Büyük Basileios

  • Bu konu 3 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27243
    Armagan
    Anahtar yönetici

    Büyük Basileios :

    329 yılında Kaisareia (Kayseri) da doğan ve 379 da yine aynı şehirde ölen Basileios Kayseri’den sonra İstanbul ve Atina’da öğrenim görmüştü. Kendisi Ariusculuğa karşı tutumuyla tanınır. 370 yılında Kayseri Piskoposu (başgözetmeni) oldu. Bir çok kitaplar yazan bir din bilginiydi de aynı zamanda. Kilise örgütünü ve kurallarını düzenleyen çalışmalar yaptı. Ölümünden kısa bir süre sonra azizler sınıfına alındı. Ortodoks Kilisesine göre yortu (kutlama) günü 1 Ocaktır. Katolik Kilisesi bu günü 2 ocak olarak kabul ediyor.

    Göreme vadisinde bu azizin anısına adanmış küçük bir Kilise vardır. Yöredeki başka Kiliselerde bu ermişin tasvirleri (ikonaları) bulunmaktadır. Kapadokyalı Hıristiyanlar bu aziz hemşehrilerinin anısını kutsal bir miras olarak yüzyıllar boyu saklamışlardır.

    #35974
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Evangelist kardeşim… tüm bu Anadolu’lu azizleri tanıtma girişimin çok isabetli. Bugünkü Türkiye topraklarında yaşamış olup da yerli halk tarafından bilinmiyor olmaları çok büyük bir eksiklik gerçekten. Hepsi de dünya çapındaki Mesihilik tarihinin çok bilinen kutup şahsiyetlerinden… Rab her zaman iyiliğini versin, tüm bu güzel uğraşında lütfunu en bolundan yağdırsın sana.

    Yazdıklarınla ilgili sadece birkaç şeye dikkat edilmesi gerektiğini not edeceğim. Detay gibi görünen şeyler ama çok önemliler:

    Birincisi… şu ‘piskopos’ kelimesi ile ilgili… Bu kelimenin orijinali ‘episkopos’ olarak tellafuz edilir. Türkçe’de kolaylıkla tellafuz edilebilecek bir kelime. İçinde Türkçe’de bulunmayan, tellafuzu zor harfler yoktur da ondan. Bu kelimenin Türkiye’de ‘piskopos’ şeklinde tellafuz etmeye alışılmış olması tamamen kötü, suçlayıcı bir niyet barındıran bir zihniyetten olmuştur. ‘Pis’ olan (‘pis-kopos’) şeklinde bir çağrışım uyandırdığından. Yunanca ‘episkopos’ kelimesinin Türkçe’deki tam anlamı ‘gözetmendir’. Dolayısıyla doğru olan ya ‘gözetmen’ olarak kullanmaktır ya da ‘episkopos’ olarak. (‘Başpiskopos’ diyeceğimize, mesela, ‘başgözetmen’ diyebiliriz, rahatlıkla).

    İkincisi… Bizans ikonlarının tasviri değil imgesel bir resim türü olmaları. Mesihilik’te tasviri resim Batı’da, özellikle Rönesans’tan sonra Katolikler’de ortaya çıkmış bir akımdır. Rönesans öncesinde Mesihi resim sanatı Batı’da da tasviri değil imgeseldir. Mesihilik’te resim sanatının imgesellikte kalıp tasviri olana kaymaması çok önemlidir. Resim sadece resimden ibaret olduğunu her halükarde kendiliğinden belli eder durumda olmalı. Aksi takdirde gerçeği taklit etmeye çalışıp, tarihi bir ana tanık oluyormuşuz yanılgısı yaratmaya yönelik olabileceğinden, Mesihiliğin inanlıyı her tür yanılgıdan uzak tutmaya çalışan zihniyetinden uzaklaşılmış olur, ki bu çok büyük içsel, manevi sorunlara neden olabilecek bir şeydir. Bu sebepten dolayı Ortodoks ve özellikle de Bizans resim sanatına ‘tasvir’ denmesi aklı olmadık yollara saptırabilecek yanlış anlaşılmalara neden olabilir. İyisi mi bu tür resme ‘ikon’ demek. ‘İkon’ kelimesinin tüm bu dediklerimizle ilgili çok özel bir anlamı olduğundan.

    Üçüncüsü… ‘yortu’ kelimesi. Türkçe’de ‘bayram’ kelimesi varken Yunanca ‘yortu’ kelimesinin kullanılmasının nedeni yoktur. ‘Yortu’nun tam anlamı ‘bayramdır’, zira Yunanca’da.

    Bu tür şeylerde bir önceki mesajlarımda da ısrarlı oluşumun nedeni… gereği yokken yabancı kelimelerin kullanılmasının bugünün Türkiye’sinin insanına Mesihiliğin yabancı bir hayat anlayışıymış izlenimi uyandırabileceği. Halbuki bu tamamen yanlıştır. Ruh’ul Kudüs Türkçe’yi ‘kuşanıp’ da konuşsa… Mesihilik Türk’ün kulaklarına o kadar aşina gelir ki… Ama ne yazık ki… tarih boyunca bu tür bir şeyin olmasına izin verilmemiş. Hem İslamiyet’in yasaklayıcılığından dolayı hem de kadim Anadolu kiliselerinin etnik bir renge bürünmüş olup bunda inat etmelerinden (havarilik, yani ‘apostolik’ özelliklerini kaybetmiş olduklarından bir bakıma, ne yazık ki).

    Sevgiler…

    #35973
    Anonim
    Pasif

    @Viran dede 20442 wrote:

    İkincisi… Bizans ikonlarının tasviri değil imgesel bir resim türü olmaları. Mesihilik’te tasviri resim Batı’da, özellikle Rönesans’tan sonra Katolikler’de ortaya çıkmış bir akımdır. Rönesans öncesinde Mesihi resim sanatı Batı’da da tasviri değil imgeseldir. Mesihilik’te resim sanatının imgesellikte kalıp tasviri olana kaymaması çok önemlidir. Resim sadece resimden ibaret olduğunu her halükarde kendiliğinden belli eder durumda olmalı. Aksi takdirde gerçeği taklit etmeye çalışıp, tarihi bir ana tanık oluyormuşuz yanılgısı yaratmaya yönelik olabileceğinden, Mesihiliğin inanlıyı her tür yanılgıdan uzak tutmaya çalışan zihniyetinden uzaklaşılmış olur, ki bu çok büyük içsel, manevi sorunlara neden olabilecek bir şeydir. Bu sebepten dolayı Ortodoks ve özellikle de Bizans resim sanatına ‘tasvir’ denmesi aklı olmadık yollara saptırabilecek yanlış anlaşılmalara neden olabilir. İyisi mi bu tür resme ‘ikon’ demek. ‘İkon’ kelimesinin tüm bu dediklerimizle ilgili çok özel bir anlamı olduğundan.

    [/FONT]

    Aslında bir dönem Bizansta da bu ikonlar tartışma konusu oluyor ve yasaklanıyor. İsauria hanedanlığı döneminde İmparator 3. Leon, ikonaları putlarla özdeşleştiriyor ve İmparatorluğa yönelik bir kaç yüzyıldır süren Arap istilalarını, bu sebeble Tanrının bir cezalandırması olarak yorumluyor.Daha sonra da ikonaları, Kiliseden ve Saraydan kaldırtıyor. Onun yerine geçen 5. Kostantinos ise sadece ikona karşıtlığı ile kalmıyor, ayrıca ikona destekçilerinede sistematik olarak zulm etmeye başlıyor.Kendisi tarafında düzenlenen Hierra Konsili ile de İkonalar, İmparatorluk tarafından resmi olarak yasaklanıyor. Ancak Kostantinos’dan sonra tahta geçen oğlu 4. Leon’un erken ölümü ve bunun üzerine gücün (Aslen Hazar Türkü olan) karısı İmparatoriçe İrene’nin eline geçmesi ile durum değişiyor. İrene, bir ikona destekçisi olduğu için ikonaları restore ettirmek amacıyla çalışmaya başlıyor.Hiera konsilinden tam 33 yıl sonra İznik’te toplanan konsil tarafından da ikonakırıcılık yasaklanıyor ve ikonakırıcıların tövbe etmeleri kaydı ile affedileceği duyruluyor.

    #35979
    Anonim
    Pasif

    Muhammed06 kardeşim… evet, dediğin gibi Bizans’ta da ikonaların özellikle ümmi ve tahsilsiz halk tarafından put olarak tapılması endişesinden, bir ara uzun ve toplumsal açıdan gayetle çalkantılı bir süreç yaşanmıştır. Ama neticede konu ile ilgili derin ayrıntılara varan tefekkürler sonucu ikonlar’ın put sayılamayacağı, kendilerine gösterilen saygının ikon’un maddi yapısına değil işaret ettiği şahsiyete karşı olduğu görüşünde birliğe varılmış ve o gün bu gündür ikonlar Bizans gelenekli Ortodoks Kilise’sinin organik bir yeri olarak varolmuştur.

    Bizans’lı kelam alimi Studion manastırı rahibi aziz Teodoros (isminin anlamı ‘Tanrı armağanı’dır) ikonlar konusunda derin mi derin bir illahiyat yaklaşımı içeren yazılar yazmıştır. Bir şahsın imgesel olarak resmedilmesi, yani görselleştirilip maddi duyulara hitap edebilmesi, Tanrı Kelamı olan Hz. İsa Mesih’in insan vücuduna bürünüp tarihe girmesi ile ahenkte bulunan bir olay olarak görülür bu azizin yazılarında.

    Aslında ikonlar konusu çok basit olarak anlaşılabilecek bir konudur. Günümüzde evlerimizde uzaklarda yaşayan nice akrabamızın fotoğraflarını bulundurur, onları her gördüğümüzde duygulanır ağlarız da hatta. Fotoğraflarda resmedilen şahısların öpüldüğüne kaç kez tanık olmuşuzdur. Fotoğrafları öpenler elbette ki sevgilerini fotoğrafın kağıdına hitaben ifade etmezler… kağıtta resmedilen şahsa hitaben ifade ederler, her ne kadar okuması yazması olmayan kişiler olsalar bile.

    Görsellik insanın tarih boyunca ihtiyacını gayetle esaslı bir şekilde hissettiği bir şey olmuştur. Tasviri tamamen yasaklayan İslami ortamlarda bile minyatür sanatının belirmiş olması hiç tesadüfi değildir, elbet. İslami minyatürlerde de resim türü imgeseldir ama görselliğe apaçık ve çok da latif bir şekilde saygıda bulunan bir sanat türüdür aynı zamanda, şüphesiz.

    Esenlikler…

4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.