Hz. İsa’ya Neden MESIH Denilir?

  • Bu konu 5 izleyen ve 7 yanıt içeriyor.
8 yazı görüntüleniyor - 1 ile 8 arası (toplam 8)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27753
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Hz. İsa’ya Neden Mesih Denilir?

    Acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık olan Allah’ın adıyla

    Hz. İsa’ya Neden ‘Mesih’ Denilir?

    Hz. İsa, Hem İncil-i Şerif’te hem de Kuran-ı Kerim’de ‘Mesih’ olarak bilinir. Mesih kelimesinin yaygın bir ifade olmasına rağmen gerçek mânâsı iyi bilinmiyor. Bu yüzden burada asıl metinlerden birkaç önemli sorunun cevabını öğrenmeye çalışacağız. Mesih sözcüğünün mânâsı nedir? Neden Mesih adı Hz İsa’ya verildi? Asıl önemli soru ise muhtemelen şudur – Mesih’in kelimesini tam olarak karşılayan çağdaş bir ifade var mı acaba?

    Semavi kitaplara göre Hz. İsa dünyadayken şifaya muhtaç olan birçok kişiye elini uzatıp dokunarak mucizevî bir şekilde onları iyileştirdi (İncil-i Şerif Matta bölümü 8.Bap 3). İşte bundan dolayı İbn-i Abbas “Hz. İsa, değişik hastaları eli ile sıvazlayarak onları Allah’ın izniyle sağlıklarına kavuşturduğu için bu lakabı almıştır” diye nakletmiştir. Bu bakış açısına göre Mesih ismi sadece bir lakap olarak kullanılıyor. Sözlükte ‘lakap’ şöyle açıklanmıştır “Bir kimseye, bir aileye kendi adından ayrı olarak sonradan takılan, o kimsenin veya o ailenin bir özelliğinden kaynaklanan addır.” Bu açıklamaya göre lakap bir kişinin özelliklerinden gelen ve sonradan verilen bir addır. Bu durumda bir kişi dünyaya gelmeden, özellikleri ortaya çıkmadan, ona bir lakap takılamaz. Ancak Hz. İsa’nın gerçekleştirdiği mucizeleri görenler O’na Mesih adını takmadılar, Çünkü Hz. İsa henüz doğmadan önce melek, Hz. Meryem’e, Hz. İsa’nın doğuşunu ilan etmeye geldiğinde doğacak bebeğin isminin Mesih olacağını açıklamıştır.

    Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır” (Âl-i İmrân sûresi 3:45)

    Üstelik melek Hz. İsa’nın doğumundan hemen sonra, O’nun doğuşunu haber vererek Mesih kelimesini kullanmıştır:

    Melek de onlara dedi: “Korkmayın, çünkü işte, ben size bütün kavma olacak büyük sevinci müjdeliyorum. Çünkü bugün Davud’un şehrinde size Kurtarıcı doğdu, o da Efendiniz Mesihtir” (İncil-i Şerif Luka bölümü 2.Bap 10-11)

    Bu ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi Hz. İsa’nın Mesih olarak adlandırılması insanlar tarafından takılan bir lakap değildi; Allah-u Teâlâ, Hz. İsa’yı öyle nitelendirdi. İşte tam da bu noktada Mesih sözcüğünün ne kadar önemli olduğunu idrak ediyoruz. Aynı zamanda Mesih’in mânâsına baktığımızda Hz. İsa hakkındaki önemli gerçekleri kavrayabiliriz.

    Mesih Sözcüğünün Kaynağı

    Mesih, Türkçe’de ‘mesh etmek’ sözcüğünün kökünden gelmektedir. Bildiğimiz gibi abdest alırken ıslak eli başa sürmek mesh etmek demektir. Mesh ederek, kendimizi Allah’ın huzuruna çıkmaya hazırlıyoruz. Bunun yanı sıra asıl mânâyı daha derin idrak etmemiz için Hz. İsa dünyaya gelmeden önceki mevcut olan mukaddes metinleri araştırmamız lazım. Neden? Bunun nedeni kelimenin kendi dilimizden gelen bir sözcük olmamasıdır. Mesih Hz. İsa’ya doğduğunda verilmiş bir ad olduğuna göre demek ki bu kelime daha önceden biliniyordu. O dönemde halkın kullandığı dil İbranice’dir, ve Mesih sözcüğünün kaynağı Tevrat, Zebur ve eski peygamberlerin tebliğinde bulunur. Bildiğimiz gibi bu mukaddes kitaplar bizim için faydalı olan metinlerdir.

    Allah sana kitabı hak ile ve kendinden öncekini doğrulayıcı olarak indirdi. Bundan önce de insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncil’i indirmişti. (Âl-ı İmran sûresi 3:3)
    Doğrusu Biz yol gösterici olarak Tevrat’ı indirdik. (Mâide sûresi 5:44)

    Mesih sözcüğü İbranice’de ‘maşhak’ sözcüğünden türetilmiş ve taşıdığı anlam “üzerine yağ ile sürmek” tir. Bu yüzden kimin veya neyin üzerine yağ sürüldüğünü bilirsek, Mesih’in asıl anlamına ışık tutulmuş olunacaktır. Bu sözcüğün dinî bir anlamı var ve Tevrat’ta birçok kez geçiyor. Yahudilerin mabedindeki ayinlerde dört farklı şey üzerine yağ sürülürdü; 1. Allah’a ibadet ederken ya da adak adanırken kullanılan özel eşyalar; (Tevrat, Çıkış bölümü 30.Bap 22-29), 2. Allah’a hizmet eden din görevlileri; (Tevrat, Çıkış bölümü 30.Bap 30), 3. Allah’ın tebliğiyle gelen resuller; (Eski Ahit, 1.Krallar bölümü 19.Bap 16) ve 4. Allah’ın seçtiği krallar. (Eski Ahit, 1.Samuel bölümü 16.Bap 12-13)

    Görüldüğü üzere bu dört farklı mesh edişte hepsinin ortak bir noktası vardır. Dördü de Allah’a yönelik bir hizmet için kullanılıyordu. 1. İbadet için özel eşyalar Allah’ın huzurunda Beyt-ül Makdis’ten (Kudüs’teki Hz. Süleyman mabedi) başka bir yerde kullanılmazdı; sadece Allah’ın hizmetinde ve kendi izzeti için kullanılırdı. 2. Din görevlilerinin çok önemli bir vazifesi vardı. Bu kişiler Allah’ın huzurunda halkın temsilcisi olarak hizmet ederdi. Halk, Allah’a karşı geldiğinde din görevlileri onlar için dua ederdi ve Allah’ın bağışlamasını simgeleyen kurbanları keserlerdi. 3. Resullerin vazifesi farklıydı; bu kişiler halkın temsilcisi değil, tam tersine Allah’ın tebliğiyle gelen ve O’nun lütfuna mazhar olmuş Allah’ın temsilcisiydiler. Resuller, Allah-u Teâlâ’nın uyarılarını ve gelecekte yapacaklarını Allah’ın halkına açıklardı. 4’üncü ise Allah’ın yetkisiyle halkını yöneten krallar da mesh edilirdi.

    Mesih Sözcüğünün Çıktığı Ortam

    İsrail oğulları Allah’a karşı isyan ettikleri için düşmanları karşısında hezimete uğradılar. Hiç kuşkusuz bu ceza Yüce Allah’ın takdiriydi. Allah’ın halkının putperest kâfirlerin yönetiminin altında bulunması vahim ve oldukça utanç vericiydi. Ve Allah, onları doğruluğa yönlendiren bir hükümdar göndereceğine dair bir vaatte bulundu.

    Çünkü bize bir çocuk doğdu, bize bir oğul verildi; ve reislik onun omuzu üzerinde olacak, ve onun adı: Harika Öğütçü, Kadir Allah, Ebediyet Babası, Selâmet Reisi çağırılacaktır. Onu Davud’un tahtı üzerinde ve ülkesi üzerinde, şimdiden ebede kadar hakla ve doğrulukla pekiştirmek ve desteklemek için, reisliğinin ve selâmetin artmasına son olmayacak. Ordular Rab’bin gayreti bunu yapacak.
    (Eski Ahit, Yeşaya Peygamber bölümü 9.Bap 6-7)

    Halk, beklenen hükümdarın, dünyevi düşmanlarından kurtarabilecek yiğit bir cengâver veya siyasi bir önder olduğunu zannediyorlardı. Oysaki Allah’ın katında asıl sorun halkın kâfirlerin yönetiminin altında yaşaması değil, Allah’a karşı isyan ettikleri için Şeytan’ın hükümranlığı altında yaşamalarıydı. İşte bu yüzden Allah tarafından gönderilecek olan hükümdar dünyevi düşmanlara karşı değil şeytan’a karşı savaşıp galip gelerek adalet ve doğruluğu sağlayacaktı.

    Hiç istisnasız Allah’ın göndereceği hükümdarın, bu ruhsal vazifeyi yerine getirmek için Allah tarafından onaylanması ve görevlendirilmesi gerekliydi. Yeşaya Peygamber’in tebliğinde Allah’ın Ruhu (Ruhul-Kudüs), gelecek olanın üzerinde olacak ve bu mübarek ayetlerde buyrulduğu üzere bu hükümdar Allah tarafından mesh edilmiş olacak:

    RAB Yehovanın Ruhu üzerimdedir; çünkü hakirlere müjdeyi vâzetmek için RAB beni meshetti; yüreği kırık olanları sarmak için, sürgünlere hürriyeti, mahpus olanlara zindanın açıldığını ilân için, RABBİN lûtuf yılını, ve Allahımızın öç alma gününü ilân için, bütün yaslıları teselli … için beni gönderdi (Eski Ahit, Yeşaya Peygamber bölümü 61.Bap 1-3)

    Bu ve bunun gibi vahiylerden dolayı gelecek hükümdar ‘Mesih’ olarak adlandırılmaya başlandı. Zaman geçtikçe İsrail Oğulları’nın beklentisi büyüdükçe büyüdü. Gelecek olan Mesih’i büyük umutlarla beklediler. Ancak onların bekledikleri bu Mesih, hem siyaseten hem de savaş alanında kuvvetini gösterip halkı Roma İmparatorluğu işgalinden kurtaran yiğit bir cengâver olacaktı. Oysaki Tevrat’ta mesh edilmiş şeyler kesinlikle dünyaya yönelik değil, tam tersine daima Allah’a yöneliktir. Bu yüzden Allah’ın onayladığı ya da mesh ettiği biri, siyasi bir inkılâp ya da intifada için değil, Allah’a yönelik ruhanî bir işe adanacaktı.

    Mesih Kim Olacak?

    Allah’ın vaat ettiği Mesih’te daha önce baktığımız özelliklerin bir araya gelmesi gerekiyor. Bu özellikler şöyledir. 1. Allah’ın işi için ayrılmış biri olmalı, 2. halk ile Allah arasında teması kurabilmeli, 3. Allah’ın hidayetini tebliğ etmeli 4. Allah’ın yetkisiyle donatılmış biri olmalıdır. Bu kişi, Allah’ın vekili olarak, beşerin arasında yaşayacak. Bildiğimiz gibi vekil “bir kimsenin, bir işi yapmak için kendi yerine koyduğu, işini havâle ettiği kimsedir”, yani birisinin mutlak yetkisiyle gelen elçisidir.
    Gelecek olan Mesih, halkın asıl sorununu çözebilme yetkisine sahip olacaktı. Hatırlayabiliriz ki insanın asıl sorunu şeytan’ın denetiminde bulunmasıdır. Bu oldukça vahim durumun neticesi, Allah ile beşer arasında bir kopukluk ve insanın ölüme mahkûmiyetinden başka bir şey değildir. Bu elbette hukuki bir meseleydi; çünkü biz de dâhi olmak üzere tüm insanlar, Allah’a karşı isyankârlıklarımızdan dolayı doğru yolundan sapmış olduk. Üstelik hayat sağlayana karşı gelmek, ölüme yol açar. Şu mübarek ayette açıklandığı gibi:

    Hepimiz koyunlar gibi yolu şaşırdık; her birimiz kendi yoluna döndü.
    (Eski Ahit, Yeşaya Peygamber bölümü 53.Bap 6)

    Hz. İsa’nın, Mesih olarak adlandırılması, birçok önemli hakikati vurgulamıştır. Mesih adı, Allah’ın vaat ettiği gelecek olan hükümdarın adıydı. Bu adın, daha doğmadan önce, Hz. İsa’ya verilmesi, çok derin bir mânâ taşır. Demek ki halkın beklediği hükümdar zaten gelmiş oldu. Allah’ın Hz. İsa’yı Mesih olarak nitelendirmesi, Hz. İsa’nın Tevrat’ta mesh edilmiş şeylerin özelliklerine sahip olmasını ilan etmişti. Mesih, Allah’ın işi için ayrılan, beşer ile Allah arasında temas kurabilen, Allah’ın temsilcisi olup O’nun tebliğiyle gelen ve Allah’ın yetkisiyle donatılmış biri olmalıydı. Zaten Hz. İsa, Allah’ın vekili olan Mesih olarak dünyaya gelmiştir.

    Hz. İsa dünyaya geldiğinde elbette halkın beklediği Mesih anlayışını benimsemedi. Gerçek Mesih kavramı halkın beklentilerinden oldukça farklı olduğundan Hz. İsa kendisi için bu adı fazla kullanmadı. Ancak insanlar kendisine bu adla hitap ettiğinde Mesih olduğunu inkâr etmedi. İncil-i Şerif’te kaydedildiği gibi, Hz. İsa, kendi kimliğine dair bir soru sorduğunda, havarilerinden biri olan Petrus cevap vererek ‘Mesih’ adı kullandı:

    İsa onlara dedi: Ya siz, ben kimim dersiniz? Simun Petrus cevap verip dedi: Sen hay olan Allah’ın Oğlu, Mesihsin. Ve İsa cevap vererek ona dedi: Ne mutlusun, ey Yunus oğlu Simun, çünkü bunu sana açan et ve kan değil, göklerde olan Babam’dır.
    (İncil-i Şerif Matta bölümü 16.Bap 15-17)

    Açıkça görüldüğü gibi, Hz. İsa, Havari Petrus’un cevabının Allah’tan vahiy yoluyla söylendiğini tasdik etmişti. Hz. İsa, ölüp dirildikten sonra Kuran-ı Kerim’de Allah-ü Teâlâ’nın Hz. İsa’yı kendisine yükselttiğini yazıyor

    Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. (Âl-i İmran sûresi 3:55)

    Bu yükseliş vuku bulmadan önce Hz. İsa havarilerine ve müritlerine kendi kimliğini açıklayarak bu mübarek sözleri söyledi.

    İsa yanlarına geldi, ve onlara söyleyip dedi: Gökte ve yeryüzünde bütün hâkimiyet bana verildi. (İncil-i Şerif Matta bölümü 28.Bap 18)

    Bütün hâkimiyet, yani kâinattaki tüm yetki, Allah’a mahsustur ve bunu sadece kendi özünden gelen Mesih olan vekiline bahşetti. Ve Yüce Allah böylece daha önceden verdiği vaatlerini gerçekleştirmiş oldu. İncili Şerif Matta bölümü 28.Bap 18’i okuduğumuzda açıkça görebiliriz ki, Hz. İsa, Cenabı Allah’ın yetkisiyle gelen ve Mesih olan vekilin ta kendisiydi. Hatta şimdi bile Hz. İsa, Mesih olarak, kendisine verilmiş bütün yetkiyi kullanıyor.

    Mesih’e İhtiyacımız Var Mı?

    Hz. İsa’nın çağındaki kişiler dindar bir şekilde Allah’ın rızası için yaşadılar ama Allah’ın tebliğ edilmiş sözlerini yanlış anladılar. Siz de dine bağlısınız ama hâlâ kendinizde erdeme tam erişemediğinizi hissediyor olabilirisiniz. Şeytan sizi aldatmaya kalktığında, kendinizde direnme gücünü bulabiliyor musunuz? Ya da nefsinizin arzuları kabardığında, onlara hâkim olanlardan mısınız? Takva konusunda, Allah’ın mutlak yetkisi olan yardımcıya ihtiyacınız var mı? Namaz ve orucu dikkatli uygulayanlardansınız ve Kuran-ı Kerim’e göre (Nisa sûresi 4:136) tek olan Allah’a, kitaplara ve peygamberlere inanıyorsunuz ama bunların sizi Allah’a yaklaştırmadığını hissediyor olabilirsiniz. Allah’ı ve iradesini samimi olarak tanımayı arzuluyor, özlüyor musunuz?
    Biz kimin denetimindeyiz? Kendi nefsimiz veya fıtratımız mı bizi yönetiyor? Mutlaka Allah’ın iradesinin nefsimize hükmetmesini istiyoruz. Gerçek şu ki asıl cihad insana karşı değil, şu mübarek ayetin açıkladığı gibi, kötü arzular ve şeytana karşıdır.

    Çünkü savaşımız kan ve ete karşı değildir, ancak riyasetlere, hükümetlere, bu karanlığın dünya hükümdarlarına, semavi yatta olan kötülüğün ruhî ordularına karşıdır.
    (İncil-i Şerif Efesliler bölümü 6.Bap 12)

    Bu savaşta safımızı tutan, yanımızda uğraş veren, Yüce Allah’ın doğruluğuyla gelen birine ihtiyacımız var. Ve hiç kuşkusuz Allah’ın vaat ettiği Mesih, bu özelliklere sahip olandır. O Cenabı Allah’tan gelen, insanların arasında yaşayan, Allah’a tamamen adanmış olan ve Allah’ın mutlak yetkisine sahib Vekili’dir. O’nun Hem bizi Allah’a yaklaştırabilme, hem de bizi Allah’ın hidayetine eriştirme yetkisi var. Hz. İsa Mesih Kuran-ı Kerim’e göre bir çağrıda bulunuyordu.

    Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrail oğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Maide sûresi 5:72)

    Bu ayette buyrulduğu gibi, Hz Mesih’in yardımıyla, Allah’a gerçek mânâda kulluk etmeye başlayabilirsiniz. O zaman aileniz ve cemaatiniz arasında Hz. İsa Mesih’in yardımıyla ve O’nun talebesi, mürşidi olarak, gerçek bir takva sahibi olabilir ve huzur içinde yaşayabilirsiniz.
    Netice itibariyle Mesih bir lakap değil bir unvandır. ‘Mesih’ unvanı, Hz. İsa’ya Allah-u Teâlâ tarafından bahşedildi. Bu Mesih unvanı, Hz. İsa’nın kim olduğunu açıkça ilan ediyor. Yani, Yüce Allah’ın kendi yetkisine sahip olan Vekilidir. Allah’ın Vekiline ihtiyacımız var, çünkü O’nun yetkisine tabi olmazsak, nefsimizi ve Şeytan’ın gücünü yenip Allah-ü Teâlâ’ya Rabbimiz olarak kulluk edemeyiz ve hidayetine eremeyiz. Şu mübarek ayette bulunan Hz. İsa Mesih’in çağrısını dinleyelim ve O’nun talebesi olalım.

    “Ey bütün yorgunlar ve yükleri ağır olanlar, bana gelin, ve size ben rahat veririm. Boyunduruğumu takının, ve benden öğrenin; zira ben halim ve alçakgönüllüyüm; ve canlarınıza rahat bulursunuz. Çünkü boyunduruğum kolay ve yüküm hafiftir”
    (İncil-i Şerif Matta bölümü 11.Bap 28-30)

    #37035
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Admin,
    Söylediklerinize katılıyor, ancak yanlış anlaşılmaları önlemek için birkaç şey yazmak istiyorum.

    Öncelikle çok önemli bir noktayı vurgulamışsınız, ve insanların düşünmesi için göz önüne çıkarmışsınız. O da “mesih nedir?” vurgusuydu. Mesih vekilden ötedir aslında, yani bu tanıma Muhammed de dahil edilebilinir. Bu nedenle daha da açıklamak da yarar görüyorum. Vekillikten öte, Mesih= Tanrı’dır. Eğer bir kişiye, insana Tanrı yetkisi verilmiş olsaydı, bu bizim inancımızda başka birşeye dönüşürdü ki bu apaçık Tanrı’ya şirk koşmak olacaktır. Ama ne bizim inancımız budur, ne de Rab’bin kelamı mesih ile ilgili bunu söyler. Eğer birine ” Ebedi Baba, Güçlü Tanrı” adı verileceği söyleniyorsa, bu bir vekilin geleceğini işaret etmez, ama her ne kadar akıl alması zor da olsa, gerçekleşek olan şeyin Tanrı’nın bir insan olarak bizim aramıza geleceğidir.

    Mesih bir keresinde Yeruşalim’e bakıp, “Tavuğun civcivlerini kanatları altına aldığı gibi, ben de kaç kez sizi kanatlarım altına toplamak istedim ama siz istemediniz” dediğinde, bunu söyleyenin, Tanrı’nın vekilliğini yürütenin sözlerinin olmadığını, ama Tanrı’nın kendisinin konuştuğunu görüyoruz. Günahları bağışlatırken, ölüleri diriltirken de mucizler yapıp, denize, rüzgara emrederken de bir vekil değil, ama Tanrı’nın ta kendisini görüyoruz. Bu nedenle İsa’ya “Mesih” diyoruz. Bir insan bedeninde yaşayan, konuşan, hareket eden o adam, sizin benim gibi kökü yeryüzünden olmayan, ama o bedenin içinde olanın Tanrı’nın ta kendisi olduğuna inanıyoruz. Mesih, bedence yüzde yüz insandı ama o bedeni canlı kılan, hareket ettiren, o bedenin içinde ki sadece Tanrı idi. Yani ne demek istiyorum, Tanrı, kendisi için bir beden hazırladı, bu tasarısını yüzyıllar boyunca peygamberleri aracılığıyla da insanoğluna bildirdi, ve bu tasarısını Mesih olarak gelerek, ve kusursuz kurbanı kendisi sağlayarak yerine getirdi.

    İsa’ya çok kere “Tanrı’nın Mesih’i” denilmiştir. Mesihi mesih yapan şey ne idi, yani ne ile mesh edildi. Tanrı’nın lütfuyla mı? Tanrı’nın esenliğiyle mi? Tanrı’nın merhametiyle mi? Ya de bereketiyle mi? Bahsettiğiniz tapınakta ki bazı eşyaların veya din görevlilerinin mesh edilmesi işi beklenen ve vaad edilen Mesih’i “Mesih” yapan özellik bakımından farklı bir durumdur. Onlar Tanrı’ya ait olduklarını belirtmek ve adanmaları açıklamak bakımından meshedilmişlerdir. Ama peygamberlerce vaadedilen “Mesih” bu meshedilmelerle çok daha farklı ve önemli ve yüksek bir meshedilmişlik idi.

    Sizin de örnek verdiğiniz gibi, müslümanlar, özellikle yaşlılarda görürüz, mesh denilen ayakkabılar giyerler. 5 vakit ayaklarını suya sokmak yerine, bir kez ayaklar normal abdest alınır, sonra ki vakitlerde sadece bu meshler az bir su ile sıvazlanır. Böyle yaparak mesh içinde ki olan ayakların su ile yıkanmış olduğu onaylanır, açıklanır, ve kabul olunur. Bu gerçekten güzel bir örnek, Mesih’in aslında kim olduğunu anlamak için. Şimdi yapacağım benzetmeyi garip bulsanız da gerçek buna benzer;
    (Dikkat! Eşit işaretinin sol tarafında yazılı olanlar yaşlı müslüman dedelerimizin, ninelerimizin giydikleri meshlerdir)
    mesh = İsa Mesih’in bedeni (dikkat edin, vekil olan kişi ya da İsa demiyorum)
    mesh’in sardığı ayaklar = Bedenin sardığı,içinde bulundurduğu ya da varolan ruh ve kişi ; Tanrı (Yani yahudilerin İsa olarak gördükleri o adamın içinde ki kişi ve ruh Tanrı idi. Yahudiler Tanrı’yı, ki O Ruhtur, aslında görmüşlerdi.)
    meshin meshedilmesi yönü bakımından (benzetmede meshler su ile sıvazlanır, böyle mesh edilir ayaklar)= Tanrı’nın (ki o Ruhtur) kendisiyle İsa olarak hazırladığı bedeni meshetmesi, yani doldurmasıdır, o bedenin içinde olmasıdır.

    Şunu demek istiyorum, İsa, sen, ben gibi bir insan ruhuna sahip değildi. Beden olarak, evet, tamamen normal bir insan yaradılışına sahipti. Ancak o bedeni dolduran sadece ve sadece Tanrı idi. Tanrı kendisi için bir beden hazırladı, ve o hazırladığı bedeni KENDİSİYLE (RUHUYLA) MESHETTİ. İsa olarak görünen o adam Tanrı’nın beden almış haliydi. Bu nedenle görünen İsa “Tanrı’nın Mesihi” idi. O (İsa’da) adamda, Tanrı’nın ruhu haricinde, başka bir insanın da ruhu ayrıca bulunmuyordu. Bu nedenle İsa vekil değildi. O Tanrı’nın ta kendisiydi. Ve Tanrı kendisine vekil atamaz, 10 emirde dediği gibi, başka Tanrı yoktur ve Tanrı kendi eliyle başkalarını vekil atayarak, tanrı yapmaz.Bu bizim inancımızda ya da inandığımız kutsal kelamın içinde bulunmaz ve kabul edilemez bir şeydir.
    Müslümanlar umarım ne demek istediğimi anlamışlardır. Biz vekile inanmıyoruz, ne tanrısallaştırılmış bir insana, ya da insan olmayan birine tanrı adı veriyoruz. Biz TEK VE BİR OLAN TANRI’nın bu yeryüzün, hazırladığı beden aracılığıyla gelip, bize konuştuğuna,insanlarla aynı koşullarda yaşadığına, bedende bizim için acıya ve ölüme katlandığına, bizim günahlarımızı ortadan kaldırabilmek için, adaleti ve kutsallığı uyarınca kendisini kurban olarak sunduğuna, böylece kendi kutsallığıyla bize kendi huzuruna çıkabilme hakkını kazandırdığına inanıyoruz. Tüm bunları yapabilmesi için Tanrı’nın “Mesih” olarak bu yeryüzüne gelmesi gerekliydi. Ve Rab Tanrı’nın adına sonsuz şükürler ve övgüler olsun ki bunu yaptı ve kendisine (“Mesih”e, Mesih olarak bizim için yapmış olduğu ve katlanmış olduğu herşeye) inananları kurtardı, adını yaşam kitabına yazdı.

    #37036
    Anonim
    Pasif

    @tuba 23217 wrote:

    e, Mesih= Tanrı’dır. Eğer bir kişiye, insana
    Mesih bir keresinde Yeruşalim’e bakıp, “Tavuğun civcivlerini kanatları altına aldığı gibi, ben de kaç kez sizi kanatlarım altına toplamak istedim ama siz istemediniz” dediğinde, bunu söyleyenin, Tanrı’nın vekilliğini yürütenin sözlerinin olmadığını, ama Tanrı’nın kendisinin konuştuğunu görüyoruz. Günahları bağışlatırken, ölüleri diriltirken de mucizler yapıp, denize, rüzgara emrederken de bir vekil değil, ama Tanrı’nın ta kendisini görüyoruz.

    sn. tuba;

    İncilde, bu dediklerinizi Tanrı’nın yetkilendirdiği bir insanın da yapabileceğini anlatan âyetler var.

    Luka: 17

    6 – Rab şöyle dedi: ‹‹Bir hardal tanesi kadar imanınız olsa, şu dut ağacına, ‹Kökünden sökül ve denizin içine dikil› dersiniz, o da sözünüzü dinler.

    Markos: 11

    23 – Size doğrusunu söyleyeyim, kim şu dağa, ‹Kalk, denize atıl!› der ve yüreğinde kuşku duymadan dediğinin olacağına inanırsa, dileği yerine gelecektir.

    Yuhanna: 14

    12 – Size doğrusunu söyleyeyim, benim yaptığım işleri, bana iman eden de yapacak; hatta daha büyüklerini yapacaktır. Çünkü ben Baba’ya gidiyorum.

    Yuhanna: 20

    19 – Haftanın o ilk günü akşam olunca, öğrencilerin Yahudi yetkililerden korkusu nedeniyle bulundukları yerin kapıları kapalıyken İsa geldi, ortalarında durup, ‹‹Size esenlik olsun!›› dedi.
    20 – Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve böğrünü gösterdi. Öğrenciler Rab’bi görünce sevindiler.
    21 – İsa yine onlara, ‹‹Size esenlik olsun!›› dedi. ‹‹Baba beni gönderdiği gibi, ben de sizi gönderiyorum.››
    22 – Bunu söyledikten sonra onların üzerine üfleyerek, ‹‹Kutsal Ruh’u alın!›› dedi.
    23 – ‹‹Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.››

    #37037
    Anonim
    Pasif

    Masil gözden kaciriyorsun Araf kardes, verdigin örneklerdeki bütün ” siz de yapabilirsiniz” yetkileri, Mesih Isa nin yüceligi neticesinde, ona imanla kavusulabilecek seylerdir.

    #37038
    Anonim
    Pasif

    Sn. Araf;
    Sözlerim gayet açıktı. Böyle bir yanıtı vermenizi anlamak zor. Hiçbir imanlı Mesih gibi ne yetkiye, ne de hitaba sahip olarak burda bulundu. Mesih, yani Tanrı, bu güçleri bize Mesih sayesinde vermiştir. Biz ne yapıyorsak elçi olarak yapabiliriz, ama İsa elçi değildi, o bizlere elçilik ünvanını, hakkını verdi. Fark budur.

    #37039
    Anonim
    Pasif

    @tuba 23220 wrote:

    Sn. Araf;
    Sözlerim gayet açıktı. Böyle bir yanıtı vermenizi anlamak zor.

    MESİH’in Tanrısal doğasıyla alâkalı bir tartışmanın içine girmedim.
    Yazdıklarımla böyle bir şey de kasdetmedim.
    İlkokul diploması ile ancak bu kadar yazabildim; câhilliğime veriniz.
    Bu itibarla, sözlerim sizinki kadar “açık” olmayabilir.
    Şimdiden kusurlarımız affola.

    Siz, MESİH’in mûcizelerini emsâl gösterip “Bunları vekli değil, ancak Tanrı yapabilir.” dediniz. Ben ise, vekilerin de – verilen yetki ile – benzerlerini yaptıklarını yazdım. Yâni Tanrı gökten inmeden de birilerine yetki verip bunları yaptırabilir demeye çalıştım. “Vekil”lerin bu mûcizeleri kendi güçlerine dayanarak yaptıklarını iddia etmiyorum ki ? Böyle bir görüntü hâsıl oldu ise, o ancak illizyon olabilir.

    Misâl; günah, Tanrı yasasının ihlâl edilmesi neticesinde gerçekleşir. Dolaysıyla suç Tanrıya karşı işlenmiştir. Bağışlayacak olan da ancak Tanrıdır. MESİH’in Tanrısal doğası düşünüldüğünde, O’nun herhangi bir kimseye “Günahların bağışlandı” demesi bir imanlı açısından anlaşılması zor bir husus değildir.

    Ancak;

    “Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.” Yuhanna: 20/23

    âyeti, sâdece Tanrının bağışlayabaileceği günahların, vekiller tarafından da bağışlanabişleceğini gösteriyorsa, sizin MESİH’in Tanrısal doğası anlamında ortaya koyduğunuz gerekçeler tarışılır oluyor.

    Kıt imanım ve düşük IQ seviyem ile ancak bu kadar “açık” yazabiliyorum. Elimden gelmeyen şeyler için sizden özür dilerim.

    #37040
    Anonim
    Pasif

    Burda da söz geldi geldi, “Tanri, dünyada bir insan bedeninde bulunmadan da kendi adiyla bu yetkileri dagitabilir miydi , dagitamaz miydi” noktasina geldi. O zamana kadar(Mesihe kadar) bunu yapmadi. Niye yapmadi: Ruhsal dünyanin yasasina aykiri oldugu icin mi, Rab in kendi yapisina aykiri oldugu icin mi, baska bir nedenden mi, birsey diyemeyiz, yüzümüz ak gidebilirsek kendisine sorariz. Kesin olan su: Mesihe kadar böylesi yetki dagilimini görmüyoruz, uygun olsaydi, her peygamberde olurdu. Demek ki olmuyormus. Yalniz Mesih in sahsinda oluyormus.

    #37058
    Anonim
    Pasif

    “Bunları vekli değil, ancak Tanrı yapabilir.” dediniz. Ben ise, vekilerin de – verilen yetki ile – benzerlerini yaptıklarını yazdım. Yâni Tanrı gökten inmeden de birilerine yetki verip bunları yaptırabilir demeye çalıştım. “Vekil”lerin bu mûcizeleri kendi güçlerine dayanarak yaptıklarını iddia etmiyorum ki.


    Sayın A’raf, Tuba ile paylaşımınızdan bu kısım dikkatimi çekti.

    Bence de ,Tanrı göklerden inmeden de, birilerine yetki verip bunları yaptırabilecek güce sahiptir.
    Tanrı’sal Söz,İsa Mesih’tir..bunu biliyoruz.
    Tanrı Sözü, onun Tanrı’sal doğasını,Tanrı’nın Kutsal kelamı ve bu kelamda kendisini gösteren olağan üstü güçü gösterir
    İsa Mesih:
    Tanrısal fikir ve ifadenin özetidir
    .Yaratılış bölümünde “Söz Tanrı ile idi” diyor.Yani Söz Tanrı olduğuna göre..
    Eski Antlaşma’da Tanrının insanlara yetki verdiğini ve onlara verdiği bu yetkiyi kullanmaya çağırdığını görüyoruz.
    Mesela buna örnek ,Musa peyganberi verebiliriz.

    Mısırdan Çıkış bölümümde:

    “Şimdi gel, halkım İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim. “
    Musa ” Ben kimim ki firavuna gidip İsraillileri Mısır’dan çıkarayım ? ” diye karşılık verdi.Tanrı, ” kuşkun olmasın, ben seninle olacağım ” dedi. ” Seni benim gönderdiğimin kanıtı şu olacak: Halkı Mısır’dan çıkardığın zaman bu dağda bana tapınacaksınız. “
    Musa şöyle karşılık verdi: ” İsraillilere gidip, ‘ Beni sizi atalarınızın Tanrısı gönderdi ‘ dersem, ‘Adı nedir ? ‘ diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim ? “
    Tanrı, ” Ben Ben’im ” dedi, ” İsraillilere de ki, ‘ Beni size Ben Ben’im diyen gönderdi .”
    ” İsraillilere de ki, ‘ Beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı RAB gönderdi. ‘ Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım.”
    Mısırdan Çıkış 3:10.15

    “Musa RAB’be, ‘Aman ya Rab ! ‘ dedi. ‘ Ben kulun ne geçmişte, ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum. Çünkü dili ağır, tutuk biriyim.’
    Çıkış 4:10

    RAB, ” Kim ağız verdi insana ? ” dedi, ” İnsanı sağır, dilsiz, görür ya da görmez yapan kim ? Ben değil miyim ? “
    Çıkış 4:11

    Burda gördüğümüz,Tanrı’nın Musa peyganbere verdiği yetki ve görev.*
    Tanrı Musa’yı O’na güvenmesi sağlamak için cesaretlendirir.Degneyi yılana çevirmesi,Musa’nın elleriyle Mısır’da gerçekleşen bütün mucizeler ..Suların ikiye bölünmesi gibi.. (21 ve 22 Ayetlerde geçer).
    Eski Antlaşmada buna benzer çok ayet vardır ve tüm bu ayetler Tanrı’nın Ruhu’nun , insan üzerine nasıl indiğini,insana nasıl yetki verildiğinden bahseder.

    Esenlikle.

8 yazı görüntüleniyor - 1 ile 8 arası (toplam 8)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.