde konuk etti.
    Marta’nın Meryem adındaki kızkardeşi, Rab’bin ayakları dibine oturmuş O’nun konuşmasını dinliyordu.
    Marta ise işlerinin çokluğundan ötürü telaş içindeydi. İsa’nın yanına gelerek, “Ya Rab” dedi, “Kardeşimin beni hizmet işlerinde yalnız bırakmasına aldırmıyor musun? Ona söyle de bana yardım etsin.”
    Rab ona şu karşılığı verdi: “Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun.
    Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.” (Luk.10: 38)

    Kaygısız olmanızı istiyorum. (1.Ko.7: 32)

    Rab’de her zaman sevinin; yine söylüyorum, sevinin!
    Uysallığınız bütün insanlarca bilinsin. Rab’bin gelişi yakındır.
    Hiç kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi, Tanrı’ya dua edip yalvararak şükranla bildirin.
    O zaman Tanrı’nın her kavrayışı aşan esenliği Mesih İsa aracılığıyla yüreklerinizi ve düşüncelerinizi koruyacaktır.
    Sonuç olarak, kardeşlerim, gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli, hayranlık uyandıran, erdemli ve övülmeye değer ne varsa, onu düşünün.
    Benden öğrendiğiniz, kabul ettiğiniz, işittiğiniz, bende gördüğünüz ne varsa, onu yapın. O zaman esenlik veren Tanrı sizinle olacaktır. (Flp.4: 4-9)

    Uygun zamanda sizi yüceltmesi için, Tanrı’nın kudretli eli altında kendinizi alçaltın.
    Bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır.
    Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.
    Dünyanın her yerindeki kardeşlerinizin de aynı acıları çektiğini bilerek imanda sarsılmadan İblis’e karşı direnin. (1.Pe.5: 6-9)

    Esenlikler dilerim kardeşlerime.

    #32450
    klaus
    Anahtar yönetici

    Arkadasim senin forumdan atilman gerektigini ima etmedim. Baska biri bir Musluman formuna Incil`den alintilar yazsa atilirdi dedim. Sen tabiki buradan atilmayacaksin. Zaten buranin farkida bu hosgorudur. Isa Mesih`teki sonsuz hosgoru. Insanlar bu forumda bazi seylerin cevabini Kitab-i Mukaddes vasitasiyla almak istiyorlar. Zaten bunun icin buradalar. Ben dahi kendi icimde bircok sorunun cevabini henuz bulmus degilim. Senin kendi sorularinin cevabini buldugunu uslubundan anlayabiliyorum. Iste o yuzden yazdigin yazilarda samimiyet goremiyorum.

9 yazı görüntüleniyor - 1 ile 9 arası (toplam 9)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.