Düşmanlarınızı Sevin

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25692
    Anonim
    Pasif
    Düşmanlarınızı Sevin

    “‘Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun.”


    Yasa’nın öğretisi: “Komşunu seveceksin,” bu emir Yasa’dan gelen bir emirdi. Levililer 19:18 “Öç almayacaksın. Halkından birine kin beslemeyeceksin. Komşunu kendin gibi seveceksin. RAB benim” diyor. Yasa, Tanrı halkına “komşunu seveceksin” diyor.

    O halde komşu kimdir? Sadece İsrailli olanlar mıydı? Hayır, çünkü İsrail halkına baktığımızda hepsi İsrailli değildi. Aralarında İsrailli olmayan ama Tanrı halkı ile iç içe yaşayan başka insanlarda vardı. Köleler, Mısırlılar ve diğer ulustan olan yabancı insanlar. Bu kişilerde Tanrı halkının komşusu olan insanlardı. İsa kendisine ‘komşum kimdir?’ (Luka 10:29) diye soru sorulduğu zaman başka uluslardan olan Samiriyeli adamı komşu olarak tanıtmıştı. Bu yüzden “komşunu seveceksin” buyruğu bu kişileri de kapsayan bir buyruktu.
    İsa, Yasa’dan alıntı yaparak bu buyruğu söylediğinde aynı zamanda “düşmanından nefret edeceksin” dendiğini duydunuz diyor. Ama Yasa’ya baktığımızda bunu göremiyoruz. Düşmanından nefret edeceksin sözü Yasa’dan gelen bir buyruk değil. Bu düşünce İsrail halkı tarafından komşunu seveceksin buyruğunun bir devamı olarak anlaşılıyordu. Tanrı komşunu sev dediğinde, halk bunu aynı zamanda düşmanından da nefret edeceksin diye de algıladı.


    Yasa’ya göre baktığımızda düşman kimdi? İsrailliler düşman deyince kimi anlıyorlardı? Düşman, İsrail halkından olmayan kişiler değildi. Çünkü Kutsal Kitap’ta Yunus ve Yeşaya bölümlerine baktığımızda Tanrı’nın İsrail halkından olmayan diğer uluslara karşı olan sevgisine tanık oluyoruz. Aynı zamanda düşman, İsrailliler içinde yaşayan yabancı halklarda değildi. Çünkü Yasa’ya baktığımızda Yasa, Tanrı halkına aralarında yaşayan yabancılara iyi davranmaları gerektiğini öğretiyor. Çünkü bir zamanlar kendileri de tıpkı o uluslar gibi Mısır’da yabancı ve gariptiler. O halde düşmanları kimlerdi?

    Tabiî ki İsrail halkına karşı olan ve onları yok etmek isteyen Filistin ve Amelekliler gibi uluslardı. Eski Antlaşmaya baktığımızda aynı zamanda Tanrı’nın İsrail halkını, düşmanı olan Uluslara gazabını göstermek içinde kullandığını görüyoruz. Bu uluslar İsrail halkına kötülük yaptıklarında yada karşı çıktıklarında Tanrı halkını bu ulusları cezalandırmak içinde kullandı. Ama her ne kadar bu uluslar İsrailliler için düşman olan uluslarda olsa yinede Yasa’ya baktığımızda düşmanlar için şu ayetlere de rastlıyoruz. M. Çıkış 23: 4-5 “Düşmanınızın yolunu şaşırmış öküzüne ya da eşeğine rastlarsanız, onu kendisine geri götüreceksiniz. Sizden nefret eden kişinin eşeğini yük altında çökmüş görürseniz, kendi haline bırakıp gitmeyecek, ona yardımcı olacaksınız.” Yani Yasa, sadece düşmanları yok etmek ve cezalandırmakla ilgili değil, aynı zamanda yeri geldiğinde onlara iyilik göstermekle ilgilide buyrukları içeriyordu. Yasa’nın düşmanlar hakkında öğrettiği buydu. Fakat İsa’nın öğretişine baktığımızda diğer konularda olduğu gibi İsa düşmanlarımız konusunda da yeni bir öğretiş getiriyor.

    İsa’nın öğretileri: Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır.

    İsa’nın bu öğretisine baktığımızda bize iki buyruk veriyor.
    1. Düşmanlarınızın sevin.
    2. Size zulmedenler için dua edin.

    Ayetlerin devamına baktığımızda İsa, bu buyrukları neden verdiğine dair sebepler gösteriyor.


    1.Sebep: “Öyle ki Göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız.” Düşmanlarımızı sevmek ve bize zulmedenler için dua etmek bizim Göklerde olan Babamızın çocukları olduğumuzun bir göstergesi oluyor. Nasıl oluyor diye sorduğumuzda İsa bize şöyle örnekler vererek açıklıyor. Tanrı genel olarak baktığımızda bereketlerini sadece kendisini sevenlerin değil, aynı zamanda düşmanlarının da üzerine döken bir Tanrı. Her gün doğan güneş sadece bizim üzerimize doğmuyor, yâda yağan yağmur sadece bizim üzerimize yağmıyor. Aynı zamanda kötülerinde üzerine doğmakta ve yağmaktadır. Bu Tanrı’nın genel olarak bütün insanlara olan sevgisinin ve lütfunun bir göstergesidir. Eğer Tanrı’nın kendisi kötülere karşı böylesine bir sevgi ve lütuf gösteriyorsa, kendisine ait olan çocuklarından da aynı davranışı göstermesini bekliyor. Biz Tanrı çocukları olarak bu davranışı gösterebiliyor muyuz? Tanrı’nın gösterdiği gibi onlara lütuf, merhamet ve sevgi gösterebiliyor muyuz?


    Eminim ki, birçoklarınızda benim gibi bu konuda zorlanmaktasınızdır. Aslında bizler bu ayetleri okuduğumuzda kulağa çok hoş geliyor. Ve bu sözlerin ne kadar sevgiye dayalı öğretişler olduğunu gördüğümüzde seviniyoruz. Hatta etrafımızdaki insanlara müjdeyi paylaştığımızda, İsa’nın öğretilerinin ne kadar sevgiye dayalı öğretişler olduğunu göstermek için bu ayetleri de kullanıyoruz. Bunu yapmak çok güzel bir şey ama pratiğe geldiğinde de bunları uygulayabiliyor muyuz?

    Unutmayalım ki, İsa sadece sözlerle değil aynı zamanda davranışlarımızla da bunları gösterdiğimizde, Göklerdeki Babamızın çocukları olacağımızı söylüyor. O halde düşmanlarımızı nasıl sevebiliriz, bunu yapmak mümkün mü? Elbette ki mümkün çünkü Tanrı bizden imkânsız olan şeyleri istemez. Bunun mümkün olduğunu Kutsal Kitap’taki kişilerin hayatlarına baktığımızda da görebiliyoruz.

    Örneğin İstefanos, Elçilerin İşleri bölümüne baktığımızda İsa’nın göğe yükselişinden sonra kilise büyümeye ve birçok kişi elçilere katılmaya başladı. Bunun bir tehlike olduğunu gören Yahudi din adamları Hıristiyanlığın büyümesini engellemek için birçok inanlıya baskı yapmaya başladılar. İstefanos adlı bir genci bir gün tutuklayarak inancından dolayı ona zulmetmeye başladılar. Onu taşlayarak öldürmek istediler. Bu taş yağmuru altında kalan İstefanos ölmeden önce kendisini taşlayanlara Tanrı’nın sevgisini gösteren ve İsa’nın bu ayetlerde öğrettiği buyrukları uygulayan bir davranış gösterdi. Elç. İş. 7:59-60 “İstefanos taş yağmuru altında, “Rab İsa, ruhumu al!” diye yakarıyordu. Sonra diz çökerek yüksek sesle şöyle dedi: “Ya Rab, bu günahı onlara yükleme!” Bunu söyledikten sonra gözlerini yaşama kapadı.” Aynı şekilde Pavlus’un hayatına baktığımızda aynı şeyleri görüyoruz. Pavlus Korint Kilisesi’ne yazdığı ilk mektupta onlara şunları söylüyor. 1.Korintliler 4:11-13 “Şu ana dek aç, susuz, çıplağız. Dövülüyoruz, barınacak yerimiz yok. Kendi ellerimizle çalışıp emek veriyoruz. Bize sövenlere iyilik diliyoruz, zulmedilince sabrediyoruz. İftiraya uğrayınca tatlılıkla karşılık veriyoruz. Şu ana dek adeta dünyanın süprüntüsü, her şeyin döküntüsü olduk” diyor.
    Örnekler sadece bu kişilerle sınırlı değil eğer Kilise tarihine bakarsanız nice Tanrı kadını ve adamının kendilerine yapılan zulümler ve kötülükler karşısında düşmanlarına Tanrı sevgisiyle karşılık verdiklerini göreceksiniz. İlk kilise dönemlerinde arenalarda aslanların önüne atılan Hıristiyanlar o an bir araya gelerek dua ediyorlardı. Hem Tanrı’nın onları kurtarması hemde düşmanları için.


    Nazi Almanya’sı döneminde Hollanda’da yaşayan Kori Ten Boum adlı bir kadın evlerinde Yahudileri sakladıkları için ailesiyle birlikte Nazi kamplarına sürgün ediliyor. Bu sürgün dönemi boyunca oradaki gardiyanlardan çok kötülük görüyorlar. Ailesinin tamamını Babasını, ablasını ve erkek kardeşlerini bu kamplarda kaybediyor. Cezası bittiğinde dünyanın birçok yerini dolaşarak yaşadıkları sıkıntılara Mesih’in gücüyle nasıl karşı koyduğunu anlatmaya, hatta bu konuda kitaplar yazıp konferanslar vermeye başlıyor. Bir gün yaptığı bir konuşma sonrasında bir kişi yanına gelerek onu yaptığı konuşmadan dolayı tebrik ediyor ve “yaşadıklarınızı çok iyi anlıyorum umarım Tanrı beni affeder” diyor.


    O sırada Kori yanına gelen adamın bulunduğu Nazi kampında gardiyan olarak çalışan adam olduğunu anlıyor. Ve bir anda gözünün önünden o adamın yaptığı kötülükler ve ablasıyla nasıl alay ettiği geçiyor. O sırada bu kişiye karşı yüreğinde öylesine bir öfke ve düşmanlık hissediyor ki, bundan dolayı rahatsız olmaya başlıyor. Ve Tanrı’ya kendisine bu kişiyi sevebilmesi için güç vermesini ve ona karşı olan düşmanlığı alması için dua etmeye başlıyor. Adam onunla tokalaşmak için elini uzattığında Kori ilk olarak adamın elini sıkmak istemiyor ama sonra istemeyerekte olsa elini uzattığı zaman yüreğinden ona karşı bir sevginin çıktığını anlıyor. Ve yazdığı kitap’ta diyor ki “bana kalsaydı ona karşı olan düşmanlığım hiç bitmezdi. Ama ben o adımı attığım zaman şunu fark ettim ki, İsa benim aracılığımla o adamı sevdiğini bana gösterdi. Ve sanki elini sıktığım zaman içimden bana ait olmayan bir sevginin ona doğru aktığını hissettim. O zaman Tanrı’nın düşmanlarımı bile bana sevdireceğini anladım” diyor.

    Tıpkı İstefanos, Pavlus ve bu hikayedeki Kori gibi bizlerde düşmanlarımızı sevebiliriz ve bize zulmedenler için dua edebiliriz. Çünkü onlarda etkin olan aynı Tanrı bugün bizlerde de etkin olmaktadır. Bu kişiler kendi güçleriyle değil Tanrı’nın onlara vermiş olduğu güç ve sevgiyle bu insanları sevebildiler. Bu yüzden bir kişi düşmanını dahi sevebilecek bir konumda olmak istiyorsa bu ancak Tanrı’nın gücüyle mümkün olacaktır. Ancak bunun olabilmesi Tanrı’nın düşmanlarımızı aracılığımızla sevebilmesi için bizimde bazı şeyleri kavramamız gereklidir. Nedir bu kavramamız gereken şeyler?


    1-) Her şeyden önce kavramamız gereken ilk şey Tanrı’nın bizim için yaptıkları, bizi ne kadar sevdiği ve bize ne kadar lütfettiğidir. İncil, Tanrı’nın bizi biz daha günahlıyken, O’nu sevmezken ve O’nun düşmanlarıyken bizi sevdiğini söylüyor. Böyle bir durumda iken Tanrı bize merhametini, lütfunu ve sevgisini gösterdi. Aslında biz onun gazabını ve öfkesini hak etmiş bir durumda iken, Tanrı bize tam tersine sevgiyle karşılık verdi. Eğer bizler bir zamanlar Tanrı önünde ne durumda olduğumuzun farkına varırsak ve bunu iyi bir şekilde kavramış isek o zaman bizde düşmanlarımıza karşı aynı şekilde yaklaşabiliriz. Tanrı’nın kendisi için ne yaptığını henüz tam olarak anlayamamış olan bir kişi için İsa’nın buradaki söylediği sözler anlamsız ve yapılması imkânsız sözlerdir.


    2-) Kavramamız gereken ikinci şey ise daha önce işlediğimiz ayetlerde yatan gerçeklerdir. Matta 5:10-12 “Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır. “Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler.” Eğer bizler daha çok bu dünyaya, rahatımıza, malımıza ve kendi canlarımıza odaklanmış olan kişiler isek. İnsanlar sahip olduğumuz bu şeylere saldırdıkları zaman onlara İsa’nın istediği karşılığı verip onları sevmemiz yine mümkün olmayacaktır. Ama bu ayetlerde İsa’nın dediği göksel ödüle gözlerimizi odakladıysak yapılan kötülükler bizi nefretten uzaklaştırıp, sevgiye yönlendirecektir. Ve bizde tıpkı İsa’nın çarmıhta dediği gibi bize kötülük edenlere “Baba onları bağışla onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” diyerek karşılık verebiliriz.


    3-) Sevgi bir duygu, his değil aynı zamanda bir seçimdir. Düşmanlarınızdan kötülük gördüğünüzde veya size zulmedildiğinde belki yüreğinizde onlara karşı bir sevgi hissetmeyebilirsiniz ama bunu hissetmediğinizde de ben yinede bu kişiye karşı aynı onun yaptığı karşılığı vermeyeceğim ben İsa’nın benden yapmamı istediği şeyi yapmayı seçiyorum. Bu kişiyi sevmeyi seçiyorum diyebilir. Ve Tanrı’ya bu kişiyi sevebilmeniz için yüreğinize sevgi koymasını isteyebilirsiniz. Bunu gerçekten istediğinizde bazı şeylerin içinizde değiştiğini fark edeceksiniz (Örnek: Kilisemize karsi kotu davranista olan insanlar).


    2.Sebep:Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun.” Düşmanlarımızı sevme ve onlar için dua etme konusunda İsa’nın verdiği ikinci sebep Tanrı halkı olarak farkımızı göstermektir. Gerek farklı inançlarda olan insanlar olsun gerekse inançsız insanlar olsun hepsinin yaptığı ortak bir şey var ki o da kendilerini sevenleri sevmek ve dost oldukları kişilere selam vermeleridir. Ama İsa’nın bu ayetlerde bizden yapmamızı istediği şeyler bizim dünyaya farklı olduğumuzu gösterecek şeylerdir.

    Bu ayetlere göre bizler İsa’nın bizden istediği bu buyrukları yerine getirmediğimizde kendimizi diğer insanlarla aynı seviyeye düşürmüş oluyoruz. Oysaki İsa bizlerden yetkin kişiler olmamızı bekliyor. Çünkü bizim Tanrımız yetkin olan bir Tanrı’dır. Mesih inancına baktığımızda bizi diğerlerinden ayıran en büyük fark Tanrı sevgisidir. Neden? Çünkü bizim Tanrımız sevgi Tanrısı’dır. Aynı şekilde bizim diğer insanlardan farklı olduğumuzu gösterecek en önemli özellikte gerek kardeşlerimize, gerek kilise dışındaki insanlara ve gerekse bu ayetlerde dediği gibi düşmanlarımıza olan sevgimiz olacaktır. Eğer onlar için dua edebiliyorsak, onlara sevgi gösterebiliyorsak ve onları bağışlayabiliyorsak işte bunlar bizi yüceltecek olan şeylerdir. Patrick`in soyledigi bir atasozu vardi şöyle diyordu. “Zarar vermek seni düşmanına göre alçaltır, öç almak seni düşmanınla aynı seviyeye düşürür. Bağışlamak ise seni yüceltir.”


    Dağdaki vaazın bütün konuşmaları bize Tanrı’nın bizden beklediği yüksek doğruluk standartını gösteren ayetlerdir. İsa Matta 5:20’de “Size doğrusunu söyleyeyim. Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkini aşmadıkça Göklerin Egemenliği’ne asla giremezsiniz” dedi. Bu bölüme de baktığımızda Tanrı’nın bizden bu doğruluk standardını nasıl aşacağımızı gösteren bir örnek verdiğini görmekteyiz. İsa, bana hizmet etmek istiyorsan, benim istediğim bir öğrenci olmak istiyorsan farklı olmalısın diyor. Vergi görevlileri ve putperestler gibi davranırsan o zaman senin diğerlerinden ne farkın olur. Ama düşmanlarını sevebiliyorsan işte bu senin doğruluk standardını aştığını ve diğerlerinden farklı olduğunu gösterir demek istiyor.

    3. Sebep: Hayat değiştirir. Bunu dağdaki vaazda görmüyoruz ama Kutsal Kitap’ta ki diğer bölümlere ve tarihe baktığımızda görebiliyoruz. Çoğu zaman imanlıların düşmanlarını sevme ve onlar için dua ederek gösterdikleri tanıklık düşmanlarının da Tanrı’yı tanımalarında ve değişmelerinde etkin olmuştur. Çünkü imanlıların kullandığı sevgi silahı diğer bütün silahlardan daha etkili ve güçlüdür.


    Güneş ve rüzgar hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartışırlar. Ve rüzgar “sana benim daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım” der. “Şuradaki yaşlı adamı görüyor musun? Hani şu üstünde kalın palto olan. Bahse girerim o paltoyu üstünden senden çok daha çabuk söküp alabilirim.” Bu denemeye razı olan güneş bir bulutun arkasına gizlenir ve rüzgar bir fırtına gücüyle esmeye başlar. Ancak rüzgar şiddetini ne kadar arttırırsa yaşlı adam da paltosuna o kadar sarılır. Sonunda rüzgar pes edip durur ve güneş bulutun arkasından çıkarak adama sıcacık gülümser. Bunu gören adamın yüzünde bir hoşnutluk ifadesi belirir. Ve paltosunu çıkarır iddiayı kazanan güneş, rüzgara “sevgi ve dostça davranış her zaman kabalığı ve saygısızlığı yener” der.


    Bu ve önümüzdeki haftalar boyunca düşman olarak gördüğünüz sevemediğiniz bir kişiye odaklanın ve onu sevebilmek için dua edin.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.