Gerçeğin Doğası Nedir?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27821
    Armagan
    Anahtar yönetici

    3.Gerçeğin Doğası
    gerek2.jpegGündelik hayatta insanlar diyalog kurmak için bir çok kelime kullanırız. Fakat bunların birçoğunun gerçekte ne anlama geldiğini düşünmezler. Sokrates’te bu durum karşısında sessiz kalmamış ve hayatın irdelenmesi gerektiğini şu sözlerle vurgulamıştır: ”Sorgulanmamış hayat, hayat değildir.” Bununda ötesinde Sokrates, kullanılan kelimelerin ne anlama geldiği konusunda ki tartışmaları yüzünden hapsedilmiş ve sonunda da zehir içirtilerek idam edilmiştir. Sokrates için kelimelerin özünü sorgulamak bu kadar önemliydi. Buna karşın dediğim gibi bizler anlamını bilmediğimiz kelimeleri bile cümlelerimizde kullanmaktan çekinmeyiz.
    Gerçek kavramıda özüne gidilmesi, sorgulanması ve tanımının iyi yapılması gereken bir kavramdır. TDK’da şöyle bir tanımına rastlarız gerçeğin, ”1. Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak, var olan. 2. Bilinçten bağımsız olarak var olan.” Bunun yanında tarih içersinde düşünürler bu kavramın içeriğini sorgulamış ve belli sonuçlar elde etmeye çalışmışlardır. Örneğin Aristo gerçeğin, bir düşünce ya da ifadenin ilgili olduğu şeyin varlığına dayalı olduğunu iddia eder: “Eğer bir adam var ise, bir adam olduğuna dair ifademiz doğrudur ve iki taraflıdır -eğer bir adam olduğuna dair ifademiz doğru ise, [gerçeklikte] bir adam vardır. Aynı şekilde doğru bir ifade, gerçekten varolanın varlığının sebebi değildir, ifadenin doğruluğunun sebebi, bir şekilde gerçekliktir. Çünkü bu ifadeyi doğru ya da yanlış yapan, varolanın var olmasına ya da var olmamasına bağlıdır.”1
    Aslında Aristo’nun bu açıklaması günümüzde ”Aklın Temel İlkeleri” olarak geçen mantık kurallarının ilk iki ilkesine işaret eder. Mantığın ilk ilkesi Özdeşlik yasasıdır. Bu kurala göre bir şey ne ise odur. İkinci kural ise çelişmezlik ilkesi ya da çelişmezlik Yasasıdır. Bu ilkeye göre bir şey aynı anda hem kendisi hem de başka bir şey olamaz.Aristo’dan başka bir orta çağ filozofu olan Thomas Aquinas, “Gerçeği idrak ile varlığın uygunluğu belirler; bu uygunluğu bilmek demek gerçeği bilmek demektir” iddiasında bulunmuştur.2
    Boston Üniversitesinden Peter Kreeft ve Ronald K. Tacelli gerçek hakkında şu açıklamada bulunmuşlardır: “Gerçek demek, dediğinizin ya da bildiğinizin, olana tekabül etmesidir. Gerçek, ‘olandır’.”3
    Gerçek dediğimiz şey kısacası söylediklerimiz ile söylediğimiz şeylerin doğası ile olan uyumudur. İnançlarla ilgili gerçekler hakkında konuşan Peter Van Imwagen şöyle demiştir.
    İnançlarımızın ve iddialarımızın her biri, dünyayı bir açıdan yansıtır. Eğer dünya gerçekten de bu şekilde ise bu inançlar ya da iddialar doğrudur. Eğer dünya bu şekilde değil ise bu inançlar ya da iddialar yanlıştır. Eğer inançlarımız ve iddialarımız dünyayı doğru bir şekilde yansıtmıyor ise, görevlerini yerine getiremiyorlar demektir ki bu dünyanın değil onların suçudur.4
    Bu doğrultuda kendi hayatlarımız konusunda bize düşen pay, inançlarımız hakkındaki gerçeklerin ne olduğunu araştırmamızdır. Günümüz dünyasında genel görüşleriden bir tanesi her yolun ya da her inancın Tanrı’ya, Allah’a götürdüğüne dairdir. Hatta ülkemizde de bunu düşünenlerin sayısı azımsanmıyacak kadar fazladır. Fakat yukarıda da bahsettiğimiz gibi, mantığın ikinci ilkesi olan çelişmezlik yasasına göre bir konuda farklı düşüncelere sahip olan inançlar birlikte doğru olamazlar. Örneğin bir inanç sistemi, yaratan bir Tanrı’nın olmadığını söyler ve tek Tanrıcı inançlarda bir yaratıcının olduğundan bahsederse bu iki inanç sistemi birlikte doğru olamazlar. Onlardan birisi doğru olabilir ya da ikisi de yanlış olabilir ama ikisi birlikte doğru olamazlar. Bu yüzden ” Her inanç doğrudur ya da aynı kapıya, yola çıkar demek yanlış olacaktır. O halde yapmamız gereken ” Gerçek” olanı aramak ve bulmaktır.
    Buna ek olarak, gerçeğin değişken bir yapısı olduğunu düşünenler de vardır ama bu görüşte sorunludur. Nedeni basittir çünkü gerçeğin tanımına uymaz. Yukarıda verdiğimiz tanımlara benzer olarak Agnostik (Bilinmezci ) Bertrand Russell, gerçeğin zihinlere özgü olmadığını savunanlardandır: “Zihin bir olayın gerçekliğini ya da yanlışlığını oluşturamaz.”5 Bununla birlikte gerçeğin göreceli olması teorisi çelişmezlik ve özdeşlik yasası ile tam bir uyumsuzluk içindedir. Gerçek ”Mutlak” olmalıdır. İyi ve Kötü’nün doğasından bahsederken de aslında bu konuya değinmiştik. Nasıl ki kullandığımız bu iki kavramdan birisine İyi diğerine Kötü dememize öncü olan bir mutlaklık var ise aynı şekilde bir şeyin gerçek olup olmadığını gösterecek bir mutlaklıkta var olmalıdır.
    Gerçeğin doğası ile ilgili olarak ( Yukarıda da alıntısı yapılan ) Peter Van Imwagen dediği gibi, İnançlarımızın ve iddialarımızın her biri, dünyayı bir açıdan yansıtması gerekir. Örneğin daha önceden de bahsettiğim gibi ” İyi ve Kötü” kavramları ile ilgili dünyamızda gördüğümüz gerçeği en iyi yansıtan inanç Hristiyanlıktır. Bugün insanlar neden ölürler sorusuna bilim bir cevap vermeye çalışır ama bilimin bile verdiği yanıt sadece biyolojik ölümün nasıl gerçekleştiğidir. Yine bu konuda tüm inanç sistemleri arasında en iyi cevabı sunan Hristiyanlıktır.
    Bir başka açıdan Gerçek sınanmalıdır. Sınanması gerekir çünkü gerçek dediğimiz şey tutarlıdır (Mantık kurallarında gördüğümüz gibi). İnançlarımızın bize söylemiş olduğu bilgilerin daha doğrusu dogmaların sınanması gerekir. Böylece onların gerçek olup olmadıklarını anlayabiliriz. Kısa bir örnek vermem gerekirse, günlük yaşantışımızda sürekli alış-veriş yaparız. Tabi ki bunu da sahip olduğumuz para ile yaparız. Bir mağazaya girdiğinizde ve bir ürün aldığınızda kasada ödeme yaparken bir adet yüz ya da ikiyüz Türk Lirası verdiğinizde kasiyerlerin yaptığı genelde paranın gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu kontrol etmek olur. Çünkü onun iş yerine karşı bir sorumluluğu vardır. Biz ise o paranın sahte mi ya da gerçek mi olduğunu pek sık kontrol etmeyiz. Buna benzer bir şekilde bizim de gerçekler ve inançlarımız konusunda kendimize, kendi hayatımıza karşı sorumluluğumuz vardır. Bu nedenle bize gerçek diye sunulan şeylerin gerçek olup olmadıklarını sınamalıyız. Paranın gerçeği ve sahtesi birbirine çok benzerler ama dikkatli bir inceleme sonucunda onun doğası ile ilgili gerçek(ler) keşfedilir. Bunun gibi bizde kendi inançlarımızda ki gerçekleri incelemli ve irdelemeliyiz.
    Misal olarak günümüzde ülkemizde en yaygın inançsal görüşlerden bir tanesi Hristiyanların okuduğu Kutsal Kitabın tahrif edildiğine dairdir. Fakat yukarıda da tanımını yaptığımız gerçek ile bu iddianın hiçbir ortak paydası yoktur. Bu iddia İslamiyetten bile yüzyıllarca sonra ortaya atılmış zorlama ve gerçeği yansıtmayan bir iddiadır ki günümüzde bile bir çok İslam alimi bu görüşü benimse taraftarı değildir. Çünkü bu görüş Allah’ın kendi sözlerinde söylemiş olduğu, kendi sözlerinin hiçbir kişi tarafından değiştirilemeyeceği gerçeğine karşıdır(Kehf Suresi 18:27, Kaf 50:29,Fetih 48:23… ) Bu konuda daha detaylı bilgi için linke tıklayın lütfen.=(Link)
    Bu konuda dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var. Dünyada tek Tanrılı inançlarda ortak bir kaç nokta vardır. O da bu inançlarda ki Tanrı’nın kendisinde gerçek olarak bahsetmesidir. Bununla birlikte tarihin bir döneminde ortaya çıkmış ve kendisinin gerçek olduğunu iddia etmiş bir kişi daha vardır. Bu kişi İsa Mesihtir. Pek çoğumuz onu büyük peygamberlerden biri olarak bilir. Buna karşı o ”Tel yol, gerçek ve yaşam’’ olduğunu söylemiştir. Peki İsa’nın hayatına baktığımızda onun sözleri ile doğası uyum içersinde miydi. Yani o iddia ettiği gibi gerçek miydi?
    Tanrı’nın sözlerin de yani Kutsal Kitapta gördüğümüz üzere İsa söylemiş olduğu herşeyi yerine getirdi. İsa Mesih merhamet edin derken, kendisi büyük merhametinden ötürü felçlileri iyileştirdi, cüzamlıları temiz kıldı, körlerin gözünü açtı… Kendisi alçakgönüllü olun derken, kendisi öğrencilerinin ayaklarını yıkayarak kendini alçalttı. Kendisi birbirinizi sevin derken, dünyada gösterilebilinecek en büyük sevgi dostları uğruna canını veridi. Hatta düşmanlarınızı sevin dedi ve kendisi, kendisini çarmıha geren ikiyüzlü kişiler için çarmıhta ”Baba onları bağışla çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” gibi bir insanın o durumda söyleyebileceğinden çok daha Tanrısal olan sözleri söyledi. İsa’nın hayatını incelediğimizde ve sınadığımızda İsa’nın gerçekleri ile mutlak gerçekler tam bir uyum içersindeydi. Bu durumda çıkaracağımız net sonuç ise onun sözlerinin güvenilir ve ”gerçek’’ olduğudur.
    Son olarak, kendisini sadece ve sadece Tanrı’nın kendisi için kullandığı ”Gerçek” ifadesi ile tanıtan İsa Mesih gerçekler ile ilgili olarak şu çarpıcı ifadeleri de kullandı. ”Gerçekleri bileceksiniz ve gerçekler sizi özgür kılacak.” Bu söz o günkü kişileri kızdırmıştı, gücendirmişti. Çünkü onlar tarihleri boyunca hiç kimsenin kölesi olmadıklarını söylemişlerdi. Ama bunu söylerken kendi sözde gerçekleri gözlerini o kadar kör etmişti ki hem geçmişlerinde ki sürgün dönemini hem de o gün içerisnde ki Roma hakimiyeti altında ki durumlarını göremiyorlardı.
    Bugün araştırmalarımız ve sınamalarımız sonucunda keşfedeceğimiz bizden ve önyargılarımızdan bağımsız gerçekler bizleri gücendirebilir. Bu durumda vereceğimiz karar çok önemlidir. Mutlak Gerçeği mi kabul edeceksiniz yoksa gerçek olduğunu sandığınız kendi gerçeklerinizi mi kabul edeceksiniz? Gözlerinizi kapatıp o gün kü insanların yaptığı gibi gerçekleri görmemezlikten gelebilirsiniz. Ama unutmayın ki Gerçek gerçektir ve kararlarınızın sonucunda katlanmanız gereken gerçekler olacaktır.
    1.(Aristo, C, 12. 14b15-22)
    2.(Aquinas, ST, 1.16.2)
    3.Josh McDowell Hüküm Talep Eden Kanıtlar syf 663
    4.Josh McDowell Hüküm Talep Eden Kanıtlar syf 664
    5.Josh McDowell Hüküm Talep Eden Kanıtlar syf 663

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.