Dua Gerçekten Önemli mi?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25835
    Anonim
    Pasif

    Dua Gerçekten Önemli mi
    (Dutch Sheets)



    Asıl soru şudur: Herşeye egemen olan ve her şeye gücü yeten Tanrı bizim katılımımıza gereksinim duyuyor mu? Neden?


    Duanın gerekli olduğuna inanıyorum. Duamız uyanış getirebilir, şifa getirebilir, bir toplumu değiştirebiliriz. Dua ettiğimiz zaman Şeytan’ın dayanakları yıkılabilir. E.M Bounds’un şu sözleri çok doğrudur:


    ‘Tanrı dua aracılığıyla dünyayı biçimlendirir. Dünyada ne kadar dua edilirse, dünya o kadar iyi bir yer olur, kötülüğün güçleri o kadar geriler. Tanrı’nın yüce etkinliği, O’nun kutsalları sayesinde yeryüzünde gerçekleşmektedir. Tanrı’nın egemenliğinin canlılığı ve doluluğu dua aracılığıyla gelişecek ve yayılacaktır.


    Ben de aynı düşüncedeyim ve neden buna inandığımı sizinle paylaşmak istiyorum. Sizler de aynı fikirde olursanız, daha çok dua edeceksiniz. Üstelik, muhtemelen daha büyük bir imanla dua edeceksiniz.


    Tanrı’nın Özgün Tasarısı


    Duanın gerekliliği Tanrı’nın özgün tasarısında yatmaktadır. Anahtarımız Tanrı’nın Adem’i yaratmasıdır. Adem ‘insan’ demektir. Kutsal Kitap’ta geçen ‘insan’ sözcüğünün İbranicesi ‘adam’dır. Adem hepimizi temsil etmektedir. Tanrı, Adem için ne tasarladıysa, bütün insanlık için aynısını tasarlamıştır.

    Tanrı’nın amacı neydi? Tanrı en başta Adem’e,
    Havva’ya ve onların soyuna, tüm yeryüzü ve canlılar üzerinde egemenlik verdi (Yaratılış 1:26-28).


    Tanrı, ‘İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım’ dedi. ‘Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun’. Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsadı ve, ‘verimli olun, çoğalın’ dedi. ‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun’ (Yaratılış 1:26-28).


    Mezmur 8:3-8’ de aynısını görüyoruz:


    ‘Seyrederken ellerinin eseri olan gökleri, oraya koyduğun ayı ve yıldızları, soruyorum kendi kendime: ‘İnsan ne ki, onu göz önüne alasın, insan soyu nedir ki, ona ilgi duyasın?’ Nerdeyse bir tanrı yaptın onu, başına şan ve şeref tacı koydun, ellerinin eserlerine onu egemen kıldın, her şeyi ayaklarının altına serdin; davarları, sığırları, yabanıl hayvanları, gökteki kuşları, denizdeki balıkları, denizde kıpırdaşan bütün canlıları’.


    Adem Tanrı’nın Yeryüzündeki Temsilcisi


    Mezmur 8:6’da geçen ‘egemen’ sözcüğü, maşal, Adem’in (ve soyunun) Tanrı’nın kahyası, valisi ya da idarecisi olduğunu göstermektedir. Adem Tanrı’nın aracısı ya da temsilcisidir.


    Mezmur 115:16 bunu onaylamaktadır.’Göklerin öteleri Rab’bindir, ama yeryüzünü insanlara vermiştir’. Buradaki ‘vermek’ sözcüğü görevlendirmek demektir. Tanrı yeryüzünün sahipliğini bırakmamıştır, ancak yeryüzüne hükmetme sorumluluğunu insanlığa vermiştir.


    Yaratılış 2:15’te şöyle der: ‘Rab Tanrı, Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu’. ‘İşlemek’ sözcüğünün İbranice aslı ‘korumak’ ya da ‘gözetmektir’. Kutsal Yazı’da geçen ‘bekçi’ sözcüğünün aslı budur. Adem Tanrı’nın yeryüzündeki bekçisiydi.


    Aklı başında olan hiçbir Kutsal Kitap öğrencisi, Adem’in Tanrı’nın temsilcisi olduğu gerçeğiyle çelişmez. Peki ama, birini temsil etmek ne demektir? Temsil etmenin sözcük anlamı ‘tekrar sunmaktır’. Birini temsil etmek, onu tekrar sunmak demektir. Temsilci, bir başkasının isteğini tanıtmaktadır. Örneğin ben, sık sık Mesih’i dünya çapında temsil etme ayrıcalığına sahibim. Mesih’in adına konuşurken O’nu tanıtmış oluyorum. , ‘Temsil etme sözcüğünün diğer anlamı birinin imajını sergilemek, onun yetkisiyle ya da onun yerine konuşmak ve hareket etmektir. Bunlar, Tanrı’nın Adem’e verdiği buyruklara çok benziyor, değil mi?


    Tanrı’yı temsil etmek küçük bir şey değildir. Tanrı bu görevi yerine getirebilmemiz için bizi kendi benzerliğinde yaratmıştır.’Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi yarattı’ (Yaratılış 1:17). Burada geçen ‘suret’ sözcüğünün ‘gölge’ ,’görüntü’ ya da ‘hayal’ gibi anlamlar vardır.


    Hayal, gördüğünüzü sandığınız bir şeydir. Yakından baktığınızda gözlerinizin size oyun oynadığını fark edersiniz. Dolayısıyla diğer canlılar Adem’e baktıklarında Tanrı’nın suretini görüyorlardı.’Bir anda Tanrı’yı gördüğümü sandım, meğer sadece Adem’miş.’

    Adem’in Tanrı’ya benzer olduğunu görüyoruz. Yaratılış 1:26’da geçen İbranice ‘demut’ sözcüğü, kıyaslamak anlamına gelen ‘daima’ sözcüğünden türemiştir. Adem Tanrı’ya, O’nunla kıyaslanacak kadar çok benziyordu.

    ‘Şan ve şeref’ diye çevrilen İbranice ‘kavod’ sözcüğü ‘ağır ve etkili’ anlamına gelmektedir. Elbette bu sözcük yetki kavramıyla bağlantılıdır. Adem yeryüzünde bir ağırlık taşıyordu. Kendisinin kaç kilo olduğunu bilmiyorum ama, taşıdığı yetki nedeniyle oldukça ağırdı. Tanrı’nın yetkisinin doluluğunu temsil ediyordu. Bu yetkinin sorumluluğunu taşıyordu.


    Aynı sözcüğün Grekçesi, doksa da oldukça anlamlıdır; ‘şöhret’ ya da ‘tanınmışlık’ demektir. Bu sözcük, bir kişinin gerçek değerinden ötürü tanınmasını dile getirir. İnsanın Tanrı’nın yüceliğini yansıtması(bkz. 1.Kor. 11:7), Tanrı’nın insanda ‘tanınması’ demektir. Neden? İsanlarnTanrı’yı kusursuz bir şekilde temsil edebilmesi için, Tanrı’nın yarattığı canlılar, Adem’e baktıkları zaman Tanrı’yı göreceklerdi. Öyle de oldu. Ne var ki Adem günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. Bu nedenle Tanrı’yı doğru bir şekilde temsil edemez hale geldi. Ancak bizler, Tanrı’nın bizim aracılığımızla tanınması için yücelik üstüne yücelikle Tanrı’ya benzer olmak üzere değiştiriliyoruz (2.Korint 3:18).


    Adem Tanrı’ya benzer ve O’nunla kıyaslanabilir, nitelikteydi. Tanrı, Adem aracılığıyla tanınıyordu. Adem Tanrı’nın yüceliğinin ağırlığını yeryüzünde taşıyordu. Adem Tanrı’yı temsil ediyor, O’nun isteğini yeryüzüne tanıtıyordu. Adem Tanrı’nın buradaki valisi ya da idarecisi gibiydi. Tanrı Adem’i yeryüzünde görevlendirmişti; yeryüzü Adem’in gözetimi ve sorumluluğu altındaydı. Adem bekçiydi. Yeryüzünde olan bitenler – iyi ya da kötü – Adem’in ve onun soyunun davranışlarına bağlıydı.


    Lütfen biraz düşünün. Yeryüzü cennet olarak kalsaydı, bunun sorumlusu insan olacaktı. Yeryüzü alt üst olsaydı, bunun sorumlusu insan olacaktı. Eğer bütün denetim yılanın eline geçseydi,bunun sorumlusu da insan olacaktı. İnsanın sorumluluğu gerçekten çok büyüktü.

    Tanrı neden böyle yaptı, neden böyle bir riske atıldı? Hem Kutsal Yazılardan hem de Tanrı’yla kişisel beraberliğimden tek bir sonuç çıkarabildim: Tanrı bir aile istemiş, kendisiyle kişisel bir ilişki kurabilecek oğullar ve kızlar olmasını arzulamıştı. Bu nedenle, ilk ana babamızı kendisine benzer kıldı. Onlare kendi yaşamını ve Ruhu’nu verdi. Onlara sayısız hayvanla birlikte güzel bir ev verdi ve sonra bunların hepsine bakıp iyi olduklarını gördü. Tanrı hergün onlarla beraber oldu, onlara kendisini ve evini tanıttı. ‘Bana torunlar verin!’ dedi. Tanrı bir baba olarak heyecan duyuyordu!


    Elbette bu açıklamalar bana ait, ama Kutsal Yazı’nın gerçeğini değiştirmiyor. Bunların amacı bize duanın gerekliliğini göstermektedir.

    Tanrı, Halkının Duaları Aracılığıyla İşlev Görür

    Adem’in yeryüzündeki yetkisi o denli eksiksizdi ki, isterse bu yetkiyi başkalarına verebilirdi. Şeytan’ın İsa’ya ayartmak için söylediklerine bakın:

    ‘Tüm egemenlik ve görkemleriyle bunları sana vereceğim. Bunlar bana teslim edildi, ben de dilediğim kişiye veririm. Bana tapınırsan, hepsi senin olacak’ (Luka 4:6-7).

    Şeytan’ın egemenlik ve görkemle ilgili sözleri doğruydu ve İsa da bunu biliyordu.İncil, Şeytan’ı üç kez ‘bu dünyanın egemeni’ olarak niteledi (bkz. Yuhanna 12:21; 14:30; 16:11).

    Tanrı, yeryüzünde ‘sadece’ insanlar aracılığıyla işlev görmeye o kadar kararlıydı ki, Adem’in kaybettiği yetkiyi insana yeniden kazandırmak için insan bedeni aldı. İnsanlığın bir parçası oldu. Bundan daha çarpıcı bir geçek düşünemiyorum. Tanrı’nın insanlığa verdiği ilk yetkinin bundan daha büyük bir kanıtı olamaz. Tanrı’nın yeryüzündeki yetkisinin ve etkinliğinin temsilcisi sonsuza dek insanlar olacaktı.

    Duanın gerekliliğini burada görmeye başlıyoruz. Tanrı, yaratılıştan beri yeryüzünde insanlardan bağımsız değil, onlar aracılığıyla işlev görmeyi seçmiştir. Onlardan biri olma pahasına hep böyle yapmıştır ve böyle yapacaktır. Tanrı her şeye egemendir ve her şeye gücü yeter. Ancak Kutsal Yazı, Tanrı’nın yeryüzünde insanlar aracılığıyla etkin olmak istediğini açıkça gözler önüne sermektedir.

    Dünyanın karışıklığının altında yatan neden bu değil midir? Tanrı’nın isteği karışık bir dünya değildir; isteğinin yerine gelmesi için insanlar aracılığıyla işlev görmesi gereklidir.

    Kutsal Yazı’nın tümünde geçen öykü bu değil midir?

    · Tanrı ve insan, birlikte çalışmıyor mu?
    · Tanrı’nın sadık erkeklere ve kadınlara ihtiyacı yok mu?
    · Tanrı’nın peygamberlere ihtiyacı yok mu?
    · Tanrı’nın hakimlere ihtiyacı yok mu?
    · Tanrı’nın insan olan Mesih’e ihtiyacı yok mu?
    · Tanrı’nın iyileştirmek için insan ellerine, konuşmak için insan seslerine ve yürümek için insan ayaklarına ihtiyacı yok mu?

    Tanrı’nın egemenliğinin gelmesi ve isteğinin yapılması için bizim dilekte bulunmamız gerekmiyor mu (bkz. Matta 6:10).

    Günlük ekmeğimiz için dilekte bulunmamızı istemedi mi? (bkz. Matta 6:11). Oysa biz daha söylemeden, neye ihtiyacımız olduğunu biliyor.

    Ürünü kaldıracak işçiler göndermesi için yalvarmamızı istemedi mi? (bkz. Matta 9:38). Oysa ürünün Rab’bi bunu bizden istiyor.

    Pavlus, ‘Rab’bin sözü, aranızda olduğu gibi hızla yayılsın ve yüceltilsin diye bizim için dua edin’ demedi mi? (2.Selanikliler 3:11). Tanrı zaten bunu yapmayı tasarlıyor.

    Bunlar Tanrı’nın isteği değil midir? O halde, zaten kendi isteği olan bir şeyi yapması için neden benim dua etmemi bekliyor? O’nun isteğinin yerine gelmesi için benim dua etmem gerekiyor.



1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.