Canım çocuğum, o güzel elini asla bırakmayacagım

  • Bu konu 5 izleyen ve 5 yanıt içeriyor.
6 yazı görüntüleniyor - 1 ile 6 arası (toplam 6)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27775
    Armagan
    Anahtar yönetici

    536349_3511725065306_1258660040_n.jpg

    Canım çocuğum, o güzel elini asla bırakmayacagım
    Neler hissettiğini biliyorum
    Seni korkularını saklarken gördüm
    Zayıflıklarından utanıyordun
    Sana yaklaşmamdan korkuyordun,
    Başına ne gelirse gelsin
    Elini asla bırakmayacagımı anlamanı
    Ne kadar çok istiyorum bir bilsen!

    Çevrendekilerin Senden beklediklerini karşılayamadığında
    Seni nasıl dışladıklarını, Terk ettiklerini,
    Kapıyı nasıl yüzüne kapadıklarını biliyorum
    Evet, yüreğinde ayakta kalma isteğini
    Yitirsen bile sevgili çocuğum
    Başına ne gelirse gelsin
    Elini asla bırakmayacağımı anlamanı
    Ne kadar çok istiyorum bir bilsen!

    Bana güven, Sana verdiğim yaşamı
    Hiçkimse senden alamaz!
    Onu Ruhumla, Kanımla ve Sözümle mühürledim!
    Sonsuz Babam seninle sonsuz bir sözleşme yaptı
    Ve unutma: O senin bildiğin, gördüğün her şeyden ve
    Herkesten çok daha güçlü ve büyüktür!
    O halde sana olan bütün sevgimi onlara
    Göstermekten asla korkma
    Nereye gidersen git
    Ne yaparsa yap
    Eger yanlış bile yapsan
    Senin için planladıklarımın dışına bile çıksan
    O güzel elini asla bırakmayacağım!
    Canım çocuğum, seni asla yalnız bırakmayacağım!

    #37082
    Anonim
    Pasif


    Rab’bin sevgisi sınırsız! Hiçbir karşılık beklemeyen eşsız bir sevgi; çarmıhta uğrumuza ölecek kadar da büyük! Günah işledigimizde, O’na karşı itaatsiz olduğumuzda bile bize olan sevgisi hiç değişmiyor, eksilmiyor. Ama unutmayalım günahlı …bir yaşam sürmeye devam edersek, Tanrı ile aramiza günah duvarı örülür ve günah bizi Tanrı’dan ayırır; O’nun yüzünü göremeyiz. Günahımızı farkeder etmez bizleri çok seven, kolları açık bir şekilde kendisine dönmemizi bekleyen Göksel Babamız’a koşalım!

    #37083
    Anonim
    Pasif

    @Rüzgar 23299 wrote:


    Rab’bin sevgisi sınırsız! Hiçbir karşılık beklemeyen eşsız bir sevgi; çarmıhta uğrumuza ölecek kadar da büyük! Günah işledigimizde, O’na karşı itaatsiz olduğumuzda bile bize olan sevgisi hiç değişmiyor, eksilmiyor. Ama unutmayalım günahlı …bir yaşam sürmeye devam edersek, Tanrı ile aramiza günah duvarı örülür ve günah bizi Tanrı’dan ayırır; O’nun yüzünü göremeyiz. Günahımızı farkeder etmez bizleri çok seven, kolları açık bir şekilde kendisine dönmemizi bekleyen Göksel Babamız’a koşalım!

    Efendim, sn. admin’in asmış olduğu yazıdaki satırlar, itilip kakılmış, kendisine değer verilmemiş, bu sebeple insanlara olan güvenini yitirmiş, sevgi kavramının anlamını çoktan unutmuş kimseler için teseli edici, ümitlendirici bir içeriğe sâhip. Duygu tarafı ağır basan, insanın ruhunu okşayan satırlar.

    Fakat hayatın gerçekleri her insana kül kedisi’nin “cam ayakkabı”sını buldurmuyor.

    Diyorsunuz ki; “Tanrı karşılık beklemez.” Tanrı’nın bizden bekleyeceği karşılık ne olabilir ki ? Bizim ona sağlayabileceğimiz hiç bir ‘fayda’ olmadığı gibi, kendisininde buna ihtiyacı yoktur. Tanrı’nın bizden beklediği tek ‘karşılık’ kendi suretinde yarattığı insan’ın bu yaratılışa uygun davranmasıdır.

    Lütfen yanlış anlamayın. Bu satırlar size bir “eleştiri” değil. Ancak satırlara döktüğünüz, ve – internet ve tv üzerinden izleyebildiğim kadarıyla – birçok Hristiyan’ın ağzından eksik etmediği “sevgi” sözcüğü teorik olarak neredeyse enflasyonist bi baskı oluşturacak kadar çok. Fakat bu çokluğun onda biri pratikte görülmeyince inanırlık ortaya çıkmıyor. Bana bol bol “sevgi” edebiyatı yapıp, herkesi bağışlamamı isteyenler, bir iki “aykırı” yazım nedeniyle diğer Hrisityanforumdan beni banlamışlardı. Oysaki ben, mesajları asla kişiselleştirmemiş, kimselere hakaret etmemiştim.

    Demem o ki; başkalarına “akıl” verirken iyi de, verilen akıl insanın kendi nefsine uygulanırken Nasreddin Hoca’nın “Kara kaplı kitap”a müraccat etmesi gi yaklaşım ve yorumlar hemen değişiveriyor.

    Bir de, sizin nerdeyse hadsiz/hesapsız “sevgi” tanımlamanızı ben henüz anlayamıyorum.

    Misâl; evsiz barksız bir garibi evinize çağırsanız, onu doyorsanız, kendisine yeni elbiseler verseniz, bir ev ve iş buluncaya kadar onu uygun şekilde misafir olarak tutmaya niyetli olsanız, ama o kişi tüm bunlar karşısında sizin evde olmadığınız bir anda çocuklarınıza zarar verse, değerli mücevherlerinizi çalsa, yolda eşiniz ve sizle karşılaşınca öldürme amaçlı saldırıp ikinizi de ağır yaralasa siz onu hala sevmeye devam eder misiniz ?

    Cevabınız “evet” ise, benim ve okuyan herkesin anlayabileceği şekilde, gerekçesini de yazar mısınız ?

    Saygıyla.

    #37084
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Zakay
    Diyorsun ki:
    ” evsiz barksız bir garibi evinize çağırsanız, onu doyorsanız, kendisine yeni elbiseler verseniz, bir ev ve iş buluncaya kadar onu uygun şekilde misafir olarak tutmaya niyetli olsanız, ama o kişi tüm bunlar karşısında sizin evde olmadığınız bir anda çocuklarınıza zarar verse, değerli mücevherlerinizi çalsa, yolda eşiniz ve sizle karşılaşınca öldürme amaçlı saldırıp ikinizi de ağır yaralasa siz onu hala sevmeye devam eder misiniz ?”

    İsa Mesih çarmıhtayken
    “Baba onları affet, ne yaptıklarını bilmiyorlar” dedi. Bir insanın başka bir insanı çivili kırbaçlarla kırbaçlayıp, dövüp sonrada çarmıha gerebilmesi için gerçekten “ne yaptıklarını bilmiyor” olmaları gerekir.

    18 Nisan Perşembe günü üç İsa Mesih inanlısı( Bunlar içinde Necatı Aydın ve eşi Şemse aydın’ı tanıyorum.) inanılmaz işkencelere maruz kalıp boğazları kesilerek öldürüldü.
    Ancak hem Tilman’ın eşi hem de Necati Aydın’ın eşi tıpkı İsa Mesih’in onlara öğrettiği sevgi gibi İsa Mesih’in söylediğini kocalarının katilleri için söylediler;

    İncil’de İsa Mesih;
    “Atalarımıza, ‘Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul’da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir.” Mat.5: 21-22

    Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır.Mat.5

    Ve İncil’de bir ayet daha var sevgi derken,musamma derken;şunu kesinlikle unutmamalıyız:

    “İşte sizi koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum.Yılan gibi zeki,güvercin gibi saf olun.”
    Matta 10:16

    Olabilecek her tür tehlikeye karşı önlem aldığımızda,bunun gerçekleşmesi olasılığını en azamiye indiririz.Sevgi konusuna gelince Sevgi zorunlulukla oluşmaz,arada bağ olursa oluşur,bu çok daha farklı gelişir ve insanlar ve iletişim konusunda güçlenir diye düşünüyorum.Sevgili Zakay yardım ettiğimiz her insanı sevmiyoruz,ona merhamet etmemiz yeterlidir.

    Esenlikle.

    #37085
    Anonim
    Pasif

    Sn. Saba;

    Vakit ayırıp cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Bu yazdıklarınızıdan haberim var. MESİH’in çarmıhta iken sözylediği “Baba onları affet, ne yaptıklarını bilmiyorlar” sözü, O’nu doğru dürüst tanımayan ve öldürülmesini seyretmek için alana toplanan şuursuz kalabalıklar ile, emir altında çalışan, kendisini çarmıh’a çivileyen görevliler/askerlerle alâkalı olması gerekir. MESİH kendisine ihânet ederek Ferisiler ile işbirliği yapan Yahuda İşkaryot için “mahvolan adam” tanımını yapar. Eğer MESİH’in çarmıhta söylediği “Baba onları affet” sözü herkese şâmil olarak anlaşılırsa; Matta 23. bölüm de yer alan Fersiler le ilgili âyetler ile Yahuda İşkaryot’u betimleyen “mahvolan adam” nitelemesini açıklamak mümkün olamaz.

    Önceki mesajlarımdan birisinde arz etmiştim. Bizler Tanrı’yı nesnel/somut bir görüntü/şekil olarak müşâhede edemiyoruz. Bu durumda, O’nun varlığına iman etmemiz; eşsiz kâinat’ın kendiliğinden var olamayacağı, bir “akıllı tasarım” ürünü olduğu düşüncesine dayanır. Bu düşünceyi pekiştiren de, Yaratılıştan bu güne devam eden prensiplerdir. Tanrı’yı göremediğimize göre, O’nunla olan bağlantımızı imanımızla kurarken, ilişkilerimizdeki “prosedür” ü ise bu prensiplerle tayin edebiliriz. Kurallar zaman ve şartlara göre esneyebilir ve hattâ değişebilir. Ama prensipler asla!…

    “Tanrı güneş’i hem iyilerin hem de kötülerin üzerine doğdurur” bu inkâr edilemez bir gerçek. Lâkin; iyilerle birlikte kötülere de aynı muamelede bulunması, kötüleri sevdiği anlamına gelmez. Ben de çevremde yaşayan bâzı insanları sevmem. Ancak; sevmeyişim onlara düşmanlık etmemi de gerektirmiyor. Sevdiğim insanlara karşı gösterdiğim tavırların bir benzerini sevmediğim insanlara da göstermek, elimden geldiğince herkese karşı dürüst ve âdil olmak için çaba sarfetmek mecbûriyetindeyim. Çünki; sevmediklerime karşı tavırlarımı aklım değil duygularım belirlerse; Şeytan’a faydalanabileceği yeni fırsatlar sunmuş olurum. İmanlı insanın herkese aynı davranışı göstermesi “Tanrı benzeyişinde” yaratıldığının farkındalığı ile gerçekleşir. Ancak o zaman insan, “Tanrı’nın Yağmur’u hem iyiler, hem de kötüler üzerine yağdırması” gibi herkese karşı aynı ilkesel davranış standardını yakalayabilir.

    “Sevgi” ve “düşmanlık” kavramlarının içi iyice doldurulmadan İncil’i anlayamayız.. Rahip/Papaz ya da Vaiz’lerin İncil yorumları İncil’in kendisi değildir. Tıpkı İngilizce bir kitap’ın Türkçe çevirisinin asla orjinalini tutmayacağı gibi. Bu din görevlileri veya kendisini “Hizmet’e adamış” kişlerin yaptıkları her yorum doğru ya da tümüyle yanlış olmaz. Bizler imanımızı bu eksende oluşturduğumuzda, incil’e değil başkalarının Kutsal Kitap algılarına iman etmiş oluruz. Ben bu kimselerin dinlenilmemesi gerektiğini söylemiyorum. Esas “Ders kitabı” ile “yardımcı kitap” arasında herkesin kolayca algılayabileceği bir fark bulunur. “Esas kitap” Kutsal Kitap’tır. “Yardımcı kitap” ise Vaiz/Rahip/Papaz vs. kişilerin algı ve anlatılarıdır.

    Hemen bütün insanların tam anlamıyla kavrayamadığı ve fakat “Kutsal kitap emri” olarak lanse edilip dayatılan bir “sanal sevgi” oluşturulur ise, başlangıç itibâriyle iki türlü sıkıntı doğar.

    1- İnancında ‘samimi’ olduğunu düşünen ve faka gerçekte şartlanmışlığını/kültür dindarlığının üzerindeki baskısını iman zanneden dürüst insanlar; bağışlmakta zorlandıkları gerçek suçlular karşısında ezik duruma düşer, psikolojik baskı altında kalırlar. Çoğu gerçek suçlu yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu hiç düşünmez, vicdan azâbı duymaz ve aynı ruh hâli ile yaşamaya devam ederken bağışlayamayan imanlı müthiş bir sıkıntı yaşar.

    2- “Arâzi” ye uyup imanlı görünen ve fakat gerçekte iman etmemiş olan tiplerin de içindeki riyâkârlığı pompalarsınız.

    Pavlus’un çok övdüğü, göklere çıkardığı ve hattâ imandan bile üstün tuttuğu sevgi, Rab Tanrı’nın razı olduğu/onayladığı şeylere lâyıktır. Hadsiz/hesapsız/ölçüsüz bir sevgi asla olamaz. Bu Tanrıda bile yoktur. Sevgiyi kötülere/kötülüklere da lâyık görenler, ya, sevgi kavramının gerçek mâhiyetini kavrayamamış olanlardır, ya da insanları inançaları ya da zaaflarını kullanarak büyük kitleleri kontrol etmeye hevesli kötü niyetli kişileridir.

    Kimi insanları sevmiyor/sevemiyor olmamız, bu insanlara düşman olmamızı gerektirmiyor. Rab Tanrı’ da yasakladığı/sevmediği eylemleri yapanlara ‘düşman’ değildir. Esâsında tepki bizâtihi insanın şahsına değil, olumsuz/yanlış davranışlarınadır. Bu itibarla Rab Hezekiel: 18/23′ te şöyle buyurur.

    “Ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım. Egemen RAB böyle diyor.”

    Sevmek ve sevinç birbirinden ayrılamaz iki kavramdır. Rab Tanrı kötülük eden insanlara karşı hangi durumda sevinç duyduğunu en ‘ebleh’ kişilerin de rahatlıkla anlayabileceği şekilde net olarak açıklıyor. “İnsanın kötü olarak yaşaması ve bu şekilde ölmesine sevinmem” buyururyor. O’nu sevindiren kendi benzeyişinde yarattığı insanın bu “benzeyiş” e uygun davranması. Aksi takdirde Tanrı’nın insanı hem kendi benzeyişinde yaratıp hemde kötülük yaparak ölmesine sevinmesini hiç bir şekilde açıklamak mümkün olmazdı.

    Misâl; bir anne/baba da; kötülük yapmakta ısrar eden evlatları karşsında öyle bir noktaya gelir ki, artık canından bezer. Evlâdına karşı sevgisi oldukça azalır. Hattâ bazı durumlarda hiç sevgi de kalmayabilir. Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen, evladının kötülükler içinde yaşayıp ölmüş olmasına sevinmez.

    Kavramların içini net olarak doldurmaz ve herkesin de net olarak anlayabileceği şekile getirmezseniz; insanların, Tanrı ve Kutsallık karşısındaki zaaflarından istifade ederek milyonlar, hattâ milyarlarca insanın rahatça kullanılabileceği bir inanç sistematiği ortaya çıkarmış olursunuz.

    Sevgi kutsal “kitap emri” gibi gösterliip ‘ısmarlama’ oluşan bir olgu değildir. Kutsal kitapta emriler değil, prensipler bulunur. Bu prensipleri anlaşılır olmaktan uzaklaştırıp, insanlara “kutsanmış emir” olarak gösterenler, en hafif tâbiriyle kötü niyetli kimselerdir.

    Prensipler, anlaşılır; anlayış iman getirir.
    Emir ve kuralar ise boyun eğiş.
    Aradaki farkı kavrayamamışsak, güdülüyoruz demektir.

    #37135
    Anonim
    Pasif

    Tanrıyı kategorize edemeyiz.
    İşte o görülmez deriz.Tanrı görünmek isterse onu kim tutabilir.
    Tanrı uludur.Engin olmak isterse kim tutabilir.
    Tanrı ulaşılmazdır derlerdi,ulaşılmak isterse kim tutabilir…
    İşte böyle böyle çoğaltabilriz.
    Sonuçta “Ben tanrının keyfinin kahyası değilim”.
    Tanrı beni böyle de terbiye etti.

6 yazı görüntüleniyor - 1 ile 6 arası (toplam 6)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.